Hâkim Tirmizi’nin, Hatemül Evliya Kitabındaki Zayıf ve Uydurma Hadisler
Candle
İmam, Hafız, Arif, Muhaddis, Müezzin ve Zahid gibi sıfatlarla anılan Hâkim Tirmizi (320) nin tam adı; Ebu Abdillah Muhammed b. Ali b. Hasan b. Bişr Hâkim Tirmizidir. Hayatının çoğu Hicri 3. asırda geçmiştir. Arkadaşı ile ilim tahsiline giderken, annesinin yalnız kalmasına gönlü razı olmamış ve geri dönmüştür. Mezarlar arasında gezerken Hızır’a rastladığını ve ondan ilim tahsil ettiğini iddia etmiştir.
Hafız olduktan sonra kendini ibadet, riyazet nimetlerinden mahrum bırakma, uzlet, sahralarda ve harabelerde dolaşma, hamallık yapıp, yalınayak gezme gibi nefse ağır gelen işleri yaparak nefsini tasfiye etmeye çalışmıştır. Netice de Peygamber Efendimizi rüyasında görmüş, Bid’atle ve Peygamberlik iddiasıyla suçlanmış ama o aldırmamış, sıkıntıların kalbine lezzet verdiğini söylemiştir.
Hâkim Tirmizi, Hatemül Evliya kitabının ön sözünde Velayet işini zahir ilimlerle uğraşan kıyas ehlinin kavrayamayacağını, onun künhüne erebilmek için velayet mertebesine erişmek gerektiğini söylemiştir. Kitabında ortaya attığı düşünceleri sezgi ve ilham yoluyla elde ettiğini ima etmektedir. Bir anlamda onu kendi iradesiyle değil, İlahi irade ile yazdığını söylemektedir.
Hatemül Evliya’da yer alan hadisler muhteva olarak Allah’ın ahlakı, izzet ve azameti, Âdem’i yarattığı suret, Peygamber ve Şehitlerin imrendikleri Salih kişilerin faziletleri, Veli ve faziletleri, Şefaat, insanın maddeye düşkünlüğü, Firaset, keramet, Veli kulların özellikleri, Hz. Peygamberin kulluk yönü, Yalnız Muhammed ümmetine verilen yakin, İslam ümmetinin özellikleri, kalbin vesileleri ve amellerle elde edilen dereceler gibi konuları içerir.
Hâkim Tirmizi’nin hadis yorumlayışı tartışmaya oldukça açıktır. Her şeyden önce gürültü koparan kitabının içeriğine delil olabilecek bir hadis dahi yoktur.
Müellifin tezi: Hz. Peygamber (s.a.) vefatından sonra, Allah (c.c.) onun yerine ümmeti içinde kırk sadık kişi ortaya çıkarır ki, yeryüzü onlar sayesinde ayakta durur. Onlar Hz Peygamberin Ehli beytidir. Bu kırk kişiden biri ölünce, Allah bir başkasını onun yerine geçirir. Bunların hepsi ölüp dünyanın sonu gelince Allah, seçip kendisine yaklaştırdığı bir veli gönderir. Ayrıca ona velayet mührü (Hatemül Velaye de) verir. O, kıyamette diğer velilere Allah’ın hücceti olur. Kıyamet günü kendisinden sonra ki tevhid ehline şefaat eder. Hz. Peygamber, nasıl ki diğer Peygamberlerin Efendisi ise, O’da diğer velilerin Efendisidir. Hâkim Tirmizi’nin görüşü budur.
Bizim tespitimize göre Ricalül Gayp adıyla anılan Ebdal, Evtad, Aktap, Nükeba, Nüceba, gibi bir kısım guruplardan söz eden ve sıhhat yönünden dereceleri farklı bazı rivayetler bulunmakla birlikte, Hatem’ül Evliya nazariyesine işaret eden tek bir hadis mevcut değildir.
Hâkim Tirmizi, eserlerinde genel olarak zayıf ve asılsız hadisler kullanmıştır. Hatem’ül Evliya kitabında konumuzla ilgili yedi tane hadis tespit edilmiş, bunlardan iki tanesi her hangi bir hadis kitabında bulunamamış ve diğer beş tanesi de asılsız veya ileri derecede zayıf kabul edilmiştir.
Hiçbir hadis kitabında bulunamayan Hadisler:
1- ) Şüphesiz rüya; Allah’ın uykusunda iken kulu ile yapmış olduğu konuşmadır.
2- ) On iki Nebi kesin olarak benim ümmetimden olmayı temenni edeceklerdir.
Şimdide asılsız ve ileri derecede zayıf olan hadisler:
1- ) Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) şöyle anlatmıştır: Hazreti Musa, Ya Rabbi seni nerde arayayım? Diye sorduğunda Allah (c.c.): Ey Musa, hangi ev beni kuşatabilir, hangi yer beni içine alabilir? Eğer benim nerede olduğumu bilmek istersen, bil ki; ben iffetli, şüpheli şeylerden kaçınan ve dünyayı terk eden kulumun kalbindeyim buyurmuştur.
2- ) Ebu Bekir, namazının ve orucunun çokluğu sebebiyle değil, kalbinde ki bir sır nedeniyle size üstün olmuştur.
3- ) Allah’ın yüz on yedi ahlakı vardır. Kim bunlardan bir ahlakla O’na gelirse, cennete girer.
4- ) Ümmetim arasında kırk sıddık sürekli bulunur. Onlardan biri ölürse, Allah onun yerine diğer birini bedel kılar. Onlarda otuzu İbrahim (a.s.)’ın kalbi üzeredir.
5- Ümmetimin Abdalları cennete ne namaz, ne de oruç çokluğu ile girmişlerdir. Onlar, cennete ancak kalp selameti, gönül cömertliği, ahlak güzelliği ve Müslümanların bütününe merhametle girmişlerdir.
Bekir ÇÖL
Cevap: Hâkim Tirmizi’nin, Hatemül Evliya Kitabındaki Zayıf ve Uydurma Hadisler
Kayıtsız Üye
Sizde hiçbir delile yer vermeden bir yazı yazmışsınız.. Zanla hareket ediyosunuz..
Cevap: Hâkim Tirmizi’nin, Hatemül Evliya Kitabındaki Zayıf ve Uydurma Hadisler
Kayıtsız Üye
bu kadar da olmaz kendileri adam ‘oldu’ da yüzlerce yıl önce gelmiş mübarek insanlara dil uzatıyorlar
Cevap: Hâkim Tirmizi’nin, Hatemül Evliya Kitabındaki Zayıf ve Uydurma Hadisler
Kayıtsız Üye
Abdülhakim tırmızı hazretlerine dil uzatmaktan Allah korusun…
Kayıtsız Üye
Allah dostlarina karsi bu kadar saygisiz olmak neyin gostergesi acaba…
@hmet
Bu yazıyı yazanı eleştirin ama delillerle böyle hakret ederek değil.
Yazıklar olsun Peygamberler dışında körü körüne birine tabi olanlara…
—————–
Hakîm et-Tirmizî kendine mahsus bir üslûpla nakille aklı bağdaştırmaya, naklî ilimleri aklî bir temele dayandırmaya çalışmıştır. Özellikle Helenistik felsefeden ve gnostisizmden gelen hikmet anlayışını tasavvufa aktararak bu hareketin yeni bir döneme girmesine katkıda bulunmuş ve bu sebeple Hakîm diye anılmıştır (Hakîm et-Tirmizî, Ħatmü’l-evliyâǿ, nâşirin mukaddimesi, s. 8).
Tasavvufu geniş ölçüde hikmet olarak anlayan Hakîm et-Tirmizî bilgiyi ilim, zâhir hikmet, bâtın hikmet şeklinde üçe ayırmış, daima bilginin son iki çeşidi üzerinde durmuştur. Ona göre tasavvuf sadece mânevî haller değil aynı zamanda hikmetler yani objektif gerçeklerdir. Peygamberlerin ve velîlerin sahip oldukları bilgiler yüce ve gizli hikmetler olup bunlar kendilerine doğrudan Allah tarafından verilir. Hak, adl ve sıdk terimleri Hakîm’in üzerinde önemle durduğu kavramlardır. Hak organlar, adl kalpler, sıdk akıllar için söz konusudur. Hak, adl ve sıdk hem mârifet hem din olduğundan belli bir noktada din mârifetten ibaret olur. Hak şeriat ulemâsının, adl hakîmlerin konusudur; sıdk ise hikmet sahiplerine Allah’ın bir lutfudur.
Hakîm’e göre ruhî faaliyetler ya beşerî çaba veya ilâhî inâyetle (himmet) gerçekleşir. Birinci durumda genel, ikinci durumda özel velâyet bahis konusu olur. Allah’ın hukukuna riayet eden velîler, dinin emir ve yasaklarına uymalarının yanı sıra niyeti düzeltme ve nefis murakabesi gibi mânevî hallere de dikkat ederler. Gerçekten Allah’ın dostları iseler O’nun lutfuyla velîliğin en yüksek seviyesine ulaşırlar. Onlar her zaman iyi iş yapmayı âdet edindiklerinden hatadan korunurlar. Çünkü iyilik yapma kendilerinde tabii bir meleke haline gelmiştir (a.g.e., s. 117-127). Allah’tan ilham alan velî (muhaddes, mükellem) gerçek anlamda bu dereceye sahip olunca aldığı bilgilerin doğruluğundan emin olur. Şeytan vahye yanlış bilgiler karıştıramadığı gibi nefis de velînin ilhamını bozamaz. Velîlik de peygamberlik gibi kesbî olmayıp ilâhî bir lutuftur. Ancak peygamberlerin Allah’tan aldıklarını tebliğ etme görevleri bulunduğu halde velîlik tamamıyla özel bir mahiyet taşır. Bundan dolayı peygamberin mûcize gibi bir delile ihtiyacı olmasına karşılık velînin böyle bir delile ihtiyacı yoktur. Peygamberlik delil iledir, velîlik delildir diyen Hakîm’e göre velî ile Allah arasındaki ilişki sevgi, gözetim ve inâyet esasına dayanır. Velîler hayrın ve faziletin canlı timsalleridir. Hak için yaşarlar, kendilerini Allah’a hizmete adarlar. Velîlik tabiatı icabı zamanla sınırlı değildir, her zaman velî bulunur. Velî semadaki ilâhî kemalin yeryüzüne yansımasıdır.
Daha çok hatmü’l-evliyâ konusundaki fikirleriyle dikkati çeken Hakîm et-Tirmizî’ye göre nasıl bir hâtemü’l-enbiyâ (peygamberlerin sonuncusu) varsa bir de hâtemü’l-evliyâ (son velî) vardır. Hâtemü’l-evliyâ sadece velîlerin en sonuncusu değil aynı zamanda makamı en yüce, mertebesi en yüksek olanıdır; ondan daha mükemmel bir velî yoktur (a.g.e., s. 336-354). Hakîm et-Tirmizî’nin velîlik konusunda ortaya koyduğu bu görüşler kendisinden sonra mutasavvıfları geniş ölçüde etkilemiştir. Özellikle Muhyiddin İbnü’l-Arabî onun bu nazariyesine büyük önem vermiştir.
Hakîm, Ħatmü’l-evliyâǿ ve İlelü’ş-şerîa adlı eserlerinde ileri sürdüğü fikirleri yüzünden suçlanmış, hatta bazılarına göre Tirmiz’den çıkarılmasına bu fikirler yol açmıştır. Velîleri nebîlerden üstün görmek, hiç kimsenin bilmediği ve duymadığı tarzda Allah sevgisinden bahsetmek, eserlerine mevzû hadisler almak ve bid’atçılık yapmakla suçlanan Hakîm (Sübkî, II, 245; İbn Hacer, V, 308) bu tür konuları hayalinden bile geçirmediğini söyler (Büdüvvü şeǿn, s. 18).
DİYANET
Dikkat
Abdulkadir Geylani Hazretleri de buyurdular ki: Allah ‘ın diledikleri bu Zat’ı bulurlar diğerleri onu bulamaz kör olurlar". Aslında sen Hatemül Enbiya Efendimizide bulamamış nefsin karanlığında şeytanın perdelerinde kör olmuşsun. Resulullah Efendimizin Ümmeti olmak isteğiyle göğe çıkarılan ve yakında gelecek olan İsa Aleyhisselam şöyle buyuruyor"Tavanda yanan lamba odaya ışık vermez" yani ilmin kalbe inmedikçe satırdan sadıra sen göremezsiniz. Sana tavsiyem sünneti Resulullah olan istihare namazı kilman ve Allah ‘dan karanlık nefsini samimiyetle aydinlatmasini dilemendir….
hatemül evliya, hatemul evliya, hatemül evliya kitabı