Davet Ve Sohbet sohbetin gerekliliği ve usulü

Davet Ve Sohbet sohbetin gerekliliği ve usulü

mumsema

DAVET VE SOHBET

SOHBETİN GEREKLİLİĞİ

Yeryüzündeki din, kültür ve uygarlıklar içerisinde İslami-yet’ten daha büyük ve zengin kültüre, dolayısıyla kitap ve kü-tüphaneye sahip olan başka bir din veya uygarlık yoktur. Geçmiş din ve uygarlıkların bize kadar ulaşamayan önemli noktaları çoktur. Tarihteki büyük uygarlıkların bize kadar gele-meyen ve şu anda bizim için meçhul bölümleri gerçekten çok fazladır.
Bunun yanında İslam Tarihi’nin en ufak bir nefes alış ver-işi dahi kaydedilmiş, tarihin zabıtlarına geçmiş ve bize kadar ulaşmıştır. Bu dinin Peygamberi bir yana, O’nunla bir defacık görüşen sahabeleri hakkında dahi birçok malumat vardır bu-gün elimizde. Yani İslamiyet, günümüz kütüphanelerini dol-duracak şekilde yazıya geçmiştir. Müslümanlar olsun, yabancılar olsun İslamiyeti eksiksiz olarak kitaplardan bula-bilme imkânına sahiptirler. Bununla birlikte İslam dininin kita-plardan ibaret olmadığını burada özellikle belirtelim. İslam, şu anda yaşayan bir dindir.
Davet ve tebliğ söz konusu olduğunda da kitaplar geri planda kalır, insan unsuru birinci plana çıkar, sohbet birinci plana çıkar. Davetçi olan kitaplar değil, insanın bizzat kendisi-dir. Gerçi başkalarını İslam’a davet eden kitaplar da mevcuddur fakat insan başkalarının ayağına vararak bu işi ifa eder. Kitap ise yanına varılıp sayfaları açılmadığı müddetçe kapalı kalır ve hiç bir anlam ifade etmez. Yani hiç bir kitap davetçi olamaz.
Seviyeli bir davetçinin güzel bir sohbetinin yerini hiç bir şey tutamaz. Seviyeli kişiden maksadımız, harikulade birisi değil elbette. İslam’ın en güzel yayılış yolu karşılıklı sohbetle olduğu kanaatindeyim. İslam, yüzyıllardır kitaplardan kitaplara aktarılan bir kültür birikimi değil, insandan insana akseden, devredilen bir nurdur, bir hayattır.
Müslümanların sohbet etmek için bir araya gelmelerinde sayısız menfaatlar vardır. Verimli bir sohbet yapılmasa bile o müddet içerisinde müslümanların bir arada bulunmuş olma-ları, günah işlememiş olmaları, birbirlerini görmüş olmaları dahi gerçekten küçümsenmemesi gereken bir menfaattir. Müminlerin birbirlerinin yüzlerine bakıp dağılmaları bile güzel bir kazançtır. Hele küfrün hakim olduğu beldelerde!
Müslümanlar asla sohbetsiz kalmamalıdırlar. Bir araya gelmemek müslümanlar için büyük bir tehlike ve kayıptır. Cenab-ı Allah’ın yardımını, rahmetini, feyzini ve nurunu üzeri-mize çekebilmemiz için bir araya gelmek zorundayız. Çünkü Allah Teala’nın yardımı, rahmet ve bereketi bir araya gelen-lerin üzerine tecelli eder.
İslamı hayata hakim kılmada mesafe kat etmiş seviyeli müslümanlar için sadece ve sadece sohbet yapmak elbette zararlıdır. Sohbet elbette bir aşamadır ve sohbete takılıp ka-lınmamalıdır. Ömürleri sohbetle geçtiği halde İslam adına bu basamaktan bir merdiven olsun yukarı çıkamıyanların duru-mu elbette hazindir. Sohbet elbette bir gaye değil, basamak-lardan ve hedefe giden yolda vasıtalardan birisidir. Böyle olunca, seviye kat etmiş müslümanlar elbette İslam adına çok daha değişik faaliyetlerde bulunacaklardır ve bulunmaları da elzemdir. Zaten biz burada davet içerisinde sohbetin yerini anlatmaya çalışıyoruz.
Sohbeti iki grub insan oluşturmalıdır. Birincisi samimi mü-minler. Sohbetin asıl elemanlarıdır bunlar. Hiç bir pürüz his-sedilmeden gönüllerini birbirlerine açan kişilerdir bunlar. Soh-betle yetişmişler ve neşvünema bulmuşlardır. Böylelerini ne-reden bulacağız demeyin, iki kişi de olsanız yeter, yani siz-den başka bir kişi. Eğer o da yoksa sizin birinci göreviniz böyle biri kişiyi yetiştirmektir. Okulda veya işyerinde kendi-sine en çok ısındığınız kişi işte o kişi olacaktır. Allah Teâlâ her insana ısınabileceği bir kişiyi lütfetmiştir, biz buna inanı-yoruz. Başlangıçta bu kişi İslam’dan uzak da olabilir. Fakat sıcak bir ruha sahiptir ve bize yaklaşmaktadır. İşte böyle bir kişi bizim birinci adamımız olacaktır, onun hammaddesidir. Sohbetin birinci grubunu oluşturacak bu insanlar çoğala-caktır ve asıl elemanlar olacaklardır zamanla. İkinci bölümü oluşturacaklar ise grubumuzun içinde daima birinciden az olacaktır. Bunlar, İslam’a çekmeyi tasarladığımız ve gündüzleri az çok İslam’dan bahsettiğimiz kişiler olacaktır. Yani sokaktan rasgele tutulup getirilen kişiler değildir bunlar, öyle olmamalıdır.

Gündüzleri az çok beraber olduğunuz, İslam’dan az da ol-sa söz ettiğiniz kişiler olabileceği gibi, sohbetin en samimi elemanlarının yakinen tanıdığı kişiler de olabilir bunlar. Soh-betinize devam eden bu tür kişilerin sayısının samimi olanları aşmamasına dikkat ediniz. Henüz İslam’a tam olarak ısına-mamış bu kişilerin çoğunluk olduğu bir sohbette bunlar birbir-lerinden cesaret alarak bulundukları cahili hayat tarzlarını savunabilirler. Bir de, kendileri gibiler çok olduğu zaman on-ların yanında İslâmî gerçekleri kabullenmeyi gururlarına yediremezler. Fakat her sohbette bunlardan bir iki kişi olursa bu takdirde onların dönüşü daha da kolay olur.

SOHBETİN USULÜ
Bir defa, sohbet edecek şahıs her yönüyle kendisini yetiş-tirmiş, dinleyenlerce kabul gören, hatta konuşması onlar tara-fından ısrarla beklenen bir kişi olmalıdır. Davetçide bulunma-sı gereken vasıfları daha önce belirttiğimiz için burada yeni-den ele almayacağız. Fakat davetçide bulunması gereken sohbet edebilme şartlarını onda yine arayacağız. Bir davetçi sohbeti esnasında nelere dikkat etmelidir?

a. Kuru Disiplinden Sakınılmalıdır
Davetçi bilmelidir ki, karşısındaki insanlardan hiç birisi kendisini dinlemek mecburiyetinde değildir. Müslümanlardan birinin evinde yapılan bu sohbete herkes gelmeyebilir ve ge-lenler de istediği an çıkıp gidebilir. Yani davetçi kendisini bir öğretmen, oradakileri zil çalmadan dışarı çıkamayacak kıpır-daman oturması gereken öğrenciler zannetmemelidir. Yine dinleyenlerden birisinin söze katılma hakkının olduğunu, hat-ta sohbeti bir noktada alıp birazcık da olsun sürdürebileceği-ni unutmamalıdır. Çok geniş bir kalbe sahib olarak karşısındakilerin de en azından hür iradeli kişiler olduğunu aklından çıkarmamalıdır.
Sohbet meclisine giriş, çıkış, oturuş ve kalkış gibi fiziki davranışlarda dinleyiciler üzerinde kuru disiplin kurmaya ça-lışmak büyük bir hata, hatta sohbetçinin hamlığını gösteren bir durumdur. Sohbet meclislerinde diz çökülü oturmayı, kıpırdamamayı İslam’ın emriymiş, sohbetin gereğiymiş gibi sunmak veya karşısındakilerden böyle bir davranış beklemek; İslam’ı idrak edememenin neticesidir. Hatta insanlardan kendisine karşı bu tür davranışlar görmek isteyen birisi, in-sanlar üzerinde tahakküme yelteniyor demektir ki, İslam zaten bunu yıkmak üzere gelmiştir.
Hal böyle olunca, müslüman davetçinin sohbetinde kimse yılmamalıdır, tedirgin olmamalıdır, rahat olmalıdır, kendisini genişlik içerisinde hissetmelidir. Hatta dinleyiciler içerisinde diz çöken, dizi ağrıyan, ikide bir kıpırdayanlar olursa, onlara rahat etmelerini söylemeli, rahat oturmalarını sağlamalıdır, Çünkü ruhen ve bedenen rahatsız bir pozisyonda bulunan bir insana sohbette hiç bir şey verilemez.
Kısacası, davetçi sohbet esnasında dinleyenler üzerinde ruhen ve bedenen baskı kurmaya çalışmamalıdır. Bunun üzerinde ısrarla durmamızın sebebi, bu tür kişilere çok rast-lanmaktadır. Bunlar insanları İslam’dan uzaklaştırdıkları gibi uzaklaşmayanların da köle ruhlu yetişmesine vesile olmakta, üstelik bu yaptığını da İslam’a mal etmektedir. Söylediğimiz gibi İslam’ın hedeflerinden birisi de, insanların insanlara kul-luğunu önlemektir.

b. Dinleyenlerin Seviyesine Göre Konuşmak
İslam davetçisi kendisini dinleyenlerin kültür seviyesini az çok tahmin edecek veya önceden öğrenecek, sohbetini de ona göre yapacaktır. Dinleyicilerin içerisinde İslam’a yeni ısı-nanlar çoğunlukta olduğu halde sadece iki üç kişinin anlaya-cağı seviyede konuşmak, diğerlerini devre dışı bırakmaktır ki, bu yanlıştır. Seviyeli kişileri muhatap almakla birlikte, konuyu diğer kişileri de içine alacak kadar genişletmek, sohbet ede-nin aklî seviyesini gösterir. Kültür seviyesine dikkat edilmesi gerektiği kadar, İslam’ı yaşama noktasında da insanların se-viyelerine dikkat edilmelidir. İman hakikati ile tanıştırılması gereken bir meclistekilere, en seçkin kulların yaptığı nafile-leri sunmak elbette yanlıştır.
Davetçi karşısındakinin kültür, amel ve iman seviyesini çok iyi tesbit etmeli ve ona göre hitab etmelidir. Ailevi yaşan-tısını, şu anda kendisinin yapmakta olduklarını tahmin etme-lidir ki, karşısındakini ilk günden incitmesin. Eğer muhatabını bu yönleriyle tanıma imkânı yoksa kendisini dinleyen insan-lar arasında her türlüsünün bulunabileceğini göz önüne ala-rak konuşmalıdır. Kısacası ağzından çıkana sahib olmalıdır.

c. Gönüllerin Elverişli Anını Kollamak
Odun pazarında, hayvan pazarında mücevher ve göz nu-ru eşyalar pazarlanamaz. Kalblerin gaflette olduğu veya gafil laiklerin oluşturduğu bir mecliste, şeytanın egemen olduğu bir durumda sanki herkes kendisinden İslam adına bir şeyler anlatmasını bekliyormuş gibi bir iştahla, davetçi tepeden inme bir hisle İslam’ı sunamaz. Avamın tabiriyle o zaman "hop-pala!" derler. Eğer İslam’dan bir şeyler vermek istiyorsak en azından bir tesviye işlemi yapılmalı, bir geçiş pozisyonu oluş-turulmalıdır. Yani gönüllerin elverişli anı kullanılmalı veya gönüller az çok elverişli hale getirilmelidir.
Kalblerin katı olduğu, şeytanın toplantının gidişatını ele geçirdiği bir durumda en samimi gönüllere verilecek şeyler anlatılmamalıdır. Aslında bu gibi pozisyonlar anlatmakla de-ğil, davetçinin firasetiyle bilinmesi gereken hususlardır. Davetçinin İslam’ın şeref ve vakarını koruması gereken durum-lardandır bu gibi sahneler.
Zaten bu gibi meclis veya bir araya gelmeler genellikle bi-zim dışımızda oluşur, biz sonradan varıp katılmış oluruz. Ora-dakilerin bize olan saygısı, bizden bir şeyler dinleme arzusu yok sayılır veya biz bunu gözetleriz ve itibar gördüğümüz ka-dar konuşuruz, yaklaşırız. İster bizim dışımızda oluşsun, is-ter bizim kontrol ve bilgimiz dahilinde oluşsun, İslam’ın kadri-nin, kıymetinin idrak edilmediği, bahsedileceği zaman Pey-gamberin gönüllerdeki yerine tam olarak oturmayacağını anladığımız zamanda İslam’dan ve Peygamber’den bahset-memenin iyi olacağını bilmeliyiz veya gönülleri o seviyeye getirebildikten sonra bahsetmeliyiz.
d. Alıcıları Faaliyete Geçirebilmek

Aslında bu, bir davetçi için büyük bir iddiadır, fakat yine de her davetçi kabiliyeti nisbetinde kişilerin alıcılarını faaliyeti geçirecek, gönüllerin ve kulakların dikkatini elinde toplayabilecektir. Davetçinin inisiyatifi ele geçirdiği sohbetlerde davetçi önce kulakları kendisine yöneltmenin yollarını aramalıdır. Herkesin kendisini dinlemekte olduğunu gördükten sonra söze başlamalı veya sürdürmelidir. Bir kişinin kendisini başkalarına dinletebilmesi o anda bilinmesi gereken basit bir ku-ralı uygulamakla değil, daha önceden kendisini onlara kabul ettirmesiyle mümkündür. Zaten bunu temin edemeyen bir kişi illaki konuşacağım diye diretmemelidir. Bizim burada belirt-mek istediğimiz, insanlar kendisini dinlemeye başladıktan sonra konuşmalıdır.
Her sohbette, her vaazda verilmek istenen bir öz, bir asıl vardır. Sohbet ve vaazın kemal noktasıdır o verilmek istenen. Adeta onun için toplanmıştır veya onun için konuşulmaktadır. İşte bu öz ve asıl verilirken alıcıların tam faaliyete geçtiği an, yüreklerin ağıza geldiği an, duyguların en yüksek düzeye geldiği an kollanmalı ve öylece verilmelidir. Bunu temin ede-bilmek de az çok davetçinin elinde olan bir şeydir.

e. Hissi Olmamak

İslam’ın genç davetçisi, karşısındakilere soğuk, samimi-yetten uzak ve donuk bir şekilde İslam’ın haram ve helaller listesini sunan bir kişi durumunda olmadığı gibi, tamamen hissi ve duygusal bir şekilde bulutlar üzerindeki bir kişi de olmamalıdır. Sıcak ve samimi duygularla birlikte konuşmaları tabii ve aklî olmalıdır. Argo tabiriyle "havalı olmamak" gerekir, çok fazla duygusal olunmamalıdır. Havalı ve fazla duygusal olmak davetçinin alaya alınmasına sebep olur. Ses tonunu güzelce ayarlayabilmek de bu durumda yakından ilgilidir. Kaç kişinin karşısında konuştuğunu çok iyi bilmelidir. Bağırmak çok az yerde geçerli olduğu halde, sükûnet her yerde geçer-lidir. Davetçi bu tür hataları başkalarını taklit ederken yapar. Mesela, beğendiği bir hatibin coşkulu bir pozisyonunu kendisi ufacık bir topluma aktarayım derken yapar bazen.

f. Sohbetler Kısa Sürmelidir
Sohbet meclisleri, İslam adına her şeyin ortaya döküldü-ğü, her şeyin o anda bitirilip sonuca bağlanması gerektiği yer-ler değildir. İnsan psikolojisiyle uğraşanlar verimli bir sohbetin en fazla kırk beş, elli dakika olması, uzadıkça baş tarafın sili-neceğini, verimin yok olacağını belirtmektedirler. Sohbetin uzaması davetçinin kıymetini dinleyicilerin gözünden düşü-rür. Gece yarılarına kadar süren sohbetlerin gittikçe müna-kaşaya dökülüp hercümerç olduğunu, hatta bu yüzden sabah namazlarının kaçırıldığı çok görülür. Bu gibi çok uzun süren sohbetlerin bir başka zararlı yönü de, daha sonraki soh-betlere cemaati azaltmasıdır. Sohbete devam edenler eğer küçükse, babaları anneleri gece yarısı eve gelen çocuğuna bir daha müsaade etmezler. Yok, eğer yaşça olgun kişilerse onlar da evlerinde huzursuz olurlar. Sohbetler mutlaka kısa sürmeli ve devamlı olmalıdır.

g. Dışımızdakilere Hakaret Edilmemelidir
İslam’ın genç davetçisinin bulunduğu bir yerde Allah Teala’nın rahmet ve bereketi tecelli etmelidir. Davetçi herkese bu merhamet nazarıyla bakmalıdır. Sohbetine katılanlara olduğu gibi dışındaki meşreb ve gruplara da aynı merhamet nazarıy-la bakmalı, Allah Teala’nın rahmeti esas ölçü olmalıdır. Müslümanın hiç bir içkiciye, kumarcıya ve diğer günah sahibine kini olmadığı, onlara ancak acıdığı gibi, kendileri gibi dindar olmaya çalışan diğer meşrebdeki müslüman kardeşlerine de aynı merhamet ölçüsünü kullanmak zorundadır.
Başkalarının eksiklerinin ve kötülüklerini ortaya koyarak kendisini ve meşrebini kabul ettirip temize çıkarmak İslam’da olmayan ve davetçiye yakışmayan çirkin bir davranıştır. Baş-kalarının günah işlemelerini gözetleyip, hatta onların günah işmelerini arzu edip, bu günahlarını da ortaya sermeyi beklemek, yani bir başka mü’minin günah işlemesine sevinmek hangi imanla bağdaşır? Müslüman bir davetçi bunu asla yapamayacağı gibi, kendisine aktarılan bu tür haberleri bile örtmeye çalışır. Asıl yücelik budur.
Kendisinin samimi olarak bağlandığı bir meşrebi olsa dahi insanları o meşrebe değil İslam’a davet etmelidir. Sohbet ve davet esnasında asla tefrika yapmamalıdır. Zaten kendisinin bu yüce ahlakını gören kişi yine kendisine ve meşrebine ge-lecekse gelir.
Bu durum, şu anda müslümanların kanayan bir yarası olduğu için fazla girmek istemiyorum.

h. Usandırmamak
Biraz hatalı bir benzetme olacak ama İslam davetçisi ge-rek sohbet esnasında gerek başka yerlerde muhatabının üzerine bir Yahudi tüccarı gibi abanmamalıdır. Davette bulun-mak istediği bir şahsı durmadan gölge gibi takib eden, her bulduğu yerde bir şeyler anlatma gayretkeşliğinde olanlar insanları kendisinden usandırırlar, hatta nefret ettirirler. Bu gibileri çoğumuz tanırız, az da olsa vardır toplumda.
İslam davetçisi kendi adını toplum içinde "geveze"ye çı-karmamalıdır. Her karşılaştığında muhatabına İslam’dan söz etmemelidir. Günlük meşelere, haram olmadığı müddetçe daha geniş ve aktüel konulara da girmelidir. Muhatabına da değer vererek söz hakkı tanımalıdır. Hatta öncelikle muha-tabını iyice dinlemeli, boşalmasını sağlamalıdır.
Az konuşmasıyla, tatlılığıyla, samimiliğiyle davetçi ger-çekten kendisini aratmalıdır.

Mehmed GÖKTAŞ


Cevap: Davet Ve Sohbet sohbetin gerekliliği ve usulü

rana
bu güzel paylasim için Allah c.c. razı olsun


Yanıt: Davet Ve Sohbet sohbetin gerekliliği ve usulü

mumsema
amin cümlemizden kardeşler:)


dini sohbete davet mesajları

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();