Nesh (İslamda Nesh Kavramı)
Şema
NESH
İzale, bertaraf, ibtal ve yok etme; izale edilen şeyin yerine başka birinin konulması veya konulmaması, nakletme, kaldırma, hükümsüz kılma, istinsah etme, değiştirme, tahvil etme (nesha) fiilinin mastarıdır. Nesh kelimesinin bu manâlardan hangisinde hakikat, hangilerinde mecaz olduğu konusu ihtilaflıdır. Bazı ilim adamları “izale ve iptal etme” manâsında hakikat, diğerlerinde mecaz olduğunu söylemektedirler.
Istılah âlimlerince nesh değişik şekillerde tarif edilmiştir. Neshin, ıstılâhî tariflerinin ortak noktaları alınmak suretiyle şu şekilde tarifi mümkündür: “Nesh, şer’î bir delil ile sabit şer’î ve fer’î bir hükmün daha sonra gelen yeni şer’î bir delille kaldırılması, ilgası, tebdil ve tağyîr edilmesidir.” Bu şekilde kendinden önceki hükmü kaldıran delile “nâsih”, hükmü kaldırılan delile de “mensûh” denilir.
Neshin caiz olup olmadığı ve vukûu konusunda İslam alimleri arasında değişik görüşler vardır.
Sadece Kur’an-ı Kerim’le kayıtlı olmaksızın neshin caiz olup olmadığı konusu muhtelif din mensupları ve İslâm âlimleri arasında ihtilâflı konulardandır. Bu ihtilâf önce caiz olup olmadığı, sonra da caiz ise vuku bulup bulmaması hususundadır. Nihayet son bir ihtilâf konusu da bunun İslâm şeriatinde olup olmadığıdır.
Bu husustaki tartışmaları:
a) Nesh, aklen ve naklen mümkün müdür?
b) Şayet caiz ise bilfiil vukubulmuş mudur?
c) İslâm’da, yani Kur’an ve Sünnette nesh caiz midir?
d) Şayet İslâm’da nesh caiz ise vukubulmuş mudur?
e) İslâm’da nesh caiz ve vukubulmuşsa nerelerdedir? şeklinde maddeleştirmek mümkündür.
Nesh konusunda ihtilâf edenler bu soruların cevabını vermeye çalışmışlar ve her bir görüş sahibi delillendirmek suretiyle bu sorulara müsbet veya menfî cevaplar vermeye başlamışlardır.
Müslüman âlimlerin cumhuru neshin hem eski şeriatlerde, hem de İslâm’da caiz ve vaki olduğunu kabul etmişlerdir.
Neshin en şiddetli karşıtları yahudilerdir. Zira yahudi âlimleri, neshi kabul ettikleri takdirde bunun, kendi şeriatlerinin neshedilmiş olduğu neticesine varacağını çok iyi anlamış durumundaydılar. Bu yüzden nesh konusu gündeme gelince buna şiddetle karşı çıkmışlardır.
Bunun yanında daha İslâm’ın ilk intişarı yıllarında müşrikler neshi İslâm için bir kusur olarak görmüşler ve “Görmüyor musunuz, Muhammed ashabına dün emrettiğini bugün değiştiriyor; bugün yapılmasını emrettiği bir şeyi yarın kaldırıyor!” diyerek İslâm ile alay etme yolunu tutmuşlardı.
Hz. Peygamber (s.a.s) İslâm’ın, eski şerîatleri kaldırdığını ve hükümsüz bıraktığını ilân ettiği zaman yahudiler kendi dinlerinin kıyamete kadar bâkî kalacağı ve Hz. Muhammed’in getirmiş olduğu dinin kendi dinlerini neshedemeyeceğini ileri sürerek neshe karşı çıktılar.
Hz. Peygamber’in ashabı ve Tâbiûn içinde nesh aleyhinde konuşan, onun aklen ve naklen caiz olup olmadığı konularında gerek müsbet, gerekse menfi fikir ileri sürenlere rastlamıyoruz. Diğer taraftan neshin aklen ve naklen caiz olup olmadığı konularında müslümanlar arasında yine herhangi bir görüş ayrılığı görülmemektedir. Ancak, neshin nerelerde olup olamayacağı, Kur’an ve hadiste nerelerde nesh meydana geldiğinde bazı ihtilâflar mevcuttur.
Kur’an-ı Kerim’de neshin caiz olmadığını ilk ileri süren, Mu’tezile âlimlerinden olan Ebû Müslim Muhammed İbn Bahr el-Isfahânî (öl. 322/934)’dir. Daha sonra gelen Hindistanlı âlim Şah Veliyyullah Dihlevî (öl. 1176/1762) de Ebu Müslim’in şüphelerine dayanarak bu hususta birtakım iddialar ortaya atmış ve Kur’an’da neshin olamayacağını, mensuh sayılan ayetlerin aslında mensuh olmayıp muhkem olduklarını, bazılarında tahsis veya te’lifin mümkün olduğunu ileri sürmüştür.
Son zamanlarda Mısır’ın tanınmış alimlerinden Dr. Muhammed Tevfik Sıdkı da Kur’an-ı Kerim’de neshin vukuunu şiddetle reddedenler arasındadır. 1906 senesinde el-Menâr dergisinde neşrettiği “en-Nâsih vel-Mensûh” adlı makalesinde bu nazariyesini geniş bir şekilde ve müdellel olarak izah etmiştir. Türkiye’de “Tanrı Buyruğu” adlı Kur’an-ı Kerim mealinin müellifi Ömer Rıza Doğrul da bu nazariyeyi destekleyenlerdendir. Günümüzde de bazı ilim adamları aynı nazariyeyi benimsemiş görünmekte ve Kur’an-ı Kerim’de neshi kabul etmemektedirler.
Neshin caiz olduğu görüşünde olanlar bunu, Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlerle delillendirmektedirler:
1) “Biz, bir ayeti ondan daha iyisini veya onun gibisini getirmeden neshetmeyiz veya unutturmayız” (el-Bakara, 2/106).
2) “Biz bir ayeti diğer bir ayetin yerine tebdil ettiğimiz, değiştirdiğimiz zaman -Allah ne indireceğini en iyi bilir- derler ki: Sen yalnız bir müfterisin. Hayır onların pek çoğu bilmezler” (en-Nahl, 16/101).
3) “Yahudilerin zulümleri onların birçoğunu Allah yolundan alıkoymaları, nehyedilmelerine rağmen faiz almaları, halkın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyledir ki Biz, (evvelce) kendilerine helâl kılınan temiz ve güzel şeyleri onlara haram kıldık” (en-Nisâ, 4/160-161).
4) “Ayetlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğu zaman bize kavuşmayı ummayanlar. “Ya bize bundan başka bir Kur’an getir, yahud onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olmayacak şeydir. Ben, bana vahyolunagelenden başkasına tâbi olmam. Eğer Rabbime isyan edersem şüphesiz büyük günün azabından korkarım” (Yunus, 10/15).
5) (Ey Habibim) Biz seni okutacağız da sen asla unutmayacaksın. Ancak Allah’ın dilediği müstesna. Çünkü O âşikârı da bilir, gizliyi de” (el-Âlâ, 87/6-7).
Neshin Kur’an-ı Kerim’de olmadığını iddia edenler bu ayetlerin neshin Kur’an’da vukuuna değil de neshin aklen caiz olduğuna delil kabul, eder veya bu neshi geçmiş şeriatlere tahsis ederler.(Bu ayetlerin neshe delalet vecihleri ve bunlar üzerindeki tartışmalar hakkında geniş bilgi için bk. Ali Hasen el-Arîd, Fethul-Mennân, s. 85-124).
Aralarında meşhur müfessirlerin de bulunduğu ve müslüman âlimlerin ekseriyetinin sahip olduğu görüş, neshin cevazı ve vukuudur. Bunlara göre Kur’an-ı Kerim, kendisinden evvel indirilmiş semâvî kitapları neshettiği gibi yeni kurulmaya başlanan İslâm toplumunun inkişaf ve tekâmülü icabı emir ve yasakları ihtiva eden bazı ayetlerin hükümlerinin sonradan kaldırılmasından daha tabii ne olabilir? Kaldı ki nesh keyfiyeti, ebedî olan akîdelere dokunmayıp sadece ahkâmdaki emir ve yasaklara inhisar etmektedir. Aynı zamanda bu değiştirme müminlerin, dinî vecibelerini daha kolay ve pratik bir şekle sokma maksadıyla meydana gelmiştir. Bu yüzden nesh keyfiyetini Allah Teâlâ’ya yakıştırmamak gibi bir düşüncenin temeli yoktur. Zira bu nesh keyfiyeti Allah Teâlâ’ya nazaran değil, kullara nazarandır.
Nesh konusunda ittifak halinde olan İslâm âlimleri nâsih ve mensûh hakkında ihtilâf etmişlerdir. Nâsih hakkında ihtilâfları daha ziyade hadislerin Kur’an ayetlerini nesh edip edemeyeceği konusundadır. İmam Şâfiî’nin de içlerinde bulunduğu bir grup müctehid, Kur’an ayetini ancak yine bir Kur’an ayetinin neshedebileceği görüşündedirler. Bunlara göre mütevatir de olsa bir hadis herhangi bir Kur’an ayetini neshedemez.
Diğer bir kısım âlimler ise Necm Suresinin 4 ve 5. ayetlerinde: “O, kendi arzusuna göre konuşmaz. O’nun sözü kendisine gelen vahyden başka bir şey değildir” buyurulmasını delil göstererek Hz. Peygamber’in sözlerinin de nihayet vahye müstenid olduğunu, lafzı Hz. Peygamber’e, manâsı Allah Teâlâ’ya ait kudsî hadislerin bulunduğunu, dolayısıyla bunların da birer vahy olduğunu göz önünde bulundurarak Hz. Peygamber’in sözlerinin Kur’an ayetini neshedebileceğini ileri sürmüşlerdir. Yalnız burada bir şart ileri sürülmektedir ki buna göre Kur’an ayetini neshedebilecek hadisin Hz. Peygamber’in şahsî ictihadına dayanmaması gerekir. Allah Resulünün bizzat kendi ictihadı olduğunu belirttiği söz ve sünneti Kur’an ayetini neshedemez (Bu görüşü İbn Habîb en-Neysâbûrî tefsirinde naklediyor, bk. Suyutî, el-İtkân, II, 21.)
Neshin Türleri Usûl âlimleri neshi, değişik bakış açılarından bazı türlere ayırmışlardır:
1) Kur’an’ın Kur’an’la neshi: Buna Bakara 180. ayetinin Nisâ 11. ayeti ile neshi misal olarak gösterilebilir.
2) Kur’an’ın Sünnetle neshi: İmam Mâlik, Ebu Hanife’nin öğrencileri ve cumhuru mütekellimîn bu tür neshin caiz olduğu görüşündedirler. İki görüşünden birinde İmam Şâfiî ile İmam Ahmed, İbn Hanbel ve Zahirilerin çoğu da bu tür neshin caiz olmadığı görüşündedirler. Sünnetin Kur’an’ı neshini caiz görenler buna Bakara Suresinin 180 ayetinin “Varise vasıyyet yoktur” (Buhârî, Vasâyâ, 6; Ebu Davud, Vasâyâ, 6; Buyu’, 88; Tirmîzi, Vasaya, 5) hadisi ile mensuh olduğunu söylemektedirler.
3) Sünnetin Kur’an’la neshi: Hz. Peygamber’in kendi re’yi ile Mekke-i Mükerreme’de Beytul-Makdis’e doğru namaz kılarken daha sonraları bunun el-Bakara 144. ayeti ile neshedilip kıblenin Kabeye çevrilmesi örnek gösterilebilir.
4) Sünnetin Sünnetle neshi: Meselâ Hz. Peygamber, önce kabir ziyaretini yasaklamışken daha sonra “Size kabir ziyaretini yasaklamıştım, şimdi artık onları ziyaret ediniz” (Müslim, Cenâiz, 106; Nesâî, Cenâiz, 100) hadisi ile buna izin vermiştir.
Kur’an-ı Kerim’de nesh de kendi içinde dörde ayrılır:
1) Kıraat ve hükmün birlikte neshedilmesi: Bu tür neshin caiz olduğu görüşünde olanlar azdır. Bunu caiz görenler Hz. Âişe’den nakledilen “Süt kardeşliğinin (Radâ’) tesbitinde beş emmenin yeterli olacağına dair olan ayetin daha sonra on emme ile sabit olacağına dair ayetle neshedilmesi”ni örnek gösterirler. Geçmiş şerîatlerin neshi de bu kısma dahildir. Çünkü o şeriatlerin kitaplarının da hem tilâvetleri, hem hükümleri neshedilmiştir” (el-Kâfiyecî, Kitâbu’t-Teysîrfı Kavâidi İlmi’t-Tefsîr, tercüme ve neşr: İsmail Cerrahoğlu, Ankara 1974, s. 75-76).
2) Hükmün neshedilip tilâvetinin bırakılması: Bu tür neshin ilki kıbleye dair olanıdır. Bunda el-Bakara 115. ayeti, aynı surenin 144. ve 149. ayetleri ile neshedilmiştir.
3) Tilâvetin neshedilip hükmün yerinde kalması: Bu tür neshe de ihtiyar ve evli zânîlerin recmedilmeleri hakkındaki ayet misal olarak verilmektedir. Bu konudaki nesh İbn Hıbbân’ın sahihindeki Ubeyy İbn Ka’b’dan rivayet edilen bir hadis-i şerife dayandırılmaktadır (ez-Zerkeşî, el-Burhân fı Ulûmi’l-Kur’ân, Mısır 1972, II, 35-37). Ebu Ca’fer en-Nehhâs, Muhammed Hudarî Bey, Dr. Muhammed Suad ve Dr. Mustafa Zeyd gibi âlimler bu tür neshi kabul etmemektedir (Ali Hasen el-Arîd, Fethul-Mennân, s. 223-230).
4) Hükmün vasfının neshedilmesi: Bu bir nesh olmayıp aslında meşhur bir haberle nass üzerinde bir ziyadeliktir.
Neshi Bilmenin Yolları Nâsih ve mensûh ancak şu üç şekilden biri ile bilinebilir:
1) Nâsih ve mensûh delillerin nüzûl veya vürûd zamanlarının bitinmesi. Bu da delilin kendi ibaresinde mevcut bir ifadeden, ya Sahabeden, iki delilden birinin diğerinden daha sonra nazil veya varid olduğuna dair gelen sarîh bir haberden, ya da herhangi bir asırda iki delilden birinin diğerinden muahhar olduğuna dair vaki olan icmadan anlaşılabilir. Dolayısıyla zaman itibariyle muahhar olan delil ötekini neshetmiştir.
2) Nâsih olan delilde, daha önceki bir delilin hükmünü neshettiğine dair açık ifade bulunması.
3) Sahabeden “Şu veya şu ayet veya hadis, şu ayet veya hadisi neshetmiştir” diye açık ve kat’î bir rivayetin bulunması.
Bunlar bilinmeden veya bu bilgiler olmaksızın bir müfessirin veya bir müctehidin re’y veya sözüne dayanılarak veya Mushaftaki sıralarına bakılarak ayetlerin nâsih veya mensûh olduklarına hükmedilemez (Suyûtî el-İtkân, II, 24; ez-Zerkânî, Menâhilul-İrfân, II, 209-210).
Kur’an-ı Kerim’de neshin caiz olduğu görüşündeki âlimlerin en zayıf tarafı Kur’an-ı Kerim’de ne kadar mensûh ayet olduğu konusunda ve hangi ayetlerin mensûh olduğunda ittifak edememiş olmalarıdır. Mensûh ayetlerin beş yüz civarında olduğunu söyleyenler yanında bunları dörde kadar indirenler de vardır. Meselâ; Abdurrahman İbn Ali İbnul-Cevzî (öl. 597/1201) mensûh ayetlerin sayısını 274 olarak verirken, Hibetullah İbn Selâme (öl. 410/1019) 235, Muhammed İbn Hazm (öl. 456/1064) 214, Ebu Ca’fer en-Nehhâs (öl. 338/949) 138, Abdülkadir el-Bağdâdî 66 olarak vermektedir. Ancak müteahhir birçok âlim Celâluddin es-Suyûtî’nin vermiş olduğu 22 sayısını aynen naklederken, Abdülazîm ez-Zerkânî bunlar üzerinde yaptığı değerlendirmeler neticesi bir kısmının nesh olmadan aralarının te’lif edilebileceğini söyler ve mensûh ayetlerin sayısını ancak yedi olarak gösterir (Menâhilul İrfân fi Ulümil-Kur’an, Kahire 1943, II, 256-269). Muhammed Suâd Celâl de mensûh ayetlerin sadece dört olduğunu iddia eder (Ali Hasen el-Arîd, Fethul-Mennân, s. 243-245). İmam Suyûtî’ye göre ise sadece: el-Bakara, 115, 180,183,184, 217, 240, 482, Âl-i İmran, 102, en-Nisâ, 8, 15-16, 53, el-Mâide, 2, 42, 106, el-Enfâl, 65, en-Nûr, 3, 58, et-Tevbe, 41, el-Ahzâb, 52, el-Mücâdele, 12, el-Mümtehine, I 1 ve Müzzemmil, 2-4. ayetleri olmak üzere 22 ayet mensûhtur (Suyûtî, el-İtkân, II, 22-23).
Kur’an’da neshi kabul edenlerin, hepsinin mensuh olduğunda ittifak ettikleri dört ayet: en-Nisâ 15-16, el-Enfâl 65, el-Mücâdele 12 ve el-Müzzemmil 2-4 ayetleridir.
Nesh konusu, tefsir usûlüne dair bütün eserlerde öncelikli olarak işlenmiş, ihtilâflar, deliller geniş bir şekilde anlatılmış olması yanında sırf bu konuya tahsis edilen eserler de kaleme alınmıştır. Katâde İbn Diâme (öl. 118/736), Ebu Ubeyd el-Kâsım İbn Sellâm (öl. 223/838), Ebu Cafer en-Nehhâs, Hibetullâh İbn Selâme, İbnul-Cevzi, Mekkî İbn Ebî Tâlib (öl. 313/925) ve Celâluddîn es Suyûtî (öl. 911/1505) gibi âlimler bu konuda müstakil eser yazanların sadece bazılarıdır.
Nesh konusunda söylenecek en ihtiyatlı söz, herhalde, neshin geçmiş şeriatlere tahsisi olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de bir neshten bahsetmek ise aslında Kur’an-ı Kerim’i daraltmak ve belki de ileri ki yüzyıllarda uygulama şartları tahakkuk edecek birtakım hükümleri Kur’an’dan çıkarmak neticesine müncer olacaktır ki, ne kadar âlim olursa olsun kimsenin buna hakkı yoktur.
Bedreddin ÇETİNER
Cevap: NESH
mumsema
< NESH
Kur’an-ı Kerim’de nesh de kendi içinde dörde ayrılır:
1) Kıraat ve hükmün birlikte neshedilmesi: Bu tür neshin caiz olduğu görüşünde olanlar azdır. Bunu caiz görenler Hz. Âişe’den nakledilen “Süt kardeşliğinin (Radâ’) tesbitinde beş emmenin yeterli olacağına dair olan ayetin daha sonra on emme ile sabit olacağına dair ayetle neshedilmesi”ni örnek gösterirler. Geçmiş şerîatlerin neshi de bu kısma dahildir. Çünkü o şeriatlerin kitaplarının da hem tilâvetleri, hem hükümleri neshedilmiştir” (el-Kâfiyecî, Kitâbu’t-Teysîrfı Kavâidi İlmi’t-Tefsîr, tercüme ve neşr: İsmail Cerrahoğlu, Ankara 1974, s. 75-76).
2) Hükmün neshedilip tilâvetinin bırakılması: Bu tür neshin ilki kıbleye dair olanıdır. Bunda el-Bakara 115. ayeti, aynı surenin 144. ve 149. ayetleri ile neshedilmiştir.
3) Tilâvetin neshedilip hükmün yerinde kalması: Bu tür neshe de ihtiyar ve evli zânîlerin recmedilmeleri hakkındaki ayet misal olarak verilmektedir. Bu konudaki nesh İbn Hıbbân’ın sahihindeki Ubeyy İbn Ka’b’dan rivayet edilen bir hadis-i şerife dayandırılmaktadır (ez-Zerkeşî, el-Burhân fı Ulûmi’l-Kur’ân, Mısır 1972, II, 35-37). Ebu Ca’fer en-Nehhâs, Muhammed Hudarî Bey, Dr. Muhammed Suad ve Dr. Mustafa Zeyd gibi âlimler bu tür neshi kabul etmemektedir (Ali Hasen el-Arîd, Fethul-Mennân, s. 223-230).
4) Hükmün vasfının neshedilmesi: Bu bir nesh olmayıp aslında meşhur bir haberle nass üzerinde bir ziyadeliktir.
>
3) Tilâvetin neshedilip hükmün yerinde kalması: Bu tür neshe de ihtiyar ve evli zânîlerin recmedilmeleri hakkındaki ayet misal olarak verilmektedir. Bu konudaki nesh İbn Hıbbân’ın sahihindeki Ubeyy İbn Ka’b’dan rivayet edilen bir hadis-i şerife dayandırılmaktadır (ez-Zerkeşî, el-Burhân fı Ulûmi’l-Kur’ân, Mısır 1972, II, 35-37). Ebu Ca’fer en-Nehhâs, Muhammed Hudarî Bey, Dr. Muhammed Suad ve Dr. Mustafa Zeyd gibi âlimler bu tür neshi kabul etmemektedir (Ali Hasen el-Arîd, Fethul-Mennân, s. 223-230).
Allah cc razı olsun
Yanıt: Nesh
Yalnız_Kurt
< Nesh konusunda söylenecek en ihtiyatlı söz, herhalde, neshin geçmiş şeriatlere tahsisi olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de bir neshten bahsetmek ise aslında Kur’an-ı Kerim’i daraltmak ve belki de ileri ki yüzyıllarda uygulama şartları tahakkuk edecek birtakım hükümleri Kur’an’dan çıkarmak neticesine müncer olacaktır ki, ne kadar âlim olursa olsun kimsenin buna hakkı yoktur. >
Allahın kitabında neshin olması imkansızdır.Kuranı Kerim elimizdeki haliule her ayetin hükmü geçerlidir.Hükmü kaldırılmış bir ayetin Kuranı Kerimde bulunması muhaldir.
Bir tek nesh vardır o da Kuranı Kerimin eski kitapları (incil,tevrat…) nesh etmiş olmasıdır.
< 3) Tilâvetin neshedilip hükmün yerinde kalması: >
Böyle bir şey mümkün değildir.Çünkü neshin olduğuna delil olarak getirilen ayete terstir.
“Biz, bir ayeti ondan daha iyisini veya onun gibisini getirmeden neshetmeyiz veya unutturmayız” (el-Bakara, 2/106).
Recm cezasını emreden ayetin tilaveti de Kurandan çıkarıldıysa yerine 100 sopa geldiyse recm cezası hala neden geçerli olsun?
Hüküm hala geçerli ise neden buna nesh densin,neshe örnek olarak getirilsin?
Soru: Nesh
Hoca
< “Nesh, şer’î bir delil ile sabit şer’î ve fer’î bir hükmün daha sonra gelen yeni şer’î bir delille kaldırılması, ilgası, tebdil ve tağyîr edilmesidir.” Bu şekilde kendinden önceki hükmü kaldıran delile “nâsih”, hükmü kaldırılan delile de “mensûh” denilir. >
< Allahın kitabında neshin olması imkansızdır.Kuranı Kerim elimizdeki haliule her ayetin hükmü geçerlidir.Hükmü kaldırılmış bir ayetin Kuranı Kerimde bulunması muhaldir.
Bir tek nesh vardır o da Kuranı Kerimin eski kitapları (incil,tevrat…) nesh etmiş olmasıdır. >
yeni yeni türeyen sözde Alimlerin dışında neshin olmadığını söyleyen hiçbir islam alimi olmamıştır. bu konuda ittifak var…
neye dayanarak bu iddiada bulunuyorsun kardeş?
< Müslüman âlimlerin cumhuru neshin hem eski şeriatlerde, hem de İslâm’da caiz ve vaki olduğunu kabul etmişlerdir.
Neshin en şiddetli karşıtları yahudilerdir. Zira yahudi âlimleri, neshi kabul ettikleri takdirde bunun, kendi şeriatlerinin neshedilmiş olduğu neticesine varacağını çok iyi anlamış durumundaydılar. Bu yüzden nesh konusu gündeme gelince buna şiddetle karşı çıkmışlardır. >
Yalnız_Kurt
< yeni yeni türeyen sözde Alimlerin dışında neshin olmadığını söyleyen hiçbir islam alimi olmamıştır. bu konuda ittifak var…
neye dayanarak bu iddiada bulunuyorsun kardeş?
>
Kadiri mutlak olan Allahın kitabı böyle yap bozlardan münezzehtir.
Allah zamandan mekandan münezzehtir.Sonradan değiştireceği bir şeyi önceden emretmez.Alimler ne der bilmiyorum ama ben kendi inancımı söylüyorum.Ben böyle bir şeye inanmam.Sorumluluk bana ait.
Yani fetva vs vermiyorum,samimi inancımı söylüyorum.
Hoca
< Kadiri mutlak olan Allahın kitabı böyle yap bozlardan münezzehtir.
Allah zamandan mekandan münezzehtir.Sonradan değiştireceği bir şeyi önceden emretmez.Alimler ne der bilmiyorum ama ben kendi inancımı söylüyorum.Ben böyle bir şeye inanmam.Sorumluluk bana ait.
Yani fetva vs vermiyorum,samimi inancımı söylüyorum. >
< Recm cezasını emreden ayetin tilaveti de Kurandan çıkarıldıysa yerine 100 sopa geldiyse recm cezası hala neden geçerli olsun?
Hüküm hala geçerli ise neden buna nesh densin,neshe örnek olarak getirilsin? >
Peki inancında samimi olan kardeş. İslamda Recm var mıdır?
Yalnız_Kurt
Recm ayeti vardı sonradan tilaveti nesh edildi hükmü kaldı iddiasının neshe delil gösterilen ayetle çeliştiğini vurgulamak için,kendi iddiaları içinde çeliştiklerini göstermek için recmden bahsettim.
Recm Kuranda hiç bir zaman olmamıştır.Peygamberimize ilk iinen ayetden son inen ayete kadar hepsi eksiksiz Kuranda mevcuttur.
Benim inancım budur.
Recm tevratta vardır.Yanlış hatırlamıyorsam Yasalar bölüm 22 ayet 22-24
Hoca
< Recm ayeti vardı sonradan tilaveti nesh edildi hükmü kaldı iddiasının neshe delil gösterilen ayetle çeliştiğini vurgulamak için,kendi iddiaları içinde çeliştiklerini göstermek için recmden bahsettim.
Recm Kuranda hiç bir zaman olmamıştır.Peygamberimize ilk iinen ayetden son inen ayete kadar hepsi eksiksiz Kuranda mevcuttur.
Benim inancım budur.
Recm tevratta vardır.Yanlış hatırlamıyorsam Yasalar bölüm 22 ayet 22-24 >
soruma cevap vermedin… İslamda Recm var mıdır?
Yalnız_Kurt
Yoktur çünkü Kuranı kerimde yoktur.
Hoca
< Yoktur çünkü Kuranı kerimde yoktur. >
Peygamber (sav) ve Raşid halifeler uygulamışsa buna ne dersin?
Yalnız_Kurt
Müslümana uygulamaları mümkün değildir.Ancak yahudilere uygulanmış olabilir.Çünkü yahudilikte recm vardır.
Şema
< Müslümana uygulamaları mümkün değildirAncak yahudilere uygulanmış olabilirÇünkü yahudilikte recm vardır >
Senin tavırların sanki tek kaynak Kuran diyenlerin tavrıdır. yanılıyor muyum?
< Recm Cezası
Hz Peygamber’in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerle sabittir Temelde kıyasa göre evlilere de yüz değnek (celde) cezası uygulanması gerekirken, bu konudaki hadislerle amel edilerek recm cezası öngörülmüştür
Recm konusunda hükmü devam eden, fakat Kur’an ayeti olarak okunması neshedilen bir ayet de nakledilir Abdullah b Abbas (r anhümâ), Hz Ömer’in minberde şöyle dediğini rivâyet etmiştir “Cenab-ı Allah Muhammed (sas)’i hak ile göndermiş ve O’na Kitab’ı indirmiştir Recm ayeti de O’na indirilen ayetlerden idi Biz bu ayeti okuduk, ezberledik ve anladık Resulullah (sas) recmi uyguladı, ondan sonra biz de uyguladık” Korkarım, zaman geçince birileri çıkıp “Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz” der ve Allah’ın indirdiği bir farzı terkederek sapıklığa düşerler Şüphesiz recm, Allah’ın kitabında, evli olmak, şahit, gebelik veya ikrar bulunmak şartıyla, zina eden kimse aleyhine bir haktır” (Müslim, Hudûd, 15)
Hz Ömer’in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: “İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin” (Mâlik, Muvatta’, Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b Hanbel, V, 132, 183) Hz Ömer’in recmi, Medine minberinden ilân etmesi, içlerinde bir çok sahabe bulunan cematten hiç birinin buna karşı çıkmaması, recmin sabit olduğunu gösterir (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmed Davudoğlu, İstanbul 1978, VIII, 350) es-Serahsî (ö 490/1097) Ömer (ra)’in şöyle dediğini nakleder:
“Eğer insanlar, Ömer Allah’ın Kitabına ilave yaptı demeyecek olsalar, “ihtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ettikleri” ifadesini Mushaf’ın haşiyesine yazardım” (es-Serahsî, el-Mebsût, Beyrut 1398/1978, IX, 37)
Hz Peygamber’in recm cezasına uygulama örnekleri:
1 İşvereninin eşiyle zina eden bekâr işçiye yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası, kadına ise recm uygulanmıştır
Ebû Hureyre ile Zeyd b Halid el-Cühenî (ranhumâ)’dan nakledildiğine göre, zina eden kadının kocası ile, zina eden işçinin babası Resulullah (sas)’e başvurarak bu konuda “Allah’ın kitabı” ile hüküm vermesini istemişlerdir İşçinin babası şöyle dedi:
“Benim oğlum bu adamın yanında işçi idi Onun hanımı ile zina etti Bana, oğlum için recm gerektiği haber verildi Ancak ben onun adına yüz koyunla bir cariye fidye verdim Bu arada bilenlere danıştım, (oğlum bekâr olduğu için) ona yüz değnekle bir yıl sürgün cezası, bunun karısına ise recm cezası gerektiğini haber verdiler” Bunun üzerine, Hz Peygamber şöyle buyurdu:
Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, aranızda Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim Cariye ve koyunlar geri verilecek Oğluna yüz değnekle bir yıl sürgün gerek Ey Üneys, sen de bu adamın karısına git Eğer zinasını itiraf ederse, onu recmet” Üneys kadına gitmiş ve kadın suçunu itiraf etmiş, Hz Peygamber’in emri üzerine de recmedilmiştir (Müslim, Hudûd, 25; Buhârî, Hudûd III, 38, 46, Vekâlet,13) Ebû Hanife’ye göre, yüz değnek yanında bir yıl sürgün, ayete ilâve niteliğinde olup, ayet inince bu ilâve kısım neshedilmiştir Ancak İslâm devlet başkanı böyle bir cezayı ta’zir cezası olarak verebilir
2 Zinasını dört defa ikrar eden Mâiz b Mâlik (ra)’in recmedilmesi
Mâiz b Mâlik, Hz Peygamber’e gelerek “Beni temizle” dedi Hz peygamber “Yazık sana, çık git, Allah’a tövbe ve istiğfar et” buyurdu Mâiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve “Ey Allah’ın Resulu! Beni temizle” dedi Hz Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi Dördüncü ikrarında “Seni hangi konuda temizleyeyim?” diye sordu Mâiz; “Zinadan” dedi Hz Peygamber “Bunda akıl hastalığı var mıdır?” diye sordu Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler “Şarap içmiş olabilir mi?” diye sorduBir adam kalkıp içki kontrolü yaptı Onda şarap kokusu tesbit edemedi Hz Peygamber tekrar “sen zina ettin mi?” diye sorduMâiz “Evet” cevabını verdi Artık emir buyurdular ve Mâiz recmedildi Recimden sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar Bir bölümü Mâiz’in helâk olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler Bu farklı yaklaşım üç gün sürdü Daha sonra yarılarına gelen Resulullah (sas) “Mâiz b Mâlik için dua edin” buyurdu “Allah Mâiz’e mağfiret eylesin” dediler Hz Peygamber şöyle buyurdu: “Mâiz öyle bir tövbe etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi” (Müslim, Hudûd, 22; eş-Şevkânî, Neylül-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 314 vd)
3 Gâmidiyeli evli kadının zinadan dolayı recmedilmesi
Mâiz’in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve “Ey Allah’ın elçisi! Beni temizle” dedi Hz Peygamber “Yazıklar olsun sana Çık git, Allah’a tövbe ve istiğfar et” buyurdu Kadın dedi: “Beni, Mâiz’i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun” Hz Peygamber, “Sana ne oldu?” diye sordu Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi Bunun üzerine “Sen mi?” buyurdu Kadın “Evet” dedi Hz Peygamber “Doğuruncaya kadar git” buyurdu Kadının bu arada geçimini Ensar’dan bir adam üstlendi Daha sonra Hz Peygamber’e gelerek; “Gâmidli kadın doğurdu” dedi Çocuğun bakımını da Ensar’dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi” (Müslim, Hudûd, 22, 23, 24; İbn Mâc’e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta’, Hudûd, II) Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid bVelîd (ra)’ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilir:
“Ey Halid! yavaş ol Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu” Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir (Müslim, Hudûd, 23)
4 Evli bulunan Yahudi erkeği ile Yahudi kadınının zina sebebiyle recmedilmesi Abdullah b Ömer (ra)’tan nakledildiğine göre, Hz Peygamber’e, zina etmiş bir yahudi erkeği ile bir yahudi kadını getirmişler Allah elçisi, yahudilere, Tevratta ki zina hükmünü sormuştur Yahudiler; “yüzleri karaya boyanır, sırt sırta hayvan üzerine bindirilip sokaklarda dolaştırılır” demişlerTevrat getirilmiş, ancak okuyan yahudi genci recm ayetine gelince ceza kısmını parmağı ile kapatıp atlayınca durumu farkeden ve yahudi iken İslâm’a giren Abdullah b Selâm, Hz Peygamber’e yahudinin Tevrat’ın üzerinden elini kaldırmasını emir buyurmasını istemiştir Yahudi elini kaldırınca recm ayeti görülmüş ve her iki yahudi hakkında da evli olarak zina ettikleri için recm uygulanmıştır (Müslim, Hudûd, 26)
Bera b Azib (ra)’ten nakledilen, iki yahudinin recmedilmesi olayı ise şöyledir: Hz Peygamber’e, yüzü kömürle karartılmış ve dayak vurulmuş bir yahudi getirildi Allah elçisi yahudilere evlilerin zinasının Tevrat’taki hükmünü sordu Onlar, bu şekilde olduğunu söyleyince, bir yahudi bilginine “Sana, Tevrat’ı Musa ya indiren Allah aşkına soruyorum Zina edenin Tevrat’taki hükmü nedir?” diye sordu yahudi bilgini; Tevrat’ta recim var Fakat zina eşraf arasında artınca, şerefli birini getirirlerse serbest bırakır, yoksul biri yakalanırsa onu recmeder olduk Bu iki sınıfa eşit ceza için recmi terkettik, kömürle boyayıp, dayak vurmayı recmin yerine koyduk” Bunun üzerine, Hz Peygamber şöyle buyurdu: “Allahım! Senin emrini onlar değiştirdikten sonra ilk uygulayan benim Bunun üzerine emir verdi ve yahudi recmedildi” (Müslim, Hudûd, 28)
Bazı İslâm müctehidlerine göre ehl-i küfür, müslüman mahkemesine başvurursa, hâkimin mutlaka Allah’ın hükmü ile amel etmesi gerekir Onlar bu konudaki muhayyerliğin neshedildiğini söylerler, Hanefiler ve İmam Şâfiî’den bir görüşe göre bu esas geçerlidir Ancak Ebû Hanife şöyle demiştir: “İslâm mahkemesine inkârcı karı-koca birlikte gelirlerse aralarında adaletle hükmetmek gerekir Yalnız kadın gelir, kocası razı olmazsa hakim hüküm veremez” Ebû Yusuf ve İmam Muhammed’e göre ise hüküm verebilir (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1978, VIII, 376) >
forumduasi.com/q-r/3021-islamda-recm.html
Yalnız_Kurt
< İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin” >
Böyle bir ayet var da Kurana yazılmamışsa Kuran eksik demektir.Halbu ki Yüce Rabbimiz Kuranı biz koruyacağız diyor.
< Hz Peygamber’in evli olarak zina edene recm cezası uyguladığı, tevatüre ulaşan hadislerle sabittir >
Yukarıdaki Kuranda yer almayan ayete(!) göre evliler de recm edilemez çünkü ayette(!) evli bekar belirtilmiyor.Sadece yaş belirtiliyor.Halbu ki uygulamada örneğin İranda Sudan da vs…hep genç kadınlar recm ediliyor.(enteresandır erkekler recm edilmiyor)
Dayandırdğın hadisler recm edilen kadının yaşlı oluşundan bahsetmiyor.Çocuk doğuracak yaş genç bir yaştır.Recm edilmemesi gerekirdi.
Yani nerden baksan bu recm Kurana dayandırılamaz.Uydurma olduğu ap açık.
Bütün bu tutarsızlıklar bir yana lafzı Kurandan çıkarılıp hükmünün kalması olacak şey mi?
Kurana eklemek isteyince lafzı nesh edildi hükmü baki kaldı.
Kuranın bir hükmünü iptal etmek isteyince de lafzı baki kaldı hükmü nesh oldu…
Bunlar insan işidir.
Bunlar hiç islama Allahın kitabına yakışıyor mu?
Bunlar ap açık iftiradır.
Şema
< 3 Gâmidiyeli evli kadının zinadan dolayı recmedilmesi
Mâiz’in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid kolundan bir kadın geldi ve “Ey Allah’ın elçisi! Beni temizle” dedi Hz Peygamber “Yazıklar olsun sana Çık git, Allah’a tövbe ve istiğfar et” buyurdu Kadın dedi: “Beni, Mâiz’i çevirdiğin gibi geri çevirmek istiyorsun” Hz Peygamber, “Sana ne oldu?” diye sordu Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi Bunun üzerine “Sen mi?” buyurdu Kadın “Evet” dedi Hz Peygamber “Doğuruncaya kadar git” buyurdu Kadının bu arada geçimini Ensar’dan bir adam üstlendi Daha sonra Hz Peygamber’e gelerek; “Gâmidli kadın doğurdu” dedi Çocuğun bakımını da Ensar’dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi” (Müslim, Hudûd, 22, 23, 24; İbn Mâc’e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta’, Hudûd, II) Başka bir rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında Hâlid bVelîd (ra)’ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü sözler söylediğini işiten Hz Peygamber’in şöyle buyurduğu nakledilir:
“Ey Halid! yavaş ol Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu” Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiştir (Müslim, Hudûd, 23) >
işinişze gelmeyeni almazsınız. herkes kendi yoluna
Allah Rasulu (sav) uyguladığını görüpte hala bunu kabul etmeyenin mü’minlerin arasında işi yok.
nesh kavramının incelenmesi, nesh kavramı, nesh kavraminin incelenmesi