Şahsiyet Nedir?

Şahsiyet Nedir?

mumsema
Şahsiyet

Her insandaki "şahsiyet" /kişilik, "zihniyet" ve "nefsiyet’"ten meydana gelir. Kişinin şeklinin, cisminin, boyunun posunun şahsiyetle ilgisi yoktur. Bunların hepsi kabuklar, dış görünüşlerdir. Dış görünüşlerin insanın şahsiyetine etki ettiğini veya kişiliğini belirleyen faktörlerden olduğunu sanmak yüzeyselliktir. Çünkü insan, aklı ile ayırt edilir. İnsanın davranışları onun "geri kalmışlığının" veya "kalkınmışlığının" delilidir. İnsanın hayattaki davranışları "mefhum"larına göredir. Dolayısıyla insanın davranışları ayrılmaz bir şekilde kesin bir bağ ile "mefhum"larına bağlıdır. Davranışlar; insanın içgüdü ve uzvi/organik ihtiyaçlarını doyurmak için yaptığı işlerdir. İnsan, ihtiyaçlarını doyurmak için zorunlu olarak kendisinde var olan "eğilim"lere göre hareket eder. Bu nedenle insanın "mefhum"ları ve "eğilim"leri şahsiyetinin temel direkleridir. Öyleyse mefhumlar nelerdir, nelerden meydana gelir ve sonuçları nelerdir? Eğilimler nelerdir, eğilimleri ortaya çıkartan faktörler ve eğilimlerin etkileri nelerdir? gibi soruların açıklanmasına gerek vardır.

Mefhumlar, kelimelerin anlamları değil, fikirlerin anlamlarıdır. Kelimeler, bazen vakıası bulunan bazen de vakıası bulunmayan manalara delalet eder. Örnek olarak;

Bu mısraları söyleyen şairin yazdığı şiirin manasını anlamak için her ne kadar düşüncede derinleşmek ve aydın düşünmek gerekse de, şiirdeki bu mısraların hissedilen bir vakıası vardır. Ancak bir de aşağıdaki şiirde ortaya konulan ifadelere bakalım.
Bu şiirde ortaya konulan ifadelerin vakıası yoktur. Çünkü övülen savaşçı bir vuruşta iki süvariyi öldürmediği gibi bunu soran da olmadı. Üstelik bir mil uzunluğunda bir mızrak olmadığı gibi süvarileri dizmesi de mümkün değildir. Cümlelerle ortaya konulan bu anlamlar açıklanıp kelimeleri de yorumlanabilir. Ortaya konulan fikrin manasına gelince: Kelimenin içerdiği anlamın vakıası varsa, yani doğrulanan ve hissedilen bir şey gibi zihin onu tasavvur edebiliyor ve his de onu algılayabiliyorsa, zihninde tasavvur eden ve doğrulayan kimsede bu anlam mefhum haline gelir. Kendisi okusa veya bir başkası tarafından kendisine anlatılsa veya duysa dahi, anlamı zihninde tasavvur edemediği ve algılayamadığı sürece mana onda mefhum haline gelmez. Bu nedenle kişi, ister okuyarak isterse duyarak algılasın, sözleri fikri olarak alması gerekir. Yani cümlenin anlamını kendi istediği şekilde ve kelimelerle değil, cümlenin delalet ettiği anlamlara göre anlaması gerekir. Aynı zamanda bu anlamların vakıasını da zihninde somut bir şekilde kavramalıdır ki, vakıayı teşhis edebilsin ve anlamlar birer mefhum haline gelebilsin.
"Mefhum"lar; zihinde vakıası idrak edilebilen manalardır. Bu vakıa, ister dışarıda hissedilen bir vakıa olsun isterse hissedilen bir vakıaya dayalı olarak dışarıda var olduğu tam bir teslimiyetle kabul edilen bir vakıa olsun, zihinde idrak edilebiliyorsa bunlar birer mefhumdurlar. Bunların dışındaki cümlelerin ve kelimelerin anlamları mefhum olarak isimlendirilemez. Bunlar ancak soyut bilgilerdir.
Mefhumlar, ya vakıayı bilgilerle ya da bilgileri vakıayla ilişkilendirmekle meydana gelir. Bu oluşum vakıa ve bilgileri birbiri ile ilişkilendirme anında vakıa ve bilgilerin ölçüldüğü kaide veya kaidelere göre daha da netleşir. Yani vakıa ve bilgileri birbiriyle ilişkilendirme anındaki akletmesi, kavraması oranında billurlaşır. Böylece kişide, cümleleri ve sözleri anlayacak, somut vakıasıyla manaları idrak edecek ve bunlar hakkında hüküm verecek zihniyet meydana gelir. Buna göre zihniyet, bir şeyi akletme, idrak etme keyfiyetidir. Bir başka anlatımla zihniyet, tek bir kaideye veya belirli kaidelere göre vakıanın bilgilerle veya bilgilerin vakıayla ilişkilendirilmesi keyfiyetidir. İşte bu nedenle İslami zihniyet ile; komünist zihniyet, kapitalist zihniyet, karışık zihniyet ve düzenli zihniyet arasında fark vardır. Kişi de var olan mefhumların neticeleri ile insan, idrak ettiği vakıaya yönelik davranışlarını, vakıaya yönelme veya ondan yüz çevirme şeklinde görülen eğilimini belirler ve eğilimlerini seçkin bir eğilim ve zevk haline getirir.
"Eğilim"ler, ihtiyaçlarını doyurmak istediği eşyalar hakkında insanda var olan mefhumlarla bağlantılı olarak, ihtiyaçlarını doyurmaya yönelten yönelticilerdir. İnsandaki meyiller, organik ihtiyaçları ve içgüdüleri doyurmayı gerektiren dinamik güç/hayati güç tarafından ortaya çıkartılır. Bağlantı bu güç ile mefhumlar arasında olur.
Tek başına bu meyiller/eğilim yani hayat hakkındaki mefhumlarla bağlantılı olan yönelticiler insanın nefsiyetini/"davranış biçimini" oluşturur. "Nefsiyet", içgüdüleri ve organik ihtiyaçları doyurma keyfiyetidir. Diğer bir ifade ile, ihtiyaçları doyurmaya yönelten faktörlerin mefhumlarla ilişkilendirilmesi keyfiyetidir. Nefsiyet, hayat hakkındaki mefhumlarla bağlantılı olarak, eşya hakkında insanda var olan mefhumlarla, insanın içinde doğal olarak var olan yönelticiler arasındaki bağlantından meydana gelen zorunlu bir sentezdir.
İşte bu "zihniyet"/düşünüş biçimi ve "nefsiyet"/davranış biçimi ile "şahsiyet" oluşur. Akıl ve idrak insanın fıtratında bulunmasına, her insanda kesin olarak var olmasına rağmen zihniyet, ancak insanın fiili ile meydana gelir. Meyiller de insanla beraber yaratılmış olmasına ve her insanda kesinlikle bulunmasına rağmen nefsiyet de insanın fiili ile oluşturulur. Ancak bilgiler ile vakıayı birbirine bağlama esnasında, bunları ölçmede kullanılacak kaide veya kaidelerin bulunması ile netleşir ve mefhum haline gelir. Yöneltici faktörler ile mefhumlar arasında meydana gelen sentez, yönelticileri billurlaştırır ve eğilim/meyil haline getirir. Bağlama anında insanın bilgileri ve vakıayı ölçmede kullandığı kaide veya kaideler nefsiyetin ve zihniyetin oluşumunda yani belirli bir şahsiyetin oluşumunda en büyük etkendirler. Zihniyetin oluşumunda kullanılan kaide ve kaideler, nefsiyetin oluşumunda kullanılan kaide veya kaidelerle aynı olmazsa insanda bulunan zihniyet ve nefsiyet birbirinden farklı olur. Çünkü o zaman insan, eğilimlerini iç dünyasında var olan kaide veya kaidelere göre ölçer. Yöneltici faktörlerini zihniyetini oluşturan mefhumların dışındaki mefhumlarla bağlar. Bu durum da ise fikirleri ile eğilimleri başka başka, birbirine zıt, farklı olur. Böylece seçkin olmayan bir şahsiyete sahip olur. Çünkü kelimeleri ve cümleleri anlayışı, vakıayı idrakı, eşyaya olan meylinden farklı bir şekilde meydana gelmektedir.
Bu nedenle şahsiyetin tedavi edilebilmesi ve seçkin bir şahsiyetin oluşturulabilmesi, insanın zihniyeti ve nefsiyeti için aynı anda ancak tek bir kaidenin bulunması ile gerçekleşir. Yani bağlantı kurma esnasında bilgilenme ve vakıayı değerlendirmede kullanılan kaidenin, yönelticilerle mefhumlar arasındaki sentezin sağlanmasında da aynen kullanılmasıyla tek bir kaide ve tek ölçü üzere seçkin bir şahsiyet oluşur.


Cevap: Şahsiyet

rana
< ..
Her insandaki "şahsiyet" /kişilik, "zihniyet" ve "nefsiyet’"ten meydana gelir. Kişinin şeklinin, cisminin, boyunun posunun şahsiyetle ilgisi yoktur. Bunların hepsi kabuklar, dış görünüşlerdir. Dış görünüşlerin insanın şahsiyetine etki ettiğini veya kişiliğini belirleyen faktörlerden olduğunu sanmak yüzeyselliktir. Çünkü insan, aklı ile ayırt edilir. ... >

gercekden çok güzel bir yazi paylasim için Rabbim (c.c.) senden razı olsun hocam..


Yanıt: Şahsiyet

İnşirah
sağolasun mumsema
aklıma bir hadis geldi kaynak hatırlamıyorum ama yazayım inş

İnsanlar da develer gibidir Bazen yüz tanesi bir arada bulunur da,
içlerinden, binmek için bir tane bile bulamayabilirsin.


Cevap: Şahsiyet Nedir?

Kayıtsız Üye
Bu yazmış olduklarınız hangi alimin görüşü acaba çok hoşuma gitti.


şahsiyet nedir, şahsiyet ne demek, sahsiyet nedir

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();