Abdestsiz camiye girmek

Abdestsiz camiye girmek

azap123
Ya ben 14 yaşında bir çocuğum evimiz caminin yanında mahallede top oynarken top caminin üstüne kaçtı topu alabilmemiz için caminin içinden girmek gerekiyordu Bende içeri girdim topu aldım camiye abdestsiz girdim. ve cünüp değildim 5gün önce boy abdestimi almıştım ama şuan kafama takılıyor ya cünüp girdiysem camiye diye bu sorundan nasıl kurtula bilirim lütfen yardım edermisiniz?


Cevap: Abdestsiz camiye girmek

karadamlalar
1-Mescide Abdestsiz Girilmesi:

Görüşlerini incelediğimiz mezheplerin tamamı abdestsiz kişilerin mescide girmelerine şer’an bir mahzur bulunmadığında müttefiktirler. Sadece Hanefi alimlerinden bir bölümü namazı beklemek ya da ilim öğrenmek gibi şer’i (İslâma uygun) bir amacı bulunmayanların abdestsiz olarak mescitte durmalarının mekruh olduğunu söylemişlerdir.[106]

2. Mescide Boy Abdesti Olmadan Girilmesi:

İslâm alimleri hiçbir asırda, boy abdesti olmayan kişilerin yani; cünüp hayızlı ve lohusanın mescide girmelerinin hükmü hakkında tek yönlü ortak bir görüş serdetmemişlerdir.

Tabi bunun en önemli sebebi mesele ile alâkalı âyet ve hadislerin farklı şekillerde yorumlanmaya müsait olmasıdır.

Konuyla İlgili Deliller:

(…… )
"Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye, cünüpken de yol geçen müstesna yıkanıncaya kadar namaza (namaz yerine) yaklaşmayın."[107]
( ……… )

Cesra binti; Dicace [108] Hz. Aişe’den (r.anha) rivayet etmiştir. Ashab-ı Kiram’ın evlerinin yönü (kapısı) Rasûlüllah’ın (sallâllahu aleyhi ve sellem) mescidine bakıyordu. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) mescide gelerek ashabına: "Bu evlerin yönünü mescitten çeviriniz" dedi ve evine girdi. Ashab bu konuda kendilerine bir ruhsat gelir ümidiyle bir şey yapmadılar. Daha sonra Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) tekrar: "Bu evlerin yönlerini mescitten çeviriniz. Çünkü ben hayızlı ve cünübe mescidi helâl kılmıyorum" buyurdu.[109]

Bu hadisi Taberani[110] ve Tarihu’l-Kebîr adlı kitabında Buhari tahriç etmiştir. İbn Huzeyme[111] sahih , İbn Kattan hasen olduğunu söylemişlerdir. İbn Seyyidi’n-Nas hadisin "hasen"liğinin hasenlikte en alt mertebede olduğunu belirtmiştir. Buhari hadisin ravileri içinde bulunan "Cesra" için ( ) "acaib" ifadesini kullanmış, rivayet ettiği bu hadisin mescide açılan kapıların kapatılmasıyla ilgili diğer hadislere muhalif olduğunu bildirmiştir. Hattabi alimlerden bir grubunun ravi Eflet’in meçhul olması sebebi ile bu hadisi zayıf gördüklerini haber vermiştir. Buna mukabil Zühri, Eflet’in kimliğini açıklayarak : Eflet Halife’nin oğludur. Ona Fuleyt b. Halife denir, Amir ya da Zehli kabilesine mensuptur, künyesi Ebu Hisan’dır, demiş ve Eflet’i meçhul olmaktan çıkarmıştır. Beyhaki[112] hadisin kuvvetli olmadığını bildirmiştir. Ebu Davud ise sadece rivayet etmekle yetinerek metni ve ravileri hakkında herhangi bir yorumda bulunmamıştır.[113]

İbn Mace’nin rivayet ettiği benzer manada ikinci hadis:
(…….. )

Ümmü Seleme’den (r. anha) rivayet edilmiştir. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) bu mescidin avlusuna girerek en yüksek sesiyle: "Şüphesiz mescit, cünüb ve hayızlıya helâl değildir." buyurdu.[114]

İbn Mace bu hadisi rivayet ettikten sonra altına şöyle bir not düşmüştür: "Zevaid adlı kitapta hadisin isnadının zayıf olduğu zikredilir. Çünkü hadisin ravilerinden Mahduc güvenilir değil, Ebu’l-Hattab ise meçhuldür. Ayrıca İmam Zahiri; Mahduc’un Cesra’dan mu’del[115] hadisler rivayet ettiğini de haber vermiştir.
( ……..)

Ebu Said Hudri (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) bir hutbe verdi ve hutbesinde:

"Allah, bir kulu dünya ile kendi yanında olan şeyler arasında (ikisinden birini seçme hususunda) serbest bıraktı. O kul da Allah’ın katındakileri seçti" dedi. (Bu söz üzerine) Ebu Bekr (r.a) ağladı. Ben, kendi kendime: Allah’ın bir kulu dünya ile kendi yanında olan şey arasında muhayyer bırakmasında, onun da Allah’ın yanındakileri tercih etmesinde ne var ki bu ihtiyar ağlıyor? dedim. Meğer o muhayyer kılınan kul, Rasûlüllah’ın (sallâllahu aleyhi ve sellem) kendisi imiş. Ebu Bekr bunu hepimizden daha iyi anlamış. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) "Ya Eba Bekr, ağlama. Arkadaşlığı ve malı hususunda insanların içinde bana karşı en cömerdi Ebu Bekr’dir. Ümmetimden bir dost edinecek olsa idim muhakkak Ebu Bekr’i edinirdim. Fakat İslâm kardeşliği ve sevgisi (daha faziletlidir) Mescide açılan hiçbir kapı kalmasın, mutlaka kapatılsın. Bundan Ebu Bekr’in kapısı müstesna" buyurdu.[116]

( …………..)

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallâllahu aleyhi ve sellem) vefatı ile neticelenen hastalığı sırasında başını bir bez ile bağlamış olarak mescide geldi ve minber üzerine oturdu. Allah’a hamd ve sena etti. Sonra şöyle buyurdu: "Şu muhakkak ki, insanlar içinde nefsi ve malı itibariyle bana karşı, Ebu Kuhafe’nin oğlu Ebu Bekr’den daha cömerdi yoktur. İnsanlardan bir dost edinecek olsaydım muhakkak Ebu Bekr’i kendime dost edinirdim. Lâkin İslâm kardeşliği (daha faziletlidir). Ebu Bekr’in penceresinden başka mescide açılan bütün pencereleri kapatın."[117]

Son zikredilen Hz. Ebu Bekir ile alakalı iki hadis-i şerif Sahih-i Buhari’de yer almaktadır ve hadisler hakkında sıhhatini zedeleyecek en ufak bir söz söylenmemiştir.

Hz. Aişe’den (r.anha) rivayet edilmiştir. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) bana buyurdu ki: "Mescitten seccadeyi bana ver." Ben hayızlıyım, dedim. O: Senin hayzın elinde değildir. buyurdu.[118]

Tirmizi, bu hadisin hasen-sahih olduğunu, ilim adamlarının tamamının bunu kabul ettiğini, hadis hakkında aralarında ayrılık bulunmadığını bildirmiştir.[119]

Cabir b. Abdullah’dan rivayet edilmiştir. Rasûlüllah (sallâllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yeryüzü bana mescit ve temizleyici kılındı. Onun için ümmetimden kendisine namaz vakti erişen herkes namazını kılsın. [120]

Hz. Aişe’den (r.anha) rivayet edilmiştir: Arap kabilelerinden birisine ait siyah bir cariye vardı. Onu azat ettiler. Bu kadın Rasûlüllah’a (sallâllahu aleyhi ve sellem) gelerek müslüman oldu. Mescitte ona ait bir kıl çadır veya küçük bir oda vardı.

Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir: Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Mümin necis (pis) olmaz. [121]
Son olarak zikrettiğimiz Cabir, Aişe ve Ebu Hureyre hadisleri Sahih-i Buhari’de yer alan ve sahihliği tartışmaya mahal bırakmamış kuvvetli hadislerdir.

İbnü’l Münzir, Zeyd b. Eslem’den rivayet etmiştir: Rasûlüllah’ın (sallâllahu aleyhi ve sellem) ashabı cünübken mescitte yürürlerdi. [122]

Bu hadisin rivayet zincirinde Hişam b. Sa’d bulunmaktadır. Ebu Hatim onun rivayetiyle delil getirmek doğru değildir, demiştir. Aynı zamanda İbn Main, Ahmed b. Hanbel ve Nesai onun zayıf olduğunu tesbit etmişlerdir.[123]
…………

Peygamber’in (sallâllahu aleyhi ve sellem) ashabı abdestsizken mescitte konuşurlardı. Cünüp olan da abdest aldıktan sonra (mescide) girer ve konuşmaya katılırdı. [124]


Cevap: Abdestsiz camiye girmek

karadamlalar
HANEFİ MEZHEBİ

Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre gusül abdesti olmayanların içinde durmaksızın geçmek suretiyle de olsa mescide girmeleri haramdır. Ancak evinin kapısı mescide açılan kişiler kapılarının yönünü değiştiremiyorlar ve oturacak başka bir ev de bulamıyorlar ise ortada bir zaruret bulunduğu için mescitten geçebilirler.
Hanefilere göre mescitte iken cünüp olan kişi bulunduğu yerde teyemmüm edip, hemen dışarıya çıkmalıdır. Cünüp olduğunu unutup mescide girdikten sonra durumunu hatırlayan da aynı şekilde hareket etmelidir. Teyemmüm yapılmadan süratle mescidin terkedilmesi de caizdir. Dışarı çıkmaya gücü yetmiyorsa teyemmümle orada kalabilir. Fakat bu teyemmüm ile namaz kılamaz, Kur’an okuyamaz.[125]
Cünüb, hayızlı ve lohusanın iş yerlerinde veya okullarda mescit olarak tahsis edilen bölgelere girmelerinde bir mahzur yoktur. Çünkü Hanefi Mezhebinde gusül abdesti olmayan kişilerin girişinin haram kılındığı "mescitler" her zaman halka açık bulunan alanlardır. Oysa ki okul ve işyeri, kapatılması halinde cemaatten uzak kalacaktır.[126]

Hanefi Mezhebinin Delilleri:

Hanefi alimleri Cesra binti Dicace’nin "Ben hayızlı ve cünübe mescidi helâl kılmıyorum" mealindeki hadisi ile amel etmişlerdir.[127]

ŞAFİİ MEZHEBİ
Şafii Mezhebinde gusül abdesti olmayanların mescitte durmaları haramdır. Fakat kişi mescitte iken ihtilâm olmuş ve mescidin kapıları üzerine kapatılmışsa yahut gusül abdesti olmayan herhangi bir kişi mescitten çıktığı taktirde malının telef olmasından korkarsa zaruret icabı- teyemmüm yaparak mescitte kalabilir.

Şafii mezhebi hayızlı ve cünübün mescitten geçmesini ayrı bir konu olarak ele almış ve cünübün mescitten geçmesinin caiz olduğunu söylemiştir. Hayızlı kadının mescidi kirletme korkusu varsa geçmesi haram, böyle bir korkusu yoksa mekruhtur denilmektedir.

Şafii Mezhebinin Delilleri:

Şafiiler hayızlı ve cünübün mescitte durmasının haramlığı hususunda Hz. Aişe’den rivayet edilen: Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) bana buyurdu ki: "Mescitten seccadeyi bana ver. Ben, hayızlıyım dedim. O da: Senin hayzın elinde değildir buyurdu mealindeki hadisi delil olarak zikrederler.

Onlar ayrıca: "Ey iman edenler! Sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye, cünüpken de yol geçen müstesna yıkanıncaya kadar namaza (namaz yerine) yaklaşmayın, [128] ayeti kerimesini cünübün mescitten geçmesine bir ruhsat olarak değerlendirirler. Şafii alimlerine göre âyeti kerimede zikredilen ( ) "yol geçen" kelimesi ancak karşıdan karşıya geçen anlamına gelebilir. Çünkü başka türlü yol geçmek imkansızdır. ( ) Abir kelimesine karşıdan karşıya geçen anlamı verildiğinde ise ayetin akışı gereği, namazın bir yakasından öbür yakasına geçilmesi gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Böyle bir eylem imkânsız olduğu için Şafiiler zorunlu olarak ( ) namaz kelimesine de âyet içerisinde "namaz yeri" anlamı vermişler ve âyeti kerimeyi cünüp olduğunuz zaman yol olarak kullanan gelip geçen hariç namaz yerine yani mescitlere yaklaşmayın şeklinde tefsir etmişlerdir.[129]

MALİKİ MEZHEBİ

Maliki mezhebinde cünüp ve hayızlının mescide girmesi haramdır. [130]

Maliki Mezhebinin Delilleri:

Malikiler, Cesra’nın: Ben mescidi hayızlı ve cünübe helâl kılmıyorum [131] hadisini delil alarak hayızlı ve cünübün mescide girmesinin haram olduğunu söylerler.

Bidayetu’l Müctehid ve Nihayetül Muktesid’de İmam-ı Malik’in konu hakkındaki görüşü "bu hadis, hadis ehlinin görüşüne göre sahihliği tesbit edilmemiş bir hadistir" ifadesiyle eleştirel bir yaklaşımla aktarılmıştır.

HANBELİ MEZHEBİ

Hanbeli Mezhebinde cünüp ve hayızlının mescitte durması haramdır. İhtiyaç halinde içeride kalmaksızın bir şey almak ya da bir şey bırakmak amacıyla mescidin içinden geçilmesi caizdir.

Cünübün mescitte durmasının haram olması abdesti olmadığı taktirdedir. Abdesti olan cünüp mescitte durabilir. Tabii burada söz konusu edilen abdest, gusül abdesti değil namaz için alınan abdestdir. Gusül abdesti alan kimsede zaten cünüblük kalmaz.[132]

Hanbeli Mezhebine ait olmayan bazı kitaplarda bu mezhebin görüşü olarak; hayızlı kadının kanının kesilmesi halinde cünüple aynı hükümde olacağı yani namaz için alınan abdestle mescitlere girebileceği zikredilir.[133] Fakat biz, Hanbeli kaynak kitaplarında böyle bir ibareye rastlamadık.

Hanbeli Mezhebinin Delilleri:

Hanbeli Mezhebi Cesra’nın "Ben hayızlı ve cünübe mescidi helal kılmıyorum" [134] hadisini delil alarak gusül abdesti olmayanların mescitte durmasını haram kabul etmişlerdir."Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye, cünüpken de yol geçen müstesna yıkanıncaya kadar namaza (namaz yerine) yaklaşmayın" [135] ayetini cünübün mescitten geçmesine bir ruhsat olarak değerlendiren Hanbeli alimleri Rasulullah’ın ashabı cünüpken mescitte yürürlerdi." [136] hadisini ve Hz. Aişe’nin hayızlıyken mescitten seccadeyi alması için verilen ruhsatla ilgili hadisi gusül abdesti olmayanların mescitten geçebileceklerine delil olarak zikrederler.

Ayrıca Hanbelilere ait namaz abdesti alan cünübün mescide girebileceği görüşünün delili de: Peygamber’in (sallâllahu aleyhi ve sellem) ashabı abdestsizken mescitte konuşurlardı. Cünüp olan da abdest aldıktan sonra mescide girer ve konuşmaya katılırdı. mealindeki rivayettir.[137] Hanbelilere göre hadis ashabın tamamının bu şekilde hareket ettiğine dolayısıyla abdestli cünübün mescide girmesinin cevazı hususunda icma oluştuğuna işaret etmektedir.

ZAHİRİ MEZHEBİ

Zahiri mezhebinde abdestsizin, hayızlı ve cünübün mescide girmeleri ve orada durmaları caizdir.

Zahiri mezhebinin Delilleri:

Zahiri Mezhebine göre, gusül abdesti olmayanların mescide girmesinin haramlığına dair bir delil bulunmamaktadır. Onlar ; cünüp ve hayızlının mescitte durmasının haram olduğunu fakat oyalanmadan içinden geçmenin caiz olduğunu söyleyen ve buna delil olarak Allahu Teala’nın Ey iman edenler: İçkiliyken ne söylediğinizi bilinceye cünüpken de yol geçen müstesna yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın [138] ayetini zikr edenlere bu âyetin onların fetvalarına geçerli bir delil olamayacağını söyleyerek cevap vermişlerdir. Zahirilere göre lâfzında (……………) namaz kelimesi bulunan bu âyeti namaz yeri tefsiriyle ele almak oldukça hatalı bir yaklaşımdır. Zira sonuçta ortaya çıkan Allah böyle demek istememiştir gibi asla caiz görülemeyecek bir manâ olacaktır.

Ashab-ı Kiram’dan, Ali b. Ebi Talib’e İbn Abbas’a ve bir diğer topluluğa göre de bu ayet namaz yeri değil namazın kendisi hakkındadır. Ayrıca Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem): "Mümin necis olmaz" buyurmuşlardır.
Zahiriler hayızlı ve cünübün mescide girişinin haramlığına işaret eden hadislerin tamamını da zayıf kabul ederler. Buna mukabil Ashab-ı Suffe’nin , Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) zamanında mescitte gecelediklerini zikrederler. Ashab-ı Suffe büyük bir topluluktu ve içlerinde ihtilam olanların bulunacağında da şüphe yoktu. Buna da herhangi bir yasak getirilmemişti, denilir.

Diğer bir delil ise Hz. Aişe’den (r.anha) gelen bir rivayettir: Arap kabilelerinden birisine ait siyah bir cariye vardı. Onu azat ettiler. Bu kadın Rasulullah’a (sallâllahu aleyhi ve sellem) gelerek müslüman oldu. Mescitte ona mahsus bir kıl çadır veya küçük bir oda vardı.[139] Hadiste zikr edilen zenci kadın mescitte ikamet ediyordu. Hayız kadınlarda bilinen bir durum olduğu halde Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) bu kadını mescitte oturmaktan men etmemiş ve herhangi bir kısıtlama da getirmemiştir. Peygamberin yasaklamadığı bir şey ise mubahtır.

Başka bir hadis-i şerifte: "Yeryüzü bana mescit kılındı" [140] buyurulmaktadır. Yeryüzünün tamamının hayızlı ve cünübe mübah olduğu hususunda kimse ihtilâf etmemiştir. Bu durumda söz konusu yasağı bazı mescitlere tahsis edip de diğerlerini ayırmak caiz değildir.

Şayet hayızlının mescide girmesi haram olsaydı Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) bunu muhakkak Hz. Aişe’ye bildirirdi. Fakat o sadece tavafı yasaklamakla yetindi, denilmektedir.

DİĞER GÖRÜŞLER:

Bu bölümde neredeyse başka yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede zengin fetva çeşidi bulunmaktadır.

Zahiri mezhebi gusül abdesti olmayanların mescide girmesini hiçbir şarta bağlamadan caiz kabul ettiğini belirtti. Diğer dört mezhep; cünübün namaz için alınan abdesti alarak mescitte durabileceği[141], cünübün mescitten geçebileceği, gibi[142]- istisnai görüşlerle beraber bu hallerde olan kişilerin mescide girmesinin haram olduğunu söylediler .

Cünübün mescitten geçişinin caiz olduğunu kabul edenler Nisa Suresi’nin 43. ayetini durmasının haram olduğunu söyleyenler de: Ben hayızlı ve cünübe mescidi helal kılmıyorum hadisini delil getirdiler.

Görüşlerini irdelediğimiz beş mezhebin dışında İmam Buhari’nin konuya ilişkin tavrı dikkatleri çekmektedir. Hayızlı ve cünübün mescide girişinin haramlığını gösteren hadisin ravisi Cesra hakkında (…………) acaib ifadesini kullanan İmam Buhari, Cesra’nın rivayet ettiği ve bir haramlığı gündeme getiren hadisin diğer sahih hadislere ters düştüğünü ifade etmektedir.[143] Çünkü Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) sahih olan hadislerde kapıların kapatılma sebebini açıklamış ve Hz. Ebu Bekir’in kapısının açık kalmasına müsaade etmiştir. Kendi eşlerine ait evlerin kapıları da hayatının sonuna kadar açık kalmıştır. Eğer hayızlı ve cünübün mescide girmesi haram olsaydı hem Hz. Peygamber ve eşleri hem de Hz. Ebu Bekir (r.a) ve eşleri için bu yasağa uymak zorunlu olacaktı. Zira farzlar ve haramlar hususunda insanlar arasında farklı uygulamalarda bulunmak İslamın temel prensiplerine aykırıdır.

Ayrıca sahih olan hadislere bakıldığında emirlerden birinin kapılarla diğerinin ise pencereler ile alâkalı olduğunu görülür. Sanki ortada iki ayrı yasak vardır.

Alimlerden bazılarına göre ashab-ı kiram kapıların kapatılması emrini müteakip kapılarının yönlerini değiştirmiş fakat bu defa da mescit yönünde pencereler açmışlardı. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) bunu dahi hoş görmemiş ve aynı şekilde pencerelerin de kapatılmasını emir buyurmuştu. [144]

Mescide açılan kapıların kapatılmasının sebebi hayızlı ve cünübün mescide girmesini engellemektir denirse, pencerelerin kapatılma sebebini izah oldukça güçleşecektir. Zira artık su ihtiyacı için evlerinden çıkan mü’minler kapıyı kullanacak ve mescidden geçmeye ihtiyaç kalmayacaktır.

Olaylar bu şekilde ele alındığında kapı ve pencerelerin kapatılma emrinin birbiriyle sıkı bir bağlantısı olduğu görülmektedir. Kapıların kapatılmasıyla istenilen sonuç elde edilemediği, maksat hasıl olmadığı için pencerelerin de kapatılması istenmiştir.

Kapı ya da pencerelerin peygamber mescidine açılmasının ne gibi mahzurları olabilirdi ?

Gerek kapılar gerekse pencereler ile ilgili hadislerde bir husus dikkatleri çekmektedir. Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) efendimiz, Hz. Ebu Bekir’e (r.a) bir dizi övgü ile iltifatta bulunduktan sonra onun kapısı ya da penceresi dışındakilerin kapatılmasını emretmiştir. Burada akla ilk gelen kapıların ya da pencerelerin mescide açılmasının büyük bir ayrıcalık olduğudur. Muhtemelen Hz. Peygamber kendi vefatından sonra ashab-ı kiramın bu evleri paylaşma hususunda içine düşecekleri olası bir tartışmaya mahal vermemek için böyle bir yasaklama getirmiştir.

Hz. Ebu Bekir’in kapısının açık durmasına müsaade edilmesi onun ashab-ı kiram içerisindeki müstesna yerinin Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) tarafından bir kez daha onaylanmasıdır denilebilir.

Kapıların kapatılma sebebi evlerden çıkan gürültülerin ya da yemek kokularının mescide girmesini ve Hz. Peygamberin eşlerine ait ziyaretçilerin namaz kılanların zihnini dağıtmasını engellemek de olabilir. Yahut da mescittekilerin ev halkını görmemesi için böyle bir tedbir alınmıştır.

Aslına bakılacak olursa bu konuda delil olarak gösterilen Nisa suresinin 43.âyeti de gerek nuzül sebebiyle olsun gerek usül yönüyle olsun gusül abdesti olmayan kişilerin mescide girmelerine engel olacak bir özellik taşımamaktadır. Ayette ihtilaf konusu bazı kelimelerin anlamlarını ve ayetin nüzul (iniş) sebebi hakkındaki bilgileri en güvenilir kaynaklardan aktarıyoruz.

"Ey iman edenler! Siz sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüb iken de yolcu olan (ya da yol geçen) müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden birisi heladan gelirse, yahut da kadınlara dokunup da bir su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.

Ayette yer alan ( ) ve ( ) kelimeleri üzerinde yoğunlaşmak konuyu anlamak açısından oldukça faydalı olacaktır.

Salat , kelimesi lugatte: Dua, namaz, rahmet gibi manalara gelmektedir.

Abir kelimesi ise karşıdan karşıya geçen yol kat eden rüya tabir eden kişi anlamlarını taşımaktadır. [145]

Abir kelimesine ayet içerisinde karşıdan karşıya geçen kişi anlamı verildiğinde ( ) kelimesine de namaz yeri (cami, mescit) anlamı verilmesi zorunludur. Zira bu yapılmazda ( ) namaz kelimesi asıl anlamı verilirse ortaya namazın bir yakasından öbür yakasına geçmek gibi garip ve anlaşılması güç bir mana çıkar. Manayı hakiki teazzür ettikte mecaza gidilir yani bir kelimeye sözlük anlamı verildiğinde anlaşılması imkansız hale geliyorsa o kelimeye mecazi anlamlar verilir kaidesi gereğince ( ) abir kelimesine karşıdan karşıya geçen kişi anlamı verildiğinde ( ) salat kelimesine de namaz yeri anlamı verilmesi zorunludur.

Fakat ( ) abir kelimesine taşıdığı anlamlardan sadece birini yüklemek için böyle bir zorlanmaya girmekte gereksizdir. En geniş Arapça lügatlarımızdan olan "Lisanu’l- Arap" ve "Kamus" da ( ) "abir" kelimesinin karşıdan karşıya geçen anlamının yanı sıra "yol kateden" manasına da geldiği belirtilmiştir. "Yol katetmek" yol almak demektir. Yol kateden ya da yol alan kişiye de yolcu denir.

Kelimenin ikinci anlamını birincisi ile karıştırmamak lazımdır. Yol kateden kişi yol boyunca giden kişidir. Çünkü yollar karşıdan karşıya geçerek kat edilmez. En azından böyle yol katedenler varsa bunlar kaide değil istisna olarak zikredilir. Rüya tabircisine de ( ) abir denilmesi rüyayı başından sonuna kadar düşündükten sonra fikrini anlattığı içindir.

Sözün özü, Nisa Suresinin 43. ayeti içerisinde bulunan ( ) salat namaz kelimesine kendi taşıdığı anlamın dışında bazı manalar yüklemek için asıl anlamı ile ayetin anlaşılamayacak bir duruma, bir çıkmaza girmesi lazımdır. Oysa ki ( ) abir kelimesine yolcu anlamı verilirse bu problem kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Cenab-ı Hak (c.c) ayetin başlangıcında cünüb iken yolcu olan müstesna namaza yaklaşmayın buyurmuş ve daha sonra yolculuk halindeki cünübün durumuna açıklık getirerek ona da namaz için teyemmüm yapmasını emir buyurmuştur. Aynı konuyu açıklayan Maide suresinin 6. ayetinde ( ) yerine açıkça ( ) yolculukta olduğunuzda ifadesi kullanılarak buradaki tereddüt bir diğer ayetle de giderilmiştir.

Nisa Suresinin 43. ayetin nüzul sebebi ise tefsirlerimizde şöyle açıklanır. İçkinin henüz haram kılınmadığı bir dönemde Abdurrahman b. Avf hazretleri bir gün yemek ve şarap hazırlayarak ashab-ı kiramdan birkaç kişiyi evine davet etmişti. İçlerinden bir zatı Hz. Ali’yi imamete geçirip namaza başladılar. O zat sarhoşluk tesiri ile ben sizin taptıklarınıza tapmam [146] ayeti kerimesini ( ) taptıklarınıza taparım" şeklinde okuyarak anlamı tersine çeviren bir kıraatte bulundu. Söz konusu hâdise üzerine bu ayeti kerime nazil olmuştur. [147]

Nüzul (iniş) sebebinden de anlaşıldığı gibi cünüb ile aynı yasak kapsamına giren sarhoşlar bu ayet-i kerime ile namaz yerine değil namaza yaklaşmaktan men edilmişlerdir ve dolayısı ile ayet, gusül, abdesti olmayanların mescide girmesinin haramlığına dair bir delil olmaktan da uzaktır.

Kapıların kapatılma sebebi bu zikredilenlerden herhangi birisi ise "Bu kapıların yönünü mescitten çeviriniz. Çünkü ben hayızlı ve cünübe mescidi helal kılmıyorum" hadisi nasıl anlaşılacaktır?

İlk olarak şunu belirtmek gerekir: Bir konuda kuvvetli ve sahih hadislerle zayıf hadisler çatışıyorsa sahih hadislerle amel edilir. Kapıların kapatılma sebebini hayızlı ve cünüb olarak gösteren hadis diğerlerine yani Hz. Ebu Bekir’in kapısının istisna edildiği rivayetlerine göre zayıf kabul edilir.

İkinci olarak; hadis hayızlı ve cünüb için mescide girmenin haramlığına tam ve açık olarak bir yasaklama getirmemiştir. Çünkü hadiste geçen ( ) mescit kelimesi Arapçada secde etmek anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in bu hadisle hayızlı ve cünübe namazı ya da tilavet şükür secdeleri gibi herhangi bir secde fiilini yasaklamış olması da muhtemeldir.

Şayet Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) ( ) mescit sözü ile böyle bir secdeyi ya da namazı kast etmişse bu hadis ile kapıların kapatılmasıyla alakalı hadis arasında herhangi bir bağlantı kalmayacaktır. Hz. Peygamber bir gün mescide açılan kapıların kapatılmasını emretmiş, başka bir gün veya farklı bir zamanda da hayızlı ve cünübe namazın ya da secdenin helâl olmadığını açıklamış olabilir. Muhtemelen hadisleri rivayet eden zat her iki hadisi birbiri peşine söylediği için daha sonra bunlar bir hadismiş gibi algılanmış ve yanlış yorumlara sebebiyet verilmiştir.

Meseleyi bu şekilde çözüme kavuşturmak zannımızca takip edilmesi gereken en uygun yoldur. Zira Rasulullah (sallâllahu aleyhi ve sellem) müşrikleri dahi mescide almıştır. Ayeti kerimede de müşriklerin sadece mescid-i harama girmeleri yasaklanmıştır.[148]Necisliği (pisliği) ayet ile sabit olan müşrikler bile sadece mescidi haramdan uzaklaştırılırken, temizliği Mümin necis olmaz [149] hadisi ile belgelenen müminlerin çok açık ve kesin bir delil olmadan bütün mescitlerden dışlanması kanaatimizce uygun düşmemektedir. Zira İslam’da böyle bir uygulama yapıldığını gören gayrı müslimler bu dinin içinde değil dışında olduklarından memnuniyet duyacaklardır.

Hayızlı mescidi kirleteceği için girmesi haramdır demek de nakle ve akla uygun bir gerekçe değildir. Zira bunu söyleyenler aynı necaseti çevresine bulaştırma özelliğine sahip özürlü kişilerin camilere girmesinde hiçbir sakınca görmemektirler.

Ayrıca Hz. Peygamber aşırı kanamalı bir yaralıyı, orada devamlı ikamet etmek üzere bir kadını, hatta ve hatta bir deveyi bile mescide almıştır. [150] Devenin ise necaseti gerek bulaştırma gerek temizleme hususunda kadınlardan daha duyarlı olduğu söylenemez.

Kaynakça:

[106] Hattabi, a.g.e., c.2, s.313. (Hanefi kitaplarında bu hükümle alâkalı bir delil zikredilmemiştir.)

[107] Nisa, 4/ 43.

[108] Kelimenin Dicace şeklinde okunduğu Fethu’l Kadir’de belirtilmiştir.

[109] Ebu Davud, Tahâre, 93, H.232.

[110] Süleyman b. Ahmedi’l-Lahmi; Meşhur bir muhaddistir.260-360 tarihleri arasında yaşamıştır. Irak, Hicaz, Yemen, Mısır gibi İslâm merkezlerinde 32 sene kadar seyahat ederek birçok hadisi şerifi zabt etmiş Mu’cem-i Kebîr , Mu’cem-i Evsat , Mu’cem-i Sagir de üç hadis kitabını te’life muvafık olmuştur. Ömer Nasûhi Bilmen, Hukuki İslâmiyye Kamusu, İstanbul 1985, c.1, s.461.

[111] İbn Huzeymete’n-Neysaburi, Şafii fukahasından muhaddis bir zattır. Hicri 223-311 tarihleri arasında yaşamıştır. Ö.N.Bilmen, Kamus, s.406.

[112] Beyhaki Ahmed Ebu Bekr, Ebu’l Huseyn, Şafii fukahasının en büyüklerindendir. Hadis ilminde de hakim Ebu Abdullah’ın kibârı ashabından idi. İmamu’l Harameyn demiştir ki: Hiç bir Şafiu’l mezheb yoktur ki üzerinde İmam Şafii’nin minneti olmasın. Beyhaki müstesna. Çünkü Şafii üzerinde onun minneti vardır. 382 tarihinde Beyhek’de doğmuş olan bu zat 458 senesinde vefat etmiştir. Allah’ın rahmeti üzerine olsun. Ö.N.Bilmen, Kamus, c.1, s.340.

[113] Hattabi, a.g.e., c.2, s.315, Halebi İbrahim, a.g.e., c.1., s.60-61.

[114] İbn Mace, K. Tahâre, 645.

[115] Mu’del: Senetten alettevali ( birbiri peşine ) bir veya daha fazla ravi sakıt olan hadislere mu’del hadis denir. Zeynuddin Ahmed Abdillatifi’z-Zebîdi, Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecridi Sarih Tercemesi (Ahmet Naim), Ankara 1984, c.1, s. 149.

[116] Sahih-i Buhari, K. Salât, B. 80, H. 111.

[117] Sahih-i Buhari, K. Salât, B.80, h.112.

[118] Sahih-i Buhari, K. Gusl, B.23, H.34.

[119] Tirmizi Tercemesi, Osman Zeki Mollamehmetoğlu, K. Tahare, B.101, H.134.

[120] Sahih-i Buhari, K. Salât, B. 56, H.84.

[121] Sahih-i Buhari, K. Gusl, B.23, H.34.

[122] Daremi, Vudu, 117’de ( ) şeklinde geçmektedir.

[123] Yıldırım, Cemâl, Ahkâm Hadisleri, Konya 1986, c.1, s.374.

[124] İbn. Kudame, Muğni, s.146.

[125] Hattabi, a.g.e., c.2, s.313., Bilmen, Ö.N, İlmihal, s.87 vd.

[126] Alâuddin el- Haskefi, Reddü’l – Muhtar alâ Durri’l-Muhtar, ( Haşiyetü İbn Abidin ), t.y -y.y, c.1, s.213.

[127] Hattabi, a.g.e. c.2, s.315. Bu hadis ile ilgili değerlendirme yukarıda geçmişti.

[128] Nisa, 4/43.

[129]el- Heytemi, Ahmed b. Hacer, Tuhfetu’l Muhtac, K. Gusl, c.1, s. 268.

[130] İbn Rüşd, a.g.e., c.1, s.38 ; Rivayeti Sehnun an Malik b. Enes, el- Müdevvenetü’l Kübrâ, el Matbaatu’l- Hayriyye, 1324 h.,c.1, s,37.[ el- Müdevvenetü’l Kübra, Sehnun’un rivayet ettiği İmam Malik’den sonra onun nassen sabit reyleri ile fetvalarından istinbat yoluyla alınanların toplanılarak yazıldığı bir eserdir. el- Müdevvene İmam Malik’in usûlü ve yolu üzere yürüyen-talebelerinin ondan rivayet ettikleri ve onların anladıkları Maliki mezhebinin bir suretidir. Kitap Maliki alimlerince hüsnü kabul görmüştür. ( Prof. Muhammed Ebu Zehra, İmam Malik, Ankara 1984, s.16 ) ]

[131] Ebu Davud, K. Tahare B. 93, H.232. Hadisle ilgili değerlendirme daha önce geçmişti.

[132] İbn Kudame, Muğni, c.1, s.146.

[133] el-Ceziri, Abdurrahman, Mezahibu’l-Erbaa, trc. Hasan Ege, İst.1991, K. Tahâre, c.1, s.157.

[134] Ebu Davud, K. Tahâre, B.93, H.232.

[135] Nisa, 4 / 43.

[136] Daremi, Vudu, 117.

[137] İbn Kudame, Muğni, c.1, s.146.

[138] Nisa, 4 / 43.

[139] Sahih-i Buhari, K. Salât, B.57, H. 85.

[140] Sahih-i Buhari, K. Salât, B.56, H. 84.

[141] Bu görüş Hanbelilere aittir.

[142] Bu görüş Şafii ve Hanbeli mezhebine aittir.

[143] Hattabi, a.g.e.,c.2, s.315.

[144] a.e, c.2.,s. 310 vd.

[145] İbn Münzir, Lisanü’l Arab, Kamus ( Okyanus’un tercümesi )

[146] Kâfirun 109 / 2.

[147] Muhammed Ali es- Sabûni, Safvetü’t Tefasir, Cidde 1986, c.1, s.277, Bilmen, Kur’an-ı Kerim Meali Alisi ve Tefsiri, İstanbul 1985, c.2, s.596.

[148] Tevbe, 9/28

[149] Sahih-i Buhari, K. Gusl, B.23, H.34.

[150] Sahih-i Buhari, K.Salat, B. 56, 77, 78, H.84, 109, 110.

(alıntıdır)
——————–

alimlerin görüşleri bunlardır genel olarak. ben de cünübün veya hayızlının camiye girmesinde bir kerahat olmadığını bu delillerden görüyorum, özetle kardeşim soruna cevap olarak diyebiliriz ki yaptığın iş günah değildir.


abdestsiz camiye girilir mi, camiye abdestsiz girilir mi, camiye abdestsiz girilirmi

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();