Hacer validemiz
karia
Hacer, Mısır padişahının İbrahim’in karısı Sare’ye bağışlamış olduğu kerametli, vefalı, itaatkâr ve emin bir cariye idi. Sare, yaşlanmış ve İbrahim’e (a.s) bir çocuk verememiş olduğu için kocasına Hacer ile evlenmesini önerdi.
Bu izdivacın meyvesi, İsmail adında tertemiz bir erkek çocuğu oldu.
Bu olay Sare’yi üzdü. Hasreti ve hüznü, Hz. İbrahim’in de üzülmesine sebep oldu.
Hz. İbrahim (a.s) yüce Allah’tan bu sorunu halletmesini istedi. Allah ona, Hacer ve İsmail’i başka bir yere götürmesini vahyetti.
İbrahim sordu: "Allah’ım! Onları nereye götüreyim?"
Allah buyurdu: "Yeryüzünde ortaya çıkardığım ilk kara parçasına."
Cebrail, İbrahim’e eşlik edip kılavuzluk yapmakla görevlendirildi.
İbrahim, İsmail ve Hacer’i alıp susuz, kıraç ve sıcak bir çöl olan Bi’r-i Şiye’ vadisine götürdü ve bir tulum su ve azıcık yiyecekle onları orada bıraktı.
Çölün misafiri olan tek ağaç, üzerine atılan çarşafla beraber, yakıcı güneşe karşı Hacer ve İsmail için gölgelik oldu.
Hacer ve İsmail’in yerleşmesinin ardından İbrahim (a.s) geri dönmek istedi.
Hacer, İbrahim’in eteğine asıldı; gözyaşı dökerek İbrahim’in duygularını tahrik etmeye çalıştı. Acıklı bir sesle:
"Bizi bu susuz bitkisiz çölde bırakıp nereye gidiyorsun İbrahim?!" dedi.
Hacer’in ağlayıp sızlaması, İbrahim’in kararlı iradesine halel getirmedi. "Beni, sizi buraya yerleştirmekle görevlendiren Allah, sizin velâyetinizi de üstlenmiştir." dedi.
Bu söz, Hacer’in yüreğinin ateşine serpilmiş soğuk bir su gibi oldu. İçi rahatladı ve eşine şöyle dedi:
"Eğer bu iş Allah’ın emri ve iradesiyle yapılıyorsa, nereye istersen git; benim şüphem yok ki Allah bizi, hor ve zayi etmez."
İbrahim yola koyuldu ve gitti. Zî Tuva’daki Kuda dağına yetiştiğinde döndü ve uzaktan Hacer ile İsmail’e bakıp şöyle dedi:
"Rabbim! Ben zürriyetimden bazılarını senin saygın evinin yanında, susuz ve ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbim! Namazı ayakta tutsunlar diye. Sen insanlardan bir kısmının kalbini onlara yönelt ve onlara meyvelerden rızk ver. Umulur ki sana şükrederler."
Hacer ve yavrusu, daha sonralar Kâbe adıyla ve Müslümanların kıblesi olarak meşhur olan Bi’r-i Şiye’ çölünde kaldılar ve sabırla yaşamlarını sürdürdüler. Nihayet su ve yiyecekleri bitti. Susuzluk, İsmail’e galip geldi. Çocuk, susuzluğun şiddetinden ağlıyordu. Anne yüreği bu duruma dayanamadı. Bu sıkıntıdan kurtulmak için bir yol aramaya başladı. Her geçen an çocuğun susuzluğu artıyordu. Neredeyse can kuşu beden kafesinden uçacaktı.
Anne, çocuğu yalnız bıraktı ve bir köşeye çekildi ki İsmail’in can çekişme manzarasını görmesin!
Çocuğun ağlama sesi uzaktan da Hacer’in kulağına yetişiyordu ve onu telâşlı bir şekilde su aramaya zorluyordu.
Sefa tepesine çıkıp etrafa bir göz gezdirdi. Çölde bir serap gördü. Serap peşice Merve’ye kadar koştu. Merve’den de serabın peşinde Sefa’ya döndü ve yedi kez bu işi yaptı.
Bütün bu süre içinde İsmail ağlıyor ve küçücük ayaklarını yere sürtüyordu. Çığlıklarıyla annesinin kalbini pare pare ediyordu.
Hacer, Merve’nin üstünden yavrusuna baktı ve İsmail’in ayaklarının altından su aktığını gördü. Bir çeşme kaynamaya başlamıştı ve ondan berrak bir su akıyordu.
Hacer, yorgun ve bitkin bir bedenle yavrusunun yanına geldi, onu kucağına aldı ve dudaklarını suyla ıslattı. Çocuğunun yavaş yavaş canlandığını görüyor olmaktan zevk alıyordu.
Çocuğunun kurtulduğundan emin olduktan sonra, kendisi de o sudan doya doya içti.
O çeşme, bugün de kaynamaktadır ve Zemzem Kuyusu adıyla meşhurdur.
İsmail büyüyüp evlendikten sonra Hacer vefat etti ve Allah’ın evinin yanında defnedildi.
Onun ve oğlunun kabri, bugün Kâbe etrafında tavaf ederek Mabut’larına yönelen milyonlarca ziyaretçinin ziyaret mahallidir.
ZEHRANET
hacer validemizin mezarı nerede, hz hacerin mezarı nerede, hz hacer in kabri nerede