İnşirah suresi ve anlamı
Kayıtsız Üye
İnşirah suresi ve anlamı ve fazileti hakkında eğitici bilgilere ihtiyacım var yardımcı olur musunuz ?
Cevap: inşirah suresi ve anlamı
Hoca
94-el-İNŞİRÂH
"İnşirâh" açılmak, genişlemek, sevinmek manalarına gelir. Duhâ sûresinden sonra Mekke’de inmiştir. 8 (sekiz) âyettir. Bu sûrede Peygamberimizin, çocukluğunda risalete hazırlamak üzere kalbinnin açılıp arıtılmasından söz edilmektedir. Ayrıca, onun getirdiği dindeki kolaylıklara dikkat çekilerek Allah’a şükretmeye teşvik edilmektedir.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
1. Biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi?
2. Yükünü senden alıp atmadık mı?
3. O senin belini büken yükü .
4. Senin şânını ve ününü yüceltmedik mi?
5. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır.
6. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
7. Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul,
8. Yalnız Rabbine yönel.
سورة الشرح (94) ص 596
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ
أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ {1} وَوَضَعْنَا عَنكَ وِزْرَكَ {2} الَّذِي
أَنقَضَ ظَهْرَكَ {3} وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ {4} فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً {5} إِنَّ
مَعَ الْعُسْرِ يُسْراً {6} فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ {7} وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ {8}
Cevap: inşirah suresi ve anlamı
Hoca
İNŞİRAH SURESİ 2
Surenin İsmi: 2
Önceki Sureyle İlişkisi: 2
Surenin Muhtevası: 2
Allah’ın Peygamberine Nimetleri Ve Ona Emrettikleri: 2
Belagat: 2
Kelime ve İbareler: 3
Nüzul Sebebi: 3
Açıklaması: 3
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler: 5
İNŞİRAH SURESİ
Surenin İsmi:
Peygamber (s.a.)’in göğsünün "şerhi" (genişletilmesi) haberi ile başladığı için Şerh veya İnşirah ya da, "Elem Neşrah" suresi olarak adlandırılmıştır. Yani, hidayet, iman ve hikmetle nurlandırılması ve gönlü geniş, rahat, huzurlu kılınması demektir. Şu ayetteki mana gibidir: "Allah kime doğru yolu gösterir, imana muvaffak ederse onun göğsünü İslâm için açar." (En’am, 6/125). [1]
Önceki Sureyle İlişkisi:
Konu ve üslup bakımından Duha suresi ile bağlantılıdır. Çünkü ikisinde de rahatlatılması, amel ve şükre teşvik yanında, Allah Tealâ’nın Peygamberi Muhammed (s.a.)’e nimetleri sayılmaktadır. Şöyle ki: Önceki surede: "O, bir yetim olduğunu bilip de barındırmadı mı?…" denmişti. Burada da, "Göğsünü genişletmedik mi?…" denilmektedir.
Bu nedenle de seleften bazıları bu iki surenin aralarındaki besmele olmadan tek süre olduğu kanaatine varmışlardır. Mütevatir ve en doğru görüş ise, mana bakımından bütünlük arzetseler de bunların iki ayrı sure olduklarıdır. [2]
Surenin Muhtevası:
Bu surenin konusu, önceki sure gibi, Peygamber (s.a.)’in şahsiyeti ve Allah Tealâ’nın ona lütfettiği, hamdi ve şükrü gerektiren büyük nimetlerdir.
Dört konuyu ihtiva etmektedir:
1- Allah Tealâ’nın Peygamberi Muhammed (s.a.)’e verdiği üç nimetin sayılması. Bunlar da: Göğsünün iman ve hikmetle genişletilmesi, günah ve kirlerden temizlenmesi, dünya ve ahirette değer, makam ve kadrinin yükseltilmesi: "Göğsünü genişletmedik mi? Senden yükünü de attık. Senin sırtına ağır gelmişti. Senin namını da yükselttik." (1-4. ayetler). Bu da, Rasulullah (s.a.)’ın Mekke’de, Taif ve diğer yerlerde kavminden gördüğü şiddetli eziyete karşı rahatlatılması ve teselli edilmesi içindi.
2- Allah Tealâ’nın zorun kolaylaştırılacağına, üzerindeki sıkıntının giderileceğine, eziyet ve işkencelerin kaldırılacağına dair vaadi ve düşmanlara karşı yardımın yakın olduğunu müjdelemesi: "Demek, hakikaten güçlükle beraber kolaylık var. Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." (5-6. ayetler).
3- Peygamberliğin tebliğini gerçekleştirdikten sonra, kendisine lütfettiği nimetleri için Allah’a şükür olarak ibadete devamı ve ona sarılmayı emretmesi: "O halde boş kaldın mı hemen başka işe koyul." (7. ayet).
4- Bütün bunlardan sonra sadece Allah’a tevekkül ve O’nun yanındakileri arzu etmesinin emredilmesi: "Ve ancak Rabbine sarıl." (8. ayet). [3]
Allah’ın Peygamberine Nimetleri Ve Ona Emrettikleri:
1- Göğsünü genişletmedik mi?
2- Senden yükünü de attık.
3- Senin sırtına ağır gelmişti.
4- Senin namını da yükselttik.
5- Demek, hakikaten güçlükle beraber kolaylık var.
6- Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var.
7- O halde boş kaldın mı hemen başka işe koyul.
8- Ve ancak Rabbine sarıl.
Belagat:
"Göğsünü genişletmedik mi?" Allah’ın nimetlerini hatırlatmak için takriri bir sorudur. Yani, göğsüne genişlik verdik.
"Senden yükünü de attık. Senin sırtına ağır gelmişti." Burada istiare vardır. Temsil yolu ile, taşıyanının sırtında ağırlık yapan ağır bir yüke benzetilmiştir.
"Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." Kolaylığın nekre bırakılması büyütme ve vurgulama içindir. Büyük bir kolaylık, denmiş gibidir.
"Usr" ve "Yüsr" arasında nakıs cinas vardır.
"Demek, hakikaten güçlükle beraber kolaylık var. Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." Cümlenin tekrarı ile, anlama dikkat çekmek istenilmiş ve itnab yapılmıştır. Ayetlerde iki defa geçen "güçlük" marifedir, yani ikisi de aynıdır, "kolaylık" ise nekredir. Yani herbiri bir başka kolaylıktır. Dolayısıyla herbir zorluğa, güçlüğe iki kolaylık vardır.
"O halde boş kaldın mı hemen başka işe koyul (fe’nsab). Ve ancak Rabbine sarıl (fe’rgab)." ile "Senden yükünü de attık (vizrek). Senin sırtına ağır gelmişti, (zahrek)" ayetlerinde seci vardır. Bu da bedii güzelliklerdendir. [4]
Kelime ve İbareler:
"Göğsünü genişletmedik mi?" Göğsünü, ona koyduğumuz hikmet, iman ve peygamberlik ile ve ondan giderdiğimiz cehalet yükü ile açıp, genişlik vererek rahatlatmadık mı ey Muhammedi Öyle ki, Hakka münacatı ve halka daveti barındırabildi. Araplar, göğüs genişliğini yumuşaklık ve kuvvet için kullanırlar. Ayrıca sevinç, iç huzur, endişesizlik ve geniş ufukluluktan kinayedir.
"Senden" ağır "yükünü de attık" kaldırıp giderdik, sana hafiflettik. "Senin sırtına ağır gelmişti." Bu ifade şu ayetteki gibidir: "Geçmiş ve gelecek günahını Allah’ın yarlıgaması için." (Fetih, 48/2). Burada günahlardan maksat isyanlar ve suçlar değildir. Çünkü peygamberler günah işlemekten masumdurlar. Kastedilen, evla olanın aksine içtihat ederek yapmış olduklarıdır. Tebük gazvesinde münafıkların geri kalmalarına izin vermesi, Bedir’de esirlerden fidye alması, âmâya karşı yüzünü ekşitmesi vb. gibi. Şöyle de denmiştir: "yükünü atmak’tan murat, gereğini yerine getirmede, görevlerinin ifası ve hukukunun muhafazasında zorluk veren peygamberlik sorumluluğunun ağırlığını hafifletmektir. Allah Tealâ ondan bu yükü hafifletmiş ve ağırlığını ona kolay gelecek şekilde gidermiştir.
Çeşitli vesilerle "senin namını da yükselttik." Ezan, ikamet, teşehhüd, hutbe ve benzerlerinde benimle beraber zikredilmeni sağlamam gibi. "Demek, hakikaten güçlükle beraber kolaylık var." Şiddet, zayıflık, fakirlik gibi darlıklarla beraber bir kolaylık ve hidayete, taata tevfik vardır. Peygamber (s.a.) kâfirlerden çok çekmiş ve onların şiddetine katlanmıştır. Sonra da onlara karşı kazandığı zafer ile kendisi için kolaylık hasıl olmuştur.
Risaletin yerine getirilmesi ve insanlara tebliğinden "boş kaldın mı hemen başka işe koyul" dua ve ibadette koyul. "Rabbine sarıl" Yalvar, tevekkül et. Bütün işlerinde arzunu Rabbine yönelt. [5]
Nüzul Sebebi:
"Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." ayeti (6. ayet) Müşriklerin müslümanları fakirlikle ayıpladığında inmiştir. İbni Cerir, Hasan-ı Bas-ri’den rivayet etti: Şu, "muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." ayeti indiğinde Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Müjde! Size Kolaylık geldi. Bir zorluk iki kolaylığı mağlup edemez." [6]
Açıklaması:
"Göğsünü genişletmedik mi?" Peygamberlik ve dini sorumlulukların taşınması ve vahyin korunması için göğsünü genişlettik. Razi dedi ki: İnkâr şeklinde genişletmenin yokluğunu sorarak, genişletmenin ispatını ve varlığını ifade etti. Şöyle denmiş gibidir: Sana göğsünü genişlettik. Belirttiğimiz gibi şöyle denmesi daha evla olandır: Soru takriridir; onunla rahatlatmanın, sıkıntıları gidermenin gerçekleştiğini ikrar ettirmek istenmiştir.
Göğsün genişletilmesinden murat ise, nurlandırılması, geniş, rahat ve huzurlu yapılmasıdır. Şu ayette de olduğu gibidir: "Allah kime doğru yolu gösterir, imana muvaffak ederse onun göğsünü İslâm için açar." (En’am, 6/125)[7]
Ebu Hayyan ise şunu söylüyor: Göğsün genişletilmesi, hikmetle nurlandırılması, ona vahyedilecek şeyi kabulü için genişletilmesidir. Bu da cumhurun sözüdür. Evla olan ise, bunların hepsini kapsamasıdır, sadece Allah’a duanın zorluğu ve kâfirlerin eziyetlerine katlanması değil.[8] Ekseriyetin görüşüne göre genişletme (şerh) manevi bir durumdur.
Tirmizi’nin Malik b. Sa’sa’a’dan yaptığı rivayette olduğu gibi, bununla muradın İsra gecesi göğsünün yarılması olduğu da söylenmiştir. İbni Kesir ise ayetteki göğsün genişletilmesi (kelime anlamı olarak: göğsün yarılmasına) İsra gecesi göğsüne yapılan ve ondan kaynaklanan manevi şerh de dahildir, demektedir.[9]
İmam Ahmed’in oğlu Abdullah da, Übey b. Ka’b’dan göğsün yarılması hadisini rivayet etmiştir: Ebu Hureyre, Rasulullah’a (s.a.) başkalarının sormadığı bazı şeyleri açıkça sorardı. Dedi ki: Ya RasulAllah! Nübüvvet işlerinden ilk gördüğün nedir? Rasulullah (s.a.) biraz doğrularak oturdu ve buyurdu ki: "On küsur yaşında iken açık arazide idim. Başımın üstünde bir konuşma işittim. Bir adam başka birine "O şu mu?" diyordu. Daha önce görmediğim bir yüz ve hiçbir yaratılmışta bulamadığım ruhlarla, kimsenin üzerinde görmediğim elbiselerle bana yöneldiler. Yürüyerek bana geldiler. Nihayet her biri pazumu tuttu. Bana değmelerini hissetmiyordum. Biri diğerine: "Yatır onu." dedi. Eğmeden bükmeden beni yatırdılar. Biri diğerine: "Göğsünü yar." dedi. Birisi göğsüme doğru eğildi, ben bakarken kansız ve ağrısız olarak yardı. Ona: "Kin ve hasedi çıkar." dedi. Kan pıhtısı şeklinde bir şeyi çıkardı ve fırlatıp attı. "Şefkat ve merhameti koy." dedi. Atılanın hacminde gümüşten bir şeydi. Sonra sağ ayağımın baş parmağını salladı ve: "Koş, rahatla." dedi. Onunla, küçüğe şefkatli, büyüğe merhametli yürür oldum."
Sahih’te Enes b. Malik’ten o da Malik b. Sa’sa’a’dan Peygamber (s.a.)’in altından bir tas getirildi. İçinde zemzem suyu vardı. Göğsümü şöyle şöyle yardı. Kalbim çıkarıldı. Zemzem suyu ile yıkandı. Sonra da yerine kondu ve imanla hikmetle kaplandı." buyurduğunu nakletmiştir.
Göğüs yarılması hadisinin özeti şudur: Cebrail (a.s.) Muhammed (s.a.)’e küçüklüğünde gelip göğsünü yarmış, kalbini çıkarıp yıkamış ve masiyetlerden anndırmıştır. Sonra da ilim ve imanla doldurup tekrar göğsüne koymuştur.
Bazıları bu rivayetten şüphe duymuşlardır. Çünkü olay, peygamberimizin küçüklüğünde gerçekleşmiştir. Bu ise, mucizelerdendir; peygamberliğinden önce olması caiz değildir. Yıkama cisim olan kirlerin giderilmeşine tesir eder. Masiyetler cisim değildir, yıkamanın onlarda tesiri olmaz. Kalbin de ilimle dolması sahih olmaz. Bilakis Allah orada ilimleri yaratır.
İmam Fahruddin Razi buna şöyle cevap veriyor: Bu irhas (hazırlama) olarak adlandırılır. Nübüvvetin başlangıcı ve müjdeleridir. Rasulullah (s.a.) hakkında bunun benzerleri çoktur. Masiyetlere meyleden ve taatten kaçınan kalbin alâmeti olan siyah kanın Rasulullah (s.a.)’ın kalbinden temizlenmiş olması uzak bir ihtimal değildir. O giderildiğinde de, sahibinin masumluğuna ve taate devamına, kötülüklerden kaçındığına alâmet olmuştur. Ve Allah dilediğini yapar, dilediğine hükmeder.[10]
"Senden yükünü de attık. Senin sırtına ağır gelmişti." Senden, varlığını tasavvur ettiğin kendini yorduğun günahlar ve masiyetleri kaldırdık. Bunlar ister nübüvvetten önce olsun ister sonra olsun. Bunlar Tebük gazvesinde münafıkların geri kalmalarına izin vermen, Bedir esirlerinden fidye kabul etmen ve âmâya yüz ekşitmen gibi evla olana aykırı olarak yaptığın yüce mevkiine ve üstün değerine, makamının yüksekliğine uygun olmayan işlerdir.
Dendi ki: Anlatılmak istenen mana şudur: Senden nübüvvet ve risalet sıkıntılarının yükünü kaldırdık, onu sana kolaylaştırdık.
"Senin namını da yükselttik." Dünyada ve ahirette senin adını, nübüvvetle, risaletlerin sende sona ermesi, yüce Kur’an’ın sana indirilmesi, müminlerin ezanda, ikamet ve hutbede, diğerlerinde "Eşhedü enlâilâhe illAllah" dan sonra "Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah" sözünü söylemeye yükümlü kılınması, sana salat ve selamla emredilmeleri, Allah’ın müminlere sana itaati emretmesi, sana itaat edilmesini kendisine itaat sayması ile yüce ve üstün yaptık. Katade şöyle dedi: Allah dünya ve ahirette onun şanını yüceltti. Hiçbir hatib, teşehhüdde bulunan veya namaz kılan hiçbir kimse yoktur ki orada: "Eşhedü en lâilâhe illAllah ve Enne Muhammeden Rasulullah" demesin.
İbni Cerir, Ebu Said el-Hudri’den o da Rasulullah (s.a.)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bana Cebrail geldi ve şöyle dedim: Benim ve senin Rabbin diyor ki: Şanını nasıl yücelttim? Allah en iyi bilendir, dedi. Buyurdu ki: Anıldığımda benimle beraber anılıyorsun."
İbni Ebi Hatim İbni Abbas’tan Rasulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Rabbimden bir şey istedim. Onu istememiş olmayı arzulardım. Dedim ki: Benden önce peygamberler vardı. Kimine rüzgarı müsah-har kıldın. Kimi de ölüleri diriltiyordu. Buyurdu ki: Ey Muhammedi Seni bir yetim olduğunu bilip de barındırmadım mı? Evet Ey Rabbim, dedim. Buyurdu ki: Seni kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadım mı? Evet ya Rabbi, dedim. Buyurdu ki: Senin fakir olduğunu bilip de zengin yapmadım mı? Evet ya Rabbi, dedim. Buyurdu ki: Senin göğsünü genişletmedim mi? Senin namını yükseltmedim mi? Evet ya Rabbi, dedim."
Bu nimetlerin hatırlatılmasından sonra Allah Tealâ bunun kendi kanunu gereği olduğunu zikretti: Kolaylık zorluktan sonra gelir. Rasulul-lah (s.a.)’ı fakirliği ile ayıplayan müşriklere cevap olarak şöyle buyurdu: "Demek, hakikaten güçlükle beraber kolaylık var. Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." O geçmişte anılan zorlukla beraber bir kolaylık ve darlıkla beraber genişlik vardır. Bunu da Allah Tealâ ikinci cümlede tekid etti. Bu, Rasulullah’a (s.a.) bir müjde ve tesellidir: Durumu fakirlikten zenginliğe, zayıflıktan izzete ve güce, kavminin düşmanlığından dostluğuna dönüşecektir. Daha açık olan, iki kolaylığın cins oluşudur. Bununla da vaad, bütün asırlardaki mükelleflerin hepsi için umumi olur ve dünya kolaylığı ile ahiret kolaylığını, acil ve gelecek kolaylığını kapsar. Yani tek bir zorluk karşısında iki ayrı kolaylığın; dünya ve ahiret kolaylığının zik-redildiği de söylenmiştir.
Ferra’ ve Zeccac diyorlar ki: Zorluk, elif ve lam ile zikredildi. Daha önce de sözü edilmediğine göre manası hakikatına hamledilir; zorlukla murad iki cümlede de tek şey olur. Koiayhk ise, nekre şeklinde zikrediliyor. O halde biri diğerinden başka olmaktadır.
Hakim’in, İbni Mesud’dan merfu olarak yaptığı rivayet de bunu teyid eder: "Zorluk bir taşta olsaydı, kolaylık, girip onu çıkarıncaya kadar onu takip ederdi. Bir zorluk iki kolaylığı yenemez." Allah Tealâ "Demek, hakikaten güçlükle beraber kolaylık var. Muhakkak güçlükle beraber kolaylık var." buyuruyor. Ardından da Rabbi ona, önceki ve sonradan gelecek kolaylık ve zafer nimetlerine şükürle beraber makamına uygun bir görev emrediyor:
"O halde boş kaldın mı hemen işe koyul." Davet tebliğinden veya cihaddan ya da, dünya meşgaleleri ve alâkalarından boş kaldın mı, nefsini ibadetle yor, duada gayret sarfet, Allah’tan hacetini dile, niyet ve rağbetini Rabbin için halis tut. Bu da amel-i salih, hayır ve taatte ısrarda sürekliliğin istendiğine delildir. Çünkü vaktin değerlendirilmesi dinen istenmektedir. Allah kulun boş olmasını kerih görür.
"Ve ancak Rabbine sarıl." Allah’a yönel. Rağbetini sadece Allah’a tahsis et. Ateşten korkarak, cenneti de umarak O’na yalvar. Amelinin sevabını yalnız Allah’tan iste. Zira O, kendisine yönelmeye, yalvarmaya ve tevekkül edilmeye en lâyık olandır. [11]
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:
Ayetler şu hususlara işaret etmektedir:
1- Allah’ın Peygamberi Muhammed (s.a.)’e, Duha suresindekilere ilâve olarak ikram ettiği nimetlerinden bir başka demet de şudur:
Birincisi: Göğsün yarılması. Yani, geniş, huzurlu, peygamberlik sorumluluğunu ve yükünü taşıyabilmesi için güçlü kuvvetli kılınması.
İkincisi: Onun kıymeti ve mevkiine nispetle ağır ve büyük sayılan günah ve masiyetlerin atılması. Aslında onlar günah değillerdir. Zira peygamberler masumdurlar. O hiçbir puta, heykele asla secde etmemiştir. Peygamberlikten önce de ondan asla küfür sadır olmamıştır. Bu da onun akıl ve ruhunun kemâlini, nefis ve hevadan kaynaklanan günahtan beri olduğunu gösterir. O nefis ve hevadan masumdur.
Üçüncüsü: Namının yüceltilmesi, dünya ve ahirette makamının ve mevkiinin yüksek tutulması, makamının bütün lekelerden arındırılması. İbni Abbas şöyle dedi: Ona şöyle diyor: Ezanda, ikamette, teşehhütte, cuma günü minberlerde, ramazan ve kurban bayramlarında teşrik günlerinde, Arefe gününde, şeytan taşlamalarında, Safa ve Merve’de, nikah hutbelerinde, yerin doğusunda da batısında da ben anıldıkça sen de anılıyorsun.
Bir kişi Allah Tealâ’ya kulluk yapsa, cenneti ve cehennemi, her şeyi tasdik etse de Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğuna şahitlik etmese hiçbir şeyden yararlanamaz ve kâfir olur.[12]
2- Allah, kullara rahmet ve kolaylık için her zorlukla beraber iki kolaylık yaratmıştır. Bir grup şöyle dediler: Arapların adetlerindendir; bilinen bir isim zikredip onu tekrar ettiler mi o, o dur. Eğer nekre yaparlarsa o tekrarladıkları, öncekinin aksine başkadır. Bu ise umut daha güçlü olsun, daha çok sabredilsin diyedir.
3- Salih amele devama teşvik vardır. Akıllı kişi vakitlerini tembellik ve boşlukta geçirmemeli, bütün gücü ile dünya ve ahirette ona yarayacak şeylerin tahsiline yoğunlaşmalıdır.
4- Yalnız Allah’a tevekkül ve O’na rağbet etme, yüce zatına yalvarma. Muhakkak O, yöneliş ve yalvarış için en lâyık olandır. Amel-i salihin sevabı da ancak O’ndan istenmelidir.
İbnü’l-Arabi şöyle diyor: Şurayh’tan rivayet edildi. Bir bayram günü oynayan bir grubun yanından geçerken "Allah bunu emretmedi." demiştir. Yalnız bu rivayet tartışılır. Çünkü Habeşiler, bayram gününde mescidde, Peygamber (s.a.) onlara bakarken kalkan mızrak oynuyorlardı.
Ebu Bekir Rasulullah (s.a.)’m evine Aişe’nin yanına girmişti. Ensar’ın cariyelerinden ikisi Aişe’nin yanında şarkı söylüyorlardı. Ebu Bekir: "Rasulullah (s.a.)’ın evinde şeytan kavalları mı?" dedi. Rasulullah (s.a.) da: "Ebu Bekir! Onları bırak. Bayram günüdür." buyurdu. Amele aralıksız devam gerekmez. Bu, insanlara zor gelir.[13]
——————————————————————————–
[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/546.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/546.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/546-547.
[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/548.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/548-549.
[6] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/549.
[7] İbni Kesir, IV/524.
[8] el-Bahru’l-Muhit, VIII/487.
[9] İbni Kesir, a.g.y.
[10] Razi, XXXII/2.
[11] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/549-552.
[12] Kurtubi, XX/106-107.
[13] İbnü’l-Arabi, Ahkâmü’l-Kur’ân, IV/1938.
Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/552-553.
insirah suresi, duha suresi okunuşu, inşirah