Kadın-Erkek Birbirine Eşit midir? Kadın ile erkek eşit midir?
İnşirah
Kadın-erkek eşitliği mevzuuna girmeden önce ‘eşit’ ve ‘eşitlik’in kelime mânâlarını görelim. ‘Eşit’, hiçbir fark göstermeyen, tabiatı, niteliği, değeri ve boyutları bir olan demektir. ‘Eşitlik’ ise hakları bakımından insanlar arasında hiçbir ayırım bulunmaması anlaminadır. Bu ‘eşit’ ve ‘eşitlik’ tarifleri çerçevesinde acaba kadının, erkek karşısında durumu nedir?
1) Fıtratta Farklılık
Kâinatta Allah (cc) her şeyi çift yaratmıştır. Bu çiftlerden her birinin diğerine, bütün yönleriyle eşit olduğunu söylemek mümkün değildir. ‘Her şeyi çift (erkek ve dişi) yarattık ki düşünüp ibret alasınız.’ (Zâriyât, 51/49) Zerrelerden bitkilere, ondan hayvanlar ve insanlar arasındaki erkeklik-dişiliğe kadar her şey çifttir ve birbirine muhtaçtır. Pozitif negatife, elektron protona, gece gündüze, yaz kışa, yeryüzü gökyüzüne, erkek kadına, kadın erkeğe muhtaçtır. Bunlarla birlikte şu anda bilemediğimiz fakat ilim ve teknolojinin gelişmesiyle öğrenebileceğimiz daha nice çiftler vardır.
İşte Allah (cc) kadını yaratırken, elektrona nispeten protonu, pozitife nispeten negatifi, erkek tohuma nispeten dişi tohumu yarattığı gibi yaratmış ve bu çiftlerden bir vahdet meydana getirmiştir. Fakat elektron protona, pozitif negatife eşit olmadığı gibi, kadın da erkeğe eşit olamaz. Bu, fıtratın değişmeyen kanunlarındandır. Zira tek olan Allah’tan başka herşey eksik olduğu gibi, varlığını sürdürebilmek için de, hiçbir şey kendi kendine yeterli değildir. Bu itibarla, eksik olan erkek ve kadın bir araya gelerek birbirlerini tamamlayacak ve bir vahdet teşkil edeceklerdir ki, bütünde asıl olan da budur. Dolayısıyla kadın ve erkek birbirinin eşiti değil, aksine birbirinin tamamlayıcısıdır. Allah Rasulü bir hadislerinde bu gerçeği şöyle ifade ederler: ‘İnnema’n-nisâ şekâikur’r-ricâl (=Kadınlar erkeklerin yarısıdır.)’ (Ebû Dâvut, Tahâret, 94; Tirmizi, Tahâret, 82) Hadiste geçen ‘şakik’ kelimesi, tam ortadan ikiye bölünen bir bütünün parçası mânâsınadır. Yani, bir bütünü meydana getiren iki parçadan herbiri, diğerinin ‘şakikidir.’ Buna göre, insan olma yönüyle kadın ve erkek eşit yarımlardır. Ama hiçbir zaman biri diğerinin aynı değildir. Yani bunların fıtratları ruhî ve psikolojik yapıları tamamen farklıdır. Hiçbir zaman kadın fizik ve ruh bakımından erkeğe eşit olamayacağı gibi, erkek de ona eşit olamaz. Ne erkek kadının biyolojik olarak daha gelişmiş bir şekli, ne de kadın erkeğin az gelişmiş bir tipidir. Cinsiyet farklılığına beşerin müdahalesi olamayacağına göre, inanan veya inanmayan herkesin, eşitlik hayallerinden vazgeçip erkeği ve kadını olduğu gibi kabullenmesi şarttır. Kaldı ki sadece farklı cinsler arasında değil, aynı cinsler arasında bile, tam bir eşitliğin olduğunu söylemek mümkün değildir. Böyle bir ümniyenin gerçekleşmesi için uğraşmak, fıtrat kanunlarını değiştirmeye uğraşmaktır ki, bu tür gayretler bütünüyle boşa giden emek sayılır. Burada şunu da belirtmek gerekir ki, kadınlarda bu yaratılış farklılığı onların hor ve hakir görülmelerini gerektirmez. Bilakis Cenab-ı Hak, ‘her şeye takdir ettiği şekli verip, sonra da doğru yolu gösterendir.’ (A’la, 87/3) Kadını, erkeği ‘en güzel yaratılış üzerine yaratan’ ve ona yücelmenin, yükselmenin yollarını öğretendir. Onları birbirinin tamamlayıcısı, örtüsü ve koruyucusu yapandır.
2) Vazifede Farklılık
Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü gibi, fıtratta kadın erkeğe eşit olamayacağı gibi, vazifede de eşit olamaz. Erkeğe ait vazifeler kadından istendiği zaman ona zulmedilmiş olur. Zira kadının fizyolojik, biyolojik ve ruh yapısı itibariyle, erkekten çok farklı olduğu inkâr edilemeyecek kadar açıktır. Böyle bir yaratılış farklılığından kaynaklanan bazı hak ve vazife farklılıkları da gayet tabiîdir. Meselâ; erkek kadına nispetle daha güçlü ve daha kuvvetlidir. Kadının bu noktada, erkeğin yapabileceği vazifeyi yapması oldukça zordur. Bu durum, kadın için asla bir eksiklik değildir. Buna karşılık kadın da erkeğe nazaran daha şefkatli, daha merhametli, daha zarif ve daha duygusaldır. Bu noktada da erkek kadınla boy ölçüşemez. Her iki cins de göreceği vazifelerin gerektirdiği kabiliyetlerle donatılmıştır ki, gerçek hak ve adalet de işte budur. Dolayısıyla, erkek-kadın eşitliği değil, kadın ve erkeği ayrı ayrı, kendi fıtratları içerisinde ele alıp değerlendirme en isabetli yoldur.
Evet; kadının yaratılışına ve istidatlarına göre belli vazife ve hakları vardır ve kadın, bu istikamette istihdam edildiğinde daha iyi neticeler elde edilebilir. Nesiller kadın tarafından dünyaya getirilir ve onun tarafından terbiye edilir. Beşeriyete, iyi fertler, onun feyizli ve bereketli eli ile kazandırılır. Hele neslin yetişmesi hususunda kadının şefkatle donatılması kadına ayrı bir lütuftur. Bu yönüyle kadın, bütün aile fertleri içinde, saygı duyulacak bir ihtiram âbidesidir. O, evin mürebbiyesi, muallimesi, kayyimesi ve huzur kaynağıdır. Erkek onda itmi’nana kavuşur. Çocuk onun şefkatli sinesinde neş’et eder, büyür; hisli, duygulu, şefkatli ve sağlam fikirli yetişir. Eğer o, iffetli yaşayabilmiş ise, onun sayesinde çocuk yozlaşmaktan ve bu gibi çocukların teşkil edecekleri cemiyet de bodurlaşmaktan kurtulur.
Evet, Cenab-ı Hakk’ın, ona bahşettiği eltâf-ı sübhâniyesinin yanında, bazı insanların eşitlik adı altında ona vereceği her şey çok sönük kalır. Ve eşitlik iddialarıyla ona tanınacak haklar, yapılacak iyilikler, baştan aşağı altın madalyalarla donatılmış bir kişinin yakasına, bir bakır madalya iliştirmek gibi gülünç olur ve hafif kaçar. Allah (cc), kadına öyle müzeyyen bir elbise giydirmiştir ki, artık bundan sonra onun üstüne giydirilecek her şey sırtına bir çul geçirme, bir semer yükleme mânâsına gelir.Allah (cc), her hak sahibine hakkını vermiştir. Verirken de onu ne hoyrat hale getirmiş, ne de gülünç duruma düşürmüştür. Bundan öte ona verilecek her hak bir haksızlık ve zulümdür. Kadın bir iş yapacaksa, bu mutlaka onun, fizyolojik, psikolojik ve ruhî yapısına uygun olmalıdır. Ona altından kalkamayacağı ağır işler teklif etmenin ve kadını fıtratının dışına taşan işlerde çalıştırmanın ne eşitlikle ne de insânî yaklaşımla alâkası vardır. Aksine böyle bir davranış kadının elinden birçok hakkını gasbetme mânâsına gelir. Efendimize ait şu hadis, söz konusu hususu ne güzel ve ne çarpıcı ifade eder. ‘Bir ineği boyunduruğa koşmuşlardı. Döndü ve sahibine şöyle dedi: Ben bu işler için yaratılmadım.’ (Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 5; Enbiyâ, 54; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 13.) Yani bu iş için öküzler yaratıldı. Hülasa, her şeyin bir yaratılış gayesi vardır. Her varlık yaratılış gayesine ve kabiliyetlerine göre istihdam edilmelidir ki, gerçek adalet teessüs etsin.
Cevap: Kadın-Erkek Birbirine Eşit midir?
ihramlı
Allah razı olsun yazıların edebi olsun
Yanıt: Kadın-Erkek Birbirine Eşit midir?
İnşirah
< Hülasa, her şeyin bir yaratılış gayesi vardır. Her varlık yaratılış gayesine ve kabiliyetlerine göre istihdam edilmelidir ki, gerçek adalet teessüs etsin.
alah razı olsun yazıların edebi olsun >
Edebi mi, ebedi mi anlamadım 🙂
Soru: Kadın-Erkek Birbirine Eşit midir?
Hoca
Kadın ile erkek eşit midir?
Kadın ile erkeğin eşit olduğu ve olmadığı noktalar vardır. İnsan olması açısından ve Allah’ın huzurundaki derecesi açısından düşünülecek olursa kadın erkek eşittir.
"Rableri onlara şu karşılığı verdi: "Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim…" (Ali imran 195)
Fakat biyolojik olarak kadın ile erkek arasında farklar bulunduğu gözle görülen açık bir gerçektir. Bu biyolojik farklılık doğal olarak haklarındaki hukuksal düzenlemeleri de şekillendirecektir. Aralarındaki bu farkı göz önünde bulundurmadan hukuklarını belirlemek doğal gerçeklerini görmezlikten gelmek demektir. Mesela gerçekleşen cinsel ilişki sonucunda oluşacak faturanın yüzde yüzünü kadın çekmektedir. Dolayısıyla bu, kadının haklarının bu konuda çok iyi korunmasını gerektirir.
Kadın erkek eşittir deyip erkeğin yaptığı bütün işlere kadınları da sürmek adaletsizliktir ve haksızlıktır. Kadın ile erkek arasındaki başlıca biyolojik farkları ise şu şekilde sıralayabiliriz;
- Erkeğin kas kuvveti kadınınkinden çok daha fazladır.
- İlgi alanları genel olarak farklıdır. Çocukken (toplumun etkisine girmeden önce) bu durum daha açık bir şekilde belli olur.
- Kadın her ayın 5-10 günü rahatsız olarak geçirir.
- Cinsel ilişki sonrası doğacak sonuç kadın için erkeğe göre çok daha ağırdır.
- Çocuğu olduğu zaman kadının lohusalık rahatsızlığı ve çocuğu emzirme gibi doğal yükümlülükleri bulunması.
- Kadın doğal görünümü ile erkeğin cinsel duygularını çabuk uyandırabileceğinden kendisinden daha güçlü olan karşı cins tarafından saldırıya uğrama riski erkeğe göre çok fazladır.
- Kadınlar genel olarak daha duygusaldır. Karar verirken duygularına yenik düşme ihtimali daha fazladır.
Kadın ile erkeğin hukukları belirlenirken bu farklar nazara alınmalıdır. Bütün bunları göz önünde bulundurmadan "kadın ile erkek eşittir, kadın her alanda boy göstermelidir" demek doğru gibi görünen ya da bir açıdan doğru olan bir sözün arkasında birçok yanlışı saklamak anlamına gelmektedir.
İslamicevaplar
imamhatipli42
< Kadın ile erkeğin hukukları belirlenirken bu farklar nazara alınmalıdır. Bütün bunları göz önünde bulundurmadan "kadın ile erkek eşittir, kadın her alanda boy göstermelidir" demek doğru gibi görünen ya da bir açıdan doğru olan bir sözün arkasında birçok yanlışı saklamak anlamına gelmektedir >
Kadın ile erkek eşit değildir ama denktir.
islamdostu
< Kadın ile erkek eşit değildir ama denktir >
Allah hepinizden razı olsun güzel açıklamalar
Hüsran
Kadın – erkek eşitliği söz konusu mudur?
Bu soruya hemen "evet" veya "hayır" demek çok zor. Çünkü, soru bu haliyle yeterince açık değil. Onu bir başka soru ile açmak gerekiyor. "Nerede? Hangi konuda? Ne yönden?" gibi. Eğer, "hukukî açıdan" soruluyorsa, cevap olarak "evet" diyebiliriz.
Eğer, her hususta denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır. Zira, cevabı sorunun içindedir. Madem ki, iki ayrı cinsten söz ediliyor. Öyleyse mutlak eşitlik nasıl düşünülebilir?
Kadınla erkeğin eşit oldukları sahalar bulunduğu gibi, erkeğin kadını çok gerilerde bıraktığı, yahut onun çok gerisinde kaldığı sahalar da mevcut. Onun için, meseleyi sadece bir tek madde çözümlemek mümkün değil.
Şayet, "Kadınla erkek arasında iyi insan, üstün insan olma noktasında bir fark var mıdır?" diye sorulursa o zaman şunu hemen belirtmek isteriz: Hakimiyet başka, üstünlük ve fazilet daha başkadır. Bu ikincisinde hemen çalakalem şu yahut bu üstündür, demek çok zordur. Çünkü, kadın olsun erkek olsun, her insan Allah ın kuludur. O, hangi kulunu üstün tutuyor, daha çok seviyorsa ve hangi kulundan razı ise üstünlük ancak onundur. İlahi ferman olan Kur ana baktığımızda, üstünlük ölçüsü olarak, karşımıza cinsiyetin değil takvanın çıktığını görüyoruz. Evet, Allah indinde üstünlüğün ölçüsü takvadır.
Nedir takva? En kısa ifadesiyle Allah tan korkmak, günahlardan sakınmak, Onun razı olmadığı hareket, tavır, hal ve sözlerden uzak durmak. Onun rızasına ermeyi en büyük maksat bilip, bunu kaybetmekten son derece korkmak. İşte, kim böyle yaparsa üstün insan, faziletli insan odur. Bu noktada cinsiyete itibar edilmemiştir.
Takva dendi mi hemen salih ameli hatırlıyoruz. Salih amel, yani, hayırlı, güzel işler görmek. Onda da cinsiyete itibar edilmiyor. Mesela okunan her Kur an harfine karşılık on sevap verilmişse, bu bütün insanlar için böyledir. Kadına daha az, erkeğe daha çok sevap söz konusu değil.
Soruyu bir de psikolojik yönden ele alabilir ve şöyle sorabiliriz: Kadınla erkek arasında psikolojik yönden farklılık var mıdır?
Bu soruya hiç tereddüt etmeden elbette diye cevap veririz. Kadınla erkek arasındaki psikolojik farklılık kendini çocukluk çağından itibaren göstermeye başlar. Erkek ve kız çocukların oyuncakları farklıdır. Bir kız çocuğu en çok oyuncak bebekleri sever. Henüz evlilik nedir bilmediği o yaşlarda, bebeklerini bağrına basar, öper, elbiselerini değiştirir, beşikte sallar ve uyutur. Günün büyük bir kısmını onlarla geçirir. Erkek çocuk ise, taksi, uçak, tabanca gibi oyuncaklara daha fazla rağbet gösterir.
Bu çocuklar büyüdüklerinde bu defa, sohbetleri değişir. Erkeklerin toplantılarında daha çok, iş hayatı yahut politika konuşulurken, kadınlarda ön sırayı ev eşyaları ve örgüler alır.
Kabiliyet yönünden de iki cins arasında bariz bir fark var. Erkek, terkip ve tahlilde, kadın ise taklit ve ezberde daha ileri. Bir misal ile anlatmak gerekirse; erkek bir mimari eseri ortaya koymakta, onun bütün bölümlerini güzelce yerleştirmekte, kadından daha ileri. Kadın ise, o eserin herhangi bir bölmesini ince nakışlarla süslemekte erkekten çok daha hassas.
Erkek dış aleme daha açık. Şefkatte kadından geri, ama teşebbüs kabiliyetinde ileri. Kadın ise erkeğe nispeten daha içe dönük. Bunun en büyük faydası, yavrusuna ve yuvasına göstereceği ihtimam.
Bu iki cinsin zafiyetleri de farklılık gösteriyor: Erkekte, tahakküm ve baskı hastalığı mevcut. Kadında ise, gösteriş ve desinler belâsı.
Kadının en bariz bir özelliği de hassasiyetidir. Buna "teessürilik" deniliyor. Kadın, çevreden etkilenmekte erkekten daha hassas. Dolayısıyla, telkine kapılmaya, aldatılmaya ondan daha müsait.
Kadında sezgi gücü, erkekten çok kuvvetli. Değişikliğe ondan daha çok ihtiyaç duymakta, yenilik ve heyecana daha açık. Vücut büyüklüğü itibariyle ve güç ile kuvvet yönünden, kadın erkekten genellikle daha geri. Bunun neticesi olarak, sığınma ihtiyacı kadında kendini daha fazla hissettiriyor. Ama bazılarında bu ihtiyaç, aşağılık kompleksine dönüşüyor; bu da erkeklik kompleksi olarak kendini gösteriyor.
Kadın, hayat arkadaşına (ona nispetle) daha çok bağlı. Ondan daha vefalı. Dünya sevgisinde erkekten çok ileri.
Kadını bu psikolojisi içinde değerlendirmek ve onun erkekleşmesine değil, ideal bir kadın olmasına çalışmak gerekir.
Etrafımıza şöyle bir göz atalım. Bütün canlılarda bedenler ve ruhlar arasında mükemmel bir uygunluk var. Ceylan ruhunu, aslan bedenine sokmak ve onu aslanca davranmaya zorlamak, en başta o sevimli ruha zarar verir. Her kükreyişte ruhundaki letafetten birazını kaybeder; her hamlede kendi öz güzelliğinden bir parçayı harap eder. Kadın ve erkek eşitliği diyerek kadını erkekçe davranışlara itmek de en başta kadına zarar verir.
Aslında, bu vadide gösterilen kasıtlı ve yoğun faaliyetler, bir bakıma hiçbir şeyi değiştirememiştir. "Hüküm çoğunluğa göre verilir." kaidesinden hareketle şöyle diyebiliriz: Kadınlar yine fabrikatör olmaktan çok işçi, hâkim olmaktan çok kâtip, amir olmaktan çok sekreter, pilot olmaktan çok hostes, patron olmaktan çok tezgâhtardırlar. Zira, yaratılışı değiştirmek mümkün değildir.
Maalesef, kadına lâyık olduğu yeri bir türlü veremedik. Ya onun rızkı bize bağlıymışçasına, kendisine aşırı derecede hükmetmeye kalktık, ona haksız muamelelerde bulunduk, yahut, kendisine çok fazla fırsat verdik, onu erkekliğe heveslendirdik ve mahvettik.
Alaaddin Başar (Prof.Dr.)
Hoca
konuya katkısı olanlara teşekkürler
islamda kadın erkek eşit midir, dinimizde kadın erkek eşit midir, kadın erkek eşit midir