Şeytanın tuzakları nelerdir?
Kayıtsız Üye
Şeytanın tuzakları nelerdir?
Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?
Darusselam
Şeytanın tuzakları nelerdir?
Şeytanın Hileleri Kurduğu Tuzaklar…
İbn-i Abbas (r.a.) Hazretleri´nden naklen , Muaz b. Cebel (r.a.) rivayet ediyor :
– Bir gün Resullullah (s.a.v.) ile beraberdik. Ensardan birinin evinde toplanmıştık. Tam bir cemaat olmuştuk. Sohbete dalmıştık. Bu arada , dışarıdan bir ses geldi :
– Ev sahibi , içerdekiler… Eve girmem için bana izin verir misiniz ? Benim sizden bir dileğim var.
Bunun üzerine , herkes Resullullah (s.a.v.) efendimizin yüzüne bakmaya başladı. Orda ve her zaman büyük oydu… İzin ondan çıkacaktı.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , duruma vakıf oldu ve :
– Bu seslenen kimdir bilir misiniz ?
Buyurdu… Biz hep birden şöyle dedik :
– En iyi bilen ALLAH ve Resuludur.
Bunun üzerine Resullullah (s.a.v.) Efendimiz :
– O , lain iblistir. " Şeytandır " Allah’ın laneti onun üzerine olsun…
Buyurunca ; hemen Hz. Ömer :
– Ya Resullullah , bana izin veriniz onu öldüreyim.
Dedi… Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu izni vermedi , şöyle buyurdu :
– Dur ya Ömer , bilmiyor musun ki ; ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir… öldürmeyi bırak.
Sonra şöyle buyurdu :
– Kapıyı ona açın , gelsin… O buraya gelmek için emir almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz.
Bundan sonrasını ondan dinleyelim ; yani Ravi´den. Şöyle anlattı :
Kapıyı ona açtılar. İçeri girdi ve bize göründü. Birde baktık ki , şekli şu :
Bir ihtiyar. Şaşı. Aynı zamanda köse. Çenesinde altı veya yedi kadar kıl sallanıyor. At kılı gibi. Gözleri yukarı doğru açılmış. Kafası , büyük bir fil kafası gibi. Dudakları da , bir manda dudağına benziyordu.
Sonra , şöyle bir selam verdi :
Selam ya Muhammed ; selam size ey cemaat-i müslimin.
Onun bu selamına Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şu mukabelede bulundu :
– Selam Allah’ındır ya lain…
Sonra şöyle buyurdu :
– Bir iş için geldiğini duydum; nedir o iş ?
Şeytan şöyle anlattı :
Benim buraya gelişim kendi arzumla olmadı. Mecburen geldim.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu ;
– Nedir o mecburiyetin ?
Şeytan anlattı :
– İzzet sahibi Rabbın katından bana bir melek geldi. Ve dedi ki ; allah-ü Taâlâ sana emir veriyor , Muhammed´e gideceksin. Ama düşük ve zelil bir halde. Tevazu ile. Ona gideceksin ve ademoğullarını nasıl kandırdığını anlatacaksın. Onları nasıl aldattığını söyleyeceksin bir bir ona. Sonra o sana ne sorarsa , doğrusunu diyeceksin. Sonra…
allah-ü Teâlâ buyurdu ki :
– Söylediklerine bir yalan katarsan , doğruyu sölemezsen… seni kül ederim ; rüzgara savurur… Düşmanlarının önünde , seni rüsvay ederim.
– İşte… böyle ; ya Muhammed , o emir üzerine sana geldim.
– Arzu ettiğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem ; düşmanlarım benimle eğlenecek. Şu muhakkak ki , düşmanlarımın eğlencesi olmaktan daha zor bir şey yoktur.
Bundan sona Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle sordu :
– Madem ki , sözlerinde doğru olacaksın. O halde bana anlat : Halk arasında en çok sevmediğin kimdir ?
Şeytan şu cevabı verdi :
– Sensin ya Muhammed. Allah´ın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra senin gibi kim olabilir ki ?
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu :
– Benden sonra , en çok kimlere buğuzlusun ve sevmezsin ?
Şeytan anlattı :
– Müttaki bir gence ki… varlığını Allah yoluna vermiştir.
Bundan sonra , sual cevap aşağıdaki şekilde devam etti ;
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu ; şeytan anlattı :
– Sonra kimi sevmezsin ?
– Kendisini sabırlı bildiğim , şüpheli işlerden sakınan alimi…
– Sonra ?
– Temizlik işinde… yıkadığı yerleri üç defa yıkamayı adet eden kimseyi.
– Sonra ?
– Sabırlı olan bir fakiri ki ; ihtiyacını kimseye anlatmaz… Halinden şikayet etmez.
– Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nerden bilirsin ?
– Ya Muhammed , ihtiyacını kendi gibi birine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa , Allah onu sabredenlerden yazmaz. Sabırlı kimselerin işi buna benzemez. Hasılı , onun sabrını ; o halinden , tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.
– Sonra kim ?
– Şükreden zengin.
– Peki, ama zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın ?
– Onu görürsem ki , aldığını helal yoldan alıyor ve mahalline harcıyor. Bilirim ki ; şükreden bir zengindir.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa mevzuu değiştirdi ve ona başka bir sual sordu :
– Peki, ümmetim namaza kalkınca , senin halin nice olur ?
– Ya Muhammed, beni bir sıtma tutar. Titrerim.
– Neden böyle olursun ; ya lain ?
– Çünkü bir kul , Allah için secde edince bir derece yükselir.
– Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun ?
– O zaman da bağlanırım. Taa , onlar iftar edinceye kadar.
– Peki ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun ?
– O zaman da çıldırırım.
– Peki ya Kur´an okudukları zaman nasıl olursun ?
– O zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.
– Peki ya sadaka verdikleri zaman halin nasıldır ?
– Ha işte… o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren , bir testere alır eline ve beni ikiye böler.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sebebini sordu :
– Neden öyle testere ile ikiye biçilirsin , ya Ebamürre ?
Bunun üzerine iblis :
– Onu da anlatayım… dedikten sonra anlatmaya başladı :
– Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Şöyle ki ;
1 – allah-ü Teala , sadaka verenin malına bereket ihsan eyler.
2 – O , sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
3 – allah-ü Teala , onun verdiği sadakayı , cehennemle arasında bir perde yapar.
4 – allah-ü Teala , belayı sıkıntıyı ve ahları ondan defeder.
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ashabı hakkında bazı sorular sordu :
– Ebubekir için ne dersin ?
İblis ise şu cevabı verdi :
– O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi… İslam´a girdikten sonra nasıl bana itaat eder ?
– Peki , Ömer b. Hattab için ne dersin ?
İblis ona da şu cevabı verdi :
Allah´a yemin ederim ki ; her gördüğüm yerde ondan kaçarım.
Peki , Osman b. Affan için ne dersin ?
Ondan utanırım. Hem de çok. Nasıl ki , Rahman´ın melekleri de ondan utanırlar…
Peki , Ali b. Ebutalib için ne dersin ?
İblis onun için de şöyle dedi :
Ah onun elinden bir kurtulsam… O , kendi başına kalsa , ben kendi başıma kalsam… O beni bıraksa, ben de onu bıraksam . Ben onu bırakırım ; ama o beni bırakmaz.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , yukarıdaki soruları sorduktan ve şeytanın verdiği cevaplar kısmen bittikten sonra , şöyle buyurdu :
– Ümmetime saadet ihsan eden ; seni taa, belli bir vakte kadar şaki kılan Allah’a hamd olsun.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ‘ in o cümlesini duyan lain iblis şöyle dedi :
– Heyhat , heyhat… Ümmetin saadeti nerede ? Ben , o belli vakte kadar diri kaldıkça , sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın ?
Ben , onların kan mecralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar , benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaradan ve baas gününe kadar bana mühlet veren Allah´a yemin ederim ki ; Onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve alimlerini… Ümmilerini ve okumuşlarını… Facirlerini ve abidlerini… Hasılı , bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat , Allah´ın halis kullarını , evet , bunları azdıramam.
Bunun üzerine Resullullah (s.a.v.) Efendimiz sordu :
– Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir ?
Bu suale İblis şu cevabı verdi :
– Bilmez misin ya Muhammed bir kimse ki , dirhemini ve dinarını sever… O , Allah için bir ihlasa sahip değildir. Bir kimseyi görürsem ki ; dirhemini dinarını sevmez ; övülmekten, medhedilmekten hoşlanmaz. Bilirim ki o, ihlâs sahibidir… Hemen onu bırakır kaçarım. Bir kul malı ve övülmeyi sevdiği sürece , kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddetce o , size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. Bilmez misin ki ; mal sevgisi , büyük günahların en büyüğüdür. Bilmez misin ki ya Muhammed , baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır.
İblis anlatmaya devam etti :
– Ya Muhammed , bilmez misin ? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra , o her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır.
– Onların bir kısmını ulemaya gönderdim.
– Bir kısmını gençlere yolladım.
– Bir kısmını da , meşayihe saldım.
– Bir kısmını da ihtiyar kadınlara musallat ettim.
– Gençlere gelince , aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz.
– Çocuklara gelince , onlarla da bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar.
– Bizimkilerin bir kısmını da abidlerin başına dert ettim. Bir kısmını da zahidlerin.
– Onlar bunların yanına girer ; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne , hep dolaştırıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki ; başlarlar , sebeplerden herhangi birine sövmeye…
– İşte , böylece onlardan ihlası alırım. Onlar bu halleri ile yaptıkları ibadeti , ihlassız yaparlar gayrı… Ama bu hallerin farkında olmazlar.
İblis , bundan sonra , aldattığı bir rahibin hikayesini anlatmaya geçti. Ve şöyle dedi :
– Bilmez misin ya Muhammed , Rahip Basisa tam yetmiş yıl ihlas ile Allah´a ibadet etti. Bu ibadetleri sonucunda ona öyle bir hal ihsan edilmişti ki , her dua ettiği hasta , duası ve bereketi ile şifa buluyordu. Onun peşine takıldım. Zina etti. Katil oldu. Sonunda da küfre girdi.
Bu o kimsedir ki ; allah-ü Teala aziz kitabında , onu şöyle anlatır :
" … Şeytan hali gibidir ki ; o insana : " Kafir ol " dedi. Vaktaki o kafir oldu. "
Bu defa ona şöyle dedi : " Ben senden uzağım. Ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. " (59/16)
İblis bundan sonra bazı kötü huylar üzerinde durdu. Ve onların her birinden nasıl istifade ettiğini anlattı :
– Bilmez misin ya Muhammed , yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Her kim yalan söylerse , o benim dostumdur. Her kim yalan yere yemin ederse , o da benim sevgilimdir. Bilmez misin ya Muhammed , ben Adem´e ve Havva´ya yalan yere Allah adına and içtim.
" Muhakkak ben size nasihat ediyorum. " (7/16) dedim…
Bunu yaparım ; çünkü yalan yere yemin gönlümün eğlencesidir.
– Gıybet ve koğuculuğa gelince… Onlar da benim meyvelerimdir ve şenliğimdir.
– Her kim talak üzerine yemin ederse , günahkâr olacağından endişe edilir. İsterse bir defa olsun , isterse doğru şey üzerine olsun. Her kim talakı ağzına alırsa , taaa hakikati belli oluncaya kadar karısı ona haram olur. Onların bu halleri ile kıyamete kadar meydana getirecekleri çocukları hep zina çocuğu olur. Ağza alınan o talak kelimesi yüzünden hepsi cehenneme girer.
– Ya Muhammed , namazı an be an tehir edilince… onu da anlatayım. O her ne zaman ki , namaza kalkmak ister ; tutarım , ona vesvese veririm. Derim ki : " henüz vakti var. Sen de meşgulsün. Hele şimdilik işine bak. sonra kılarsın. "
– Böylece o , vaktinin dışında namazını kılar. Ve bu sebepten onun kıldığı namaz yüzüne atılır.
– Şayet o kimse beni mağlup ederse , ona insan şeytanlarından birini yollarım. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyar. O , bunda da beni mağlup ederse , bu sefer onun hesabını namazında görmeye bakarım. O namazın içinde iken ;
– " sağa bakr30; sola bak… " derim. O da bakar. O ki böyle yaptı… Yüzünü okşar alnından öperim. Bundan sonra ona :
– " Sen ebedi yaramaz bir iş yaptın. " derim veböylece onun huzurunu bozarım.
– Sen de bilirsin ki ya Muahammed , her kim namazda , sağa ve sola çokça bakarsa , Allah onun namazını kabul etmez. Bunda da ona mağlup olursam , yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Ve ona ; çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da , başlar ; namazını çabuk çabuk kılmaya. Tıpkı horozun , gagası ile yerden bişeyler topladığı gibi.
– Bu işi yaptırmakta da ona başarı kazanamazsam bu sefer , cemaatle namaz kılarken onun yanına varırım. Orada başına bir gem takarım. Başını imamdan evvel secdeden ve rüküdan kaldırırım. İmamdan evvel de secde ve rüku yaptırırım. İşte o böyle yaptığı için , kıyamet günü , Allah onun başını eşek başına çevirir.
– O kimse bunda da beni yener ise , bu defa , ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece o beni tesbih edenlerden olur. Ama bu işi ona namaz içinde yaptırmaya muvaffak olursam.
– Bunda da mağlup olursam , bu sefer ona tekrar giderim. Namaz içinde iken burnuna üflerim. Ben üfleyince , o esnemeye başlar. Şayet o, bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa , onun içine küçük bir şeytan girer. Dünya hırsını ve dünyevi bağlarını çoğaltır. İşte , bundan sonra o kimse , hep bize itaat eder , sözümüzü dinler , dediklerimizi yapar.
Şeytan bundan sonra konuşmasına devam etti :
– Sen ümmetin hangi saadetinden ferah duyarsın ki ? Ben onlara ne tuzaklar kurarım , ne tuzaklarr30; Miskinlerine , çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emrederim. Ve onlara derim ki :
" Namaz size göre değil.. O, Allah’ın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir. "
Sonra hastalara giderim :
– " Namaz kılmayı bırak " derim , çünkü allah-ü Teala : " hastalara zorluk yok… " (24/61) buyurdu. İyi olduğun zaman kılarsın ". Ve böylece o , namazını bırakır. Hatta küfre de gidebilir. Şayet o , hastalığında namazı terkederek ölüp giderse , Allah’ın huzuruna çıkarken , allah-ü Teala´yı öfkeli bulur.
Sonra şöyle dedi :
– Ya Muhammed , eğer bu sözlerime yalan kattımsa , beni akrep soksun.
– Eğer yalan varsa Allah´tan dile beni kül eylesin.
İblis bundan sonra konuşmalarına devam etti ve şöyle dedi :
– Ya Muhammed , sen ümmetin için ferah mı duyuyorsun ? Halbuki ben onların altı da birini dininden çıkardım.
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz ona , yani İblis´e aşağıdaki şekilde kısa kısa bazı sorular sordu. O da bunlara cevap verdi :
– Ya lain , senin oturma arkadaşın kim ?
– Faiz yiyen.
– Dostun kim ?
– Zina eden.
– Yatak arkadaşın kim ?
– Sarhoş
– Misafirin kim ?
– Hırsız.
– Elçin kim ?
– Sihirbazlar.
– Gözünün nuru nedir ?
– Karı boşamak.
– Sevgilin kim ?
– Cuma namazını bırakanlar.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bu defa başka bir mevzua geçti ve şöyle sordu :
– Ya lain , senin kalbini ne yıkar ?
– Allah yolunda cihada koşan atların kişnemesi.
– Peki , senin cismini ne eritir ?
– Tevbe edenlerin tevbesi.
– Peki , ciğerini ne parçalar, ne çürütür ?
– Gece ve gündüz , Allah’a yapılan bol bol istiğfar.
– Peki yüzünü ne buruşturur ?
– Gizli sadaka.
– Peki gözlerini kör eden nedir ?
– Gece namazı.
– Peki , başını eğdiren nedir ?
– Çokça kılınan cemaatle namaz.
Resullullah (s.a..v) Efendimiz tekrar bir başka mevzua geçti ve şöyle sordu :
– Sana göre insanların en saadetlisi (!) kimdir ?
– Namazını , bilerek kasden bırakanlar.
– Peki , insanların en şakisi kimdir ?
– Cimriler
– Peki , seni işinden ne alıkoyar ?
– Ulema meclisleri
– Peki , yemeğini nasıl yersin ?
– Sol elimle parmaklarımın ucu ile.
– Peki , sam yeli estiği zaman ve ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin ?
– İnsanların tırnaklarının arasında.
Resullullah (s.a.v.) Efendimiz bundan sonra , bir başka bir mevzuu sordu. İblis de cevap verdi.
– Rabbinden neler talep ettin ?
– On şey talep ettim.
– Nedir onlar ya lain ?
– Şunlardır :
– Allah´tan diledim ki , beni ademoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi yerine getirdi. Ki bu : " Onlara ortak ol… Mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Halbuki şeytan onlara gurur vaad eder… " (17/64) Ayet-i Celilesi ile sabittir.
– Her besmelesiz kesilen hayvan etinden yerim , faiz ve haram karışan yemeklerden yerim. Şeytandan Allah´a sığınılmayan malın da ortağıyım.
– Cinsi münasebet anında , Allah´a şeytandan sığınmayan kimse ile birlikte hanımı ile birleşirim. Ve o her birleşmeden hasıl olan çocuk , bize itaat eder. Sözümüzü dinler.
– Her kim hayvana binerken , helal yola gitmeyi değil de , aksini isteyerek binerse , bende onunla beraber binerim. Yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu da Ayet-i Kerime ile sabittir ; " Onlar üzerine süvarilerinle , piyadelerinle yaygara çıkartr30; " (17/64)
– allah-ü Teala’dan diledim ki : Bana bir ev vere. Bu dilediğim üzerine hamamları bana ev olarak verdi.
– Diledim ki bana bir mescid vere. Pazar yerlerini bana mescid yaptı.
– Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim. Şiirleri bana okuma kitabı olarak verdi.
– İstedim ki ; bir ezan vere , Mezmurları verdi.
– Diledim ki ; bana bir yatak arkadaşı vere. Sarhoşları verdi.
– Diledim ki ; bana yardımcılar vere. Bunun içinde kaderiye mensuplarını verdi.
– İstedim ki ; bana kardeşler vere. Mallarını boş yere israf edenleri verdi. Bir de masiyet yoluna para harcayanları. Bunlar da şu Ayet-i Kerime ile sabittir : " O kimseler ki ; mallarını boş yere harcarlar… Onlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. " (17/27)
Bir ara Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu :
– Eğer söylediklerini, Allah’ın kitabındaki ayetlerle ispat etmeseydin , seni tastik etmezdim.
Bundan sonra İblis devam etti :
– Ya Muhammed , Allah´tan diledim ki ; ademoğullarını ben göreyim ; ama onlar beni göremeyeler. Bu dileğimi de yerine getirdi.
– Diledim ki ; ademoğullarının kan mecralarını bana yol yapa ; bu da oldu. Böylece ben , onlar arasında akıp giderim. Gezerim. Hem de nasıl istersem.
Bütün bu isteklerimi verdi.
– Hepsi sana verildi , buyurdu Hz. Muhammed.
– Ve ben bu hallerimle iftihar ederim. Sonra şunu da ekleyeyim ki ; benimle beraber olanlar , seninle beraber olanlardan daha çoktur. İşte , böylece kıyamete kadar , ademoğullarının ekserisi benimle beraber olurlar.
Bundan sonrasını İblis şöyle anlattı :
– Benim bir oğlum vardır. Adı, ATEME´dir. Bir kul , yatsı namazını kılmadan uyursa gider ; onun kulağına bevleder. Eğer böyle olmasaydı ; imkan yok , insanlar namazlarını eda etmeden uyuyamazlardı.
– Benim bir oğlum daha vardır ki ; onun adı da MüTEKAZİ´dir. Bunun vazifesi de ; yapılan gizli amelleri yaymaya çalışmaktır. Mesela bir kul , gizli bir taat işlerse ve bu yaptığını da gizlemeye çalışırsa MüTEKAZİ onu dürter. En sonunda o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarmaya muvaffak olur. Böylece ; allah-ü Teala onun yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için tam yüz sevap verilir.
– Sonra , benim bir oğlum daha vardır. Onun adı da KüHAYL´dir. Bunun işi de , insanların gözlerini sürmelemektir. Bilhassa , ulema meclisinde ve hatip hutbe okurken. Bu sürme onların gözüne çekildi mi , uyuklamaya başlarlar. Ulemanın sözlerini işitmezler. Böylece hiç sevap alamazlar.
Bundan sonra İblis şöyle anlattı :
– Hangi kadın olursa olsun. Onun kalktığı yere şeytan oturur. Sonra kadının kucağında mutlaka bir şeytan durur. Ve onu , bakanlara güzel gösterir. Sonra o kadına bazı emirler verir.
Mesela :
" Elini kolunu dışarı çıkar, göster. " der.
– O da bu emri tutar. Elini kolunu açar , gösterir. Bundan sonra , o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.
İblis bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz´e kendi durumunu anlatmaya başladı :
– Ya Muhammed , bir insanı delalete sürüklemek için elimde bir imkan yoktur. Ben ancak vesvese veririm. Ve bir şeyi güzel gösteririm. O kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsaydı , yeryüzünde ;
" İlah yoktur sadece Allah vardır ve Muhammed Allah´ın resülüdür. "
– diyen herkesi , oruç tutanı ve namaz kılanı hiç bırakmazdım. Hepsini delalete düşürürdüm. Nasıl ki senin elinde de , hidayet nevinden bir şey yoktur. Sen ancak Allah’ın Resulusun. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı , yeryüzünde tek kafir bırakmazdın. Sen Allah´ın halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de , kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere sebebim. Said olan kimse , taa , ana karnında iken saiddir. Şaki olan da , yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan da Allah , şekavet ehli kılan da Allah.
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz şu iki Ayet-i Kerimeyi okudu:
" Bunlar, taa sonuna kadar böyle değişik şekilde devam edecek… Ancak Rabb´ın esirgedikleri hariç… " (11/118-119)
" Allah’ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir. " (33/38)
Bundan sonra Resullullah (s.a.v.) Efendimiz , İblis´e şöyle buyurdu :
– Ya Ebamürre , acaba senin bir tevbe etmen ve Allah´a dönmen mümkün değil mi ? Cennete girmene kefil olurum.
Bunun üzerine İblis şöyle dedi :
– Ya Resullullah , iş verilen hükme göre oldu. Karar yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan , cennetin ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan ; beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah´tır. Ve O , bütün eksik sıfatlardan münezzehtir.
Ve İblis cümlelerini şöyle tamamladı :
– İşte bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru dedim.
Kaynak : Seceret’ül Kevn – Muhyiddin-i Arabi (k.s.)
Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?
cihad38
sabreder izlersiniz inşAllah
Cevap: Şeytanın tuzakları nelerdir?
istifaaa
Çok uzundu ama okuduğum kadar güzeldi
Şeytanın hileleri ve tuzagi