Günahlardan Sakınmak
Hoca
Günahlardan Sakınmak
"Eğer yasak edildiğiniz büyük (günâhlardan kaçınırsanız sizin (öbür) kabahatlerinizi örteriz. Bu da Allah’a göre pek kolaydır"
(Nisa 31).
Günâh, insanı itâat sahasından uzaklaştırıp isyan vadisine sürükleyen hatalı bir davranıştır. Ufağı ile büyüğü ile işlenen herbir günâh, kişiyi Allah Teâlâ’nın himayesinden uzaklaştırıp nefs-i emmârenin tesiri altına itmiş olur. Günâh, yüzde bir kara ve kalpte manevi bir yara meydana getirir. Acıyanların merhametlisi olan Rabbimiz, biz kullarının günâh kirine bulaşmaması için, hatalı hareketlerden sakınmamızı ihtar etmekte ve bu ikazın aksine hareket edenler için uhrevî sorumluluk bulunduğunu haber vermektedir.
Akılların mürşidi ve dini hükümlerin mübelliği bulunan Resûlullah (s.a.v.)in bir hadîsinin mealini siz münevver gençlere aktarmak istiyorum:
Ebû Hüreyre (r.a.)den Resûlullah (s.a.v.)in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Mü’min günâh işlediği zaman, kalbi içinde siyah bir nokta hasıl
olur.
Eğer o kimse tevbe eder, kendini (günah sahası dışına) çıkarır ve Allah’tan mağfiret dilerse, kalbi cilalanır. Şâyet onu (günahı) artırırsa (kalbindeki siyah noktalar) fazlalaşır. İşte o, Allah Teâlâ’nın kitabında: "Hayır (Hakikat öyle değil), bil’akis, onların irtikap edegeldikleri (günâhlar), kalplerini yenmiş (paslandırmış)dır(1) buyurduğu rân" budur (İbni Mâcec. 2, s. 1418).
Ey Münevver Gençler!
Mü’minin kalbi, parlak ve temiz bir ayna gibidir. Günâhlar, ufaklık ve büyüklüklerine göre, kalpte iz bırakan kirli bir maddeyi ve lekeyi andırmaktadır. Tıpkı sineklerin ayna üzerinde bıraktığı lekeler veya kalemin ucunun beyaz bir zemine dokunması ile meydana gelen noktalar gibi… Bu izler ve kirler, en sonunda kalbin içini tamamen karartır.
Aklı Selim sahibi bir mü’min, böyle bir kirlenmenin ilk safhasında kendini günâhtan çekerek, Allah yoluna dönüş yapar ve Cenab-ı Hak’tan mağfiret diler ise kalp aynası arınmış ve cilâ çekilmişcesine parlaklık kazanmış olur. Bu istikâmette bizleri uyaran Resûl-i alişan Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
Zorluğunda ve kolaylığında (her zaman ve her hâlinde) Allah’tan kork" (Feyz’üi-kadir c. 1, s. 119).
Mü’minin hayatında varlık ve darlık, sevinç ve keder, mutluluk ve bedbahtlık yanyana gezer. Bazan biri, bazan da diğeri öne geçer. Darlık zamanlarında Allah’a karşı isyankâr bir tavır içine girmememiz, bolluk zamanında o nimetleri ihsan eden Rabbimizi unutmamamız gerekir. Bu iman ve anlayış içinde bulunan bir şairimiz ne hoş ifâde etmiş:
Hoştur bana Sen’den gelen,
Ya gonca gül yahut diken,
Ya hir’at-ü yahut kefen,
Lütfün da hoş, kahrın da hoş.
Uhrevî hüsran ve ziyan, sevaplarımızın hebâ olması ve ebedî hayat sermâyesinin elden çıkması demektir. Âlemlere ve âdemlere rahmet olarak gönderilen Resûlullah (s.a.v.), böylesine bir zarara uğramamamız için, biz ümmetlerini uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:
"Ümmetimden bir takım kimseleri bilirim ki, onlar kıyamet günü Tihâme dağlarının emsali (büyük ve ) bembeyaz sevaplar getirirler. Aziz ve Celil olan Allah, o sevapları saçılmış toz (gibi darmadığın) eder (kabul etmez). Ashab’tan Sevban (r.a.):
-"Ey Allah’ın Resulü, bilmeyerek onlardan olmamamız için, onların sıfatlarını bize açıklasanız" dedi. Resûl-i Ekrem:
-"Bilmiş olunuz ki, onlar sizin (din) kardeşinizdir ve sizin cinsinizden (bulunan bir takım kimselerdir. Sizin aldığınız gibi onlar da geceden (ibadet nasibini) alırlar. Fakat onlar, kimsenin bulunmadığı yerde, Allah’ın yasak kıldığı şeylerle başbaşa kaldıkları zaman, o yasakların sınırlarını çiğneyip geçerler" buyurdu. (İbni Mâce c. 2, s. 1418).
Yüce Rabbimizin yasakladığı haramlardan sakınmanın ehemmiyet ve faydasını, şaşmayan ve şaşırtmayan ölçüler vaz eden kâinatın biricik efendisinin şu hadîs-i şerif mealini gençlerimizin okumalarını tavsiye ediyorum: "Haramlardan sakın ki, insanların en âbidi olasın. Allah’ın sana taksim ettiğine razı ol ki, insanların en zengini olasın. Komşuna iyilik yap ki, (gerçek) mü’min olasın. Kendi nefsin için sevdiğini diğer insanlar için de arzu et ki, (hakiki) Müslüman olasın. Çok gülme. Çünkü gülmenin çoğu kalbi öldürür" (Feyz’ül-kadir c. 1, s. 124).
Âdemoğullarını irşad için peygamber olarak gönderilen Resûlullah (s.a.v.) şu hatırlatmayı yapmakta ve günâhtan sakınma hususunda bizleri uyarmak
tadır: İyilik yıpramaz (kaybolmaz), günâh unutulmaz, cezalandırıcı (olan Allah) ölmez. Artık dilediğini yap. İşlediğinle cezalandırılır (veya mükâfatlandırılırsın" (Feyz’ül-kadir c. 3, 5. 218).
Günâhın mahiyetini anlamaya yardım edecek bir ölçü vaz eden Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Birr (iyilik) ruhun (vicdanın) ısındığı, kalbin yatıştığı şeydir. Günâh, müftüler sana fetva verseler de, ruhun ısınmadığı, kalbin yatışmadığı şeydir". (H. Basri ÇANTAY. On Kere Kırk Hadis, C. 1, s. 98; Feyz’ül-kadir c. 1, s. 218).
Cenabı Hak insanı yaratırken onun sadrına (manevi bir alarm cihazı) yerleştirmiştir. Kul günâh işlemeye yöneldiği zaman o cihaz, uyarı ihbarında bulunur. Kul, kalbindeki tereddüt sebebiyle, o işin mahzurlu olduğunu anlamış ve daha açık bir ifade ile, Cenab-ı Hak tarafından uyarılmış olur. Bu ikaz sonucu o kötülüğü işlemekten uzaklaşırsa, günâh kirine bulaşmaktan kurtulur. Şâyet nefsin tesiri altında kalır ve şeytanın teşvikine kapılırsa günâh yükünün hamalı olur. Bu sebeple Resûl-i Ekrem (s.a.v.), "Sana tereddüt veren (iş)i vermeyene terket" buyurmuştur (Bakınız: Müsnedi Ahmed b. Hanbel c. 1,s. 200).
Resûli Ekrem (s.a.v.)’in bir hadîs-i şerifiyle mev-zuumuzu sona erdirmek istiyorum: "Büyük (cürümlerden sakının, (amellerinizle) doğruluk isteyin ve (Rabbinizin vâ’d ettiği bağışlama ile) sevinin" (Feyz’ül-kadir c. 1, s. 156).
Cevap: Günahlardan Sakınmak
İZGEN
ALLAHIN yasakladığı günahları terk etmek hem kendi dünyamızı aydınlatıp rahatlatacak hemde öte dünyamızı ahiretimizi kurtaracaktır yapılacak olan tek şey inancımızı kaybetmemektir