Nasihat Nedir? bir islami kavram olarak nasihat
Şema
NASİHAT
Bir şeyi yabancı maddelerden ayırma, dikiş dikme, samimi olma, samimi olan ve içinde kötülük bulunmayan bütün iyi söz ve işler. Öğüt verme, akıl ve yol gösterme. Nasihat, İslâm’ın pratik hayata aktarılması, ahlâkî prensiplerin yaşanması, insanî erdemliliklerin, görgü kurallarının öğretilmesi amacıyla bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi ve hatırlatmada bulunması amacıyla yapılan öğütlerdir. Bu öğütler yapılırken asla bir ard niyet güdülmez, dünyevî çıkarlar düşünülmez. Nasihat eden kişi güvenilir olur. Onun yaptığı nasihat samimiyetle yapıldığı takdirde etkisini gösterir. Müminler sürekli olarak birbirine öğüt vermek sûretiyle yardımcı olurlar. Cenab-ı Allah; "Hatırlat, umulur ki bu hatırlatman müminlere yarar sağlar, (öğüt alırlar)" (ez-Zâriyat, 51/55) buyurmuştur.
Resulullah (s.a.s) da: Din nasihattir" buyurdu. Ashap; "Kimler için dediler. Resul-i Ekrem (s.a.s);
Allah, Resülu, Kitabı, müslümanların idarecileri ve bütün diğer müslümanlar için" buyurdu (Buhârî, İman, 42).
Alimler bu hadisin yorumunda nasihatın şu anlamlara geldiğini söylemişlerdir:
1- Allah’ın varlığı ve birliğine samimi olarak inanıp, O’nu noksan sıfatlardan tenzih etmek, O’na en üstün nitelikleri layık görmek, sevdiği şeyleri yapıp sevmediği şeyleri yapmamak ve O’na karşı gelenlere düşman olmak.
2- Hz. Muhammed’in, peygamber olduğuna inanmak, emir ve yasaklarına uymak, onu ve Ehl-i beytini sevmek, sünnetine sarılmak, ahlakını ahlâk edinmek.
3- Kur’an-ı Kerim’i lâyık olduğu şekilde okumak, ihtiva ettiği hükümleri öğrenmek ve başkalarına öğretmek, ona hürmette kusur etmemek, tavsiye ettiği şekilde bir müslüman olmak ve onun ahlâkını yaşamak.
4- Allah’ın hükümlerini uygulayan ve İslâm’ı hâkim kılan idarecilere itaat etmek onlara karşı gelmemek ve onlara doğruyu göstermek, bilmedikleri konularda onları uyarmak, onlara karşı görev ve yükümlülüklerini samimiyetle yerine getirmek.
5- Müslümanlara düşman olanlarla mücadele etmek, onlara iyi ve doğruyu göstermek, bütün müslümanlara dua etmek, hepsi hakkında iyilik düşünmek, sâlih kişileri sevmek.
Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadislerinde;
"Bir organ hasta olunca bütün vücûd rahatsız ve hasta olur. Müslümanlar da tıpkı bir vücûd gibi birbirlerini sever, birbirlerine acır ve şefkat ederler" buyurmuştur.
Bütün açıklamalardan müslümanın dinî ve insanî görev ve yükümlülüklerini samimi olarak yerine getirmeleri, en iyi ve en güzel sözü söylemeleri, nasihat olmaktadır: Bununla birlikte Türkçede nasihat, öğüt ve irşad anlamında kullanılmaktadır. Bu daha ziyade samimi olarak görüşlerini söylemek demek olduğu için nasihatın sözlü kısım, ile ilgilidir (Ayrıca bk. İrşad).
Ahmed ARPA
Cevap: NASİHAT
LeoparGS
Nasihat
Nasihat, öğüt vermek, iyiyi ve güzeli tavsiye etmek, hayra davet edip şere karşı uyarmak demektir. Nasihat, dinde o kadar önemli bir yere sahiptir ki, Allah Rasûlü sallAllahu aleyhi ve sellem "Din nasihattir” buyurmuşlardır. Tıpkı "Hac Arafattır” hadisinde buyurdukları üzere, nasıl Arafat’ta vakfe olmadan hac olmaz ise, adeta haccın en temel rüknü Arafat’ta vakfe ise; nasihat da, dinde böyle bir önemi hâizdir denebilir.
Nasihat, insanın hangi yaşta ve hangi başta olursa olsun, hangi mevki ve makamı ihraz edere etsin hava kadar su kadar ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Sahabe-i güzîn efendilerimiz bu gerçeği öyle iyi anlamışlardı ki, birbirlerine nasihat etme ve istemede asla kibre girmezlerdi. Oysa akran arasında tenafüs olur, yani bir birlerine mürşit pozisyonuna girmeleri hep sıkıntı doğurur. Ama onlar kendilerini öyle aşmışlardı ki, asıl olanın hak ve hakikate erme, bu yolda takılıp kalmadan istikamet içinde yürüme olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bunun için de yeri geldiğinde bizzat kendileri arkadaşlarından nasihat dileniyorlardı. Akif, bir yerde bunu şöyle dillendirir:
"Hani, Ashab-ı Kiram ayrılalım derken
Mutlaka "sûre-i ve’l-asrı” okurmuş, neden?
Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh.
Başta îman-ı hakiki geliyor sonra salah
Sonra hak, sonra sebat işte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” (M.A. Ersoy)
Gerçek şu ki, nasihatın en güzeli Kur’an ve sünnettedir. Zira nasihatten beklenen gaye, iki cihan saadetine vesile olmasıdır. Bu da ancak en güzel şekliyle Kur’an ve sünnette mevcuttur.
Bununla birlikte öteden beri Allah dostları da, marifet adına elde ettikleri şeyleri, birer hazine gibi nasihat yoluyla geride kalanlara miras bırakmışlardır. Tasavvufa, ahlaka ve edebe dair eserlerde bunun pek çok misali vardır ama biz burada bir kaçı ile iktifa edeceğiz.
Meselâ, tabiinin büyüklerinden Hasan-ı Basrî hazretlerinin umum müminlere verdiği şu nasihatlara kulak verelim: "Ey Âdemoğlu! Gerçek mümin ihsân sâhibi bile olsa yine de korku üzere sabahlar. Zaten ona da bu yaraşır. Mümin akşama yine aynı korku ile kavuşur. Evet, o her zaman şu iki korku arasındadır.
1. Geçmiş günahlar. Bu günahları sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın kendisine nasıl muâmelede bulunacağını bilemez…
2. Gelecek hayâtı. Nasıl bir hayat sürecek; son nefesi nasıl verecek? Bu soruların cevaplarını devamlı tefekkür eder.
Ey İnsanlar! Şu hakîkati idrâk ederek sâlih amel işleyin. Allâh ve Rasûlü yaptığınız işleri görmektedir. Siz, birgün gizliyi ve âşikârı bilen Allâh’a döndürüleceksiniz. İşte o gün yaptıklarınızı tek tek size haber verecektir.
Sizler kalplerinize çok dikkat edin. Onları devamlı Allâh’ın zikri ile yenileyin. Zirâ kalp çabuk paslanır. Nefislerinizi de dizginleyin. Çünkü o çok azgındır. Eğer siz nefislerinizin kötü isteklerine mâni olmazsanız, o bir gün sizi korkunç bir uçuruma yuvarlar.
Kendi ayıplarınız dururken başkalarını ayıplamaktan vazgeçmedikçe kâmîl îmân sâhibi olamazsınız. O hâlde, başkalarının ayıplarına bakmadan evvel kendi ayıplarınıza bir göz atın; onları düzelterek işe başlayın!
Ey insanlar! Kur’ân-ı Kerîm, müminler için şifâ, müttakîler için rehberdir. Kim O’na uyarsa, hidâyete erer ve doğru yolu bulur. Ondan yüz çeviren bedbaht olur ve felâketlere sürüklenir.
Ey Âdemoğlu! Unutma ki tek başına ölecek, tek başına dirilecek, tek başına hesaba çekileceksin!..”
Hûccet’ûl İslâm İmâm Gazzâlî, kendi oğluna pek ibretli şu nasihatlarda bulunur: "Oğlum! Şu üç ibâdetinde mutlak sûrette kalbini teyakkuz hâlinde bulundur, aklın ve kalbin başka yerde olmasın! Bunlar, Kur’ân-ı Kerîm okurken, Rabbini zikrederken ve namaz kılarken. Bu üç hâlde bir an bile aklını ve gönlünü başka yere verme. Allâh’ın huzurunda olduğunu unutma! Yoksa yönünü kıbleye çevirip de, aklın başka şeyler peşinde olursa, bunun değeri zaafa uğrar. Yönünü İslâmiyyetin doğduğu ilk mâbed olan Kâbe’ye, kalbini de Hazret-i Allâh’a bağla! Ayrıca âriflerden olmak istersen; sükûtun fikir, bakışın ibret ve dileğin tâat olsun. Zîra bu üç haslet, âriflerin alâmetidir.
Oğlum! Kul borcundan son derece sakın! Bir kuruş borç yüzünden, kabul olmuş pek çok ibâdetin sevabı gider. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, borçlu olarak ölenlerin namazını kılmazdı. Bundan maksadı, zengini merhamete getirip alacağını bağışlatmaktı. Mümin, borç yaparken fuzûlî yere borca girmez. Lâkin zarûreten borçlanırsa ve ödemek niyetiyle alırsa, Allâh Teâlâ ona yardımcı olur. Hattâ ödemenin gayreti içinde olup da borcunu ödeyemeden ölürse, kıyamette de Allâh yardımcısı olur.
Belâya da şükretmek lâzımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka belâ yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allâh, senin iyiliğini, senden daha iyi bilir. Şer zannettiğin çok şey vardır ki senin için hayırdır. Hayır zannettiğin çok şey vardır ki senin için şerdir. En selâmet yol ilâhî takdîre râzı olman, her hâle "şükür" diyebilmendir…”
Aşıklar sultanı Mevlânâ, Mesnevî’sinde bir kıssa ile nasihatın önemine şöyle dikkatlerimizi çeker.
Yıllar önce, çok uzaklarda bir adam varmış. Bu adam çalışmak ve para kazanmak amacıyla evinden çok uzaklara gitmiş. Yıllarca çalışmış, didinmiş ve nihayet memleketine dönme zamanı gelmiş. Bu çalışma sürecinde toplam 3000 akçe biriktirmiş. Evine doğru giderken yolu büyük bir şehirden geçiyormuş. Yolda yürürken köşe başında birisi "Bir nasihat bin akçe, bir nasihat bin akçe" diye bağırıyormuş. Adam düşünmüş: ‘Nasıl olur, bir nasihati bin akçeye satarlar, ben yıllarca çalıştım ve sadece 3000 akçe biriktirdim.’ Bu işe pek aklı ermemiş ama merak işte, duramamış ve adama bin akçe vererek o nasihati satın almış. Nasihat " KADERDE NE VAR İSE O ÇIKAR" imiş. Yoluna devam etmiş…
İlerde yine köşe başında başka bir adam bağırıyormuş "bir nasihat bin akçe" diye. Adam yine dayanamamış bin akçe de o adama vermiş ve ikinci nasihatı da satın almış. İkinci nasihat da: GÖNÜL KİMİ SEVERSE GÜZEL ODUR" imiş. Son kalan bin akçesi ile yoluna devam etmiş…
Tam şehrin çıkışında yine köşe başında bir adam bir nasihati bin akçeye satıyor. Adam bir parasına bakmış, bir de nasihati satan şahsa.. dayanamamış ve kalan son akçesiyle de o nasihatı satın almış. Son nasihat de: "HİÇ BİR İŞ ACELEYE GELMEZ" imiş. Parasız yoluna devam etmiş. Şehrin çıkışında büyük bir kalabalık ile karsılaşmış. Topluluk telaş içindeymiş. Yaklaşmış ve oradakilerden birine neler olduğunu sormuş. Oradan birisi açıklamış, demiş ki : Burada şehrin tüm su ihtiyacını karşılayan bir kuyu var, ama kuyunun içinde de canavar var. Canavar suyu tutmuş, göndermiyor. Aşağıya kim indiyse bir türlü çıkamadı. Şimdi herkes korkuyor aşağı inmeye" Adam düşünmüş ve ilk satın aldığı nasihat aklına gelmiş. "Kaderde ne var ise o çıkar".. aşağı inmeye karar vermiş. (Aslında bu nasihatleri herkes bilir ama uygulayabilmemiz için belli bir bedel ödememiz gerekiyor.) İnince canavar hemen adamı yakalamış ve yerine götürmüş. Demiş ki:"Buraya gelenlerin hepsine bir soru sordum ve bilemediler. Eğer sen bilirsen seni serbest bırakırım." Bir dizine sarışın ve dünya güzeli bir kadın, diğer dizine de kurbağa koymuş ve "söyle bakalım hangisi güzel?" demiş. Adam düşünürken aklına ikinci aldığı nasihat gelmiş ve "gönül kimi severse güzel odur" demiş. Bu cevap canavarın çok hoşuna gitmiş. Zira canavar, kurbağanın gözlerine aşıkmış. Adamı salmış ve suyu bırakmış. Almışlar krala götürmüşler ve ağırlığınca altın vermişler.
Adamımız yoluna devam etmiş ve nihayet evine varmış. Evinin camından içeri bakmış. Bir de ne görsün; karısı genç biri ile diz dize oturuyor. Hemen kılıcını çekmiş ve tam içeri girecekken üçüncü nasihat aklına gelmiş "Hiçbir iş aceleye gelmez". Kılıcını kınına koymuş ve içeri girmiş. Hoş beşten sonra karısına o genci sormuş. Kadın da: "Bey sen gittiğinde ben hamileydim ve bir oğlumuz oldu. Bu genç senin oğlundur" demiş.
Evet, nasihat ehlinden alındığında ve yerli yerince cesaretle uygulandığında hem saadetin kapılarını aralıyor hem de hayat kurtarıyor.
Ya bir annenin evlenecek kızına verdiği şu nasihat.. tümüyle aile saadetinin temini adına verilmiş altın prensipler hükmündedir.
"Kızım,
1- Kanaatkâr ol! Yâni, kocan tarafından getirilen yiyecek ve giyecek herşeyi memnuniyetle kabul et! Çünkü, kanaat, kalbi huzûra kavuşturur.
2- Söylenenleri dâima iyi dinle ve kocanıin meşrû (islama uygun) emirlerine itaat et!
3- Evin ve her şeyin her zaman, temiz, muntazam ve düzenli olsun!
4- Eşinin yemek saati ile uyku saatine dikkat etmelisin! Açlık insanıi huysuz eder, uykusuzluk ise, öfkelendirir.
5- Evinin mallarını ve eşyasını iyi koru! Yaptığın işleri, iyilikleri başa kakma! iyiliğe karşı iyilik çabuk unutulur fakat kötülüğe karşı yapılan iyilik unutulmaz.
6- Eşinin yakınlarına güzel muâmelede bulun! Kocanın hatâlarını, yalnız iken, yumuşak bir şekilde söyle!
7- Kocanın sırlarını hiç kimseye söyleme! Karı-koca arasındaki sırlar kabre beraberlerinde gömülmelidir.
8- Eşinin üzüntüsünü ve neşesini paylaş! Ona her yönüyle iyi bir hayat arkadaşı ol! Yalan, yuvayı içten içe yıkan bir kurttur.
9- Aranızdaki problemleri kendiniz hâlledin! Sakın bunları, bize ve başkasına taşıma! Kimseden medet umma!
10- Kocandan, almakta zorlanacağı, gücünün yetmeyeceği şeyleri isteme!
11- Kadının güzel huylusu, eşine Cennet nîmetidir. Sen kocana Cennet nîmeti ol! Azap çektirme!”
Bazı kısa ve özlü nasihatlarla bu perdeyi de kapatalım.
Her söylediğin hak olsun, fakat her hakkı söylemek senin hakkın değildir.
Aç herkese, açabildiğin kadar sîneni; ummanlar gibi olsun! İnançla geril ve insana sevgi duy; kalmasın alâka duymadığın ve el uzatmadığın bir mahzun gönül..!
İyileri iyilikleriyle alkışla; inanmış gönüllere mürüvvetli ol, münkirlere öyle yumuşak yanaş ki; kinleri, nefretleri eriyip gitsin ve sen soluklarında daima Mesîh ol..!
Aldatılsan dahi sakın kimseyi aldatma..! Ayrıca en yüksek bir fazilet olduğu halde, çok defa insanların kaybetmesine sebebiyet veren sadakat ve istikametten asla ayrılma!
Bir mecliste her söze kıymet ver! Hatta fikrine uymayanları bile hemen reddetme. Bir başka münasebetten dolayı ifade edilmiş olabileceğini düşün ve sonuna kadar sabret!
İyilik, güzellik, doğruluk ve fazilet dünyanın esas mayasıdır. Ne olursa olsun, dünya er-geç kayıp bu çizgiye gelecektir ve bunu engellemeye de kimsenin gücü yetmeyecektir.
Evlenecek kimseler, birbirlerinin üstlerine-başlarına, kılık ve kıyafetlerine, hattâ servet ve dış güzelliklerine göre değil; bu en ciddî mes’elede, rûh güzelliği, nâmus ve ahlâk anlayışı, fazîlet ve karakter yüksekliğine göre karar vermelidirler.
Sabır, ağrıları dindiren acı bir ot gibidir.. hem can yakar hem de tedâvi eder.
Kendi aybını gören kimse, başkasının aybını göremez.
Takva elbisesinden soyunan kimseyi hiçbir elbise örtemez.
Zalimin kılıcını çeken, kendi elini keser.
Kardeşi için kuyu kazan, içine kendi düşer.
Ölünce, insanlar, geriye ne bıraktı derler. Melekler ise ne getirdi derler.
Nasihat tutmayanı musibet tutar.
Ali Ünsal
Yanıt: Nasihat
Şema
katkın için teşekkürederim
nasihat nedir, nasihat ne demek, nasihat kavramı