Süleyman Hilmi Tunahan
feri
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN
İslam’da rüya bağlayıcı değildir. Yani rüyamda şunu gördüm veya şöyle gördüm dolayısıyla bunu böyle yapmalıyım diyerek o görülen rüyaya göre hareket etmek gerekmez. Lakin gören insan için önemli olabilir ve ona göre hareket edebilir. Nitekim geçmişte ve günümüzde böyle çok olmuştur. Hz. Yusuf’un rüyası gibi.
İşte sizlere hayatını ve mücadelesini yazacağım Süleyman Hilmi Tunahan da böyle bir rüyanın sonunda ihtimamla yetiştirilen bir insan.
Soyunun Fatih Sultan Mehmet Han’ın eniştesi İdris Efendi’ye dayandığı söylenen Süleyman Efendi, Silistre’nin Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik yapan Osman Efendi’nin oğlu olarak 1889 yılında dünyaya gelmiştir. Osman Efendi, İstanbul’da tahsil gördüğü sırada bir rüya görür. Rüyada, vücudundan kopan bir parça gökyüzüne çıkar ve etrafa ışıklar saçar. Bu rüyayı, soyundan gelecek bir evladının dünyayı manen aydınlatacağı şeklinde yorumlar. Evlendikten sonra da dünyaya gelen oğlu Süleyman’ı bu anlayışla büyütmeye çalışır.
Tahsili boyunca hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz. Hocalık yaptığı Satırlı Medresesi’ne alarak ilk hocası olur. Ona talebesi olmasının dışında farklı bir ilgi gösterir. Hatta her yanına gelişinde ayağa kalkarak Buyurunuz Süleyman Efendi oğlum. dermiş.
Süleyman Efendi İstanbul’da
Satırlı Medresesi’nden sonra, Rüştiye’ye devam eden Süleyman Efendi’yi babası daha iyi tahsil görmesi için İstanbul’a gönderir.
Gönderirken de: Oğlum! Usul-i Fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun. demiş.
O zamanın şartlarına göre Fatih dersiamlarından büyük alim Bafralı Ahmed Hamdi Efendi’den icazetini alır. Daha sonra da aynı medresede hocalık (dersiam) yapmak için açılan imtihana katılır. Onu da başarıyla verdikten sonra, kadıların (hakimlerin) yetiştirildiği Medresetü’l-Kuzat’ın imtihanını da verir.
Artık o başarılı bir hoca konumunda bu durumunu sevinçle babasına haber verdiğinde, babası Hüküm verme durumundaki insanların büyük mesuliyetini ve adaleti gerçekleştiremeyenlerin cehennemlik olduklarını haber veren hadisi hatırlayarak oğluna: Ben seni cehenneme gidesin diye İstanbul’a yollamadım. der.
Babasının bu endişesine katılan Süleyman Efendi, kadılığı kazanmış olmasına rağmen, bu vazifeyi yapmaz, hocalığa devam eder. Bu vazifesini Cumhuriyet döneminde İstanbul Müftülüğü’nde sürdürmüş, camilerde vaazlar vermiş, vaazları bazılarını rahatsız ettiğinden, konuşmalarına da çok dikkat etmesine rağmen rahatsız edici tutumlara maruz kalmıştır.
Tutuklanma ve hapishane hayatı
Bir gün evinden alınarak 1. şubenin meşhur işkence merkezine konarak, dostlarıyla beraber üç gün süreyle işkenceye maruz bırakılır.
1939’da bu tutukluluk dönemi belirli periyotlarla devam eder. Nitekim 1957 yılında siyasi mülahazayı da dikkate alarak dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik tarafından düzmece bir mazeretle tekrar tutuklanması için karar verilir. Damadı Kemal Kaçar’ın da siyasetle meşgul olması, hakkında yapılacak suçlamalarda belirleyici olur.
Kütahya Emniyet Müdürlüğü’ndeki bol küfürlü ve işkenceli dramı, bayılmasıyla da sona ermez. Ayıltılıp tekrar aynı küfür ve işkence devam eder.
Süleyman Efendi’nin bütün bu çileler içinde en mühim faaliyeti Kur’an okutmak ve kurs açmak olmuştur. Bu halini her tutuklanmasında kendilerine şu şekilde ifade etmiştir. Bu faaliyetim sadece müslüman çocuklarının dinlerini ve Kur’an’larını öğrenme hedefine yöneliktir. Devletin kanunlarına ve idaresine karşı bir maksadım yoktur. demesine rağmen ölünceye değin hiç rahat bırakmamışlardır.
Dindar insanlara bir şey yapılmadığını söyleyerek gerçeği saklamaya çalışan zihniyet, hangi kaynaktan yararlanarak bunları söylüyor bilemiyoruz. Özellikle İnönü dönemi, bu ve buna benzer baskı ve zulümlerle doludur.
Süleyman Efendi, yüksek dereceli şekerden vefat ettiğinde 71 yaşındaydı. 1959 yılında vefat eden Süleyman Efendi için Fatih Camii Haziresine gömülmesi kararlaştırılmış, ama Demokrat Parti’deki dine karşı cephenin engellemesiyle bu karar gerçekleşmez, bunun yerine cenaze namazı Altunizade Camii’nde kılınarak Karacahmet Mezarlığı’na defnedilir.
Süleyman Efendi’nin yolu
Ortaya birşeyler koymaya çalışan her insanın lehinde ve aleyhinde çok şeylerin söylendiği ve yazıldığı bir gerçek. Süleyman Hilmi Tunahan için de aynı şeyler olmuştur.
Olumsuz söyleyenleri bir tarafa bırakırsak, olumlu düşünenler, onun yolundan gittiğini söyleyen kardeşlerim için bir şeyler söylemek istiyorum:
Hayatını Kur’an hizmetine vakfeden Süleyman Efendi, bir anne-babadan doğan, etten, kemikten olan, yiyen-içen bizler gibi bir insan. Bu insana olağanüstülükler atfederek uçurup-kaçırmak İslamî bir yaklaşım değildir. Eğer böyle bir nazarla değerlendirilecek olursa masumiyet atfetmek gerekir ki, bu da peygamberlerin sıfatıdır. Haliyle bunlar da hata yapabilirler. Öyle görmek, böyle anlamak gerekir.
Bu ifadelerim asla Süleyman Efendi’yi ve onun gibi insanları küçük göstermek maksadına yönelik değil. Onlar ki, bizim değil yapmamız, hayal ettiğimiz mücadeleyi gerçekleştirmiştir. Öyle ki, Kur’an okutmasına müsaade edilmeyen Süleyman Efendi, tren vagonlarında, yolcu gibi binerek talebe okutmuştur. Bütün bunlar az fedakarlık değil. Takdirle karşılıyoruz. Bu ifadelerden kasdım, müntesipleri (taraftarları) olan ve kendilerine Süleymancılar denen kardeşlerimin yaklaşımlarından dolayı böyle açıklamayı gerekli gördüm.
Çünkü aşırı tarafgirlik kişiyi taassuba götürür. Taassub ise gerçeği görmeye mani olur. Kendisinden (kendilerinden) daha doğru, sağlıklı çalışmanın olmadığı kanaatine götürür. Bu ise yanlıştır. En iyisi olmaya çalışmak, en asli vazifemizdir. Fakat bizler gibi çalışma yapan başkalarının varlığını da unutmamak gerekir.
Mesela Hoca Efendi’nin döneminde Kur’an için sarfettiği emek, gayret, mücadele, takdire şayan. Fakat daha sonraları durum değişmiş, yeni imkanlar ortaya çıkmış, İmam-Hatip Lisesi açılmış. Bunlara amansız tavır almaktansa biraz mühlet vermek, şayet iyi şeyler oluyorsa onları takdir etmek, onlarla bütünleşmek daha iyi olmaz mıydı? Maalesef bu yapılmadı. Aksi tavırlar alındı. Bu durum şimdilik eski katılığını korumuyorsa da kısmen kırıntıları var.
Tabiiki bu konuda o kardeşlerimize karşı da olumsuz tavırlar takınılmıştır. İmam-Hatip Liselerinin kuruluşuyla ilgili Celal Hoca Kuşağı isimli kitabı, bazı münakaşalar içinde Son Devrin Din Mazlumları isimli kitabı tavsiye ederim.
Süleyman Efendi’nin yoluna gelince…
1- Hayatını Kur’an eğitimine vakfetmiş, Kur’an’ı bilen ve yaşayan öğrenciler yetiştirmeye gayret etmiştir.
2- Ehl-i Sünnet yoluna bağlı olup yeni bir mezhep kurma çabası gütmemiştir.
3- Süleymancılık diye bir tarikat yoktur. Kendisi İmam Rabbani’ye bağlı Nakşî bir tarikat mensubuydu.
Süleyman Efendi, başlattığı Kur’an eğitimiyle şüphesiz bir çığır açtı. O çığıra sahip çıkacak talebeler yetiştirmek için yoğun çaba sarfetti. Bu yönü itibariyle ülkemizde canlı bir iz bıraktı. Yukarıda zikrettiğim hassasiyetleri de dikkate alaracak şekilde davranılırsa bu ekol, milletimizin gönül dünyasını zenginleştiren izler olacaktır.
Cevap: SÜleyman Hİlmİ Tunahan
suara
Allah razı olsun paylasim için…Rabbim islama hizmeti gecmis bütün alimlerden ;razi olsun insallag hizmetlerini daim ve kaim eylesin
Yanıt: SÜleyman Hİlmİ Tunahan
Ecir
Amin suara alimler nebilerin varisleridir.
Allah razı olsun.
Soru: SÜleyman Hİlmİ Tunahan
feri
amin cümlemizden inşAllah……..
intifada
paylaşım ve bilgilendirmeler için Allah c.c. razı olsun.
bu arada ben o cemaatin arasında kalmıştım bir zamanlar 🙂
feri
sağol kardeşim Allah senden de razı olsun…
##MeLeKyÜzLüM##
Süleymân Hilmi Tunahan’ın tasavvufî yönüyle ilgili olarak, dâmâdı ve bağlısı Kemâl Kacar tarafından Necip Fâzıl Kısakürek’e verdiği notlardan:
"Süleymân Efendinin bâtın ilmine yâni tasavvuftaki mânevî cephesine gelince, şüphesiz bu husus ehline mâlumdur. Zâhirî akıl ve zekâ ile idrâki mümkün olamaz. Öyle ki, bir insan müslüman olabilir, tahsilli ve akıllı olabilir. Hattâ iç hayâtı münkir olamaz da yine tasavvuf ve irşâda ehil bir zât ile karşılaştığı halde, o zât ilâhî irâdeyle kendisini ona bildirmezse, dünyâlar bir araya gelse onun feyzlerinden haberdâr olamazlar. Bizim ise kendisinin mânevî cephesi üzerinde zerrece tereddüdümüz yoktur. Biz bu noktayı ilmelyakîn biliyoruz. Kendisinin tasarrufunu ve rûh melekeleri üzerindeki tesirini öz rûhumuzda ve vücûdumuzda hissetmiş, enfüsî ve kevnî kerâmetlerinin üstün irşâd hârikalarını fiil hâlinde ve hakkıyla müşâhede etmiş bulunuyoruz.Allah’ın bu husustaki inâyet ve lütfuna mazhar olduğumuza, kendilerinin kâmil ve mükemmel mürşid olduğuna Silsile-i sâdâd (Büyükler zinciri) kolundan otuz ikinci ferdi Selâhüddîn ibni Mevlânâ Sirâcüddîn hazretlerinin cismânî nisbet, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin de rûhânî nisbetle vârisleri bulunduğuna îmânımız tamdır. Kendisinin bu cephesini anlamayanların, hiç olmazsa aksini iddiâ etmemelerini ve kendisinde bir mürşid hâli görmediklerini söylemekten çekinmelerini, dünyâ ve âhiret yıkımına uğramamaları bakımından tavsiye ederiz."
##MeLeKyÜzLüM##
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S.) HAZRETLERİ’NİN KRONOLOJİSİ
1888 / 1304 – Miladi / Rumi Süleyman Hilmi (k.s.) Efendi, Silistre’nin Hezergrad kasabasının Ferhatlar köyünde dünyaya geldi.
1913 / 1329 – Darü’l Hilafeti’l Aliyye Medreseleri Kısm-ı Ali (Sahn) Medresesine girdi.
1915 / 1331 – 3. sınıf 1. şubesini 90 üzerinden 88 puanla bitirdi.
Eylül 1916 / Eylül 1332 – 4. sınıfı 80 üzerinden 76 puanla bitirdi.
30 Eylül 1916 / 17 Eylül 1332 Medresetü’l-Mütehassisin’in (Süleymaniye Medresesi) Tefsir-Hadis bölümüne girerek Hafız Ahmet Paşa Medresesine kaydoldu.
1918 İstanbul Müderrisliği Ruûsuna tayin edildi.
27 Mayıs 1919 Süleymaniye Medresesinin Tefsir-Hadis şubesinden mezûn oldu.
1926 Köyü olan Ferhatlar’ı son defa ziyaret ederek 40 gün kaldı.
1927 Babası Osman Efendi vefat etti.
1936 Mürşid-i Kamil olarak vazifeye başladı.
1939 İlk defa tevkif edilerek, birinci şubenin tabutluklarında işkence ve hakaretle dolu 3 gün geçirdi.
1941 Bulabildiği bir kaç talebeye ilim öğretmeye başladı.
1944 İkinci defa tevkif edildi. Birinci şube tabutluklarında, 8 gün işkenceye tabi tutuldu.
1949 Kur’ân kurslarının açılmasına, sınırlı da olsa müsâade eden kanunun yürürlüğe girmesiyle, Süleyman Efendi Hazretlerinin ilim öğretme faaliyeti bir nebze rahatladı.
1950 Vaizlik belgesi iade edildi.
1951 Süleyman Efendi (k.s.), Şehzadebaşı’ndan Kısıklı’ya taşındı ve Avrupa yakasındaki talebelerin tedrisini damadı Kemal Kacar’a bıraktı.
1951 Çamlıca’da, Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Bey’in köşkünün birinci katında ilk düzenli Kur’ân Kursu faaliyeti başladı.
1952 Çamlıca’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Çilehanesinin yanında ilk resmi Kur’an Kursu, Üsküdar müftülüğüne bağlı olarak açıldı.
1956 Cezâyir Müslümanlarının Fransız sömürgeciliğiyle mücadelesi esnasında, vaazlarında "Müslüman kardeşlerimize duâ edelim" dediği için, defalarca karakola çağrıldı ve ifadesi alındı.
1957 Bursa’da tertiplenen mehdilik hâdisesi üzerine tutuklandı ve Kütahya Hapishanesi’nde, 69 yaşında olmasına rağmen 59 gün hapsedildi. İdam talebiyle yargılandı, berâat etti.
16 Eylül 1959 İstanbul Kısıklı’daki Hâne-i Seâdetlerinde, 72 yaşında ahirete intikâl ettiler.
##MeLeKyÜzLüM##
Her devirde olduğu gibi manevi marazlara müptela,gaafil,samimiyetsiz bazı ilim erbabı,Hz.Üstazımız’ın malik olduğu manevi mükellifeyete dair bu muvaffakiyeti çekemeyerek:
-Biz 15 senede okuduk,bu nasıl oluyor.Küçük yaşta,kısa zamanda ilim meydanlarında,vaaz kürsülerinde görülüyorlar,diye hased fırtınası ve taarruzları da devam ediyordu.
Halbuki taharetsiz bir kefere,tayyare ile altı aylık yolu üç saate indirir,kabul ederler de Allahü Teala’nın zatına mahsus kullarına ihsanı olan kısaltmayı akılllarına aldıramazlar.
Talebeden biri o gün İstanbul’un büyük alimi olan zata:
-Ben Efendi Hazretlerinden üç saat içinde Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendim,deyince itiraz edip:
-Önceden bilirdin,dediğini Hz.Üstaza söyleyince:
-O zata haber verin,Yedikule’den bir çingene çocuğu getirsin,okutalım.Keramet-i Nebiyi görsün,buyurdular.
………………………………
………………………………
Allah kelamı öğretmek suç.Ders okuduğumuz evlere sivil memurlar gelir:
-Bura filancanın evi mi? diye sorarlar.
-Evet ne istiyorsunuz?
-Mim koymaya geldik,derler.
Efendi Hazretleri bunu işitir.Fakat memuriyet-i mahsusası icabı hiç aldırmaz,devam ederdi.
Valide Sultan’ımız:
-Efendi,şu derslere biraz ara ver,görüyorsun,hem takip hem de cefa ediyorlar,diye yalvarırlardı.
Bir gün rüyalarında,Efendi Hazretleri’nin mübarek dilini çıkarıp masa üzerine konulduğunu görür.Heyecanla uyanıp anlattıklarında;
-Gördün mü hanım,derslere ara ver diyorsun.Bırakırsam adamın dilini böyle çıkarıverirler,diye cümlemize misaller beyan eder,her hususta feyizli sohbetlerle hız verir,gayret aşılarlardı.
Bugünün meyvesi o günün mihnetiyle başlar.
…………………………….
…………………………….
Tüccardan biri,talebeye sorar:
-Efendi Hazretleri vefat edince ne yapacaksınız?
-Her birimiz bir Süleyman olacağız,cevabını işitince,Hazret o kadar memnun ve mütehassis oldular ki,bunu günlerce mevzu yapıp anlatmışlardı;
-Benim evlatlarımın her biri bir Süleymandır.Ben daha yüz sene yaşayacağım,sözleriyle mübahat ve memnuniyet izhar etmişlerdi.
…………………………..
Ali Erol / Hatıratım
##MeLeKyÜzLüM##
İlim seferberliği ile memuruz.Bu iş bizim omuzlarımıza indi.Cenab-ı Hak uykumuzu alsa da gece sabahlara kadar ders okusak,buyururlardı.
Ders çalışan olmaz,iyi okunmazsa o gücenmez.Sabırla:
-Siz çalışamıyorsunuz,vaktiniz yok,ben yükü üzerime alayım da yarın biraz daha fazla okuyalım,diye nezih bir üslup içinde ikazda bulunur,kimseyi incitmemeye azami gayret gösterir,biilinmeyen meseleyi hemen izah eder,
-Mahcup etmek haramdır,buyururlardı.
Derse geç gelen,bir kişi de olsa onu bekler,darılmaz,bir kelime ile,sadece ”hep seni bekledik” buyururlardı.
……………
……………
Okunan kitaplar biterken,sonra okunacak kitapları,kendi parasıyla alır,bizlere tevzi ederlerdi.
Fıkıhta misvak bahsi geldi.Ehemmiyetini öğrendik.
-Nerden alalım,diye soruldu.
-Ben size bulurum,buyurdular.
……………
……………
Bir gün arkadaşlarla maiyyetinde giderken,devlethanelerini göstererek:
-İhtiyacı olan şu evden istesin.Bendeki bitinceye kadar da,sizdeki bitinceye kadar da müşterek,buyurdular.
Zaten bizlerde bir şey yoktu,gönül almak için öyle buyurdular.
…………….
…………….
Keza bir sabah hazır olduğumuz yere teşrif edip,hatır sorarken,halimi arz edip:
-Efendim,benim şu kadar lira borcum var idi.Günü geldi,sıkılıyorum.Üç gün izin verseniz memlekete gidip öder gelirim,dedim.
-Biraz sabret,Elleyletü hublâ (geceler gebedir),buyurdular.
Birkaç gün sonra,münasip lisanla tekrar hatırlatmak zarureti hasıl oldu.Zira memlekette. ”Borçtan kaçtı” sözleri de gelen haberler arasında idi.
Hz.Üstazın sözü yine evvelki gibi:
-Elleyletü hublâ.
Fakat bir gün sonra bana:
-Memlekette nerden vereceksin bu parayı? diye sual ettiler.
İşin en canlı noktası da burası.Efendim,babamdan kalma bir bağım var,üç bin lira eder.Onu satıp veririm,dediğimde Hz.Üstazın rengi birden değişti.Mübarek gözleri buğulandı.Ve fem-i şeriflerinden şu sözler döküldü:
-Biz kardeşlerimizin evini bağını satmak değil,birini iki etmekle mükellefiz.
İkinci gün halen hayatta olan bir tüccar ağabeimizden ödünç alıp parayı bana verdiler.Sonra ödedim.(Allah razı olsun.O zat-ı şerifi de hiç unutmam.)
…………………………..
Ali Erol / Hatıratım
süleyman recep
feri kardeşim,ALLAH c.c. razı olsun…
##MeLeKyÜzLüM##
Necip Fazıl’ın kaleminden ”Süleymanlılar”
Büyük muharrir Necip Fazil, bu talebeleri "Son Devrin Din Mazlumlari” isimli eserinde söyle destanlastirmaktadir:
"Süleyman Efendi, beni bu gençlerle temasa geçirmis ve bahçemizde yattigi halde farkinda olmadigimiz bir hazinenin kesfi gibi, hayretle karsilik bir takdir duygusuna bogmustur. Evet, o zamana kadar cansiz bir ezber zemini üzerinde öne arkaya sallantili, papaganvri bir tekrarlama isinden ibaret zannettigim ve Islam’in, fezayi milyonlarca projektörle delici kainat görüslerine yabanci saydigim Kur’an kurslari faaliyeti hayret ve saadetle gördüm ki: Gökten necaset yagan bir devirde üzerlerine tek kir bulasmamis, zeka ve irfanlari her incelige ulasmis güdücüler elindedir. Ve bu genç güdücüler mevki ve istikamet tayini noktasindan bütün dost ve düsman kutuplari, doktorlarin sihhat ve marazi tanidiklari gibi teshis ehliyetindedir. Diyebilirim ki, Türkiye’de, Kur’an kurslari toplulugu ayarinda vahdet, merkeziyet ve davalarinda salabet belirtici ikinci bir tesekkül mevcut degildir. Bu topluluk, terbiyesini Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan’dan alanlarin veya alanlardan alanlarin tablolastirdigi kadrodur ve bu tabloda sahis, fikir, ilim, usul, her unsurun dogrudan dogruya bagli oldugu tek mihrak, tek kelimeyle seriattir. Iste bagliliklarindaki kuvvete bu manayi verdigim, bütün gençlige tavsiyem gibi seriati bu manada ideallestirmelerini ve seriat askini bu manada suurlastirmalarini bekledigim ve kendilerini yeni iman neslinin en saf ve en temiz damarlarindan biri saydigim Kur’an kurslari topluluguna yakinligim buradan geliyor.”
Ne hazindir ki, diyanet camiasinda bazilari bu din alimi ordusundan rahatsiz olmus ve onlari diyanetten tasfiye etmek için degisik iftira ve bühtanlar ortaya atarak kasitli senaryolar hazirlayip kendilerine kamuoyu olusturmaya çalismislardir. Üzülerek belirtmek gerekir ki her devirde böyle iftiralara ve iftiracilara inanan ve ona taraftar olanlar çikmistir. Bu ve buna benzer iftiralarla kamuoyu karistirilmis ve bu genç hizmet ordusunu diyanetten tasfiye isi baslamistir.
Yine Necip Fazil bu tür insanların maksatlarini söyle dile getirmektedir:
"Herkes pireler gibi deliklerine saklanir ve ortaya çikmazken tam 33 yil bu davanin çilesini çekmis ve büyük meselenin nirengi noktalarini göstermis biri olarak kaydedeyim ki; din ögreticiligi bahsinde Süleymancilar diye yaftalanan topluluga dil uzatanlar ve onlari köstekleyenler hakikatten uzak, sadece çekememe duygusuna bagli, nefsine emin olmama uhdesinden gelen tepkilerden ibarettir. Bu da pek çoklarinca gayenin Islam degil, sahis ve zümre hirsi oldugunun sasmaz ifadesidir..
##MeLeKyÜzLüM##
SAİD NURSİ HAZRETLERİ’NİN SÜLEYMAN EFENDİ HAZRETLERİ HAKKINDA SÖYLEDİĞİ SÖZLER:
"Süleyman Efendi, işâret buyurulan zattır"…
Bediüzzaman Said Nursi’yle ilgili olarak Yeni Asya Gazetesi’nde 3 Mayıs 1976 tarihinde Av. Abdurrahman Şeref Laç’la yapılan mülâkattan iktibas edilmiştir.
"Bizim bugün başlıca vazifemiz; îman’ı muhafazaya çalışmaktır. Bunu yapıyoruz. Biz tedrîsat yapmıyoruz. İslâm’ın esâsı maddi ve mânevi kurtuluşun kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in okutulup öğretilmesi ve yalnız Türkiye’ye değil, bu yolla bütün dünyaya yayılması işini birâderim Süleyman Efendi ve O’nun tesis eylediği Kur’an Kursları yapıyor. Hem de çok kısa zamanda yapıyorlar. Eskiden 0-5 senede öğrenilen İslâmi ilimleri şimdi Kur’an Kursları -2 sene içinde öğretiyorlar. Âlim yetiştiriyorlar. Fakih (Fıkıh âlimi) yetiştiriyorlar. Müfessir yetiştiriyorlar. Bu hâl bir mûcize-i kur’âniyyedir.
Bugünkü bu şaşılacak hal hakkında ben küçük yaşlarda iken; benim gözlerime doğru bir ışık çakmış ve beni ikaz eylemek istemişti. O zaman her halde tekâmül etmemiş olduğum için anlayamamışım. Şimdi anlıyorum, îzah edeyim. Ben 6 yaşında iken Şirvan’dan Siirt’e gittim. Bir çok İslâmi ilimleri, Kur’an-ı Kerim’in mûcizesi olarak çok kısa zamanda ve sür’atle tahsil eylemiş bulunuyordum Siirt’teki büyük Müslüman âlimlerle münâzaraya girdim. Hepsini mağlup ettim. O büyük âlimler hayret içinde kaldılar ve beni takdir eylediler. Ben bu hâlime çocukluk sâikası (hevesiyle) ile mağrur oldum.
İşin esâsını o zaman anlayamamışım. Halbuki bu hâl bana bir işâretmiş. Sanki Rabbim bana demek istemiş ki: "Ey Said, ileride bir zaman gelecek İslâmiyet sıkışacak neşr-i Kur’an, neşr-i İslâm için uzun seneler bulunmayacak. Bunları bir senede, iki senede öğrenmek ve öğretmek ihtiyacı hâsıl olacak. İşte o zaman nasıl ki, şimdi sen; kısa bir zamanda büyük âlimlerle münâzaraya tutuşacak kadar ilim kudreti iktisap ettin. Seninkinden çok daha kısa zamanlarda, İslâm âlimleri yetişecek ve ehl-i küfür ile mücâdele edecek sevgili kullarım ortaya çıkacak.” Ben o zaman bu işareti anlayamamışım. Ama şimdi hakikat tezahür etmiş bulunuyor. Biraderim "Süleyman Efendi” işâret buyurulan zâttır. Büyük tedris işi ile meşgul oluyor. O’nun Kur’an Kursları; Neşri Kur’an ve Neşri İslâm’ı bütün dünyâyı hayretlere gark edecek çok kısa zamanda başarıyor.”
İşte o zamanın din mazlumlarından birisi olan Said-i Nursî, Süleyman Efendi Hazretleri hakkında bu sözleri söylemiştir.
Süleyman Efendi, tarikatı sadece "hoş sohbet vâsıtası” hâline getiren son devrin tembelliğini yıkmış onu, kitleleri harekete getiren, şeriat için çalışan insanların hareket ve heyecan vâsıtası kılmıştır. Bu yüzden kerâmete itibar etmemiş kendisi kerâmet izharından müstağni davrandığı gibi talebelerine de aynı yolu tâlim etmiş. "En büyük kerâmet ümmeti Muhammed’e Hakk yolu telkin etmektir.” Buyurmuştur. Kendisine mânevi selâhiyet verildiği andan itibaren hem Kâdirî hem de Nakşî tarikatıyla vazife tarif etmiş, zamanında şeyh olarak tanınanlara haberler göndererek onları kendisinin varlığından ve selâhiyetinden haberdâr etmiştir. Said-i Nursi, Abdülhakim Arvâsi,ve Adana’lı Sâmi Efendi de dâhil bir çok zâtlarla muhâbere etmiştir. Süleyman Efendi cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyetin içinde Müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve "dışımız halk ile, içimiz Hak ile” buyurmuşlardır.
barrena
Allah razı olsun.Şunu söylemek isterim ki Süleyman Hocaefendinin Talebeleri (süleymancılar değil) şu anda islami yaşatmaya çalışan en büyük topluluktur.
bir garip yolcu
Es selamü aleyküm. Ben o cemaatin Varna, Bulgaristandaki yurdunda kalıyorum. Ve biraz önce anlaım ki bu cemaat Süleyman Efendi (Allah ondan razı olsun)"yi çok sevdiklerinden dolayı çok abartıyolar. Mesela onun Hatemül Evliya, son evliya olduğuna inanıyolar. Kıyamet alametlerinin TÜMÜNÜN olduğuna inanıyolar. Bunları onları kötülemek için söylemiyorum, ama bunlar daha vukuu bulmadı( Büyül Alametler). Ve kafamdan atmıyorum bunları Hocalarımız resmen bize söylüyolar. Bende biraz soğudum bazı hocalardan. Ama Süleyman Hilmi Tunahan’ın böyle Hatemül Evliyalık gibi bir iddiası olmadığından onu çok seviyorum. Ama dediğiniz gibi o da etten kemikten bir insan. Sevgiyi dozunda bırakıp, aşırıya kaçmamak lazım.
Selam ve dua ile.
zehra b.
bir kişinin veya on kişinin hatasını bütün bir topluluğa atmamak gerek diye düşünüyorum her zaman her topluluktan kötüler çıkabilir selam ve duayla
mustaf4260
Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretleri de, "İlmin sonu acz ve cehildir” buyurmuş ve "İnsan âlim oldukça, âciz ve cahil olduğunu anlayıp, yine âciz ve cahil olmayan Allah’a yönelmeli, yoksa şeytan olur çıkar” diye de talebelerini ikazda bulunmuşlardır.
ali erol hatıratım, rüyada süleyman hilmi tunahanı görmek, hatıratım ali erol