Ashabı Suffe Nedir? İslamda Ashabı Suffe Kavramı
helen
ASHÂBU’S-SUFFE
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mescidine bitişik sofada barınan ve islâmî tedrisatla meşgul olan sahabiler.
Suffe, eski evlerdeki seki, sed gibi yüksekçe eyvan demektir. Dilimizde buna sofa da denir. İslâm tarihinde "suffe" denilince, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Medine’deki mescidinin bitişiğindeki bu isimle anılan yer anlaşılır. Burada barınan sahabîlere de "ashab-ı suffe" veya "ehl-i suffe" denir. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VII, 46).
Ashab-ı suffe ictimaî, siyasî ve askerî nedenlerle Medine döneminde ortaya çıkmıştır. Kavim ve kabileleri arasında İslâm’ı yaşama imkânı bulamayıp gerek Hz. Peygamber (s.a.s.)’le beraber Mekke’den ve gerekse muhtelif yerlerden Medine’ye hicret eden fakir, yeri, yurdu olmayan kimseler burada barınırlardı. İslâmiyet’te ilk yatılı medrese burası olmuştur. Bundan sonra buranın durumu örnek alınarak İslâm aleminde medreseler hep camilerin etrafına yapılmıştır. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II, 940).
Medineli müslümanlar olan Ensar evini-barkını,bütün mal varlığını geride bırakarak şehirlerine hicret eden müslümanlara maddî ve manevi yönlerden çok yardımcı oldular. Fakat buna rağmen, yer-yurt sahibi yapılamıyan bazı kimsesiz müslümanların açıkta kalmaması için böyle bir yer yapıldı. Suffe ehlinin ihtiyaçlarıyla Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat ilgilenir, Beytü’l-mâl’e ve kendisine gelen malların büyük bir kısmını onlara ayırırdı. Kendisinin yetişemediği hâllerde Ashab’a tavsiye eder, evlerine Suffe ehlinden götürebilecekleri kadar misafir almalarını söylerdi. Bu sebeple bunlara: Edyâfu’l-müslimîn (Müslümanların Misâfirleri) de denilmiştir. (Buhârî, Rikak, 17) Suffe ehlinin ihtiyaçlarıyla Peygamberimiz, kendi ailesinin ihtiyaçlarından daha çok ilgilenirdi. Bir defasında, değirmen çekmekten yorgun düştüğü için bir hizmetçi isteğinde bulunan kızı Fâtıma’ya peygamberimiz: "Kızım! sen ne diyorsun? Ben, daha henüz Ehli Suffe’nin ihtiyaçlarını temin edebilmiş değilim. " demişti.
Ashab-ı Suffe hayatlarını Peygamber medresesinden ilim ve irfan tahsil etmeye adamış seçkin kimselerdir. Bunlar daima Mescid-i Nebevî’de bulunurlar, kendilerini ilim ve ibadete verirler, hep oruçlu olurlar, Kur’an tahsil ederler, Hz. Peygamber’in vaz ve irşâdını dinlerler, onunla beraber savaşlara iştirak ederlerdi. Onların geçimleriyle bizzat Hz. Peygamber ilgilenir ve ashabın zenginlerini de onla ra yardım etmeye teşvik ederdi.
Gücü kuvveti yerinde olan Suffeliler, dağdan sırtlarında odun taşımak dahil olmak üzere ellerinden gelen işleri yapıyor, mümkün mertebe ihtiyaçlarını sağlamaya çalışıyorlardı. Yoksa Suffe, bir tembeller yuvası değildi. Son derece ihtiyaç ve zaruret içinde olsalar da, iffet ve vakarları onlara, başkalarından bir şey istemeye izin vermiyordu. Şu ayetin onlar hakkında indirildiği rivayet edilir. (Kurtubî, el-Câmi’u li Ahkâmi’l-Kur’an, III, 340)
"Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara; hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin sandıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın; yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Sarfettiğiniz iyi bir Şeyi, Allah Şüphesiz bilir. " (el-Bakara, 2/273)
Peygamberimize bir şey ikram edildiği zaman Efendimiz, ne maksatla getirildiğini sorardı. Sadaka olduğu söylenirse kendisi kabul etmez Ashabı Suffe’ye gönderirdi. Şayet hediye olduğu söylenirse, bir kısmını ailesi için alıkor, bir kısmını yine Ashab-ı Suffe’ye gönderirdi.
Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde Resulullah (s.a.s.): "İki kişilik yiyeceği olan, Ashab-ı Suffe’den bir üçüncüsünü, dört kişilik yiyeceği olan, bir beşincisini, yahut da altıncısını alıp birlikte götürsün" buyurmuş ve bizzat kendisi on tanesini evine götürmüştür. Ebû Bekir (r.a.) da üç tanesini götürmüştür. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, II, 540)
Suffede sadece, kimsesiz sahabîler değil, zaman zaman, sevgili peygamberimizi görmek için gelen ve kalacak başka bir yeri olmayan misafirler de kalıyordu. Bunun yanında, evlenip ev-bark sahibi olarılar da Suffe’den ayrılıyordu. Bunun için, Ehli Suffe’nin sayısı daima aynı kalmamıştır. Kaynakların bildirdiğine göre Suffeliler’in sayısı;10-30-70-90-400 arasında değişmektedir. Bu rakamlar da, sayılarının zaman zaman değiştiğini göstermektedir.
Peygamberimiz Suffe ehlinin sadece maişetiyle değil, ibadet ve ilim hayatıyla da yakından ilgileniyordu. Şu hadise bunu göstermektedir: "Bir gün Resulullah (s.a.s.) evinden çıkarak mescide girdi. Mescidde iki halk ile karşılaştı. Bunlardan biri Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyor, diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunları görünce "İkisi de hayır işliyorlar.
Bunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar. Allah, dilerse verir, dilerse vermez. Ama şunlar, ilim öğreniyor ve öğretiyorlar. Şüphesiz ben bir muallim (öğretmen) olarak gönderildim" buyurdu ve ilimle meşgul olanların yanına oturdu." (Dârimî, İbni Mâce)
Bu iki topluluk da Ehli Suffe’den idi. Çünkü onlar, gündüzleri mescidde ilim ve ibadetle meşgul olur, Suffe’yi yatakhane ve ilmî müzakere yeri olarak kullanırlardı. (Ebû Dâvud, Büyû’, 36) İlimle meşgul olan Suffe ehline başta Kur’an-ı Kerîm olmak üzere; yazı, hadisler, çeşitli dînî bilgiler öğretiliyordu. Öğretmenleri ise; başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere, Abdullah b. Mes’ud, Übey b. Ka’b, Muaz b. Cebel, Ebu’d-Derdâ, Ubâde b. es-Sâmit gibi bilgin sahabîler idi. Ehli Suffe ilme son derece düşkündü. Dünyevî meşgaleleri de olmadığı için zamanlarının çoğunu, ilmî müzakerelere ve Peygamberimizle beraber olmaya verebiliyorlardı. Belki de Peygamberimiz, böyle bir imkânın doğması için onların ihtiyaçlarını gidermeye bu kadar ihtimam göstermiştir.
Ashab arasında,1000’den fazla hadis rivayet edenlere "Müksirûn: Çok hadis rivayet edenler" denir ve bunların hepsi yedi sahabîdir. Bu yedi sahabînin de üçü; Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî idi. Bu sahabîlerden Ebû Hüreyre şöyle der:
"Benim fazla hadis rivayet etmem çok görülmesin! Muhacir kardeşlerimiz çarşıda, pazarda ticaretle, Ensar kardeşlerimiz de tarlada bahçede ziraatle uğraşırken Ebu Hüreyre, boğaz tokluğuna Peygamber’in mübarek nasihatlarını ezberliyor, onların şahit olmadığı olaylara şahit oluyordu." (Buhârî)
ilme ve Hz. Peygamber’in yanında olmaya düşkünlüğünden olsa gerek ki, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Suffe’de kalmayı, Mescid-i Nebevî’ye hayli uzak olan baba evine tercih etmiş ve ilimle, hadis öğrenme ile daha fazla meşgul olmuştur.
Peygamber Efendimiz Suffe’de yetişen bu elemanları, bilgi ve kabiliyetlerine göre çeşitli hizmetlerde kullanıyordu. Meselâ;
Yeni müslüman olan kabilelere Kur’an ve diğer dînî bilgileri öğretmek, onları İslâmî yönden eğitmek için Ehli Suffe’den muallim ve mûrşidler görevlendiriyordu. Raci’ ve Bi’ri Maûne vak’alarında kalleşçe şehit edilen yetmiş kurrâ, böyle bir göreve giderken müşrikler tarafından şehit edilmişti. İslâm’ı öğrenmek için kısa bir süre Medine’ye, Hz. Peygamber’in yanına gelenler; bir taraftan sevgili Peygamberimiz’le görüşürken, öbür taraftan, bilhassa Suffe ehlinden olan muallimlerden çeşitli İslâmî bilgileri öğreniyorlardı. Peygamberimiz, Suffe ehlinden olan Bilâl-i Habeşi ve Abdullah b. Ümmü Mektûm’u müezzinlikle görevlendirmişti.
Kısacası Suffe; leylî-meccânî (parasız-yatılı) bir eğitim ve öğretim yuvası, çeşitli hizmetler için de hazır bir kuvvet idi.
Ehli Suffe’den olan ve yukarıda ismi geçen sahabîlerden başka, bu babda Ebû Zerr el-Gıfârî, Huzeyfe, Ammar, Habbâb, Ebû Hüreyre, Selmân-ı Fârisî, Suheybi’r-Rûmî, Ukbe b. Âmir, Ükkâşe, Abdullah b. Mesud, Berâ b. Mâlik gibi önemli sahabileri sayabiliriz.
Akif KÖTEN
Durak PUSMAZ
AshÂb-i Suffe
Hoca
ASHÂB-I SUFFE
Ashâb-ı Suffe, suffe halkı demektir. Suffe sözlükte sofa, revak, üzeri örtülü geniş ve yüksek yer gibi anlamlara gelir. Medine’de bulunan Mescid-i Nebî etrafındaki odalara suffe denmiştir. Hz. Peygamber, Mescidine bitişik bu odalarda ikâmet ederek ilim ve ibâdetle meşgul olan sahâbîlere, Ashab-ı Suffe veya Ehl-i Suffe denir. Fakir ve barınaksız kimseler olarak ashab-ı suffenin ihtiyaçları çoğu kere, Hz. Peygamber ve diğer sahabe tarafından karşılanmıştır. Âdeta yatılı mektep durumunda olan Peygamber mescidi etrafındaki odalar, Suffe Mektebi olarak da isimlendirilmiştir. Suffe Mektebi’nin, dolayısıyla Ashab-ı Suffe’nin, Kur’ân ve Sünnet’in öğretilmesinde son derece önemli rolü olmuştur. Çok hadis rivâyet edenler arasında isimleri geçen Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî, bunlardandır. (A.G.)
Yanıt: AshÂb-i Suffe
mahir
emeğinize sağlık teşekürler….
Suffe nedir? SAhabı suffe kimlere denir?
Hesna
ASHÂBU’S-SUFFE
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in mescidine bitişik sofada barınan ve islâmî tedrisatla meşgul olan sahabiler.
Suffe, eski evlerdeki seki, sed gibi yüksekçe eyvan demektir. Dilimizde buna sofa da denir. İslâm tarihinde "suffe" denilince, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Medine’deki mescidinin bitişiğindeki bu isimle anılan yer anlaşılır. Burada barınan sahabîlere de "ashab-ı suffe" veya "ehl-i suffe" denir. (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, VII, 46).
Ashab-ı suffe ictimaî, siyasî ve askerî nedenlerle Medine döneminde ortaya çıkmıştır. Kavim ve kabileleri arasında İslâm’ı yaşama imkânı bulamayıp gerek Hz. Peygamber (s.a.s.)’le beraber Mekke’den ve gerekse muhtelif yerlerden Medine’ye hicret eden fakir, yeri, yurdu olmayan kimseler burada barınırlardı. İslâmiyet’te ilk yatılı medrese burası olmuştur. Bundan sonra buranın durumu örnek alınarak İslâm aleminde medreseler hep camilerin etrafına yapılmıştır. (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, II, 940).
Medineli müslümanlar olan Ensar evini-barkını,bütün mal varlığını geride bırakarak şehirlerine hicret eden müslümanlara maddî ve manevi yönlerden çok yardımcı oldular. Fakat buna rağmen, yer-yurt sahibi yapılamıyan bazı kimsesiz müslümanların açıkta kalmaması için böyle bir yer yapıldı. Suffe ehlinin ihtiyaçlarıyla Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat ilgilenir, Beytü’l-mâl’e ve kendisine gelen malların büyük bir kısmını onlara ayırırdı. Kendisinin yetişemediği hâllerde Ashab’a tavsiye eder, evlerine Suffe ehlinden götürebilecekleri kadar misafir almalarını söylerdi. Bu sebeple bunlara: Edyâfu’l-müslimnî(Müslümanların Misâfirleri) de denilmiştir. (Buhârî, Rikak, 17) Suffe ehlinin ihtiyaçlarıyla Peygamberimiz, kendi ailesinin ihtiyaçlarından daha çok ilgilenirdi. Bir defasında, değirmen çekmekten yorgun düştüğü için bir hizmetçi isteğinde bulunan kızı Fâtıma’ya peygamberimiz: "Kızım! sen ne diyorsun? Ben, daha henüz Ehli Suffe’nin ihtiyaçlarını temin edebilmiş değilim. " demişti.
Ashab-ı Suffe hayatlarını Peygamber medresesinden ilim ve irfan tahsil etmeye adamış seçkin kimselerdir. Bunlar daima Mescid-i Nebevî’de bulunurlar, kendilerini ilim ve ibadete verirler, hep oruçlu olurlar, Kur’an tahsil ederler, Hz. Peygamber’in vaz ve irşâdını dinlerler, onunla beraber savaşlara iştirak ederlerdi. Onların geçimleriyle bizzat Hz. Peygamber ilgilenir ve ashabın zenginlerini de onla ra yardım etmeye teşvik ederdi.
Gücü kuvveti yerinde olan Suffeliler, dağdan sırtlarında odun taşımak dahil olmak üzere ellerinden gelen işleri yapıyor, mümkün mertebe ihtiyaçlarını sağlamaya çalışıyorlardı. Yoksa Suffe, bir tembeller yuvası değildi. Son derece ihtiyaç ve zaruret içinde olsalar da, iffet ve vakarları onlara, başkalarından bir şey istemeye izin vermiyordu. Şu ayetin onlar hakkında indirildiği rivayet edilir. (Kurtubî, el-Câmi’u li Ahkâmi’l-Kur’an, III, 340)
"Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara; hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin sandıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın; yüzsüzlük ederek insanlardan bir şey istemezler. Sarfettiğiniz iyi bir Şeyi, Allah Şüphesiz bilir. " (el-Bakara, 2/273)
Peygamberimize bir şey ikram edildiği zaman Efendimiz, ne maksatla getirildiğini sorardı. Sadaka olduğu söylenirse kendisi kabul etmez Ashabı Suffe’ye gönderirdi. Şayet hediye olduğu söylenirse, bir kısmını ailesi için alıkor, bir kısmını yine Ashab-ı Suffe’ye gönderirdi.
Buhârî’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifde Resulullah (s.a.s.): "İki kişilik yiyeceği olan, Ashab-ı Suffe’den bir üçüncüsünü, dört kişilik yiyeceği olan, bir beşincisini, yahut da altıncısını alıp birlikte götürsün" buyurmuş ve bizzat kendisi on tanesini evine götürmüştür. Ebû Bekir (r.a.) da üç tanesini götürmüştür. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, II, 540)
Suffede sadece, kimsesiz sahabîler değil, zaman zaman, sevgili peygamberimizi görmek için gelen ve kalacak başka bir yeri olmayan misafirler de kalıyordu. Bunun yanında, evlenip ev-bark sahibi olarılar da Suffe’den ayrılıyordu. Bunun için, Ehli Suffe’nin sayısı daima aynı kalmamıştır. Kaynakların bildirdiğine göre Suffeliler’in sayısı;10-30-70-90-400 arasında değişmektedir. Bu rakamlar da, sayılarının zaman zaman değiştiğini göstermektedir.
Peygamberimiz Suffe ehlinin sadece maişetiyle değil, ibadet ve ilim hayatıyla da yakından ilgileniyordu. Şu hadise bunu göstermektedir: "Bir gün Resulullah (s.a.s.) evinden çıkarak mescide girdi. Mescidde iki halk ile karşılaştı. Bunlardan biri Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyor, diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunları görünce "İkisi de hayır işliyorlar.
Bunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar. Allah, dilerse verir, dilerse vermez. Ama şunlar, ilim öğreniyor ve öğretiyorlar. Şüphesiz ben bir muallim (öğretmen) olarak gönderildim" buyurdu ve ilimle meşgul olanların yanına oturdu." (Dârimî, İbni Mâce)
Bu iki topluluk da Ehli Suffe’den idi. Çünkü onlar, gündüzleri mescidde ilim ve ibadetle meşgul olur, Suffe’yi yatakhane ve ilmî müzakere yeri olarak kullanırlardı. (Ebû Dâvud, Büyû’, 36) İlimle meşgul olan Suffe ehline başta Kur’an-ı Kerîm olmak üzere; yazı, hadisler, çeşitli dînî bilgiler öğretiliyordu. Öğretmenleri ise; başta sevgili Peygamberimiz olmak üzere, Abdullah b. Mes’ud, Übey b. Ka’b, Muaz b. Cebel, Ebu’d-Derdâ, Ubâde b. es-Sâmit gibi bilgin sahabîler idi. Ehli Suffe ilme son derece düşkündü. Dünyevî meşgaleleri de olmadığı için zamanlarının çoğunu, ilmî müzakerelere ve Peygamberimizle beraber olmaya verebiliyorlardı. Belki de Peygamberimiz, böyle bir imkânın doğması için onların ihtiyaçlarını gidermeye bu kadar ihtimam göstermiştir.
Ashab arasında,1000’den fazla hadis rivayet edenlere "Müksirûn: Çok hadis rivayet edenler" denir ve bunların hepsi yedi sahabîdir. Bu yedi sahabînin de üçü; Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî idi. Bu sahabîlerden Ebû Hüreyre şöyle der:
"Benim fazla hadis rivayet etmem çok görülmesin! Muhacir kardeşlerimiz çarşıda, pazarda ticaretle, Ensar kardeşlerimiz de tarlada bahçede ziraatle uğraşırken Ebu Hüreyre, boğaz tokluğuna Peygamber’in mübarek nasihatlarını ezberliyor, onların şahit olmadığı olaylara şahit oluyordu." (Buhârî)
ilme ve Hz. Peygamber’in yanında olmaya düşkünlüğünden olsa gerek ki, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Suffe’de kalmayı, Mescid-i Nebevî’ye hayli uzak olan baba evine tercih etmiş ve ilimle, hadis öğrenme ile daha fazla meşgul olmuştur.
Peygamber Efendimiz Suffe’de yetişen bu elemanları, bilgi ve kabiliyetlerine göre çeşitli hizmetlerde kullanıyordu. Meselâ;
Yeni müslüman olan kabilelere Kur’an ve diğer dînî bilgileri öğretmek, onları İslâmî yönden eğitmek için Ehli Suffe’den muallim ve mûrşidler görevlendiriyordu. Raci’ ve Bi’ri Maûne vak’alarında kalleşçe şehit edilen yetmiş kurrâ, böyle bir göreve giderken müşrikler tarafından şehit edilmişti. İslâm’ı öğrenmek için kısa bir süre Medine’ye, Hz. Peygamber’in yanına gelenler; bir taraftan sevgili Peygamberimiz’le görüşürken, öbür taraftan, bilhassa Suffe ehlinden olan muallimlerden çeşitli İslâmî bilgileri öğreniyorlardı. Peygamberimiz, Suffe ehlinden olan Bilâl-i Habeşi ve Abdullah b. Ümmü Mektûm’u müezzinlikle görevlendirmişti.
Kısacası Suffe; leylî-meccânî (parasız-yatılı) bir eğitim ve öğretim yuvası, çeşitli hizmetler için de hazır bir kuvvet idi.
Ehli Suffe’den olan ve yukarıda ismi geçen sahabîlerden başka, bu babda Ebû Zerr el-Gıfârî, Huzeyfe, Ammar, Habbâb, Ebû Hüreyre, Selmân-ı Fârisî, Suheybi’r-Rûmî, Ukbe b. Âmir, Ükkâşe, Abdullah b. Mesud, Berâ b. Mâlik gibi önemli sahabileri sayabiliriz.
Akif KÖTEN
Durak PUSMAZ
zehraoku
Bunlar Kur’an okuyor ve Allah’a dua ediyorlar. Allah, dilerse verir, dilerse vermez. Ama şunlar, ilim öğreniyor ve öğretiyorlar. Şüphesiz ben bir muallim (öğretmen) olarak gönderildim" buyurdu ve ilimle meşgul olanların yanına oturdu."
(Dârimî, İbni Mâce)
Muhammed
Ashabı suffenin önemi ve hakkında kısaca bilgiler
Ashâb-ı Suffe, Arapça sâhipler, arkadaşlar mânâlarına gelen ashap kelimesiyle, eyvan, sed, sofa gibi mânâlara gelen suffe kelimesinden oluşmuş bir tâbirdir. Medîne’ye hicretten sonra Hz. Peygamber’in Medîne’deki mescidine bitişik gölgelikte barınan ve ilim tahsîli ile uğraşan sahâbîlere verilen genel isimdir.
SUFFE’NİN OLUŞUMU VE SUFFE SAKİNLERİ
Hz. Peygamber, Medîne’ye hicretten hemen sonra giriştiği mescit inşâsı sırasında bir eğitim-öğretim kurumuna olan ihtiyâcı gözden kaçırmamış ve mescidin bitişiğinde yapılan bir bölümü bu işe tahsîs etmiştir.
Bulundukları kabîle ve topluluklar içinde İslâm’ı yaşama imkânına sâhip olamadıkları için Arap Yarımadası’nın çeşitli yerlerinden Medîne’ye hicret edenler ve bekâr olup herhangi bir yurt-yuva edinemeyenler burada barındırılmıştır. Düzenli bir eğitim-öğretim faaliyetine tâbî tutulan bu öğrenciler, kendilerine ayrılan mekâna suffe dendiğinden Ashâb-ı Suffe veyâ Ehl-i Suffe diye anılmışlardır.
ASHÂB-I SUFFE’NİN ÖNEMİ
Suffe, İslâm’ın ilk sistemli eğitim kurumudur. İlk İslâm üniversitesi dir. Suffeliler de hayatlarını Peygamber medresesinden ilim ve irfan tahsil etmeye adamış seçkin kimselerdir.
Hz. Peygamber ile berâberliklerinin fazla olması sebebiyle diğer Müslümanları duymadıkları bir çok hadîs-i şeriften onlar haberdâr etmiş, hadis rivâyetinde ön sıralarda yer almışlardır. En çok hadîs rivâyet eden yedi sahâbîden üçünün; Ebû Hureyre (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.) ve Ebû Saîd el-Hudrî’nin (r.a.) de Suffe Ashâbı’ndan çıkmış olması elbette Hz. Peygamberle bu nevî birlikteliğin ve ilme bu denli düşkünlüğün bir netîcesi olmalıdır.
Suffe ehli, İslâm’ın yayılmasında ve İslâmî ilimlerin öğretiminde önemli hizmetler vermiştir. Medîne dışındaki yeni Müslüman olan kabîleler, Kur’an ve diğer dînî bilgileri öğrenmek üzere muallimler istedikçe onlara Suffe Ehli’nden görevliler gönderilmiştir. Bunlar Bi’r-i Maûne ve Racî olaylarında olduğu gibi bu görevlerini hayatları pahasına yerine getirmişlerdir. Diğer taraftan Medîne’ye Hz. Peygamber’i (sav) görmek üzere gelen kabîle temsilcilerinden Müslüman olanlar devletin misâfirhâne olarak kullandığı evlerde kalmış ve bu dönemde kendilerine yönelik yoğun eğitim faaliyetinde daha ziyâde suffe ehli vazîfe görmüştür.
Zaman zaman Hz. Peygamber’i görmek ve İslâm’ın temel esaslarını öğrenmek için gelen ve kalacak başka bir yeri olmayan misafirler Suffe’de kaldığından ve ayrıca evlenip ev-bark sâhibi olanlar Suffe’den ayrıldığından Ehl-i Suffe’nin sayısı dâimâ aynı kalmamıştır.
Aralarında Talhâ b. Ubeydullah (r.a.), Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.), Ebû Hureyre (r.a.), Ebû Zer el-Gıfârî (r.a.), Bilâl-i Habeşî (r.a.), Abdullah b. Ömer (r.a.), Abdullah b. Mes’ud (r.a.), Berâ b. Mâlik (r.a.) gibi tanınmış sahâbîlerin de bulunduğu Suffe’de yatılı olmayanlarla birlikte öğrenci sayısı zaman zaman 400’e kadar çıkmıştır.
ashabı suffe, ASHABI SUFFE, ashab-ı suffe