Sünnetsiz Müslüman Olur mu? – Ramazan Bozkurt

Sünnetsiz Müslüman Olur mu? – Ramazan Bozkurt

Şema
Sünnetsiz Müslüman Olur mu?

Ramazan Bozkurt

Hz. Peygamber’e nispet edilen söz, fiil ve takrirlerin meydana getirdiği mirasa sünnet denmektedir. Dini bilginin ikinci kaynağı sayılan ve en önemli işlevi/işlemi Kur’an’ı açmak, beyan etmek olan bu miras, Efendimizin risalet yetki ve sorumluluğunu yerine getirirken yapmış oldukları konuşmaların, davranışların ve yaşayışların toplamından ibarettir. Bu girişten çıkılacak sonuç, sünnet adı ile yaşatılan bu mirasın efendimizin yaşadığı ve öğrettiği Müslümanlık olduğudur.

Sünnet denilen bu büyük miras, peygamberimizin peygamberliğinin hakkını vermiş olduğunun, görevini kusursuz ve küsürsüz yaptığının da en büyük şahidi ve belgesidir. Zira tebliğ, tebyin ve temsil gibi sorumluluklarını yerine getirirken söylediği sözü, yaptığı işi ve beden dili bu değeri ortaya çıkarmıştır. Sünnet dediğimiz değer, efendimizin Kur’an’dan tahric ettiği, Kur’an’dan işlediği İslam’dır.

Sünnetin/hadisin özellikle subutu üzerinden, bir kuşkular alanı oluşturarak, daha sağlıklı ve gerçekçi, katıksız (!) bir din anlayışı ve sözde Kur’an İslamı sunmak iddiasıyla, görünüşte iyi niyetli bir takım harekâtlar yapanların, elde edecekleri şey sünnetsiz(!) bir İslam olacaktır. Kur’an İslam’ını sünnetsiz sananlar, Kur’an’ı anlamayanlardır. Kur’an, kendini sünnetin sahibi ile takdim eder ve dahi, Kur’an’ı, sünnetin sahibi tebliğ, tebyin ve temsil eder. Kur’an, iyi Müslüman olma sevdalılarına, sünnetin sahibini örnek gösterir ve onu izlemeyi tavsiye eder (Ahzab, 33/21). Kur’an İslamı söylemlerinin maksadı, eğer Allahın rızasını ve sevgisini kazanma ise, bu maksadın gerçekleşmesi, yine sünneti ve sahibini tanımadan geçmektedir (Al-i İmran, 3/31). Kısacası, Müslümanlığımızın kalitesi O’na benzemedeki derecemizle doğru orantılı olmaktadır.

Sünnetin/hadisin tespiti ve bu güne intikali, özellikle din görevlilerimizce bilinmesi, öğrenilmesi gerekli bir konudur. Zira hadis ve sünnetle ilgili tartışmaların önemli bir basamağı, yukarıda da ifade edildiği üzere bu süreçle ilgilidir. İddialara göre, hadis olarak sunulan bu belgelerin ve bilgilerin çoğu efendimize ait değilmiş. Çünkü efendimizden asırlar sonra yazıya geçirilen/kayıt altına alınan bu sözler sağlıklı olarak kaydedilmiş olamazmış. Hadis külliyatı içerisinde, efendimize nispet edilenler yanında, efendimize fatura(!) edilenler de vardır, ancak Hadislerin tespitinin nasıl bir ciddiyetle yapıldığının en büyük şahidi ilgili miras üzerinde yapılan/yazılan çalışmalardır. Bu işle uğraşan bizlerin bu alanla ilgili literatürün, nasıl oluştuğuna, onu kullanmaya ve anlamaya yönelik çabaları olmalıdır. Bütün bu iddialara karşı sağlam durmak için, sürecin iyi okunması, bilinmesi ve anlaşılması gerekir. Yapılan bazı alan araştırmalarında, hadis külliyatının görevlilerimizce iyi tanınmadığı, hadiselerin hadis zannedildiği, atasözleriyle hadislerin karıştırıldığı fark edilmiştir. Din görevlilerimiz, en azından hadis kitabı dendiğinde, asli olanla olmayanı fark edebilmeli ve bu kitaplardan adrese dayalı hadis kayıtlarının nasıl tutulduğunu bilmelidir. Yaşadığımız bazı tecrübeler, hadislerin nereden ve nasıl tahric edileceği konusunda da yetersizlik olduğunu göstermektedir.

Efendimizin sözünü ettiğimiz mirasının, kendisinin sağlığında sahabe tarafından yazılmamış olması sünnetin tespit edilmediği/edilemediği anlamına gelmez. Sünnetin sahabe tarafından tespiti bazı sahabiler tarafından doğrudan müşafehe, müşahede , bazıları tarafından ise dolaylı sem’a olmuştur. Peygamberimizle birlikte yaşayanlar açısından bakıldığında hadis veya sünnetin yazıya geçirilmesi çok da zaruri bir durum değildir. Anlayamadıkları konuları efendimizin söyledikleri ve yaptıklarıyla anlayabilen sahabenin bunu yazması neden şart olsun. Biz her duyduğumuzu, gördüğümüzü yazıyor muyuz? Bir bilginin tespiti ve korunması sadece yazılarak olur denebilir mi? Hadis ve sünnetin kayıt altına alınması sahabe neslinin yokluğunda sorun olacağından, buna paralel olarak sahabe neslinin sonlarına doğru yoğun olarak bir ihtiyaç olmuştur. Sünnet/hadis, kitabi olmasa da şifahi olarak tedavülde olmuştur. Efendimiz, öğrettiklerinin öğretilmesi konusunda sahabeyi teşvik etmiş, bu konuda duyarlılık kazandırmak amacıyla öğrettiklerini, öğrendiklerini başkalarıyla paylaşanlara büyük dualar etmiştir (Tirmizi, İlim, 7) . Eldeki verilere göre sünnet/hadis, aralarında rivayet sayıları bini aşan yedi harika(!)nın muksirun un da bulunduğu 1500’e yakın sahabe aracılığıyla intikal ettirilmiştir. Sahabeden irtibatı sağlanamayan rivayetler, doğrudan zafiyet taşıdığı kabul edilerek zaten zayıf düşmüşlerdir. Hatta sahabeden irtibat sağlansa bile, sonraki basamaklarda senette veya ravi’de tespit edilen kusurların da ilgili haberi zan lı durumuna düşürdüğü kabul edilmiştir. Her önüne gelenden hadis alınmamış, hadis rivayetinde bulunanlara nerden buldun/aldın yasası(!) / (isnat – senet) gereğince hadisi nerden ve kimden aldıklarını beyan etmeleri istenmiş, bu konuda belge beyan edemeyenlerin rivayetlerine mesafeli durulmuştur. Hadislerin kayıtlanma tarihinde yapılanlar, saygı duruşunu hak edecek işlerdir ancak, bu konuda tabi ki "durulacak nokta" değildir. Durulmadığını, asırlardır yapılan ve halen devam eden ilgili çalışmalar teyit etmektedir. Hadisin/sünnetin, subûtundan delaletine kadar, akademik olan veya olmayan çalışmaların izlenmesi, takip edilmesi özellikle işi din hizmeti ve din görevi olanlar için kaçılamayacak bir sorumluluktur.

Hadis derslerimizden de gözlemlediğim kadarıyla, sünnet üzerine söz edilince hep şekilden tartışmalara girildiği, arkadaşlarımızda esastan (!) bir sünnet algısı gelişmediği hissedilmektedir. Peygamberimizin esaslı bir hayat yaşaması çevresini etkilemiştir. Sahabeden bütün örneklere bakıldığında etkilendikleri şey, efendimizin mertliği, cömertliği, sadakati, adaleti, emaneti, merhameti, nezâketi vb. olmuştur. Ümmet, İslam’ın bu yönünü temsil ve teşhir etmedikçe dini için bir fayda sağlayamayacağı gibi, büyük zararlar vermektedir. Her hal ve harekâtında efendimizi taklit etme isteğine bireysel bir tercih olarak saygı göstermeli; ancak aynı kişilerin, başkalarını böyle bir hizaya ve siygaya çekmeye yönelik sözler sarf etmemeleri gerekir. Hele tercih edilen şeylerin daha ciddi ve elzem meseleleri arka planda bırakması söz konusu olacaksa tercihleri gözden geçirmekte büyük fayda olacaktır.

Özellikle, peygamber varisi olduğunu hissedenlerin, düşünenlerin, zannedenlerin, kendilerini peygamberimizin özellikle tebliğ, temsil, ismet, fetanet, sıdk ve emanet, merhamet, nezaket ve zerafet inden nasiplendirmeleri gerekir. Evet, hiç kimse peygamber olamaz, ama O’na yakışmak için, bunları üstlenmek gerekir. Düşmanları kendinden emin olan peygambe’re, dostları kendinden tedirgin bir ümmet, "el-emin" peygambere "el-aman ümmet", "gül" peygambere "diken" ümmet yakışmaz.

Yazının başında sorulan sünnetsiz Müslüman olur mu sorusunun cevabını okuyucularımızdan vermelerini bekliyoruz. Konu ile ilgili yazılanlardan rey’imizin ihsas edilebileceğini ve daha kapalı(!) bir cevap yazmaya gerek kalmadığını düşünüyoruz.

Kendimizi sünnete esaslı bir şekilde nispet edebildiğimiz ölçüde sünnî olduğumuz, aksi halde sun’î olacağımız bilinmelidir.

Konuya burada son verirken;

Sünnet sahibi peygambere, sünnetli ümmet olmayı diler,

Okuma zahmetinde bulunan herkese teşekkür eder saygılar sunarım.

Not 1: Yazılarımızın konusu yazıldığı haftanın, zamanın özelliği yada derslerimizde yaşadığımız bazı tecrübelerin tesiriyle belirlenmekte ve özellikle din hizmetinde çalışan arkadaşlarımız kapsama alanlı yazılmaktadır.

Not 2: Hadis ve sünnetin tarihi ve doğru anlaşılması konusunda katkı sağlayacağı ümidiyle ekte bir kitap listesi sunulmuştur. Bu listeye ilerleyen zamanlarda yeni çalışmalar eklenecektir.

· Erul, Bünyamin, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV yay., III. Bsk. Ankara-2005

· Erul, Bünyamin, Hadiste Eleştirel Yaklaşımın Öncüsü Olarak Hz.Aişe , İslamiyat III (2000), Sayı 2

· Görmez, Mehmet, Hadis ve Sünnet’in Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, DİB yay., Ankara-

· Hatiboğlu, İbrahim, Çağdaşlaşma ve Hadis Tartışmaları, Hadisevi yay., İstanbul-2004

· Karadavi, Yusuf, Sünneti Anlamada Yöntem

· Özafşar, Mehmet Emin, Hadisi Yeniden Düşünmek, Ankara Okulu yay., II. Bsk., Ankara-2000

· Özafşar, M. Emin, Polemik Türü Rivayetlerin Gerçek Mahiyeti , , İslâmiyât I(1998), Sayı 3

· Ünal, İ. Hakkı, Seçmeci ve Eleştirel Yaklaşım veya Hz. Peygamber’i Anlamak , İsl. Arş. Der., X (1997)

· Zerkeşi, Bedreddin, Hz. Aişe’nin Sahabeye Yönelttiği Eleştiriler, Kitabiyat yay., Ankara-

· Sezgin, Fuat, Buhari’nin Kaynakları, Kitabiyat-

· Uğur, Mücteba, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü

· Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, Rağbet yay., İstanbul-2001

· Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslâm Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu yay., Ankara-

· Selahattin Polat, Habil Nazlıgül, Süleyman Doğanay, Hadis Araştırma ve Tenkit Kılavuzu

· Yavuz Ünal, Hadisleri tespitte yöntem sorunu,

· Ayhan Tekineş, Hadisleri anlama problemi,

· Mustafa Karataş, Rivayet tekniği açısından hadislerin sayısı ve artması,

· Mehmet Sait Hatipoğlu, Müslüman Kültürü Üzerine,

· Yavuz Ünal, Hadisin doğuş ve gelişim tarihine yeniden bakış

· Enbiya Yıldırım, Geleneksel Hadis Yorumculuğu,

· Nihat Dalgın, Kültürümüzü Şekillendiren Hadisler


Cevap: Sünnetsiz Müslüman Olur mu? – Ramazan Bozkurt

AYSEVEN
sünnetsiz müslüman olamaz sünnetler başlı başına dini temsil etmektedir güzel ahlakı oluşturmaktadır yaşamın kendisidir dinin olmassa olmazıdır Allahın rızasına ulaşmanın yoludur


sunnetsiz musluman olur mu

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();