Mekke’nin fethi neden önemlidir

Mekke’nin fethi neden önemlidir

Kayıtsız Üye
Mekke-i mükerreme fethinin önemi nedir? kısaca bir yazı örneği verir misiniz ?


Cevap: Mekke’nin fethi neden önemlidir

@hmet
MEKKE’NİN FETHİ, TARİHİ, ÖNEMİ, ÖZELLİKLERİ
(PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED MUSTAFA’NIN (SAV) HAYATI)

Mekke, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz s.a.v.’in dünyaya teşrif buyurdukları, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği şehir… Nübüvvet kitabının hem ön sözünün hem de son sözünün indirildiği, Hz. Adem a.s.’dan itibaren tevhit inancının merkezi ve Müslümanların kıblesi olan Kâbe’nin de bulunduğu şehir…

Allah Rasulü s.a.v. kendisine peygamberlik vazifesi verildikten sonra önce Mekkelileri Allah’ın dinine davet etmiş, fakat onlar bunu kabul etmedikleri gibi müslüman olmaya başlayan herkese ellerinden gelen bütün eza cefayı da çektirmişlerdi. Hatta o kadar ileri gitmişlerdir ki, Rasulullah s.a.v.’i öldürme kararı almışlar, Cebrail a.s.’ın haber vermesiyle kurdukları tuzak boşa çıkmıştır.

‘Senden çıkarılmasaydım…’

Mekkeli müşriklerin bitmeyen eziyetleri sonucunda müminlerin dayanacak güçleri ve sabırları kalmayınca, Peygamber Efendimiz’in niyazıyla müminlere hicret, Mekke’yi terk etme izni verilmişti. Efendimiz s.a.v. Mekke’den çıkarılırken yaşlı gözlerle Mekke’ye dönmüş; Ey şehir, senden çıkarılmasaydım vAllahi seni terk etmezdim! demişti.

Hicret sonrası Mekkeliler yine boş durmadılar, Efendimiz s.a.v. ve müslümanları yok etmek için uğraştılar: Fakat Bedir’de hezimete uğradılar, Uhud’da umduklarına eremediler, Medine’ye kadar gelip Hendek bozgununu yaşadılar ve nihayetinde Hudeybiye antlaşması… Elbette bu yaşananların her biri Mekke’nin fethine zemin hazırlayan olaylardı. Ama sonuçları itibariyle diğerlerinden biraz daha önem ve farklılık arz eden Hudeybiye antlaşması olsa gerek. Zahiren bakıldığında müslümanların aleyhinde gibi görünen birçok madde vardı bu anlaşmada. Aslında Mekke’nin fethine açılan ve sonuçta İslâm’ın bütün iklimlere yayılmasına vesile olacak bir sözleşmeydi bu.

Feth’e açılan kapı: Hudeybiye

Hicretin üzerinden altı yıl geçmişti. Müminler, Efendimiz’le birlikte umre yapmayı çok istiyorlardı. Bunun üzerine Efendimiz s.a.v. Kâbe’yi ziyaret etmek isteyenlerin hazırlanmasını emretti. Hazırlıkların tamamlanmasından sonra bin beş yüz sahabi ile Mekke’ye doğru yola çıkıldı. Niyetlerinin barış olduğunu göstermek için yanlarına yolcu kılıcı denilen kılıçtan başka silah almamışlardı. Zülhuleyfe mevkiine geldiklerinde ihrama girdiler ve umre için niyet ettiler. Mekkeli müşrikler Efendimiz s.a.v.’in hareketini öğrenince toplanarak ne pahasına olursa olsun Mekke’ye girmesine izin vermemeyi kararlaştırdılar. Efendimiz s.a.v. de kan dökülmesini istemediği için Mekkelilerin bu tavrına karşılık onların teklif ettiği bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmanın bazı maddeleri şöyleydi:

=>Müslümanlar bu yıl Mekke’ye giremeyecekler ve Kâbe’yi ziyaret edemeyecekler, gelecek yıl bu ziyareti yapabileceklerdir. Ertesi yıl ancak üç gün Mekke’de kalabilecekler, bu süre zarfında hiçbir Mekkeli onlarla görüşmeyecek.

=>Kureyş’ten birisi bu arada İslâm’ı kabul eder ve müslümanlara sığınırsa, bu kişi müslümanlar tarafından kabul edilmeyecek fakat Mekke’ye iltica eden hiçbir müslüman iade edilmeyecek.

=>Her iki taraf da diledikleri kabilelerle ittifak kurabilecek.

=>Bu antlaşma on yıllık bir süre için geçerli olacak. Bu süre zarfında ne Kureyş müslümanlara ne de müslümanlar Kureyş’e saldıracak.

Bu anlaşma gereği Rasulullah s.a.v. sahabilerine geri dönme emrini verdi. Hem sahabeler hem de Rasulullah s.a.v. Kâbe’yi ziyaret edemememin üzüntüsü içindeydi. Ancak inen şu ayet ileride Mekke’nin fethedileceği müjdesini vermişti: Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik. (Fetih, 1)

Saldırmazlık anlaşması ile İslâm her geçen gün büyümeye başladı. Müşrikler ise İslâm’ın bütün Arabistan’a yayılmasından rahatsız oluyorlardı. Bu yüzden yavaş yavaş sulh maddelerini ihlâl etmeye başladılar. Hudeybiye Antlaşması’nın üzerinden 17-18 ay geçmişti ki, kendilerine (bilgi yelpazesi.net) bağlı bulunan Benî Bekr kabilesini kışkırtarak, müslüman olan Huzâalıların üzerine saldırttılar. Kendi içlerinden bazıları da bu olaya iştirak etti. Huzâa kabilesi baskına uğradıklarında namazdaydılar. Hunharca bir katliamla kimi secdede, kimi rükûda, kimi kıyamda iken şehid edildi.

Bu olayın hemen ardından Mekke’den gelen bir heyet Rasulullah s.a.v.’e daha önce fiilen bozdukları antlaşmayı resmen tek taraflı feshettiklerini söylediler. Oysa bu, müslümanları Mekke Fethi’ne davet demekti. Sonradan müşriklerin akılları başlarına geldiyse de iş işten geçmiş, sözleşme iki taraflı olarak feshedilmişti.

Kan dökmeden açılan kapı

Rasulullah s.a.v. Mekke’nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu. Yine de çok hassas davranıyordu. Hassasiyeti her iki cephe için de geçerliydi.Kendi askerlerinden de Mekkelilerden de zayiat verilmesini istemiyordu. Hz. Peygamber s.a.v.’in tek arzusu Kureyş reislerinin İslâm hakikatini anlamaları idi.

Mekke’ye yaklaşıldığında Cuhfe denilen yerde amcası Hz. Abbas ile karşılaştı. Hz. Abbas r.a. müslüman olarak Medine’ye hicret ediyordu. Yanında ailesi de vardı. Efendimiz s.a.v. onları görünce sevindi ve, Ben peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi sen de muhacirlerin sonuncususun. dedi. Hz. Abbas r.a. ailesini Medine’ye göndererek kendisi Rasulullah s.a.v.’in ordusuna katıldı. Dün terk ettiği Mekke’yi bugün fethetmek için yola koyulmuştu.

Bu yolculuk esnasında Rasulullah s.a.v. kendisine ilk vahiy indiği zaman Varaka b. Nevfel’le arasında geçen şu konuşmayı düşündü: Varaka şöyle demişti:

– Senin bu gördüğün, Allah Tealâ’nın Hz. Musa’ya gönderdiği Namus-i Ekber’dir (Cebrail’dir); keşke senin insanları İslâm’a davet ettiğin günlerde genç olaydım… Kavmin seni vatanından çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam…

Bunun üzerine Rasul-i Ekrem s.a.v.:

– Onlar beni Mekke’den çıkaracaklar mı ki, diye sordu. O da:

– Evet! Zira senin gibi vahyi tebliğ etmiş bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine yetişirsem sana son derecede yardım ederim, demişti.

İşte bu konuşmanın üzerinden 21, hicretten de sekiz sene geçtikten sonra Rasulullah s.a.v. tekrar Mekke’ye dönüyordu.

Mekkeliler hiç beklemedikleri bir anda on bin kişilik sahabe ordusunu karşılarında görünce akıl tutulması yaşamışlardı. Neye uğradıklarını şaşırdılar. Hiçbir şey yapamadılar. Herkes şimdi ne olacağını bekliyordu.

Rasulullah s.a.v. Mekke’ye girdiğinde, fethi kendisine nasip etmesinden ötürü minnet ve şükranını bildirircesine başını önüne eğiyordu.

Muhacirler ve Ensar Rasulullah s.a.v.’in dört bir yanını sarmıştı. Mescid-i Haram’a girdi. Hacer-i Esved’e doğru yöneldi ve selamladı. Sonra Kâbe’yi tavaf etti. Kâbe’nin içinde ve etrafında üç yüz altmış put bulunuyordu. Elindeki yay ile bunlara bir bir dokunuyor ve şöyle diyordu: Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl her zaman yok olmaya mahkûmdur.

Efendimiz s.a.v. tavafını bitirip Kâbe’nin kapısına geldiğinde, anahtar sorumlusu Osman b. Talha’yı çağırtarak Kâbe’yi açtırdı, içeri girdi. Önce orada bulunan putları bir kenara ittirdi. Ağaçtan yapılmış bir güvercin şeklindeki bir putu kendi elleriyle kırdı. Sonra duvarlarda melekler için çizilmiş bazı resimleri gördü. Yine duvarın bir yerinde Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in aleyhisselamın fal okları çekiyor halde yapılmış resimlerini gördü. Allah bunu yapanları kahretsin! VAllahi, o ikisi hiçbir zaman fal oku çekmemişlerdir! dedi. Ardından bütün bu resimleri sildirdi, Kâbe’yi putlardan da temizletti. Öğle namazı vakti olmuştu. Hz. Bilâl’e ezan okumasını emretti, ardından da öğle namazını kıldı.

‘Serbestsiniz!’

Mekke’ye girildikten sonra yaşanan hadiselerden en önemlilerinden birisi de Rasulullah Efendimiz s.a.v.’in yüce ahlâkının sonucu kalpleri fethetmesi olayıdır.

Herkes Kâbe’nin avlusunda toplanmıştı ve Efendimiz s.a.v.’in bundan sonra nasıl davranacağını merak ediyordu. Henüz İslâm’la müşerref olmamış binlerce Mekkeli müşriğin yanında müslüman askerler de hazır bulunuyordu. O zamanki savaş hukukuna göre O, bütün Mekke halkının öldürülmesini emredebilir, bütün Mekkelilerin varlıklarına el koyup bunu müslümanlar için ganimet malı sayabilir ve dağıtabilirdi. Efendimiz s.a.v. Kâbe’den çıktı ve insanlara şöyle bir konuşma yaptı:

Ey Kureyş topluluğu! Muhakkak ki Allah, cahiliye gururunu, cahiliye atalarıyla övünüp büyüklenmeyi kaldırmıştır. Bütün insanlar Adem’dendir, Adem de topraktan yaratılmıştır! Sonra şu ayeti okudu: Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, en çok sakınanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. (Hucurat, 13).

Sonra şöyle buyurdu:

– Ey Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?

Kureyşliler hiç de hak etmedikleri bir merhameti isteyecek söz bulamayarak, utançtan başları öne düşmüş vaziyette şu cevabı verdiler:

– Sen soylu bir babanın oğlu, asil bir kimsesin. Senden hayır umarız.

Hz. Peygamber s.a.v. o zaman şöyle buyurdu:

– Ben, size Hz. Yusuf’un kardeşlerine dediğini söyleyeceğim: ‘Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur.’ Gidin, serbestsiniz!

İşte bu genel aftan sonra kadın erkek herkes gelerek Rasulullah’a s.a.v. biat ettiler. Böylece Mekke’nin fethi tam anlamıyla tamamlanmış oldu.

Kaynak: Semerkand Dergisi

MEKKE’NİN FETHİ, TARİHİ, ÖNEMİ, ÖZELLİKLERİ (2)

Hudeybıye andlasmasına göre Huzaa kabilesi, Resulullaha, Bekiroğulları kabileside Kureys kabilesi hımayesine gırmısdı.Fakat Bekiroğulları kabilesi ansızın Kureyslilerden Saffan bın Umeyye,Ikrıme bın Ebu Cehıl, Süheyl bın Amr, Huveytıb bın Abduluzza, Mükrez oglu Hafz ve bır kisim kureyslı müsrıklerle Huzaa kabilesi üzerine saldırmıslar ve onlardan 23 kisiyi öldürmüslerdi.

Bunun üzerine Huzaa kabilesinden Amr bın Salım Huzaı 4I kişilik toplulukla peygamberimıze geldiler ve olayı Resulullaha anlattılar. Resulullah Kureyslilere, ya bu saldırıda öldürülen 23 kisinın diyetinin ödenmesini yada Kureyslilerin Bekiroğullarının hımayesini bırakmasını istedi.

Kureyslı Müsrıkler bunları da kabul etmediler.Fakat yinede anlasmayı bozdukları için ıçlerini korku bürüdü. Ve tekrar anlasma yapmaları için Ebu Süfyan-ı Medineye yolladılar. Ebu Süfyan Peygamberimizden ve Sahabilerden Eman dilediysede kabul görmedi ve mekkeye eli bos olarak döndü.Peygamberimiz büyük bır ordu hazırlayarak gızlıce Mekke sehrını kusattı.

Aniden basılan Mekkeli Müsrıkler neye uğradıklarını sasırmıslar ve savaş hazırlığını bile yapamamıslardı. On ikibın kişilik büyük ıslam ordusu hiç bır büyük olaya karısmadan kolayca Mekke sehrını fethetmislerdir. Hıcretin sekizıncı (bilgi yelpazesi.net) yılında Resulullah (s.a.s.)’e boyun egen Mekke, bu tarıhten sonra yeni bır dönemı yasamaya basladı. Allah Teala’nın mübarek kildığı, İslam dınının merkezı olan bu belde, sırkten, putperestlıkten ve bütün diğer hurafelerden arindirılmış yeni bır hayata kavuştu.

Daha önce bağımsız bır şehir devleti olan Mekke’nın, fetihten sonra ekonomık ve sosyal durumu da değismıştı. Mekke, ihtiyaçlarını temin edebilmek için ihtiyaç duyduğu yoğun kervan faalıyetlerine eskısı gibi bağımlı değildı. Zıra, İslam devleti elde ettiği gelirleri ihtiyaç olan yerlere adıl bır şekilde taksım ettiği için Mekke’nın ihtiyaç duyduğu her sey İslam devleti eliyle saglanıyordu.

Ayrica eskı tıcari faalıyetler, Mekke için artık hayati olma özelliğinı yıtırmıştı. Mekke, Hac zamanlarında çok değisik bır manevi atmosfer altında hareketlı ve canlı günler yasıyordu. Bu zaman zarfında çok yoğun bır tıcari faalıyeti de sahne oldu.

Ayrica Mekke, yeryüzündeki bütün Müslümanların kalplerinde yasattıkları ve oraya ulasıp, Hac ibadetini yerine getirmek için büyük fedakarlıkları göze aldıkları bır manevi şehir olma özelliğinı kiyamete kadar sürdürecektir.

Kaynak: İslam Tarihi Ansiklopedisi

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();