Efsun Ne Demektir? Efsun Hakkında Ansiklopedik Bilgi
mumsema
EFSUN Kavramı Nedir Hakkında Bilgiler
Efsun, füsûn olarak da kullanılır. Farsça’dan dilimize geçmiş olup, büyü ve sihir anlamındadır. Sihirbazların okudukları kelimelere olduğu gibi, hileye ve manasız şeye de denir.
Büyücülük yapana efsunkâr denilmiştir. Aynı zamanda büyülü de demektir. Namık Kemâl bir şiirinde, "Ne efsunkâr imişsin âh ey didar-ı hürriyet/Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten" demekle bu anlamı dile getirmiştir.
Efsûn (büyü), eskiden beri insanları meşgul etmiş bir olaydır. Gerçeklerden habersiz olan insanlık, doğaüstü güçlerle, doğanın etkilenebileceği inancına kapılmıştır. Bu da, en küçük bir tabiat bilgisinden mahrum bulunulduğu çağlarda ve zamanlarda kendini göstermiştir. Meselâ, toprağa dökülen suyun yağmur yağdıracağına inanılmış, yılanın kötülüğünden kurtulmak için onun karşıtı ve yiyicisi olan leylekten etkileme yoluna gidilmiştir.
Efsûn, eskiden beri Babilliler, Keldânîler, Süryaniler ve Mısırlılar arasında yaygın olarak görülmüş ve bunlardan meşhur sihirbazlar çıkmıştır. Bugün de geri kalmış, ilkel topluluk lar arasında efsûn, önemli bir yer tutmaktadır. Avustralya yerlileri, herşeyden çok sihirden ve büyücülerden korkarlar. Hastalarına doktor yerine sihirbazları çağırırlar, eğer çağırmazlarsa ve hasta da ölürse büyücünün öldürdüğünü sanırlar. Bunlar, gök gürültüsü, şimşek, yağmur, fırtına gibi tabii olayları hep sihirbazlara malederler. Afrika’nın yerlileri de efsûnculara büyük saygı duyarlar. İspanyollar, Amerika’yı aldıklarında orada sihirbazlığın yaygın olduğunu görmüşlerdir. Eski Mısır’daki yazılar, burada da sihirin varlığını ve tesirini ispat etmektedir. Sihirbazlıkta en ileri giden millet Keldânîlerdi. Onları tevhid akîdesine davet etmek için Hazreti İbrahim (a.s) gönderilmişti.
Kur’ân-ı Kerîm’de. Bâbil’de Hârut ve Mârut’un insanlara sihir ilmini öğrettikleri Allah (c.c.) tarafından bildirilmekte (Bakara, 2/102) ve Hz. Musa (a.s.)’ın elindeki asânın yılan olduğu haber verilmektedir (Tâhâ, 20/20).
Efsûnu su kısımlara ayırıp değerlendirmek mümkündür.
1- Keldânîlerin sihri: Bunlar yıldızlara taparlar, kâinatı idare edenlerin yıldızlar olduğunu, hayır ve şerrin onlardan geldiğini söylerlerdi.
2- Ruhu güçlü olanların kuruntuları ile ortaya konan büyü. Bunlara göre insan ruhu tasfiye ile güç icad etme, öldürme, diriltme, bünyede değişiklik yapmâ derecesine ulaşır. Hipnotizma, manyetizmâ ve fâkirizm gibi. Sihrin en aldatıcı ve tehlikeli bölümü budur.
3- Yerdeki ruhlardan yardım alanların sihri. Bu da muska yapmak ve cinlerden yardim almak gibi güçlere dayanır. İspritizma ve üfürükçülük gibi.
4- Göz boyamak şeklinde yapılan büyü. Hokkabazlık ve el çabukluğu ve benzeri davranışlar bu kabildendir. Bu, tıpkı vapurda giderken sahili hareket ediyor gibi görmeye benzer ki, bizde buna gözbağcılık denilir.
Sihir ve sihirbazcılık haramdır. İslâm bilginleri, birinci ve ikinci gurub sihre inananların küfründe ittifak etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edildiği gibi büyü, Yahudiler arasında da yaygın idi. Hz. Süleyman (a.s.)’ın büyücü olduğunu, hükümdarlığı büyü ile elde ettiğini, hayvanlara ve cinlere bununla hükmettiğini söylerler ve inanırlardı. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Süleyman bir Peygamber olarak tanıtılınca, "Muhammed, Süleyman’ı peygamber sanıyor, halbuki o bir büyücüdür" dediler. Bunun üzerine Bakara, 2/ 102 âyeti nâzil oldu.
Efsûnun (sihrin) bütün mâhiyeti, hayali gerçek zannettirecek bir yön ile, insanın ruhu üzerinde bir etki meydana getirmekten ibaret olduğu halde, bunun bir kısmı da bazı gerçeklerle karışıktır. Özetle, her sihrin gerçek tesirden büsbütün uzak olduğu iddia edilmemeli, sihrin aslı yoktur diye aldanılmamalı, sihirbazlardan sakınılmalıdır. Gerçek etki ne sihirde, ne onu yapanda, ne tabiatta, ne ruhta, ne gökte, ne yerde, ne şeytanda ve ne de melektedir. Hakîkî müessir herşeye gücü yeten Allah (c.c.)’dır. Zarar ve fayda ancak O’nun izniyle meydana gelir. O halde her şeyden önce yüce Allah’tan korkulmalı ve O’nun korumasına sığınılmalıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) Muavvizeteyn denilen Felâk ve Nâs sûrelerini bu amaçla hem okumuş hem de okunmalarını bizlere tebliğ etmiştir.
Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU
Cevap: Efsun
imam
بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَبَعْدُ
Hadislerle Efsun ve Rukye
Efsun ve Rukye Nedir?
Efsun ve rukye iki kısıma ayrılır:
Birincisi Haram Olan: Efsun ve Rukye her ikisi de okuyup üflemekle insanı etki altına almak manalarına gelir. Bunun haram olanı büyü ve sihir yapan cincilerin uğraştığı, ayet ve dua dışında olan ve Allah’tan gayrını duaya ortak eden küfür ve şirk işleridir. Ayet ve duaları kullansalar bile bunun yanına meleklerin ismini yazarak veya Ashab-ı Kehf olan kimselerin isimlerini ve hatta köpeklerinin de ismini yazmaları yaptıkları işi batıla çeviren hususlardandır.
İkincisi Helal Olan: Hak olan Efsun ve Rukye’ye gelince; Kur’an’dan ayetler veya dualar okuyup şifa dilemektir. Hastaya eliyle dokunmak ve ona üflemeye de Efsun denir. Halk arasında avsunlamak diye tabir edilen bu tedavi Allah’tan şifa dilemeye muvafık olduğu sürece helal olan bir tedavi yoludur.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) içerisinde küfür ve şirk olmayan okuyup üflemeye müsaade etmiş, hatta tavsiye etmiştir. Bu duaları yazıp boyuna veya duvarlara asmak asılsız işlerdendir. Zira ne Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) ne de onun ashabı böyle bir şey yapmamışlardır. Bilakis yasaklamışlardır.
(1) İmrân bin Husayn (RadiyAllahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
‘Göz değmesinden ve zehirli hayvanların sokmasından başka hiçbir şey için rukye yoktur’ buyurdu.
Ebu Davud 3884
(2) Avf bin Mâlik (RadiyAllahu Anh) şöyle dedi:
Biz cahiliye döneminde rukye yapıyorduk. Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘e:
−Ey Allah’ın Rasulü! Bu rukye hakkında ne buyurursun? dedik.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
−’Rukyenizi bana arzedin, içerisinde şirk olmadıkça rukyede bir sakınca yoktur’ buyurdu.
Ebu Davud 3886
(3) Abdulaziz bin Suheyb (RadiyAllahu Anh) şöyle dedi:
Enes (RadiyAllahu Anh), Sabit el-Bunânî’ye:
−’Seni Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘in duası ile tedavi edeyim mi?’ dedi.
Sabit el-Bunânî’de:
−’Evet’ dedi.
Bunun üzerine Enes (RadiyAllahu Anh):
اَللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، مُذْهِبَ الْبَاسِ، اِشْفِ اَنْتَ الشَّافِي، لاَ شَافِيَ اِلاَّ أَنْتَ، اِشْفِهِ شِفاَءً لاَ يُغاَدِرُ سَقَماً
−’Ey insanların Rabbi ve sıkıntıların gidericisi olan Allah’ım! Şifa ver! Sen şifa vericisin. Sen’den başka bir şifa verici yoktur. Buna hiç hastalık bırakmayan bir şifa ver.’ diyerek dua etti.
Ebu Davud 3890
(4) Osman bin Ebi’l-Âs (RadiyAllahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘e geldim ve:
−Bende bir ağrı var, neredeyse beni helak edecek dedim.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) bana:
−’Sağ elinle ağrıyan yeri yedi defa ovala ve:
أَعُوذُ بِعِزَّةِ اللهِ وَقُدْرَتِهِ مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ
Duyduğum ağrının şerrinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım diye dua et’ buyurdu.
Ben bunu yaptım, Aziz ve Celîl olan Allah bendeki bu ağrıyı giderdi. O günden beri aileme ve başkalarına sürekli bunu tavsiye ediyorum.
Ebu Davud 3891
(5) Abdullah ibni Mesud (RadiyAllahu Anh)‘ın hanımı Zeynep (RadiyAllahu Anha) şöyle dedi:
Yaşlı bir kadın humre hastalığını okumak için bize gelirdi. Abdullah eve gireceği vakit öksürerek ses çıkarırdı. Bir gün Abdullah eve geldi kadın onun sesini işitince korkusundan sedirin altına gizlendi. Abdullah yanıma geldi oturudu. Bana dokundu ve (belimde) ip buldu ve bana:
−Bu nedir? dedi.
Ben de dedim ki:
−Humreden dolayı benim için okunmuş rukyedir. Onu çekip koparıp attı ve şöyle dedi:
−Andolsun ki Abdullah’ın âilesi şirkten uzaktır. Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘i şöyle buyururken işittim:
−’Şüphesiz temaim ve tivele şirktir.’
Zeynep (RadiyAllahu Anha) şöyle dedi:
−Ben bir gün dışarı çıktım biri bana baktı ve gözümden yaş aktı. Gözümü okuduğum vakit yaş akması kesildi. Okumayı terk ettiğim vakit ise gözümden yine yaş aktı.
Abdullah ibni Mesud (RadiyAllahu Anh) dedi ki:
−O şeytandır. Ona itaat ettiğin vakit seni bıraktı. Ona asi olduğun vakit parmağını gözüne soktu. Eğer sen Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘in yaptığı gibi yapsaydın daha hayırlı ve şifa bulmaya daha layık olurdun. Gözüne suyu serpersin ve şöyle dersin dedi.
أَذْهِبِ الْبَاسَ رَبَّ النَّاسِ اِشْفِ، أَنْتَ الشَّافِي لاَشِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ، شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَماً
Temaim: Temimenin çoğuludur.
Tivele: Karı koca arasında ki muhabbeti artırmak veya onları ayırmak için yapılan şey.
İbni Mace 3530, Ebu Davud 3883, Ahmed 3615
(6) Amr bin Şuayb (RadiyAllahu Anh) babasından oda dedesinden şöyle rivayet etti:
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) sahabelerine korkudan kurtulmaları için şu kelimeleri öğretiyordu:
اَعُوذُ بِكَلِماَتِ اللهِ التاَّمَّةِ، مِنْ غَضَبِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَنْ يَحْضُرُونَ
Allah’ın tam olan kelimeleri ile gazabından, kullarının şerrinden, şeytanların vesveselerinden ve şeytanların hazır olmasından sığınırım.
Ebu Davud 3893
(7) Hârice bin Salt et-Temîmî (RadiyAllahu Anh), amcasından şöyle rivayet etti:
Amcam, Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘in yanına gelip Müslüman olmuş. Sonra Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘in yanından ayrılıp geri dönmüş. Daha sonra bir topluluğa uğramış. Onların yanında demirle bağlanmış deli bir adam varmış. O delinin ailesi amcama:
−Bize anlatıldığına göre şu sizin arkadaşınız (Muhammed sallAllahu aleyhi ve sellem) hayırla gelmiş. Senin yanında bu deliyi tedavi edecek bir şey var mı? diye sormuşlar.
Bunun üzerine amcam şöyle devam etti:
Deliye Fâtiha ile rukye yaptım ve deli iyi oldu. Bana yüz tane koyun verdiler.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘e gelip bunu anlattım.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
−’Bundan başka (okuduğun bir şey) var mı?’ diye sordu.
Ben de:
−Hayır dedim.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
−’O koyunları al! Allah’a yemin ederim ki, bâtıl rukye karşılığında aldığını yiyen nice insanlar vardır. Allah’a yemin olsun ki, sen hak olan rukye karşılığında aldığını yiyorsun’ buyurdu.
Ebu Davud 3896
(8) Suheyl’in babası Ebu Salih (RadiyAllahu Anh) şöyle dedi:
Eslem kabilesinden bir adam şöyle dedi:
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘in yanında oturuyordum, Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)‘in sahabelerinden biri gelip şöyle dedi:
−Ey Allah’ın Rasulü! Bu gece zehirlendim ve sabaha kadar uyuyamadım dedi.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem) ona:
−’Seni zehirleyen nedir’ dedi.
Sahabe:
−Akreptir dedi.
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
−’Eğer sen akşamladığın vakit:
اَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللهِ التَّاماَّتِ مِنْ شَرِّ ماَ خَلَقَ
Yarattığı şeylerin şerrinden Allah’ın tam olan kelimelerine sığınırım diye dua etmiş olsaydın Allah Azze ve Celle dilerse zarar veremezdi’ buyurdı.
Ebu Davud 3898
(9) Aişe (RadiyAllahu Anha) şöyle dedi:
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem), aile fertlerinden biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve:
اللَّهُمَّ ربَّ النَّاسِ، أَذْهِب الْبَأسَ، واشْفِ، أَنْتَ الشَّافي لا شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ، شِفاءً لا يُغَادِرُ سقَماً
‘Ey İnsanların Rabbi olan Allah’ım! Hastalığını giderip, şifa ver. Şifayı veren ancak Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık bırakmayacak şekilde şifa ver!’ diye dua ederdi.
Buhari, Müslim, Tirmizi, İbni Mace
(10) Abdullah ibni Abbas (RadiyAllahu Anhuma) şöyle dedi:
Rasulullah (SallAllahu Aleyhi ve Sellem):
‘Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun yanında yedi kere:
بِسْمِ اللهِ، أَسْأَلُ اللَّهَ الْعَظِيمَ رَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ أَنْ يَشفِيَكَ
Allah’ın adıyla, büyük arşın sahibi yüce Allah’tan sana şifa vermesini dilerim diye dua ederse, Allah o hastayı iyi eder’ buyurdu.
Ebu Davud, Tirmizi
Cevap: Efsun Ne Demektir? Efsun Hakkında Ansiklopedik Bilgi
Muhammed
SİHİR Nedir Hakkında Kısaca Bilgiler
(السحر)
Sözlükte bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek, aldatmak, oyalamak; birinin ilgisini çekmek, gönlünü çelmek mânalarında masdar olan sihr kelimesi hile, aldatma; sebebi gizli kalan iş anlamlarında isim olarak da kullanılmaktadır (Lisânü’l-ǾArab, sĥr md.; Kāmus Tercümesi, II, 381-383). Râgıb el-İsfahânî’nin açıklamalarından hareketle sihir terimini el çabukluğu, göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma işi, şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini değiştirme iddiası diye tanımlamak mümkündür (el-Müfredât, sĥr md.). Sihir ayrıca kötü ruhlu varlıklar tarafından ortaya konan bazı eylemler ve gösteriler, meydana geliş şekli açık olmayan bir olayı gerçeğe aykırı biçimde gösteren işlemler şeklinde de tanımlanmıştır (Cessâs, I, 51-57; Fahreddin er-Râzî, III, 187; Ebü’l-Bekā, s. 510). İbn Haldûn’a göre sihir, bazı insanların semavî yardımcılara başvurmadan doğrudan (nefsânî güçleriyle) etkide bulunmasından ibarettir (Muķaddime, s. 482-486). Taşköprizâde Ahmed Efendi ise astronomi olayları ile gök cisimlerinin özelliklerini ve bunların yeryüzü olaylarıyla bağlantısını inceleyen bilgi dalına sihir adını verir (Miftâĥu’s-saǾâde, I, 364-370). Türkçe’de sihir karşılığında büyü kelimesi kullanılmakla birlikte el çabukluğu ve illüzyon gibi teknikleri içine alan sihrin büyüden daha kapsamlı olduğunu söylemek mümkündür. Sihir uygulayan kimseye sâhir denir.
efsun ne demek, efsunlu ne demek, efsun nedir