Yorum: Memlekete gitmek seferilik sayılır mı?
Kayıtsız Üye
2 hafta sonra İstanbul’dan Trabzon’a gideceğim . Seferi oluyormu.Orada yaklaşık 10 gün kalacağım.Namazların rekatlarında bir kısalma yapmam gerekir mi?
Yorum: Memlekete gitmek seferilik sayılır mı?
vel Fecr
seferisin.
Yorum: Memlekete gitmek seferilik sayılır mı?
Omer Faruk
< 2 hafta sonra İstanbul’dan Trabzon’a gideceğim . Seferi oluyormu.Orada yaklaşık 10 gün kalacağım.Namazların rekatlarında bir kısalma yapmam gerekir mi? >
Seferiliğin şartları değişmiştir. İSlam hukukunda hükümlerin illeti (sebebi) vardır. Seferiliğin sebebi ise zorluk ve korkudur. Bunun için Hanefi mezhebinde 90 km mesafe ve 15 gün şartı konulmuştur. Bu hükmü seferiliğin zorluğuna binaen ve şu ayete dayanarak çıkarmıştır.
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size zarar vereceklerinden korkar sanız namazı kısaltmanızda üzerinize bir günah yoktur. (Nisa: 101)
Burada açık olarak görüldüğü gibi kafirlerin zararından korku namazı kısaltmamıza delildir. Bu korku yok ise namaz kısaltılmayacaktır. 90 km mesafe ise insan yürüyüşü ile 3 günlük yoldur. Bugünkü kullandığımız vasıtalarla katettiğimiz yol değildir. Oysa bugün Türkiye için en uzak şehir bile 18 saatten daha az zaman almaktadır. Nadiren, Edirne’den Karsa süren yolculuklar bu kadar saatte gidilmektedir.
Dolayısıyla bugün geçmişte öngörülen seferilik şartları geçerli değildir. İstanbul’dan Trabzon’a gittiğinizde seferilik hükümlerine dahil değilsiniz, vesselam.!
Yorum: Memlekete gitmek seferilik sayılır mı?
vel Fecr
Ya’la b. Ümeyye’den; demiştir ki: Ömer b. Hattâb’a, "Aziz ve celil olan Allah sadece "Eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından korkarsanız" dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl buluyorsun?" dedim. Ömer (r.a.) dedi ki: Senin hayret ettiğin şey’e ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.v.)’den sordum. Bu, aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nun sadakasını alınız" buyurdu.
İzah: Müslim, musâfirîn; Tirmizî, tefsîru sûre; Nesâî, taksini’s-salât; İbn Mâce, ikâme; Dârimî, salât; Ahmed b. Hanbel, I, 25, 36.
Metinde söz konusu edilen Allah Teâlâ’nın sözünden maksat şu ayet-i kerimedir: "Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman eğer kâfirlerin size, fenalık yapacağından endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur. Şüphesiz ki kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar."[Nisâ 101]
Âyetin zahirinden seferde namazı kısaltmanın caiz olmadığı, ancak kâfirlerin fitne ve fenalık yapma tehlikesi olduğu zaman caiz olacağı anlaşılmaktadır. Her ne kadar İslâmiyetin ilk yıllarında yolculuklar genellikle düşman tehlikesinden emin değil idiyse de Arab yarımadasının müslümanlaşması ve müslümanların kuvvetlenmesiyle bu tehlike ortadan kalkmıştı. Bu emniyet ortamının doğmasıyla artık yolculuklarda düşman tehlikesi kalmadığından dört rekatlı namazların ikişer rekat olarak kılınabilmesi için şart olan korku da kalmamıştı. Bu sebeple yolculuk namazının kısaltılarak kılınıp kılınamayacağı müslümanların zihnini meşgul etmeye başladı. İşte bu meselenin zihnini meşgul ettiği müslümanlardan biri de Ya’la b. Ümeyye idi. Hz. Ya’la bu meseleyi Hz. Ömer’e açınca Hz. Ömer Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’den işitmiş olduğu hadisi naklederek onun sorusunu cevaplandırdı.
Seferde dört rekatlı namazları kısaltarak kılmak bir ruhsattır. Bu bakımdan seferde dört rekatlı namazları iki rekat kılmak caizse de dört rekat kılmak daha evladır, diyenler bu hadis-i şerifi kendi görüşleri için bir delil olarak kabul ettikleri gibi, seferde dört rekatlı namazları ikişer rekat olarak kılmak azimettir diyenler de kendileri için yine bu hadisi delil kabul ediyorlar.
Nitekim Hattâbî de bu hadisle ilgili olarak, "bu hadis seferde dört rekatli namazların tam olarak kılınacağı görüşünde olanlar için bir delildir. Çünkü eğer asıl olan dört rekatli namazları seferde ikişer kılmak olsaydı, Hz. Ya’lâ ile Hz. Ömer halkın seferde bu namazları ikişer rekat kılmalarına şaşmazlardı" demiştir. Binaenaleyh Hattabî’ye göre de bu hadis "seferde dört rekatlı namazların dörder rekat olarak kılınması asıldır" diyenler için bir delildir.
"Seferde asi olan dörder rekatlı namazları ikişer rekat olarak kılmaktır" diyen Hanefî uleması ve taraftarlarına göre ise hadis-i şerifte geçen "onun sadakasını alınız" sözü bir emirdir. Mutlak emir de farziyyet ifâde eder. Binaenaleyh bu söz sadakayı kabul etmeme cihetini ortadan kaldırmaktadır. Burada "hiçbir insan sadaka kabul etmek için zorlanamaz" denilebilir. Bunun cevabı şudur: Resûlullah sallellahü aleyhi vesellem’in, "Bu aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bîr sadakadır" beyânının mânâsı, "Allah size böyle emretti" demektir.
Sonuç olarak seferisin ve ruhsatları kullanabilirsin.
Omer Faruk
< 2 hafta sonra İstanbul’dan Trabzon’a gideceğim . Seferi oluyormu.Orada yaklaşık 10 gün kalacağım.Namazların rekatlarında bir kısalma yapmam gerekir mi? >
Sevgili kardeşim;
İslam hukukunda çok açık bir hüküm vardır: "ezmanın tagayyürü ile ahkamın tagayyürü inkar olunamaz" Yani; zamanın değişimi ile hükümlerin de değişimi inkar olunamaz. der. Bu şu anlama gelir, herhangi bir meselede ele alınan hadis veya ayet zamana ve mekana ait bir yasak mı değil mi? Eğer zaman veya mekana, araçlara kayıtlı bir yasak ise o yasak veya farziyet buna göre değişiklik arzeder.
Seferilik meselesi yalnızca namaz ile ilgili olmayıp aynı zamanda kadınların da yalnız başına yola çıkmaması ile ilgili olduğu için hassas bir mevzudur. Rasulullah (A.S) zamanında gerek güvenlik, gerekse yol meşakkatinden dolayı böyle bir kolaylık sağlanmışsa da, yukarıdaki hüküm gereği araç, meşakkat ve korku meseleleri günümüzde değişmiştir.
Rasulullah (A.S) bir hadislerinde kadınlar için;
Allah’a ve âhiret gününe iman eden bir kadının beraberinde babası veya oğlu yahut kocası veya kardeşi yahut nikâhı haram olan biri olmaksızın üç gün veya daha fazla süren bir yolculuğa çıkması helâl değildir ( Müslim, Hacc: 423)
derken bir başka hadisinde;
Adiy, Rasulullah’tan (A.S) "Ben Hîre’den yalnız başına yola çıkan bir kadının Allah’tan başka korkacağı bir şey olmaksızın gelip Kâbe’yi tavaf ettiğini ve İran hazinelerinin ele geçirildiğini gördüm, yaşayanlar diğerlerini de göreceklerdir" diyor (Buhârî, Menakıb, 25; Hac, Kadınların haccı bölümü).
Buradan anlıyoruz ki, mesele GÜVENLİK meselesidir. Güvenlik sağlandığında bu yasaklar kalkıyor. Aynı şey namaz için de geçerlidir, ayette belirtilen: ( Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, eğer kâfirlerin size zarar vereceklerinden korkarsanız namazı kısaltmanızda üzerinize bir günah yoktur. (Nisa: 101) KORKU ortadan kalktığında, hadislerde belirtilen meşakkat ve zorluk ortadan kalktığında namaz normale döner. Üstelik ayet KORKU’yu göstererek kısaltırsanız üzerinizde GÜNAH yoktur diyor. KORKU kalktığı halde hala namazı kısaltıyorsanız o zaman vebalini düşünün.
İşin ilginci farz namazı kısaltmayı öngören ilim ehli sünneti kısaltmayı hiç konuşmuyorlar. Allah’ın FARZI mı önemli yoksa Rasulullah’ın SÜNNETİ mi?
Dileyen dilediğini uygular. Selametle kalın.
vel Fecr
ömer hocam; biz hiçbir zaman sünneti kuranın önüne geçirmeyiz ama sünnetide kurandan ayırmayız, aralarını ayırırsak biz helak olanlardan oluruz.
ancak kuranın yaşanır hali rasulullah sav’dir. birçok ayetin kasdı, nuzül sebebi yaşanarak inmiştir. bir çok fıkhi meselelerde kuran ve sünnet delil alınarak çıkmıştır. üstte azılan hadisde bu örneklerden birtanesidir.
ben seferilik durumunda bu hadisi hayatıma sokmak için sünneti hayatıma geçirmek içinde uygularım. bu ruhsat benim rahatlığıma sebeb olacağını düşünürsem ruhsatı kullanmaktan beride dururum. ama kimse burada kınanmaz. amelleri kabul edecek Allah tealadır. hangisi daha faziletlidir Allah teala bilir.
Omer Faruk
Sevgili kardeşim, Kur’an fıkıh usulünde, bütün mezheplerde 1. sıradadır. Dolayısıyla ayet sarih ise onunla hükmolunur. Zaten Hanefi mezhebinin bu konuda fetvaları 1000 yıllık fetvalardır. Yani bugünkü ulaşım ve güvenlik koşulu düşünülmeden (normal olarak) verilmiş fetvalardır.
Kaldı ki Rasulullah’ın bir kadının, güvenlik sağlandığında TEK BAŞINA yüzlerce kilometre gidebileceği sözü hükmün İLLETİ’ni de ortaya koyuyor. Rasulullah’ın hükmü de aynen ayette geçtiği gibi GÜVENLİK şartına bağlıdır. Dolayısıyla seferiliğin hüküm İLLETİ de güvenlik ve meşakkat’tir. Bunlar ortadan kalktığında farz namazı TAM KILMAMAK vebaldir, vesselam.
Dileyen, dilediği hükme itaat eder ve uygular, vesselam!
vel Fecr
Bakın çağ değiştiysede islam değişmedi. ben bu ameli sünnet içinde olsa yaparım.
bu kitap kıyamete kadar hükmedecek. her gelen birileri bu ayet bu çağa göre böyle olur diye yorum yaparsa haşa, herkes hevasından birşeyler uydurur. o yüzden bizim kuran ve sünnette sabit kalmamız hevamızdan birşeyler uydurmamız gerekir.
sizin dediğinize şöyle katılıyorum evet ulaşım kolaylaştı ve meşakketler büyük oranda azaldı ama bu meşakketin azalması sünnetin uygulanmayacağı manasına gelmez. tekrar ediyorum bu sünnet olarakta yapılır. şuurlu yapılan bir amel şuursuz yapılan amelden daha evladır.
Allah teala bunu bana tasadduk etmiş ben bunu alır hayatıma geçiririm. arkasını aramam. ama ne zamanki bu namazlarımdaki kısalma bana ameli yönden rahatlamaya sebep olacak bunu hissettiğim anda azimeti seçerim. ama iki türlüde kişi kınanmaz. Allah teala kınamamış, bize kınamakta düşmez.
kişi bildiği ile amel eder. siz sadece ayette kalıp onunla amel ederseniz kimse size neden ruhsatı kullanmıyorsun diye sormaz. sormamalı. ama sünneti hayatına geçirenede neden ruhsatı kullanıyorsun sen uçağa binmedin mi ? diyemeyiz. kişi burda serbesttir.
Omer Faruk
Güzel kardeşim, seferilik meselesi yalnız namazla ilgili olmayıp aynı zamanda kadının mahremi ile yola çıkıp çıkmaması ile de ilgilidir. Dolayısıyla, Rasulullah’ın açık ve net hadisi de var. Sünnet olan bu hadis ve önünde bulunan ayetle amel etmektir. Domuz yemenin İLLETİ açlıktan ölme korkusudur. Seferiliğin İLLETİ de meşakkat ve güvenliktir. İLLET ortadan kalktığında asli hükme İRCA (dönülür) olunur.