Hayızlı Kadının İbadeti ve Fazileti
k@rdelen
KADINLARIN ÂDETİ VE İBADETİ
Âdetli ve lohusa kadınlar namaz kılamaz ve oruç tutamazlar. Bu süre içinde geçen namazlar onlar için bağışlanmıştır. Daha doğrusu bu süre içinde namaz kılmakla yükümlü bulunmadıklarından sorumlu da değildirler. Oruçlarını ise bu halleri geçtikten sonra imkân bulduklarında kaza ederler.
Lohusalık ve âdetli olmak bir bakıma hastalığa benzediği ve bu durumdaki hanımlar, maddî ve manevî (psikolojik) bakımdan normal durumlarından farklı oldukları için kendilerine namaz kılmak ve oruç tutmak yasaklanmış, bu halleri geçtikten sonra namazı değil, orucu kaza etmeleri istenmiştir.
Namaz ve orucun bu durumlarda tutulmayacağı; namazın değil, yalnızca orucun sonradan kaza edileceği konularında sahih hadisler ve bu hadisler üzerinde oluşmuş icma (alimlerin, mezheblerin ittifakı) vardır.
Kur’ân-ı Kerim’de "hayızlı ve lohusa kadınların oruç tutmayacakları ve namaz kılmayacakları yazmıyor" diyerek bu ittifaklı hükme karşı çıkmak ve "kadınları ibadetten mahrum etmeye hakkımız yok" diyerek duygu istismarı yapmak, İslâmî ilimlerde yeri olmayan bir yaklaşımdır.
Çünkü bu ilimlere göre İslâmî hükümlerin kaynağı yalnızca Kur’ân değildir, bunun yanında Sünnet, ictihad ve icma vardır. İslâm’ın tek kaynağını Kur’ân kılan anlayış ve yaklaşım "muteber ve sahih İslâm’ın dışında kalan" bir anlayıştır; buna mezheb demek caiz ise "ehl-i Sünnet dışında kalan" bir mezhebdir, sünnî Müslümanları bağlamaz.
Müslüman hanımlar asırlardan beri bu hallerinde, yukarıda zikredilen sınırlara riayet etmişlerdir ve bu durumdan da şikayetleri yoktur. Yeni müctehidler (!) hayızlı ve lohusa kadınları namaz kılmaya ve oruç tutmaya sevketmeden önce, hiçbir mazeretleri yok iken namaz kılmayan ve oruç tutmayan milyonca Müslüman kadın ile meşgul olsunlar, onlara İslâmî hayatı ve ibadeti talim ve telkin etsinler; İslâm’ı onların heva ve heveslerine değil, onları İslâm’ın şekil, ruh, mâna ve maksadına yaklaştırsınlar; eğer niyetleri halis ise.
Cevap: Hayızlı Kadının İbadeti
Hesna
Soru
Hayızlı kadının oruç tutmaması ile ilgili hadis var mı?
Cevap
Hayızlı kadının oruç tutması haramdır. Âdet gören veya lohusa olan kadın oruç tutmaz. Delil aşağıdaki Hz. Âişe hadisidir. Ancak oruç borcu, onların üzerinden düşmez. Kaza etmeleri gerekir. "Biz Rasûlullah (s.a.s) devrinde âdet görüyorduk. Namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde, tutamadığımız orucu kaza etmekle emrolunuyorduk" (Buhârî, Hayz, 20; Ebfı Dâvud Tahâre,104; Tirmizî, Savm, 67; Nesaî, Hayz,17; Siyâm, 64).
Yanıt: Hayızlı Kadının İbadeti
k@rdelen
Adetli kadının oruç tutması ya da tutmaması, namaz kılması ya da kılmaması bir ibadet meselesidir (taabbudî bir meseledir). Ve hiçbir ibadetin bütün detayları Kuranı Kerim’de yer almamıştır.
Eğer bu konularda Allah rasulü’nden günümüze kesintisiz bir ittifak / icma varsa bunun dışına asla çıkılamaz. Çıkılır denirse bu yeni bir iddiadır ve delili de yoktur.
Naslar (hadisi şerifler) ve kesintisiz gelenek (icma) adetli bir kadının oruç tutamayacağını, Kuran okuyamayacağını, namaz kılamayacağını öyle ya da böyle bir delalet yoluyla söylüyor. Bu icmaya mesned olan hadislerin bir kısmı Buharî gibi sahih kaynaklardadır, bir kısmı da zayıf olsa da hadistir, aksine bilgiler bulunmadığı ve sahih olanları destekledikleri için bu hadisler selefi salihin tarafından amel edilmeye layık görülmüş ve sahabe asrından günümüze kadar müçtehit olduklarında hiç şüphe bulunmayan yüzlerce alimin kabulü olmuşlardır.
Günümüzde değil müçtehit olmaları, alim oldukları bile tartışılabilen bazı insanlar, tecasür gösterip aksini söylüyorlarsa, onların söylediklerini almaktansa, bir kısmı zayıf da olsa, bu hadisleri ve bu yüzlerce müçtehidin kanaatlerini almak hem aklen, hem şer’an, hem de vicdanen daha isabetlidir.
Soru: Hayızlı Kadının İbadeti ve Fazileti
imam
Hayızlı kadının oruç tutmaması ile ilgili hadis
Hayızlı kadının oruç tutması haramdır. Âdet gören veya lohusa olan kadın oruç tutmaz. Delil aşağıdaki Hz. Âişe hadisidir. Ancak oruç borcu, onların üzerinden düşmez. Kaza etmeleri gerekir. "Biz Rasûlullah (s.a.s) devrinde âdet görüyorduk. Namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde, tutamadığımız orucu kaza etmekle emrolunuyorduk"
(Buhârî, Hayz, 20; Ebfı Dâvud Tahâre,104; Tirmizî, Savm, 67; Nesaî, Hayz,17; Siyâm, 64).
Hoca
< KAYNAK: Abdulaziz BAYINDIR, Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar, Süleymaniye Vakfı Yay., 2. Baskı, İstanbul, 2007, s: 196-199.
>
Bu gibi bazı konularda A.Aziz hoca kendince içtihad ediyor ama bütün ümmet bu konuda 14 asırdır ittifak etmiş. fitneden başka bir durum tekil etmez.
howl
STANDART NE??
hayız hem namaza engel hem oruca engelse neden orucu kaza ediyoruz yada neden namazı kaza etmiyoruz?
hayız bir hastalık ve; hastayken ve yolcuyken oruç kaza ediliyor dolayısıyla hayızlıyken de kaza gerekir dersek öyleyse hayızlı kadın için hastayken namaz kılamadığı için namazını kaza etmesi gerikir dememiz gerekmez mi?
veya hayızlı kadın hayızı müddetince temiz olamaz bu mümkün değildir o sebepten namazdan sorumlu olmaz dolayısıyla kazada gerekmez dersek hayızlı kadın ramazan orucunu kaza ediyorsa demek ki orucu tutabilirken bu mümkünken tutmamıştır demek gerekir..
kafam çok karışık bana kaza ne demektir,hangi hallerde kaza edilir,kazanın belli bir standartı var mıdır? açıklayabilecek olan var mı?
kaç saattir araştırıyorum bir çok yere baktım abdulaziz bayındırın açıklaması şuan için mantıklı geliyor(özellikle kaza kelimesinin dilbilimsel ve tarihsel olarak açıklaması aklıma yattı) fakat ehli sünnet fıkhının dayandığı delilleri(kuran,sünnet,hadis,akıl,kıyas ışığında) görmek öğrenmek istiyorum.araştırmayada devam edeceğim fakat heryerde bütün müctehidler hemfikirdir yazıyor başka bişey yazmıyor siz bu müctehidlerin yorumları hakkında detaylıca bildiklerinizi yazabilir misiniz?
imam
< STANDART NE??
hayız hem namaza engel hem oruca engelse neden orucu kaza ediyoruz yada neden namazı kaza etmiyoruz?
hayız bir hastalık ve; hastayken ve yolcuyken oruç kaza ediliyor dolayısıyla hayızlıyken de kaza gerekir dersek öyleyse hayızlı kadın için hastayken namaz kılamadığı için namazını kaza etmesi gerikir dememiz gerekmez mi?
veya hayızlı kadın hayızı müddetince temiz olamaz bu mümkün değildir o sebepten namazdan sorumlu olmaz dolayısıyla kazada gerekmez dersek hayızlı kadın ramazan orucunu kaza ediyorsa demek ki orucu tutabilirken bu mümkünken tutmamıştır demek gerekir..
kafam çok karışık bana kaza ne demektir,hangi hallerde kaza edilir,kazanın belli bir standartı var mıdır? açıklayabilecek olan var mı?
kaç saattir araştırıyorum bir çok yere baktım abdulaziz bayındırın açıklaması şuan için mantıklı geliyor(özellikle kaza kelimesinin dilbilimsel ve tarihsel olarak açıklaması aklıma yattı) fakat ehli sünnet fıkhının dayandığı delilleri(kuran,sünnet,hadis,akıl,kıyas ışığında) görmek öğrenmek istiyorum.araştırmayada devam edeceğim fakat heryerde bütün müctehidler hemfikirdir yazıyor başka bişey yazmıyor siz bu müctehidlerin yorumları hakkında detaylıca bildiklerinizi yazabilir misiniz? >
Sahabelerden yada ümmetin müçtehid alimlerinden birinin hayız anında oruç tutabileceğine dair bir delil getir bizde sana ve bayındıra tabi olalım.:)
Biz deliller getiyoruz ama inandıramıyoruz ümetin ahir zaman alimlerine!
< KAZA NAMAZI
Vaktinin dışında kılınan namaz.
Kaza; hüküm ve karar verme, yerine getirme demektir. Bir görevin vakti geçtikten sonra yapılması, Cenab-ı Hakk’ın ezelî ilminde belirlenmiş bulunan kader yazısının, uygulama zamanı geldikçe gerçekleşmesi. Bu sonuncu anlamda "kaza" bir kelâm terimidir. Namazın şer’an belirlenen vakti dışında kılınması anlamındaki ‘kaza" ise bir fıkıh terimidir. Namazın vakti içinde kılınmasına "edâ" bir eksiklik yüzünden yeniden kılınmasına "iâde" denir.
İslâm’da namaz, oruç ve hac gibi ibadetler için belirli ifa vakitleri konulmuştur. Bu vakitlerin kaçırılması hâlinde artık edâ değil, kaza söz konusu olur. Farz namazların kendi vakitleri içinde kılınması farzdır. Özürsüz olarak bir namazın vaktini geçirmek büyük günahlardan sayılmıştır. Mücerred olarak namazın kazası ile, bu kimsenin üzerinden namaz borcu düşerse de, geciktirmekten dolay meydana gelen günah devam eder. Bunun için, namazı kaza eden kimsenin, ayrıca Allâh’a tevbe etmesi gerekir. Bir de mebrûr hac büyük günahlara keffâret olduğu için hac yapanların, daha önce namazı özürsüz olarak vaktinde kılamamaktan doğan günahlarının da affedileceği umulur. Düşman korkusu ve hamile kadının çocuğunun ölümünden korkması gibi ciddi özürlerle farz namaz kazaya bırakılabilir. Yolcunun, hırsız ve yol kesicilerden korkması da düşman korkusu kapsamına girer (İbnü’l Hümâm, Fethu’l-Kadîr, Mısır 1389/1970, I, 485 vd.; el-Fetâvâ’l Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 121 vd.; İbn Âbidin Reddu’l-Muhtâr ale’d-Dürri’l-Muhtâr, İstanbul 1984, II, 62).
Günlük işler, sanat ve meslekler, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuklar namazın geriye bırakılması için özür sayılmaz. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: "Öyle erkekler vardır ki, onları ne bir ticaret, ne bir alış-veriş, Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, dehşetinden kalblerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar" (en-Nûr, 24/37).
Hz. Peygamber’e hangi amelin daha faziletli olduğu sorulunca; "ilk vaktinde kılınan namazdır" cevabını vermiştir (bk. Ebû Dâvud, Salât, 9; Tirmizi, Mevârit, 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 374, 375, 440)
Hendek Savaşı’nda Rasûlüllah (s.a.s)’i, müşrikler dört vakit namazdan alıkoymuşlar, hatta gecenin de bir bölümü geçmişti. Sonunda Allah elçisi, Bilâl-i Habeşi’ye ezan okumasını emir buyurdu. Bilâl ezan okudu, sonra kâmet getirdi ve öğleyi kıldılar. Sonra kâmet getirerek ikindiyi, sonra yine kâmet getirerek akşam namazını, sonra tekrar kâmet getirerek yatsıyı kıldılar. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) bu sırada Su âyetin indiğini nakleder: "Allah kâfirleri öfkeleriyle geri çevirdi. Hiç bir şey elde edemediler. İman edenlere savaşta Allah’ın yardımı yetti. Allah mutlak kudret sahihidir her şeye galiptir" (el-Ahzab, 33/25). Ancak Hendek Savaşı sırasında, henüz korku namazı ile ilgili âyet inmemişti. Yüce Allah bu âyette şöyle buyurur: "Eğer korku içinde bulunursanız, yaya olarak veya binekli iken namazını kılın. Güven içinde bulunduğunuzda da bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin" (el-Bakara, 2/239; bk. en-Nisâ. 4/101-103).
Hz. Peygamber bazı gazvelerinde, daha sonra ashab-ı kiram mecusîlerle yaptıkları savaşlarda "korku namazı" kılmışlar. Düşman korkusu yüzünden namazı kazaya bırakma yolunu tercih etmemişlerdir. Bunun kılınış biçimi ile ilgili olarak (bk. Korku Namazı).
Korku namazı Ebû Hanîfe ve imam Muhammed’e göre, düşman, sel baskını, yangın vb. korkulu zamanlarda başvurulacak olan ve kıyamete kadar yürürlükte bulunan bir namazdır. Bu durum İslâm’ın namaza ve onun cemaatle kılınışına verdiği önemi göstermektedir. Ölüm tehlikesi gibi ağır şartlar oluşmadıkça, güç yettiği ölçü ve şekilde, ayakta, oturarak, yatarak, gerektiğinde yalnız, başın iması ile namazın kılınmasının istenmesi, namazın belirlenmiş olan vakti içinde kılınmasını sağlamak amacına yöneliktir.
Rasûlüllah (s.a.s), namazın ancak iki durumda kazaya kalması halinde mü’minin özürlü sayılacağını ifade etmek üzere şöyle buyurmuştur: "Kim uyur kalır veya unutarak namazı vaktinde kılmamış bulunursa, onu hatırlayınca kılsın" (Tirmizî, Salât, 16, Mevâkit, 53; İbn Mâce, Salât, 10). Burada yalnız uyku ve unutma halinde vaktinde kılınamayan namazın kalasından söz edildiği için ibn Hazm gibi bazı bilginler bir mazeret olmaksızın namazını kasten kılmayanların, daha sonra bunu kaza edemeyeceklerini fakat bunun yerine Allah’a tevbe ve istiğfar etmenin daha uygun olacağını söylemişledir (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, Terc. Ahmed Meylânî, İstanbul 1973, I, 268).
Ancak İslâm fakihlerinin büyük çoğunluğuna göre zamanında kılınamayan farz namazların kazası da farzdır. Çünkü uyku veya unutma gibi bir özür hâlinde bile kaza gerekince, bir özrü olmaksızın namazını vaktinde kılmayanlara da kaza etmeleri öncelikle gerekir. Ayrıca, namazı geciktirmekten dolayı Allah’a tevbe ve istiğfar edilir. Namazı kaza etmeden yapılacak tevbe geçerli olmaz. Çünkü tevbenin ön şartlarından birisi, önce ma’siyetten vazgeçmektir (İbnü’l-Hümâm, a.g.e., I, 485 vd.; İbn Âbidin, a.g.e., II, 62-67).
Ebû Bekir ibnü’l-Arabi’ye göre Rasûlüllah (s.a.s) yolculuklarında, üç defa uyuyarak, sabah namazım ashab-ı kiramla kaza etmiştir. Bunlardan birisi Hayber Gazası dönüşüdür. Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre, Allah’ın Rasûlü konaklama yerinde, uyku basınca istirahate çekilmiş ve Bilâl (r.a)’e kendilerini sabah namaz için uyandırmasını bildirmiştir. Bilâl, nâfile namaz kılmış, sabah yaklaşınca da, hayvanına dayalı olarak uyuya kalmış. Güneş yüzlerine vuruncaya kadar aşırı yorgunluktan ne Rasûlüllah (s.a.s) ve ne de sahabeden hiçbiri uyanmamışlardı. İlk uyanan Rasûlüllah olmuş ve Bilâl’ı uyarmıştır. Kafilenin ilerlemesinden bir müddet sonra Ashab’a abdest almaları emredilmiş, Hz. Peygamber iki rek’at namaz kılmış, sonra Bilâl kamet getirmiş ve sabah namazı cemaatle kaza edilmiştir. Sonra Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Her kim namazını unutursa, onu hatırladığı zaman hemen kılsın. Çünkü, Allah: "Beni anman için namaz kıl" (Tâhâ, 20/ 14) buyurdu" (Müslim, Mesâcid, 309; Ebu Dâvud, Salât, 11; Tirmizi, Tefsîru Sûre, 20; İbn Mâce, Salât, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 47).
Ebu Katâde ve İmran b. Hüsayn’ın ayrı ayrı naklettiği başka bir yolculukta da uyku sebebiyle sabah namazı Rasûlüllah (s.a.s) tarafından güneş doğup beyazlaştıktan sonra kaza olarak kılınmıştır. Burada, olayı rivâyet edenler hangi yolculuk olduğunu belirtmedikleri için, hadisçiler, bunun Hayber, Tebük, Hudeybiye veya Ceyşü’l-Umerâ gazâsına ait olabileceğini ifade etmişlerdir (bk. Buhârî, Teyemmüm, 6; Menâkıb, 25; Müslim, Mesâcid, 311, 312; Sahîh-i Müslim Terceme ve Şerhi, IV, 1955-1963).
Kaza namazlarının kılınışıyla ilgili fıkhi hükümleri şöylece özetlemek mümkündür:
Vaktinde kılınmamış olan beş vakit farz namazların, kazası farz. Vitir namazı gibi vacip kazası da vaciptir. Namazların sünnetlerinin durumu ise şöyledir: Sabah namazının farzıyla birlikte sünneti vaktinde kılmamışsa, güneşin doğuşundan sonra istivâ (gündüzün ortası) vaktine kadar bu sünnet farzı ile birlikte kaza edilir. Güneşin doğuşundan önce veya istivadan sonra kaza edilmez. Öğle namazının ilk sünneti cemaatle farza yetişmek için terkedilirse farzdan sonra ve son iki rekat sünnetten önce kaza edilir. Son iki rekattan sonra da kaza edilebilir. Burada sünnet için kaza teriminin kullanılması mecaz yoluyladır (bk. İbn Abidin, a.g.e., II, 65). Terk edilen sünnetlerin kazası gerekmez. Ancak başlanıldıktan sonra herhangi bir sebeple terk edilen sünnet veya nafile namazın kazası vacip olur. Kadınlar özel hallerinde kılamadıkları farz namazlarını kaza etmezler. Fakat tutamadıkları oruçları kaza ederler.
Üzerinde kazaya kalmış namaz borcu bulunmayan veya kazaya kalmış namazlarının toplamı altı vakti geçmemiş bulunan kimseye "tertib sahibi" denir. Altı vakit namazı kazaya kaldığı takdirde tertip sahibi olmaktan çıkar, kaza namazları arasında veya kaza namazlârıyla vakit namazları arasında sıra gözetilmesi gerekmez. Tertip sahibinin kaza namazı ile vakit namazları arasında sırayı gözetmesi gerekir. Tertip sahibi olmayan kimse kazaya kalan namazını kılmadan diğer namazlarım kılabilir.
Tertip sahibi olan bir kişi bir tarz namazını veya Ebu Hanîfe’ye göre vacip olan vitir namazını özürsüz olarak veya hayız ve nifas dışında bir özürle vaktinde kılmamış olsa bu namazı ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaza namazları arasında ve gerek bunlarla vakit namazları arasında sırayı gözetmek şarttır.
Kazaya kalmış namazlar birden fazla olupta vakit bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazları kılmaya elverişli olursa sıraya uymak gerekmez.
Bir kimsenin vitir namazından başka altı vakitten fazla veya altı vakit namazı kazaya kalmış olsa bunları kaza etmeden vakit namazlarını kılabilir, çünkü kaza namazları vitirden başka altı vakit olunca çok, altı vakitten noksan olunca az sayılır.
Kazaya kalan namazlarda niyet, aakit namazlarda olduğu gibi şarttır. Ancak kazaya kalan namazlar çok olursa ve tayini mümkün olmazsa niyetleri "kazaya kalmış ilk" veya "kazaya kalmış son" namaz olarak yapılır.
Kazaya kalmış namazların vakitleri ve sayıları belli ise ona yöre niyet edilir.
Dâru’l-harb’de müslüman olup da bilgisizliği yüzünden namazlarını kılmamış olan kimse, daha sonra dini görevlerini öğrense bu namazları kaza etmesi gerekmez. Yükümlü olabilmek için bilgi şarttır. Dâru’l-İslâm’da hidayete eren kimse bu konuda özürlü sayılmaz. İhtida etmeden önceki namazlarını kaza etmez, bunlar Allahu Teâla tarafından affedilmiştir, ancak ihtida ettikten sonra namazlarının kılmakla ve bilgisizliği veya ihmali yüzünden kılmadığı namazlarını da kaza etmekle yükümlüdür.
Kaza namazları imam ve cemaatin aynı namazı kılmaları şartıyla cemaatle de kılınabilir. Kaza edilen namaz sabah, akşam ve yatsı namazı gibi sesli okunan namazlardan ise, imam sesli okur, değilse içinden okur.
Kaza namazlarının evde kılınması daha iyidir. Çünkü kazaya namaz bırakmakla büyük bir günah işlenmiştir, bunun teşhir edilmemesi gerekir.
Kaza namazlarının belirli vakitleri yoktur. Üç kerahet vakti dışında her vakitte kaza namazı kılınabilir.
Kaza namazı kılmak nafile namaz kılmaktan daha iyidir. Fakat kaza namazı kılmak maksadıyla farz namazların müekked ve gayr-i müekked sünnetlerini terketmek doğru değildir.
Mukim iken kazaya bırakılmış olan bir namaz yolculuk sırasında kılınmak istenirse kısaltılmadan kılınır. Yolculuk sırasında kazaya bırakılan bir namaz da beldesine döndükten sonra kaza edilmek istenirse kısaltılarak kılınır.
Aşağıdaki üç vakitte ne kazaya kalmış farz namazlar, ne vitir gibi vacip namaz ve ne hazırlanmış durumdaki cenaze namazı kılınamaz. Daha önce okunmuş olan secde âyetinden dolayı "tilâvet secdesi" de yapılamaz.
1. Güneşin doğmasından, kırk-elli dakika geçip, yükselmesine kadar.
2. Güneşin tam başımızın üzerinde bulunduğu vakit. Buna zeval ânı denir.
3. Güneşin sararmasından, yani gözleri kamaştırmaz bir hale geldiğinden itibaren, batıncaya kadar olan vakit.
Bu üç vakitte kılınacak kaza namazının iadesi gerekir. Bunun dışındaki vakitlerde kaza namazı kılmak mümkün ve caizdir. İmam Şafii’ye göre ise kaza namazı her zaman kılınabilir. Söz konusu kerahet vakitlerinde de kaza namazı kılmak caizdir.
Namazlarını özürsüz olarak kasten terkeden ve bunları kaza edemeden vefat eden kimse, büyük günah yükü ile âhirete geçmiş olur. Onun işi yüce Allah’la kendisi arasındadır. Bu namazların, tevbe, istiğfar veya keffâret yoluyla telâfi edileceğine dair açık bir âyet, hadis veya icmâ yoktur. Ancak yaşlılık veya sürekli hastalık nedeniyle orucunu tutamayanların, kaza edemeden ölümleri hâlinde, bunun "fidye" ile telâfisi hükmüne (bk. el-Bakara, 2/184) kıyas yapılarak veya "ihtiyat" prensibine dayanılarak, hanefilerde "namaz fidyesi" de müstahsen görülmüştür (bk. "İskat ve Devir" maddesi) Allah’la şehidler arasındaki hakların affedileceği nass’la (bk. el-Bakara, 2/154; Âlu İmrân, 3/169; en-Nisâ, 4/69; Müslim, İmâre, 152; Nesâî, Cihâd, 22; Ahmed b. Hanbel, II, 322, III, 251, 289) belirtilmiştir.
Şehidler, daha önce kılamadıkları namazların affı konusunda istisnâ olabilirler (Kaza namazı için bk. İbnü’l-Hümâm, a.g.e., I, 458 vd.; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, I, 121 vd.; İbn Âbidîn, a.g.e., II, 62 vd.).
Şâmil İA
>
howl
öncelikle cevap için teşekkürler.o delil olan hadisi(Âdetli kadın namazdan sorumlu olmayınca onu kaza etmekten de sorumlu olamaz. Muâze dedi ki, Aişe’ye sordum, dedim ki:
ما بال الحائض تقضي الصوم ولا تقضي الصَلاة ؟ فَقَالَتْ: أحَرُورِيَّةٌ أنْتِ؟ قلت لست بحرورية ولكني أسأل. قالت كان يصيـبنا ذلك فَنُؤْمَرُ بقَضَاءِ الصَّوْمِ وَلا نُؤمَرُ بِقَضَاءِ الصَّلاةِ.
"Neden adetli kadın oruç tutuyor da namaz kılmıyor?”
"Sen Harûriyye[2] misin?” dedi. "Hayır, Harûriyye değilim ama soru soruyorum” deyince şöyle dedi: "Bizim başımıza bu olay gelince orucu tutmamız(kaza etmemiz) emredilirdi ama namazı kılmamız(kaza etmemiz) emredilmezdi.”[3])
şöyle yorumluyor bu sizce mantıklı değil mi?:İnsanları yanıltan kazâ (قضى) kelimesidir. Bu kelime, Kur’an ve Sünnette ibadetler için kullanılmışsa "eda" yani ibadeti zamanında yapma anlamındadır. ( فإذا قضيتم مناسككم) "Hac ibadetini tamamladığınızda”[4] (فإذا قضيتم الصلاة) "namazı kıldığınızda”[5] demek olur.[6] el-Feyyûmî (ö. 770/1368-69)[7] şöyle demiştir: "Alimler, ibadetlerde kazayı, vaktinin dışında yerine getirilen, edayı da vaktinde yerine getirilen için kullandılar. Bu, kelimenin sözlük anlamına aykırıdır ama iki vakti ayırmak için oluşturulmuş bir terimdir.”[8] Aişe validemiz zamanında böyle bir terim olmadığı için onun kullandığı (قضى) kelimesine eda anlamı vermek gerekir…
mesela açıklamanızda şöyle yazmışsınız(gerçi okudunuz mu bilmiyorum,copy past gibi sanki:));
Üzerinde kazaya kalmış namaz borcu bulunmayan veya kazaya kalmış namazlarının toplamı altı vakti geçmemiş bulunan kimseye "tertib sahibi" denir. Altı vakit namazı kazaya kaldığı takdirde tertip sahibi olmaktan çıkar, kaza namazları arasında veya kaza namazlârıyla vakit namazları arasında sıra gözetilmesi gerekmez. Tertip sahibinin kaza namazı ile vakit namazları arasında sırayı gözetmesi gerekir. Tertip sahibi olmayan kimse kazaya kalan namazını kılmadan diğer namazlarım kılabilir.
Tertip sahibi olan bir kişi bir tarz namazını veya Ebu Hanîfe’ye göre vacip olan vitir namazını özürsüz olarak veya hayız ve nifas dışında bir özürle vaktinde kılmamış olsa bu namazı ilk vakit namazından önce kaza etmesi gerekir. Çünkü gerek kaza namazları arasında ve gerek bunlarla vakit namazları arasında sırayı gözetmek şarttır.
Kazaya kalmış namazlar birden fazla olupta vakit bunlardan yalnız bir kısmı ile vakit namazları kılmaya elverişli olursa sıraya uymak gerekmez.
Bir kimsenin vitir namazından başka altı vakitten fazla veya altı vakit namazı kazaya kalmış olsa bunları kaza etmeden vakit namazlarını kılabilir, çünkü kaza namazları vitirden başka altı vakit olunca çok, altı vakitten noksan olunca az sayılır.
Kazaya kalan namazlarda niyet, vakit namazlarda olduğu gibi şarttır. Ancak kazaya kalan namazlar çok olursa ve tayini mümkün olmazsa niyetleri "kazaya kalmış ilk" veya "kazaya kalmış son" namaz olarak yapılır.
Kazaya kalmış namazların vakitleri ve sayıları belli ise ona yöre niyet edilir..
bu hükmün delili nedir?neye göre 6 vakit.neye göre tertip sahibi.ayet,sünnet,hadis,akıl,kıyas yoluyla açıklamanızı rica ederim…yazdıklarımı tam olarak okuyup cevap verirseniz minnettar olacağım
Hoca
Kardeş
"Doğru bildiğimiz yanlışlar" adlı kitaptan alıntı yapmışsın.
Bu kitabı okudum ve için bir sürü doğruların "yanlış" olarak gösterilen tavsiye etmediğim bir kitaptır.
< Kişinin kazaya kalan namazı altı vakitten az ise tertibe göre kılması gerekir. Yani önce öğle namazını ve daha sonra ikindi namazını kılması gerekir. Eğer kaza namazları altıdan çoksa artık tertibe riayet etmesi gerekmez.
Alimlerin çoğunluğuna göre geçmiş namazların kazasında tertibe uymak vaciptir. İmam Şafiî (rh.a): "Bu sıraya uyarak kaza etmek sünnettir" demiştir. Bu konuda Hanefî mezhebinin görüşünü özetleyecek olursak; vakit namazının vakti daralmamışsa, beş vakit farz namaz, vitir ve kaza namazları ile vakit namazı arasındaki tertibe uymak lâzımdır.
Eğer vakit namazının kazaya kalacak kadar vakti daralmışsa, önce vakit namazı sonra kaza namazı kılınır. Çünkü, İbn Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur: "Kim uyanamadığı veya unuttuğu için kazaya bıraktığı bir namazı cemaatle namaz kılarken hatırlarsa, önce kılmakta olduğu namazını bitirsin sonra hatırladığını kaza etsin, sonra da cemaatle kıldığı namazını iade etsin" (ez-Zeyleî, Nasbu’r-Râye, II, 162) .
Altı vakitten az kazası olan, kaza ederken sıraya koyması gerekir. Çünkü Resulullah (s.a.s) Hendek gazvesinde dört vakit namaz kılamamış, onları vakit sırasına uyarak kaza etmişler ve şöyle buyurmuşlardır: "Siz de benim gibi kılın!" (ez-Zeyleî, a.g.e., II, 164-165).
Vitir hariç altı vakit namazdan fazla kazası olana gelince, artık bu kişi için ne kaza namazları arasında, ne de kaza ile vakit namazları arasındaki sıra uyması gerekmez. Çünkü kazalar çoğalmış, kazaya bıraktığı altıncı namazın vakti de geçmiştir. Altı vakitten fazla kazası olmayan insana "sahib-i tertip" denmesinin sebebi budur.
Acaba hayatında altı vakitten fazla kazası olan kazasını bitirdikten sonra sahib-i tertib olurmu? Muhtar görüşe göre olmaz ise de. Hidâye sahibi Merginanî’ye göre bazı âlimler bunu caiz görmüşler ve "ezher olan da budur" demişlerdir (ez-Zuhaylî, a.g.e., II, 139).
>
Hoca
kadınlar adetliyken nasıl ibadet eder
Namaz kılamaz, Oruç tutamaz, kabeyi tavaf edemez ve camiye giremez.
Bunarın dışındaki ibadetleri yapabilir.
3563. [6:57, Hadîs No: 8419]
Ubâde bin Sâmit’den (r.a.j rivayetle:
Kim mü’min erkekler ve kadınlar için Allah’tan bağışlanma dilerse, Allah onun için bütün mü’min erkek ve kadınlar sayısınca sevap yazar.
3160. [5:161, Hadîs No: 6795]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hz. Peygamber mezarlığa uğradığında şöyle derdi: "Size selâm olsun mü’min erkek ve kadınlar, Müslüman erkek ve kadınlar, sâlih erkek ve kadınlar diyarının sakinleri! înşâAllah bizler de size kavuşacağız."
Kayıtsız Üye
Hayızlı kadına namazın kazasıyoktur ama oructa kaza vardir
ATİE
Hayızlı Kadının İbadeti ve Fazileti Nedir?; değişik mesheplerde değişik şekilllerde izin verilen yada kısıtlanan ibadetler var ama ilişki o dönemlerde caiz değildir yada yasaklanmıştır
adetliyken nasıl ibadet edilir diyanet, hayızlı kadın nasıl ibadet eder, adetli kadın nasıl ibadet eder