Kısas Nedir? İslamda Kısas kavramı

Kısas Nedir? İslamda Kısas kavramı

mumsema
KISAS HAKKINDA ANSİKLOPEDİK DİNİ BİLGİ

‘Kısas’, sözlükte aynıyla karşılık vermek demektir.
Herhangi bir hakkı dengiyle takas etmek, değiştirmek anlamına da gelmektedir.
Kavram olarak bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılmasıdır.
İslâma göre insan öldürmek, intihar etmek, kana, mala ve ırza (iffete) tecavüz haramdır. Müslümanın canı, malı, ırzı ve şerefi koruma altındadır. Yine müslümanın müslümana, hakaret etmesi, alay etmesi, ona karşı kibirlenmesi, ona eliyle ve diliyle zarar vermesi de helâl değildir.
Bir kimse diğerini öldürürse veya bedenine zarar verirse; İslâm bunun cezasının verilmesini öngörür. Hem insan haklarının korunması, hem toplumun huzurunun sağlanması, hem de kin ve nefret duygularının azalması için buna ihtiyaç vardır. Karşılığı verilmeyen suçlar, sahibini daha da azdırır.
Allah’ın insana verdiği en kutsal şeylerden biri de hayattır. Hayatı sona erdirmek hakkı da sadece onu veren Allah’a aittir. Hiç kimse haksız yere bir cana kıyamaz. Allah (cc) haksız yere cana kıyanlara ve insanların bedenlerine zarar verenlere belli cezaların verilmesini emrediyor.
Kur’an-ı Kerim diyor ki:
Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksızca) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur…. (5 Maide/32)
Görüldüğü gibi bir insanı haksızca öldürmek bütün insanları öldürmek kadar ağır bir suçtur. Böylesine ağır bir suçun cezası da kendi cinsinden olmalıdır. Bu da adaletin gereğidir.
Bir kimsenin hayatına saldıranın, bunu hayatıyla ödemesi, bir kimsenin bedenini zedelemesi, kendi vücudunda bunun karşılığı kadar zedelemeye uğraması gerekir. Bu insana ve onun haklarına bir saygıdır. Öldüreni affetmek, ölenin hakkına tecavüzdür.
Kur’an, öldürenin (katilin) bağışlanmasını tavsiye ediyor. Ancak bu af yetkisi yalnızca ölenin yakınlarına aittir. Onlar dilerlerse af ederler, dilerlerse diyet (kan bedeli) alırlar. Ama affetmezlerse, suçlunun cezası verilmelidir. Bu cezayı da ancak müslümanların işlerini yürüten yetkililer yerine getirebilir.
Kısas, Kur’an’ın tesbit ettiği bir cezadır. Peygamberimiz bunu hem uygulamış hem de tavsiye etmiştir. Bütün İslâm alimleri bu konuda fikir birliği (icma) etmişlerdir. Akıl yönünden de bu cezanın gerekliliği ortadadır. Bir tarafta suçlu, bir tarafta ise haksızlığa uğrayan taraf vardır. Suçlunun ceza alması, haklının da hakkının ödenmesi gereklidir.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim şöyle diyor:
Ey iman edenler! (haksızca) öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür (hüre karşı hür), köleye karşı köle, kadına karşı kadın. Ancak her kimin kardeşi (öldürülenin varisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) haklarına razı olmalı ve öldüren ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler Rabbinizden size bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra hakkına razı olmazsa onun için elem verici bir azap vardır? Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayrat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız. (2 Bekara/178-179)
Maide Suresi Kırk beşinci âyetinde ise, cana can, kulağa kulak, göze göz, buruna burun, dişe diş karşılığı kısas olduğu bildirilmektedir.
Günümüzde kimileri kısas cezasını ağır bulurlar ve karşı çıkmaya çalışırlar. Kısas, dengiyle karşılık vermektir, yani adaleti yerine getirmedir. Üstelik katilin varislerine af etme veya diyet alma yetkisi de verilmiştir. Hatta bunu Kur’an’ın teşvik ettiğini de yukarıda gördük. Asıl haksızlık bu cezaların kaldırılması, ölenin yakınlarının haklarının kendilerine sorulmadan ellerinden alınmasıdır. Kim hangi yetkiyle öldürülenin varislerinin bu hakkını ellerinden alıyor?
Katile ceza vermemek, bir başkasının hakkına saldırıdır. Aynı zamanda ölenin varislerinin intikam duygularını kabartır. Nitekim bir çok yerde, katillere hak ettiği ceza verilmediği için ölünün yakınları ceza vermeye kalkıyorlar ve kan davaları sürüp gidiyor.
Öldüren katilin yaşama hakkı öleninkinden daha kutsal değildir.
Kısasta insanlar için hayat vardır. Hem ahlâk yönünden, hem sosyal barış yönünden, hem caydırıcılık yönünden, hem de merhamet yönünden en tutarlı yoldur. Allah, insanları bu konuda akıllı davranmaya çağırıyor.
Kötülüğün cezası yapılan kötülük kadardır. Ancak af edip barışma yolunu seçenlere Allah mükâfat verecektir. (42 Şura/40) İslâmda, bir yanağına vurana öbür yanağı da çevirmek yoktur. Ne zulmetmek vardır, ne de zulme uğrayınca sessiz kalmak.
Kur’an-ı Kerim, haklının hakkını ortaya koyduktan sonra, hakk sahibini af etmeye çağırır. Bu da tam bir dengedir.
Kısas cezasını uygun gören bizzat Rabbimizdir. Her şeyi bilen Rabbimiz insanlar hakkında şüphesiz en hayırlısını bilir. Kimin hakk sahibi olduğunu en iyi o gösterir. Doğruyu ve yanlışı O’ndan daha iyi kim bilebilir? O’nun hükmüne karşı çıkanlar ya bilgisiz cahillerdir, ya da çok cüretli kibirlilerdir. Onlar Allah’ın Rabliğini yeterince bilemeyenlerdir.
Kısas cezasının uygulanması için bir takım şartlar aranır. Bir kısmı kısaca şöyle:
-Kısas, cinayeti (suçu) kim işlemişse ona uygulanır.
-Kısası ancak müslüman otorite sahipleri yerine getirir. Bir kişi veya bir topluluk bunu yapamaz.
-Bir cinayeti bir kaç kişi işlemişse, kısas hepsine uygulanır.
-Cinayetin işlendiği tam kesin olmazsa, yani şüphe halinde kısas uygulanmaz.
-Suçlulara bu ceza uygulanırken makamlarına göre ayrım yapılmaz. Halk ile devlet başkanı arasında fark yoktur.
-Suçun kasten yani bilerek işlenmesi gerekir. Hatalı öldürme ve yaralamalarda ayrı cezalar uygulanır.
-Öldürülenin varisleri veya yaralananın kendisi ‘diyet’ isterse veya affederse, kısas uygulanmaz.
-Kısas, kendi dengine göre uygulanır, aşırıya gidilmez.
İslâmın bütün hükümlerinde ve ölçülerinde insanlar için hayırlar ve faydalar vardır. Kimi cahiller bunu görmese de bu böyledir. Çünkü O, yerin ve göklerin sahibi Allah’ın dinidir.
Yaralamlara ve organlara verilecek zararlara karşı, onların dengi bir ceza, yani bir diyet uygulanır. Göze göz, kulağa kulak demenin, anlamı, gözün aynen çıkartılması, kulağın aynen kesilmesi değil, onların bedellerinin günün şartlarına uygun olarak diyet şeklinde verilmesidir.
İnsanlar arasında adalet ancak Allah’ın koyduğu hükümlerin uygulamasıyla sağlanır. İnsan, toplum, hayvan ve çevre haklarının garantisi ilâhí hükümlerdir. Bu hükümlere yüz çevirenler hem gerçek adaletten, hem de herkese ait hakları gereği gibi yerine vermekten mahrum kalırlar. Adaletten mahrum kalmanın sonucu ise zulüm, baskı, ezilme, horlanma ve hakkını alamama gibi kötülüklerdir. H.K.ECE


Cevap: Kısas Nedir? İslamda Kısas

rana
dün forumda bir şey okurken yazida Kısas kelimesi gecmisdi ve nedemek oldugunu bilmiyordum ögrenmis oldum:)
Allah c.c. razı olsun


Yanıt: Kısas Nedir? İslamda Kısas

Hoca
KISÂS:
İşlenen suçun, yapılan kötülüğün aynısını suçluya tatbîk ederek cezâlandırma, öldüreni öldürme, yaralıyanı yaralama, bir uzvu kesenin uzvunu kesme cezâsı.
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyuruyor ki:
Ey îmân edenler! Kasten öldürülenler için size kısas yapmak farz kılındı. Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur. Öldürülmüş olanın kardeşinden (yâni vârislerinden, velîsinden), kâtilin lehine olarak bir şey bağışlanır da kısas düşürülürse; ölenin velîsi hakkından ziyâde olmayarak, örfe göre (tâyin edilmiş) diyet (para cezâsı) almalıdır. Kâtil de, ölenin velîsine îcâb eden (gereken) diyeti güzel bir şekilde ödemelidir. İşte böyle affederek diyet almak, Rabbiniz tarafından size bir hafiflik (kolaylık) ve merhâmettir. Kim bu bağışlama ve diyet alıştan sonra, kâtil ile veya kâtilin akrabâsı ile düşmanlık yaparak tecâvüzde bulunursa (kan dâvâsı güderse), onun için âhirette çok acıklı bir azâb vardır. Ey akıl sâhipleri! Bu kısasta sizin için bir hayât vardır. Ümit edilir ki, siz (haksız yere adam öldürmekten) sakınırsınız. (Bekara sûresi: 178, 179)
Kısas cezâsının uygulanabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:
1) Suçlu âkil (akıllı) ve bâliğ (ergenlik çağına gelmiş) olmalı. 2) Suçun hata veya zor sonucu değil, amden (kasten, bilerek) işlenmesi. 3) Öldürülen kişinin mîrâsçılarının kısas istemeleri ve kısas yerine getirilirken, ölen kişinin mîrâsçılarının ha zır bulunması.
Öldürülen kişinin kısas isteme hakkına sâhib olan mîrâsçılarından yâni velîlerinden biri, kâtili affederse veya velî ile kâtil, belli bir mal, para ile uyuşurlarsa yâhut yaralanan kişi suçluyu affederse kısas yapılmaz; kısas diyete çevrilir. Yâni uyu şmak için bildirilen mal veya para alınır. (Molla Hüsrev)


Soru: Kısas Nedir? İslamda Kısas

mumsema
KISÂS NE DEMEKTİR?

Sözlükte "ödeşme, ikap, ceza" gibi anlamlara gelen kısâs, bir fıkıh terimi olarak, yaralama, sakatlama ve öldürme suçlarında uygulanan ve genellikle misilleme esasına dayanan cezâ manasına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de "Ey inananlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı: Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın. (…) Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Artık Allah’a karşı gelmekten sakınırsınız." (Bakara, 2/178-179); "Tevrat’ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılık kısas yazdık. Kim bunu (kısası) bağışlarsa, bu onun günahlarına keffâret olur." (Mâide, 5/45) buyurulmaktadır. Kısâsta kul hakkının hakim olması sebebiyle, mağdur veya yakınlarının affetmesiyle ceza düşer veya mahiyeti değişir. Kur’ân-ı Kerim’de, "Öldüren, ölenin kardeşi tarafından bağışlanmışsa, artık kendisine örfe uymak ve bağışlayana güzellikle diyeti ödemek gerekir." denilmektedir (Bakara, 2/178). (bk. Diyet) (İ.P.)


semerkand
< -Kısası ancak müslüman otorite sahipleri yerine getirir. Bir kişi veya bir topluluk bunu yapamaz >

peki islami kurallara göre yönetilmeyen bir ülkede kısas nasıl uygulanacak. katilin cezası 7 yıl değil 70 yıl hapis bile olsa kısas yerine getirilmiş olmaz. bu durumda öldürülen kişinin oğlunun yada yakınının kısas uygulama hakkı doğmaz mı???


tamerturan
Ey îmân edenler! Kasten öldürülenler için size kısas yapmak farz kılındı. Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur..

kısas farzdir peki burda hüre hür’ü anladim köle ile köle ve kadin ile kadin kısas olunur..
Kisas sadece ölüm ve yaralanmada varsa köle ve kadinlarda kisas niye ve nasıl uygulaniyor ?


tamerturan
Yaralamlara ve organlara verilecek zararlara karşı, onların dengi bir ceza, yani bir diyet uygulanır. Göze göz, kulağa kulak demenin, anlamı, gözün aynen çıkartılması, kulağın aynen kesilmesi değil, onların bedellerinin günün şartlarına uygun olarak diyet şeklinde verilmesidir.
İnsanlar arasında adalet ancak Allah’ın koyduğu hükümlerin uygulamasıyla sağlanır. İnsan, toplum, hayvan ve çevre haklarının garantisi ilâhí hükümlerdir. Bu hükümlere yüz çevirenler hem gerçek adaletten, hem de herkese ait hakları gereği gibi yerine vermekten mahrum kalırlar. Adaletten mahrum kalmanın sonucu ise zulüm, baskı, ezilme, horlanma ve hakkını alamama gibi kötülüklerdir

burada da göze göz kulağa kulak benzetmesi vardır ve devamında göze karşılık göz çıkarmak değil deniyor. bu böyle değilse madem yukarida yazdiğim köle ve kadın benzetmesi nedendir. Açıklarsaniz sevinirim


Hoca
< kısas farzdir peki burda hüre hür’ü anladim köle ile köle ve kadin ile kadin kısas olunur.. >
Köleliğin var olduğu dönemde, kısası kendi yerine kölesine uygulatma gibi bir yasak


Üstad
İslam Fıkhında Kısas Nedir?
Kısasın Hükümleri ve kaynakları nelerdir?

Cinayette ödeşmek. Bir suç işleyenin aynı cinsten bir ceza ile cezalandırılması. Öldürme veya yaralamada, suçluya aynı şeyin yapılması. Kasten adam öldürene veya yaralayana Islâm hukukunun uyguladığı ceza.

Bir Islâm hukuku terimi olarak kısas; ferdin hakkıolarak yerine getirilmesi gereken, âyet ve Hadislerde miktarı belirlenen ve suçlunun bedenine yönelik bulunan cezayı ifade eder. Kesmek anlamına gelen "Kass" kökünden alınmıştır.

Kısas cezasını gerektiren suçlar;

Kasten adam öldürme ile bazı kasten yaralama ve sakat bırakma eylemlerini kapsamına alır.

Kısas cezası Kitap ve Sünnet delillerine dayanır. Kur`ân-ı Kerim`de şöyle buyurulur:

"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür hür ile; köle köle ile, kadın kadın ile kısâs olunur. Öldürülenin velisi tarafından, öldüren lehine bir şey affolunursa (diyet için) yapılacak uygulama örfe göre normal olmalı ve en iyi bir şekilde ona ödenmelidir. Bu size Rabbınızdan bir kolaylık ve rahmettir. Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa ona acı bir azap vardır. Sizin için kısasta hayat vardır, ey tam akıllı insanlar" (el-Bakara, 2/178-179).

"Her kim haksız olarak öldürülürse onun velisine yetki verdik. O da öldürmede haddi aşmasın. Çünkü ona yeterince yardım olunmuştur" (el-Isrâ, 17/33).

"Biz Tevrat`ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah`ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir" (el-Mâide, 5/45).

Kısas hükümlerinin önceki semâvî dinlerde de bulunduğunu Kur`ân-ı Kerîm bildirmektedir. Yahudilerin mukaddes kitabı Tevrat`ta bugün konu ile ilgili şu kurallar yer almaktadır:

"Bir kimseyi vurarak öldüren kimse, mutlaka öldürülecektir" (Çıkış: 21/13).

"Bir kimsenin komşusuna kini olur ve onu hile ile öldürürse, öldürülmesi için onu mizbahından bile alacaksın" (Çıkış: 21/14).

"Bir kimse bir adamı öldürürse mutlaka öldürülecektir " (Levililer: 24/17).

İslam`ın ortaya çıkışından önce, Medine`de yaşayan iki yahudi kabilesi Nadîroğulları ile Kurayzaoğulları arasında çatışma olmuş, Nadîroğulları üstün gelmişti. Bu üstünlüğü ondan sonra işlenecek suçlara uygulanacak cezalara da yansıtmaya başladılar. Meselâ; bir Nadırli, Kurayzalıyı öldürürse kısas uygulanmıyor, yüz vask (200 kg.lık ağırlık ölçüsü) kuru üzüm fidye olarak ödeniyordu. Fakat bir Kurayzalı, Nadırliyi öldürürse, kısas yoluyla suçlu da öldürülüyordu. Eğer bu son durumda fidye ödemesi kararlaştırılırsa, iki kat olarak fidye uygulanıyordu. Işte Cenâb-ı Hak onların Tevrat`tan sapma noktalarını belirlemek ve Islâm ümmetine de kısas hükümlerini teşmil etmek üzere yukarıdaki âyeti indirdi (bk. Ibn Kesîr, Tefsîru`l Kur`anı`l-Azım, Istanbul 1984, I, 299, 300 vd.).

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim kasten öldürürse, bunun hükmü kısastır" (Ebû Davud, Diyat, 5).

"Allah`tan başka ilâh olmadığını ve benim Allah`ın elçisi olduğumu tasdik eden müslüman bir kimsenin kanı, şu üç durum dışında helal değildir: Cana karşı can, zina eden evli kişi ve dini terkedip cemaatten ayrılan kimse" (Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26; Ebû Dâvud, Hudûd, 1; Tirmizî, Hudûd, 15; Nesâî, Tahrîm, 5, 11, 14; Dârimî, Siyer,11; Ahmed b. Hanbel, I, 61, 63, 65, 70, 163, 382, 428, 444, 465, VI, 181, 214; es-Şevkânî, Neylü`l-Evtâr, Mısır t.y, VII, 7).

Kasten ve taammüden öldürmenin kısası gerektirdiği konusunda görüş birliği olmakla birlikte kasıt ve taammüdün karınesi üzerinde görüş ayrılığı vardır. Ebû Hanîfe`ye göre, bir uzvu bedenden ayırabilecek bir silâh veya âlet ile işlenen öldürme fiili, kasten ve amden işlenmiş sayılır. Keskin demir, taş, ağaç ve benzerleri ile bir kimseyi öldürmek gibi. Ebû Yûsuf ve Imam Muhammed`e göre, ister öldürücü âlet ile olsun, ister ölüme götüren bir eylem ve fiille olsun, işlenen öldürme suçu "kasten" sayılır. Denize atmak, yüksek bir yerden düşürmek ve zehirlemek bunlar arasında sayılabilir. Imam Şâfiî`ye göre, bedene batan veya kesici âletlerde olduğu gibi genellikle ölümü doğurabilecek bir şeyle öldürmek de "taammüden öldürme" kapsamına girer (el-Kâsânî, Bedâyiu`s Sanâyi`, Beyrut 1401/1982, VII, 233 vd.).

Islâm hukukçuları yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislere dayanarak, kasten öldürme ve yaralamalarda kısasın uygulanacağında görüş birliği içindedir. Ancak, Islâm`da kısas şahsî şikâyete bağlı bir ceza olarak kabul edilmiş, âmme cezası sayılmamıştır. Çünkü kamu düzeni sadece suçlu ile mağdur taraf arasında bozulmuştur. Onlar anlaşır, barışır ve helalleşirlerse Devlet düzenini ilgilendiren sakıncalar ortadan kalkmış olur. Bu nedenle, kendisine karşı müessir fiil işlenen kimse veya ölüm hâlinde, ölenin velisi affederse kısas düşer (bk. el-Kâsânı, a.g.e., VII, 241 vd.; Ibn Rüşd, Bidâyetü`l-Müctehid, Istanbul 1333, II, 330; AbdulKadir Udeh, et-Teşrîu`l Cinî`l-Islamî, Kahire 1959, I, 79, 663 vd.).

Kısas affedilince, ayrıca diyet hakkının da düşüp düşmediği, suçlunun rızası olmadan diyet istenip istenemeyeceği konusunda iki görüş vardır:

Ebû Flanîfe ve Imam Mâlik`e göre, öldürülenin velisi ya kısas ister, ya da affeder. Veli, suçlu ile diyet üzerine anlaşmazdan önce kısas hakkından vazgeçerse, diyet isteme hakkıda kendiliğinden düşmüş olur. Imam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel`e göre ise; velî seçimlik hakka sahiptir. Ya kısas uygulanmasını ister, ya da kısası affeder ve diyet alır. Affetmenin anlamı kısasın diyete dönüşmesi demektir ve bu, suçu işleyenin rızâsına da bağlı değildir (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 241; eş-Şevkanî, a.g.e., VII, 7 vd.; Hayreddin Karaman, Mukayeseli Islâm Hukuku, Istanbul 1986, I, 136, 137).

Ölen kimseye bedel olarak verilen mal veya nakit paraya "diyet" denir. Bu, öldürülenin mirasçılarına verilmesi gereken mâlî bir bedeldir. Yaralama, uzvu koparma veya sakatlama gibi müessir fiillerde mağdura verilmesi gereken bedele erş adı verilir. Diyet ismi kimi zaman erş yerine de kullanılır. Elin diyeti gibi (Ibn Âbidîn, Reddü`l-Muhtâr, Mısır 1307, V, 504; el-Meydânî, el-Lübâb, Kahire 1374).

Hz. Peygamber ve ilk dört halife döneminde belirlenen diyet miktarları şu mal veya nakit paralardan birisidir: a) Yüz deve, b) Bin dinar (miskal) altın, c) On veya onikibin dirhem gümüş, d) Ikiyüz tane sığır, e) Ikibin koyun, f) Ikiyüz takım elbise (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 254; Ibn Âbidîn, a.g.e., V, 504; Ibn Hazm, el-Muhallâ, Kahire 1350-1352, X, 759).

Yaralamaların tazminatı olan erş miktarlarından bir bölümü hadisle belirlenmiştir. Meselâ; el kesme suçunun erş`i, tam diyetin yarısıdır, diş kırmada erş, tam diyetin onda biri kadardır. Prensip olarak; vücutta tek bulunan organlar için tam diyet, çift organların her biri için yarım diyet, dört tane olanların her biri için dörtte bir diyet gerekir. Nass`larda tayın ve takdir edilmeyen durumlarda, tazminatın miktarını hâkim belirler (bk. Eş-Şevkânî, a.g.e., VII, 61 vd.; el-Kâsânî, a.g.e., VII, 252 vd.; Ibn Kudâme, a.g.e., VIII, 57-58).

Kur`ân-ı Kerîm`de; "…göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır" (el-Maide, 5/45) buyurularak, ölümün dışında kalan müessir fiillere de kısas hükmü getirilmiştir.

Hz. Peygamber devrinde bir kadın bir câriyenin dişini kırmış, câriye tarafı diyeti kabul etmeyerek, kısasta israr etmişti. Ashâb-ı kiramdan Enes b. en-Nadr, kısâsen dişin kırılmasına karşı çıkınca, Rasûlüllah (s.a.s); "Ey Enes!. Allâh`ın kitabında ceza kısastır" buyurmuştur. Câriye tarafının suçluyu affettiğini bildirmesi üzerine Allah Rasûlü onların bu affı sebebiyle kazandıkları manevi dereceyi şöyle ifade buyurmuştur: "Allâh`ın öyle kulları vardır ki Allah`a yemin etse, Allah onu yemininde yalancı çıkarmaz" (es-Şevkânî, a.g.e., VII, 26, 27).

Yaralama ve sakatlamalarda kısasın uygulanabilmesi için, suçun kasten işlenmesi yanında şu şartların da bulunması gerekir:

a. Iki yer arasında eşitlik,

b. Eşitliği sağlamanın mümkün olması;

c. Daha fazla veya daha eksik bir uygulama ile zulüm yapılmaması.

Bu çeşit suçlarda af, kısasın diyete dönüşmesini sağlar (bk. el-Kasânî, a.g.e., VII, 297; Ibn Âbidîn, a.g.e., V, 485).

Mafsalından kesilen veya kesilmediği halde sakatlanan kollar ve bacaklar, kemiğe kadar dayanıp, kemiği ortaya çıkaran yaralarda da kısas uygulanır (Ömer Nasuhi Bilmen, Istilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, Istanbul 1976, III, 80 vd.)

Kasten adam öldürme fiilinden dolayı kısas uygulanabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

a. Suçu işleyenin âkıl ve bâliğ olması gerekir. Akıl hastası veya küçük çocuk işlediği bir cinayetten dolayı diyetle yükümlü tutulursa da, kısas hükümleri uygulanmaz. Bunların kasten işleyecekleri suç, hata hükmünde olup, bundan dolayı mirastan ve vasiyetten de mahrum olmazlar.

b. Öldürme fiilının kasten işlenmesi gerekir. Bir kimseyi hata veya sibh-i amd suretiyle öldüren kimseye kısas uygulanmaz.

c. Katılın, suçu serbest iradesiyle işlemiş olması gerekir. Öldürülme veya bir uzvun sakatlanması gibi bir zorlama (ikrah-i mülcî) altında işlenen suçlarda, Ebû Hanife ve imam Muhammed`e göre, kısas veya diyet zorlayan üzerine gerekir. Ebû Yusuf`a göre, burada zorlayana yalnız, üç yılda ödenmek üzere diyet lâzım gelir. Imam Züfer`e göre ise, zorlama, kısasa engel değildir.

d. Öldürülen, öldürenin fer`i! yani çocuk veya torunlarından biri olmamalıdır. Oğlunu, kızını veya torununu öldüren kimse için diyet, ta`zîr ve mirastan mahrumluk gibi hükümler uygulanırsa da, kısas gerekmez. Hadîs-i şerîtte; "Babaya, çocuğundan dolayı kısas uygulanmaz" buyurulmuştur (bk. Tirmizî, Diyat, 9; Dârimî, Diyat, 6; Ahmed b. Hanbel, I, 16, 22).

Ancak baba, anne, dede ve nine gibi usûlünden birisini kasten öldüren kimse hakkında kısas uygulanır.

Kısas yoluyla öldürülüp öldürülemeyecek kimseler şunlardır: Erkek erkek karşılığında, erkek kadın karşılığında ve kadın erkek karşılığında öldürülür. Hür erkek köle karşılığında ve köle köle karşılığında öldürülür. Yine kâfir, müslüman karşılığında, müslüman zimmî (Islâm Devleti tebeası olan ehl-i kitap) karşılığında ve zimmî zimmî karşılığında kısasen öldürülür. Bir zimmî başka bir zimmîyi öldürse, öldüren daha sonra Islâm`a girse yine kısas uygulanır. Bu konuda görüş birliği vardır. Müslüman veya zimmî Islâm ülkesine (daru`l-Islâm) emân`la girmiş bulunan bir harbî karşılığında öldürülmez. Zâhir (açık, kuvvetli) rivayete göre, müste`men (pasaportlu gayrı müslim yabancı) başka bir müste`men karşılığında öldürülmez. Bir müslüman mürted (Islâm`ı terkettiğini ilân etmiş veya inanç bozukluğu nedeniyle dinden çıktığına hükmedilmiş bulunan) bir erkek veya kadını öldürse, öldürene kısas uygulanmaz. Yine dâru`l-harp`te pasaportla bulunan iki müslümandan biri diğerini öldürse, hanefîlere göre, kısas gerekmez. Müslüman, dâru`l harp`te, müslüman bir savaş esirini öldürse kısas gerekmez. Ebû Yûsuf ve Imam Muhammed`e göre, öldürenin mal varlığından diyeti ödenir. Ebû Hanîfe`ye göre, diyet de gerekmez.

Büyük kimse çocuk karşılığında; sağlam insan, kör, topal felçli vb. hasta veya sakat kimse karşılığında öldürülür. Ölmek üzere bulunan kimseyi öldürene kısas uygulanır. Yaşamını sürdüremeyeceğini bilmesi de sonucu değiştirmez. Iki çocuk arasında kısas uygulanmaz. Çocuğun kastı ve hatası eşit tutulur, iki durumda da yalnız diyet gerekir (el-Fetâvâ`l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, VI, 3, 4).

Diğer yandan kısasın uygulanabilmesi için öldürülenin velisinin belirli olması ve vârislerin kısas talebinde bulunması da şarttır (Bilmen, a.g.e., III, 68 vd ).

Yaralama veya sakat bırakmalarda kısas isteme hak ve yetkisi mağdura âittir. Ölüm halinde ise bu hak ve yetki önce öldürülenin vârislerine, sonra da Islâm Devleti`ne aittir. Prensip olarak ölenin mal varlığına mirasçı olan, kısas veya diyetle ilgili haklara da sahip olur. Çünkü mirasçı, ölene insanların en yakın olanıdır (el-Kâsânı, Bedayıu`s-Sanayı`, Beyrut 1402/1982, VII, 242; el-Fetâvâ`l Hindiyye, VI, 7 vd.; Bilmen, a.g.e., III, 88 vd.).
islam fıkhı ansiklopedisi


Muhammed
kısas nedir, Kısas ne demektir?

  1. Bir suçluyu, başkasına yaptığı kötülüğü aynı biçimde uygulayarak cezalandırma.
  2. Kıssalar, hikâyeler, öyküler.


@hmet
KISAS ne demek? kısaca bilgi

Kasten adam öldürme ve müessir fiil suçlarında suçlunun işlediği fiile denk bir ceza ile cezalandırılması.


Kayıtsız Üye
Doğar kardeş maalesef şeriat ile yönetilmeyen ülkede yaşıyor olabiliriz ama kendini islam’a adadıysa birey şeriat’i kendi hayatında yaşayabilir tabi sonuçlarına dünya hukukunun saçmalığıyla katlanmaya razı ise…


kısas nedir, kısas, kısas ne demek

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();