Şefaat ilgili sahih arapça türkçe hadisler
Kayıtsız Üye
Şefaat ilgili sahih hadisler paylaşır mısınız iki dilde metin olsun
Cevap: şefaat ilgili sahih arapça türkçe hadisler
Desert Rose
BEŞİNCİ FASIL: ŞEFAAT – Hadis Ansiklopedisi | 14. CİLT
Şefaat, en-Nihaye’ye göre, lügat olarak insanların arasında cereyan eden cürüm ve zünubun affını taleb etmektir. Bu talebi, yani şefaatte bulunmayı kabul edene şâfî, şefi’ ve müşeffi’ denir. Dilimizde kısaca şefaatci deriz. Şefaati kabul edilene de müşeffa denir.
Bunların şefaatle ilgili hadisleri "ahirette derecelerin artmasına mütealliktir" şeklindeki te’villerine gelince, bu te’vil batıldır. Hadislerin elfazı onların görüşlerinin batıl olduğu ve ateş vacib olanların cehennemden çıkarılacakları hususunda sarihtir. Ancak şunu da belirtelim ki, şefaat beş kısımdır:
1) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a mahsus olan: Bu şefaat, Mevkıf’ın korkusundan teskin ve hesabın tâcili ile ilgilidir.
2) Bir grup insanın hesapsız olarak cennete girmesiyle ilgili olanı. Müslim’de gelen bir rivayet bunun da Peygamberimiz Aleyhissalâtu vesselâm’a has olduğunu belirtmektedir.
3) Ateş vacib olan bir kısım insanlara Resulullah ve Allah’ın dilediği başka kimselerin yapacağı şefaat.
4) Günahkârlardan ateşe girenler hakkındaki şefaat. Bunların cehennemden Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)’in, meleklerin ve mü’min kardeşlerinin şefaatiyle çıkacakları hususunda pek çok hadis gelmiştir. Nitekim şu hadiste ifade edildiği üzere LailaheillAllah diyen herkesi Allah ateşten çıkaracaktır. َ يَبْقىَ اَِّ الْكَافِرُونَ "Cehennemde sadece kâfirler kalır."
5) Cennet ehlinin, cennetteki derecesinin artmasını sağlayacak şefaat.
ـ5089 ـ1ـ عَنْ أبِي هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: لِكُلِّ نَبِىٍّ دَعْوَةٌ مُسْتَجَابَةٌ، فَتَعَجَّلَ كُلُّ نَبِيّ دَعْوَتَهُ، وإنِّي اخْتَبَأتُ دَعْوَتِي شَفَاعَةً ‘ُمَّتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ، فَهِيَ نَائِلَةٌ إنْ شَاءَ اللَّهُ تَعالى: مَنْ مَاتَ مِنْ أُمَّتِي َ يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئاً[. أخرجه الثثة والترمذي
.1. (5089)- Hz. Ebu Hureyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Her peygamberin müstecab (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı kıyamet gününde,ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaAllah, ümmetimin şirk koşmadan ölenleri nail olacaktır." [Buhârî, Da’avat 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334, (198); Muvatta, Kur’an 26, (1, 212); Tirmizî, Daavat 141, (3597).]
ـ5090 ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: شَفَاعَتِي ‘هْلِ الْكَبَائِرِ مِنْ أُمَّتِي[. أخرجه أبو داود والترمذي.وزاد الترمذي قال جابر: ]مَنْ لَمْ يكُنْ مِنْ أهْلِ الْكَبَائِرِ فَمَالَهُ وَلِلشَّفَاعَةِ[
.2. (5090)- Hz. Cabir (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir." [Tirmizî, Kıyamet 12, (2437); Ebu Davud, Sünnet 23, (4739); İbnu Mace, Zühd 37, (4310).]
Tirmizî, şu ziyadeyi kaydeder: "Hz. Cabir (radıyAllahu anh) dedi ki: "Kebair (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!"
______________
ـ5091 ـ3ـ وعن أنس رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: إذَا كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ مَاجَ النَّاسُ بَعْضُهُمْ الى بَعْضٍ، فَيَأتُونَ آدَ
;مَ عَلَيْهِ السَّمُ، فَيَقُولُونَ: اشْفَعْ لِذُرِّيَّتكَ. فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا وَلكِنْ عََلَيْكُمْ بِإبَْرَاهِيمَ عَليْهِ السَّمُ، فإنَّهُ خَلِيلُ اللَّهِ، فيَأتُونَ إبْرَاهِيمَ، فَيَقُولُ لَسْتُ لَهَا، وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُوسىَ، فإنَّهُ كَلِيمُ اللَّهِ تعالى. فيُؤْتَى مُوسىَ عَليْهِ السَّمُ: فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا، وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِعِيسىَ، فإنَّهُ رُوحُ اللَّهِ تعَالى وَكَلِمَتُهُ فَيُؤْتىَ عِيسىَ عَليْهِ السَّمُ. فَيَقُولُ: لَسْتُ لَهَا، وَلَكِنْ عَلَيْكُمْ بِمُحَمّدٍ #. فَيَأتُونِي، فأقُولُ: أنَا لَهَا. فأنْطَلِقُ، فأسْتَأذِنُ عَلى رَبِّي، فَيُؤذَنَ لِي فأقُومُ بَيْنَ يَدَيْهِ، فأحْمَدُهُ بِمُحَامِدَ َ أقْدِرُ عَليْهَا انَ، يُلْهِمُنِيهَا اللَّهُ. ثُمَّ أخِرُّ لِرَبِّي سَاجِداً، فَيَقُولُ: يَا مُحَمّدُ! ارْفَعْ رَأسَكَ، وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ، وَسَلْ تُعْطَهُ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ فأقُولُ: يَا رَبِّ أُمَّتِي أُمَّتِي. فَيَقُولُ انْطَلِقْ فَمَنْ كَانَ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ بُرَّةٍ أوْ شَعِيرَةٍ مِنْ إيمَانٍ فأخْرِجْهُ مِنْهَا. فَانْطَلِق فَأفْعَلُ. ثُمَّ أرْجِعُ الى رَبّيّ فأحْمدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ ثُمَّ أخِرُّ لَهُ سَاجِداً فَيُقَالُ لِي مِثْلُ ا’ولى. فأقُولُ: يَا رَبِّ أُمَّتِي أمَّتِي. فَيُقَالُ لِى انْطَلِقْ، فَمَنْ كَانَ في قَلْبِهِ مِثْقَالُ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِن إيمَانٍ فأخْرِجْهُ مِنْهَا. فأنْطَلِقُ، فأفْعَلُ. ثُمَّ أعُودُ الى رَبِّي، فأفْعَلُ كَمَا فَعَلْتُ. فَيُقَ&#
1575;لُ لِي: ارْفَعْرَأسَكَ مِثْلَ ا’ولى، فأقُولُ: يَا رَبِّ أُمَّتي أُمَّتِي. فَيُقَالُ: انْطَلِقْ، فَمَنْ كَانَ في قَلْبِهِ أدْنَى مِنْ مِثْقَالِ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ مِنْ إيمَانٍ فأخْرِجْهُ مِنَ النَّارِ. فأنْطَلِقُ فأفْعَلُ ثُمَّ أرجِعُ الى رَبِّي في الرَّابِعَةِ، فأحْمَدُهُ بِتِلْكَ الْمَحَامِدِ. ثُمَّ أخِرُّ لَهُ سَاجِداً. فَيُقَالُ لِي: يَا مُحَمَّدُ ارْفَعْ رأسَكَ، وَقُلْ يُسْمَعْ لَكَ، وَسَلْ تُعْطَهُ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ؛ فأقُولُ: يَا رَبِّ ائذَنْ لِى فِيمَنْ قَالَ: َ إلَهَ إَّ اللَّهُ. قَالَ: لَيْسَ ذلِكَ لَكَ، أوْ قَالَ لَيْسَ ذلِكَ إلَيْكَ، وَلَكِنْ وَعِزَّتِي وَجََلِي وَكِبْرِيَائِي وَعَظْمَتِي ‘خْرِجَنَّ مِنْهَا مَنْ قَالَ: َ إلَهَ إَّ اللَّهُ[. أخرجه الشيخان
.3. (5091)- Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kıyamet gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Adem aleyhisselam’a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise:
"Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim aleyhisselam’a gidin! Çünkü o Halilullah’tır" diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim’e gidecekler. Ancak o da:
"Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa’ya gidin. Çünkü o Ruhullah’tır ve O’nun kelamıdır!" diyecek. Bunun üzerine O’na gidecekler. O da:
"Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)’e gidin!" diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara:
"Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah’ın ilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah’a medh u senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teala:
"Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine gelecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de:
"Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rab Teala: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa denesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd u senalarla hamd ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek.
Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:
"Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi:
"Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp:
"Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:
"Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imanı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! Bana Lailahe illAllah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teala:
"Bu hususta yetkin yok! -veya: Bu hususta sana izin yok!- Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakkı için lailahe illAllah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak." [Buhârî, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rikak 51; Müslim, İman 322, (193).]
ـ5092 ـ4ـ وفي رواية لَهُمَا وللترمذي عن أبِي هريرة رَضِيَ اللَّهُ عَنْه: ]كُنَ¡
7;ا مَعَ النَّبِىِّ # في دَعْوَةٍ فَرُفِعَ إلَيْهِ الذِّرَاعُ، وَكَانَتْ تُعْجِبُهُ، فَنَهَشَ مِنْهَا نَهْشَةً؛ وَقَالَ: أنَا سَيِّدٌ وَلَدِ آدَمَ يوْمَ الْقِيَامَةِ. هَلْ تَدْرُونَ لِمَ ذَاكَ؟ يَجْمَعُ اللَّهُ ا’وَّلِىنَ وَاخِرِينَ في صَعِيدٍ وَاحِدٍ، فَيَنْظُرُهُمُ النَّاظِرُ، وَيَسْمَعُهُمُ الدَّاعِي، وَتَدْنُو مِنْهُمُ الشَّمْسُ، فَيَبْلُغُ النَّاسَ مِنَ الغَمِّ وَالْكَرَّبِ مَا َ يُطِىقُونَ وََ يَحْتَمِلُونَ. فَيَقُولُ النَّاسُ: أَ تَرَوْنَ الى مَا أنْتُمْ فيهِ؟ أَ تَنْظُرُونَ مَنْ يَشْفَعُ لَكُمْ؟ فَيَقُولُ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ: أبُوكُمْ آدَمُ فَيَأتُونَهُ فَيَقُولُونَ: يَا آدَمُ أنْتَ أبُو الْبَشَرِ، خَلَقَكَ اللَّهُ بِيَدِهِ، وَنَفَخَ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ، وَأسْجَدَ لَكَ مََئِكَتَهُ، وَأسْكَنَكَ الْجَنَّةَ. أَ تَشْفَعُ لَنَا الى رَبِّكَ،أَ تَرَى مَا نَحْنُ فيهِ وَمَا بَلغْنَا؟ فَيَقُولُ آدَمُ عَلَيْهِ السَّمُ: إنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَإنَّهُ نَهَانِي عَنِ الشَّجَرَةِ فَعَصَيْتُ. نَفْسِي، نَفْسِي، نَفْسِي، اِذْهَبُوا الى غَيْرِي، اِذْهَبُوا الى نُوحٍ عَلَيْهِ السَّمُ. فَيأتُونَ نُوحاً عَلَيْهِ السَّمُ، فَيَقُولُونَ: يَا نُوحُ، أنْتَ نُوحٌ أوَّلُ الرُّسُلِ الى أهْلِ ا’رْضِ، وَقَدْ سَمَّاكَ اللَّهُ عَبْداً شَكُوراً، أَ تَرَى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ أَ تَرَى الى مَا بَلَغَنَا؟ أَ تَشْفَعُ لَنَا الى رِبِّكَ؟ فَيِقُولُ: إنْ ر
614;بِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبْ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وإنِّي قَدْ كَانَتْ لِي دَعْوَةٌ دَعَوْتُ بِهَا عَلى قَوْمِي. نَفْسِي، نَفْسِي ، نَفْسِي، اِذْهَبُوا الى غَيْرِي، إذْهَبُوا الى ابْرَاهِيمَ. فَيأتُونَ إبْرَاهِيمَ عَلَيْهِ السَّمُ، فَيَقُولُونَ: يَا إبْرَاهِيمُ أنْتَ نَبِىُّ اللَّهِ وَخَلِيلُهُ مِنْ أهْلِ ا’رْضِ. اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أ َتَرَى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَيُقُولُ لَهُمْ: إنّ رَبِّي قَدْ غضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وإنِّي قَدْ كُنْتُ كَذَبْتُ ثَثَ كَذَبَاتٍ، فَذَكَرهَا. نَفْسِي، نَفْسِي، نَفْسِي. اِذْهَبُوا الى غَيْرِي، اِذْهَبُوا الى مُوسىَ. فَيَأتُونَ مُوسىَ، فَيَقُولُونَ: يَا مُوسىَ، أنْتَ رَسُولُ اللَّهِ، فَضَّلَكَ اللَّهُ بِرِسَاَتِهِ وَبِكَمِهِ عَلى النَّاسِ. اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَيَقُولُ: إنَّ رَبِّي قَدْ غَضَبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وإنِّى قََدْ قَتَلْتُ نَفْساً لَمْ أُوْمَرْ بِقَتْلِهَا. نَفْسِي، نَفْسي، نَفْسِي، إذْهَبُوا الى غَيْرِي؛ اِذْهَبُوا الى عِيسىَ، فَيَأتُونَ عِيسىَ فَيَقُولُونَ: يَا عِيسىَ! أنْتَ رَسُولُ اللَّهِوَكَلِمَتُهُ ألْقَاهَا الى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ، وَكَلّمْتَ النَّاسَ في الْمَهْدِ. اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَيَقُولُ ع
;ِيسىَ: إنَّ رَبِّي قَدْ غَضَبِ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، ولَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَلَمْ يَذْكُرْ ذَنْباً. نَفْسِي، نَفْسي، نَفْسِي؛ اِذْهَبُوا الى غَيْرِى، اِذْهَبُوا الى مُحَمّدٍ # فَيَأتُونَ مُحَمّداً #؛ وَفي رواية: فَيَأتُونِى فَيَقُولُونَ: يَا مُحَمّدُ: أنْتَ رَسُولُ اللَّهِ وَخَاتَمُ ا’نْبِيَاءِ، وَقَدْ غَفَرَ اللَّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأخَّرَ؛ اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرَى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَأنْطَلِقُ الى تَحْتِ الْعَرْشِ، فأقَعُ سَاجِداً لِرَبِّي، ثُمَّ يَفْتَحُ اللَّهُ علىّ مِنْ مَحَامِدِهِ وَحُسْنِ الثِّنَاءِ عَلَيْهِ شَيْئاً لَمْ يَفْتَحْهُ عَلى أحَدٍ قَبْلِي، ثُمَّ يُقَالُ: يَا مُحَمّدُ، اِرْفَعْ رَأسَكَ، وَسَلْ تُعْطَه، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ. فأرْفعُ رَأسِى، فأقُولُ: أُمَّتِِى يَا رَبِّ، أُمَّتِي يَا رَبِّ أُمَّتِي يَا رَبِّ فَيُقَالُ: يَا مُحَمّدُ، أدْخِلْ مِنْ أُمَّتِكَ مَنْ َ حِسَابَ عَلَيْهِ مِنَ الْبَابِ ا’يْمَنِ مِنْ أبْوَابِ الْجنّةِ، وَهُمْ شُركَاءُ النَّاسِ فِيمَا سِوَى ذلِكَ مِنَ ا’بْوَابِ. ثُمَّ قَالَ: وَالّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إنَّ مَا بَيْنَ الْمِصْرَاعَيْنِ مِنْ مَصَارِيعِ الْجَنَّةِ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَهجَرَ، أوْ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَبُصْرَى[.وزاد في رواية، في قصة ابراهيم: ]وَذَكَرَ قَوْلُهُ في الْكَوْكَبِ: هذَا رَبِّي، وَقَوْلُهُ لِهَتِهِمْ: بَلْ فََعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هذَا. وَقَوْلَهُ: إنِّي سَقِيمٌ[.قلت: ذكر البارزي في تجر
يده حديث أنس وحديث أبي هريرة هذين في الشفاعة باختصار جداً، وقد أثبتهما بكمالهما حرصاً على الفائدة واللَّه اعلم.»الهام« ضرب من الوحي الذي يلقيه اللَّه في قلوب عباده الصالحين.و»النّهشُ« أخذ اللحم بمقدم اسنان.
4. (5092)- Yine Sahiheyn ve Tirmizî’nin Ebu Hureyre’den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resulullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(ndan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım): "Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükle toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. [Bütün isimleri sana öğretti]. Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. [Allah katında itibarın, makamın var.] Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. [Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter]. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. Nuh aleyhisselam’a gidin!" diyecek. İnsanlar Nuh aleyhisselam’a gelecekler:
"Ey Nuh! sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûrâ) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam’a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam’a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen Allah’ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegâne
Halilisin. Bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam’a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam’a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah’ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. […Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hz. İsa aleyhisselam’a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa’ya gelecekler ve:
"Ey İsa, sen Allah’ın peygamberisin ve Meryem’e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler!
Cevap: şefaat ilgili sahih arapça türkçe hadisler
Desert Rose
Hz isa da "Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- ( Bir başka rivayette): ["Beni, Allah’tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter. Nefsim! Nefsim Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatı vesselam’a gidin!" diyecek. İnsanlar Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)’e gelecekler, bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:
"Ey Muhammed! Sen Allah’ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş’ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak [Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım]. Sonra:
"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek!
Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:
"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."
Resulullah sonra şöyle buyurdular:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hacer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır." [Buhârî, Enbiya 3, 8, Tefsir, Benî İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizî, Kıyamet 11, (2436).]
Hz. İbrahim aleyhisselam’ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: [Hz. İbra
him, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah’a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En’am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti."
ـ5093 ـ5ـ وعن يزيد بن صهيب الفقير قال: ]كُنْتُ قَدْ شَغَفَنِي رَأىٌ مِنْ رَأىِ الْخَوَارِجِ. فَخَرَجْنَا في عِصَابَةٍ ذَوِي عَدَدٍ نُرِيدُ أنْ نَحُجَّ ثُمَّ نَخْرُجَ عَلى النَّاسِ. فَمَرَرْنَا عَلى الْمَدِينَةِ، فإذَا جَابِرُ بْنَ عَبْدِاللَّهِ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما يُحَدِّثُ النَّاسَ، وإذَا هُوَ قَدْ ذَكَر الْجَهَنَّمِيين. فَقُلْتُ: يَا صَاحِبَ رَسُولَ اللَّهِ، مَا هذَا الّذِى تُحَدِّثُونَهُ؟ وَاللَّهُ تَعالى يَقُولُ: إنَّكَ مَنْ تُدْخِلِ النَّارَ فَقَدْ أخْزَيْتَهُ؛ وَكُلَّمَا أرَادُوا أنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا أُعِيدُوا فيهَا. فَمَا هذَا الَّذِي تَقُولُ؟ فقَالَ: أتَقْرأُ الْقُرآنَ؟ قُلْتُ: نَعَمْ. قالَ: فاقْرَأْ مَا قَبْلَهُ، إنَّهُ لَفِِى الْكُفَّارِ. ثُمَّ قَالَ: فَهَلْ سَمِعْتَ بِمَقَامِ مُحَمّدٍ # الّذِى يَبْعَثُهُ اللَّهُ تَعالى فيهِ؟ قُلْتُ: نَعَمْ. قَالَ: فإنَّهُ مَقَامُ مُحَمّدٍ # المَحْمُودُ الّذِى يُخْرِجُ اللَّهُ تَعالى بِهِ مَنْ يُخْرِجُ مِنَ النّارِ. ثُمَّ وَصَفَ وَضْعَ الصِّرَاطِ وَمَرَّ النَّاسِ عَلَيْهِ. قَالَ فَقُلْنَا: أتَرَوْنَ هذَا الشَّيْخَ يَكْذِبُ عَلى رَسُولِ اللَّهِ #؟ فَرَجَعْنَا. فََ واللَّهِ مَا خَرَجَ مِنَّا غَيْرُ رَجُلٍ وَاحِدٍ[. أخرجه مسلم.»شغفني« أي دخل شغاف قلبى، وهو غفه
.5. (5093)- Yezid İbnu Süheyb el-Fakir anlatıyor: "Haricîlerin görüşlerinden biri içime işlemişti, haccetmek, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuya, kalabalık bir grup içerisinde yola çıktık. Medine’ye uğradık. Orada Cabir İbnu Abdillah (radıyAllahu anh), insanlara hadis rivayet ediyordu. Bir ara cehennemlikleri zikretti. Ben: "Ey Resulullah’ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teala hazretleri: "(Ey Rabbim!) Ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezilrüsvay edersin" (Al-i imran 192); "Ateşten her çıkmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler" (Secde 20) buyurmaktadır" dedim. Hz. Cabir:
"Sen Kur’an’ı okuyor musun?" dedi. Ben de:
"Evet!" dedim.
"Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, küffar hakkındadır!" dedi ve
sonra ilave etti:
"Sen, Allah’ın Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)’i dirilteceği makam-ı mahmudu işittin mi?"
"Evet!" dedim. Dedi ki:
"O, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)’e mahsus mahmud makamdır. Allah Teala hazretleri o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır!"
(Hz. Cabir) sonra, sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini tavsif etti. Biz:
"Bu ihtiyarın, Aleyhissalâtu vesselâm hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz?" dedik ve Haricîlikten rücû ettik. Hayır! VAllahi bizden bir kişiden başka, Haricîlikte kalan olmadı." [Müslim, İman 320, (191).]
ـ5094 ـ6ـ وعن أنس رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: يُؤْتَى بِأنْعَمِ أهْلِ الدُّنْيَا مِنْ أهْلِ النَّارِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَيُصْبَغُ في النّارِ صِبْغَةً. ثُمَّ يُقَالُ: يَا ابْنَ آدَمَ، هَلْ رَأيْتَ نَعِيماً قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ خَيْرٌ قَط؟ فَيَقُولُ: َ، وَاللَّهِ يَا رَبِّ. وَيُؤتَى بِأشَدِّ النّاسِ بُؤْساً في الدُّنْيَا مِنْ أهْلِ الْجَنَّةِ فَيُصْبَغُ في الْجَنَّةِ صَبْغَةٌ، فَيُقَالُ لَهُ: يَا ابْنَ آدَمَ، هَلْ رَأيْتَ بُؤْساً قَطُّ؟ هَلْ مَرَّ بِكَ مِنْ شِدَّةٍ قَطُّ؟ فَيَقُولُ: َ وَاللَّهِ يَارَبِّ، مَا مَرَّ بِي بُؤْسٌ قَطُّ. وََ رَأيْتُ شِدَّةً[. أخرجه مسلم.قوله »يصبغ« أي يغمس كأنه يدخل إليها إدخالة واحدة .
6. (5094)- Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kıyamet günü, cehennemliklerin, dünyada en müreffeh olanı getirilerek ateşe bir kere batırılacak. Sonra:
"Ey ademoğlu, denilecek. (Cehennemde) hiç nimet gördün mü? Sana hiç hayır uğradı mı?"
"Hayır! Ey Rabbim, vAllahi hayır!" diyecek. Sonra cennetliklerden dünyada en fakir olan getirilecek. O da cennete bir sokulup, çıkarılacak ve kendisine:
"Ey ademoğlu (cennette) hiç fakirlik gördün mü, hiç sıkıntı çektin mi?" denilecek. O da:
"Hayır! VAllahi ya Rabbi! Başımdan hiç fakirlik geçmedi, hiçbir sıkıntı çekmedim" diyecek." [Müslim, Münafıkûn 55, (2807).]
ـ5095 ـ7ـ وعنه رَضِيَ اللَّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #، يَقُولُ اللَّهُ تَعالى ‘هْوَنِ أهْلِ النّارِ عَذَاباً: لَوْ كَانَتْ لَكَ الدُّنْيَا كُلُّهَا أكُنْتَ مُفْتَدِياً بِهَا؟ فَيَقُولُ: نَعَمْ. فَيَقُولُ: قَدْ أرَدْتُ مِنْكَ أيْسَرَ مِنْ هذَا وَأنْتَ في صُلْبِ آدَمَ، أنْ َتُشْرِكُ بِي شَيْئاً وََ أُدْخِلُكَ النّارَ وَأُدْخِلُكَ الْجَنَّةَ. فأبَيْتَ إَّ الشِّرْكَ[. أخرجه الشيخان
.7. (5095)- Yine Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri azabı en hafif olan cehennemliğe:
"Eğer dünya her şeyiyle senin olsaydı, şu azabd
an kurtulmaya bedel,fidye olarak verir miydin?" diye soracak. Adam: "Evet!" diyecek. Rabb Teala bunun üzerine:
"Sen daha Hz. Adem’in sulbünde iken ben senden bundan daha hafifini istemiş: "Bana hiçbir şeyi ortak kılma da seni ateşe sokmayayım, cennete koyayım" demiştim. Sen buna yanaşmadın, şirke girdin" buyuracak." [Buhârî, Rikak 51, 49, Enbiya 1; Müslim, Münafikûn 51, (2805).]
ـ5096 ـ8ـ وعن ابْنِ عمر رَضِيَ اللَّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللَّهِ #: إذَا صَارَ أهْلُ الْجَنَّةِ الى الْجَنَّةِ وَأهْلُ النّارِ الى النّارِ، جِئَ بِالْمَوْتِ حَتّى يُجْعَلَ بَيْنَ الْجَنَّةِ وَالنّارِ، فَيُذْبَحُ. ثُمَّ يُنَادِى مُنَادٍ: يَا أهْلَ الْجَنَّةِ خُلُودٌ فََ مَوْتَ، وَيَا أهْلَ النَّارِ خُلُودٌ فََ مَوْتَ. فَيَزْدَادُ أهْلُ الْجَنَّةِ فَرَحاً الى فَرَحِهِمْ. وَأهْلُ النّارِ حُزْناً إلى حُزْنِهِمْ[. أخرجه الشيخان واللفظ لهما، والترمذي بمعناه.ومعنى »ذبح الموت« اليأس من مفارقة الحالتين في الجنة والنار والخلود فيهما
.8. (5096)- İbnu Ömer (radıyAllahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Cennetlikler cennette, cehennemlikler de cehennemde oldukları zaman ölüm getirilir. Cennetle cehennemin arasına konup orada kesilir. Sonra bir münadi nida eder:
"Ey ehl-i cennet! Artık ebediyet var, ölüm yok! Ey ehl-i nar! Artık ebediyet var, ölüm yok! Cennetliklerin sürûru bununla daha da artar. Cehennemliklerin de hüznü artar." [Buhârî, Rikak 50, 51; Müslim, Cennet 43, (2850).]
Prof.Dr. İbrahim Canan’ın "Kütüb-i Sitte Muhtasarı ve Şerhi" isimli eserden,
Cevap: şefaat ilgili sahih arapça türkçe hadislerde
Kayıtsız Üye
Bu makale baştan sona Kur’an a ters işte bu yüzden üfürükçü hocalar çıkıyor Kur’an da geçen şefaat kelimesi Allah ın izni ile meleklere dir çarpıtınca elinize ne geçer Allah tan başka şefaatçi yoktur peygamberimiz kızına bile şefaat edemeyeceğini söylediği hadis var anacınız ne ki
Şema
< Allah tan başka şefaatçi yoktur peygamberimiz kızına bile şefaat edemeyeceğini söylediği hadis var >
Şefaati inkar eden hiç bir islam alimi yoktur. Şeaati inkar eden sadece cahil, din bilmeyen ve hadis inkarcılarıdır.
Yukardakiler makale değil hadisi şeriflerdir.
Kayıtsız Üye
şefaati kendim anlamaya çalıştım ayet ,hadis vb. ve genelkanaatim şöyledir. Bir okul düşünelim bu okuldan herkes karne almıştır fakat bazı öğrenciler başarısız olmuş bazıları başarılı olmuştur. Bu başarılı öğrenciler arasında öğretmenine saygılı olanlara onur belgesi, üstün başarılı olanlara da taktir belgesi verilir. İşte şefaat de bunun gibidir. Yani başarılı olmanın yanında verilen belge başka bir deyişle ayrıcalıktır buda öğrencinin çabasına bağlıdır. Bu örnekte başarısız olanlar cehennemliklerdir. Başarılı olanlar ise cennet ehlidir. Bunların arasında belge alanlarda şefaat ehlidir. Bu bağlamda şefaat insanı cehennemden çıkarmak değil cennetteki makamının yükseltilmesidir. Eğer şefaat etmek fiili cehennemden bir kişiyi çıkarmak olsaydı Allah’ın elinden birisini kurtarmak gibi olurdu ki hiçbir peygamber Allah’ın razı olmadığı birinden razı olmaz, Allah’ın memnun olmadığı birinden de memnun olmazdı buda demektir ki Allahın cehennemine attıgı bir kulu bir peygamber çıkartması söz konusu degildir…..hata varsa affoluna
şefaat ile ilgili hadisler arapça, sefaat kıyamet hafis, şefaat senden Türkçe açıklaması