Kalbinde eğrilik olanlar müteşabihatle uğraşır ayeti ne demek?

Kalbinde eğrilik olanlar müteşabihatle uğraşır ayeti ne demek?

cavraşım
Kalbinde eğrilik olanlar müteşabihatle uğraşır ayeti ne demek?

Müteşabih ayetlerle uğraşmayımı kastediyor ayette?


Cevap: Kalbinde eğrilik olanlar müteşabihatle uğraşır ayeti ne demek?

Hoca
Ali imran süresi 7. ayetin tefsiri

Sana Kitabı indiren O’dur. Onda Kitabın temeli olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: O’na inandık, hepsi Rabbimizin katındandır derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.

O Allah ki sana bir kitap indirdi ve muhkem âyetlerdir o kitap. Onda kitabın temeli olan muhkem âyetler vardır.Onlar kitabın anasıdır. Bir de müteşabihler vardır.

Muhkemleriyle-müteşabihleriyle elimizdeki şu kitabın tüm âyetleri Allah’tandır. Kur’an bütünüyle muhkemdir, bütünüyle müteşabihtir. Hepsinin hak ve doğru olduğuna iman ediyoruz. Bir bütün olarak kitabımızın tüm âyetleri şu anda bize hitap ediyor. Şu anda kitabımızın muhkem ve müteşabih tüm âyetleriyle karşı karşıyayız. Muhkemdi, müteşabihti diye herhangi bir ayırım yapmadan kitabın âyetleri ve onun pratiği olan Rasûlullah efendimizin sünnetiyle karşı karşıyayız. Ve din olarak işte bunlarla sorumluyuz. Kitabı ve onun yorumu, onun teb-yini olan sünneti anlamak ve hayatımızı bu iki temel kaynakla düzenlemekle mükellefiz.

Bunu böylece ortaya koyduktan sonra bu âyet gereği Kur’andaki muhkem ve müteşabih âyetler konusunda epey bir şeyler söylenmiş, ama ben sadece şunu söylemek istiyorum: Muhkem âyetler Kur’an’da inanılıp amele dönüştürülmeleri istenen âyetlerdir. İman edilip amel haline getirilmesi istenen âyetlerdir. Müteşabihler de inanılan ama o konuda amel istenmeyen âyetlerdir. İmanla ilgili ama a-melle ilgili olmayan, imanın konusu ama amelin konusu olmayan âyetlerdir. Meselâ namazı anlatan âyet bizden iki şey ister. İman ve amel. Namaza iman edeceğiz ve namazı ikâme edeceğiz.

Ama cennet, cehennem, melek, cin, ruh, âhiret, sırat, arş, kür-si, yedullah, istivâ, Allah’ın sıfatları gibi sınırlarını çizme imkânımız olmayan, havsalamızın almayacağı konuları anlatan âyetler bizden sadece iman isterler, amel istemezler. Bizden sadece iman etmemiz istenen kitabımızın bu müteşabihlerini muhkemlere havale ederek anlamak durumundayız. Muhkemler müteşabihlerin müfessiridirler. Muhkemler müteşabihler için bize bir çerçeve çizerler, biz onları bu çerçeve içinde anlamaya çalışırız ve de anlayabildiğimiz kadarıyla iman ederiz.

Veya bir başka mânâyla muhkem bir kitabın âyetleridir bu âyetler. Semavat gibi, yıldızlar gibi tahkim edilmiş, Allah tarafından sağlamlaştırılmış, asla birileri tarafından yıkılamayacak muhkem varlıklar gibi bu kitabın âyetleri de tahkim edilmiş sağlamlaştırılmıştır. Hiç kimse ona müdahale edemez, hiç kimse onu iptal edemez, hiç kimse onun âyetlerini kaldıramaz, hiç kimse onun yasalarını iptal edecek, ondan daha muhkem, ondan daha güzel bir yasa koyamaz. Böyle Allah tarafından tahkim edilmiş sağlamlaştırılmış kalpte olan, kabulde olan, Levh-i Mahfuzdan dünyaya yansıyan bir kitabın âyetleridir bunlar.

Veya bir başka mânâsıyla hayata hakim olan, hayata hükme-den, hayatın tümünde söz sahibi olan bir kitabın âyetleridir bunlar. Zira Kur’an hangi konuda ne diyorsa bu değişmeyen bir yasadır. İyi-kötü konusunda, hayır-şer konusunda, hak-bâtıl konusunda, adâlet-zulüm konusunda, iman-küfür konusunda, cennet cehennem konusunda, hayat-ölüm konusunda tek hakim, tek kıstas bu kitaptır. Kâinatta neler olacağı, İnsanların başlarına nelerin geleceği konularında bu kitap ne demişse, nelerden haber vermişse onlar mutlaka gerçekleşecektir. Çünkü bu kitap hayatın sahibi ve hayatı programlayan bir makamdan gelmektedir. Bilgi kendisinden olan, bilginin kaynağı olan bir Allah’tan gelme bir kitaptır. İşte böyle sözü söz olan, dediği dedik olan ve hayata hakim olan bir kitaptır bu kitap.

Aynı zamanda zaman içinde değeri, hükümleri, yasaları pörsüyüp eskiyip aşınıp değerini kaybetmeyecek bir kitaptır bu kitap. Çünkü bu kitabın yasaları zaman ve mekânla sınırlı değildir. Zamanın kendisini eskitemeyeceği, üzerinden yağmurlar, karlar, boralar geçse de tek yasasına, tek harfine bile halel getiremeyeceği, asla hiçbir gücün ezip bozamayacağı kalpte olan, kabulde olan, Levh-i Mahfuzdan dünya âlemine yansıyan bir yazgının âyetleridir bunlar. Kıyâmete kadar eskimeden tüm insanlığın problemlerini çözebilecek bir kitabın muhkem ve müteşabih âyetleridir bunlar. Ama:

Kalplerinde eğrilik bulunanlar, kalpleri yamuk olanlar aslında kul olarak Allah’ın kitabının muhkemlerine, müteşabihlerine, inanın dediklerine, amel edin dediklerine, iman edin denilene, amele dönüş-türün denilene, kabul edin denilene, uygulayın denilene, tümüyle kitabın âyetlerine, Allah’ın buyruklarına hemen boyun büküp teslim olmaları gerekirken, tamam ya Rabbi! Anladım ya Rabbi! İnandım ya Rab-bi! Teslim oldum ya Rabbi! Uygulamaya başlıyorum ya Rabbi! Diye-cek yerde alçaklar fitne çıkarmak, Allah’ın âyetlerini kendilerine göre yorumlamak, dini kendi hevâ ve heveslerine uydurmak, Allah’ın dinini din olmaktan çıkarmak için onların çeşitli anlamlı olanlarına, birden çok yorumlanma imkânı olanlarına uyarlar, müteşabih âyetlerin peşine düşerler.

Halbuki Allah’ın âyetleri çok açıktır. Böyle yamukluğa yönelmeden samimiyetle, kulluk ve teslimiyet mantığı içinde ona başvuran herkese Allah’ın kitabı hüdendir, açıktır. Ama Kur’an’ın başka yerlerinde görüyoruz ki Rabbimizin bir hikmeti ve biz kulların da imtihanı sebebiyle Rabbimiz kitabında öyle âyetler indirmiş ki o âyetleri bizim havsalamızın alması, duyularımızla algılamamız mümkün değildir. Tabii ilmi tam olan, ilmi eksiksiz olan ve ilmiyle her şeyi kuşatmış olan Allah’tan gelme bir kitabın âyetlerinin tamamının künhüne vakıf olmamız mümkün olmayacaktır. Onun içindir ki bizi bizden daha iyi bilen Rabbimiz zaten bu âyetlerin künhüne ulaşmamızı da istemiyor bizden. Sadece böylece iman edin diyor. İşte cennet, İşte cehennem, işte Zü’l-Karneyn (a.s), işte Nuh (a.s), işte Ye’cûc Me’cûc. Bunları bilmeniz mümkün değildir. bildiniz mi zaten imtihanın mânâsı kalmaz. Ama işte size bir namaz, işte bir abdest, işte bir oruç, işte bir zina yasağı, işte fâiz yasağı. Bunları bilin, anlayın, iman edin ve amele dönüştürün diyor.

İşte Rabbimiz böylece âyetlerinin kimilerini sadece imanın konusu olarak, kimilerini amelin konusu olarak, kimilerini kabulün konusu olarak, kimilerini uygulamanın, pratiğin konusu olarak kabul edin diyor. Bizler kul olarak, bilgisi sınırlı varlıklar olarak hiçbir fitne yoluna yönelmeyerek, hiçbir eğriliğe, sapıklığa, yamukluğa meyletmeyerek Rabbimizin kitabındaki bu âyetlerinin tamamını kabullenmek tamamına inanıp teslim olmak zorundayız.

Hal böyleyken kimileri Allah’ın dinini bozmak için, Allah’ın âyetlerini tahrif etmek için, kitabın âyetlerini kendi hevâ ve heveslerine göre yorumlayarak kendisini, kendi anlayışlarını, kendi hayatlarını din haline getirmek istiyorlar. Farklı anlamlara gelebilecek, yâni şu anda somut olarak insanların gözleri önüne konulabilmeleri mümkün olmayan, gayba ait olan, bilinmesi mümkün olmayan, sadece imanın konusu olan âyetleri, o âyetlere bir çerçeve çizen, o âyetlerin anlaşılmasında temel kriter olan öteki muhkemleri aşarak, Allah’ın muradını taşarak, Allah’ın istemediği bir hayata ruhsat çıkarmak üzerine farklı yorumlama kavgası veriyorlar. Bunların bu tür âyetleri tefsirde söz sahibi olan muhkemlerden nasipleri yoktur. Ya da kimileri bile bile yapıyorlar bu işi.

Kur’an’ın amele yönelik âyetlerini, muhkemlerini insanlar düz anlamak zorundadırlar. Başkası olmaz. Çünkü, Abdest abdesttir, namaz namazdır zaten. Ama bunun dışındaki konuları öyle karıştırıyorlar ki hep fitne arıyorlar. Veya başka durumlar bulmaya çalışıyorlar. Meselâ kimileri önce kendilerini Allah bana önce şunu anlatmalıdır diye şartlandırırlar ve onun cevabını aramak üzere Kur’an’a başvurur-lar. Yâni şartlı, sınırlı, tahditli özel bir yaklaşım modelidir bu. Peki niye yaparlar insanlar bunu? Yâni neyi hedeflerler bununla?

Ya kendi anlayışlarını, kendi dünya görüşlerini desteklemek için yaparlar bunu, Veya aradıkları sorunun cevabını o tahditte bulmaya çalıştıkları için böyle yaparlar. Meselâ adam demokratiktir, lâiktir ama müslümanlığı da elden bırakmamak çabasındadır. Veya feministtir, ırkçıdır, pragmatisttir, faydacıdır veya hümanisttir, insancıdır. İnsan hakları İnsan sevgisi diyordur. Bunu temel kabul etmiştir. Ama bunu Kur’an’ın da desteklemesi gerekmektedir. Öyle ya Tanrı bundan başkasını emredecek değildir elbette diyordur dolayısıyla Kur’an’a işte bu duyguyla müracaat etmektedir ve Allah’ın âyetlerine kendi fikrini söyletmektedir. Yâni âyetleri kendi hevâ ve hevesine göre yorumlamaktadır. Halbuki:

Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. Bu kitabın haber verdiği geçmişle ilgili, gelecekle ilgili, yarınlarla ilgili, gaypla ilgili her şeyi bilen Allah’tır. Her şeyin arka planını, perde arkasını bilen sadece Allah’tır. Her şeyin künhünü bilen sadece Allah’tır. Evvelî, evvelin evvelini, ezeli, ezelin ezelini, cenneti, cennet hayatını, cennetteki hûrileri, ğılmanları, ırmakları, köşkleri, cehennemi, cehennemdeki azabı, cehennemin zebanilerini, cehennemin ğassakını, hamimini, arşı, arşı taşıyan, arşı yüklenen melekleri, kürsiyi, yedi kat semayı biz nereden bilebileceğiz? Bunları bilen sadece Allah’tır. Bütün bu konularda Allah bilgisine sahip olmadan kim ne söz edebilecek de? Bütün bunları bilen sadece Allah’tır.

İlimde derinleşmiş olanlar, Allah bilgisine, vahiy bilgisine, kitap ve sünnet bilgisine sahip olanlar, Allah’ın kendilerine açtığı vahiy bilgisini kullukta kullananlar, Allah bilgisiyle kulluk bilincine erenler, kitap bilgisiyle Rablerini tanıyanlar, Rableri karşısında acziyetlerinin şuuruna erenler de derler ki: Biz O’na inandık. Biz Allah’a ve Ondan gelen kulluk programımız kitaba inandık. Bu kitabın, bu âyetlerin hepsi Rabbimizin katındandır. Bu kitabın muhkem-müteşabih tüm âyetlerini olduğu gibi Rabbimiz katından geldiğini kabul ettik. Kabul ettik ve ona sahiplendik. Bu kitap bizim kitabımız dedik, bağrımıza, başımıza bastık ve gücümüz nispetinde onu okumaya, anlamaya, anlatmaya ve uygulamaya çalışıyoruz. Rabbimizin bu kitap içinde inanın dediklerine iman ediyor, anlayın dediklerini anlamaya çalışıyor, uygulayın dediklerini uygulamaya gayret ediyor, kaçının dediklerinden kaçınıyor, haramlarını haram, helâllerini helâl biliyor, ama bunları sadece söz planında bırakmayarak helâllerini yapmak ve haramlarından da kaçınmak üzere biz bu kitaba iman ediyoruz derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.

Ve işte mü’minlerin özellikleri de bunlardır. Böyle bir özelliğe de ancak akıl sahipleri ulaşabilir


Cevap: Kalbinde eğrilik olanlar müteşabihatle uğraşır ayeti ne demek?

cavraşım
Allah razı olsun hocam


Cevap: Kalbinde eğrilik olanlar müteşabihatle uğraşır ayeti ne demek?

Ahmet Hoca
Ey Muhammedi Sana Kur’an-ı Kerim’i indiren O’dur. Kur’an’ın bazı âyetlerinin delâleti açıktır. Onlarda herhangi bir| kapalılık ve karışıklık yoktur. Helal ve haram âyetleri böyledir. Bu âyetler, Kitab’ın aslı ve esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. İnsanların bir çoğu bunların ne mânâya geldiğini anlıyamazlar. Müteşâbih âyetleri, muhkem ve mânâsı açık olan âyetler yardımıyle anlamaya çalışan doğruyu bulur. Bunun aksini yapan sapıtır. Bunun içindir ki Yüce Allah şöyle buyurur: Kalplerinde hidâyeti bırakıp dalâlete düşme eğilimi bulunanlar müteşâbih âyetlere uyar ve onları kendi arzularına göre tefsir ederler. Bunu yapanlar, insanları, dinleri hususunda fitneye düşürmek ve halka, sapık Hıristiyanların yaptığı gibi, Allah’ın kelamını tefsir etmeyi murat ettikleri intibaını vermek için yaparlar. Nitekim Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s.) hakkında, O, Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhturmealindeki âyeti, Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu veya ondan bir parça olduğu şeklinde yorumlamış ve bunu iddialarına delil getirmişler; Hz, İsa (s.a.)’nın ulûhiyyetini iddia etmiş ve onun Allah’ın kullarından bir kul ve peygamberlerinden bir peygamber olduğuna delâlet eden "O, sadece kendisine nimet verdiğimiz bir kuldu
mealindeki muhkem âyeti terketmişlerdir. Müteşâbih âyetlerin tefsirini ve hakikî mânâsını, tek olan Allah’tan başka hiç kimse bilmez İlimde derinleşmiş kimseler ise, müteşâbih âyetlere ve bunların Allah katından geldiğine inanırlar ve muhkem ve mü-teşâbihin hepsi hak ve gerçektir. Çünkü Allah kelamıdır, derler. Akl-ı selim sahibi ve münevver kimselerden başkası düşünüp öğüt almaz
KAYNAK: Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/344-345.


cavraşım
bir şey daha sormak istiyorum hocam

arap dilinin zenginliğinden dolayı kelimelerin çok farklı anlamları var ve bazen Kurandaki kelimeler farklı yorumlanarak ayetlerden değişik anlamlar çıkartılıyor

bu olay Kuranın indiği dönemdeki dil bilgisi günümüze ulaşmadığı için mi kaynaklanıyor?

o dönemde yaşayan sahabeler doğru anlamını biliyorlarmıydı?

yoksa o zamanda da farklı anlmalar çıkabiliyor muydu?


karadamlalar
Kurandaki müteşabih ayetler zahiri üzere keyfiyet/nasıllık vermeden kabul edilirler. Sahabenin ve onlardan sonraki gelen hayırlı nesillerin bu konudaki tavrı bu idi, ayette "Allahın eli" geçmiş ise Allahın eli vardır, fakat nasıl bir eldir neye benzer bunu bilemeyiz ve biz bu eli kendimizdeki ele benzer bir şekilde de anlayamayız demişlerdir.

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();