Emali Beyitleri Ve Tercümesi(Ehl-i Sünnet İtikadı)
rüzgargülü88
Hakikat Kitabevinin yayınlamış olduğu Mahzenululum eserinden bir bölüm
Ehl-i sünnet i’tikâdını anlatan kıymetli kitâblardan biri, büyük islâm âlimi, din ve milletin sirâcı, Alî bin Osmân Ûşî rahmetullahi aleyh haz- retlerinin, âlimler ve talebeler arasında meşhûr olan (Emâlî) adındaki man- zûm
eseridir. Bu kasîde, ehl-i sünnet i’tikâdını tam ve çok güzel bir şekl- de anlatdı ından, teberrüken bu bölüme ilâve edildi. Herkesin kolayca is- tifâde etmesi için her beytin türkçe ma’nâları da yazılmışdır:
1 Yekûl-ül-abdü fî bed-il-emâlî, Li tevhîdin bir nazmin kel-leâlî.
Bu manzûmeyi yazan bu âciz kul, tevhîd ilmini, akâid bilgilerini beyân etmek için, inciler gibi dizerek, nazm ile yazdığı eserinin evvelin- de söze başlar.
Tevhîd: Âlemin yaratıcısı olan Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları bakı- mından hakîkî bir, ya’nî şerîk ve nazîrden, ortağı ve benzeri olmakdan mü- nezzeh olduğunu kalb ile tasdîk, dil ile ikrâr etmekdir. Burada tevhîd ke- limesinden maksad, tevhîd ilmi olup, kelâm ilmi diye meşhûrdur.
2 lâhül-halkı mevlânâ kadîmün, Ve mevsûfün bir evsâfil-kemâli.
Bütün mahlûkâtın yaratıcısı ve ma’bûdü olan Allahü teâlâ kadîmdir. Varlığı kendinden olup, başkasından değildir. Bütün sıfatları kâmildir.
Kadîm: Varlığından önce yokluk bulunmayan, bekâsı devâmlı olan varlığa denir. Ya’nî evveli ve âhıri olmayan varlıkdır.
3 Hüvel-hayyül-müdebbirü külle emrin, Hüvel-hakkul-mukaddirü zül-celâlî.
Allahü teâlâ hazretleri hayât sıfatı ile muttasıfdır. Hayât, dirilik, zâ- tından aslâ zâil olmaz. Hayr, şer, fâide, zarar ve her ne varsa hepsini O yaratdı. Onun varlığı lâzımdır, ya’nî vâcib-ül-vücûddur. Herşeyi belli mik- dâr ve takdîr üzere yaratmışdır. O azâmet sâhibidir. Hiç kimseye muhtâc değildir.
4 Mürîdül-hayri veş-şerril-kabîhi, Ve lâkin leyse yerdâ bil-muhâli.
Sıfat-ı zâtiye-i ilâhiyyeden birisi irâdedir. Hak sübhânehü ve teâlâ hazretleri, hayrı ve şerri irâde eder. Lâkin, şerre rızâ-ı şerîfi te’alluk etmez.
5 Sıfâtüllâhi leyset ayne zâtin, Ve lâ ğayren sivâhü zenfisâli.
Allahü teâlânın sıfatları zâtı ile kâimdir. Sıfatları zâtının aynı da de-
ğil, gayrı da değildir.
6 Sıfâtüz-zâti vel-ef’âli turran, Kadîmâtün mesûnâtiz-zevâli.
Allahü teâlânın bütün sıfatları kadîm, ezelîdir. Yok olmazlar.
7 Nüsemmillâhe şey’en lâ kel-eşyâi, Ve zâten an-cihâtis-sitti hâlî.
Allahü teâlâya şey denir. Fekat zâtında ve sıfatlarında diğer eşyâ- ya ve yaratdıklarına benzemez. Ona zât denir, fekat o, bütün cihetlerden münezzehdir.
8 Ve leysel-ismü ğayren lil-müsemmâ, Ledâ ehlil-besîrati hayr-i âli.
Ehl-i sünnete göre ism, müsemmânın, ya’nî zâtın gayrı olmayıp, bel- ki aynıdır.
9 Ve mâ in cevherün Rabbî ve cismün, Ve lâ küllün ve ba’dun zü’ştimâli.
Allahü teâlâ, cevher, cism, bütün ve bütünün parçası değildir.
10 Ve fi-l ezhâni Hakkun kevnü cüz’in, Bilâ vasfit-temekküni yebne hâli.
Cüz’i lâyetecezza, cevher-i ferdden ibâretdir. Bu cevher-i ferdin var- lığı sâbitdir.
11 Ve mel-Kur’ânü mahlûkan teâlâ, Kelâmür-Rabbî an cinsil-mekâli.
Kur’ân-ı kerîm Allahü teâlânın kelâmıdır. Hâdis ve mahlûk değildir. Allahü teâlânın zâtı ile kâim olan sıfatıdır.
12 Ve Rabbül-arşi fevkal-arşi lâkin, Bilâ vasfit-temekküni vet-tisâli.
Allahü teâlâ arşın [ve herşeyin] üstündedir ve arşın yaratıcısıdır. Arş- da mekân tutmamış ve ona bitişik değildir.
13 Ve me-t-teşbîhü lir-Rahmâni vechen, Fe sun an zâke esnâfel ehâlî.
Allahü teâlâ zâtında ve sıfatlarında yaratdıklarına benzemez. Aklî ve naklî delîller ile ehl-i islâmın bu i’tikâd üzere kalmalarına ihtimâm edip, mü- şebbihe tâifesi gibi Allahü teâlâyı yaratdıklarına benzetme sapıklığına düş- memeleri için gayret göster.
14 Ve lâ yemdî aled-Deyyâni vaktün, Ve ehvâlün ve ezmânün bir hâli.
Allahü teâlâ üzerinden vakt, hâller ve zemânlar geçmez. [Zemân ve hâlleri O yaratmakdadır.] Allahü teâlâ, mekândan münezzeh olduğu gi- bi, zemândan, değişikliğe uğramakdan ve terakkıyât ve tenezzülâtdan da münezzehdir.
15 Ve müsteğnin ilâhî an nisâin, Ve evlâdin inâsin ev ricâlin.
Allahü teâlâ, zevc edinmekden ve evlâdı olmakdan münezzehdir.
16 Kezâ an külli zî avnin ve nasrin, Teferrede zül-celâli ve zül-kemâli.
Allahü teâlâ, zâtında ve sıfatlarında, mülk ve kudretinde, celâl ve azâ- metinde tekdir. Emrlerini ve hükmlerini yerine getirmekde yardımcıya muh- tâc değildir. Bütün mahlûkât, bütün zemânlarda ve mekânlarda Allahü te- âlâya muhtâcdır. htiyâc, acz alâmetidir. Allahü teâlâ aczden münezzeh olup, kâdir, ganî ve kayyûmdur.
17 Yümîtül-halka kahren sümme yuhyî, Fe yeczîhim alâ vefkıl-hısâli.
Allahü teâlâ, bütün mahlûkâtı kahr ve galebe ile yok edip, sonra hep- sini diriltir ve kıyâmetde amellerine karşılık verir.
18 Li ehlil-hayri cennâtün ve nü’mâ, Ve lil küffâri edrâkün-nekâli.
Allahü teâlâ, ehl-i hayrı ya’nî ita’atkâr mü’mini Cennet ve ni’met ile mükâfâtlandırır, ni’metlendirir. Kâfirlere Cehennemin tabakalarında azâb eder ve cezâlandırır.
19 Ve lâ yefnel-cahîmü ve lel-cinânü, Ve mâ ehlühümâ ehlün-tikâli.
Cennet ve Cehennem hâlihâzırda vardır ve devâmlı var olacaklar- dır. Cennet ve Cehennem ve sâkinleri yok olmadıkları gibi, başka bir ma- hâlle intikâl etmezler. Ebedî kalıcıdırlar.
20 Yerâhül-mü’minûne bir ğayr-i keyfin, Ve idrâkin ve darbin min misâli.
Allahü teâlâ Cennetde mü’minlere görünür. Mü’minler, nasıl oldu-
ğunu bilmeden, hiçbir mahlûka benzemeksizin Allahü teâlânın cemâlini görmekle şerefleneceklerdir.
21 Fe yensevnen-neîme izâ reevhü, Fe yâ hüsrâne ehlil-i’tizâli.
Mü’minler Cennetde, Allahü teâlânın cemâlini görmekle mesrûr olurlar ve Cennetin bütün ebedî ni’metlerini unuturlar. Zîrâ Cennet ve bü- tün ni’metleri, Cemâl-i ilâhîye nisbetle hiç mesâbesindedir. Mu’tezîle fırkası Cennetde Allahü teâlâyı görmeyi inkâr etdi.
22 Ve mâ in fi’lün eslehu züftirâdın, Alel-hâdil-mukaddesi zit-teâlî.
Allahü teâlâya, kulları için îmân ve diğer sâlih ameller gibi iyi şey- leri dilemesi ve yaratması vâcib değildir. Zîrâ Allahü teâlâ fâil-i muhtâr- dır, ya’nî dilerse yaratır, dilerse yaratmaz.
23 Ve ferdun lâzimun tasdîku rusülin, Ve emlâkin kirâmin bin-nevâli.
Âkıl ve bâlig olan mükellef üzerine, vahdâniyyet-i ilâhiyye [Allahü te- âlâya] îmân etmek farz olduğu gibi, Peygamberlere aleyhimüsselâm ve meleklere de îmân etmek farzdır.
24 Ve hatmür-ruslî bis-sadril-muallâ, Nebiyyün Hâşimiyyün zî cemâli.
Muhammed aleyhisselâm Hâtem-ül-enbiyâ ve mürselîndir. Nü- büvvet ve risâlet Onun mubârek zâtıyla son bulmuşdur.
25 mâmül-enbiyâi bilâhtilâfin, Ve tâcül-esfiyâi bilâhtilâlin.
Muhammed aleyhisselâm Peygamberlerin imâmı ve muktedâ-i es- fiyâdır. [Meleklerin ve Evliyânın reîsidir.]
26 Ve bâkın şer’ühu fî külli vaktin,
lâ yevmil-kıyâmeti ver-tihâli.
Resûl-i ekremin sallAllahü aleyhi ve sellem şerî’ati nesh ve teb- dîlden âridir ve değişdirilmeden kıyâmete kadar devâm edecekdir.
27 Ve Hakkun emru mi’râcin ve sıdkun, Fe fîhi nassun ahbârın avâli.
Muhammed aleyhisselâmın mi’râcı hakdır ve doğrudur. Zîrâ doğ- ruluğu mütevâtir ve meşhûr haberlerle sâbitdir. [Mi’râc, rûh ve beden ile olmuşdur.]
28 Ve innel-enbiyâe le fî emânin, Anil-ısyâni amden ven-izâli.
Peygamberlerin aleyhimüsselâm hepsi, kasd ile sâdır olan küfr ve ma’siyyetlerden ma’sûm ve korunmuşdurlar. Peygamberlikden azl olun- mazlar. [İsmet ve emnül-azl sıfatları vardır.]
29 Ve mâ kânet nebiyyen kattu ünsâ, Ve lâ abdün ve şahsun züftiâli.
Kadınlardan ve kölelerden aslâ Peygamber gelmez. Peygamberler
aleyhimüsselâm sihrbaz ve gözboyacı olmaz.
30 Ve Zülkarneyni lem yu’ref nebiyyen, Kezâ Lokmânü fahzer an cidâli.
Zülkarneyn ve Lokmân hazretlerinin nübüvvetleri sâbit olmadığın- dan [ya’nî ihtilâfı olduğundan], bu husûsda mücâdeleden sakınıp, ilm-i ilâ- hiye havâle etmek en sâlim yoldur.
31 Ve Îsâ sevfe ye’tî sümme yetvî, Li deccâlin şakıyyin zî habâli.
Kıyâmet alâmeti olarak Muhammed Mehdî aleyhirrahme çıkacak. Sonra Deccâl zuhûr edip, kırk gün şarkda ve garbda fesâd kıvılcımını yay- dıkdan sonra, hazret-i Îsâ aleyhisselâm gökden inecek, şakî Deccâlı öl- dürecekdir.
32 Kerâmâtül-veliyyi bidâri dünyâ, Lehâ kevnün fehüm ehlün nevâli.
Dünyâda Evliyâdan zuhûr eden kerâmetler hakdır ve sâbitdir. Zîrâ Evliyâ-i kirâm husûsî rabbânî lütflara mazhardırlar. (Nübüvvet da’vâsın- da bulunmıyan Evliyâda hârikul’âde meydâna gelen işlere kerâmet de- nir. Îmân ve sâlih ameli olmıyanlarda meydâna gelirse istidrâc, Pey- gamberlerde olur ise, mu’cize denir.)
33 Ve-lem yefdûl veliyyün kattu dehren, Nebiyyen ev-resûlen fintihâli.
Evliyâ-i kirâm, Resûllerin ve Nebîlerin aleyhimüssalâtü vesselâm
derecesine aslâ ulaşamaz.
34 Ve lissıddîkı rüchânün celiyyün, Alel eshâbi min gayri ihtimâli.
Resûlullahın sallAllahü aleyhi ve sellem ilk halîfesi olan Ebû Bekr- i Sıddîk radıyAllahü anh , diğer Eshâb-ı kirâmın hepsinden üstündür. Bu üstünlüğü kat’î olup, şek ve şübhe yokdur.
35 Ve lil fârûki rüchânün ve fadlün, Alâ Osmâne zinnûreyni âlî.
Fârûk-i a’zam Ömer bin Hattâb radıyAllahü anh hazretleri de Os- mân bin Affân radıyAllahü anh hazretlerinden üstündür. (Ömer-ül Fâ- rûka radıyAllahü anh , hak ve bâtılın arasını ayırt etdiğinden, Fârûk de- nildi. Zinnûreyn, iki nûr sâhibi demekdir. Hazret-i Osmân radıyAllahü anh Resûlullahın sallAllahü teâlâ aleyhi ve sellem iki kızı Rukayye ve Ümmü Gülsüm ile ard-arda evlendiği için, kendisine zinnûreyn denildi.)
36 Ve Zünnûreyni Hakkan kâne hayran, Minel kerrâri fî saffil kıtâli.
Osmân bin Affân radıyAllahü teâlâ anh hazretleri de Haydâr-ı
kerrâr Alî bin Ebî Tâlib radıyAllahü teâlâ anh hazretlerinden efdâldir.
37 Ve lil-kerrâri fadlûn ba’de hazâ, Alâl-egyâri durran lâ tübâlî.
mâm-ı Alî de radıyAllahü teâlâ anh diğer Sahâbe-i kirâmdan rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în efdâldir. Bu husûsda ba’zı kimsele- rin farklı sözlerine i’tibâr olunmaz.
38 Ve lissıddîkati er-rüchânü fa’lem, Alâz zehrâi fî ba’dıl hilâli.
Ümmül-mü’minîn, zevce-i seyyid-il-mürselîn hazret-i Âişe radıyal- lahü teâlâ anhâ hazretleri, ba’zı hasletlerde Fâtıma-ı Zehrâdan radıyal- lahü teâlâ anhâ üstündür.
39 Ve lem yel’an Yezîden ba’de mevtin, Sivâl müksâri fil-igrâi gâli.
Selef-i sâlihînden hiç kimse Yezid bin Mu’âviyeye la’net etmedi. Sâ- dece haddi aşan râfizîler ve hâricîler gibi ba’zı kimseler la’net etdi.
40 Ve îmânül-mukallidi zü i’tibârin, Bi envâ’ıd-delâili kannisâli.
Mukallid olan mü’minin îmânı mu’teberdir. Böyle olduğu kat’î de- lîllerle sâbitdir.
41 Ve mâ özrün li zî aklin bir cehlin, Bi Hallâkıl-esâfili vel eâlî.
Âkıl ve bâlig olan kimse, cehâleti sebebiyle, ma’rifet-i ilâhîden mahrûm kalsa, huzûr-u Rabb-ül-âlemînde özrü makbûl değildir.
42 Ve-mâ îmânü şahsın hâle ye’sin, Bi makbûlin li fakdil imtisâli.
Ömrünü küfr ve dalâletde geçirmiş olan kâfir, ölürken kendisi için hâzırlanan azâbı görerek îmâna gelse, buna îmân-ı ye’s denir. Böyle îmân Allahü teâlâ indinde makbûl değildir. Zîrâ dahâ önce emr-i ilâhîye uymamış ve îmân etmemişdir.
43 Ve-mâ ef’âlü hayrin fî hısâbi, Minel îmâni mefrûdal-visâli.
Nemâz ve oruc gibi sâlih ameller îmândan değildir. Fekat îmânla ir- tibâtı vardır. Çünki îmânın kemâli ameller iledir.
44 Ve-lâ yükdâ bir küfrin ve irtidâdin, Bi ahrin ev bir katlin vehtizâli.
Zînâ, katl ve gasb gibi yasak olan işleri yapanlara kâfir ve mürted denmesi câiz değildir.
45 Ve-men yenvi irtidâden ba’de dehrin, Yesır an dîni hakkın zensilâli.
leride kâfir olmaya niyyet eden kimse (Allahü teâlâ muhâfaza bu- yursun) o ânda dinden çıkıp, kâfir olur.
46 Ve-lafzul-küfri min gayri i’tikâdin, Bi tav-ın reddü dînin bigtifâli.
Bir kimse cehâleti sebebiyle, küfr olduğunu bilmeyerek, zorlama ol- madan, kendi isteği ile küfrü gerekdiren, îmânı gideren bir sözü söylese, o kimse dinden çıkıp, kâfir olur.
47 Ve-lâ yuhkem bir küfrin hâle sekrin, Bi-mâ yehzî ve-yelgû birticâli.
çki ile serhoş olan kimse, serhoşluk sırasında, îmânı gideren bir söz söylese, ona kâfir denmez.
48 Ve-mel-ma’dûmü mer’iyyen ve şey’en, Li fikhın lâha fî yümnil-hilâli.
Ma’dûma [var olmayana] yok iken rü’yeti ilâhî tealluk etmez. Ma’dû- ma şey de denmez. Çünki mevcûd değildir. Böyle olduğu gâyet açıkdır.
49 Ve gayrânil mükevvenü lâ-ke şey’in, Meattekvîni huzhü liktihâli.
Tekvin ve mükevven farklı iki şeydir. Böyle inananların görüşü kuv- vetlidir. (Bunu böyle bil.)
50 Ve innessühte rızkûn mislü hıllin, Ve in yekreh mekâlî küllü kâli.
Harâm da halâl gibi muhakkak rızkdır. Her ne kadar kabûl etmiyen- ler olsa da, bu söz doğrudur.
51 Ve dünyânâ hadîsün vel-heyûlâ.
Adîmül kevni fesma’ bictizâli.
Bu âlem sonradan yaratılmışdır. Felsefecilerin âlemin aslı dedikle- ri heyûlâ nın aslı yokdur, mevcûd değildir.
52 Ve-lil Cennâti ven-nîrâni kevnün, Aleyhâ merrü ahvâlün havâli.
Cennet ve Cehennem şu ânda vardır. O ikisinin üzerinden çok se- neler geçdi. Her ikisi de mahlûkdur.
53 Ve-lidda’vâti te’sîrün belîgûn, Ve kad yenfîhî eshâbüddalâli.
Sâlihlerin ve diğer mü’minlerin, ölüler ve diriler için yapdıkları dü- âları te’sîrlidir, fâidesi onlara ulaşır. Lâkin, mu’tezîle fırkası inkâr etdiler.
54 Ve-fil ecdâsi an tevhîdi Rabbî, Seyüble küllü şahsın bissüâli.
Bütün insanlar ölüp, kabre defn olundukdan sonra, tevhîd-i ilâhîden süâl olunacakdır.
55 Velilküffâri velfüssâkı yükdâ, Azâbül-kabri min sü-il fiâli.
Kabr azâbı vardır. Birinci sûrun üfürülmesine kadar, kâfirlere ve tev- besiz vefât eden günâhkâr mü’minlere kabrde azâb olunacakdır.
56 Hisâbünnâsi ba’del ba’si Hakkun, Fekûnû bitteharrüzi an vebâli.
kinci sûrun üfürülmesiyle bütün ölüler dirilip, Mahşer yerinde her- kes sözlerinden ve işlerinden hesâba çekilecekdir. Buna inanmak ve is- lâmiyyete uymayan işlerden sakınmak lâzımdır.
57 Ve yü’tal kütbü ba’dan nahve yümnâ, Ve ba’dan nahve zahrin vel şimâli.
Dirildikden sonra, herkesin hayr ve şer bütün işlerini gösteren ve dünyâda iken Kirâmen Kâtibin melekleri tarafından yazılmış olan amel def- terlerinin, mü’minlere sağ, kâfirlere arka ve sol taraflarından verilmesi hak- dır ve olacakdır.
58 Ve hakkun veznü a’mâlin veceryün, Alâ metnissırâtı bilâ ihtibâli.
Mahşer yerinde, herkesin hayr ve şer bütün amellerinin tartılması hakdır. Yine bütün kulların Cehennem üzerine kurulan Sırat üzerinden geç- meleri, hakdır ve olacakdır.
59 Ve mercüvvün şefâ’atü ehl-i hayrın, Li eshâbil kebâiri kel-cibâli.
şefâ’at vardır. Peygamberlerin aleyhimüsselâtü vesselâm , Evli- yâ-i kirâmın, âlimlerin ve diğer sâlih kimselerin, Kıyâmet gününde dağ- lar gibi büyük günâh sâhiblerine şefâ’at edip, müstehak oldukları azâb- dan kurtulmalarına vesîle olacakları umulur.
60 Ve zül-îmâni lâ yebkâ mukîmen, Bişümizzenbi fî dâriştiâli.
Büyük günâh sâhibi tevbesiz ölüp, günâhları sebebiyle Cehenne- me girse de, kâfirler gibi ebedî kalmayıp, mutlaka çıkacak ve Cennete gi- recekdir.
61 Ve mêl maktûlü maktûan aleyhi, Sivâ zêınde eshâbid-dalâli.
Katl olunan kimse eceliyle ölür. Eceli kesilmiş olmaz. Ölüm ecelden önce gelmez.
62 Lekad el-bestü littevhîdi nazmen, Bedîaşşekli kessıhril halâli.
Tevhîdi, i’tikâd bilgilerini, gönülleri çeken bir tarzda, nazm ile yaz-
dım.
63 Yüsellîl kalbe kel büşrâ bir ravhın, Ve yuhyîr rûha kelmêizzülâli.
Bu manzûme, ehl-i îmânın gönlünü, büyük bir müjde gibi ferâhlan- dırır. Âb-ı zülâl gibi rûhun ebedî se’âdetine vesîle olur.
64 Fe hûdû fîhi hıfzan ve i’tikâden, Tenâlû cinse esnâfil menâli.
Bu manzûmeyi okumakla iktifâ etmeyip, bilâkis ezberlemek ve bu manzûmede bildirildiği gibi i’tikâd etmek lâzımdır. Böylece ilâhî ni’met- lere ve se’âdetlere kavuşmak müyesser olsun.
65 Ve kûnû avne hêzêlabdi dehrân, Bi zikril hayri fî hâlibtihâli.
Allahü teâlâya düâ edip, yalvardığınız zemânlarda, bu manzûmeyi yazan abd-i za’îfi de hâtırlayıp, onun için hayr düâ ve istigfâr ederek yar- dımcı olunuz.
66 LeallAllahe ya’fûhü bir fadlin, Ve yu’tîhis-se’âdete filmeâli.
Ümmîd edilir ki, hayr düâlarınızın bereketleriyle, Allahü teâlâ bu ha- kîr kulunun seyyiâtını, fadlı ve keremi ile afv eder ve âhıretde en büyük ni’met olan dîdârını görmek se’âdetini nasîb eyler.
67 Ve innidehra ed-û künhe vüs-î, Limen bilhayri yevmen kaddeâlî.
Bir kimse, bir gün, bir vakt bana hayr düâ ederse, hayâtda kaldığım müddetce, ben de bütün gücümle ona hayr düâ ederim.
Merhameti, lütf ve ihsânı herşeyi kuşatan Allahü teâlâdan Resûl-i emîni hurmetine bizi ve bu kasîdeyi yazan zâtı afv etmesini, bize ve ona, babalarımıza, annelerimize, hocalarımıza, sevdiklerimize ve bütün mü’min- lere merhamet eylemesini dileriz. Allahü teâlâya dâimâ hamd olsun.