Taha 124. ayetin tefsiri – Ahrette kör haşredilme konusu

Taha 124. ayetin tefsiri – Ahrette kör haşredilme konusu

Kayıtsız Üye
Kim benim Kuran’ımdan yüz çevirirse, onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/geçim vardır. Kıyamet günüde onu kör olarak haşrederiz .(Taha–124)


Cevap: Taha 124. ayetin tefsiri – Ahrette kör haşredilme konusu

Hoca
124- Kim de zikrimden yüz çevirirse gerçekten onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet gününde de onu kör hasrederiz.125- "Rabbim, niçin beni kör hasrettin, halbuki ben görürdüm?" der.126- Buyurur ki: "Böyledir. Fakat ayetlerimiz sana geldiğinde sen de onları unuttun. Bu gün de sen böylece unutulursun."127- Haddi aşıp Rabbinin ayetlerine iman etmeyenleri de böylece cezalandırırız. Elbette ki, ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır.
(Taha Süresi Tefsiri)
< Hz. Adem’in Cennetteki Kıssası, Oradan Çıkartılması Ve Rabbani Hidayete Bağlı Olmakla Yükümlü Kılınması

Açıklaması

"Andolsun ki biz Adem’e vahyetmiştik de o unuttu. Biz onu azimetti bulmadık." Biz Adem’e ağaçtan yememesini tavsiye etmiştik de o, Allah’ın kendisine olan tavsiyesini unuttu ve ahit gereğince ameli terk etti, ağaçtan yedi. Bundan önce ise onda buna dair herhangi bir kararlılık ve azimet yoktu. Çünkü o, önceden bu ağaçtan yememeyi kararlaştırmıştı. İblis kendisine yemesi doğrultusunda vesvese verince o karan gevşedi ve ağaçtan yememe kararını sürdüremedi.

İbni Ebî Hatim, İbni Abbas’ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: İnsana bu adın veriliş sebebi ona tavsiyede bulunulmakla birlikte isyanıdır. Ahitten (tavsiyeden, mealde vahiyden) kasıt ise, Yüce Allah’tan gelen bir emir ya da nehiy-dir. Burada kasıt ise, ağaçtan yememesinin ve ona yaklaşmamasının tavsiye edilmesidir. Ayet-i kerime unutmanın ve azimetli olmayışın isyanın sebebi olduğunu, hatırlayıp kararlı olmanın ise hayrın ve doğruluğun sebebi olduğunu göstermektedir.

Daha sonra Yüce Allah Hz. Adem’in yaratılışını, şerefinin yüceltilişini söz konusu ederek şöyle buyurmaktadır:

"Hani meleklere: Adem’e secde edin, demiştik de onlar -iblis müstesna- secde etmişlerdi. O yüz çevirdi." Ey peygamber! Sen Adem’e onun şerefini yüceltmek, ona ikramda bulunup Allah’ın yarattıklarının bir çoğundan üstün kılma anlamını ifade eden secde ile secde etmelerini meleklere emretmiş olduğumuzu kavmine bir hatırlat. Onlann hepsi secde ettiler, İblis müstesna. O secde etmeyi kabul etmedi. Büyüklük tasladı ve secde edenlere katılmayı reddetti. Çünkü İblis kıskançtır. Yüce Allah’ın Hz. Adem üzerindeki nimetinin etkilerini görünce onu kıskandı ve Yüce Allah’ın şu buyruğunda ifade ettiği gibi ona düşman oldu:

"Biz de dedik ki: Ey Adem! Şüphesiz ki, bu sana ve zevcene düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra sıkıntıya düşersin."

İblis’in secdeyi kabul etmeyişinin akabinde ona: Ey Adem! dedik. Şüphesiz İblis senin de eşinin de düşmanıdır. O, sana secde etmeyip bana isyan etti; sakın siz de ona itaat etmeyesiniz ve sakın İblis sizin cennetten çıkartılmanıza sebep olmasın. O vakit sen dünya hayatında geçim yollarını elde etmekte -çiftçilik ve ekin gibi şeylerle uğraşarak- yorulursun. Şüphesiz sen burada rahat ve darlığı olmayan bir geçim içerisindesin. Herhangi bir külfet ve meşakkat söz konusu değildir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Çünkü orada sana acıkmamak ve çıplak kalmamak verilmiştir. Sen onda susamayacaksın, güneş sıcağını da çekmeyeceksin." Sen cennette çeşitli geçim türleriyle faydalanacağın gibi, hoş yiyecekler ve güzel giyecekler gibi türlü nimetlerden de yararlanacaksın. Acıkmayacaksın, çıplak kalmayacaksın. Cennette susuzluk çekmeyeceğin gibi, güneşin sıcağı da seni rahatsız etmeyecektir. Çünkü dünyada yorgunluk ve çabaların esası karnı doyurmak (açlığın zıddı), giyinmek (çıplaklığın zıddı), içmek (susuzluğun zıddı) ve barınmaktır (bu ise çıplak yaşamanın yahut da güneşin sıcağı altında yaşamanın zıddıdır).

Dikkat edilecek olursa cennet nimetleri ayet-i kerimede geçtiği gibi, ihtiyacın giderilmesi hususunda herhangi bir sıkıntının söz konusu olmayacağı bir şekildedir. Cennette açlık, çıplaklık ve susuzluk olmadığı gibi, güneş sıcağından etkilenmek de söz konusu değildir. Peki, akıl sahibi kimseler bunların hangisini üstün tutar? Sıkıntılı olanı mı, yoksa herhangi bir yorgunluğu bulunmayanı mı?

Yüce Allah Hz. Adem’in hangi boyutlarda üstün ve şerefli kılınıp tazim edildiğini, düşmanına karşı sakındırılıp uyandırıldığını açıkladıktan sonra, şeytanın vesvesesine kanışını açıklayarak şöyle buyurmaktadır:

"Şeytan ona vesvese verip dedi ki: Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez bir mülkü göstereyim mi?" Şeytan Hz. Adem’e gizli bir şekilde dedi ki: Ben sana ebedilik ağacını göstereyim mi? Bu ağaç, meyvesinden yiyenin asla ölmediği bir ağaçtır. Bunun yanında da ben sana zeval bulmayacak, sonu gelmeyecek, daimi bir mülkü de göstereyim mi? Halbuki bu İblis’in Adem ile Havva’yı Allah’a isyana götürmek için söylediği bir yalandan ibaretti: "Şüphesiz ben sizlere öğüt verenlerdenim, diye onlara yemin etti." (A’raf, 7/21); "Nihayet ikisini de aldattı." (A’râf, 7/22)

Hadis-i şerifte ebedîlik ağacı söz konusu edilmektedir. İmam Ahmed ve Ebu Dâvud et-Tayâlisi, Ebu Hureyre (r.a.)’den Rasulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ederler: "Cennette bir ağaç vardır ki, bir kişi binek sırtında onun gölgesinde yüz yıl yol aldığı halde onu bitiremez; işte o Ebedîlik Ağacıdır. "

"İkisi de ondan yediler. Hemen kendilerine kötü yerleri görünüverdi ve cennetin yapraklarıyla üstlerini örtmeye başladılar. Adem, Rabbinin emrine karşı geldi ve yolunu şaşırdı." Adem ile Havva kendilerine yemeleri yasak kılınan ağaçtan yediler. Bunun sonucunda avret yerleri açıldı, üzerlerindeki elbiseler düştü. Bu sefer incir yaprağını tutup üzerlerine yapıştırmaya ve bununla avret yerlerini örtmeye başladılar. Böylelikle de Adem yenilmesi yasak olan ağaçtan yemek suretiyle Rabbine karşı geldi yahut Rabbinin emrine muhalefet etti. Bunun sonucunda da doğrudan saptı ve geçimini temin etmek için bir çok yorgunluklara, sıkıntılara katlanmak zorunda kaldı.

Şüphesiz farz olan emre muhalefet etmek bir masiyet olup masiyet dolayısıyla ceza, hak ve adelettir. Fakat bu, Yüce Allah’ın tertip ve tedbir ile özel türden bir masiyetti. Adem’in Yüce Allah’ın kendisine ağaçtan yememesi tavsiyesini unutması ile ilgili olarak Buhârî ve Müslim, Ebu Hureyre, Peygamber (s.a.)’in şöyle buyurduğunu rivayet ederler: "Musa, Adem’e karşı şöyle dedi: İnsanları işlediğin günah sebebiyle cennetten çıkartan ve onları bedbaht eden sen oldun. Adem dedi ki: Ey Musa! Sen ki, Allah’ın risaleti ve kelâmı ile üstün kılıp seçtiği kimsesin. Yüce Allah’ın beni yaratmadan önce hakkımda yazmış olduğu bir iş yahut beni yaratmadan önce hakkımda takdir etmiş olduğu bir iş dolayısıyla beni nasıl kınayabilirsin?" Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: ‘Adem böylece Musa’ya karşı susturucu bir delil ortaya koymuş oldu. "

İşte bu sebepten dolayı Yüce Allah, Hz. Adem’in masiyetinden tevbe etmesini kabul buyurduğunu şöylece ifade etmektedir: "Sonra Rabbin onu seçti, tevbesini kabul etti ve doğruya iletti." Adem masiyetinden tevbe edip ondan dolayı Rabbinden mağfiret dileyerek kendi nefsine zulmettiğini itiraf etti; bunun ardından da Rabbi onu seçti, kendisine yaklaştırdı. İşlediği günahtan tevbesini kabul etti, onu tevbe etme yoluna, dosdoğru yola iletti. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Derken Adem Rabbinden bir takım kelimeleri belledi. O da tevbesini kabul etti. Çünkü o tevbeleri kabul edendir, rahmet edendir." (Bakara, 2/37). Hz. Adem ve zevcesi de şöyle dediler: "Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Eğer bize mağfiret buyurmaz, merhamet etmezsen şüphesiz bizler zarara uğrayanlardan oluruz." (A’râf, 7/23).

"Buyurdu ki: İkiniz de birlikte oradan inin. Kiminiz kiminize düşmandır." Yani Yüce Allah Adem ile Havva’ya şöyle buyurdu: Hep birlikte cennetten yeryüzüne ininiz. Ey insanlar! Dünyada sizler geçim ve buna benzer hususlarda birbirinize düşman olacaksınız. Ve bu aranızda düşmanlığın, anlaşmazlığın ve çarpışmanın meydana gelmesine sebep teşkil edecek hususlardandır.

"Benden size bir hidayet geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa o dalâlete de düşmez, bedbaht da olmaz." Ey insanlar! Şayet peygamberler, rasuller aracılığıyla ve Kitapla benden size bir hidayet gelecek olursa ona uyun. Ona uyanlar dünyada doğrudan ayrılıp sapmayacağı gibi, ahirette de bedbaht olmayacaktır. İbni Abbas: "Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim okuyup da ondaki hükümler gereğince amel edene dünyada sapmamayı, ahirette de bedbaht olmamayı garantilemiştir." dedi ve bu ayet-i kerimeyi okudu. Yine İbni Abbas şöyle demiştir: "Kim Kur’ân-ı Kerim’i okur, ondaki hükümlere tabi olursa, Allah onu sapıklıktan doğruluğa iletir, kıyamet gününde de onu kötü hesaptan muhafaza buyurur." Sonra bu ayet-i kerimeyi okudu.

"Kim de zikrinden yüz çevirirse gerçekten onun için dar bir geçim vardır." Her kim benim Kitabımı okuyup içindeki hükümler gereğince amel etmekten yüz çevirecek olursa şüphesiz ki, onun için bu dünya hayatında dar bir geçim ve oldukça sıkıntılı bir hayat vardır. Bu ise ya ona maddî imkânlar vermemek suretiyle yahut da huzursuzluk, keder ve hastalıklarla gerçekleştirilir.

"Kıyamet gününde de onu kör hasrederiz." Böyle bir kimseyi biz ahirette basireti alıkonulmuş yahut da cennete ve kurtuluş yoluna giden yolu göremeyen bir kör yahut da basarı da, basireti de kör bir halde diriltir ve hasrederiz. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve biz onları Kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzükoyun hasredeceğiz. Onların varacağı yer cehennemdir. " (İsra, 17/97).

"Rabbim, niçin beni kör hasrettin, halbuki ben görürdüm’? der." Allah’ın dininden yüz çeviren kişi şöyle diyecek: Rabbim ben dünya hayatında gören birisi olduğum halde beni ne diye kör hasrettin? Yüce Allah ona şöyle cevap verecektir: "Buyurur ki: Böyledir. Fakat ayetlerimiz sana geldiğinde sen de onları unuttun, bu günde de sen böylece unutulursun." Sen de böyle yaptın. Sen nasıl bizim ayetlerimizi terk edip onlardan yüz çevirdiysen, tıpkı öylece bu gün körlük içerisinde ve cehennemde azap içerisinde terk edilirsin. Sana karşı unutulmuş gibi davranırız. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlar bu gün-leriyle karşılaşacaklarını unuttukları gibi, bugün de biz onları unuturuz." (A’râf, 7/51). Çünkü ceza (karşılık) amelin türündendir.

İbni Kesîr şöyle der:[96] Anlamını kavrayıp gereğince amel etmekle birlikte Kur’ân’ın sadece lafzını unutmak, bu özel tehdidin kapsamına girmez, her ne kadar bir başka açıdan böyle bir unutmaya tehdit varsa da. Çünkü sünnet-i se-niyyede bu hususta kesin yasak ve ağır bir tehdit varid olmuştur. İmam Ah-med Sa’d b. Ubâde’den (r.a.) rivayetine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse Kur’ân-ı Kerimi okur da onu unutursa, muhakkak Yüce Allah ile karşılaşacağı günde eli kesik (eczem) olacaktır."

"Haddi aşıp Rabbinin ayetlerine iman etmeyenleri de böylece cezalandırırız. Elbette ki, ahiret azabı ise daha şiddetli ve daha kalıcıdır." Allah, ayetlerini yalanlayan haddi aşmış taşkınları dünyada ve ahirette işte bu şekilde cezalandırır. Ahiretteki cehennem azabı ise dünya azabına göre daha can yakıcı, ızdı-rap vericidir, daha bir kalıcıdır. Çünkü onlar bu azap içerisinde ebediyyen kalacaklardır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Dünyada onlar için bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha zorludur. Allah’tan onları koruyacak kimseleri de yoktur." (Ra’d, 13/34). [97]

Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler

Adem (a.s.) kıssası aşağıdaki hususları açıklamaktadır:

1- İnsan unutma ve Allah’ın kendisine itaate dair emrini hatırlayamama halinde, Allah’ın emrine muhalefet ederek bir masiyet işleyebilir. Unutmak dolayısıyla bizden günah kaldırılmıştır. İbni Zeyd şöyle der: Adem o günde Allah’ın kendisine olan tavsiyesini unuttu. Eğer onun bir azmi olmuş olsaydı düşmanı İblis’e itaat etmezdi.

2- Yüce Allah meleklere, Adem’e, selâmlama şerefini’vurgulama ve ona ikramda bulunmak anlamında secde etmelerini emretmiştir. Bu secde ibadet kasdıyla yapılan bir secde değildir. İblis ise büyüklenerek, üstünlük taslayarak ve kıskanarak meleklerle birlikte secde etmeyi kabul etmedi.

3- Şüphesiz ki, cennetin nimetleri mutlaktır. Orada hoşa giden, lezzet alınıp arzulanan şeyleri elde etmek için yorulmak, sıkıntı çekmek söz konusu değildir. Bu şeylerin en önemlileri ise doymak, giyinmek, su ihtiyacını karşılamak, mesken veya barınaktır. Bu ise böyle temel ihtiyaçların ancak zorluk ve sıkıntılarla karşılanabildiği dünya hayatının tam zıddıdır.

4- Şüphesiz şeytanın Hz. Adem’e ağaçtan yemesine dair verdiği vesvese, verilen emre muhalefet etmesine ve cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirilmesine sebep olmuştur.

5- Kur’ân-ı Kerim’de yahut sabit sünnet-i seniyyede söz edilen kadarından fazlasıyla peygamberlerin günahlarından söz etmek caiz değildir. Mâliki mezhebi âlimlerinden bazıları şöyle demiştir: Yüce Allah bazılarının günah işlediklerini haber verip bu günahları onlara nispet etmiş, bunlardan dolayı da kendilerine sitem etmiştir. Kendileri de bu gibi günahları işlediklerini haber vermiş, bunlardan sıyrılıp uzaklaşmış, bu günahlar dolayısıyla Allah’tan mağfiret dileyip tevbe etmişlerdir. Bütün bu hususlar -tek tek te’vili mümkün olmakla birlikte- tümüyle te’vili kabil olmayacak şekilde bir çok yerde varid olmuştur. Ancak bütün bunlar onların makam ve mevkilerini alçaltacak türden değildir. Çünkü bu günahlar nadiren onlardan sadır olmuştur; genellikle hata yoluyla, unutarak ya da buna iten bir yol ile işlenmişlerdir. Bu günahlar başkalarına nispetle hasenattır. Onların mevkilerine, değerlerinin yüceliğine nispetle ise haklarında seyyiattır. Çünkü bazan vezir, seyisin mükafat görebildiği bir işten dolayı sorgulanabilir. Peygamberler güvenlik, emniyet ve esenlik içerisinde olacaklarını bilmekle birlikte, Kıyamet gününde bu hususlardan korkup çekinmişlerdir.

Cüneyd’in şu sözleri gerçekten güzeldir: "İyiler için hasenat olan şeyler, mukarrepler için seyyiattır." İşte her ne kadar naslar o peygamberlerin -Allah’ın salât ve selâmı peygamberimizin ve onların üzerine olsun- bir takım günahları işlediklerine tanıklık etmekte ise de, bu onların makam ve mevkilerini ihlâl etmez, rütbelerinde bir eleştiriye sebep teşkil etmez. Aksine Yüce Allah onlara bu günahlarını telâfi etme imkânını verdiği gibi, onları seçip hidayete erdirmiş, onları övmüş, barındırmış, üstün kılmıştır. Allah’ın salât ve selâmı peygamberimizin ve onların üzerine olsun.[98]

6- Günahlar işleyip durduğu halde mağfirete nail olmayan kimseye gelince: İlim adamları icma ile şunu belirtmişlerdir: Böyle bir kimsenin Hz. Adem’in ileri sürdüğü gibi bir delil ileri sürmesine ve şöyle demesine imkân yoktur: Allah bu işleri işlememi hakkımda takdir buyurmuş olduğundan, öldürdüm, zina ettim veya hırsızlık yaptım diye beni nasıl kınarsınız? Ümmet icma ile iyilik yapanın iyiliği dolayısıyla övülmesinin, kötülük yapanın da kötülüğü dolayısıyla yerilmesinin ve ona karşı günahlarının sayılıp dökülmesinin caiz olduğunu belirtmiştir.[99]

7- Yüce Allah isyandan sonra Hz. Adem’i seçmiş ve onu doğruya iletmiştir. Eğer onun bu isyanı peygamber oluşundan önce olmuşsa peygamberlik öncesi peygamberlerin günah işlemeleri caizdir. Çünkü peygamberlikten önce onları tasdik etmek gerektiğine dair hakkımızda kabul edilmesi gereken şer’î bir hüküm yoktur. Yüce Allah onları insanlara peygamber olarak gönderdiği takdirde ise, önceden işlemiş oldukları günahların bir zararı olmaz.

8- Yüce Allah, Hz. Adem ile eşi Havva’ya dünyaya inmelerini emretti. Dünya ise bir mükellefiyet, izdiham ve düşmanlık yurdudur. Doğrulup bu zorluklardan ayrılmanın yolu ise Allah’ın hidayetine bağlı kalmaktır. Her kim peygamberlerin ve ilâhî kitapların gösterdiği "olu izleyerek hidayet bulursa, o doğruyu bulmuş olur. Doğrudan asla sapmaz, ahirette de bedbaht olmaz.

Allah’ın dininden, Kitabını okumaktan, ondaki hükümler gereğince amel etmekten yüz çevirenin ruhî, bedenî ve aklî sıkıntılarla dolup taşan zor bir geçimi olur. Ayrıca o, Kıyamet gününde gözü ve basireti kör olarak hasredilir. Kurtuluş yolunu bulamayacağı gibi cehennem azabına da atılacaktır.

9- Yüce Allah’ın vahdaniyetini, kudretini, şeriati gereğince amel etmenin gereğini ispatlayan ayetlerin gelişinden sonra, Kıyamet gününde kâfirlerin ileri sürebileceği bir mazeret kalmaz. Onlar bu ayet ve belgeleri terk edip de onlar üzerinde dikkatle düşünmeyecek olursa cehennem azabına terk edilirler.

İşte Yüce Allah’ın yaratıklarına ibretle bakıp onlar hakkında düşünmeyen, işlediği masiyetlerle haddi aşıp Rabbinin ayetlerini tasdik etmeyen böylece cezalandırılır. Şunu da bilmek gerekir ki, ahiret azabı dünya hayatındaki yahut kabirdeki azaptan daha ağırdır, daha kalıcıdır. Çünkü ahiret azabının sonu gelmez, ardı arkası kesilmez. [100] >


taha 124, taha suresi 124.ayetin tefsiri, taha suresi 124

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();