Mevlana Sözleri Şiirleri Beyitleri

Mevlana Sözleri Şiirleri Beyitleri

Kayıtsız Üye
Mevlana Sözleri Şiirleri ve Beyitleri hakkında eğitici bir yazı örneği yazar mısınız ?


Cevap: Mevlana Sözleri Şiirleri Beyitleri

Fetva Meclisi
Mevlana Öğütleri – Şiirleri!
Hz. Mevlana Celaleddin Rumi
Mevlana’nın asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O’na daha genç iken, Konya’da ders okutmaya basladığı tarihlerde verilir. Bu ismi, Semseddin-i Tebrizi ve Sultan Veled’den itibaren Mevlana’yı sevenler kullanmıştır. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, geçmis yüzyıllarda Diyar-ı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya’da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır.

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan, Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultanı" ünvanını almış, Hüseyin Hatibî oğlu, Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Mümine Hatun’dur. Babası Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle, Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır.

Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’te "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra, uzun yıllar inzivaya çekildi.

Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Hakk’ın rahmetine kavuştu. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna, ölüm gününe düğün günü, veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.

"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir" demiştir.

Mevlananın Kedisi
Hz. Mevlânâ’nın vefat ettiği günlerde, ev halkını biraz daha ağlatan, o büyük Allah adamını sevenleri, biraz daha üzen bir vak’a olmuştu. Mevlânâ’nın çok sevdiği kedisi, onun ölümünden sonra bir şey yemedi, içmedi. Hayvancağız bu teessürle yedi gün yaşayabildi. Hz Mevlânâ’nın, kendisi gibi hassas kızı Melike Hatun, o kediyi bir insan gibi kefenledi. Ağlaya ağlaya, aziz babasının türbesi civarına gömdü. Hatta helva pişirdi, Mevlânâ’yı sevenlere dağıttı. Hz. Mevlânâ bütün mahlûkları severdi. Hatta kuşlara pek meftundu. Akşamları dersten eve döndüğü zaman, damlardaki yabanî güvercinler, serçeler etrafını alırlar, ondan ürküp kaçmazlardı. Evinin bacasında yuva yapan bir leyleği ölünceye kadar beslediğini rivayet ederler. Mevlânâ leyleğe Şeyhim diye hitap eder. Leylek kuşların şeyhidir. ‘Laklak’larının bile mânâsı vardır. Yalnız onu anlayacak kulak ister. derdi.

2007 Mevlana Yılı
Hz. Mevlana’nın doğum yılı olan 30 Eylül 1207 tarihi oluşuna dolayısıyla, Türkiye, Afganistan ve Mısır’ın teklifi üzerine, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO), 800’üncü doğum yılı olan 2007 yılının "Mevlana Yılı" olarak anılmasını kararlaştırmıştır.

Mevlana’nın Sözleri Şiirleri
‎ "Kendini ayrıcaklı sayma, Konumuna, mevkine, ismine
veya şöhretine güvenme.
Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun kopüğünden ibarettir,
nazlı nazlı yukselir ve aniden son bulur.
Her zaman başkalarından öğrenmeye açık ol.
En iyi bildiğin konularda bile köşeli düşünme, büyük konuşma,
cümlenin sonuna nokta değil, ünlem değil, virgul,
yahut üç nokta koy, açık bir kapı bırak daima.
Ne kadar bilsen’de, hiçbir zaman yeterince bilemeyeceğini unutma,
tevazudan şaşma.
Ancak o zaman kurtulabilirsin bilginin cehaletinden!"

"Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum. Bitki olarak öldüm hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
Ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
Allah’tan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım.
Yıldızların üstünde bir yıldız olup,
Doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım."

Ağlayabilir miyim gönlüm müsadenle,
Şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi?
Günaha batan tüm kirliliğim ile ağlayabilir miyim?
Öylesine ama, ölesiye, bu can çıkana kadar bedenden!
Nefsimin nefesi kesilesiye,..
Pembe güller mor menekşelere düşesiye,..
Sol yanımın ateşi yükselesiye kadar!
Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan,
Ağlayabilir miyim?

"Paranı ver, gönlünü ver, selam ver ama; sırrını verme.
Günleri say, senedini say, büyüklerini say ama; yerinde sayma.
Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama; hiç bir zaman baş veme.
Sarıcı ol, bakıcı ol, kalıcı ol ama; bölücü olma.
Fidan büyüt, çocuk doyur, çocuk besle ama; kin besleme.
Eşini beğen, işini beğen, aşıgını beğen ama; kendini beğenme.
Davet et, hayret et, affet, töğbe et ama; ihanet etme.
Hedefe koş, cihanda koş, yardıma koş ama; ortak koşma.
Elini aç, kapını aç, gözünü aç ama; ağzını açma.
Okumaktan zarar gelmez, oku ama; lanet okuma.
Rakibini geç, sınıfını geç ama; gülüp geçme.
Ev al, araba al, abdest al ama; beddua alma.
Zulmü devir, nesri devir ama; çam devirme.
Yaklaş, konuş, tanış ama; uzaklaşma.
Doğrul, devril ama; eğilme.
Seslen, uslan ama; yaslanma.
itil, atıl ama; satılma."

Hayat denizinde, geçip giden bir gemide bulunan kişi,
karşı kıyılardaki kamışlığı seyrederken,
kamışlığın yürüyüp geçtiğini sanır.
Tıpkı bunun gibi dünyadan göçüp gidiyoruz da,
sanıyoruz ki dünya gidiyor.

Aşıkların gönüllerinin yanışlarında kıvılcımlar vardır.
Gönüllerini, sevgiliye vermiş olanların,
gönüllerindeki derdin belirtileri vardır.
Sen, hiç duymadın mı?
Yanıp yakılanların gönüllerinden çıkan ateşli bir "ah",
ta Allah’ın rahmet huzuruna geçer, gider.

Benim hayatımın gecesinde şu güneş gibi,
Yirmi tane güneş doğsa da,
Karanlık gecemi aydınlatmaya çalışsa da,
Sen gelmedikçe, seher olmaz Sevgili !

Ne zaman vuslat Ey Yar! Can bitap düştü,
saçlarıma hazan düştü. Sevdama köz düştü.
Lime lime etti bu hasret beni.
İlmek ilmek cana dokudum da seni,
gönül gözüme hayranlık düştü!
Özlem iklimlerinden dergahına sesleniştir bu,
ahı feryada karışmış bir kıtmirin yanmasıdır!
Gel ne olur, bir gün çıkıp gel, alev almadan ruhum.
Canı dişinde, özü közünde, bir ağlayıştır bu..!

Bir gönül incittin mi, bin kez yaya gitsen de,
Kâbe’yi tavaf etsen Allah kabul etmez.
Malını mülkünü ver de bir gönül al;
al da o gönül, mezarda,
o kapkara gecede ışık versin sana.
Allah kapısına binlerce altın torbası getirsen,
Allah, bize getireceksen, gönül getir der..!

Allah’ın nuruyla aydınlanmayan gönül evleri vardır.
O gönül evleri mezar gibidir, dar ve karanlıktır.
O gönül evleri, Allah’ı anlama ve anma zevkinden mahrumdur.
Böyle bir gönülden mezar daha hayırlıdır.

Şunu iyi bil ki sana ALLAH’ı hatırlatan,
seni inciten, gizlice yalvartan dert,
Dünya mülkünden ve saltanatından daha hayırlıdır.
ALLAH sana dert, tasa verdiyse,
O’nu anman için verdi.."

Gözlerinin gördüğünü,
yüreğinin gördüğüne değişiyorsan, eyvAllah!
Yüreğinin gördüğünü,
gözlerinin gördüğüne değişiyorsan, eyvah, eyvah!

Ey gönül acılara sabret!
Çünkü onlar seni kahretmek için değil,
sınamak, terbiye etmek, kemale erdirmek için gelirler!
Hem de geçicidirler, ebediyen kalmayacaklar!
İmana ve ümide sarıl,
Bil ki, hiçbir gece ebedi değil,
her karanlığın sonunda bir fecir saklı!

İnsanın gerçek değerini söylesem,
ben de yanarım dünya da!
Fakat ne yazık ki insan değerini bilemedi,
kendini ucuza sattı.
İnsan aslında çok değerli bir atlas kumaş iken,
kendini hırkaya yama yaptı.

Duydum ki kapıma gelmiş,
tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün.
Bilmez misin,
kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur;
o ancak içeriden açılır.

Gönül; bir gün olur, seni gönlünü alana ulaştırır.
Can; bir gün olur, seni sevgiliye ulaştırır.
Sen de derdin eteğini elden bırakma,
Çünkü o dert, bir gün olur,
seni dermana ulaştırır.

Sana yüklediğim mânâları sakın ola,
senmişsin gibi düşünme; inan ki aldanırsın.
Sen o anlamlarla sadece zâhirde varsın.
Sen gönül dünyama yansıyandan ayrısın.
Ben seviyorsam, sen bahanesin,
asıl sevdiğim Hakk’tır, unutmayasın.

Ben yaşadıkça, Kur’an’ın bendesiyim
Ben Hz.Muhammed’in ayağının tozuyum.
Biri benden bundan başkasını naklederse,
Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim.

Güneş olmak ve altın ışıklar halinde
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim.
Gece esen ve suçsuzların ahına karışan,
Yüz rüzgarı olmak isterdim.

Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz…

Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir.
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır !.

Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini.
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil !

Bir katre olma, kendini deniz haline getir,
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin.

Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik?

Bana harflerden ve kelimelerden arınarak gel,
Kalıplardan kurtul, kâlbinle gel,
Kâlinden sıyrıl, hâlinle "gel".
İster bu âşk’ın Sen hâli, ister Ben hâli olsun,
Geldiğin zaman;
Ne Sen, ne de Ben olmayacağız burada,
O hâlde sadece gel.

İster Seninle gel,
İster Sensiz,
Yeter ki gel.


Cevap: Mevlana Sözleri Şiirleri Beyitleri

yasemin
İnsanlar ağaçları örnek almalıdırlar;
Ne üzerinde barınan kuşların,
Ne gölgelerinde yatan insanların,
Ne de verdikleri yemişin hesabını tutarlar….
Hz. Mevlana


mevlana beyitleri, mevlanadan beyitler, mevlana siirleri mumsema

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();