Öncekilere Verilmeyen Beş Şey [hadis]
suara
Öncekilere Verilmeyen Beş Şey
أُعْطيتُ خمساً لم يُعْطَهنّ أحدٌ قبلي: نُصِرْتُ بالرُّعْب مسيرةَ شهر، وجُعلتْ لي الأرض مسجداً وطهوراً، فأيما رجل من أمتي أدركته الصلاة فليصلِّ. وأُحِلَّت لي الغنائم ولم تُحلّ لأحد قبلي، وأعطيت الشفاعة، وكان النبي يُبعَث إلى قومه خاصةً وبُعثتُ إلى الناس عامة
Bana, benden evvel, hiç kimseye verilmedik beş şey verilmiştir: Bir aylık (gibi uzun) bir mesâfeden (düşmanın kalbine) korku salmakla (ilâhî) nusrete mazhar oldum. Yeryüzü bana namazgâh ve sebeb-i taharet kılındı. Bu itibarla, ümmetimden namaz vaktini idrak eden herkes; (bulunduğu yerde) namaz kılsın! Ganimet, benden evvel kimseye helâl sayılmadığı halde bana helâl kılındı. Ve bana şefaat (hakkı da) verildi. (Yine, benden evvel) her peygamber sadece kendi kavmine gönderiliyordu; ben bütün insanlığa elçi olarak gönderildim. [1]
Allah’ın küllî mânâda herkese, hususî mânâda da her ümmet ve her nebîye ayrı bir lütfu, ayrı bir ihsânı olmuştur: Hz. Âdem ve evlâdına safvet ve esmâya mazhariyet; Hz. Nuh’a, mücadele, kararlılık ve azîmet; Hz. İbrâhîm’e, pek çok nebîye baba olma mazhariyeti, tevhid aşkı ve hillet; Hz. Musâ’ya, tâlim, terbiye, içtimâî ilimler ve içtimâiyâtta dirâyet; Hz. İsâ’ya, beşerî münasebetlerde yumuşaklık, sabr u tahammül, müsamaha, şefkat ve muhabbet; zaman ve mekânın efendisi Hz. Muhammed (sav) ve O’nun ümmetine ise, enbiyâ-i sâlifeye lütfedilen hususlara ilave olarak irâde, hikmet, muvazene, telîf, terkip gibi mükemmellik ve cihanşümûl olmanın özellikleri bahşedilmiştir. Bu itibarla, İslâm dininin, diğerlerine nisbeten daha külfetli, daha mes’ûliyetli olmasına karşılık, daha latîf, daha yüksek, daha bereketli ve daha beşerî olduğu söylenebilir. Bu da O’nun cihanşümûl husûsiyetlerinden biri sayılır.
Yukarıya aldığımız hadîs-i şerif ise, İslâm Peygamberi ve O’nun âlemşümûl mesajını, daha çarpıcı, daha rengin bir üslûpla ele alır ve gözlerimizin önüne serer.
Bu âlemşümûl dîn ve âlemşümûl da’vânın şerefli mübelliği ve ilk temsilcileri, bu cihanşümûl sistemi dünyanın dört bir yanına taşırken, vazifelerinin şuurunda ve mes’ûliyetlerini de müdrik bulunuyorlardı. Topyekûn dünyayı teshir için cepheden cepheye koşuyor, Allah yolunda cihâd ediyor, öldürüyor, ölüyor; cennete girmeye ve Cemâlullâhı görmeye liyâkatlarını ortaya koyuyorlardı.. gönül verdikleri da’vâ uğrunda hayatı istihkâr ediyor; en az başkalarının yaşama arzusu kadar, Allah’a mülâkî olma iştiyâkıyla yanıp-tutuşuyor ve yeryüzü hilâfetini gerçekleştirmeye çalışıyorlardı ki, hayatlarını böyle ötelerle irtibatlı bir yörüngede sürdürenlerle savaşmaya kimsenin gücü yetmezdi. Yanılarak bilmeyerek kendilerini böyle muhataralı bir yola atma bahtsızlığına düçar olanlar da, mesâfeleri aşan bir korku ile tir tir titrer ve daha yolun başında felç olur giderlerdi. Hele bir de îman cephesinin Allah’ı tazimi dönüp mü’minlerde bir mehâbet hâlini almışsa. Hakîkî îmânı elde edenler için: نُصرتُ بالرعب مسيرةَ شهر ne müthiş bir silâh, ne müstahkem bir kale…
Arzın, bu dinin müntesiplerine bir mescid hâline gelmesi, isteyen her müslümanın istediği yerde, mâbede, namazgâha ihtiyaç duymadan ibadetini edâ edebilmesi, İslâm dininin cihanşümûl olmasının bir buudu; kıyamete kadar devam edecek olan cihad vazifesinin, hiçbir şeye takılmadan devam ettirilebilmesi için ganîmetin meşrû kılınması ayrı bir buudu.. ötede "şefaat-ı uzmâ unvanıyla, belli ölçüde herkesin elinden tutularak belli bir selâmet seviyesine ulaştırılması da ayrı bir buudu.. ve her peygamberin kendi kavmine husûsî elçiliğine mukâbil, O’nun bütün insanlara gönderilmesi de, bu işin sarahat buudu…
Ayrıca bu hadîs-i şerîften, herhangi bir tekellüfe girmeden şu hususları istinbât etmek de mümkündür:
1) Peygamberlik ve onunla gelen mesaj, öyle İlâhî bir mevhîbedir ki, kat’iyen cehd ü gayretle elde edilemez.
2) Bu beş hususiyet tamamen mazhariyet-i Muhammediye olup, başka hiçbir nebî ve mürsele verilmemiştir.
3) Belli bir mesâfeden düşmanların kalbine korku salma, peygamberâne bir hâlin tezâhürüdür ve ancak o kuşakta yaşayanlara İlâhî bir armağandır.
4) İbadetin, mâbedlere ve din adamlarına bağlı olmayışı ise [2] bu dînin cihanşümûl bir buudunu teşkil ettiği gibi, her yerde, her zaman Hâlık-mahlûk alâkasıyla, Mâbud’la münasebete geçme kolaylığını da ifade etmektedir. Burada İslâm mesajıyla gelen ve kaydedilmesi yararlı bulunan bir diğer husus da, su gibi toprağın da temizleyiciliği keyfiyetidir. Bilmem ayrıca, İslâm’da yıkanmanın önemi, suyun temizleyicilik ve hayatiyeti, toprağın istihâle ettiriciliği üzerinde durmamıza gerek var mı..?
5) Ganimetin zâtında haram olmadığı, o mevzûdaki yasağın zamanla alâkalı bir imtihan olduğu, Efendimiz döneminde ise, yasağa esas teşkil edecek hususların aşıldığı veya ortadan kalktığı, husûsiyle de, ganimetin en önemli ve birinci kaynağı olan cihad,[3] اَلْجِهَادُ مَاضٍ إلى يَوْمِ الْقِيَامَةِ fehvasınca, kıyamete kadar devam edecek bir amel olduğu için, ganimet, bu işe kendini adamış olanlara hem bir medâr-ı maîşet, hem müşevvik bir prim hem de düşman cephesini mâli yönden sarsma, zayıf düşürme, toparlanmalarına fırsat vermeme bakımından fevkalâde önemlidir.. ve önemli olduğu için de, vacip olmasa bile, mübah kılınmıştır ve aynı zamanda, i’lâ-yı kelimetullahda önemli bir esas olan ihlâsa da mâni değildir.
6) Şefaatin hak olduğu.. Allah’ın izniyle herkesin şefaat edebileceği.. ancak, şümûlü, ihâtası ve keyfiyeti itibarıyla bir ölçüde herkesi alâkadar eden şefaat-ı uzmânın (âhiretteki büyük şefaat) sadece O’na lütfedildiği de yine hususiyet-i Ahmediye’den biri.. tabiî bizim için de iftihâr ve sürûr vesilesi…
7) Önceki peygamberlerin dar dairede, kavim ve kabîlelerine, Peygamberler Sultanı’nın ise, topyekûn insanlığa hatta bütün varlığa elçi olarak gönderilmesi, dolayısıyla da değişik cemaat ve kabilelere gönderilen peygamberlerin elçiliklerinin, o cemaat ve kabîlelerin devamıyla kayıtlı olmasına karşılık, bütün varlığı alâkadar eden bu büyük risâletin dünya durdukça sürüp gideceğine işaret buyurulmaktadır.
İşte, muhteva ve ifadedeki güç, rasânet ve şümûl bakımından, çok önemli bir cihet-i câmia etrafında örgülenmiş ışıktan bir söz dizisi daha..!
[1] Buhari, Teyemmüm, 1; Salât, 56; Müslim, Mesacid, 3
[2] Hadîs-i şerifle ibadetin mâbedlere, dolayısıyla din adamlarına bağlı olmayışı anlatılmaktadır
[3] Mecmeu’z-Zevâid, 1/106; Ebû Davud, Cihad, 33
Yorum: Öncekilere Verilmeyen Beş Şey [hadis]
ATİE
peygamber efendimiz yaratalılanlar içerisinde en mübarek insandır ona verilen her ayrıcalığı o en iyi şeklide kullanmaya çalışmış görmediği ümmetine derin sevgiler beslemiştir
bana beş şey verildi hadis, benden önce hickimseye verilmedik bes sey hadis, benden önce hickimseye verilmedik bes sey