Ebu Hanife’ye Hadisçiler Tarafından Yöneltilen Eleştiriler
Hesna
İmam Ebu Hanife’nin hadisleri sadece rivayet zinciri açısından değil mana olarak da Peygambere ait olup olamayacağını değerlendirme anlayışına hadis alimlerinin yönelttikleri bağnaz eleştiirilerin bir kısmını bu yazıda okuyabilirsiniz. Günümüzde de aynı yaklaşıma benzeri eleştiriler yöneltilmektedir.
Ahad haber konusunda fakihler, muhadddisler ve kelamcılar arasında farklı görüşler mevcuttur. İbn Teymiyye’nin haber-i vahidi kabul ettiğini söy-lediği alimler arasında da farlı görüşler mevcuttur. Ehl-i Rey ekolünün öncüle-rinden Ebu Hanife, haber-i vahidin kesin bilgi ifade etmediği görüşündedir.
Ebu Hanife, haber-i vahid olan hadisleri metin açısından tenkit etmesi ve bir kısmını reddetmesi nedeniyle Ehl-i Ha-dis mektebinin amansız saldırılarına uğ-ramıştır. Hadise karşı Ebu Hanife’den daha cüretli birisini görmedik diyen nakilciler, onun iki yüz hadise muhalif fet-valar verdiğinden bahsetmişlerdir.
Ehl-i hadis ekolünün Ebu Hanife’ye yönelttiği bazı eleştiriler şunlardır:
İmam Ahmed’in: "Allah bu zatı hadis için yaratmıştır."diyerek hadis ilmindeki ehliyetini takdir ettiği meşhur muhaddislerden Ahmet b. Mehdi: "Ebu Hanife, ilim nedir, bilmezdi. Dalalete düşürdüğü insanların vebali yarın kıyamet günü sırtına sarılacaktır. Hak bile olsa müslümanların tutundukları dini bağları, teker teker söküp atan Ebu Hanife’nin re’yini ve görüşlerini kabul et-meyiniz.
Evzai: "…onu itham etmemizin sebebi, kendisine hadis getirildiği halde, onu bırakıp başka türlü hüküm vermesidir.(19)
İbn Teymiyye’nin kaynakları ara sında önemli bir yere sahip olan İmam
Buhari, Ehl-i Reyin reisi olan Ebu Hanife’yi zayıf bir hadis ravisi olarak gö-rüyor, kendisini metruk sayıyor. Ve "halktan biridir"diyordu. Ne Buhari, ne de Müslim’de Ebu Hanife’den tek bir hadis rivayet edilmemiş olması bile ehl-i hadis ile ehl-i rey arasındaki geçimsiz-liğin ve uyuşmazlığın derecesi hakkında bize fikir verebilir.’ (20)
Hadis ve Hicaz fıkıh hareketinin başında bulunan İmam Malik şöyle demiştir: Ebu Hanife fitnesi, İblis fitnesinden daha zararlıdır. (21)
İmam Ahmet: "Ebu Hanife’ninre’yi de hadisi de zayıftır.’ (22)
Süfyan es-Sevri, Ebu Hanife’nin vefat haberini alınca, derin bir memnuniyet duymuş ve: " Elhamdülillah, Al-lah’a şükürler olsun. Birçok insanın be-laya düşmesine sebep olan kişiden bizi afiyette kıldı."(23)
Hadisleri mutlak nass olarak gören İbn Teymiyye ve yukarıda bahsettiğimiz ehl-i rey ekolünün öncülerinden Ebu Hanife arasındaki fark şudur: Ebu Hanife sünnet ve hadisi birbirinden ayırır ve her hadisi sünnet olarak telakki etmez. Oysa İbn Teymiyye ve ehl-i hadis bir konu hakkında sağlam senede sahip bir hadis bulduklarında bunu mutlak nass yani sünnet olarak telakki eder ve o ha-disle amel etme cihetine giderler.
Ebu Hanife ise hadisleri sadece isnad zinciri açısından ele almaz. Aynı zamanda ha-dislerin metinlerini de gözönünde bu-lundurur. Böylece o, metnin Kur’an’ın muhkem naslarına karşı çelişkide olup olmadığına daha çok önem verir. Bu noktada o, sahabeden Peygamberimizin eşi Hz. Aişe’nin yolunu izler.
Bundan dolayıdır ki, Ebu Hanife kendisine sunu-lan iki yüz hadisi kabul etmemiş veya onların hilafına kendi re’yi ile hüküm vermiştir. (24) Bu özelliği ile o; Ebu Hureyre’yi, yanlış ve eksik rivayet ettiği için tenkid ve zemmeden Hz. Aişe ile ortak görüşe sahiptir.
Kanaatimizce İbn Teymiyye ve ehl-i hadisin sünnet konusundaki yaklaşımı İslam düşüncesinin re’y yani akletme konusundaki özgür ve esnek bakış açısını daraltmıştır. Daha sonra Selefiyye ha-reketi adını alacak bu ekol, çok sert ve kesin bir dille kendi saflarında yer alma-yan müslümanları ‘tekfir’ etme cihetine kadar gitmişlerdir.
Peygamber (s)’in sünneti olarak gördükleri zayıf, sahih, garip vb.birçok hadisi dinde uyulması zorunlu kurallar bütünü olarak görmüş-ler ve hemen her konuda helal, haram, bid’at gibi terimlerle Allah’ın hududuna müdahele etmişlerdir.
Şurası unutulmamalıdır ki, vakıa olarak Kur’an’ı belirleyen sünnet, hadis veyahut icma ve kıyas değildir. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kur’an’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, ko-runmuş olan Kur’an’dır. (25)
Notlar:
16. Yunus V. Yavuz, İctihad Felsefesi, s. 86, işaret Yay., istanbul/1993.
17. Süleyman Uludağ, İslam Düşüncesinin Özellikleri, s. 98, Dergah Yay.,
İst./1979.
18. A. g. e., s. 57.
19. Ibn Kuteybe, Hadis Müdafaası, s. 125, Kayıhan Yay., İsl.71989. 2, Baskı.
20. Uludağ, a. g. o., s. 58.
21. A. g. e., s. 99.
22. A. g. e., s. 99.
23. A. g. e., s. 99.
24. A. g. e., s. 98.
25.HamzaTürkmen. "Hz. Muhahammed’in Sünnetini Doğru Anlayabiliyor muyuz", Hak Söz, Sayı: 20. s. .5.
Quelle: Hak Söz Dergisi, Sayı: 26.
Ayrıca bkz.:
İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, (Bombay,!983), XEV. 148-282
(Kitabu’r-Radd âlâ Ebî Hanife).
Hilmi Merttürkmen, Buhari’nin Ebu Hanife ‘ye İtirazları ve Aralarındaki
İhtilaflar.
(Basılmamış doktora tezi, A.Ü. İslamî İlimler Fakültesi, Erzurum).
Muhammed Gazali, Fatihlere ve Muhaddislere Göre Nebevi Sünnet.
İslami Araştırmalar Yayınları.
…. , Hz. Aişe’nin Hadis Tenkidçiliği
(A.Ü.İ.F. dergisi, c.XK. Ankara,!973).
Muhammed Avvâme, İmamların Fıkhi İhtilaflarında Hadislerin Rolü,
(2.bsk.. Ist.,’l988).
Doç. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Fecr Yayınlan
Cevap: Ebu Hanife’ye Hadisçiler Tarafından Yöneltilen Eleştiriler
Hesna
Ebu Hanife’nin Hadis Eleştirisine Yaklaşımı
Hadis eleştirisinin Peygamberi eleştirmek olmadığını ortaya koyan İmam Ebu Hanifenin düşünceleri.
Talebe: Mümin zina edince, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi, imanı da çıkarılır, sonra tevbe edince iman kendisine iade edilir (Ebu Davud, es-sünne 15, et-Tirmizi, el-İman 11) hadisini rivayet eden kimseler için ne dersiniz ? Eğer tasdik ederseniz Haricilerin prensiplerini kabul etmiş olursunuz. Onların görüşlerinde şüphe ederseniz, Haricilerin prensiplerinde de şüpheye düşmüş ve ifade ettiğiniz haktan rücu etmiş olursunuz. Eğer, ravilerin sözünü tekzip edecek olursanız, onlar da sizi Hz. Peygamberin sözünü yalanlamış olmakla suçlarlar. Çünkü onlar, Hz. Peygambere ulaşıncaya kadar, bu hadisi muteber kişilerden nakletmişlerdir.
Ebu Hanife (r.a.): Tekzip etmek, ancak -Ben Hz. Peygamberin sözünü yalanlıyorum- diyen kimsenin yalanlamasıdır. Fakat bir kimse -Ben Hz. Peygamberin söylediği her şeye iman ederim, fakat O kötülük yapılmasını söylemedi, Kurana da muhalefet etmedi- derse, bu söz o kimsenin, Hz. Peygamberi ve Kuranı Kerimi tasdik etmesi; Allahın Resulünü, Kurana muhalefetten tenzih etmesidir. Eğer, Hz. Peygamber, Kurana muhalefet etse ve Allah için hak olmayan şeyleri kendiliğinden uydursa idi, Allah onun kudret ve kuvvetini alır, kalp damarlarını koparırdı. Nitekim bu husus Kuranda şöyle belirtilir:
-Eğer peygamber söylemediklerimizi bize karşı, kendiliğinden uydurmuş olsa idi, elbette onun sağ elini alıverirdik, sonra da kalp damarını koparıverirdik. Sizin hiç biriniz de buna mani olamazdı. (Hakka,44-47).
Allahın peygamberi, Allahın kitabına muhalefet etmez, Allahın kitabına muhalefet eden kimse de Allahın peygamberi olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kurana muhaliftir. Çünkü Allah; Kuran-ı Kerimde
-Zina eden kadın ve erkek… (Nur,2) ayetinde zâni ve zâniyeden iman vasfını nefyetmemiştir. Keza -Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de… (Nisa,16) ayetinde Allah, -sizden- kaydı ile Yahudi ve Hrıstiyanları değil, Müslümanları kasdetmektedir.
O halde Kuran-ı Kerim hilafına, Hz. Peygamberden hadis nakleden her hangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamberi reddetmek veya tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına batılı reddeden kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygambere değil, nakleden kimseye racidir. Hz. Peygamberin söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah Resulünün söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamberin, Allahın nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allahın kullarına ulaştırılmasını emrettiği bir şeye de mani olmadığına şahitlik ederiz. O, hiç bir şeyi Allahın tavsif ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde Allahın emrine muvafakat etmiş, hiç bir bidat ortaya koymamıştır. Allahın söylemediği hiç bir şey de teklif etmemiştir. Bunun için Allahu Teâlâ -Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. (Nisa,80) buyurmaktadır.
Talebe: Çok güzel açıkladınız. Fakat içki içen kimsenin, kırk gün ve kırk gece namazının kabul olunmayacağını iddia eden kimse için ne dersiniz? Bana iyilikleri yıkan ve iptal eden bu hususu açıklayınız.
Ebu Hanife (r.a.): – Allah, içki içen kimsenin kırk gün ve kırk gece kıldığı namazı kabul etmez.- (et-Tirmizi el-Eribe 1, İbnu Hanber II/176, V/171.) sözünün açıklamasını bilmiyorum. Söz sahiplerinin sözlerinin, hakikate kesin olarak aykırı olduğunu bildiğimiz bir açıklama yapmadıkları sürece, onları yalanlamam. Biz Biliyoruz ki Allah, kulunu işlediği günahtan dolayı cezalandırır veya günahını affeder. Allah, kulunu işlemediği günahtan ötürü cezalandırmaz, kulun işlediği farzları hesap eder, günahlarını da yazar. Mesela, bir kimsenin malının zekatından, daha fazla vermesi gerekirken, elli dirhem verdiğini kabul edelim. Bu durumda Allah onu verdiği miktardan dolayı değil, vermediği miktardan dolayı cezalandırır. Verdiği miktarı kul lehinde değerlendirir. Keza bu kimse oruç tutar, manaz kılar, hacca gider ve adam öldürürse, bu hususta iyilikleri hesap edilir, kötülükleri ise aleyhine yazılır. Allah bu konuda Kuranda şöyle buyurur:
-Kazandığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülük de kendi aleyhinedir. (Bakara, 28),
-Bir iş yapmanın amelini ben, elbette boşa çıkarmam.(Âl-i İmran, 195.)
-Yalnız işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılacaksınız. (Yasin, 54.),
-Ancak işlediklerinizin cezasını göreceksiniz. (Tahrim, 7),
-Kim zerre miktarı iyilik işlerse karşılığını görür, kim de zerre miktarı kötülük işlerse karşılığını görür. (Zilzal, 7,8)
-Küçük, büyük her şey yazılıdır. (Kamer,53)
Bu duruma göre, iyilik ve kötülükler az da olsa Allah tarafından yazılmaktadır. -Biz kıyamet günü adalet terazilerini koyacağız. Hiç bir kimse hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. Hardal danesi ağırlığınca olsa da biz onu hesaba katacağız. Bizim hesap görmemiz elverir.- (Enbiya, 47) Bütün bunların aksini iddia eden kimse Allahı zulümle tavsif etmiş olur. Oysaki Allah zulmetmeyeceği hususunda kullarını temin etmiştir:-Hiç bir kimse hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmaz-, -Ancak işlediklerinizin cezasını görürsünüz.- (Saffat, 39), -Kim bir zerre miktarı iyilik işlerse onun mükafatını görür.- ayetleri bu hususu belirtmektedir. Allah, iyiliklere mukabelede bulunduğu için kendisinin şekûr olduğunu ifade etmiştir. O, merhametlilerin merhametlisidir.
İyiliklere gelince; onları üç şeyden biri boşa çıkarır. Bunların birincisi, Allah’a şirk koşmaktır. Bu konuda Allah, -Her kim imanı inkar ederse, bütün işledikleri boşa gider.- (Maide, 5) buyurmuştur. İkincisi; bir kimseyi azad etmek veya sıla-i rahimde bulunmak yahut Allah rızası için bir malı sadaka olarak verdikten sonra gazaplanmak veya gazap hariçinde iyilik yaptığı kimseyi minnet altında bırakmak için -Ben sana sıla-i rahimde bulunmadım mı?..- ve benzeri şeyler söyleyerek başa kakma durumudur. Bu ve benzeri hususlarda o kimsenin sevabı suratına çarpılır. Zira Yüce Allah, -Sadakalarınızı, başa kakma ve eza vermek suretiyle iptal etmeyin.- (Bakara, 264) buyurmaktadır. Üçüncüsü; başkalarına gösteriş yapmak için, amel işlemektir. Riya için yapılan salih ameli Allah kabul etmez. Bu üç günahın ötesindekiler, iyilikleri yıkıp boşa çıkarmazlar.
Quelle: İMAM-I AZAMIN BEŞ ESERI; El-Alim Vel Müteallim Sayfa:31-34. Çeviren: Mustafa Öz, Kalem Yayıncılık A.Ş. Istanbul-1981.
Yanıt: Ebu Hanife’ye Hadisçiler Tarafından Yöneltilen Eleştiriler
BiLaL HaTTaB
Allah(cc) hepsinden razı olsun…
Hatalar kullar için; önemli olan hatada ısrar etmemek… Onların ihtilafları bizim için bir rahmettir. Onlar değil mi ki zaten;
"Kuran ve Sünnet’e aykırı olan görüşlerimizi almak kimseye caiz olmaz!" diyenler?
Onlar da birer insandı ve yaşadıkları zamanda ANLADIKLARI KADARI ile yorumlardılar meseleleri ve bizlere inanılmaz bir kolaylık sağladılar. Ancak, her dedikleri de doğru mudur? Ya da Kur’an ve Sünnet’e uygun mudur? Öyle olsa idi sanırım bizzat kendileri yukarıdaki sözü söylemezlerdi…
Rabbim bu rahmetten en güzel şekilde faydalanabilmeyi nasib eylesin bizlere… Bir başka mezhebten olan imamın arkasında namaz dahi kılmayan, taassub ateşi ile yanıp kavrulanlardan eylemesin…
Konu paylaşımı için teşekkürler. Allah razı olsun sizlerden de…
vesselam…
Soru: Ebu Hanife’ye Hadisçiler Tarafından Yöneltilen Eleştiriler
zeygue
Teşekkürler çok faydalı bir paylaşım oldu.
İmamı Azam her zamanki gibi dehasını konuşturdu.
Allah ondan razı olsun.
Hesna
amin
teşekkür ederim
zehraniy
< Şurası unutulmamalıdır ki, vakıa olarak Kur’an’ı belirleyen sünnet, hadis veyahut icma ve kıyas değildir. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kur’an’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, ko-runmuş olan Kur’an’dır. (25)
Notlar: >
selamun aleykum ve rahmetullah
YAZIDA ”DİN İLE İLGİLİ BUTUN BELİRLEMELeRİN KAYNAGI kURANDIR” DENİLİYOR.
Bu soz Kitaba sünnete ve selefin uzerinde icma ettigi Dinin kaynagının Kitab ve sünnet oldugu gercegine aykırıdır. ve batıldır. Bununla ilgili yıgınla delil getirebilirim.
HAdiscilere gore sünnet; Hz peygamberin söz, fiil ve takririnden ibarettir.
Söz, fiil ve takririnden ibaret olan sünnet aynı zamanda ilahi vahyin iki kısmından birini teşkil eder. diğer kısmı ise Kuranı Kerim’ dir. Cunku ALLAHu Teala hz peygambere ” kendi heva ve hevesinden konuşmadıgını, her ne konuşmuş ise, onun kendisine vahyedilen bir vahiy oldugunu” (Necm suresi) beyan buyurmuştur.
BU manayı teyid eden Resulullah’ sav ın bir hadisinde de " Haberiniz olsun, bana Kur’an ve onunla birlikte misli verildi”(7] Ebu Davud, Sünen, no 4604) kUr’an ile birlikte Hz peygambere verilen KUr’an gibi vahye mustenid olan şeyin sünnetten başka bir şey olabilecegini duşunmek elbette mumkun degildir.
Ve başka bir hadis te; Resulullah (s.a.v.): "Size ALLAH (c.c.)’ın kitabı ve onun elçisinin sünneti olmak üzere iki şey bıraktım. Onlara sarıldığınız müddetçe ebediyyen sapıklığa düşmeyeceksiniz” sözüyle Kur’an ve sünnetin, dinin iki temel vahyi kaynağı olduğunu vurgular. Çünkü sünnetin Kur’andan sonra kendisine sarıldığında sapıtmama garantisi olarak gösterilmesi, ancak vahyi ve hidayet kaynağı olmasıyla izah edilebilinir.(el-Hakim, Müstedrek; Malik, Muvatta,)
Evzai (öl.187) Hasan b. Atiyye’den şöyle dediğini nakleder: "Vahy, Resulullah’a (s.a.v.) inerdi. Onu tefsir eden sünneti de ona Cebrail getirirdi”( ed-Darimi,)
Kısaca alıntı yaptıgınız yazı ilkav ve cevresindekilere ait olup onların batıl goruşlerinden bir tanesidir. Bu kesimin sünnet konusunda ciddihastalıkları vardır.
zeygue
< YAZIDA ”DİN İLE İLGİLİ BUTUN BELİRLEMELeRİN KAYNAGI kURANDIR” DENİLİYOR.
Bu soz Kitaba sünnete ve selefin uzerinde icma ettigi Dinin kaynagının Kitab ve sünnet oldugu gercegine aykırıdır. ve batıldır. Bununla ilgili yıgınla delil getirebilirim.
HAdiscilere gore sünnet; Hz peygamberin söz, fiil ve takririnden ibarettir.
Söz, fiil ve takririnden ibaret olan sünnet aynı zamanda ilahi vahyin iki kısmından birini teşkil eder. diğer kısmı ise Kuranı Kerim’ dir. Cunku ALLAHu Teala hz peygambere ” kendi heva ve hevesinden konuşmadıgını, her ne konuşmuş ise, onun kendisine vahyedilen bir vahiy oldugunu” (Necm suresi) beyan buyurmuştur…… >
< >
Bektaşi usulu bir tek ayet alıp onu yorumlamak doğru değildir.Ayeti sıyakıyla sibakıyla hatta Kuranda başka yerlerde o konuya ait ayetlerle incelemek gerkir.
Bu söyledikleri kendi hevasından değildir,bu sözler yani Kuran kendi sözü değil,indirilmiş ilahi bir vahiydir deniyor.Aynı ayet alınarak her konuşması vahiy ürünü gibi sunuluyor,bu yanlıştır.
O zaman sorarım Abese suresinde geçen amayı azarlarken söylediği sözler de mi vahiy ürünüydü,vahiy ürünü ise Peygamberimiz neden bu azardan dolayı uyarıldı?
NECM
1- Yıldıza (Süreyya’ya) battığı zaman kasem olsun ki
2-Sapmadı doğru yoldan arkadaşınız (Hz. Peygamber), azıtmadı da; (haberiniz olsun, ey Kureyş halkı!)
3-O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor.
4-Kur’an sade bir vahiydir, ancak vahy olunur.
5-O’na, kuvvetleri pek çok olan (Cebrâil) öğretti.
…….
BiLaL HaTTaB
"Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı" ndan bahsediliyor zeygue kardeşim.
Senin söylediğin ile zehraniy kardeşimizin anlatmak istediği arasında bir bağlantı göremiyorum..
vesselam…
zeygue
Din ile ilgili Kuranın tek kaynak olmadığına hadislerin de belirleyici olduğuna ve vahiiy ürünü olduğunu ispat için ileri sürdüğü ayetin yanlış yorumlandığını söylüyorum.Konu ile bağlantısız değil.:)
NOT:Hadis belirleyici değil,açıklayıcıdır.Yanlış anlaşılmasın.
zehraniy
< Bektaşi usulu bir tek ayet alıp onu yorumlamak doğru değildir.Ayeti sıyakıyla sibakıyla hatta Kuranda başka yerlerde o konuya ait ayetlerle incelemek gerkir.
Bu söyledikleri kendi hevasından değildir,bu sözler yani Kuran kendi sözü değil,indirilmiş ilahi bir vahiydir deniyor.Aynı ayet alınarak her konuşması vahiy ürünü gibi sunuluyor,bu yanlıştır.
O zaman sorarım Abese suresinde geçen amayı azarlarken söylediği sözler de mi vahiy ürünüydü,vahiy ürünü ise Peygamberimiz neden bu azardan dolayı uyarıldı?
>
Arkadaşım diyorsunuz ki aynı ayet alınarak her konuşması vahiy urunu gibi sunuluyor. Oyle bir şey iddia etmedik. Cunku resulullah sav dunya goruşu ve beşeri hallerinin bulunması durumları vahyin dışındadır. BUnu anlayabilmek de zor degildir.
İmam suyuti rahimehullahın vahye dayalı sünnet içerisine giren ve girmeyen sahaları şoyle acıklıyor:
a) Vahyin içine giren sahalar:
1) Helal ve Haramlar
2) İbadetler
3) Ukubat (hadler)
4) Muamelat (akidler)
5) Ahlaki konular
6) Akideye ve gaybiyata ait konular
7) Hz. Peygamberin (s.a.v.) hususi halleri
Bu gibi sahalar veya konular Kur’an-ı Kerim’de geçmesine rağmen bunların tafsilatı ve beyan edilmesi sünnete bırakılmıştır. Ayrıca sünnet, Kur’anda geçen bu konularla ilgili müstekil hükümler getirme yetkisine sahip olmuştur.
b) Vahyin dışında kalan sahalar:
1) Yaratılışla ilgili haller. (Bunlar beşeri hallerdir. Oturup kalkma, yeme içme, nefsi ve bedeni ihtiyaçlar ve benzeri durumlar)
2) İstişareye açık konular. (Hakkında her hangi bir nas gelmemiş ve müslümanların müşaveresine bırakılmış idari ve içtimai konular)
3) Kaza-i hükümlerde hakimin tasarrufları. (yani içtihadları)
4) Dünya işleri. (Ordu tanzimi, ziraat işleri, eğitim metodları, tıbbı müdahaleler ve tedavi usülleri, yeni teknolojiden istifade etme ve tecrübeye dayanan uygulamalar)
BiLaL HaTTaB
< NOT:Hadis belirleyici değil,açıklayıcıdır.Yanlış anlaşılmasın. >
Bu konuya bir dalarsak, "nesih/mensuh" konusuna da dalmamız gerekecek ki, bu konuyu asırlardır İslam alimleri halledememiş, bize düşmez bu konuda görüş beyan etmek…
"Allah’a ve Rasulün’e itaat" ten ne anlıyorsunuz kardeşim? Rasulullah’ı posta görevlisi gibi görmek demek senin söylediğin… Evet, Rasulullah(sas) Kur’an’ın en âlî müfessiri/açıklayıcısı idi; ama aynı zamanda, Rabbinin izni ile hüküm de koymuştur. Ve:
"Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (33/36)
Rasule(sas) itaat, Allah’a itaat demek ise, Rasulullah’ın sadece Kur’an’ın açıklayıcısı olması düşünülebilir mi?
"Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!" (4/80)
"Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." (4/65)
"Aralarında hüküm vermek için Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlüne davet edildiklerinde, mü’minlerin söyleyeceği söz ancak, "işittik ve iman ettik” demeleridir. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Nur 51)
İşittik ve iman ettik demek niçin bu kadar zor geliyor?
vesselam…
serkane
-Şurası unutulmamalıdır ki, vakıa olarak Kur’an’ı belirleyen sünnet, hadis veyahut icma ve kıyas değildir. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kur’an’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, ko-runmuş olan Kur’an’dır. (25)
Eğer cümleyi iyi bir şekilde incelersek bir vurgulama var bu vurgulama kur ‘an ın korunmuş olduğudur.Yani burda hadislerden bazılarının uydurma olması durumundan kesinliği tam olarak bilinememesinden dolayı belirleyici olamaması durumu cıkıyor.yoksa kesin bilinen bir hadisin belirleyici olacağı açıktır.Ve Ebu hanife(ra)ın buna aykırı hareket etmesi düşünülemez.
Ayrıca bir şeyi daha dile getirmek istiyorum.Tartışılan bir konuda 1. görüş
için kur an dan bir ayet sunuluyor 2. görüş için başka bir ayet sunuluyor
bu konuda bir hadis okumustum (Allah affetsin) hadisi aradım bulamadım.
hadiste bu sekilde bir konuda tartışan sahebeye peygamber efendimiz Allahın ayetlerinin birini diğeriyle mi çarpıştırıyorsunuz halbuki size emredilen bu değil size emredilen ona uymak tır şeklinde uyarıda bulunmuştur.
BiLaL HaTTaB
< hadiste bu sekilde bir konuda tartışan sahebeye peygamber efendimiz Allahın ayetlerinin birini diğeriyle mi çarpıştırıyorsunuz halbuki size emredilen bu değil size emredilen ona uymak tır şeklinde uyarıda bulunmuştur. >
Malesef bizler uymuyor, anca çarpıştırıyoruz. Allah(cc) bizleri affetsin…
Teşekkür ederiz kardeşim bu hatırlatma için..
ene-zerre
Bir iki alıntı konuyla bu mes’ele tam anlaşılmaz.
"Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı" ve "Ebu Hanife’nin Hadis İlmindeki Yeri" kitaplarını tavsiye ediyorum..
Vesselam.
buharinin ebu hanifeye itirazları ve aralarındaki ihtilaflar, hadisciler , buharinin ebu hanifeye itirazları