Şiilerin temel inancı nedir?

Şiilerin temel inancı nedir?

Kayıtsız Üye
Şia mezhebinin temel inancı nedir? Şia mezhebi hakkında bilgiler yayımlar mısınız ?


Cevap: Şiilerin temel inancı nedir?

cıvanmert
ŞÎA (Şiîlik) İNANCI HAKKINDA KISACA BİLGİ

Sözlükte "taraftar, yardımcı ve fırka" demektir. Kur’ân’da da bu anlamda kullanılmıştır (Hicr, 15/110; Meryem, 19/69; Rûm, 30/32). Mezhebler tarihinde Şîa; Hz. Peygamberin vefatından sonra Hz. Ali ve Ehl-i Beytini halifelik (imamet) için en layık kişi olarak gören, onu nass ve tayinle "meşru" halife kabul eden; ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inananların ortak adı olmuştur.

Şîanın, Rasûlüllah’ın vefatından sonra veya Hz. Osman’ın şehadeti ya da Cemel ve Sıffin vak’alarından sonra ortaya çıktığı şeklinde görüşler vardır. Hz. Ali’nin ilmî ve ahlâkî cesareti, Rasûlüllah’a yakınlığı ve diğer meziyyetleri de dikkate alındığında, Hz. Ali’ye karşı, tâ Hz. Peygamberin sağlığında bile Şîa anlamında manevî bir bağlılığın olduğu söylenebilir.


Cevap: Şiilerin temel inancı nedir?

Kayıtsız Üye
Karma bir din: Şia

Şia, farklı dinlere ait inançların karışımı ile oluşmuş (heterodoksi) bir din, bir inanış biçimidir. Dikkatle incelendiğinde Şia’nın, İran’ın eski dinleri ve bölge dinlerinin (Manihaizm, Mecusilik, Mazdeizm, Zerdüştlük, Yezidilik, Budizm, Yahudilik ve Hıristiyanlık) etkisinde kalarak şekillendiği görülür.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, bir dinin halk arasındaki uygulamalarında geçmiş kültür ve inanış belirtilerinin bulunması, o dinin heterodoksi olduğu anlamına gelmez. Örneğin, Türkiye’de Orta Asya’dan kalma bazı adetlerin halk arasında bir biçimde devam etmesi, İslam’ın bir heterodoksi dini olduğunu göstermez.

Ancak Şia’da durum bu düzeyin çok ötesine geçmiştir; İran’da etkisi görülen tarihi ve bölgesel dinler, İslamiyet’le harmanlanarak yeni bir din ortaya konmuştur.

Farklı dinlerden alıntılar yaparak Heterodoksi (Karma) bir inanış inşa etmek, İran tarihinde ilk kez rastlanan bir vaka değildir. 3. yüzyılda İran’da kurulan Manihaizm de, tıpkı Şia gibi karma bir dindi. Manihaizm, Zerdüşt düalizmi, Babilonya folkloru, Budist ahlak ilkeleri ve Hıristiyan unsurların karışımından oluşmaktaydı. Manihaizm de, o dönem tıpkı Şiilik gibi İran coğrafyasında geniş kabul görmüştü.

İslamiyet’te kulluk ön plana çıkarken, eski İran dinlerinin etkisiyle Şiilikte kutsama ve ruhaniyet esastır. Ayetullahlık, Velayet-i Fakih, İmamet, Kayıp İmam gibi inanç ve pratikler bunun göstergesidir.

İslamiyet’in İran’da Farslılar (Persler) tarafından deforme edilerek, Şia (Şiilik) adı altında yeni bir din ortaya konulmasının üç temel sebebi vardır:
Tarihin en güçlü imparatorluklarından Pers İmparatorluğu’nun İslam ordularınca yıkılmasının oluşturduğu kompleks ve İslam’a (ve mevcut siyasi otoriteye/halifeliğe) karşı direnç,
Persçilik orijinli politik yapının, Müslümanlara kaptırılan hinterlandı geri almak için İslam içinde gözüken, ama İslam’dan farklı bir inanış ortaya koyma arayışı,
Perslerin geleneksel devlet kültürünün parçası olan takiyyeciliğin güçlü tesiri.
Aşağıda Şiiliğin farklı dinlerden alıntılarla karma olarak oluşturulmuş heterodoksi bir din olduğu, sınırlı sayıda örnekler verilerek anlatılacaktır:

Mazhariyet inancı

İran devrimiyle birlikte Şiiliğin, heterodoksi özelliği iyice su yüzüne çıktı; günümüz itibariyle ruhani sınıf Ayetullahların Tanrı’nın yeryüzündeki tecellisi oldukları noktasına vardı.

Eski İran, Babil ve Mısır dinlerinde yer alan ilahi varlığın tarih boyunca kendisini insan suretinde göstereceği şeklindeki panteist inanç (mazhariyet teorisi) Şia’ya da sirayet etmiştir. Bu inanç kaidesinin dini, siyasi ve hukuki bir formu olan Velayet-i Fakih Doktrini, Şia’da devrim lideri Humeyni tarafından uygulamaya konuldu.

İran’ın Papalık Doktrini olarak da nitelenebilecek bu inanışa göre, sadece en üst seviyedeki Ayetullahlar gerçeği kavrayabilir, dünyayı doğru algılayabilir ve dini hükümlerin gizli (batıni) gayelerini anlayabilir. Humeyni, Velayet-i Fakih kavramı ile bütün kararlarına ilahi bir kılıf giydirdi. Bu doktrinle, mazhariyet teorisi, devlet sistematiğinin temel taşlarından biri haline getirildi.

Şia’nın ruhani bilginlerine verdikleri Ayetullah (Allah’ın ayeti) ismi bile, mazhariyet teorisinin arka planını göstermesi açısından dikkate değerdir. Şia’nın Hakimiye kolu, ulûhiyetin (ilahlığın) önce imamlar, ardından da halifeler yoluyla insanlara duhul (girdiğine) ettiğine inanmaktadır. Hakimiyye kolu, zamanla evirilerek Dürziliğin doğuşuna sebep olmuştur.

Ric’at inancı

Ric’at inancı, Kayıp İmam başta olmak üzere birçok Şii büyüğünün kötülüğün zirve yaptığı bir dönemde dünyaya gelerek Şiilerin intikamını alacağını ifade eder. Şia dininde, başta Hz. Ali olmak üzere, 12 İmam ve bazı insanların dünyaya geri döneceğine inanılmaktadır.

Reenkarnasyon benzeri bu inanç, İran’ın eski dinlerinden Manihaizm’de ve İran’ın hemen yanı başındaki diğer Hindu dinlerinde önemli inanç ilkeleri arasında yer almaktadır.

Tarihçiler, Yahudi Kabalası’na ilham veren Eski Mısır ve Asur dinlerinin Şia’yı tesir altına aldığını savunmuşlardır. Yahudilikte önemli bir yer tutan ric’at anlayışının, aynı şekilde Şiiliğe de geçtiğini belirtmişlerdir.

İran medeniyetlerinden Sasanilerin resmi dini olan Zerdüştlükte 6 ölümsüzler inanışı bulunmaktadır. Şia’da, Zerdüştlükteki kutsal 6 sayısının 6 katı oranında Kayıp İmam’ın dünyayı idare etmek için her kuşaktan evtad denilen 36 kişi tayin ettiği inancı bulunmaktadır. Bunun ötesinde Şiilerin, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ı Kayıp İmam’ın tayin ettiği 36 evtaddan biri olarak gördükleri ve Ahmedinecad’ın da bunu yalanlamadığı biliniyor.

Diğer taraftan Nusayrilik gibi bazı Şii kolları, Reenkarnasyon inancına daha belirgin şekilde aynıyla inanmaktadır.

İşin ironik ve komik tarafı, bu batıl inançlarla yoğrulan Şia’nın, Kayıp İmam’ın tekrar dünyaya döneceğine, İslamiyet’in Hz. Peygamber’den sonra gelen en büyük iki şahsiyeti Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’i dirilteceğine ve sonra onları idam edeceğine inanmalarıdır.

Kadının ortak paylaşımı

Komünizmin sosyolojik atası olan Mazdek inancı, malların ve kadınların eşit olarak bölüşülmesi gerektiği esası üzerine kuruluydu. Mazdek inancı, Şiilikte mut’anın (para karşılığı geçici nikâhın) doğuşuna ve devamına sebep olmuştur.

Iraklı ruhani Şii lider Ayetullah Mukteda Sadr gibi çok sayıda ayetullah tarafından verilen fetvalarda halen, Şiilerin türbelerine ziyarete gelen ve ülke dışına terörist faaliyetler için giden Şii erkeklerden, kadınların vücutlarını esirgememeleri ve muta hizmetinde bulunmalarını tavsiye edilmektedir.

Mut’a, bütün İslam âlimlerince ve dört hak mezhepte ittifakla haram olarak kabul edilmektedir.

Teslis İnancı

Teslis inancı, Hıristiyanlıkla birlikte Hint dinlerinde de mevcuttur. Hıristiyanlıktaki teslis, Hint dinleri ve mitolojisinde Trimurti ismini almaktadır. Yine Eski İran’ın Yarsanilik geleneğinde de teslis inancı mevcuttur.

Yarsanilik inancında, dünya, güneşin efendileri olan 3 kardeş ilah tarafından yönetilir. Bu inanış özellikle Lübnan Şiileri (Nusayri ve Fatımiler) tarafından Şiiliğe sokulmuştur. Bazı Şii kollarında Allah, Muhammed, Ali üçlü bir inanış (teslis) olarak kabul edilmiştir. Nitekim birçok Şia kolu Hz. Ali’ye ilahlık isnat etmektedir.

Lanet

Şiiliğin temel ibadetlerinden olan Lanet , Şiiliğe Sasanilerin ilk resmi dinlerinden Zerdüştlük dininden geçmiştir. Zerdüştlükte lanet temel dini esaslardan birisidir. Zerdüştlük dinindeki düalizme göre; iyilikleri kutsamak, kötülükleri lanetlemek dinin temelidir.

Dinimiz İslam’da ise lanetten sakınılmış, lanet edenlerin şefaat hakkını yitirecekleri Hz. Peygamber tarafından bildirilmiştir. İslam’ın özünde kötülüğü lanetlemek değil, kötülükten sakınmak vardır.

Yahudiliğin Büyük Etkisi
Doktrin temelini atan İbn-i Sebe’nin bir Yahudi olması sebebiyle, Şia’da Yahudiliğin izleri çok daha büyüktür. Hz. Abdülkadir-i Geylani, Yahudiliğin Şia üzerindeki etkisine El-Gunye isimli eserinde değinmiştir. Abdülkadir-i Geylani’ye göre Şiilik fırkası birçok yönden Yahudilere benzemektedir:

1- Yahudiler, imamlık belli bir zümreye mahsustur derler. Sebecilere (İbn-i Sebeciler, yani Şiiler) göre de, halifelik yalnız İmam-ı Ali ve onun soyundan olanların hakkıdır.

2- Yahudilere göre, Deccal çıkıncaya kadar, cihat (savaş) caiz değildir. Sebecilere göre de, Kayıp İmam çıkıncaya kadar cihat caiz değildir.

3- Yahudiler de, Sebeciler de yıldızlar çıkıncaya kadar oruç bozmazlar.

4- Yahudiler çoraba mesh eder. Sebeciler de çoraba veya çıplak ayaklara mesh ederler.

5- Yahudi’nin Müslümanı öldürmesi helaldir. Sebecilerin de Ehl-i Sünneti öldürmesi helaldir.

6- Yahudiler, boşadığı kadınla iddet beklemeden evlenirler. Sebeciler de, iddet beklemez. Bir saatliğine de evlenip boşarlar ve arkasından başka bir Sebeci o kadınla evlenebilir.

Tahrif edilmiş olan Tevrat’ta ifade edilen inançlar ile Şiilikte tanımlanan inançlar birbirine oldukça yakındır. Örneğin, Tevrat’ta Tanrı ile Üzeyr’i güreştiren peygamberlik anlayışına benzer, Şiilerin Hz. Ali’ye ilahlık isnadına varan aşırılıkları vardır. Tevrat’ta eşini menfaat için firavuna peşkeş çeken peygamber anlayışına benzer, Şiilikte (haşa) Hz. Peygamber ve Hz. Ali’ye takiyye isnadı yapılır. Yahudilikte haham sınıfına verilmesi zorunlu olan kurban payları ve vergiler gibi, Şiilikte de humus uygulaması vardır. Bunlar gibi sıralanabilecek onlarca benzerliğin yanı sıra, iki din arasındaki en büyük benzerlik, Şiiliğin tıpkı Yahudilik gibi semavi bir dini tahrif etmiş olmasıdır.


Cevap: Şiilerin temel inancı nedir?

Kayıtsız Üye
Şiilik (Şia) nedir ?

Şii veya Şia, Arapça bir kelimedir ve taraftar anlamına gelir. Bu kelime, Hz. Osman’ın şehit edilmesinin ardından, Hz. Ali ve Hz. Muaviye (Haşimi ve Emevi kabileleri) arasında yaşanan hilafet krizinde, tarafları ifade etmek için kullanılmıştır.

Şia kavramı, bu krizde yer alan taraflar anlamının dışına çıkarak, bugün İran’ının resmi ideolojisi olarak kullanılan inanışın özel adı haline gelmesi, Hz. Ali ve torunlarının yaşadığı dönemden çok sonra olmuştur.

Artık bugün Şiilik; Hz. Ali’nin ve torunlarının halife olması gerektiği düşüncesini, bir eleştiri ya da muhalif görüş olmanın ötesinde, bir iman esası kabul eden, ümmeti siyasi olarak bölen ve inanç tahrifatını Müslümanlar arasında yayan bir inanışın adıdır.
Şiilik zaman içinde, İslam ordularının fetihleri karşısında İslam’ı kabul etmek zorunda kalan Pers nüfuz bölgelerinin, mevcut Emevi ve Abbasi otoritelerine muhalefet maksadıyla edindikleri bir kimlik olmuştur.

Şia ayrılıkçılığı, siyasal alandan inanç alanına kaymıştır. Ümmet çatısı altına girmemek ve İranlılık (Farsçılık) bilincini canlı tutmak için, kavme özgü inanış üretilmiştir. Bu haliyle Şiilik, tarihte kendi milletine özgü tanrı ve din anlayışı üretmek için tahrifat yapan Yahudilikle benzeşir.

Şiiler hilafet iddiasını ispat bahanesiyle, Kuran-ı Kerim’in ayetlerinden tutun, Hz. Muhammed’in (sav) hadislerine kadar tüm İslami kaynakları, gerek gördüğünde yalanlamış, değiştirmiş, eklemeler yapmış; neticede İslam görünümlü alternatif bir din kurmuşlardır. Dinde yaptıkları tahribatın, Yahudilerin kendi peygamberlerinin getirdiklerine yaptıklarından farkı yoktur.

Şiilik, İslam maskesiyle İslam’a saldırmaktır

Şia, İslam değildir; Hz. Ali’nin adını ve Ehl-i Beyt sevgisini istismar etmeyi metot edinmiş bir dindir. Şiilik, İslamiyet’in içine sokulmuş kanser tümörü gibidir. İslamiyet’in rağmına büyümekten başka hareket kabiliyeti de yoktur. İslam tarihinde Şia’nın yol açtığı zararları, hem ilahiyatçılar hem de tarihçiler tek tek ortaya koymaktadır.

İran, tarih boyunca itikadi ve siyasi açıdan, daima İslam ümmetinin aleyhine çaba sarf etmiştir. Hz. Peygamber’i ve Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini eksiklikle suçlayacak ölçüde çarpık itikada sahip olan Şiiler, İslam ümmetine karşı, yeri geldiğinde Haçlılarla ittifak kurmuş, yeri geldiğinde Moğollarla anlaşmıştır. Şii İran’ın, tarihi boyunca ne gayrimüslimlere karşı bir tek savaşı vardır, ne de İslamiyet onlar eliyle bir metrekare toprak fethetmiştir.

Şia, Oryantalistlere malzeme üretir

Oryantalist İslam düşmanlarının, İslamiyet aleyhine planladıkları dini bozma ve ifsat etme faaliyetleri, Şia ile örtüşmektedir. Oryantalistlerin en önemli referansı Şia’dır. Çünkü Şia, siyasi hesap uğruna, (haşa) Kur’an-ı Kerim’i eksik, Hz. Peygamberimiz’i yalancı, Hz. Ali’yi ikiyüzlü ve sahabeleri de hilebaz olmakla suçlayarak, oryantalistler için sürekli malzeme üretmektedir.

Şiiliğin hedefe oturtarak saldırdığı Hz. Peygamber ve sahabeler her açıdan İslam ile bütünleşmiştir. İslamiyet bizlere onların kanalıyla ulaşmaktadır. Onların çürütülmesi, İslam’ın temellerine ilişilmesi anlamı taşır.

Şiileri tanımlamak için İslam tarihinde Rafızi adı kullanılmıştır. Rafizi, terk eden, ayrılan, reddeden anlamlarına gelmektedir. İslam alimleri bu terimi, Kuran’da tanımlanan Kafir ve Münafık kategorilere paralel olarak, Şiileri nitelendirmek için kullanmıştır.

Rafızilik (Şiilik), İslam’a içine girmiş görünerek, içerde sayılmanın verdiği rahatlık ve avantajla İslam’a saldırmayı, böylece de İslam’dan tekrar kopmayı, terk etmeyi anlatmak için seçilmiş bir kelimedir.

İslam Tarihi, benzeri örtülü tahrif girişimlerinin henüz Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde başladığını ortaya koyar. Mesela, Hz. Peygamber’in mescidinin karşısına kurulan alternatif bir mescit (Mescid-i Dırar), Hz. Cebrail’in ayetleri indirmeye devam ettiği bir dönemde, İslam’a karşı Alternatif İslam üretme maksadı taşıdığı için, Peygamberimiz tarafından yıktırılmıştır.

Sasaniler’in çöküşü, öç alma arzusunu kamçıladı

Bugünkü İran toprakları binlerce yıldır Farsların (Perslerin) ülkesidir. Özgün bir havza mahiyetindeki İran coğrafyasında, tarih içinde imparatorlukların adları değişmiş, ancak İran’ın asli unsuru olan Perslerin varlığı ve egemenliği sekteye uğramamıştır.

Hz. Peygamber döneminde de İran’da Sasaniler olarak bilinen, dönemin ikinci büyük imparatorluğu bulunmaktaydı. Roma İmparatorluğu ile at başı yarışan bu imparatorluk, İslam’ın ilk dönemlerinde dünya güç mücadelesinden uzak Mekke ve Medine’deki mü’min ve kafirler arasında bilinip takip edilmekteydi.

O dönemde kâfirler Sasanileri desteklerken, mü’minler Ehl-i Kitap oldukları için Romalıları desteklemişti. Hatta Rum Suresi’nde, Roma’nın Sasaniler karşısında mağlup olmasının ardından tekrar Sasanilere üstün geleceklerinin bildirilmesi, Müslümanları sevindirmişti.

Sasaniler Roma karşısında elde ettikleri zaferle Bursa’ya kadar gelmiş ve Anadolu’yu işgal etmişlerdi. Ancak Sasaniler bu tarihten 25 yıl sonra, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın sevk ettiği ordularla tamamen yıkıldı. Yani o dönem dünyanın iki süper gücünden biri olan İran, çeyrek yüzyıl sonra tarih sahnesinden silindi.

Bu şok edici çöküş, binlerce yıllık yerleşmiş Pers bürokrasisi ve Pers kültürü açısından yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Persler kılıç zoruyla teslim oldular, ancak İslam Devletleri karşısında var olabilmenin arayışını sürdürdüler.

Şiilik, Pers kalabilmek için icat edildi

Pers kültürü, binlerce yıllık yerleşik kodları sayesinde, İran’ı işgal eden güçlere rağmen ayakta kalmıştır. Pers dili, bölgede Persler dışındaki milletlerde ve saraylarda kullanılmıştır. İran havzasına gelen milletler Pers kültürü içinde erimiştir.

Bu yerleşik güç, aynı karşı varoluş mücadelesini İslam’a karşı da vermiştir. Ancak bu kez evvelkilerden farklı olarak, Perslerin İslam’a karşı mücadelesinde, İslam’ın içinden görünerek hareket etmek zorunluluğu ortaya çıkmıştır.

İslam ordularının Pers coğrafyasında silahlı karşı direniş imkanını tamamen ortadan kaldırması ve Perslerin hakimiyet bölgelerindeki nüfusun tamamen İslam dinine girmesi, onları İslam içinde görünen ancak Persçiliği besleyen bir çözüm arayışına itti.

Persler, Hz. Hüseyin’in eşlerinden birinin de Perslerden olmasını fırsat bildiler. Hilafetin Hz. Hüseyin’in ve onun bu eşinden gelen soyunun hakkı olduğunu bir iman esası haline getirdiler. Hz. Ali’nin diğer çocuğu olan Hz. Hasan ve soyunu ise görmezden geldiler. Ne Hz. Hüseyin, ne eşi, ne de çocuklarının hiçbir zaman Şia ile alakalarının olmadığını ve Şia’nın çok sonraki dönemde teşekkül ettiğini hatırlatmakta fayda vardır. Dine yapılan bu ekleme, zamanla ve özellikle Safeviler döneminde bugünkü Şiiliğin zeminini teşkil etti.

Persler böylece hilafeti ele geçirmeyi ve ümmeti Perslerin kontrolüne sokmayı hedeflediler. Ehl-i Beyt, Persçilik düşüncesine kurban edilmek istendi. Bu vesileyle İran’ın Müslümanlar tarafından fethini yöneten Hz. Ömer ve sonraki dönemde de Hz. Osman ve Hz. Muaviye gözden düşürülmeye çalışıldı.

Ele alındığı üzere Şiilik İran’a (Perslere) özgü bir din olmak üzere üretildi. Tıpkı Yahudilik gibi bir ulus dini inşa etmek adına, ümmetin ihtilaf ve fitnenin içine çekilebileceği şekilde, Ehl-i Beyt’e yapılan haksızlıklar istismar zemini olarak kullanıldı. Nitekim Tevrat ve İncil dönemlerinde, yine İran’da bozgunculuk yapan Yahudi grubu Peruşim veya Ferisi’lerin ismi geçmektedir.

Eski İran’ın inandığı ne varsa, Şiilikte vardır

İran’ın İslam karşısındaki hoşnutsuzluğu, Pers İmparatorluğu’ndan miras emperyal güdüler ve otantik Pers inançları, Şiilik çatısı altında bir araya geldi. İranlılar, Mecusilik, Zerdüştlük, Maniheizm ve Mazdekizm gibi eski Pers inançlarının devamına imkan tanıdı. Bölgede geçerli olan Hıristiyanlık, Yahudilik ve Hermetik inançlar da yeni dinde etkili oldu.

İran, bu saydığımız inançlarda bulunan, kadının ortak olarak paylaşımını, tanrısal yetkiye sahip ruhanileri, reenkarne akideleri, havarilere benzeyen naipleri, insanı tanrı gören panteist felsefeleri, ırkçı yaklaşımları ve daha nice sapkınlıkları Şiilik üstünden İslam’a sokmak istedi.

İslam, Müslüman olan toplumların dine aykırı adet ve alışkanlıklarını ortadan kaldırırken, İran kurduğu alternatif dinle, eski inançlarını ve ritüellerini günümüze kadar taşıdı.

Beşinci Mezhep , gaflet değilse ihanettir

İslam mezhepleri, tarihte benzeri az görülen bir müzakere kültürü etrafında oluştu. Gerek mezhep imamları, gerekse onların yetiştirdiği alimler, açıklıkla tartışılmadık hemen hiçbir mesele bırakmadılar. Mezhep imamları, mevcut yönetimlerin hoşuna gitmeyecek meselelerde bile içtihatlar yaptılar ve geri adım atmadılar.

Bu zengin tartışma kültürüne rağmen, Şiilik hiçbir zaman İslam sınırları içinde görülmedi. Şiiliğin ileri sürüp de, mezhep imamlarının ele almadığı ve çözemediği tek mesele bulmak mümkün değildir. Şiilik, İslam’ın ele aldığı meseleleri sadece Persçi – politik bir duruşa çevirdi ve propaganda unsuruna dönüştürdü.

İslam mezheplerinin temel akide konularında aralarında hiçbir fark yoktur. Mezheplerde sadece günlük hayata ve amellere ait konularda basit nüanslara dikkat çekilmiştir. Bu açıdan, temel akidelerle ters düşen ve temel ibadet esaslarını tahrif eden Şiiliğin, İslam mezhebi sayılması ilahiyatçılık açısından akla aykırıdır.

Bugün İslam birliği fikri, İslam dışındaki inanç ve pratiklerini Müslümanlara dayatmak isteyen Şiiler tarafından suiistimal edilmektedir. Günümüzde ya gafletlerinden, ya saflıklarından, ya tarihi ve dini bilmezliklerinden ya da bilinçli olarak İran hesabına, Şiiliği beşinci mezhep olarak seslendiren kimseler bulunmaktadır.

Çok açıktır ki, Şiilik, İslam aleyhine büyümüş bir kanser tümörü olarak, bünye tarafından kabul edildiği ölçüde öldürücüdür. Onun bünye tarafından kabul edilmesini isteyenler, gafil değillerse İslam’a ihanet içindedir.


Kayıtsız Üye
nasıl soylersiniz boyle seylri ya? anlam veremiyorum.sialik hakktir.Peygamber efendimiz Ali efendimize soyle buyurmus: hristiyanlar ve yehudiler gibi islam da firkalara ayrilacaklar.Islamin firkalara ayrilisi sana gore olucak Ya Ali.senin için ummet uc firkaya bolunecek.sana nefret edenler,senin yolundan ayrilanlar ve senin yolundan gidenler,siiler.Kiyamet gunu sen ve senin siilerin hidayete erecek soylenmisdir.aslinda bunun için çok ayet,hadis,rivayet vardir ki onu gormezdrn geliyorsunuz.Kadiri Humda Peygamber (s.a.s) Ali (a.s)in elini kaldirarak ben kimin mevlasiyamsa Ali dr onun mevlasidir. size iki degerli emeanet koyup gidiyorum demedimi? bunlardan biri Kuran digeri itretim olan Ehli beytdir demedimi? siz simdi sunneni koyfu ehli beyti değil diyeceksiniz.Imamlardan nakl olunmus sahih hadisleri değil de,ebu Hureyreden hadisi sozsuz kabul edip onun dedigini dersiniz.neyse ya ssiiligin hakk olmadi barede tam dakik aydin deliller var ama gormezden gelirseniz.ha bu arada siiligin fars rejimiyle alakasi yoktur!!!!!


NuN
< efendimiz Ali efendimize soyle buyurmus: hristiyanlar ve yehudiler gibi islam da firkalara ayrilacaklar.Islamin firkalara ayrilisi sana gore olucak Ya Ali.senin için ummet uc firkaya bolunecek.sana nefret edenler,senin yolundan ayrilanlar ve senin yolundan gidenler,siiler.Kiyamet gunu sen ve senin siilerin hidayete erecek soylenmisdir >
Sünniler, Hz. Aliye daha çok bağlılar. 🙂
Kim Hz. Alinin yolunda ahrette görürsünüz


Kayıtsız Üye
NuN Hz.Ali aleyhiselamin yolundan gidip onu seven Muaviyeye hazret diyip de Hz.Ali kadar sevmez.Hz.Alini seven kes,onun evlatlarina da candan baglanir,Hz.Aliyi seven kes onun hakta iindirien ayetleri inkar etmez,hz.Aliyi seven kes Kadiri Humu oldugu gibi kabul eder,Hz.Aliyi seven kes Muhammed sellAllahu aleyhi ve alihi ve sellemin Ali aleyhiaselam hakkinda soylediklerine aamel eder bu mu Hz Aliyi sevmek? gorucez ahirette gorucez bekliyorum o gunu.ama o ggunden önce gelen Hz Mehti aleyhisselami da hemde Hz. Isani da.hadi kardesim Allah amaninda.


Kayıtsız Üye
ben sizi anlamıyorum yaa neyin peşindesiniz sizler şiiliğin hak olduğunumu savunuyorsunuz kökünüzü bir araştırın ibni sebe çocukları Hz.Ali r.a ve hz. Muaviyeyide severiz çünkü o bir sahabedir her bir sahabe birer yıldız gibidirler


NuN
< Hz.Alini seven kes,onun evlatlarina da candan >
Canımdan çok seviyorum, canım onlara feda olsun
< Hz.Aliyi seven kes onun hakta iindirien ayetleri inkar etmez >
ne ayeti anlamadım ama siz şia alakasız ayetleri alakalı sanıyorsunuz
< hz.Aliyi seven kes Kadiri Humu oldugu gibi kabul eder >
bunu tüm sünnier kabul eder ama bu hilafet ilanı değildir.


şiilik

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();