Nesh, Nasih ve Mensuh ne demek?
Kayıtsız Üye
anlamını niye koymadınız
Cevap: Nesh, Nasih ve Mensuh ne demek?
Hoca
NESH: "Bir hükmü değiştirmek, iptal etmek."
NASİH: "Hükümsüz bırakan, değiştiren."
MENSUH: "Hükümsüz bırakılan, değiştirilen."
AHKÂM-I FER’İYYE, FER’Î HÜKÜMLER : "Esasa ait olmayan hükümler."
"Temel ve değişmez hükümlerin dışında kalan hükümler."
Öncelikle şunu belirtmek isterim: Kur’ân’da nesihden söz edilmektedir. İslâm dininin hükümleri geçmiş dinlerin hükümlerini nesh etmiştir.
Bütün bu nesihler, temel ve itikadî hükümlerde değil, ibadet ve muamelata dair fer’î hükümlerde gerçekleşmiştir.
Bu gerçek Nur Külliyatında şöyle ifade edilir:
"Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya’dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır." Sözler, 485"
Fer’î hükümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diğer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir şahsa deva iken, şahs-ı âhere dâ’ olur. Bu sırdandır ki, Kur’ân fer’î hükümlerden bir kısmını nesh etmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi, diye hükmetmiştir." İşarât-ül İ’caz, 50
Temel hükümler bütün peygamberler için aynıdır; değişmez, nesh olmaz. Meselâ, imanın rükünleri bütün hak dinlerde aynıdır ve ibadet bunların hepsinde vardır. Ama ibadetin fer’î hükümlerinde, yani teferruatında farklılıklar görülür. İbadetin şekli, vakti, kıblenin yönü gibi hükümlerde nesh söz konusu olmuştur.
Cenâb-ı Hakk beşere ihsan ettiği maddî ve manevî terakkilere paralel olarak, bu fer’î hükümlerin bir kısmını nesh etmiş, yerine başkalarını emretmiştir. Peygamberlerin şeriatlarında görülen bu değişim, ahirzaman peygamberinin şeriatında, esas itibariyle, görülmemiştir. "İşte bu gün, sizin için, dininizi kemâle erdirdim; üzerinizdeki nimetimi tamamladım." (Mâide Sûresi, 3) mealindeki âyet-i kerime ile bu açıkça ortaya konulmuştur. Artık ne namazın vakitlerinde, ne kıblede, ne helâl ve haram hükümlerinde, ne orucun tutulacağı ayda hiçbir değişme olamaz, olmamıştır da. Ancak, şeriatın teferruatı sayılacak bazı hükümlerde içtihat yapılmıştır. Meselâ, vitir namazı her mezhepte üç rekâttır. Ama, bunun aralıksız üç rekât kılınması, yahut önce iki rekât daha sonra ayrıca bir rekât kılınması fer’î bir meseledir. Dinin temel hükümlerine ilişmeyen bu gibi teferruat hükümler içtihada konu olmuştur.
Öte yandan, âyet-i kerimenin de işaret ettiği gibi, İslâm dininin kemâle erdirilmesi bir anda ve bir defada olmamış, safhalar hâlinde icra edilmiştir. İşte bu safhalarda, bazı fer’î hükümler tahsis olmuştur. Bunun gayet rahat anlaşılması, hatta İslâm’ın cihanşümul bir din oluşunun bir gereği, bir delili sayılması gerekir.
Bir hükmün nesh olması onun yanlış olup, doğrusuyla değiştirildiği mânâsına gelmez. Bu konuda bir âyet-i kerime:
"Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha hayırlısını veya benzerini getiririz." Bakara Sûresi, 106
Âyette geçen "daha hayırlısını veya benzerini" ifadesi bu noktada çok önemlidir. Yani, nesh olan hükümler de, yeni hükümler gibi "hayırlı"dırlar. İnsanların hayrına olma özelliği bütün âyetler için geçerlidir.
Bir tek misâl verelim: Kâfirun Sûresinde geçen "sizin dininiz size, benim dinim bana" hükmü, cihat âyetiyle tahsis edilmiştir. Ama bu gün dünyanın çok yerinde Kâfirun Sûresi yürürlüktedir. Müslümanlar o yabancı beldelerde, Mekke’deki ilk dönem gibi, o milletin dinine karışmamakta ve kendi dinlerini yaşamaktadırlar. Onlara karşı silâhla cihat etme yoluna da gitmemektedirler. Buna göre Kafirun Suresindeki ayetin hükmü tamamen kalkmamış ve ona uygun şartlar olduğunda da aynen uygulanacaktır.
Öte yandan konuyla ilgili âyetlerin fıkıh yönü dışında taşıdıkları başka mânâlar da vardır ki, bunlar nesh edilmiş değillerdir. Zira bunlar hüküm değildirler. Buna da bir misâl vermek isteriz. Bakara Sûresinin 115 inci âyetinde geçen, "…Her nereye yönelirseniz Allah’ın vechi (Allah’a teveccüh edilecek bir cihet) vardır." hükmünün, aynı surenin 144 üncü âyetiyle yani "sen hemen yüzünü mescid-i haram tarafına çevir," emriyle nesh edildiği söylenmektedir. Bununla birlikte ilk âyetin, kıble yönüne ait mânâsının ötesinde ifade ettiği diğer mânâlar aynen geçerliliğini muhafaza eder. İnsan ne tarafa baksa, orada Allah’ın bir başka eserini görür ve o eserde tecelli eden bir başka ilâhî ismi okur. Bu mânâda her yanımız Allah’tan haber veren ve bizi Ona yönelten âyetlerle, delillerle doludur. Diğer bir anlamı da eğer kıbleyi bilmeyen ve bilecek kimse de bulamayan bir müslüman, namazını terke etmez ve tahmini olarak namazını kılar. Kıbleyi yanlış tayin etse bile namazı geçerlidir. Her nereye yönelirseniz Allah’ın vechi (Allah’a teveccüh edilecek bir cihet) vardır." Ayetin hükmü bu anlamda, belli şartlarla devam etmektedir denilebilir.
Nesh’e konu olan bazı âyetler de insanlık âlemine ayrı bir sahada ders verirler. Meselâ, içki kademeli olarak yasaklanmıştır. Bunda, insanları bir yanlıştan çevirme hususunda sabırlı olunması ve onlara kabulde zorlanacakları son sözü, hemen başta söylemenin doğru olmayacağı hususunda çok güzel bir ilâhî irşat saklıdır. Kaldı ki, bu âyetlerin de mânâları yine doğrudur. İlk âyet, "içkide bazı faydalar olmakla birlikte zararının daha fazla olduğu" yolundadır. Bu hüküm bu gün de doğrudur. Alkolün ilâç sanayiinde kullanıldığı, yahut alkol almanın kişiye geçici bir rahatlık getirdiği yine bugün de bir vakıadır. İkinci kademede, içkili iken namaza yaklaşılmaması emredilmiştir. Bu hüküm de yine geçerlidir. İçkili bir insanın namaza yaklaşmaması bu gün de gereklidir. Üçüncü safhada içki tamamen yasaklanmış ve haram kılınmıştır.
Kâinat kitabında da nesih söz konusudur, ama nesh olanlar bâtıl yahut hatalı değildirler. Meselâ, ilk insan, doğrudan, topraktan yaratılmış, sonra bu hüküm nesh olmuş ve sonrakiler bildiğimiz yolla dünyaya gönderilmişlerdir. Her iki tarz da güzeldir.
Gece ve gündüz, mevsimlerin değişmeleri, insan ömrünün çocukluk, gençlik ihtiyarlık safhaları ve kâinatın geçirdiği devreler nazara alındığında sonsuz denecek kadar çok nesihle karşılaşırız. Bunların her biri kendi yerinde güzeldir.
Prof. Dr. Alaaddin Başar
mensuh ne demek, mensuh nedir