Lukata – İslamda buluntu eşyanın hükmü

Lukata – İslamda buluntu eşyanın hükmü

Hoca
LUKATA

Bir şeyi yerden kaldırıp almak; ilmi, kitaplardan öğrenmek; kılları yolmak; bulunan mal hakkında kullanılan bir İslâm hukuku terimi. Mülkiyetini veya üzerindeki hakkını terketme niyyeti olmaksızın sahibinin iradesi dışında kaybolmuş ve başkası tarafından bulunup sahibine verilmek üzere alınmış, bulanın sahibini bilmediği muhterem (üzerinde sahibinden başkasının tasarruf hakkı olmayan) mal.

Lukata ile ilgili hükümleri İslâm hukukunun iki temel kaynağından ikincisi olan Hz. Peygamber’in sünneti düzenlemektedir. Kur’an-ı Kerîm lukata ile ilgili hükümleri açıklamamıştır (bk. Ebû Dâvud, Sünne, 5; Azîmâbâdî, Avnu’l-Mâbûd, Medine 1388-89/1968-69, XII, 354-356). Bu durum sünnet’e olan ihtiyacın en açık delîlidir.

Lukata konusunun mihverini teşkil eden hadis şudur: Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.a.)’dan rivayet edildiğine. göre Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: Bir adam Hz. Peygamber (s.a.s)’e gelerek lukatanın hükmünü sordu. Hz. Peygamber: "Onun mahfazasını ve bağını belle, sonra bir yıl ilân et! Sahibi gelirse verirsin. Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap" buyurdu. Adam: Koyunun hükmü nedir diye sordu. Hz. Peygamber:

"Onu al. O ya senin yahut din kardeşinin veya kurdundur" buyurdu. Adam; -kaybolmuş devenin hükmü nedir diye sordu. Hz. Peygamber: "Ondan sana ne? Su tulumu ve çarığı beraberinde. Sahibi rastlayıncaya kadar suya gider ve ağaçları yer" buyurdu (Buharî, Lukata 1, 2, 3, 4, 9, 10,11; Müslim, Lukata,1, 2, 5, 7, 8, 9…).

Bulunan malın alınmasının efdal olup olmadığı ihtilâflıdır. Hanefî ve Şafiîlere göre bulunan bir malın sahibine vermek üzere alınması, terkinden efdaldir. Çünkü böyle bir malı almakla, onun kaybolması önlenmiş olmaktadır. Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) ise, böyle bir malı almanın, nefsi haram yemekle karşı karşıya getireceğinden, terkinin daha faziletli olduğu görüşündedir (Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanayi’, Kahire 1327-28/1910, VI, 200; İbnü’l-Hûmâm, Fethu’l-Kadir, Kahire 1389/1970, VI, 118; Şirbînî, Muğni’l-Muhtaç, Kahire 1379/195960, II, 406; İbn Kudâme, el-Muğni, Nşr. M. Halil Herrâs, Kahire, ty., V, 694). Lukatanın alınıp muhafaza edilmesi ve sahibi çıktığında ona verilmesi, bütün ilâhi dinlerde mevcud bulunan zaruret-i diniyye’den malı koruma prensibine dahildir (Karâfi, el-Furuk, Kahire 1347, IV,33). Lukatayı alırken mültakit (lukatayı alan)in niyyeti önemlidir. Lukatayı alan sahibine vermek üzere alırsa, lukata onun yanında emânet hükmündedir ve telef olması halinde. ödeme mükellefiyeti yoktur. Ancak kendisine mal edinmek maksadıyla ahrsa; gâsıb hükmündedir ve malın telef edilmesi halinde tazmin gerekir (Vehbe ez-Zühaylî, Nazariyyetü’d-Damân, Dımaşk 1402/1982, s. 174-175; Ali el-Hafif, ed-Damân fil-Fıkhi’l-İslâmî, Kahire 1971, I,102,104,107). Ancak Lukatayı alanın sahibine vermek üzere emâneten aldığının ortaya konulması bazı görevlerin yerine getirilmesine bağlıdır. Bunlar;

a. İşhâd: Lukatayı alanın bunu kendisi için almayıp sahibine vermek üzere aldığına iki adil kişiyi şahid tutmasıdır. Ebû Hanife’ye göre işhâd vâcip; Maliki, Şafiî ve Hanbelilere göre müstehaptır (Tahâvî, Şerhu Meâni’l-Asâr, Kahire 1388/1968, IV,136; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, Kahire 1357/1983, V, 339; Nevevî, el-Mecmû, Beyrut, t.y., XV, 255-258; İbn Kudâme, a.g.e., V, 708; Necib el-Mutîî, Tekmiletü’l-Mecmü’, Bâcî, el-Müntekâ, Kahire 1332, VI, 135).

b. İlân: Lukatanın -sopa, kırbaç, ip vb. gibi insanların değer vermediği önemsiz şeyler hariçinde- 1 yıl ilânı vaciptir (Tahâvî, a.g.e., IV, 136; İbn Kudâme, a.g.e., V, 694; Bâcî, a.g.e., VI, 136; Nevevî, Şerhu’l-Müslim, Kahire 1349, XII, 22). İlândan maksad malını sahibine ulaştırmaktır. Bundan dolayı ilân insanların kalabalık bulundukları yerlerde özellikle malın bulunduğu civarda belli aralıklarla yapılmalıdır. Mültakit lukatayı ilân ederken sadece cinsini -altın, gümüş gibi- zikretmelidir. Vasıfların hepsini zikretmesi halinde buna muttali olan ve sahibi olmayan birisi lukatayı kendisinin olduğunu iddia ederek alabilir. Bu durumda multakit lukatayı tazmin eder. Buna göre lukata başkasına gösterilemez (Erdebîlî, el-Envâr, Kahire 1326, I, 446; Bâcî, a.g.e., VI, 136). İlân herhangi bir masrafı gerektirirse Hanefî, Şafiî, Hanbelilere göre ilân masrafları multakite aittir. Malikilere göre ise multakit lukatanın ilânı için yapılacak masrafları lukatadan verilmek üzere bir başkasına yaptırabilir (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, Dımaşk 1405/1985, V, 778; Abdülkerim Zeydan, Mecmûa Buhûs Fıkhiyye, Bağdad 1407/1986, s. 329-330).

Şârî’in lukatayı alma konusundaki izni işhâd ve ilânla kayıtlıdır. Bu görevleri yerine getirmeye multakit hakkında gasb hükümleri uygulanır (bk. Gasb mad.).

Multakitin bulduğu malı koruması ve ilân etmesi karşılığında bir ücret hakkı yoktur. Yaptıkları, teberrûdan ibarettir. Ancak mal sahibi multakite bahşiş verebilir. Hanbelî ve Şafiîlere göre ise mal sahibinin vaadi varsa mültakit buna hak kazanır (Kâsânî, a.g.e., II, 202; İbn Adilberr, el-Kafi, Riyad 1400/1980, II, 839; İbn Kudâme, a.g.e.,V, 745; Şâfiî, el-Ümm, Bulak 1321-25, III,.291).

Multakitin lukataya yapmış olduğu masrafları mal sahibinden alabilmesi için masrafları hâkimin izniyle yapmış olması şarttır. Aksi takdirde bu masraflar teberrû mahiyetindedir. Hâkimin izniyle yapılan masrafları mal sahibinin ödememesi durumunda multakite masrafları ödettirinceye kadar malı hapis hakkı doğar (Şeyh Bedreddin, Câmiul-Fusûleyn, Kahire 1300, II, 81; Kâsânî, a.g.e., VI, 203; İbnü’l-Hümâm a.g.e.,VI, 127).

Lukatanın sahibi olduğunu iddia edene teslimi:

Lukatanın sahibi geldiğinde kendisine malın verilmesi gerekir. Ancak lukatanın kendisinin olduğunu iddia edenin doğruluğunu anlamak için iki yol vardır:

1. Lukatanın vasıflarını bilmek,

2. Delil ile ispat.

Lukatanın, kendisinin olduğunu delil ile isbat edene verilmesi ittifakla vaciptir. Ancak lukatanın vasıflarını bilene verilmesi Hanefîlere göre vacip değildir. Hanbelî ve Mâlikilere göre ise vasıflarını bilene lukata verilir. Şafiîlere göre ise multakit vasfedenin doğru söylediğine kanaatı varsa lukatayı vasfedene verebilir (Serahsî, el-Mebsût, Kahire 1324-31, XI, 8; Kâsânî, a.g.e., VI, 202; İbnü’l-Hümâm, a.g.e., VI, 129 vd.; İbn Kudâme, a.g.e., V, 709-711; Sehnûn, el-Müdevvene" Kahire 1324, VI, 174-175; Şâfiî, a.g.e., III, 288; Şirbinî, a.g.e., II, 416).

Lukatanın kısımları

1. Hayvanlar: Hayvanın zayıflaması, sahibinin nafakasını karşılayamaması vb. sebeplerle sahibinin terkedip başkasının alıp beslediği hayvanlar, terk esnasında sahibi, kim alırsa onun olsun demiş ise, mal, alıp besleyene aittir. Böyle bir şey söylememişse, sahibi malını alır; ancak masrafı tazmin eder (İbn Nûceym, el-Bahru’r-Râik, Kahire 1333, V,125).

Hanefîlere göre, bulunan bir hayvanın alınması diğer lukatalar gibi câizdir. Hanbelî, Şafiî, Malikî ve Zâhirîlere göre ise devenin alınması câiz değildir. İhtilâfın kaynağı yukarıda zikredilen hadistir (Serahsî, a.g.e., XI, 11; Şirbînî, a.g.e., II, 409; Bâcî, a.g.e., VI,139-140; İbn Kudâme, V, 740-741. Bu konudaki tartışma için bk. Tahâvî, Şerhu Meanil-Âsâr, Kahire 1988/1968, IV, 133-136; İslâmî Araştırmalar, Temmuz 1986, sayı:1, s. 42).

Kendini korumaktan aciz olan koyun, kaz, tavuk gibi hayvanların alınması câizdir. Bu tip hayvanlar sahibi çıkmadığında yenilebilir. Ancak cumhura (fukaha çoğunluğu) göre, sahibi çıktığında bedelinin ödenmesi gerekir. İmam Mâlik’e göre ise gerekmez (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, İstanbul 1985, II, 257-258; Şevkâni, Neylül-Evtâr, Kahire 1357/1983, V, 342).

2. Dayanıklı olmayan lukatalar: Hanefîlere göre bozulacağından korkulan andan biraz öncesine kadar ilân edilir. Sahibi çıkmazsa multakit bunu yiyebilir. Şafiî ve Hanbelîlere göre kavun, karpuz, üzüm gibi uzun süre dayanıklı olmayan malları bulan dilerse yer, bedelini borçlanır; dilerse satıp parasını muhafaza edebilir. Malikîlere göre ise dayanıklı olmayan lukatalarda ilân şartı yoktur. Multakit fakirse yiyebilir veya sadaka verebilir. Mal sahibi bundan sonra gelirse multakit yemiş ise bedeli öder; sadaka vermiş ise mal sahibi dilerse sadakaya razı olur, dilerse ödettirir (Serâhsî, a.g.e., XI, 9; Necib el-Multîî, Tekmiletül-Mecmû, XV, 278; İbn Kudâme, a.g.e., V, 739; Sehnûn, a.g.e., VI, 175).

3. Kullanımı haram olan bulunmuş şeyler: Bir müslümana ait olan içki, domuz vb. gibi kullanılması haram olan şeyler mal olamayacağından ilânı şart olmadığı gibi, imha da edilebilir (Necib el-Mutîi, a.g.e., XV, 278).

4. Önemsiz lukatalar (tâfih): İp, sopa, kırbaç, yiyecek kırıntısı gibi bulunan önemsiz şeyler, ilâna gerek kalmadan kullanılabilir. Ancak sahibi gelirse geri alabilir (Buhârî, Buyû, 4; Lukata, 6; Müslim, Zekât, 164,166,…; Şevkânî, a.g.e., V, 337). Çünkü başkasına göre önemsiz de olsa hiç bir hak zayi olmaz.

5. Mekke’nin lukatası: Mekke’nin lukatasının alınıp alınmayacağı konusu ihtilâflıdır. Bu konuda ihtilâfın kaynağı şu hadis-i Şerîftir: "….Onun dikeni koparılmaz, ağacı kesilmez, kaybolan eşyası alınmaz. Meğer ki, bulan ilân maksadıyla almış ola…" Buhârî, Lukata, 7; Müslim, Hacc, 447, 448; Ebû Davud, Menâsik, 89; Nesaî, Menasik 110, 120; İbn Mace, Menasik, 103; Darimî, Buyû, 60; Müsned, I, 318, 348; II, 238). Hanefî ve Malikîlere göre lukata konusundaki hadisler mutlak olduğundan Mekke’nin lukatası ile diğer yerlerin lukatası arasında fark yoktur. Bu hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s) çeşitli beldelerden yabancıların gelip memleketlerine dönmesi sebebiyle sahibi bulunamaz endişesiyle Mekke’nin lukatası ilânı gerektirmez vehmini insanların kafasından silmeyi ve ilân konusunda azamî titizliğin gösterilmesini murat etmiştir. Hanbelî ve Şafiîlere göre ise Mekke’nin lukatası ancak ilân maksadıyla alınabilir ve ebedî olarak ilân edilir, temellükü câiz değildir. Mezkûr hadis buna delâlet etmektedir (Kâsânî, a.g.e., VI, 202-203; İbnü’l-Hümâm, a.g.e., VI, 128-129; İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye, Zâdül-Meâd, Beyrut 1400/1981, III, 453; Şevkânî, a.g.e., 344; Necibel-Mutîî, a.g.e., XV, 253-254; İbn Kudâme, a.g.e., V, 706).

6. Alınan malın yerinde kalan mallar: Bir kimsenin malı değiştiğinde camide ayakkabı değişmesi gibi bu bir yanlışlık neticesinde olmuş ise, kalan mal lukata hükmündedir. Fakat kasten alınıp yerine kıymetçe ondan daha düşük bir mal bırakılmış ise, bu malı kullanmak câizdir (Ali Haydar, a.g.e., II, 435; Bilmen, Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, VII, 263-264).

İlân müddeti dolduktan sonra sahibi gelmeyen lukatalarda yapılacak muâmeleler:

1. Sahibi adına korunması: İlân müddeti dolduktan sonra multakit lukatayı korumaya devam edebilir. Ölümünden sonrada varislere paylaşmamaları ve hıfzetmeleri için vasiyette bulunur (İbnü’l-Hümâm, a.g.e., VI, 123).

2. Beytü’l-Mâla konulması: Burada lukataların korunacağı bir bölümün bulunması şer’î hükümlerin bir gereğidir. Sahibi geldiğinde lukatayı oradan alır (Ali Haydar, a.g.e., II, 431; Şevkânî, V, 343).

3. Hâkime teslim etme: Hâkim lukatayı koruyabileceği gibi borç verilebilecek bir cinsten ise multakite veya başkasına borç verebilir (İbn Nüceym, a.g.e., V, 125).

4. Satılması: Hâkim veya multakit lukatayı satıp parasını muhafaza edebilir. Hâkim, lukatayı ilân müddeti dolmadan satabilir ve mal sahibinin hâkimin yaptığı satış akdini feshetme hakkı yoktur (İbn Nüceym, a.g.e., V, 128; Ali Haydar, II, 431).

5. Sadaka olarak verilmesi: Multakit, fakir ise lukatayı kendisi kullanabileceği gibi, bir başka fakire de sadaka olarak verebilir. Hanefîlere göre, multakit zengin ise lukatayı kullanamaz ve bir başka zengine tasadduk edemez. İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre ise verebilir (İbn Rüş d, a.g.e., II, 256; Kâsânî, a.g.e., VI, 202; İbnü’l-Hümâm, VI,131-132; Şirbînî, a.g.e., II, 415; İbn Kudâme, V, 700; Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1987, III, 57).

Burada şuna işaret etmekte fayda vardır: Lukatanın ilân müddeti içinde sahibinin gelmemesinden dolayı yapılan tasarruflar mal sahibinin hakkını asla zayi etmez. Her ne zaman gelirse gelsin ve hangi değerde olursa olsun mal sahibi geldiğinde malını alabilir. İtlaf veya elden çıkması durumunda malını ödettirme hakkına sahiptir. Çünkü hakların iptali sözkonusu değildir (Mergınânî, el-Hidâye, el-Mektebetü’l-İslâmiyye ts., II,176; Şafiî, a.g.e., II, 288; İbn Kudâme, a.g.e., V, 700).

Lukatanın vergisi: Usûlüne uygun olarak sahibi arandıktan sonra sahibi bulunamayan lukataların 1/5 (humus)i tahsil edilir ve kalanı bulana ait olur (Ebû Ubeyd, el-Emvâl, Kahire 1401/1981, s. 313 vd.; Salih Tuğ, İslâm Vergi Hukukunun Ortaya Çıkışı, İstanbul 1984, s. 88; Tecrid-i Tercemesi, V, 314).

(Lukata konusuyla ilgili olarak klasik kaynaklar dışında bk.: Abdülkerim Zeydan, el-Lukata ve Ahkâmühâ fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, Mecmûa Buhûs fıkhiyye, içinde s. 305-348; Feyzi N. Feyzioğlu, Lukata ve Define, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi sayı: 1-4, İstanbul 1954, s. 167; Saffet Köse, İslâm Hukukunda Bulunmuş Mal ve çocuk, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988).

Saffet KÖSE

———————


Cevap: LUKATA

mumsema
Lukata

Tarifi
Lukata lugatta, ´yerden alınan mal´ anlamina gelir. Kur´an-ı Kerim´de Hz. Musa hakkında şöyle buyurulmuştur:

Firavun´un adamları onu yitik olarak (denizden) aldılar.

(Kasas/8)
Lukata´nın ıstılahı anlamı ise, herhangibir kişiye ait olmayan bir mekânda bulunup sahibinin kim olduğu bilinmeyen ve korunma altında olmayan mal veya muhterem bir ihtisastır.

Burada ihtisas kelimesiyle, şer´an mülk edinilemeyen ve fakat kişinin elinin altına girmesinin ve kendisine ait olmasının mümkün olduğu -meselâ köpek gibi- şeyler kastedilmektedir.

´Muhterem´ kelimesiyle de malın ve ihtisas´ın vasfı sözkonusu edilmektedir; yani bir malın muhterem olması demek, "şer´an muteber olması" demektir. Bu bakımdan oyun-eğlence aletleri, içki, domuz, harbî kâfirin malı gibi şer´an mal sayılmayan şeyler muhterem değildir. Oysa meselâ av köpeği muhterem bir ihtisas´tır; böyle olmadığı takdirde muhterem de değildir.

´Korunma altında olmayan mal´dan maksat da malın, muhafazayı temine yönelik alâmetler taşımaması ve çevrili bir yerde veya binada olmamasıdır.

İltikat´ın (Lukata´nın) Meşruiyeti

Sahibi bilinmeyen kaybolmuş malı yerden almak caizdir. Hz. Pey-gamber´e yerde bulunan mal hakkında sorulduğunda şöyle buyurmuştur:

Onun kabını ve ağız bağını iyice tanı, sonra onu bir yıl ilan et. Bu müddet zarfında sahibi gelirse (verirsin), sahibi gelmezse sen onunla faydalan.[1]

Lukata ile ilgili diğer hadîsler konu içerisinde zikredilecektir. Lukata´mn Meşruiyetinin Hikmet ve Nedeni

Birşey kaybeden kişinin üzüleceği şüphesizdir. İnsan kaybettiği şeyi, bazen nerede kaybettiğini hatırlamaz, bazen de bulunan mal yeterli şekilde tarif edilemez. Kaybolan mal bazen emin olmayan bir kişinin eline geçer ve böylece sahibinin elinden çıkar, bazen de kaybolan mal kısa sürede telef olur, kimse ondan faydalanamaz. Bu bakımdan yerde bulunan bir mah alıp İlan etmek, insanların maslahatı gereğidir. Böylece malını kaybeden kişi malına kavuşur, malı bulan kişi bir kardeşine yardım etmiş olur, mal da telef olmaktan kurtulur.

İyilik etmek ve (fenalıktan) sakınmak husususunda birbirinîzle yardımlasın. Günah işlemek ve haddi aşmak (düşmanlık) hususunda birbirinizle yardımlaşmayın

(Mâide/2)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Müslüman bir kul, din kardeşinin yardımında bulundukça Allah da onun yardımında bulunur.[2]

Malını kaybeden kişi onu bulduğunda sevinir, üzüntüsü gider. Böylece mah bulup sahibine teslim eden sevap kazanır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Her kim bir mü´minin dünya gamlarından bir gamım giderirse, Allah da onun kıyamet gününün gamlarından bir gamını giderir.[3]

Böylece insanlar güven içinde huzurlu bir şekilde yaşarlar. Zira mallarının korunduğunu, kaybolsa dahi tekrar bulunup kendisine iade edileceğini bilirler. Kalpleri sevgi ve kardeşlik hissiyle dolar.

İltikat´ın (Lukata´nın) Hükmü

Tarif ettiğimiz şartlar dahilinde kayıp bir malı bulan kişinin -eğer kendinden emin ise- onu alması müstehabdır. Malı alıp muhafaza etmelidir. Eğer malın telef olma tehlikesi yoksa, bulan kişi onu alıp almamakta serbesttir. Malm telef olma tehlikesi varsa, kendisinden başka emin bir kimse yoksa bulan kişinin malı alması vacib olur. Çünkü müslümamn malının korunması vacibtir. Malı bulan kişi, sahibi çıkmadan önce onu yemekten emin değilse, malı alması mekruh olur. Bulduğu malı, sahibine vermeyip kendine alıkoyacağını bilen kimsenin de onu alması haram olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bulduğu bir mah ilan etmeden, ancak dalâlette olan bir kimse alır.[4]

Kaybolan Malı veya Hayvanı Almak

Kaybolan şey bazen mal, bazen de hayvan olur. Kaybolan şeyin hayvan olması durumunda dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

1. Kaybolan hayvan at ve deve gibi, kendini küçük yırtıcılardan koruyabilen veya tavşan gibi hızlı koşan hayvani arda nsâ, onu alıp götürmek caiz olmaz.

Zeyd b. Halid´in rivayet ettiğine göre bir kişi Hz. Peygamber´e şöyle sordu:

– Yitik devenin hükmü nedir?

– Ondan sana ne? O hayvanın su tulumu ve (gezecek) tabanı bera-berindedir. Sahibi onu bulunacaya kadar o kendi kendine suya varır ve ağaçlardan da yer.[5]

Kendini koruyabilen hayvanlar da deveye kıyas edilmiştir. Âlimler bu hadîsi mülk edinmek için almaya hamletmişlerdir. Çünkü deve ve benzeri hayvanlar genellikle otlamaya çobansız olarak gönderilir. Galip olan,

götürmek caiz değildir. Ancak sahibi için muhafaza etmek üzere götü-rülebilir, ilan edip sahibi çıkmayınca da mülk edinmek üzere götürü-lemez. Ancak bu hüküm asayişin olduğu dönemlerde geçerlidir. Bu dönemlerde kişi, hayvanı, sahibi için korumak maksadıyla götürür, mülk edinmek için gerekli olan süre zarfında hayvanı bulduğunu ilan ettikten sonra ona el koymak için götürmez. Kişi, hayvanı bir şehrin veya bir kasabanın evleri arasında bulsa da -hayvanın sahradaki durumuyla buralardaki durumu arasında fark olmasına rağmen- onu alabilir. Çünkü insanların şehir ve kasabaların arasında otlamaları için hayvanları tek başlarına ve çobansız olarak bırakıp gitmek âdetleri yoktur. Üstelik şehirlerde insanların -sahraların hilafına- çok kalabalık olduklarından, hayvanı tek başına dolaşırken gören bir kimse bundan endişe duyabilir. Oysa sahralarda gelip geçenler azdır.

Hz. Peygamber´in ´suya varabilir, ağaçtan yiyebilir, sahibi onu bulana değin idare edebilir´ sözü, bu yerlerin sahra olduğuna, oralarda su ve ağaç bulunmadığına delâlet eder. Onu oralarda alıp götürecek kimse de yoktur. Halbuki bu mânâ şehirler için geçerli değildir.

2. Kaybolan hayvan koyun ve benzerleri gibi kendini koruyamayacak hayvanlardansa veya hasta ve yarahysa -meselâ ayağı kırılmış bir at gibi- onu alıp götürmek caizdir.

Bu tür hayvanları mülk edinmek üzere götürmek de caizdir.

Zeyd b. Halid´in rivayetine göre bir kişi Hz. Peygâmber´e şöyle sordu:

Yitik koyunun hükmü nedir?

– Yitik koyunu sen alır, ilan eder de sahibini bulamazsan o sana aittir. Sen almayıp mü´min kardeşin alırsa onundur, o da almazsa artık koyun kurdundur.

Kendini koruyamayan diğer hayvanlar da koyuna kıyas edilmiştir. Kaybolan hayvan dışındaki mallar da, kendini koruyamayan hayvan hükmündedir. Yukarıda söylediğimiz gibi duruma göre onu almak caiz de olabilir, vacib de olabilir.

Zeyd b. Halid´in rivayetine göre bir kişi Hz. Peygamber´e lukata´nın hükmünü sordu. Hz. Peygamber ´Onun kabını ve ağız bağını iyice tanı, sonra onu bir sene ilan et´ buyurdu.1

Daha önce geçmişti.

Ubey b. Ka´b şöyle rivayet ediyor: "Ben Rasûlullah (s.a) zamanında içinde 100 dinar olan bir kese buldum. Akabinde bu keseyi Rasûlullah´a getirdim. Rasûlullah ´Bunu bir sene ilan et, çevrene duyur´ dedi. Ben de bir sene onu ilan ettim. Fakat onu bilen birine rastlamadım. Sonra Rasûlullah´a geldim. Rasûlullah ´Onu bir sene (daha) ilan et´ buyurdu. Onu bir sene daha ilan ettim. Fakat bilen bir kimseye tesadüf etmedim. Sonra (üçüncü defa) Rasûlullah´a gelip durumu kendisine arzettim. Bu defa Rasûlullah ´Bu paranın miktarını, kesesini, ağız bağını hıfzet. Sahibi gelirse keseyi ona ver, gelmezse ondan faydalanabilirsin1 dedi. Ben de ondan faydalandım".[6]

Harem Dahilinde Bulunan Malın Durumu

: Harem´den maksat, Mekke ve Mekke´nin etrafındaki kısımlardır ki harem adıyla bilinirler. O kısımlarda avlanmak veya ağaç kesmek haramdır. Harem dahilinde kaybolan bir malı bulan kişi onu ancak sahibi için muhafaza etmek üzere alabilir, onu temellük etmesi hiçbir zaman caiz değildir. Çünkü harem dahilindeki kayıp malda galip olan durum, sahibinin ne zaman gelirse gelsin onu orada bulacağıdır. Hz. Peygamber1 in Fetih Günü Mekke´de söylediği şu sözlerde buna delâlet eder:

(Mekke´nin) yitiğini kimse (elini uzatıp) alamaz. Meğer ki sahibini arayıp bulmak için olsun.[7]

Mekke´de bulunan malın ilan edilmesi için, bulan kişinin Mekke´de ikamet etmesi gerekir. Mekke´den göçmek istediğinde bulduğu malı hâkim´e veya vekiline teslim etmelidir. Böylece bulunan mal, sahibi için ilan ve muhafaza edilmiş olur.

Bulunan Mala Şahit Tutulması

En sahih kavle göre bulunan mal için şahit tutmak vacib değildir. Çünkü bu konuda varid olan hadîslerde şahit tutmanın vacib olduğundan bahsedilmemiştir. Birşey bulan kişinin -adil olsa dahi- şahit tutması müstehabdır. Böylece kişi ileride nefsine uyma tehlikesinden korunmuş, mirasçılarının mala sahip olmalarını engellemiş olur.

Şu hadîs, bulunan mal için şahit tutmanın müstehab olduğuna delâlet eder:

Her kim kaybolmuş bir malı bulup alırsa, adalet sahibi bir veya iki kişiyi şahit tutsun.[8]

Hadîste geçen ´bir veya iki adil şahit tutsun´ sözü, muhayyerliğe delâlet eder. Bu da şahit tutmanın vacib olmadığını gösterir. Eğer şahit tutmak vacib olsaydı, bir şahitle yetinilmezdi. Malı bulan kişi, şahitlere malın vasıflarının hepsini değil, bir kısmını söylemelidir. Bu hususta fazla açıklama yapması mekruhtur.

Bir mal bulan kişi, şahit tuttuğunda emin olmayan kişilerin haberdar olup onu zorla elinden alacaklarından endişe ederse, şahit tutmayabilir.

Bulunan Malın İlan Edilmesi

Bulunan mal bir hurma, bir lokma gibi kıymetsiz olursa -malın kıymetli olup olmadığı örfe, zamana ve mekâna göre değişir- onu ilan etmeden mülk edinmek caizdir.

Enes b. Mâlik´in rivayet ettiği şu hadîs buna delâlet etmektedir. Hz. Peygamber (s.a) bir hurma danesi bulduğunda şöyle demiştir:

Bunun sadaka malı olmasından korkmasaydım, onu muhakkak yerdim.[9]

Bulunan mal kıymetli ise; halk böyle bir kayıbı ararsa, onu ilan etmek vacib olur. Yukarıda zikrettiğimiz hadîsler açıkça buna delâlet etmektedir. En sahih kavle göre bulunan mal, ister muhafaza edilmek, ister muhafaza edip sonra mülk edinmek için alınsın, İlan edilmesi vacibtir.

Bulunan Mal Nasıl, Nerede ve Ne Kadar İlan Edilir?

Birincisi: Bir mal bulan kişi, bulduğu malın vasıflarına iyice dikkat etmelidir ki, malını arayan kişi onu tarif ettiğinde doğru söyleyip söyleme diğini anlayabilsin. Meselâ bulduğu bir kesenin ve kesenin ipinin nasıl olduğunu; kumaşını, şeklini, büyüklüğünü, küçüklüğünü, ipinin kalınlığını, uzunluğunu, kesenin içindeki paranın miktarını, cinsini bilmelidir. Hz. Peygamber´e bu hususta sorulduğunda şöyle demiştin

Onun kabını, ağız bağını ve miktarını iyice tanı.[10]

İkincisi: Bir mal bulan kişi onu ilan etmelidir. Fakat malını arayan kişinin dikkatini çekecek vasıfları söylememeli, fazla malumat vermemelidir ki mal sahibinden başka birisi gelip mala sahip çıkmasın. Aksi takdirde o malı haksız yere ve bâtıl olarak almış olur.

Üçüncüsü: Bulunan mal, sahibini uzun zaman üzecek bir şey ise -hadîste varid olduğu üzere- onu bir sene ilan etmek gerekir.[11]

Nitekim bu mal bir yolcuya aitse, zann-ı galibe göre o yolcu, malı kaybettiği yerden bir yıldan önce ayrılmaz.. Bulunan kıymetli mal, birinci haftada günde iki defa, ikinci haftada günde bir defa, üçüncü haftadan yedinci haftaya kadar haftada bir defa, sonra her ayda bir defa ilan edilmelidir. İlk günlerde ilanın fazla olmasının sebebi, kaybeden kişinin ilk günlerde daha fazla arayacağıdır. İlanın bu şekilde yapılması, ictihadîdir. Âlimler bunu müstehab kabul etmişlerdir. Bulunan malın ilan edilme şekli en az malını arayan kişinin duyabileceği kadar olmalıdır. Bu da örf ve âdetlere göre değişir.

Bulunan malın kıymeti düşük olursa, zann-ı galibe göre sahibinin onu aramaktan vazgeçeceği zamana kadar ilan etmek gerekir. Yukarıda zikredilen hadîslerin karineleri buna delâlet etmektedir.

Hz. Peygamber´e, içinde 100 dinar bulunan bir kese, yitik koyun ve devenin hükmü sorulmuştur. Bütün bunlar kıymetli mallar olduğundan sahipleri bir seneden az bir zamanda onları aramaktan vazgeçmez. Allah hakikati daha iyi bilir.

Dördüncüsü: Bulunan mal, çarşı, pazar ve cami kapısı gibi umumi yerlerde ilan edilmelidir. Çünkü malını kaybeden kişi genellikle kalabalık yerlerde onu sorar. Bulunan malı cami´nin içinde ilan etmek mekruhtur. Çünkü bulunan mal ilan edilirken sesin yükseltilmesi gerekir ki bu da namaz kılanların, zikredenlerin huzurunu kaçırır, onlara vesvese verir. Bu hususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Her kim, mescid içinde kayıp arayan bir kimseyi işitirse ´Allah onu sana geri vermesin´ desin. Çünkü mescidler bu gibi işler için bina

edilmemiştir.[12]

Mescİd-i Haram bundan istisna edilmiştir. Çünkü Mescid-i Haram dışındaki mescidlerde, bulduğu malı ilan eden kişi, onu mülk edinmek istemekle itham edilebilir. Fakat bulduğu malı Mescid-i Haram´da ilan eden bir kişi için böyle bir itham sözkonusu değildir. Zira bulunan malın Mescid-i Haram´da ilan edilmesi, mal sahibinin maslahatı ve malın korunması İçindir. Çünkü Harem sınırları dahilinde bulunan mal -daha önce de söylediğimiz gibi- mülk edinilemez. Bulan kişi ilan eder, sahibi çıkarsa malı ona teslim eder. Eğer sahibi çıkmazsa hâkim´e veya naibine teslim eder.

Günümüzde ise bulunan mallar hoparlör ile ilan edilmektedir ki bu caizdir. Ayrıca ezan da hoparlör vasıtasıyla okunmaktadır. Bulunan malı hoparlör ile ilan etmek, mescidde ilan etmek anlamina gelmez. Çünkü burada ses mescidde değildir, sesi yükselten makinalardan istifade edilmektedir. Böylece ses, insanların sesinin ulaşamayacağı yerlere kadar ulaşır. Ayrıca ihtiyaç, hoparlör kullanmayı gerektirmektir, özellikle de büyük şehirlerde.

Bu bakımdan bulunan malları hoparlör ile ilan etmek lüzumsuz ve sakıncalı sayılmamalıdır. Her ne kadar hoparlör kullanmamak daha evla ise de hoparlör kullanıldığında buna itiraz edilmemelidir. Yâ rabbî! Bizi muaheze etme! Eğer kaybolan veya bulunan çocuk olursa, hoparlör ile ilan etmeyi vacib kabul ederiz. Çünkü burada nefislerin ihya edilmesi, çocuğun ailesinin üzüntü ve korkusunu gidermek, çocuğun gözyaşlarını dindirmek sözkonusudur. Bazen çocuk, annesi, babası veya ailesinden biri gelinceye kadar ağlamaya devam eder. Eğer hoparlörle ilan edilmezse durum nasıl olur? Allah hakikâti daha iyi bilir.

Bulunan Malın İlan Edilme Masrafının Kime Ait Olduğu Hususu

Bir mal bulan kişi isterse onu kendisi ilan eder, isterse de onu ilan etmek için birisini tutar. Bulunan malın ilan edilmesinin bir masrafı olursa, bu, mal sahibine aittir. Çünkü bu masraf, onun malının maslahatı

için yapılmıştır. Malın ilan edilme masrafı -mal sahibi ortaya çıktığında ondan alınmak üzere- kadı veya malı bulan kişi tarafından veya birisinden borç alınarak karşılanır veya kadı onun bir parçasını satarak ilan edilme masrafını karşılar. Malı bulan kişi kadı´nın izni olmadan, kendi malından ilan masrafını ve diğer masraflarını karşılarsa, teberru olur; mal sahibi ortaya çıktığında masrafları ondan alamaz.

Bulunan Malın Çeşitleri ve Onlarda Yapılacak Tasarruflar

Bulunan mal bazen hayvan, bazen de başka bir mal olabilir. Bulunan mal bazen uzun müddet kalır, bazen de kısa sürede bozulur, işe yaramaz hale gelir. Bunların herbirinin ayrı hükümleri vardır:

1. Bulunan mal, hayvan ise, bulan kişi isterse onu hayatının sonuna kadar yanında bırakır, hâkim´in izniyle onun masraflarını karşılar, sahibi çıktığında yaptığı masrafları ondan alır.

Hâkim yoksa, hayvana yaptığı masraflara şahit tutmalıdır. Aksi takdirde yaptığı masrafları teberru olarak yapmış sayılır; mal sahibinden masraflarını alamaz.

Hayvanı bulan kişi isterse onu hâkim´in izniyle satar, parasını muhafaza eder. Eğer satılması zor olan bir hayvan ise onu mülk edinir, mülk ettiği günkü değerini -sahibi ortaya çıktığında- sahibine verir.

2. Bulunan mal, hayvan değilse ve çabuk bozulan mallardansa, bulan kişi onu mülk edinip mal sahibine borçlu olmakla, hâkim´in izniyle malı satıp parasını muhafaza etmek arasında muhayyerdir.

3- Bulunan mal, hurma gibi kurutularak bekletilebilen, süt gibi peynir yapılarak muhafaza edilebilen mallardansa, sahibi için en yararlı olan yol tercih edilmelidir.

Bulan kişi hâkimin izniyle malın tamamını satıp parasını muhafaza edebilir veya teberru olarak kurutarak veya başka bir işlem yaparak bekletebilir veya hâkimin izniyle malın bir kısmını satar, malın korunması için gereken muameleleri yapabilir. Bu yollardan hangisi, mal sahibi için yararlı ise o yapılmalıdır.

4. Bulunan mal, hiçbir şey yapılmadığı halde bozulmadan durabilecek mallardansa, bulan kişi onu ilan edilme müddetinin sonuna kadar bekletmelidir.

Şu hususu belirtmekte yarar vardır: Bulunan mal, satılsa bile, ilan etme müddeti içinde ilan edilmelidir. Fakat mahn parası değil, bizzat kendisi ilan edilmelidir.

Bulunan Malın Mülk Edinilmesi

Bulunan mal veya satılmışsa parası -ilan etme müddeti bittikten sonra- mülk edinilebilir. Eğer sahibi ortaya çıkarsa, mülk edinildiği günkü kıymeti ona ödenir. Zira Hz. Peygamber, bir mal bulan kişiye ´Onu bir sene ilan et, sahibi çıkmazsa, onu mülk edin. Daha sonra sahibi çıkarsa, malının bedelini ona öde´ buyurmuştur.

Bulan kişi, bulduğu malı mülk edinmek istediğinde ´Ben onu mülk edindim´ gibi sarih bir lafızla veya ´Ben onu aldım1 gibi kinayî bir lafızla mülk edinebilir. Ancak kinayî lafızda niyet de gerekir. Ancak malın ilan edilme müddeti bitmeden önce mülk edinilmez.

Bir Mal Bulan Kişinin Mal Hususundaki Durumu ve Bulunan Malın Muhafaza Edilmesi

Bir mal bulan kişi onu, benzeri malların muhafaza edildiği bir yerde muhafaza etmelidir. Eğer malı muhafaza etmede bir kusuru olmazsa veya mala saldırganlık etmezse, mal telef olduğunda sorumlu olmaz. Çünkü bulan kişi, bulduğu malı Allah rızası için teberru olarak muhafaza etmektedir. Zira Hz. Peygamber, yitik bir mal bulan kişiye şöyle buyurmuştur:

O senin yanında emanet olsun.

Bu bakımdan bir mal bulan kişi, ilan etme müddeti esnasında telef olan maidan sorumlu olmaz. Ancak malı veya parasını temellük ettikten sonra, zamin olur. Daha önce de söylediğimiz gibi malı bulan kişi onu mülk edindiği günkü kıymetiyle zamin olur; mal sahibi ortaya çıktığında malın bedelini ona öder.

Bulunan Malın, Sahibi Olduğunu İddia Edene Verilmesi

Bir kişi gelip de bulunan malın sahibi olduğunu iddia ederse, malı bulan kişi malın vasıflarını ve özelliklerini tarif etmesini ondan talep eder, o da malın vasıflarını ve özelliklerini doğru bir şekilde tarif ederse, malı ona verebilir. Malı ona vermekle Hz. Peygamber´in şu hadîsine göre amel etmiş olur:

Eğer bir kişi gelir de bulunan paranın miktarını, kesesini ve kesesinin ipini söylerse, malı ona ver.[13]

Bir mal bulan kişi, o malı sahibi olduğunu iddia eden birine verirse, -iddia edenin daha sonra yalancı olduğu ortaya çıksa bile- sorumluluktan kurtulur, zamin olmaz. En sahih görüşe göre malı bulan kişi, o malın sahibi olduğunu iddia edene, malın vasıflarını doğru bir şekilde saydığı, kendisi de onun doğru söylediğine kanaat getirdiği halde malı ona vermek mecburiyetinde değildir. İsterse meseleyi kadı´ya götürür, iddia eden kişinin delillerine bakılır ve onu göre davranılır. Kadı delilleri yeterli bulup ´malı ona teslim et´ derse, teslim eder. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Eğer insanlara (beyyinesiz, şahitsiz) yalnız iddiaları ile haklan verilir olsaydı, bir takım insanlar diğerlerinin kanlarına ve mallarına (sahip çıkmak için) muhakkak davaya kalkışırlardı. Lâkin iddia edenin delil getirmesi lazımdır, yemin de müdeâ aleyhe (aleyhine dava açılana) düşer.[14]

Bu nedenle bir kişinin ´Bu benimdir1 demesiyle o şey kendisine verilmez. Kendisinin olduğunu İddia ettiği mal hususunda delil veya şahit getirmesi gerekir. Ancak ondan sonra o mal kendisine verilebilir.

? Bir Uyarı
Kadı´nın izni veya ihbarı veya benzer bir durum zikredilirse ve bu da mümkün olursa, kadı´nın malı zulmen alması veya zayi olması sözkonusu değilse, bulunan mal kadı´ya teslim edilir. Aksi takdirde teslim edilmez. Allah hakikati daha iyi bilir.

——————————————————————————–

[1] Buharî/2295, Müslim/1722
[2] Müslim/2699
[3] Müslim/2699
[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/3Ö0, (Cerir b. Abdullah´tan)
[5] Buharî/2296, Müslim/1722
[6] Buharî/2294, Müslim/1723
[7] Buharî/2301, Müslim/1355
[8] Ebu Dâvud/1709
[9] Buharî/2299, Müslim/1071
[10] Daha önce geçmişti.
[11]Hz. Peygamber önce üç sene ilan etmeyi emretmiştir. İmam Nevevî, Müslim Şerhinde Şöyle demiştir: ´Bu hadîs takva ve faziletin ziyadesine hamledilir. Çünkü âlimler bir sene ilan etmenin yeterli olduğunda icma etmişlerdir. Hiç kimse üç sene ilan edilmesi gerektiğini söylememiştir´.
[12] Müslim/568
[13] Daha önce geçmişti.
[14] Buharî/4277, Müslim/1711


Yanıt: LUKATA

gözyaşı
Onun kabını ve ağız bağını iyice tanı, sonra onu bir yıl ilan et. Bu müddet zarfında sahibi gelirse (verirsin), sahibi gelmezse sen onunla faydalan.[1]

Allah razı olsun …


Lukâta

İnşirah
Lukâta Lugatta; yerden alınıp kaldırılan mala verilen isimdir. Kaybedilmiş, düşürülmüş bir mala da; genellikle yerden kaldırıldığı için bu isim verilmiştir. Sokağa bırakılmış çocuğa da Lâkit denilir. Bir kimse lukâtayı yerden aldığı takdirde; sahibine vermeyeceğini nefsine mağlup olacağını bilirse, yerde bırakması farz olur. Eğer sahibine vereceği hususunda kendine güveni varsa ve almadığı takdirde kaybolacağını zannı gâliple bilirse, kaldırması vâcip olur. Fakat böyle bir tehlike sözkonusu değilse alıp almama hususunda muhayyerdir. Bu durumda da lukâtayı almak mübahtır. Lukâtayı yerinden alıp kaldırmak daha efdaldir.
Herhangi bir şey bulan kimse; onu sahibine vermek için aldığına dâir şâhid tutar. Bulduğu yerde ve insanların cemaat halinde olduğu mahalde: "Ben bir lukâta buldum. Sahibini bilmiyorum. Kaybeden gelsin ve malını târif etsin, kendisine vereyim" diye ilân eder. Lukâta kendi yanında "Emânet" hükmündedir. Bulduğu malın değeri bin dirhemden (veya yüz dinar’dan) fazla ise, sünnet gereğince bir yıl ilân eder. Bir kimse yolda yahud diğer mahalde bir şey bulup da, kendisine mal olmak üzere ahz etse gasıb hükmünde olur. Şahid tutulan kimselerin âdil olması şarttır. Şâhid tutmada; lukâtayı yerden alıp kaldıran kimsenin Benim yanımda bir buluntu vardır. Bunu arayan bir kimseyi işitir ve görürseniz haber veriniz, bana müracaat etsin, demesi kâfidir. Lukâtanın bir ve birden fazla olması arasında fark yoktur. Çünkü lukata cins isimdir. Bilhassa bu zamanda lukatanın altın veya gümüş olduğunu belirtmek vâcip değildir. Lukâtayı ilân edene "Münşid", lukâtayı arayan kimseye "Naşid" adı verilir. Lukâta bulan kimse; sokaklar, çarşılar, mescid kapıları ve kahvehaneler gibi insanların toplandığı yerlerde "Ben bir lukâta buldum, arayan kimseye tesâdüf ederseniz, bana yollayın" diye ilân eder. Çünkü bu gibi yerlerde yapılan ilânlar çabuk duyulur. Bununla beraber lukâtanın bulunduğu yerde ilân edilmesi daha evlâdır. Çünkü sahibi de orada arar. Artık sahibinin aramaktan vazgeçtiğine kalben kanaat getirilinceye kadar bu ilan sürer.
Eğer lukâta; beklemeye tahammülü olmayan veya bekletildiği takdirde özelliğini kaybedecek bir mal olursa; Hâkim’in huzurunda satışı yapılır ve parası muhafaza altına alınır. Malın sahibinin bulunması halinde; malın değeri (Parası) kendisine teslim edilir. Eğer bu satışa râzı olmazsa; ikâle yani Satışı bozma hakkı vardır.
Lukâtayı bulan ve sahibine vermek niyyetiyle, şâhid tutarak alan kimse; bütün arama ve gayretlerine rağmen sahibini bulamazsa çok fakir ve muhtaç bir kimse ise, ilân müddetinin tamamlanmasından sonra kendi nefsine harcayabilir. Zengin ise; sahibinin adına fakirlere tasadduk etmesi gerekir. Bunun dışında; "Beytü’lmal’e" konulmak üzere, Ulû’lemr’e veya Kadı’ya (Hâkim’e) teslim de edebilir. Lukâtayı bulduktan sonra; şâhid tutan ve ilân eden kimse, herhangi bir kusuru olmadan bunu kaybederse, tazmin etmek mecburiyetinde değildir. Ancak şâhid tutmaz ve ilân etmezse; kaybolması durumunda ödemek mecburiyetindedir.


kırık_cocuk
Onun kabını ve ağız bağını iyice tanı, sonra onu bir yıl ilan et. Bu müddet zarfında sahibi gelirse (verirsin), sahibi gelmezse sen onunla faydalan.[1]

Allah razı olsun …


ilke
Allah razı olsun.havaalanlarında da kayıp esyalar 1 yıldan sonra oradakı calısanlara dagıtılıyormuş.1 yıl hukmunu duymustum yani.


Hoca
< Allah razı olsun.havaalanlarında da kayıp esyalar 1 yıldan sonra oradakı calısanlara dagıtılıyormuş.1 yıl hukmunu duymustum yani. >
eşya kıymetine göre durum değişir. amin cümlemizden…


meryemgül1
LUKATA

Bir şeyi yerden kaldırıp almak; ilmi, kitaplardan öğrenmek; kılları yolmak; bulunan mal hakkında kullanılan bir İslâm hukuku terimi. Mülkiyetini veya üzerindeki hakkını terketme niyyeti olmaksızın sahibinin iradesi dışında kaybolmuş ve başkası tarafından bulunup sahibine verilmek üzere alınmış, bulanın sahibini bilmediği muhterem (üzerinde sahibinden başkasının tasarruf hakkı olmayan) mal.

Bilgi paylaşımı için Allah c.c. razı olsun


Fetva Meclisi
Buluntu eşya (lukata) ile ilgili hükümler nelerdir? kısaca

Başkalarının rızası olmadan mallarını ellerinden almak caiz olmadığı gibi, kaybettikleri mal ya da eşyayı alıp sahiplenmek de caiz değildir.
Bir kimse bir yerde bir miktar para veya eşya bulsa onu sahibine vermek üzere alabilir. Ancak kendine mal edinmek üzere alması başkasının malını gasp etmek hükmündedir. Buluntu eşya konusunda takip edilecek yöntem şöyledir:
Bulunduğu yerde bırakıldığı takdirde telef olmasından korkulan bir şeyi sahibine vermek üzere almak vacip; telef olmayacak şeyleri almak ise mubahtır.
Bir kimse bulduğu bir şeyi alırken, onu sahibine teslim etmek üzere aldığına çevresindekileri şahit tutar. Bulunan eşyanın sahibi çıkar ve onun kendisine ait olduğunu ispat ederse eşyayı ona teslim eder (Kâsânî, Bedâiü’s-sanâi’, VIII, 327-328).
Buluntu eşya, onu sahibine vermek üzere alanın yanında emanet durumundadır. Bir kusuru olmaksızın bu mal kaybolsa veya telef olsa, sahibi çıktığında bedelini ona ödemekle yükümlü olmaz (İbn Nüceym, el-Bahru’r-râik, V, 162; Ali el-Hafif, ed-Damân fil-Fıkhi’l-İslâmî, I, 102, 104, 107).
Buluntu eşyayı elinde bulunduran kimse bunu malın değerine göre uygun görülen bir süre ilan eder ve bekler. Sahibi çıkmazsa o malı yoksul kimselere sahibi adına tasadduk eder; kendisi muhtaç ise ondan istifade edebilir. Ancak, daha sonra sahibinin çıkması halinde bedelini öder. Sahibinin aramayacağı düşük değerli şeyler ise beklemeye gerek kalmaksızın ihtiyaç sahiplerine verilebilir; bulanın ihtiyacı varsa o da kullanabilir (Serahsî, el-Mebsût, XI, 3).
Zamanımızda yerleşim yerlerinin kalabalıklaşması nedeniyle buluntu malların devlet yetkililerine teslim edilmesi uygun olur. Zira günümüzde, kayıp eşyalar için bürolar kurulmuş olup, buralarda mallar daha güvenli bir şekilde muhafaza edilebilmekte, ayrıca buralar kaybedenler için de müracaat mekanı olmaktadır. Bu nedenle, kayıp bir malı bulan kişinin bunu alıp devlet yetkililerine teslim etmesi uygun olur.


Kayıtsız Üye
Selamın aleyküm, benim başıma gelen olay şöyle.
Çok kalabalık bir parkta (100bin kişi veya üzeri) mescide girdim.
Namazı kılmak için gözlüğümü çıkardım. Namazı kıldık, sonra ben tebihat için bekledim.
Cemaat çıktı. Bende tesbihattan sonra çıkarken, gözlüğümü koyduğum yerde bulamadım.
Mescid küçük olduğu için, ikinci cemaat girdi. Onlarda namazlarını kılıp dağıldıldılar.
Bende mescide girip gözlüğümü aradım, bulamadım. Sonra farkettim ki başka bir gözlük mescidde kalmış. Anladım ki biri benim gözlüğümü, kendinin sanıp almış. Kendi gözlüğü de orada kalmış.
Bende hem kaybolmasın diye, hem de mescide tekrar gelip sahibini bulurum diye gözlüğü aldım.
Park çok fazla kalabalıktı, bir müddet sonra tekrar mescide yürüdüm. Orada kapı önünde bir müddet bekledim. Sonra kapıya, herkesin çok rahat göreceği bir yere konuyu anlatan bir not yazdım. Telefonumu da ekledim. Sonra yarım saat 45dakika daha mescid önünde bekledim. Mescide giren çıkan çok fazlaydı. Gidip notu kontrol ettim, not duruyordu. Sonra ailemle geldiğim için, gitmem gerekti. Notun mescidde olduğundan emin olarak oradan ayrıldım.

1-Benim karışan gözlüğüm, pahalıydı, bulduğum gözlükte pahalı, ancak araştırdım ki benim gözlüğümden bir miktar ucuz.
2-Benim gözlüğümü mescidden çıkan biri çalmış olabilir.
3-Bulduğum gözlüğü tamamen farklı bir kişi unutmuş olabilir. Çünkü çok kalabalıktı.
4-Hissiyatıma göre gözlükler karıştı.
5-Parktan çıkarken güvenliğe sordum, gözlük kaybeden veya bulan biri geldi mi dedim, hayır dedi.

Benim gözlüğün sahibini bulmam çok zor, çünkü o gün şehir dışından da dahil gelenin çok olduğu bir gündü. Parkta etkinlik vardı. Bu durumda benim ne yapmam gerekir.
Allah rızası için bana yol gösterin.


bulunan eşyanın hükmü, buluntu malın hükmü, lukata

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();