Namazda Huşu’ ne demektir? Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak için ne yapma
Gülehasret
Namazda Huşu’ ne demektir? Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak için ne yapmak gerekir?
Huşu: Sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir. "O gün insanlar, hiçbir tarafa sapmadan Hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahman’ın heybetinden huşu’ içerisine girmiş, kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin"(Ta Ha, 20/108) mealindeki ayette, kıyamet gününde, insanların Allah’ın azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, alçalışları, sessiz-sedasız duruşları "huşu" kavramıyla ifade edilmiştir.
"İman edenlerin kalpleri, Allah’ı ve O’ndan gelen hakikatleri hatırlayarak huşu ile dolma zamanı gelmedi mi?" (Hadid, 57/16) mealindeki ayette huşu kavramı doğrudan kalbin bir fonksiyonu olarak ortaya konmuştur.
Terim olarak Huşu; bir yandan çekinmek, korkmak, boyun eğmek gibi kalbin bir eylemi, diğer yandan sükûnet içinde olmak, hareketsiz duruş sergilemek gibi organların bir eylemi olarak kendini gösterir. Buna göre, Huşu; aslı kalpte, tezahürü/yansıması bedende olmak üzere iki yönlü bir etkileşimin adıdır.
Namazın Ruhu Huşudur
İçinde huşuyu barındıran namaz, Kur’an’da, kurtuluşun anahtarı olarak gösteriliyor.
Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar (Müminun, 23/1-2) mealindeki ayette bu manayı görebiliriz.
Fakat şu da bir gerçektir ki, bir çok müslüman sürekli olarak samimi bir şekilde namaz kıldığı ve kılmak istediği halde, insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamıyor. O halde bu dermansız derdin teşhisini doğru koymak gerekir.
Huşuyu yansıtan bir hadis:
Hz. Ali anlatıyor: Hz. Peygamber(a.s.m), rükûda şu duayı okuyordu: "Allah’ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim(iliğim), kemiğim ve damarım(sinirim), sana karşı huşu içerisine girmiştir." (Müslim, Müsafirin, 201.)
Namazdaki Huşuun İki Unsuru: Tahliye/boşaltma ve Tahliye/doldurma
Tahliye: Arapça orijinli bu kelimenin üçüncü harfi "h", noktalıdır. Türkçe’de "evi tahliye etme", bu anlamdadır.
Konumuzla ilgili olarak; namaz kılanın iç âlemini arındırması, temizlemesi, namazla ilgili olmayan düşünceleri kalbinden çıkartıp atması, duygu ve düşünce yuvasını -Rabbinin huzurunda- huzurunu bozan her türlü tasavvurlardan tahliye etmesi anlamına gelir.
Tahliye: Yine Arapça orijinli olan bu kelimenin üçüncü harfi "h" ise, -gözlü "ha" değil- noktasız "hı"dır. Süslemek, ziynet eşyasıyla donatmak anlamına gelir.
Namazda tahliye demek; Namaz kılan kimsenin kalbini, aklını, duygularını, bütün iç âlemini ilâhî huzurla canlandırması, namazın hakikatleriyle süslemesi demektir.
Kelime-i tevhitte, tahliyeye/temizleme ameliyesine öncelik verildiği gibi, namazda da bu hususa öncelik vermek gerekir. Kelime-i tevhitte, önce la edatı, bir süpürge görevini üstlenmiş ve yoldaki tüm mevhum/batıl ilahları ortadan süpürüp silmiştir. Kalbin yuvası, la ile yapılan tahliye/temizleme ameliyesine tabi tutularak şirkin kirlerinden temizlendikten sonra, söz konusu kalbin sahibi, illa asansörüyle tevhit sarayına çıkmış ve onun hakikatiyle süslenmiş olacaktır. "Lâ ilâhe İllAllah", bu hakikati ifade etmektedir.
Bu husus namazda da geçerlidir. Masivanın (Allah’ın dışındaki varlıkların) manevî kirlerinden temizlenmeden, gerçek anlamda Allah’ın manevî huzuruna çıkmak ve huşu mertebesine ulaşmak mümkün değildir.
Çünkü insanın duyguları, birer sarmaşık otu gibi, meşgul oldukları şeylere yapışıp kalırlar. Bunların ellerini/pençesini masivadan çektirmeden, Yüce Allah’ın huzuruna çıkmak ve huşua ermek çok zordur. Ayranla dolu bir kabı sütle doldurmak için ayranı boşaltmaktan başka çare var mı? Bu fizik kuralı, meta-fizik için de geçerlidir. Kalp de bir kaptır; içindeki masiva ayranını dökmeden huzur ve huşu sütünü dolduramazsınız.
O halde, namazda iken yine de dünyevî meşgalelerle haşir ve neşir olmamızın sebebi, söz konusu ilmî ve tecrübe edilmiş kuralı uygulamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Dünya işleri daha bütün sıcaklığıyla kalbimizde yer etmeye devam ederken, namaza durmaya ve sonra da neden huzur ve huşua eremiyoruz diye şikâyette bulunmaya hakkımız yoktur.
Aslında, temizlik ve abdest gibi ön hazırlıkların namazdan önce öngörülmesinin bir hikmeti de budur. Abdest almakla; bir yandan maddi yönden temizlenme ameliyesini gerçekleştirdiğimiz gibi, fikir, zihin ve duygu planında da manevî bir temizlik işini icra etmiş ve bunu yaparken de, sıkı bir kontrol ile zihnimizi ve duygularımızı biraz sonra huzuruna varacağımız Yüce Yaratanımıza yönlendirmekle, önemli bir mesafeyi kat etmiş oluruz.
Huşu Namazın hem çekirdeği hem de Meyvesidir
Namaz huşu sahiplerinin dışındakilere ağır gelir (Bakara, 2/45) mealindeki ayette huşu, namazın çekirdeği olarak gösterilmiştir.
Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar (Müminun, 23/1-2) mealindeki ayette ise huşu namazın bir meyvesi olarak gösterilmiştir.
Huşunun zıddı gaflettir. Gaflet ise, üç ayaklı bir şeytan üçgenidir. Şeytan namazla ilgisi olmayan şeyleri hatırlatıp telkin eder. Nefis, daha önceki meşguliyetini namazda da devam ettirmek ister. Disipline alışmamış fikir ise, Allah’ın huzurunda olduğunu düşünmeden rast gele şeylerle eğlenmek ister. Bu sebeple, vesvese ve lüzumsuz işlerle meşgul olduğumuzu fark eder etmez, hiçbir şey olmamış gibi huzura dönüp yolumuza devam etmemiz gerekir. Aman niye böyle oldu? ya bile yer vermemeliyiz..
Huşu ile kılınan bir namazın huşusuz kılınan bir namazla aynı olması zaten adalet ölçüsüne de terstir. Ancak baştan sona kadar huzuru yakalamak ta güçtür. Mühim olan namazdaki gafletle geçen zaman dilimini asgariye indirmektir. Yoksa ondan bütün, bütün kurtulmak insanın yapısına aykırıdır.
Bu zorluğundan ötürüdür ki, Hz. Peygamber(a.s.m) uhud savaşından dönerken, Biz küçük savaştan döndük, artık büyük savaşa gideceğiz diye buyurmuş ve bunun nefisle savaş olduğunu söylemiştir. Nefisle mücadele etmenin en zorlu sahnesinin de namaz olduğu ifade edilmiştir.
Nitekim, Maun Suresinin azarlamasını değerlendiren Hz. Ali, Hz. İbn Abbas ve Hz. Enes gibi bazı sahabîler, ayetteki inceliğe dikkat çekmiş ve namazdan ifadesinin namazda tabirinden çok farklı olduğunu söylemişler.
Buna göre: Fi salatihim denilse, namazlarında gaflet gösterenlerin vay haline, anlamı çıkar ve yanlış olur. Çünkü, namazda gaflet etmemek, sehiv yapmamak insan gücünün dışında bir şeydir. Kaldı ki, Hz. Peygamber(a.s.m)’in bizzat namazda sehiv yaptığı bilinmektedir. Fıkıh kitapların hepsinde, Namazda sehiv yapma bölümü vardır.
Onun içindir ki, ayette an salatihim denilmiştir. Yani onlar ki, namazlarından gaflet ediyorlar. Yani; namazın kendisinden haberleri yoktur, onu tamamen unutuyorlar, ehemmiyet vermiyorlar. İnsanlara karşı bir gösteriş kaygıları olmazsa asla kılmazlar.
Bu sebepledir ki, bazı alimler bu ince farka işaret etmek üzere demişler ki; Allah’a şükürler olsun ki, Kur’an’da Fi Salatihim (Namazlarında) demeyip de An salatihim (Namazlarından) demiştir.
Sonuç olarak, namazı huşu ile kılmak, beden ve ruh bütünlüğüne ermektir. Buna ulaşmak için maddi ve manevi hazırlık yapmak gerekir.
Niyazi Beki (yrd.doç.dr.)
Cevap: Namazda Huşu’ ne demektir? Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak için ne yapma
Dinimizislam
HUŞÛ
Sözlükte "sâkin olmak, gözünü ve boynunu eğmek", sesini kısmak ve tevâzu göstermek anlamına gelen huşû, din ıstılahında, mütevâzi, sâkin, saygılı, ihlaslı ve itâatkâr olmak, boyun eğmek ve söz dinlemek, Allah’a yönelmek ve ibâdet etmek demektir. Huşû’ sahibine hâşi’ denir. Çoğulu, hâşiûn ve hâşiîndir. Huşû kavramı Kur’ân’da; mü’minleri, dağları ve yeryüzünü övme, âhirette kâfirlerin durumunu bildirme bağlamında kullanılmıştır.
Zekeriya ve Yahya Peygamberler, (Enbiyâ, 21/90) îmân eden kitap ehli (Âl-i İmrân, 3/99) hâşiîn vasfı ile övülmüşlerdir. Kur’ân’da bu vasıf ile, îmân edip itâat eden, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı saygılı olan, asla kibirlenmeyen, Allah’a karşı gelmekten sakınan ve korkan, Allah’ın va’d ve vaîdini doğrulayan mü’minler kastedilmiştir.
Huşû’un aslı, kalpte; tezâhürü, bedende olur. Kalp Allah’a boyun eğerse azalar da boyun eğer. Hadîd sûresinin 16. âyetinde "kalbin huşûu", Mü’minûn sûresinin 2. âyetinde "namazda huşû" söz konusu edilmiştir. Kalbin huşûu, imân edip Allah’a saygı duyması, onu övmesi, anması ve ona karşı gelmekten sakınmasıdır. Zıddı katı kalplilik yani dinî değerler karşısında duyarsız, dinî öğütler karşısında vurdum duymaz olması ve İslâmî inanç ve düşünceyi savunmamasıdır. Namazda huşûu, namazı Peygamberin bildirdiği şekilde, farz, vacip, sünnet ve adabına uyarak, kemal-i edep, huzuru kalp ve ihlâsla kılmaktır. "Dağ ve arzın huşûu" (Haşr, 59/21; Fussilet, 41/39); ilâhî yasalara uymasıdır. Dünyada kibirlenip Allah’a boyun eğmeyen, ilâhî emir ve yasaklara uymayan, Allah ve Peygamber’e baş kaldıran kâfirlerin; suçluluğun göstergesi olarak âhirette zilletten boyunlarını ve gözlerini öne eğecekleri ve seslerini kısacakları "huşû" kavramı ile ifade edilmiştir (Kamer, 57/7-8; Kalem, 68/43; Me’âric, 70/44; Tâ-hâ, 20/108; Şûrâ, 42/45). (İ.K.)
Cevap: Namazda Huşu’ ne demektir? Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak için ne yapma
AmeS
Huşu ile ilgili bir ayet meali
Namaz huşu sahiplerinin dışındakilere ağır gelir (Bakara, 2/45)
Cevap: Namazda Huşu’ ne demektir? Huşu ile namaz kılmak ve gafletten kurtulmak için ne yapma
@hmet
huşu ile namaz kılmak ifadesinden ne anlıyorsunuz?
Namzı, Allah huzurunda kılıyor gibi kılmaktır.
huşu ile namaz kılmak ifadesinden ne anlıyorsunuz, huşu ile namaz kılmak ne demek, namazda huşu ne demek