Ateistler tarafından öne sürülen çelişkili ayetler
ferhat155
aşağıdaki ayetler kafamıı karıştırdı açıklamasını yapabilecek olan varmı
Din’de zorlama yoktur… (K. Bakara sûresi, âyet 256)
… Müsrikleri (Puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün… ; (K. Tevbe sûresi, âyet 5)
—————————————————————
ariyat 56: ”ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
araf/ 179: ”andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır.”
——————————————————————————-
zariyat 56: ben(burada ben deniliyor) cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
araf/ 179: andolsun, biz(burada biz) cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır.
———————————————————————————
Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.
Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.
Araf-143. Sen sübhansın , tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim, dedi.
Yukarıdaki ayet de Musa’nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür.
—————————————————————————————
NİSA-12..Bütün bunlar, Allah’tan birer emirdir. Allah her şeyi bilen,CEZALANDIRMADA ACELE ETMESEDE ihmal etmeyendir.
ENAM-165..O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve sizleri verdiği şeylerle denemek için kiminizi kiminize üstün kılandır. Şüphe yok ki, Rabbin ÇABUK CEZALANDIRAN ve yine şüphe yok ki, O tek bağışlayan, tek merhamet edendir.
—————————————————————————————-
birde bir 2 sure daha vardı onları bulamadım surelerde geçenler isee şöyleydi birinde inanlardan hristiyan ve yahudiler cennete girecek yazıyordu diğerinde ise hristiyanlar ve yahudiler cennete giremiycek yazıyordu
ben ateist değilim yalnız bunları okuyunca şüphe oluştu içimde şüpheyi yok etmek için sizee danışim dedim şimdiden teşekkürler
Cevap: Ateistler tarafıından öne sürülen çelişkili ayetler
Şema
Ferhat kardeş sen kurani tümünü okudun mu?
Bu ayetler arasinda bir çelişki yok sadece cahilce hazırlanmış/cimbizla birbiri ile alakası olmayan ayetler seçilmiş
Cevap: Ateistler tarafıından öne sürülen çelişkili ayetler
ferhat155
kuranı okudum hiç bir çelişki görmeden okudum ama internette karşıma çıktı bunlar ve kafamı karıştırdı
Cevap: Ateistler tarafıından öne sürülen çelişkili ayetler
Şema
Sarhoşken namaza yaklaşmayin ayetinden, sadece "namaza yaklasmayin" ayetin bir kismini alip, bakin Allah namaz kalmayın diyor demek gibi bir şey yapmışlar.
Allah sözlerinde çelişki yoktur, çelişki ayetleri anlamayan ve anlamaya çalışmayan beyinlerdedir.
silversoul
190. Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez.
191. Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.
size savaş açanları öldürün diyor açık şekilde!
İnanc
Ferhat kardeşim çelişkili dedikleri ayetlerin hepsinin açıklaması var derleyip burada paylaşacam 🙂
silversoul
Ateistler asla sizleri şüpheye düşürmesin bakın Ebu bekiri şüpheye düşürmeye çalışmalarına rağmen o Resulullahın sözüne nasıl inanıyor bu şiirde güzel anlatılmış
Adı Abdullah olup, künyesi Ebu Bekir.
Hazret-i Peygamberin yar ve sevgilisidir.
Abdülkâbe idi ki önceleri adı hem.
Bu ismi, Abdullah’a çevirdi Fahr-i âlem.
Lakab-ı şerifinden bir tanesi (Atik)tir.
Manası, Cehennemden azad olmuş demektir.
Zira Resul-i ekrem, bakıp onun yüzüne,
Buyurdu ki: (Bu girmez, Cehennem ateşine.)
Biri dahi (Sıddık)tır onun isimlerinden.
Yani çıkmaz yalan söz, asla onun dilinden.
Mirac’dan döndüğünde nitekim Resulullah,
Anlattı miracını kâfirlere o sabah.
Ve lakin inanmayıp, hep ettiler itiraz.
Dediler ki: (Bir anda, göklere gitmek olmaz.)
Sonra inatlarından toplandılar bir yere.
Dediler: (Söyliyelim bunu biz Ebu Bekr’e.
Bakalım bu habere, ne söyler Ebu Bekir?
Zira o, tecrübeli ve akıllı kimsedir.)
O da inanmaz diye, bir ümitle geldiler.
Kapıya çıktığında, ona şöyle dediler:
(Ya Eba Bekr, sen söyle, Mekke’den Kudüs’e dek,
Ne kadar zaman alır, bir defa gidip gelmek?)
Dedi ki: (Birkaç defa o yolda ettim sefer.
Çok iyi biliyorum, bir aydan fazla sürer.)
Kâfirler sevinerek, dediler ki: (Doğrudur.
Tecrübeli adamın cevabı böyle olur.)
Gülerek, sevinerek, hem de alay ederek,
Onu, kendilerinin fikrinde zannederek,
Dediler: (Senin dostun, diyor ki, ben bu gece,
Göklere gittim geldim, o sapıttı iyice.)
Hazret-i Ebu Bekir, o Resul’ün adını,
İşitince, onlara verdi şu cevabını:
(Eğer o söylediyse, evet, gidip gelmiştir.
Zira o, ömründe hiç yalan söylememiştir!)
Kâfirler, bu cevabı alıp dona kaldılar.
Önlerine bakarak, oradan ayrıldılar.
Hazret-i Ebu Bekir, giyinip çıktı evden.
Peygamber-i zişanın yanına gitti hemen.
Kalabalık içinde, yüksek bir seda ile,
Fikrini, şu şekilde arz eyledi Resul’e:
(Miracınız mübarek olsun ya ResulAllah!
Malım, canım, her şeyim fedadır sana VAllah.
Sonsuz hamd ve şükürler olsun ki Rabbimize,
Her şeyden habersizken, tanıttı seni bize.)
Ya resulAllah, senin, doğrudur her kelamın.
İnandım miracına, fedadır sana canım!)
Mirac’a inanınca böyle can-ü gönülden,
(Sıddık) lakabı ile şereflendi o günden.
Hoca
< size savaş açanları öldürün diyor açık şekilde! >
islamda savaşmak/öldürmek yoktur diyen olmadı zaten.
Kuranda çelişki yoktur diyoruz:)
ferhat155
cevaplarınız için teşekkürler inanc kardeş bekliyorum cevabını
İnanc
Öncelikle CEVAPLARIN hepsini okumanız lazım yoksa anlayamazsınız ... Ayrıca cevapların tamamı sağlam kaynaklı ” DİNİ SİTELER ” den alıntıdır . Örn ( SORULARLAİSLAMİYET )
< Din’de zorlama yoktur… (K. Bakara sûresi, âyet 256)
… Müsrikleri (Puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün… ; (K. Tevbe sûresi, âyet 5) >
SORU : Tevbe Suresi 5. ayette "Müşrikleri gördüğünüz yerde öldürün." der. Bu ayeti açıklar mısınız?
CEVAP :
Değerli kardeşimiz;
"O halde, hürmetli aylar çıkınca artık öbür müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp esir edin, onların geçebileceği bütün geçit başlarını tutun. Eğer tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse onları serbest bırakın. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir." (Tevbe, 9/5)
Bu ayeti kerime, o günkü müşriklerle savaşmayı emretmektedir. Ancak günümüzde de İslam toplumuna saldıran olursa, o bölge halkının kendilerine savaş açan kafirlerle savaşması farzdır.
Âyette sayılan önlemlerin kendi içinde tutarlı olabilmesi için "öldürme" son çare olarak düşünülecektir. Zira önce öldürme cihetine gidildiğinde diğer önlemlerin bir anlamı kalmamaktadır. Düşmanı öldürme, zaten savaş sürecinin tabii sonuçlarından olduğuna göre, burada öldürmenin özellikle tasrih edilmesi ise -muhtemelen- diğer önlemler göz ardı edilerek bu yola gidilmemesini hatırlatmak içindir. Nitekim müteakip âyette hemen tövbe edip İslâm’a girmemekle beraber İslâm’ı Müslümanların içinde görüp öğrenmek, üzerinde düşünmek için fırsat ve bunu sağlayacak bir güvence verilmesini isteyen müşriklere bu imkânın tanınması istenmiştir. Bu anlayış Kur’an’ın öldürme konusundaki diğer ifadelerine de uygun düşmektedir.
Haram aylardan sonra artık onlarla aranızda savaş durumu başlamıştır. Şu halde onların saldırılarını beklemeksizin hemen onlara savaş açınız, haram ve helâl farkı gözetmeden onları nerede bulursanız ve nasıl öldürebilirseniz öylece öldürünüz.
Bununla beraber sünnette müsle yapmaktan, yani burun ve kulak gibi organları kesmekten ve bir kimseyi durdurup, elini kolunu bağlayarak ok ve benzeri aletlerle yavaş yavaş ve işkence ile öldürmekten menedilmiştir. Bundan başka Hz. Peygamber (asv) buyurmuştur ki,
"Öldürme yönünden insanların en iffetlisi iman ehlidir." Ve yine
"Öldürdüğünüz vakit güzellikle öldürün." diye buyurmuştur. İşin böyle olması gerektiğini şu âyetler de ima yollu anlatır:
Ve onları tutunuz, yakalayıp esir ediniz. Demek oluyor ki, tutup esir almak mümkün iken hemen öldürmeye kalkmamalıdır ve onları hasrediniz, bulundukları yerden çıkıp serbestçe dolaşmalarına, şuraya buraya gitmelerine izin vermeyiniz, onlar için her mersada oturunuz yani kaçırmamak, geçirmemek için evine, işine veya ticaret için sefere gidecek her geçidi tutup onları göz altında bulundurunuz. Kabe çevresinin müşrik varlığı ve egemenliğinden ebedî olarak arındırılması için lüzumlu her tedbir alınacaktı. (Kuran Yolu, Diyanet, ilgili ayetin tefsiri)
"Artık tevbe ederlerse, yani şirkten vazgeçip imana gelirlerse, namazı kılıp zekatı verirlerse, yani namaz ve zekatı kabul ederek Müslüman olurlarsa, hemen yollarını açınız, koymuş olduğunuz engelleri kaldırınız, yukarıda söz konusu edilenlerden hiçbirini yapmayınız, onları kendi hallerine bırakınız. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir. İmana girmelerinden dolayı, daha önce yapmış oldukları şeyleri, şirk, küfür ve haksızlıkları bağışlar, üstelik iman ve taatlerine ecir ve sevap da verir."
"Demek ki, o müşriklere ya ölüm ve esaret veya İslâm’a girmekten başka bir şey bırakılmamıştır. İleride de geleceği üzere, onlardan, ehlikitapta olduğu gibi, cizye dahi kabul edilmeyecektir. Hasan Basri rivayet etmiştir ki; esirlerden biri, Hz. Peygamber (asv)’e işittirecek şekilde "Allah’a tevbe ederim, Muhammed’e tevbe etmem." diye üç kere bağırmış, Peygamber Efendimiz (asv) de "Bırakınız, hakkı ehline tanıdı." buyurmuştur."(Elmalılı Hamdi Yazır, ilgili ayetin tefsiri)
BAŞKA BİR CEVAP :
Yanlış yorumlanan bir ayet: "Onları bulduğunuz yerde öldürün."
Serçe parmağının ucuna bakarak bir insanın resmini çizmek ne kadar yanlış bir sonuç doğurursa, bir tek ayetin sadece mealine bakarak Kur’an hakkında hüküm vermek de en az onun kadar yanıltıcı olur.
Bazı yazarların dillerine doladıkları ve İslam’ın evrenselliğine, toleransına, ondaki engin fikir hürriyetine perde çekmek için yanlış yorumladıkları bir ayet-i kerime var:
Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür…… (Bakara,191)
Konunun tahliline geçmeden önce bazı Kur’an hükümlerini hatırlamak gerekiyor. Ta ki, Kur’anın gerçek maksadı anlaşılsın ve bu ayetin de gerçek yorumu ortaya konulabilsin.
Konuyla yakından ilgili bir ayet-i kerime: Dinde ikrah (zorlama) yoktur. Doğruluk sapıklıktan cidden ayrıldı….. (Bakara, 256)
Bu ayetin tefsirinde, ayet-i kerimeye Zorlama denen şey dinde yoktur. manası da verilerek, Sadece dinî konularda değil, hiçbir konuda zorlamaya izin yoktur. denilmiştir.
Aynı gerçeği ders veren bir başka ayet: Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın? (Yûnus, 99)
Demek oluyor ki, Peygamberlerin görevi ve Kur’anın hedefi hakkın ve hakikatin tebliğ edilmesi, duyurulmasıdır. İnsanlar bu dünyaya imtihan için gönderilmişlerdir. İmtihanın vazgeçilmez bir gereği de kişinin doğru ve yanlış yoldan birisini kendi iradesiyle seçebilmesidir. Zorlama iradeyi yok edeceğinden imtihanın da bir manası kalmaz.
Bu manaya kuvvet veren pek çok ayet vardır:
Allah dileseydi onlar şirk koşamazlardı. Seni onların üzerine bekçi kılmadır; sen onların vekili de değilsin (En’am, 107)
Peygambere düşen görev ancak tebliğdir (duyurmadır). (Mâide, 999
Allah, dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı.. (Nahl, 93)
Bir başka ayet-i kerimede şu hakikate dikkat çekilir: Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden ganidir (müstağnidir). (Âl-i İmrân, 97)
Yani, Allah, yarattığı ve bizzat terbiye ettiği alemlerden hiçbirinin hiçbir şeyine muhtaç değildir. Güneşin ışığına, ağacın meyvesine, rüzgarın esmesine, mevsimlerin gelip gitmesine, canlıların görmesine, işitmesine muhtaç olmadığı gibi insanların inanmalarına, Onu tanımalarına, Ona ibadet etmelerine de muhtaç değildir.
Böyle pek çok ayet-i kerime var. Bunlardan çıkan ortak sonuç şudur: Allah’ın insanları imana, ibadete davet etmesi gibi, müminlere cihadı emretmesi de yine onların menfaati içindir. Bu mana bütün asırlar ve bütün insanlık alemi için geçerli olmakla birlikte, ayetlerin ilk muhatabı olan sahabelere ve Arap yarımadasındaki iman-küfür mücadelesine daha çok bakmaktadır.
İslam dini Arap yarımadasına zuhur ettiğinde o bölge insanlarının temel inancı putperestlikti. Ve Kur’anın ana hedefi de kalplere tevhid inancını yerleştirmekti.
Fatiha Suresi, Allah’ın Rabbü’l-alemîn olduğunu ilan ile başlar. Bütün alemler, gökler, yerler, insanlar, hayvanlar, cinler, melekler, bütün bitki türleri ancak Allah’ın terbiyesiyle hazır hallerine kavuşmuş ve bu sayede görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilmişlerdir. Bu bir tevhid dersidir.
Surenin devamında ancak Allah’a ibadet edileceği ve yine ancak ondan yardım dilenebileceği vurgulanır.
Bir başka ayette rızıkların ancak sema ile arzın işbirliğiyle teşekkül ettiğine dikkat çekilerek şükrün de yine ancak sema ve arzın Rabbine yapılması gerektiği ders verilir.
Bir diğer ayette bizzat Allah Resulüne (asm.) hitap edilerek, Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; ancak Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir. (Kasas, 56) buyurulmakla en büyük nimet olan hidayete kavuşturmanın da ancak Allah’a mahsus olduğu ilan edilir.
Böylece baştan sona kadar tevhid dersi verilerek sonunda, Nas Suresinde, Allah’ın Rabbü’n-nas olduğu ifade edilir. İnsanları terbiye eden ancak Allah’tır. Gözlerini görecek, kulaklarını işitecek, midelerin hazmedecek şekilde terbiye eden O olduğu gibi, akıllarını anlayacak, kalplerini inanacak, sevecek, korkacak şekilde terbiye eden de yine ancak Odur.
Maziye nazar ettiğimizde bütün peygamberlerin ortak davalarının tevhid (birlemek, Allah’ı bir bilmek) olduğunu görürüz. İnsanlık aleminin yanlış da olsa bir şeylere inandığına, ateizmin kitle çapında fazla görülmediğine, ancak şirkin bütün çeşitleriyle insanları yoldan çıkaran en büyük fitne olduğuna şahit oluruz.
İşte tevhid inancının en büyük tebliğ edicisi olan Hazreti Muhammed (asm) Mekke’de yine en büyük mücadelesini şirke karşı vermeye başladığında bütün müşrikler karşısına çıktılar ve onu bu davasından vazgeçirmeye çalıştılar. Amcasını ricacı olarak gönderdiler. Bir elime güneşi bir elime ayı koysalar ben yine bu davadan vazgeçmem. cevabını alınca artık kuvvet, zorbalık ve işkence dönemi de başlamış oldu.
Şu nokta çok önemlidir: Mekke ve çevresinin müşrikleri başka beldelerdekinden çok farklıydı. Bunlar sadece batıl inançlarını kendi halleriyle yaşamakla kalmıyor, beldelerinde doğan tevhid nurunu söndürmeyi kendilerince kutsî bir ideal olarak benimsiyor, bu uğurda canlarını ve başlarını ortaya koyuyorlardı. Artık, iki şıktan başka bir seçenek görünmüyordu ortada. Ya tevhid inancı galip gelecek, insanlık alemine Kur’anın nuru ulaştırılacak, yahut insanların kalplerini batıl inançlar zaptedecekti. Başka bir ifadeyle, insanlara ya cennetin yolu gösterilecek, yahut cehenneme akış devam edecekti.
Kur’anın o dönemin müşrikleri hakkındaki şiddet ayetlerine bu gözle bakmak gerekir. Mesele sadece birkaç müşrikle mücadele değil, top yekun şirk inancıyla ve onu temsil eden, onu korumak isteyenlerle mücadeledir. Nitekim, Kur’anın Mekke müşrikleri hakkındaki şiddetli beyanlarını, yine bir nevi şirk inancını taşıyan başka kavimlere karşı sürdürmediğini görüyoruz. Teslis inancına sahip Hıristiyanlar ve diğer ehl-i kitap hakkındaki ifadeler hiç de öyle şiddetli değil.
Ehl-i kitapla ancak en güzel şekilde mücadele edin; içlerinden zulmedenler müstesna. Ve deyin ki, ‘Hem bize indirilene, hem de size indirilene inandık. Bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz Ona teslim olmuşuzdur. (Ankebût, 46)
Bu noktayı gözden ırak tutan birtakım çevreler şöyle diyorlar:
Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi yurtlarınızdan çıkardıkları gibi siz de onları çıkarın. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür…… (Bakara,191) ayeti ortada iken İslam’ın farklı inançlara karşı toleranslı olduğunu nasıl söyleyebilirsiniz?
Önemine binaen konuyu bazı yönleriyle biraz tahlil etmek gerekiyor: Ayet-i kerimenin muhatabı Arap müşrikleridir. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. (Bakara, 179)
Bu ayetlerle onları öldürenleri öldürmeleri, yurtlarından çıkaranları yurtlarından çıkarmaları emredilirken, fitnenin adam öldürmekten daha kötü olduğu da ayrıca vurgulanmıştır. Bir insanı öldürmek onun bu fani dünya hayatından faydalanmasına son vermek demektir. Fitne çıkarmak, insanları putlara tapmaya zorlamak ise onları ebedi cehenneme atmaktır. Bu ikincinin birinciden çok daha kötü olduğu açıktır. Kaldı ki Mekke müşriklerindeki fitnenin bir de katillik boyutu vardır: Kızlarını diri diri toprağa gömmeleri ve müminleri öldürmek için onlara savaş açmış olmaları.
Aynı mananın işlendiği şu ayet-i kerimeleri de burada akdim edelim: İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa, 76)
Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. (Enfal, 39)
Ayette geçen onlar kelimesinden kasıt müşriklerdir, fitne den kasıt da Allah’a ortak koşmaktır. Fitne ortadan kalkıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse bilin ki düşmanlık ancak zalimlere karşıdır. (Bakara,193)
Son ayet hakkında yapılan tefsirlerden çok önemli gördüğüm iki hususu nakletmek isterim:
Bu ayetin sebeb-i nüzulü, ehl-i Mekke’nin müminlere eza eyleyerek irtidatlarını (İslam dininden dönmelerini) teklif ve ısrar etmeleridir. Şu halde mana-yı nazım, Siz müşrikleri katledin ki onlara galebe edesiniz ve .. irtidat fitnesi kalmasın. Ve ezalarından kurtulmak için onlarla kıtal etmelisiniz. Ta ki, şirk ortadan kalksın, din-i tevhid onun yerine ikame olsun. (Konyalı M.Vehbi Ef. 1-2/331)
Fitnenin ortadan kalkması için savaş emredilirken bir başka ayet-i kerime ile de şu sınırlamalar getirilmiştir: Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Fakat haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez. (Bakara, 190)
Savaş, Allah yolunda olacaktır; toprak istilası, ganimet elde etme, köle kazanma gibi bir menfaat için yapılan savaşlar cihat özelliği taşımazlar. İkinci bir kayıt olarak da haddi aşmama getirilmiştir. Suçluya hak ettiğinden daha fazla ceza vermek de bir nevi zulümdür; işkence etmek, organlarını kesmek gibi.
Konunun doğru yorumlanması için Tövbe Suresinin ilk ayetlerinin de yine doğru anlaşılması büyük önem arz ediyor:
Bu bir ayrılık ihtarıdır! Allah ve Resulü tarafından kendileriyle muahede yapmış olduğunuz müşriklere. (Tövbe,1)
Artık yeryüzünde dört ay dolaşınız. Ve biliniz ki, şüphe yok ki, Allah’ı aciz bırakacak değilsiniz. Ve muhakkak ki, Allah kâfirleri zelil kılıcıdır. (Tövbe, 2)
Bu ayetler, verdikleri sözlerinde durmayan müşrikler ile yapılmış olan anlaşmaların feshedildiğini bildirir. Ve kendilerine dört ay mühlet verilen o İslam düşmanlarının hüsrana uğrayacaklarını ihtar eder.
Bir sonraki ayette müşrikler tövbe etmeye çağrılır, aksi hale acıklı bir azaba uğrayacakları haber verilir.
Beşinci ayette ise Artık haram aylar çıkınca o (muahede hükmüne riayet etmeyen) müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz……. emri verilir.
Altıncı ayette, anlaşma süresi bitmiş olsa bile, o müşriklerden kim eman dilerse, ona eman verilmesi ifade edilir ve şöyle devam edilir:
Ta ki, Allah’ın kelamını dinlesin. Sonra (iman etmese de) onu emin bulunduğu mahalle ulaştır. Çünkü onlar şüphe yok ki bilmez bir kavimdir.
Bu ayet-i kerimeler son nazil olan ayetlerdendir. Artık Müslümanlar galip gelmişler, müşriklere ya iman etmeleri yahut harbe razı olmaları tebliğ edilmiş, kendilerine inanmaları (yahut göç etmeleri) için dört ay gibi uzun bir süre tanınmış ve Allah Resulü (asm.) Arap yarımadasında artık iki dinin olamayacağını açıkça ilan etmiştir.
Bu ayetin ve hadisin kendilerine tebliğ edildiği kişiler, yirmi seneyi aşkın bir süre İslam’ın nurunu söndürmeye çalışmış, Müslümanları yurtlarından uzaklaştırmış, onları göç ettikleri Medine’de de rahat bırakmayıp Medine’ye kadar gelerek onların hayatlarına kast etmek istemiş, şirk yolunda nice ölüler vermiş, nice sahabeleri şehit etmiş inatçı, bir bakıma idealist ve kararlı müşriklerdir. Buna rağmen kendileriyle anlaşma yapılmış, sulh içinde yaşama yolu denenmiştir. Bu anlaşmaları bozan taraf (iki kabile dışında) hep müşrikler olmuşlardır. Süre dolduğunda bu işin de sona ereceği açıkça haber verilmiştir. Artık gönüllere ya tevhit inancı hakim olacak, yahut putperestlik hüküm sürecektir. Bu işe bir son verme zamanı gelmiştir.
Müslümanlar galip hale gelmelerine rağmen karşı tarafa süre tanınmış, onlardan eman dileyip İslam’ı tanımak ve öğrenmek isteyenlere eman verilmiş, inanmasalar da hemen öldürülmeyip yurtlarına emniyet içine dönmeleri sağlanmıştır. Kaldı ki ayetin sonunda müşrikleri acıklı bir sonun beklediği bildirilmekle, kendileri son bir kez daha ikaz edilmiştir.
Diğer müşriklerden ve ehl-i kitaptan farklı olarak Mekke müşriklerine böyle bir muamelede bulunulması, hak dinin ve tevhid inancının Mekke ve civarında iyice kökleşmesi ve oradan bütün cihana yayılması içindir. Çekirdek sağlam olacaktır ki ondan nice ağaçlar çıkabilsin. Artık Arap yarım adasında kimse putlara tapamayacak, kimse Kâbe’yi çıplak olarak tavaf edemeyecek, kimse kızlarını diri olarak toprağa gömemeyecek, herkes alemlerin Rabbi olan Allah’a inanacak, Onun emirlerine uyacak ve yasaklarından kaçınacaktır. Herkes ahiret yolcusu olduğunu bilecek ve o ebediyet yurdu için güzel ameller işleyecektir.
Böylece melekleri çok gerilerde bırakan mübarek ve muhteşem müminler yetişecekler ve bunlar İslam’ın nurunu bütün bir insanlık alemine ulaştırmak için gayret göstereceklerdir.
İnsanlara zulmedilen beldelerden bu zulmü kaldırmak için cihad edecekler, ama galip geldiklerinde kimseyi İslam’a girmeye zorlamayacaklar, sadece, akıllara ve kalplere konulan ambargoyu kaldırarak onlara doğruyu ve güzeli seçebilecekleri bir hürriyet ortamı hazırlayacaklardır.
Mekke müşriklerinin zulmü altında inleyenlerin kurtarılmalarını emreden şu ayet-i kerime çok anlamlı ve benzer zulümleri de ortadan kaldırma hususunda önemli bir rehberdir:
Size ne oldu ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver.’ diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? (Nisa, 75)
İşte o çekirdek kadro etrafındaki yabancı ve zararlı unsurların temizlenmesi için, bu ayetin emriyle Müslümanlar Mekke’yi fetih girişimini başlatmışlar ve sonunda başarıya ulaşmışlardır. Artık çekirdek kemalini bulmuştur. Kısa bir zaman sonra Endülüs medeniyeti, arkasından Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri doğacak ve Kur’anın nuru cihanın her bir tarafına ışık saçacaktır. Kalplerden öncelikle şirk temizlenecek, tevhid hakim kılınacakır. Zulüm yerini adalete, sefahat güzel ahlaka terk edecektir.
Bu ayetten dersini alan müminler, batıl inançlarını halka zorla kabul ettirmek isteyenlerin güçlerini kırmak ve müminlere yapılan zulümlere son vermek gibi temel sebeple cihat yoluna girmiş ve yeni ülkeler fethetmişlerdir.
İslamda gaye-i harp intikam, katil, tebdil-i dine icbar değil, hasmı mağlup etmek ve kuvve-i cebriyesini alıp dininde serbest olarak hükm-ü hakka tabi tutmaktır ki, i’layı kelimetullah bundadır. (Elmalılı Tefsiri, 2/864-5)
Müslümanlar, fethettikleri ülkelerin halklarından cizye denilen bir vergi almakla, onları kendi raiyetleri sınıfına dahil etmişler, canlarını ve mallarını koruma altına almışlardır.
Zimmîler, yani bir İslam beldesinde yaşayan ve vergisini vermekle vatandaşlık haklarından faydalanmaya hak kazanan gayr-ı müslimler hakkındaki şu hadis-i şerif bu noktada çok anlamlıdır:
… Kim bir zimmîye zulmeder ve ona gücünün üstüne iş yüklerse kıyamet günü beni karşısında bulacaktır. (Ebû Dâvud, İmâre, 33, bkz. Münâvî, Feyzu`l-kadîr, 6/19; Bağdâdî, Tarîhu Bağdad, 8/170; Aclûnî, Keşfu`l-hafâ, 2/342.)
Büyük müfessir Fahreddin-i Razi hazretlerinin cihat konusundaki şu açıklaması çok önemlidir: Kafirlerle savaşan kimsenin maksadı küfrü kaldırma azmi ve kasdı olmalıdır. Bu sebeple, kâfirle savaş halinde olan kimsenin, savaşsız olarak onu küfründen vazgeçirebileceği düşüncesi ağır basınca bu kimsenin onu öldürmekten vazgeçmesi vacip olur. (Tefsir-i Kebir; 4/436)
Yazımıza konu olan itirazı yapanların, İslam’ın şu hükmünü çok iyi değerlendirmeleri gerekiyor: Kâfir eğer zimmî olsa, dahilde olsa cizye verse, hariçte olsa musalaha etse İslamiyet’çe hakkı mahfuzdur.
Buna göre, bir mümini öldürene kısas uygulandığı gibi, bir zimmîyi öldürene de kısas uygulanır. Eğer, Müslümanlar da bu ayeti söz konusu iddia sahibi gibi yanlış yorumlasalardı, fethettikleri ülkelerin bütün müşriklerini, putperestlerini, Hıristiyanlarını ve Yahudilerini kılıçtan geçirirlerdi.
Tarih bunun aksini söylüyor. İslam ülkelerinde varlıklarını sürdüren kiliseler, sinagoglar da böyle bir iddiayı yalanlıyorlar.
Söz konusu ayeti yanlış ve eksiz yorumlayıp İslam’a hücum eden kişiler yanlış yolda oldukları gibi, yine bu ayeti kendi akıllarınca değerlendirip bütün gayr-ı müslimleri öldürmeyi düşünenler de o kadar hatalı ve İslam’ın ruhundan o derece uzak bir yoldadırlar.
Üstad Bediüzzaman’ın dinde mutaassıp, muhakeme-i akliyede noksan diye nitelendirdiği bu gibi kişilerin hataları İslam’a mal edilemez.
Böyle kimseleri bahane ederek İslam’a hücum etmek son derece yanlıştır. Eğer hücum edilecekse, Müslümanları dininden uzaklaştırmak için bir asırdan fazla zamandır aralıksız çalışan ifsat komitelerine edilmelidir; asıl suçlu onlardır.
İslam’ı aslına uygun olarak öğrenme imkanından mahrum bırakılan, Kur’anı eksik hatta yanlış öğrenen kişiler, sonunda bu İslam düşmanlarına da zarar vermeye başlamışlardır.
Kaldı ki böyle kimseleri organize eden bir takım örgütlerin dış kaynaklı oldukları, bir cinayet şirketi gibi faaliyet gösterip silah kaçakçılığından uyuşturucu ticaretine kadar her tür rezilliği para karşılığı yaptırdıkları da ayrı bir gerçektir.
Kaynak : SORULARLAİSLAMİYET…
İnanc
< ariyat 56: ”ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”
araf/ 179: ”andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır.”
——————————————————————————-
zariyat 56: ben(burada ben deniliyor) cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
araf/ 179: andolsun, biz(burada biz) cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. >
CEVAP :
Ateist diyor ki:
Sual: Cinler kulluk için mi yaratıldı yoksa Cehennem için mi? İşte çelişkili âyetler:
Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etmeleri, ibadet etmeleri için yarattım. (Zariyat 56)
Biz cin ve insanların çoğunu Cehennem için yarattık. Onların kalbleri var, anlamazlar; gözleri var, görmezler; kulakları var, işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da aşağıdır. İşte asıl gafil onlardır. (Araf 179)
CEVAP
Sadece cinler mi, insanlar da aynı ifade de geçiyor. Cinleri de, insanları da kulluk etmeleri yani ibadet etmeleri için yarattığı bildiriliyor. İkinci âyette ise, Allahü teâlâ, ezeli ve ebedi ilmi ile biliyor ki, cinlerin ve insanların çoğu iman etmeyecekler, Cehenneme gidecekler. Burada cin ve insanların kâfirleri, yani bütün dinsizler ateistler bildiriliyor. Kalbleri olduğu halde anlayamazlar, gözleri olduğu halde, göremezler. Neyi göremezler, ay, yıldız, güneş gezegenler var. Bunlar boşa mı yaratıldı. Bunları kim yarattı? İnsanı yoktan kim yarattı? Öküzün trene baktığı gibi aya güneşe bakar da ibret almazlar deniyor. Gerçekleri işitmezler, okunan ezanları işitmezler. Hayvan gibidirler, hatta daha da aşağıdırlar deniyor. Ha öküz trene bakmış, ha ateist güneşe bakmış, arasında ne fark var. Güneş, şimdiki yerinden çok uzakta olsa idi, soğuktan her yer donardı. Şimdikinden çok yakın olsa idi bu sefer de her yer yanardı. Hayat olmazdı. Bunları tam yerine kimin koyduğunu düşünmeyenin hayvandan farkı ne ki.
Bu iki âyette özetle deniyor ki:
Biz insanları da, cinleri de kulluk etmeleri için yarattık; ancak çoğu kâfir olacağı ve kulluk etmeyeceği için Cehenneme gidecektir.
Burada hiç bir çelişki yoktur. Dünya işlerinde de böyle değil mi? Mesela devlet, (Bütün okulları eğitim öğretim için açtık. Ama şu notu alamayanlar sınıfta kalır, şu kadar yıl üst üste sınıf da kalan da okuldan atılır) diyor. Şimdi, hani öğrenciye eğitim verecektin, niye okuldan attın denir mi? Bu iki söz arasında çelişki aranır mı? Arayan olursa, çelişki, onun aklında olmaz mı?
Kaynak : Dinimizislam..
< Enam-163. O’nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.
Yukarıdaki ayet, Muhammed hazretlerinin ilk müslüman olduğunu belirtir ama hükümsüzdür.
Araf-143. Sen sübhansın , tevbe ettim, sana döndüm ve ben müminlerin ilkiyim, dedi.
Yukarıdaki ayet de Musa’nın ilk müslüman olduğunu belirten ayettir ve o da hükümsüzdür. >
İlk Müslüman kimdir ?
Enam-163’e göre Muhammed.
Cevap: HZ . Adem yaratılmadan önce ilk Müslüman
Araf-143’e göre Musa.
Cevap: Kendi kavimlerinde ilk Müslüman
< NİSA-12Bütün bunlar, Allah’tan birer emirdir. Allah her şeyi bilen,CEZALANDIRMADA ACELE ETMESEDE ihmal etmeyendir.
ENAM-165O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve sizleri verdiği şeylerle denemek için kiminizi kiminize üstün kılandır. Şüphe yok ki, Rabbin ÇABUK CEZALANDIRAN ve yine şüphe yok ki, O tek bağışlayan, tek merhamet edendir. >
< birde bir 2 sure daha vardı onları bulamadım surelerde geçenler isee şöyleydi birinde inanlardan hristiyan ve yahudiler cennete girecek yazıyordu diğerinde ise hristiyanlar ve yahudiler cennete giremiycek yazıyordu >
Bu iki soruyu daha net cevap verebilmek için ” SORULARLAİSLAMİYET . COM ” SİTESİNE soracağım . Bugünlük soru kapasitesi dolduğundan şuan soramıyorum . Yarın ilk işim bunu sormak olacak cevabını en kısa zamanda verecem Allah’ın izniyle ..
Ayrıca şunuda söylim Ateistler Kuran ayetlerini kafalarına göre yorumladıklarından dolayı çelişkili diyorlar .
qwert12380
Ateistlere göre her şey şans eseri zaten.Big Bang’dan sonra dünyanın şans eseri bulunduğumuz konumda olması imkansız.Dünyanın güneşe uzaklığının en ufak değişmesiyle sıcaklıklar kafayı yiyecekken dünyanın şans eseri tam yerine oturmasına inanmak acayip.Ayrıca ateistler cinleri de açıklayamıyorlar.Oysaki yıllardan beri falcılar, büyücüler onları kullanıyor.Yoksa falcı karşındakinin geçmişini nereden bilecek?
İnanc
< NİSA-12Bütün bunlar, Allah’tan birer emirdir. Allah her şeyi bilen,CEZALANDIRMADA ACELE ETMESEDE ihmal etmeyendir.
ENAM-165O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve sizleri verdiği şeylerle denemek için kiminizi kiminize üstün kılandır. Şüphe yok ki, Rabbin ÇABUK CEZALANDIRAN ve yine şüphe yok ki, O tek bağışlayan, tek merhamet edendir. >
SORU : Bazı ayetlerinde geçen "Allah hesabı çabuk görendir" ifadeleri ile başka ayetlerde geçen "onlara mühlet verir" ifadeleri arasındaki ilişkiyi açıklayabilir misiniz?
CEVAP : Değerli kardeşimiz;
Allah hesabı çabuk görendir. mealindeki Kur’an’ın ifadesi, kâfirlere derhal ceza verecek veya müminlere hemen mükafat verecek manasına gelmez. Bilakis, Allah’ın sonsuz ilmiyle her şeyi kuşattığını, kimin ne kadar sevaba medar iyilikleri veya cezaya medar ne kadar kötülükleri olduğunu tek tek bildiğini ve bu sebeple kıyamet günü bir anda onların hesabını göreceğini ifade etmektedir.
Onlara mühlet verir. mealindeki ifade ise, dünyada iken hemen ceza vermez, biraz daha onlara fırsat verir, özür beyan ederlerse mazeretlerini kabul eder şeklinde değerlendirilebilir. Allah imhal eder, fakat ihmal etmez. ifadesi bu gerçeğin altını çizen bir vecizedir. Yani dünyada bir süre mühlet verir, fakat ahirette mutlaka onu sorguya çeker.
Halim kelimesi, hoşgörülü, toleranslı, başkasının cahilliğine karşı hemen öfkelenmeyen, özrünü beyan edenin mazeretini kabul eden kimse anlamına gelir. Kur’an’da bu ismin kullanıldığı yerlerde, Allah’ın bu vasfına dikkat çekilmiş, orada söz konusu edilen kötülüğe karşı hemen cezanın verilmemesi veya yanlışlarının bağışlanmasının gerekçesi olarak bu vasıf gösterilmiştir.
Örneğin, Bakara 225. ayetinde bir kasıt olmaksızın gafletlerinden ötürü ettikleri yeminlerinden dolayı Allah’ın kendilerini cezalandırmamasının sebebi, Allah’ın bağışlayıcı ve hilim vasfına sahip olduğunu göstermek için Gafur-Halim isimleri ayetin sonunda zikredilmiştir.
SORULARLAİSLAMİYET
ebediyyetyolcusu
peki bu ayeti okudun mu ?
Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar
(çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı. (Nisa Suresi, 82)
Ayetlerin manasini herkes kolayca kavrayamaz, tefsire bakmak daha uygundur. Kurani Kerim’de birbirini tamamlayan ayetler ve tekrar edilen kissalar vs. vardir. Örnegin Kafirler onu Hz. Muhammed (S.A.V) uydurdu diye öne sürerler, halbuki Peygamberimiz ümmi yani okumayi yazmayi bilmeyen bir insandi.
Bir örnek verelim Tebbet Suresi Ebu Leheb ve Karisi hakkinda indirildi. Bu sure o ikisinin kötü akibetini haber vermekte ve Kafir olarak
öleceklerini bildiriyor. Fakat bu sure Ebu Leheb hasta yataginda iken inmiyor bilakis 7 sene önce yani Ebu Lehebin sagliginda iniyor.
Simdi inkar edenlere soruyoruz ümmi bir Peygamber olan Hz. Muhammed (S.A.V) nasıl olurda bir insanin kötü akibetini 7 sene önceden
bildirir ve kafir olarak ölecek diye beyan ederek yazsin ?
Bu ancak alemlerin Rabbi olan Allah’in sonsuz ilmidir ki, iste o iki kafir hakkinda hükmünü Tebbet Suresinde bildirmistir.
(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. (Sad Suresi, 29)
Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur’an)’dan şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (kendilerine güvendiğiniz yardımcılarınızı) çağırın. (Bakara Suresi, 23)
Ama yapamazsanız -ki kesin olarak yapamayacaksınız -bu durumda kafirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının. (Bakara Suresi, 24)
Kurani Kerimi anlamak euzu besmele ile baslayarak Allah’in herseye kadir oldugunu anlayarak okumaktir !
Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara Suresi, 26)
guest account
benim tanıdığım ateistler de Kuran’ın tevrat tan alıntı ve kopya olduğunu söylerler. inanmayan birisi neden tevrat ı kabuulenir?
Peygamberimizin kendi elyazması olduğunu iddia ederler. fakat O’nun okuma yazma bilmeyen birisi olduğunu gözaedı ederler çünkü işlerine gelmez.
E diyelim ki Peygamberimiz kendisi yazdı. o zaman sıradan insan psikoloji ve egosuyla kendini övmez, öne geçirmez? bu yok! Hz. Musa nın meallerde kaç defa adının geçtiğini sayamadım. neden kendi ismini öne çıkarmadı? gaybdan nasıl haber verdi? önceki dönemleri nereden biliyordu, nasıl olabilir? vahy olduğunu kabullenemiyorlar. Allah Teala nın Peygamberimize şiddetli uyarılarını okudum. kendi yazsa neden kendini cehennemle tehdit etsin? bunları anlamak için insanın aşır zeki olmasına gerek yok, dikkat etmek yeterli olduğu kanısındayım.
Allah Teala kafirler için; onların gözlerine perde, kulaklarına ağırlık, kalplerine mühür vurduğunu buyuruyor. şaka zannediyorlar. üzülüyorum ama elimden fazla bir şey de gelmiyor.
nlylmz
Cımbızla çekilmiş ve yontulmuş şeyler bunlar.. İnanç kardeş; Allah razı olsun..
Okan asır
Ben Allah (c.c) tan dua ile çok şey kazandım, isteklerimi birer birer zamanla karşıma çıkardı, dua da bahsini geçirdiğim ta kendisi ile aynen karşılaşmışımdır bu beni çok etkiledi ve Yaradana olan güven ve inancın kat kat artmıştır, o bizi gören duyan işitendir. Ateistlere sesleniyorum Allah’ın varlığına kalben inanın haramdan uzak durun beş vakit namazların duasında devamlı olarak hayatınızdaki ısrarla isteklerinizi ondan isteyiniz bu sizin tam manasıyla inanmanıza yeterli olucaktır.
Kayıtsız Üye
buradaki kuran hakkındaki açıklmalar hep fos kendi yorumlarınızı ayet açıklaması gibi gösteriyorsunuz ataisler zaten sizden önce bütün dinlerin kitaplarını yutup yalıyor sonra ataist oluyor yani onları kuran ayeti yada incil ayetleriyle ikna etmeniz imkansız zaten sizden önce her şeyi araştırıp ataist oluyorlar ayrıca kuranın çelişkileri gerçekten vardır ve efendim siz kuranı komple okudunuzmu lafları artık geçersiz. ataistlerin ortaya koyduğu ayetlerin cevapları malesef ataist lehinedir. tartışmak gereksiz
Kayıtsız Üye
kardesim tefsirlerini aç ve oku emin ol çoğu şüphen gidecektir.araştırmadığın için içinde şüphe doğuyor
ateistlerin öne sürdüğü ayetler, ateistlerin çelişki gördüğü ayetler, Tebbet süresinde azaba uğrayacakları ni haber eden Hz Muhammedin amcası kimdir