Dinde Zorlama Yoktur (Bakara 256) Ayetin Meal ve Tefsiri
Kayıtsız Üye
Dinde Zorlama Yoktur (Bakara 256) ayetin açıklaması hakkında bilgilendirme yapabilir misiniz ?
Cevap: Dinde Zorlama Yoktur (Bakara 256) Ayetin Meal ve Tefsiri
Hoca
Dinde Zorlaca Yoktur, İmana İleten Allah’tır
Bakara 256-257. ayetlerin meali
– Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık gerçekten apaçık meydana yapışmış olur. Allah SemFdir, Alim’dir. Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise tâğûttur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar ateşliklerdir. Onlar orada ebedî kahcıdırlar.
Nüzul Sebepleri
256. ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak İbni Cerîr et-Taberî, İbni Ab-bas’tan şöyle dediğini nakletmektedir: Yüce Allah’ın, "Dinde zorlama yoktur." buyruğu Ensar’dan Salim oğullarına mensup el-Husayn adında [22] bir kişi hakkında nazil olmuştur. Bunun Hristiyan olmuş iki oğlu vardı. Kendisi de Müslü-mandı. Resulullah (s.a.)’a, "Ben bunları İslâm’a girmek üzere zorlayayım mı? Çünkü bunlar Hristiyanlıktan başka bir dine bağlanmayı kabul etmiyorlar" demişti. Yüce Allah da bunun üzerine bu ayet-i kerimeyi indirdi. Bir diğer rivayete göre bunları İslâm’a girmeye zorlamış, Resulullah (s.a.)’ın huzuruna gelip davalaşmışlardı. Babaları, "Ey Allah’ın Rasulü, benim bir parçam olan (çocuklarını) ben göre göre cehenneme mi girsin?" demiş ve bu ayet-i kerime nazil olunca onları serbest bırakmıştır.
Ebu Davud, Nesaî ve İbni Hibbân’ın rivayetlerine göre İbni Abbas şöyle demiştir: Ensarın kadınlarından çocuğu yaşamayanlar eğer bir çocuğu yaşarsa onu Yahudi yapacağına dair söz verirdi. Nadiroğullan Medine’den sürülünce aralarında Ensaroğullanndan kimseler de vardı. Ensar’ın, "Biz oğullarımızı bırakmayız" demeleri üzerine Yüce Allah, "Dinde zorlama yoktur" ayetini indirdi.
257. ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak da İbni Cerîr et-Taberî, Abde b. Ebi Lübâbe’den Yüce Allah’ın, "Allah iman edenlerin velisidir." buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bunlar İsa’ya iman eden kimselerdir. Muhammed (s.a.) onlara peygamber olarak gelince ona iman ettiler. İşte bu ayet-i kerime de onlar hakkında nazil olmuştur. [23]
Açıklaması-Tefsiri
Kimseyi İslâm’a girmek üzere zorlamayın. Çünkü İslâm’ın doğruluğuna dair deliller ortada olduktan sonra zorlamaya gerek kalmamaktadır. Ve Çünkü iman ikna olmak, delil ve belge ortaya koymak esasları üzerinde kurulur. İman için zorlamanın, baskının ve mecbur etmenin bir faydası yoktur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Böyle iken sen iman etsinler diye insanları zorlayacak mısın?" (Yunus, 10/99).
Hak yol, batıldan apaçık bir şekilde ayrılmıştır. Doğruluk ve kurtuluş yolu bilinmekte, sapıklık ve yanlışlık ortaya çıkmış bulunmaktadır. İslâm’ın doğru yol, başkasının ise sapıklık yolu olduğu da açık seçik ortaya çıkmıştır. O bakımdan dileyen İslâm’a iman etsin, dileyen de inkâr e,dip kâfir olsun.
Bu ayet-i kerime İslâm’ın kılıçla yayıldığı iddiasının yanlışlığına en açık bir delildir. Müslümanlar hicretten önce kâfirlere karşı koymaya veya onları zorlamaya güç yetiremediler. Medine’de güçlendikten sonra ve geçmiş bütün asırlar boyunca, Hristiyanlar gibi sair dinlere mensup olanların yaptığı şekilde kimseyi İslâm’a girmeye zorlamamışlardır. Bu ayet-i kerime Müslümanların güçlü, kuvvetli oldukları bir dönem olan hicretin dördüncü yılının başlarında nazil olmuştur.
Müslümanlar ancak saldırganlıkları bertaraf etmek, dine bağlanma hürriyetini yerleştirmek, zalim egemen otoritelerin Müslümanların Allah’a davet haklarını kullanmalarını önleyen baskılarını ortadan kaldırmak, yeryüzüne İslâm’ın yayılmasını engelleyen güç odaklarına mani olmak için savaşa veya cihada baş vurmuşlardır. Bunun delili ise düşmanı cizye ödemek için antlaşma ve barış yapmayı kabul etmekle, savaşın sonuçlarına katlanmak arasında serbest bırakmış olmalarıdır. Allah’ın İslam’a iletip kalbine genişlik vererek basiretini aydınlattığı kimse, apaçık delile dayanarak İslâm’a girmiştir. Buna karşılık düşünme ve sağlıklı bilgi edinme araçlarını kullanmadığından dolayı Allah’ın kalbini köreltip kulağına ve gözüne mühür vurduğu kimselere gelince, bunların baskı ve zorlama altında dine girmekten yararlanmaları söz konusu değildir.
Bu bakımdan her kim Allah’a koşulan ortaklan, putları, şeytanın kendisine davet ettiği Allah’tan başkasına ibadeti bir kenara iter, insanlardan, cinlerden, şeytanlardan, yıldızlardan, put ve heykellerden herhangi bir yaratığa ibadeti red ve inkâr edip yalnızca Allah’a ibadet ederse, hakka sımsıkı sarılmış, hidayet üzere sebat göstermiş, dosdoğru yol üzerinde müstakim bir şekilde yürümüş olur. Böyle bir kimse tapmayacağından emin olduğu son derece sağlam bir ipe, bir kulpa yapışmış kimseye benzer. Yani Yüce Allah dine sımsıkı yapışan kimseyi asla kopmayan, bu bakımdan da güçlü ve muhkem bir ipe yapışmış kimseye benzetmektedir. (Ayet-i kerimede geçen) el-Urvetul-vuskâ aynı anlamı karşılayan değişik ifadelerle açıklanmıştır ki, bunlar iman, İslâm veya lâilâhe illAllah’tır.
Allah insanların sözlerini, fiillerini, tasavvur ve düşüncelerini bütün incelikleriyle görüp gözetmektedir. O tağutu inkâr edip Allah’a iman etmek iddiasında bulunanın sözlerini çok iyi işittiği gibi, onun kalbinde sakladığı tasdik veya yalanlamayı da çok iyi bilir. Çünkü iman dil ile söylenen ve kalpte kendisine inanılan şeydir. Allah ise zahir ve batın olan her şeyi işiten ve bilendir. Eşyanın, sözlerin, inançların ve fiillerin hakikatini bilir. Kurtubî der ki: Tağutu inkâr ve Allah’a iman, dil ile söylenen ve kalpten inanılan şeyler olduklarından dolayı dil ile söylemek bakımından "her şeyi işiten (Semî’ sıfatının, inanç bakımından da "her şeyi çok iyi bilen (Alîm)" sıfatının zikredilmesi son derece güzel gelmiştir.
Gözetmek, inayet ve en doğru yola iletmek suretiyle müminlerin işlerini üstlenen Yüce Allah’tır. Duyularının, aklın ve dinin hidayetiyle şüphe ve tereddüdün karanlıklarından; bilgisizliğin, sapıklığın, küfür ve sapmanın karanlıklarından ilmin, marifetin, sahih imanın nuruna müminleri çıkartan O’dur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak takva sahibi olanlara şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman şüphesiz iyice düşünürler. Bakarsın ki onlar görüp bilmişlerdir." (A’raf, 7/201). Mücahid ve Abde b. Ebi Lübâbe der ki: Bu ayet-i kerime Hz. İsa’ya iman etmiş bir topluluk hakkında nazil olmuştur. Muhammed (s.a.) gelince onu inkâr ettiler. İşte onların nurdan karanlıklara çıkartılmaları bu demektir. [25]
Allah’ı ve Rasulünü inkâr eden kâfirlere gelince: Bunlar üzerinde egemen güç ancak onları batıla götüren asılsız mabudlandır. Onlar haklan ve imanın nurunu göremediklerinden mabudlan olan şeytan ve telkin ettiği vesveseler bu nuru söndürmeye çalışır, kâfirleri şüphe ve tereddüdün karanlıklarında, küfür ve isyanın yahut münafıklığın karanlıklarında bırakmaya gayret ederler.
İşte bu gibilerini bekleyen hak ceza, cehennemde ebediyyen kalmak ve oradan asla ayrılmamaktır. Buna sebep ise hidayetten uzak durmaları, sapıklıkta kalmaya devam etmeleri, hakkın nuru ile kalplerinin aydınlanmayışıdır.
Hak bir ve tek olduğundan dolayı Allah "nur" lafzını tekil kullanmış, karanlıklar (zulumât) ise çoğul gelmiştir. Çünkü küfrün bir çok çeşitleri vardır ve hepsi batıldır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. Başka yollara uymayın; sonra onlar sizi O’nun yolundan ayırır. İşte bunlar Allah’ın size tavsiye ettikleridir; takva sahibi olasınız diye." (En’am, 6/153); "Karanlıkları ve aydınlığı var eden." (En’am, 6/1). Bu ve buna benzer hakkın bir ve tek olduğunu, batılın ise yaygın ve pek çok kollara ayrıldığını lafizlanyla hissettiren daha başka ayet-i kerimelerde de görüyoruz. [26]
Kaynak: Tefsirul Munir
Cevap: Dinde Zorlama Yoktur (Bakara 256) Ayetin Meal ve Tefsiri
Hoca
Bakara 256-257. Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler
Bu ayet-i kerime İslâm’ın büyük esas ve kaidelerinden birisidir. İslâm siyaset ve yönteminin rükünlerinden büyük bir rükündür. Herhangi bir kimsenin İslâm’a girmesi için zorlanmasını İslâm katiyen caiz görmez. Ayrıca herhangi bir kimsenin Müslüman olan bir kimseyi İslâm’dan çıkarmak için zorlamasına da müsamaha göstermez.
Bu, dinimizde bizleri fitneye düşürmeye çalışan kimselere karşı dinimizi ve kendimizi koruyabilecek güç ve kuvvete sahip olmamız halinde söz konusudur. Böyle olduğumuz vakit azgın otoritelere karşı, davet hürriyetini sağlamak ve fitneden emin olmak için cihad etmek zorunlu bir hal alır. Bundan sonra dine bağlanmak veya İslâm’ı kabul etmek bireysel, toplumsal veya ulusal alanda en güzel yolla tartışmaya, delil ve belgelerle karşı tarafı ikna etmeye terk edilir.
Bu ayet- i kerimenin, "Ey Peygamber, kâfirlerle Ve münafıklarla cihad et!" (Tevbe, 9/73) ayeti ile -İbni Mes’ud’dan rivayet edildiği üzere- neshedildiğini iddia etmeye gelince: Bu iddia cihadın meşru kılınıp savaşa izin verilişinden sonra, hicretin üç ya da dördüncü yılında nazil olduğu bilgisine aykırıdır. Açıkladığımız gibi nüzul sebebi ile de çelişmektedir. Üstelik Kurtubî’nin sözünü ettiği bu konudaki nesh hakkında birbirinden farklı altı görüş vardır.[27]
eş-Şalbî, Katâde, Hasan-ı Basrî ve Dahhâk der ki: Bu ayet-i kerime neshe-dilmiş değildir. Aksine bu ayet, özel olarak Kitap Ehli hakkında ve onların cizyeyi ödemeleri halinde İslâm’a girmek üzere zorlanmayacaklarını belirtmek üzere nazil olmuştur. İslâm’a girmek üzere zorlanacak olanlar ise Arapların putperestleridir. Onlardan İslâm’a girmekten başka bir şey kabul olunmaz. İşte haklarında, "Ey peygamber kâfirlerle ve münafıklarla cihad et!" ayetinin nazil olduğu kimseler bunlardır. Bu görüşün sahiplerinin ileri sürdüğü delil ise Zeyd b. Eslem’in babasından yaptığı şu rivayettir: Eşlem dedi ki: Ben Ömer b. el-Hattâb’ı Hristiyan bir kocakarıya şöyle derken dinledim: "Ey kocakarı, İslâm’a gir, selâmet bulursun. Muhakkak Allah Muhammed’i hak din ile göndermiştir." Kadın dedi ki: "Ben yaşı ilerlemiş bir kocakarıyım. Ölüm bana pek yakındır." Hz. Ömer, "Şahit ol Allah’ım" dedi ve, "Dinde zorlama yoktur" ayetini okudu.
İbnül-Arabî ayetin mensuh olduğunu kabul eden görüşü zayıf görmekte ve şöyle ifade etmektedir: "Zorlama yoktur" ifadesi batıl olan ikrahın nefyedil-mesi hususunda geneldir. Hak ile ikrah ise dindendir. Savaşta kâfirin öldürülmesi onun görüşüne göre, kişinin din dolayısıyle öldürülmesidir.[28] Çünkü Peygamber (s.a.) hadis imamlarının Ebu Hureyre’den rivayet ettiği mütevatir hadiste şöyle buyurmaktadır: "Ben insanlarla lâ ilahe illAllah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum." Bu ise Yüce Allah’ın, "Onlarla fitne kalmayıncaya ve din Allah’ın oluncaya kadar savaşınız." (Bakara, 2/193) buyruğundan alınmış-tır. Ancak (İbnül-Arabî) hadis-i şerifte geçen "insanlarla" ifadesi ile kastedilenin ilim adamlarının icması ile Arapların müşrikleri olduğuna dikkat etmemiştir. Bu ise Araplara ait özel bir sebepten dolayıdır. Çünkü Araplar İslâm risale-tinin taşıyıcılarıdır. Onların toprakları İslâm’ın yola koyulduğu yerdir. O bakımdan bu iki sebep dolayısıyla onların haklı olarak zorlanmaları caiz görülmüştür.
"Dinde zorlama yoktur." ayet-i kerimesi doğruluğun ve imanın delillerinin açık olduğunu, hak dinin sapıklıktan, dalalet ve bilgisizlikten ayrılmış olduğunu, İslâm’ın hak din olduğunu, küfrün bütün türlerinin batıl olduğunu göstermektedir.
"Allah iman edenlerin velisidir." ayet-i kerimesi de insanlar arasından iman eden kimselerin işlerinin Allah’ın velayeti altında olduğunu göstermektedir. Bu iman edenleri Allah, küfrün karanlığından imanın nuruna çıkarmıştır. Allah tarafından gönderilmiş hakkı davet eden peygamber Muhammed (s.a.)’in gelişinden sonra kâfir olanı azdıran ise onun şeytanıdır. Böyle bir kimseyi adeta imandan çıkarmış gibidir. Çünkü şeytan onunla birliktedir. Yine ayet-i kerime küfürleri sebebiyle kâfirlerin cehenneme girecekleri hükmüne delildir. Bu ise Yüce Allah tarafından tebliğ edilmiş adaletli bir hükümdür ve Allah ne yaptığından sorumlu tutulmayandır.
Bu ayet-i kerime, dinde zorlamanın yasaklandığına delil mesabesindedir. Çünkü kalpler ve akıllar üzerinde velayet yetkisi yalnızca Allah’a aittir. İmana hidayet ise Yüce Allah’ın dilediği kimseye muvaffakiyet vermesi, ayetler üzerinde düşünmek ve şüphelerden kurtulmak için onu hazırlaması ile olur. Bu ise kişinin delillerin aydınlığını bilmesi ile gerçekleşir. Yoksa zorlamakla ve mecbur etmekle olmaz.
Hülâsa, müminin akidesi üzerinde Allah’tan başka herhangi bir kimsenin velayet ve otoritesi yoktur. İmanın oluşturulması şanı Yüce Allah’ın insana bağışlamış olduğu bidayet yollarını kullanmakla gerçekleşir. Bunlar ise duyular, akıl ve dindir.
Kâfirlere gelince: Onların ruhları üzerinde tuğyana götüren bu batıl ma-budlardan başka bir şeyin etkisi yoktur. Kalplerindeki imanı bu türüyle ortadan kaldırmaya, her şeyiyle maddî yahut egemenlik gibi arzulardan faydalanmaya yönelmeye, ahlâksızlık, münkerât yahut zulüm ve tuğyanda alabildiğine serbestçe hareket etmeye götüren bunlardır. İbnül-Kayyım tağutu şöylece tanıtmaktadır: "Kulun kendisi sebebiyle haddi aştığı her türlü mabud, tabi olunan veya itaat olunan kimsedir." Devamla der ki: Tağutlar pek çoktur. Bunların elebaşıları beş tanedir. İblis, buna razı olarak kendisine ibadet olunan, insanları kendisine ibadet etmeye davet eden, gayb bilgisinden herhangi bir şey bildiğini iddia eden ve Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hüküm veren." [29]
Tefsirul-Munir
dinde zorlama yoktur ile ilgili ayetler, bakara 256, dinde zorlama yoktur ayeti