Kuranın anlaşılmayan ayetleri ile ilgili
sehervakti
1)Ben Kitabımız Kur-an ı Kerimin meailini okumaya çalışıyorum inşAllah,abi ben, Bakara/62: (Muhakkak ki, âmenû olanlar ve yahudi, hristiyan ve sabii olanlardan kim, Allah’a ve ahiret gününe inandı ve ıslâh edici ameller işlediyse (nefsini tezkiye etti ise ), artık onların mükâfatları Rab’lerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.)Bu ayette takıldım nasıl bir hristiyan,yahudi cennete gider diye hatta yahudiler lanetli sonuçta.?
2)dinimizde yasak aylar vardır(zilkade,zilhicce,muharrem,recep)bu aylarda savaşmak haramdır fakat bu uygulama kaldırılmıştır yazıyor,mealin sağ alt köşesinde,Kuranda yazan bir şey nasıl sonradan kaldırılır?
Allah razı olsun
Cevap: Kuran ile ilgili
Hoca
Bakara süresi 62. ayetin tefsiri
Genel Olarak Müminlerin Akıbeti
– Muhakkak iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabitlerden Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih amel işleyenlerin, elbette Allah Teâlâ katında ecirleri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar üzülmezler de.
Nüzul Sebebi
Bu ayeti kerime Selmân-ı Farisî’nin arkadaşları hakkında inmiştir. Hz. Sel-mân Cundîsâbur’un soylularından idi. İbni Ebi Hatim ve Müsned’ inde el-Ade-nî, Mücâhid’den (Selman-ı Farisî’nin) şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Resu-lullah (s.a.)’a, kendileriyle birlikte olduğum bir dine mensup kimseler hakkında soru sordum. Ona kıldıkları namazları, ibadetleri anlattım ve şu: "Muhakkak iman edenler, Yahudiler…" ayeti nazil oldu. el-Vahidî de Mücâhid’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Hz. Selmân, Resulullah (s.a.s.)’a, arkadaşlarını anlatınca, Resulullah (s.a.s.): "Onlar cehennemdedir" dedi. Selmân der ki: Yeryüzü gözümde kararıverdi. Daha sonra: "Muhakkak iman edenler, Yahudiler… üzülmezler de" buyruğu nazil olunca, sanki üzerimden bir dağ kalkmış gibi oldu.
Açıklaması
Resulullah (s.a.)’ın Allah’tan getirdiklerini doğrulayanlar daha önce Yahudiliğe veya Hristiyanlığa girmiş veya dinlerini değiştirmiş ve bununla birlikte yalnızca Allah’a hiç bir kimseyi şirk koşmaksızm iman eden, öldükten sonra dirilişe, amellerinin hesabının görüleceğine inanıp salih ameller işleyenler için amellerinin sevabı Allah nezdindedir. Kıyametin dehşetli halleri dolayısıyla onlar için korku yoktur ve cennette ebedî nimetleri görecekleri vakit de, dünyayı ve dünyanın güzelliklerini geride bıraktıkları için üzülmezler
Ayetten Çıkarılan Hüküm Ve Hikmetler
Kurtuluşun ve umulanlara kavuşmanın esasını salih amel ile birlikte olan sahih iman teşkil eder. Bu ayet, neshedilmiş değildir. Aksine peygamber (s.a.)’e imanı üzere sebat gösteren müminler hakkındadır. Yahudi ve Hristiyanlann Kitap Ehli oldukları hususunda görüş ayrılığı yoktur. Kitap Ehli olduklarından dolayı kadınları ile nikahlanmak ve yemeklerini yemek caizdir. Nitekim Mâide suresi (5. ayet ile) onların cizye yükümlülüğüne tabi tutulmaları da bunu ifade etmektedir ki bunu da Tevbe suresi (29. ayet) açıklığa kavuşturmaktadır. Sabitler hakkında ise görüş ayrılığı vardır: Bir grup ilim adamı (es-Süddî, İshâk b. Raheveyh ve Ebu Hanife) bunların kestiklerini yemekte ve kadınları ile nikâhlanmakta bir mahzur yoktur, demişlerdir. Başkaları ise (Mücâhid, Hasan-ı Basrî ve İbni Ebi Necîh) kestikleri yenmez, kadınları ile evlenilmez demişlerdir. Sâbiîler yıldızların etkilerine ve faal olduklarına inanan ve bununla birlikte yaratıcının vahdaniyetine inanan topluluğun adıdır.
2. sorunun cevabı için ayet numarası vermen gerekir.
Cevap: Kuranın anlaşılmayan ayetleri ile ilgili
sehervakti
Bakara / 217 Sana haram (hürmetli) aydan ve onun içinde yapılan savaştan soruyorlar. De ki: Onun içinde (o ayda) savaş büyük (günahtır). (Fakat insanları) Allah yolundan saptırmak (alıkoymak) ve O’nu inkâr etmek, (mü’minlere) Mescid-i Haram’ı (yasaklamak) ve onun halkını oradan (Mekke’den sürüp) çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür (büyük günahtır). Ve fitne, (adam) öldürmekten de daha büyüktür (bir suç ve günahtır). Eğer onların güçleri yetse (yapabilseler), sizi dîninizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Sizden kim dîninden dönerse, o taktirde o, kâfir olarak ölür. Bu sebeple işte onlar, amelleri dünyada ve ahirette boşa gitmiş olanlardır. Ve işte onlar, ateş ehlidir. ve onlar, orada ebediyyen kalacak olanlardır.
Bu ayların zilkade,zilhicce,muharrem,recep olduğu zikrediliyor kuran mealinde ve bu uygulama sonradan kaldırılmıştır diyor. /Diyanet Meali
Cevap: Kuranın anlaşılmayan ayetleri ile ilgili
Hoca
Savaşın Farz Oluşu Ve Haram Aylarda Da Mubah Kılınması
216- Hoşunuza gitmediği halde, savaş üzerinize yazıldı. Bazen hoşlanmadığınız bir şey size hayırlı olur. Sevdiğiniz bir şey de hakkınızda şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
217- Sana haram ayı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: "Onda yapılan savaş büyüktür. Allah yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’dan alıkoymak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür. Fitne katilden büyüktür." Eğer güç yetirse-ler sizi dininizden döndürünceye ka¬dar sizinle savaşmaktan geri kalmazlar. Artık içinizden her kim dininden irtidat eder de kâfir olarak ölürse, on¬ların bütün amelleri dünyada da ahirette de heder olup gider. Onlar ateşliktirler. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
218- Şüphesiz iman edenler, hicret edip de Allah yolunda cihad edenler var ya, işte onlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah Ğafûr’dur, Rahîm’dir.
Nüzul Sebebi
216. ayet-i kerimenin nüzul sebebiyle ilgili olarak İbni Abbas şöyle demek¬tedir: Allah müslümanlara cihadı farz kılınca bu onlara ağır geldi ve bundan hoşlanmadılar. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
217. ayet-i kerimenin nüzulü ile ilgili olarak da İbni Cerir et-Taberi, İbn Ebi Hatim, el-Mu’cemu’l-Kebir’ inde Taberânî ve Sımen’inde Beyhâkî, Cündeb b. Abdullah’dan şunu rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.) bir grup kişiyi Ab¬dullah b. Cahş el-Esedî komutasında gönderdi. Yolda Amr b. el-Hadramî ile karşılaştılar. Ancak o gün Recep ayından mı, yoksa CemaziyelahirMe mi olduk¬larını bilemediler. Müşrikler müslümanlara: Sizler haram ayda adam öldürdü¬nüz, deyince Yüce Allah, "Sana haram ayı, onda savaşmayı sorarlar" buyruğu¬nu indirdi. Buna göre bu ayetin nüzul sebebi, müfessirlerin ittifakıyla Abdul¬lah b. Cahş’ın başından geçen olaydır.
Müfessirler derler ki: Resulullah (s.a.) Peygamber (s.a.)’in halasının oğlu olan Abdullah b. Cahş’ı Bedir savaşından iki ay kadar önce Medine’ye gelişinin 17. ayının başında Cemaziyelahir’de (askeri birliğin komutanı olarak) gönder¬miş idi. Onunla birlikte muhacirlerden sekiz kişilik bir topluluk vardı. Görevle¬ri Kureyşllere erzak götüren kervanı gözetlemek idi. Kervanda aralarında Amr b. el-Hadremî’nin de bulunduğu üç kişi daha vardı. Abdullah b. Cahş ve bera¬berindekiler Amr’i öldürdüler, iki kişiyi de esir aldılar ve kervana da el koydu¬lar. Kervan arasında kuru üzüm ve yiyecek taşıyan Kureyş’in develeri, ayrıca Taiflilere ait ticaret malları da bulunuyordu. Olay Receb’in ilk gününde olmuş¬tu. Onlar ise bunun Cemaziyelahir’de olduğunu zannediyorlardı. Medine’ye Peygamber (s.a.)’in huzuruna geldiklerinde, onlara: "Allah’a yemin ederim ben haram ayda savaşmanızı size emretmedim" dedi. Ganimeti dağıtmayı durdur¬du, Kureyşliler ise şöyle dediler: Muhammed haram ayda haram olan savaşma¬yı helâl kıldı. Halbuki bu ayda korku içerisinde olan bir kimse bile güvenlik ka¬zanır ve insanlar geçimlerini sağlamak için çalışırlar [62]
Bazı müslümanlar da şöyle demişti: Onlar bu işleriyle günah kazanmamış olsalar bile ecirleri yoktur. Bunun üzerine Yüce Allah, "Şüphesiz iman edenler, Allah yolunda cihad edenler var ya…" ayetini inzal buyurdu. [63]
Açıklaması
Ey müslümanlar topluluğu, kâfirlerle savaşmak, -ihtiyaç kapatılabildiği takdirde- farz-ı kifaye olmak üzere farz kılındı. İhtiyaç karşılanamadığı ve düş¬man İslâm topraklarına girdiği takdirde ise, farz-ı ayn olur. Cumhur der ki: Ci¬hadın ilk olarak farz kılınması, muayyen değil de kifaye olmak üzere gerçekleş¬miştir. Daha sonra düşman İslâm topraklarına girinceye kadar cihadın farz-ı kifaye olacağı, girmesi halinde de farz-ı ayn olacağı üzerinde icmâ’ devam ede-gelmiştir. Atâ der ki: Savaşın farz kılmışı Muhammed (s.a.)’in ashabı üzerinde farz-ı ayn şeklinde olmuştur. Şeriat hakim olunca artık kifaye yoluyla farz hali¬ne gelmiştir. [65]
Tabiatınız itibarıyla savaş sizin için hoşlanılmayan bir şeydir ve zordur. Çünkü savaş için malın feda edilmesi, nefsin telef olmak ile karşı karşıya bıra¬kılması söz konusudur. Fıtri olan savaştan çekinme duygusu insanın mükellef kılındığı bu şeye razı olmasına aykırı değildir. Çünkü insan bazen taşıdığı fayda dolayısıyla acı olan şeyleri alıp kullanmaya razı olabilir. Diğer taraftan siz¬ler, tabiatınız gereği bazı şeylerden hoşlanmayabilirsiniz, fakat daha sonraları o şeyde sizin için hayır ve menfaat olduğu görülür. Çünkü savaşta ya zafer ve ganimet, ya da şehadet ve ecir ile Yüce Allah’ın rızası söz konusudur. Cihad ile Allah’ın kelimesi yüceltilir, hakkın, adaletin burcu yükseltilir zulüm bertaraf edilir. Sizler savaşı terketmek gibi bazı şeyleri sevebilirsiniz. Gerçekte ise bun¬lar sizin için bir kötülüktür. Çünkü savaşı terketmekte zillet, fakirlik, düşman¬ların İslam topraklarına, mallarına tasallutu, saygı duyulması gereken değer¬lerin ayaklar altına alınması söz konusudur. Bu kimi zaman tümüyle müslü-manlarm yok olmaları sonucunu dahi verebilir.
Allah, savaşın sizin için dünyanızda hayırlı olduğunu bilir. O size hakkı¬nızda hayırlı ve faydalı olandan başka bir şeyi emretmez. Ayrıca sizler bilgini¬zin az ve sınırlı olması dolayısıyla Allah’ın bildiğini bilemezsiniz. O bakımdan cihad vazifesini ifa etmemeye meyletmeyiniz. Böyle yaparsanız sizin için zarar¬lı olur. Çünkü dünya karşılıklı olarak tarafların birbirlerini savması esası üze¬rinde kuruludur. Sizler Rabbinizin size emrettiğini yerine getirmek hususunda elinizi çabuk tutunuz. Tabiat ve nevalarınıza meyletmekten sakınınız. Allah’ın ilminde onun dinini yücelteceği, az olmalarına rağmen o dine mensub olanlara zafer vereceği; çokluklarına rağmen de batılın peşinden gidenleri yardımsız bı¬rakacağı sabit olmuştur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Nice az bir topluluk vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca kalabalık bir topluluğu mağlup et¬miştir. Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara, 2/249).
Size savaşı farz kılan Allah, yine bilir ki; şu düşmanlara karşı savaştan, onları korkutmaktan ve zelil kılmaktan başka bir şeyin faydası olmaz. Ancak bu şekilde tekrar müslümanlara karşı saldırıda bulunmaya, haksızlıklar yap¬maya kalkışamazlar.
Bu ayet-i kerimede üzerlerine savaşmanın farz kılınanların kimler olduğu hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır:
el-Evzai ve Atâ der ki: Bu ayet-i kerime ashab-ı kiram hakkında nazil olmuştur. O halde üzerlerine cihadın farz olduğu kimseler onlardır.
Cumhur ise şöyle demektedir: İhtiyaca veya duruma göre savaşmak bütün müslümanlar üzerine farzdır. Şayet İslâm galip ve üstün ise bu farz-ı kifâyedir. Eğer düşman galip ve üstün ise zafer gerçekleşinceye kadar farz-ı ayndır. Ter¬cih edilen görüş de budur. Resulullah (s.a.) da sahih hadiste şöyle buyurmuş¬tur: "Fetihten sonra hicret yoktur, fakat cihad ve niyet vardır. Cihada katılmak için çağırıldığınız vakit cihada çıkınız."
Bu, savaşı farz kılan ilk ayet-i kerimedir. Bu farz oluş, hicretin ikinci yılın¬da olmuştu. Daha önce Mekke’de savaşmak müslümanlar için yasak idi. Yüce Allah Medine’ye hicret ettikten sonra müşriklerden savaşanlarla savaşmayı: "Zulme uğratıldıkları için kendileriyle savaşılanlara (savaşa) izin verildi." (Hacc, 22/30) buyruğu ile izin verdi. Arkasından bütün müşriklerle savaş mu¬bah kılındı, daha sonra da cihad farz kılındı.
Abdullah b. Cahş seriyyesi tarafından İbnü’l-Hadranıî’nin öldürülmesi me¬selesi, Kuran-ı Kerinı’in söz konusu ettiği bir çalkantıyı ve bir takım soruları gündeme getirmişti. Yüce Allah buyurdu ki: Ya Muhammed, ashabın haram ayda -o da Receb’tir- savaşmanın hükmünü helal midir, yoksa haram mıdır? di¬ye soruyorlar.
Onlara de ki: Evet, haram ayda savaşmanın günahı, büyüktür. Bu kabul edilmeyecek bir iştir. Çünkü haram ayda savaşmama hükmü o gün için söz ko¬nusu idi. Fakat Kureyşlilerin müslümanları dinlerinden çevirecek şekilde Al¬lah’ın yolundan alıkoymaları, müslümanları öldürmeleri, yurtlarından çıkar¬maları Allah’ı inkâr etmeleri, müslümanları hac ve umreden alıkoymak sure¬tiyle Mescid-i Haram’dan alıkoymaları, oranın ahalisini -ki onlar Resulullah (s.a.) ile ashabıdır- Mekke’den çıkarmalarının ise, evet bütün bunların, Allah katında olsun insanlar arasında olsun günahı, haram ayda savaşmaktan daha büyüktür. Esasen fitne öldürmeden daha ağırdır. Onların Ammâr b. Yâsir’e, babasına, kardeşine, annesine ve diğer müslümanlara karşı işledikleri görül¬medik kötülükteki işleri ve barbarca cinayetleri İbnü’l-Hadramî’nin öldf-ülme-sinden çok daha büyüktür. Yani sizler, ey müslümanlar, iki zarardan daL a hafif olanını, iki kötülükten daha ehven olanını işlemek durumundasınız.
Bu müşrikler veya kâfirler hâlâ şer ve münker üzerindedirler. Müslüman¬lara karşı savaşı sürdürmektedirler ve Müslümanları dinlerinden döndürünce-ye kadar da bunu yapacaklardır. Onlar İslâmı müminlerin kalplerinden çıkar¬maya çalışmaktadırlar. Her kim onlara muvafakat eder, kâfir olarak ölür, İsla¬ma dönmek suretiyle tevbe etmezse onun ameli boşa çıkmış olur, sevabı ve ecri yok olur, gider, orada ebedi kalmak üzere cehennemlikler arasına katılır. İşte bu irtidat eden kâfirlerin cezasıdır.
Abdullah b. Cahş ve ona benzer Allah yolunda cihad edenlere gelince; bun¬lar Allah’ı ve raslünü tasdik edenler, ailelerinden, vatanlarından ayrılan müş¬riklerle birlikte müşriklerin yurdunda kalmayı terkeden, müşriklerin egemen¬liklerini tiksinerek reddeden, bunun için de dinlerinde fitneye uğratılmaktan korkarak Allah’ın adını yükseltmek, dininin zafere kavuşması için hicret eden, Allah’ın yolunda savaşan ve Peygamber (s.a.)’e katılan kimselerdir. İşte asıl kamil olan bu insanlar ancak Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah en güzel şe¬kilde onları mükâfatlandıracak onların günahlarını örtecek, lütuf ve insanıyla onlara merhamette bulunacaktır. O, onlara ve onların benzerlerine karşı mağ¬firet sahibi, merhametli olandır. Soruyu soranların ashab-ı kiramdan olduğunu kabul edersek, anlamı böyle olur.
Konuyla ilgili bir rivayet daha vardır [66] Buna göre müşriklerden bir grup haram ayda savaşma hakkında soru sormuşlardı. O takdirde bu buyruğun anlamı da şöyle olur: Müşrikler çelişki içindedirler. Bir taraftan haram ayın hür¬metini, saygınlığını kabul ediyorlar, diğer taraftan da bundan daha büyük olan bir işi yapıyorlar. Allah’ın yolundan alıkoymak, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Haram’a gitmekten alıkoymak, oranın halkını oradan çıkarmak, müslümanları dinlerinden geri çevirmek için fitneye maruz bırakmak. İşte bunlar Yüce Allah nezdinde günah olarak çok daha büyüktürler. [67]
Hoca
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler
"Hoşunuza gitmediği halde savaş üzerinize yazıldı." ayet-i kerimesi, cihadın farz olduğunu açıklamaktadır. Cihad mümin için bir imtihan ve cennete götüren bir yoldur. Cihaddan kasıt, kâfir düşmanlarla savaşmaktır. Peygamber (s.a.)’e, Mekke’de ikamet ettiği onüç yıl süre ile savaşmaya izin verilmemişti. Hz. Pey¬gamber hicret edince, müşriklerden kendisi ile savaşanlarla savaşmak üzre izin verildi. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Zulme uğratıldıkları için kendileriyle savaşanlara (savaşmaya) izin verildi." (Hacc 2/39). Daha sonra da genel olarak bütün müşriklerle savaşması hususunda ona izin verildiğini görüyoruz.
Cihad hoşlanılmayacak bir iştir. Çünkü cihadda malı çıkartıp verme, va¬tandan, aileden ayrılma, bedenî olarak zarar görme, sakat kalma hatta ölüm bile söz konusudur. Cihaddan hoşlanmayışlarının sebebi budur. Yoksa onlar Yüce Allah’ın cihadı farz kılmasından hoşlanmamış değillerdir. Bu ayet-i keri¬me hakkında İkrime şöyle demektedir: Onlar önceleri cihaddan hoşlanmıyor iken, daha sonra onu sevdiler ve: "Dinledik itaat ettik" dediler. Çünkü bir em¬rin yerine getirip ona itaat edilmesi beraberinde bir zorluğu da getirmektedir. Fakat sevabı bilindiği takdirde, o sevaba karşılık sıkıntılara katlanmak olduk¬ça hafif gelir. Esasen ebedîlik yurdunda, ebedî hayattan ve doğruluk makamın¬da ikrama nail olmaktan daha üstün bir nimet olmaz.
İhtiva ettiği zorluklar sebebiyle cihaddan hoşlanmamaya rağmen cihad, aziz olmanın, galip gelmenin, muzaffer olmanın veya şehid olmanın yoludur. Müslümanlar cihadı terkedip savaşmaktan yana korkuya kapılarak bu vazife¬den geri kalınca birliktelikleri parçalanmaya başlamış daha sonra da savaştan çokça kaçmaya, söz birlikleri dağılmaya, düşmanları tarafından Endülüs’te, Fi¬listin’de ve başka yerlerdeki toprakları işgal edilmeye başlanmıştır.
Ayet-i kerime, "haram ay"da savaşmanın haram olduğunu göstermektedir. O bakımdan Atâ bu ayet-i kerimenin nesh olunmadığı görüşündedir. Çünkü savaş ile ilgili ayet geneldir, bu ise özeldir. Genel olan bir ayet-i kerime ise, özel hüküm ihtiva edeni nesh etmez. Fakat cumhur bu ayet-i kerimenin nesh edil¬diğini, haram aylarda müşriklerle savaşmanın mubah olduğunu kabul etmek¬tedir. ez-Zührî’nin görüşüne göre ise nesheden buyruk: "Müşriklerle topluca sa¬vaşınız." (Tevbe, 9/36) buyruğu ya da: "Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen… lerle savaşınız." (Tevbe, 9/29) ayetidir.
Muhakkik ilim adamları da şöyle demektedir: Bu ayet-i kerimeyi neshe¬den, Yüce Allah’ın, "Haram aylar çıktığı zaman artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz." (Tevbe, 9/5) ayetidir. Yani, "Yeryüzünde dört ay dolaşıp…" (Tevbe, 9/2) ayetinde sözü geçen haram ayların bu "dolaşma süresi" dışında herhangi bir hürmetleri kalmış değildir.
Bu görüşü, Resulullah (s.a.)’m Huneyn’deki Hevazinliler ile Taifteki Sakif-lilere yaptığı gazalarının Ebu Amir’i müşriklerle savaşmak üzere göndermesi¬nin [68] haram aylarda olması desteklemektedir.
İbnü’l-Arabî der ki: Sahih olan, bu ayet-i kerimenin haram ayda Resulullah (s.a.)’a karşı savaşmayı oldukça büyük bir iş olarak değerlendiren müşrikleri reddetmekte olduğudur. O bakımdan Yüce Allah, "Allah yolundan alıkoymak, Onu inkâr etmek, Mescid-i Haram’dan alıkoymak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyüktür." diye buyurmaktadır. -Küfür olan-fitne ise, haram ayda savaşmaktan daha ağırdır, daha beterdir. Siz bütün bun¬ları haram aylarda yaptığınıza göre, bu ayda size karşı savaş vermek artık ke¬sinleşmiştir. [69]
Haram aylar ise Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir. Bunun son üç ayı ardı ardına diğeri ise tek başına gelmektedir. [70]
Müslümanların ilişilmesi yasak olan haklarını çiğnemek, onları dinlerin¬den çevirmek kasdıyla fitneye düşürmek, yurtlarından kovmak ise -ki bütün bunlar hissedilir ve maddî suçlardır- haram ayın saygınlığını çiğnemekten da¬ha büyük birer cürümdür. Çünkü bu, manevî bir meseledir.
"… sizinle savaşmalaındangeri kalmazlar." ayet-i kerimesi de sürekli bir şekilde müminleri kâfirlerin kötülüklerine karşı uyarmaktadır
sehervakti
Allah razı olsun
kuranda anlaşılmayan ayetler, kuranda anlaşılamayan ayetler, kuranda anlasilmayan ayetler