Nisa 89. ayet meal ve tefsiri
unnamed
arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.
diye gecıyor ayette bıraz acıklarmısınız bıldugunuz yerde oldurun dıyor bız sımdı kafırlerı oldurelmmı ?
Cevap: Nisa 89. ayet
mum
Nisa süresi 89. ayetin tefisiri
Onlar kendileri inkâr ettikleri gibi, keşke siz de inkâr etseniz de eşit olsanız isterler. Allah yolunda hicret etmedikçe onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları tutun, bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardımcı edinmeyin.
O münâfıklar ki Müslümanlar halâ onlar hakkında hüsnü zan besliyorlar. Halâ onlar hakkında iyi şeyler düşünüyorlar. Ey Müslü-manlar, ya da ey Müslümanların içinden bu münâfıklar hakkında safdillikle halâ iyi şeyler düşüne durun. Ama bakın sizin kendileri hakkında iyi şeyler düşündüğünüz bu insanlar isterler ki kendileri gibi sizler de kâfir olasınız. Kendilerinin küfrettikleri gibi isterler ki siz de küfredin, siz de kâfir olun ve böylece onlarla birlik olasınız.
Onlar isterler ki sizler de onlar gibi kâfir olun ve onlarla birlik olun. Küfürde birlik, düşüncede birlik, anlayışta birlik, eylemde birlik, kılık kıyafette birlik, hukukta birlik, hayatta birlik, isyanda birlik, Allah’a kafa tutmada birlik, peygambere isyanda birlik, demokraside birlik, Allah yasalarını reddetmede birlik, cehenneme gitmede birlik, birlik, birlik. Her konuda isterler ki sizinle birlik olsunlar. Yeryüzünde kâfirin tek hedefi işte budur. Kâfir dünyada Müslümanın varlığına ve kendisin-den farklılığına asla tahammül edemez.
Çünkü kâfir kâfirliğinin farkındadır. Yaşadığı hayatın kendisini nereye doğru götürdüğünün farkındadır kâfir. Yaşadığı küfür içindeki bir hayatın kendisine cehennemi kazandırdığının kesin farkında olan ve zaten dünyada da cehennemi bir hayatın sahibi olduğunun mutlak bilincinde olan kâfir düşünür ki, mademki ben şu anda cehennemi bir hayat yaşıyorum, o halde benim yaşadığım bu hayata Müslümanlar niye ortak olmasınlar? Niye bu Müslümanlar göz göre göre dünyada cennet hayatı yaşıyorlar da, yaşadıkları bu hayatın sonunda göz göre göre cennete gidiyorlar da ben cehenneme gidiyorum? Niye onlar da benim gittiğim yere gitmiyorlar? Niye benim cehennemime onlar da ortak olmuyorlar?
Tıpkı şeytan gibi. Zaten bunlar şeytanın çömezleridir. Evet tıpkı şeytan gibi onun aveneleri olan kâfirler de niye bu Müslümanlar bizim cehennemimize gitmiyorlar? düşüncesiyle Müslümanları da kendi cehennemlerine, kendi hayatlarına, kendi küfürlerine ortak etmek is-tiyorlar. Allah diyor ki Münâfıklar da öyledir. Onlar da mü’minleri kendi sapıklılarına, kendi nifaklarına, kendi cehennemlerine çekerek böylece Müslümanlarla denk olmak istiyorlar.
Mademki biz kaybettik onlar da kaybetsinler, mademki biz saptık onlar da sapsınlar derler. Müslümanların hakta ve hidayette ol-malarına, müslümanların cennete gidişlerine asla razı olmazlar. Halbuki kesin biliyorlar ki Müslümanlar kazançtadırlar. Kesin biliyorlar ki Müslümanlar hak yoldadırlar, doğru yoldadırlar. Bunu bilen bu alçaklar, biz kaybettik onlar da kaybetsinler diyeceklerine, onlar kazançtalar, biz de Müslümanlar gibi olalım, biz de Müslümanlar gibi Allah’a teslim olup onun istediği bir Müslümanlığı yaşayalım da onlar gibi biz de kazanalım, tıpkı onlar gibi biz de Allah ve Resûlüne itaat edelim de cennete gidelim, deyiverseler çok daha iyi olacaktı, onlar da kazanacaklardı ama öyle yapmıyor hainler.
Ey Müslümanlar, onlardan, o münâfıklardan dost ve veliler edinmeyin. Onları dost bilmeyin. Onların yoluna, yörüngesine girmeyin. Onların düşüncelerine, onların anlayışlarına kapılıp, onların girdikleri girdaplara kapılıp, onların kendilerini kaybettikleri anaforlara kapılıp tıpkı onların hayatlarını kaybettikleri gibi, hüsrana mahkûm olup dünyalarını da âhiretlerini de yitirdikleri gibi sakın sizler de dünyanızı ve âhiretinizi kaybetmeyin. Bu tehlikeyi çok iyi bilen Rabbimiz ısrarla bu konuda bizi uyarmaktadır.
Sakın ha sakın ey Müslümanlar, ne yahudileri, ne hıristiyan-ları, ne kâfirleri, ne müşrik ve münâfıkları dost edinmeyin. Ta ki o mü-nâfıklar, bazen Müslüman bazen kâfir görünen, Müslümanlıkları da kâfirlikleri de ortada olan bu insanlar nihaî noktada Allah yolunda, Allah uğrunda, Allah’ın dinini yaşama uğrunda hicret edinceye kadar. Allah yolunda hicret edip size katılıp, sizin yaşadığınız hayatı yaşayıncaya kadar, sizin gibi inanıp, sizin gibi amel edip sizin coğrafyanızda sizinle birlikte sizin sıkıntılarınızı, sizin tasalarınızı, sizin sevinçlerinizi paylaşıncaya, biz sizinle beraberiz, inancınız inancımızdır, düşünceniz düşüncemizdir, tasanız tasamızdır, savaşınız savaşımızdır, barışınız barışımızdır, yemeğiniz yemeğimizdir, dünyanız dünyamızdır, sevinciniz sevincimiz, galibiyetiniz galibiyetimizdir diyecekleri ana kadar sakın onları dost bilmeyin.
Eğer sizin yurdunuza hicret ederler, sizin dünyanıza kendilerini teslim ederler, sizin gibi Allah ve Resûlüne itaat ederek tâğutları reddederler, tâğutların coğrafyasında tâğutların egemenliği altında bir hayatı terk ederlerse işte o zaman onlar sizin dostunuzdurlar.
İman ve hicret edinceye kadar onlar sizin dostunuz değildir diyor Rabbimiz. Çünkü İslâm’ın bidâyetinde hicret çok önemliydi. O dönemde hicret kişinin Müslüman oluşunun ameli bir ilanı ve pratik bir göstergesiydi. Mekke dar’ul harp ya da dar’ul küfründen Medine dar’-ul İslâm’a hicret Rasulullah riyasetinde Müslümanlarla birlikte velâyet hakkını devretme anlamına geliyordu. Halbuki dar’ul harpte ya da da-r’ul küfürde ikâmete devam edenler velâyetlerini tâğutlara devretmiş bulunmaktadırlar. Bakın Allah diyor ki:
Eğer yüz çevirirlerse, eğer Allah’a ve Resûlüne itaatten yüz çevirirlerse, eğer velâyetlerini Allah ve Resûlüne devretmekten yüz çevirirlerse, eğer sizden, Müslümanlardan yüz çevirirler, Müslümanların yurduna hicretten, müslümalarla birlikte yaşamaktan, Müslümanların inanışlarından, peygamber etrafında birleşerek Allah egemenliğinde bir hayatı gerçekleştirmekten yüz çevirirler, tâğutların egemenliği altında bir hayata razı olurlar, münâfıklığı, küfrü tercih ederlerse, yâni İslâm dışında, İslâm yurdu dışında kalırlarsa, dar’ul harpte ikâmet ederlerse, orasını vatan bilirlerse o zaman da:
Onları her nerede bulursanız öldürün. Yakaladığınız yerde boyunlarını vurun onların. Ve de dost ve yardımcı kabul etmeyin onları.
Dikkat ederseniz konu birdenbire hicrete çekildi. Halbuki önce Medine’deki Uhut savaşından geri dönen münâfıklar anlatılıyordu. Her ikisini de anlatıyor Rabbimiz. Onlarla bunların bir farkı yoktur zaten. Medine’de dünya çıkarları sebebiyle İslâm’ı dışardan kabul ettikleri halde kalpten iman etmeyenlerle Mekke’de yine menfaatleri sebebiyle yerlerinde çakılıp kalanların hiçbir farkı yoktur. İslâm’ı kabul ettiklerini iddia ettikleri halde Medine’ye İslâm beldesine hicret etmeyen, Müslümanlarla beraber değil de içinde yaşadıkları kâfir ve müşrik toplumlarla birlikte hareket eden, onların İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık adına yaptıkları programların içinde yer alanların Medine’deki savaştan geri kalanlardan ne farkı var da? Çünkü Allah’ın Resûlü Mekke’den Medine’ye hicret edip Medine’de İslâm devletini kurduktan sonra Medine dışındaki tüm civar kabilelere haber göndererek tüm Müslümanlara çağrıda bulundu. Mekke de dahil olmak üzere çevrede ne kadar Müslüman varsa Medine’ye hicret etmek, Müslümanlara katılmak zorundadır.
Çünkü Medine’de Müslümanlar için bir güç oluşturmak söz konusuydu. Bu da elbette Müslümanların orada toplanmalarına, güç birliği yapmalarına bağlıydı. Müslümanların tek yumruk halinde, tek güç halinde peygamber etrafında kenetlenmeleri gerekiyordu. Bu durumda şâyet bir kimse ben Müslümanım dediği halde ve bulunduğu küfür ve şirk ortamından Müslümanların yurduna hicret edip onlara katılma imkânı da varken menfaatleri, sürüleri, dükkanı, tezgahı, işi, aşı, ticari hayatı, bulunduğu yerdeki sosyal, siyasal, ekonomik itibarı, sosyal ve siyasal konumu, makamı, kavmi, kabilesi, akrabaları, eşi, dostu eğer onun İslâm yurdu Medine’ye hicretine, peygamberle ve Müslümanlarla birlikte olmasına engel oluyorsa artık onun imanla, İslâm’la bir ilgisi yok demektir.
İşte nifak da budur zaten. Rasulullah Efendimizin dâvetini alan kimi münâfıklar hicret imkânları varken dünya hesaplarından ötürü hicret edemediler. Yani onların gözünde Allah ve Resûlünün hatırı ile dünya ve dünyalıklar tartıldı da, dünya Allah ve Resûlünden daha ağır bastığı için hicreti göze alamadılar.
Ama Mekke’dekilerin tamamı böyle değildi. Sûrenin ilerisinde 97. âyetinde gelecek kimileri de gönülden hicret istedikleri halde imkânsızlıkları sebebiyle hicret edememişlerdir ki bunları ötekilerden ayırmak zorundayız.
Ali Küçük
Cevap: Nisa 89. ayet meal ve tefsiri
ebediyyetyolcusu
Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı. (Nisa Suresi, 89)
Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır. (Nisa Suresi, 90)
Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan ‘destekleyici bir delil’ kıldık. (Nisa Suresi, 91)
ayetler Kuran’da geçen bir kıssadan bahsediyor ! sana Kafirleri öldür demiyor 🙂
Andolsun, bu Kur’an’da insanlar için Biz her örnekten çeşitli açıklamalarda bulunduk.
İnsan, herşeyden çok tartışmacıdır. (Kehf Suresi, 54)
Yorum: Nisa 89. ayet meal ve tefsiri
Kayıtsız Üye
Nisa 89.ayette Allah’a yüz cevirirlerse öldürün dıyor.Bunu söyleme sebebi nedir o zaman şimdi ki terör örgütleri ınsan öldürmekte haklı konuma düşüyor çünkü hiç birimiz müslümanlığı yaşamıyoruz.Onlarda bızım canımıza katledıyor.Bu öldürme mevzusunun açıklamasını istiyorum. lütfen konuyu saptırmadan net bir açıklama yapınız. Not.Allahın verdiği canı ondan başkası alamaz diye biliyorum.
bbgbbg
89. ayetten sonraki 90. ayette açıklanıyor sorunuz.
89. Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız. O halde Allah yolunda göç edinceye kadar onlardan hiçbirini dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.
90. Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir.
Görüldüğü gibi "size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir." sorunuzu yanıtlıyor.Nisa Suresi 89. ayette kasıt müslümanlarla savaşmak isteyen kimselerdir.
nisa 89 tefsiri, nisa 89 tefsir, nisa suresi 89.ayet