Zerafet Veya Zarafet Nedir?
LeoparGS
Zerafet Veya Zarafet NE DEMEK
Zerafet veya zarafet; incelik, kibarlık, estetik güzellik, nâzik, hoş sözlü, tatlı dilli olmak anlamlarına gelir. Zıddı hoyratlık ve kabalıktır.
Şöyle bir yaklaşım yanlış olmasa gerek. Zarafet, Arapça bir kelime olup, za-ra-fe den gelir. Aynı kökten gelen zarf, mazruf kelimeleri de bizim dilimize aynen geçmiştir. Nasıl ki, zarf, içinde mazrufu saklar, ona ambalaj olur. Zarafet de ister davranışlarda olsun ister eşyada olsun, bir çeşit güzel ambalaj hükmündedir. Bu ifadelerle zarafetin sadece her şeyi süslü ambalajlama, yaldızlayıp güzel gösterme olduğu anlaşılmamalı. Zira, zarafette tabiilik esastır. Sun’îliğe, göz boyamaya hiç yer yoktur. Bir şeyin dışını ne kadar süslerseniz süsleyiniz eğer içi pis ise onda zarafet yoktur. O halde zarafet, tabiî bir şeye estetik katıp ondaki meknî ve potansiyel güzelliği tebriz etme, ortaya çıkarmadır.
Zarafet, davranışlarda, muamelelerde fıtrî bir güzellik sunduğu gibi, yenilen, içilen, giyilen şeylere, hatta kullanılan eşyalara da ayrı bir renk katar. Zarafet, her çeşidiyle insana, insan olma kalitesini hissettirir. Onun sayesinde insan, tabiatına bir hikmete binaen yerleştirilen vahyşiliği, kabalığı hoyratlığı bir yana bırakarak bir melek saffeti, temizliği ve inceliğini yaşar. O, insana o kadar yakışan bir davranıştır ki, dili, dini, kültürü ne olursa olsun hemen her milletin hüsn-ü kabûlüne mazhar olur. Zarif insanı herkes sever, bağrına basar. Hem evinin, hem gönlünün kapılarını aralar. Aksine kaba insan ise hep iticidir, suretâ etrafında yüzüne gülen insanlar bulunsa da hiçbir zaman hakiki dostu yoktur. Çünkü, hiç kimse ani bir kabalıkla moralinin alt üst olmasını istemez. Bakınız büyük ilim ve fikir adamı Ali Fuat Başgil bunu ifade sadedinde ne diyor. Sözlerin tatlı, tavırların zarif olsun. İnsanın kabası, ısıran köpek gibidir, herkes tarafından taşlanır.
İnsan, Hakk’ın kendine verdiği şerefi, yüce payeleri ancak kendini insan yapan değerlerle temsil eder ve dev—– muvaffak olabilir. Konfüçyüs, insaniyeti Kendine hakim olma ve nezaketli davranma şeklinde tarif eder. Elinden ve dilinden kimseye bir zarar dokundurmama, affedebilme ve davranışlarında hep nezâket çerçevesi içinde olma, -ki bunlar hep zarafetin tarifi içinde yer alır- yüce dinimiz İslam tarafından mü’mince-müslümanca davranışlar olarak tarif edilir.
Denebilir ki, herşey zarafetten nasibini alınca Allah’ın esmâ ve sıfatlarının kâinatta tecellileri bir ayrı revnektâr olur. Her şey ayrı bir göz kamaştırıcı olur. Kâinatta herşeye bir zarafet giydirilebilir. Taşa giydirilen bir zarafet elbisesiyle, ondan en güzel saraylar, camiler, kasırlar ve daha nice harikulade mimari eserler ortaya çıkar. Ağaca geçirilen zarafet urbasıyla, ondan göz kamaştıran nadide mobilya parçaları ortaya çıkar. Sese giydirilen zarafetle, tatlı bir nağme, hoş bir sadâ, bayıltan bir beste.. tuvale yansıtılan bir zarafetle baş döndüren resimler.. kumaşa yansıtılan zarafetle en güzel elbiseler.. yazıya aksettirilen zarafetle büyüleyen nesirler, nazımlar.. toprağa çalınan zarafetle birbirinden güzel bağlar bahçeler ve nihayet insana talim edilen zarafetle insanlığın abide şahsiyetleri ortaya çıkar. Bir yönüyle, Hakk’ın sanatı ile O’nun insana bahşettiği ilim sayesinde insanın sanatının mukaraneti söz konusu olur.
En basitinden meselâ, bir yemeği takdim ederken, alelusul tabağa koyup getirmek vardır, bir de onu süsleyerek, zarif bir tabakta güzelce takdim vardır. Her halde ikisi arasında yemeği yiyecek insan için ciddi fark söz konusudur. Zira yapımda ve takdimdeki zarafet hem o kimsenin yemeğe karşı iştihasına artıracak, hem de gönlüne hitap edecektir. Çünkü bu tür bir zarif davranışta karşı tarafa saygı vardır, ona değer verildiğini gösterir. Bir Hakk dostunun şu sözü üzerinde durmaya değer zannediyorum. Yemek yaparken özeniniz, alabildiğine güzel, lezzetli yapmaya ve onu güzel takdim etmeye çalışınız. Zira, güzel bir yemek, onu yiyenin Rabbine hamdini artırır. Yemeği yapmada da, takdimde de, hatta onu yemede de zarafet insanca bir tavır oluyor. Sâdi, Bostan Gülistanında anlattığı bir hikayede bir bal satıcısından bahseder. Bu zat sadece sırtındaki küfesinden değil, tatlı dilinden, güler yüzünden ve zarif tavırlarından herkese bal dağıtırmış. Herkes de onu sever, balından satın alırmış. Bir gün onu kıskanan bir komşusu da aynı işe soyunmuş.. soyunmuş soyunmasına ama kimse ondan bir gram bal satın almamış Akşam evine döndüğünde, hanımı ona esaslı bir ders vermiş. Onun kabalığını ve asık suratlılığını başına kakıp şöyle demiş: Küfende bal da olsa, suratın sirke satınca, dilin insanları sokunca kim seni ne yapsın.
Zarafetin insana yakışan en güzel hasletlerden biri olduğunun altını çizince, işin burasında bir mühim meseleye temas etmek yerinde olur zannediyorum. İnsanların en zarifinin peygamberler, özellikle de İnsanlığın İftihar Tablosu’nun olduğu muhakkaktır. O bütün bir hayatı boyunca zerafet abidesi kesilmiş, kıyamete kadar gelecek insanlığa bir numûne olmuştur. İnsan olan herkese değer vermiş, kimseyi hafife almamıştır. Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmiş veya saygı duymuştur. Bir keresinde ashabıyla otururken oradan bir cenaze alayı geçiyordu. Onlar yanlarına yaklaştığında ayağa kalktı. Yâ ResûlAllah, bu bir Yahûdi cenazesidir dediler, Ama o bir insandır buyurdu. Bir başka seferinde ashabına Kimin saçı varsa (onu taramak, bakımını yapmak suretiyle) ona değer versin buyurmuşlardı. Kendisine gelen ve birşeyler isteyen kimseyi terslememiş, hep ince, hep nâzik, hep zarif davranmıştı. İsteyenlere yanında varsa vermiş, olmadığında da va’detmişti. Bunu o kadar fıtrî ve içten yapmıştı ki, hadiseler nereye varırsa varsın bu yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmamıştır. Yani, herşeyi gibi zarafeti de fıtrî idi.
Bir başka gün bir cenazeye iştirak etmiş, kazılan kabirde biraz biçimsizlik görmüş ve oranın düzeltilmesini istemişti. Bunun bir mezar olduğu, ne farkedeceği dile getirilince, insanın gözünü rahatsız ediyor ferman buyurmuştu. İbadetlerde bile zarafeti emretmişti. Namazda ta’dil-i erkânı emretmiş, namazı tavuğun yem yediği gibi secde ederek, -erkekler için- secdede köpek gibi kollarını yatırarak namaz kılanları kınamıştı. Evet, giyilen elbisenin, bedenin, namaz kılınan mekanın temizliği de nezâfetin yanında bir nevî zarafetin parçasıdır.
Bir başka seferinde, kurban keserken bunun olabilecek en zarif şekilde olmasını emretmiş, hayvanı ürkütmeden, eziyet etmeden bu ilâhî emrin yapılmasını salıklamıştı. O, en ağır şartlarda bile zarafetini hiç elden bırakmamıştı. Bedir harbi bitmiş, esirler dizilmiş idi. Aralarında Adiyy İbn Hatim’in kız kardeşi de vardı. Herkese kimlerden olduğunu soruyordu. Sıra ona geldiğinde o da kimlerden olduğunu söyledi. Allah’ın Rasûlü, ona hediyeler vererek salıverdi. Bu o kadını tâ yüreğinin derinliklerinden vurmuştu. Döndü ve olup biteni abisine anlattı. Ben hep sizden, onun ne kadar kötü, ne kadar kaba, ne kadar zalim olduğunu işittim. Vallâhî, yer yüzünde ondan daha ince, ondan daha nâzik, zarif ve ondan daha cömertini görmedim dedi. Bu hadise kavmin ileri gelenlerinden biri olan abisini de derinden etkiledi ve netice onların İslâmıyla noktalandı. Efendimizin hanımları, O’nun zerafetinin en güzel şahitleridir. Zira, onlar O’nun en gizli hallerine muttali oluyorlardı. Ancak, hiç birisi O’nun en ufak bir kabalığına şahid olmadığı gibi O’nu kendilerine karşı hep zarif gördüklerini ifade etmişlerdi.
Hz. Enes, on yıl kendisine hizmet etmiştir, ama bir kerecik bile olsun bunu neden böyle yaptın veya yapmadın dediğini, azarlayıp dövdüğünü görmedim demiştir. O sadece dostlarına değil düşmanlarına karşı da çok zarifti. Bununla o (hâşâ) çok pasifti anlamı çıkarılmasın. Haksızlık karşısında veya hakkın tutup kaldırılması mevzuunda bir arslan kesilirdi. Hiç korkmaz, kimseden çekinmezdi. Ama bu bile, asla O’nu, kural tanımaz, hoyrat ve vahşi kılmazdı. Meselâ, Uhud’da müşriklerle kıyasıya savaşmıştı. Zira, hem dine, hem cana, hem mala hem de ırz ve namusa göz dikilmişti. Fakat harp bitip de sulh dönemi geldiğinde, bizzat kendisi, hem biricik amcası, hem süt kardeşi hem de İslâm’ın kendisiyle o dönemde madden kuvvet bulduğu Hz. Hamza’yı şehid eden Vahşi’ye tam dört defa davet mektubu göndermişti. Her ne kadar kendisine ağır gelse de, onun İslamla şereflenmesi akabinde onu bağrına basmış ashabı kılmıştı. Hiç kimseye nefsi için asla intikam gütmemişti. Evet, Allah Rasûlü’nün davranışlarının bütününde bu tarz, nezâket, incelik ve daha da önemlisi itidal yani denge hakimdir.
O halde fıtrîlikle, itidâlin birleşimi bütün güzel şeyler zerafetin dairesi içine giriyor denebilir. Belki zarafet bir yönüyle biraz doğuştan, yani soydan geliyor olabilir. Asaletle beraber bulunabilir. Ancak, daha sonra terbiye ile de elde edilebilmesi mümkündür. Ne kadar güzeldir, zarif olmak, zariflerle beraber yaşamak.. kabalığa, sertliğe, hoyratlığa kapalı kalmak.
Ali Ünsal
Cevap: Zerafet Veya Zarafet
suara
hizmetin 3 Z sidir zerafet ,ziyaret,ziyafet:) paylasimiçin Allah razı olsun
Cevap: Zerafet Veya Zarafet
erer
Cevap: Zerafet Veya Zarafet
erer
ALLAH cc sizlerden razı olsun. en azından varlığımızı hissettirelim..cevaplar için teşekkürler
@hmet
Zarafet ne demektir? Kısaca
Zarafet, Arapça kökenli bir kelimedir ve söz, tavır ve davranışlardaki incelik anlamına gelir. Zarafetçok geniş bir bir sosyal davranışlar bütününü kapsar.
Kayıtsız Üye
Gerçekten çok istifadeli oldu Allah razı olsun sadaka i cariyeniz olsun inşAllah.
zarafet ne demek, zarafet, zerafet mi zarafet mi