İslam Dininde Paylaşmanın önemi Nedir?

İslam Dininde Paylaşmanın önemi Nedir?

@hmet
İSLAM DİNİNDE PAYLAŞMA

Toplum varlığının sağlıklı ve huzurlu bir şekilde sürdürülebilmesi için toplumsal denge ve barışın bir şekilde sağlanması ve bireyler arasında duygusal gerilime yol açabilecek etkenlerin giderilmesi şarttır. Bir toplumda fakirlerin ve zenginlerin bulunması tabiidir. Ancak tabii olmayan, bunların birbirlerinin haklarını gözetmemeleridir. Niteliğ i her ne olursa olsun haklara riayet edilmemesi beraberinde toplumsal yapı lanmada huzursuzluk doğuracak maddi ve manevi çatış malar ı getirecektir. Bu itibarla zengin ve fakir arası ndaki ekonomik düzey farkının uçuruma dönüşmemesi, yani zenginin daha zengin, fakirin da ha fakir olması nın engellenmesi ve söz konusu olabilecek duygusal hatta fiziksel çatış manın önlenmesi toplumun buna bağ lı olarak da bireyin huzuru için kaçınılmazdır. Bu sebepledir ki Yüce Kitabı mız Kur’an-ı Kerim’de, söz konusu gerilimin potansiyel varlığı ima edilerek bunun engellenme ve giderilmesine yönelik düzenlemeler yapı lmıştır. Nitekim ideal/model mümin için kullanılan muttaki statüsündeki kimselerin özellikleri sıralanırken Onlar, varlı kta ve yoklukta Allah için infak ederler … buyrulması, toplumun muhtaç kesimleriyle paylaşma özverisinin ne derece öneme sahip olduğunu vurgulaması açısından dikkat çekicidir.

Gerçek şu ki, İslam dini, başlangıçtan itibaren yoksulluk meselesi ile ilgilenmiş, mensuplarına, yoksulların durumlarını iyileştirmek üzere dini literatürdeki karşılığı her ne olursa olsun kimi mecburi, kimi ihtiyari bazı sorumluluklar yüklemiştir. Zenginlerin muhtaç akrabaya bakma (nafaka) mecburiyeti, komşu hakkı, kesintisiz hayırlar (sadaka-i câriye- vakıflar gibi), zekât, fitre ve kurban, bu ödevlerin başlıcalarıdır.
Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim ve gönüllerimizin sevgilisi Peygamberimizin hadislerinde, değişik vesilelerle Müslümanların Allah için infakta bulunmaları dini bir görev olarak dile getirilmektedir. Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır. buyurularak, zenginin malında muhtaçların hakkı olduğu belirtilmek suretiyle zekât veya zorda kalan muhtaca yardım sadece zenginin insafına terk edilmemiş, onun bir lütuftan öte yerine getirilmesi gerekli bir görev olduğu vurgulanmıştır. Bir başka ayette de namaz kılan ve namazlarında daim olanların eline mal geçip, zengin olunca pintileşen ve cimrilik yapan kimseler olmadıkları belirtilerek, Onların mallarında, isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir. buyrulmuştur . Bu eksende değerlendirildiğinde, muhtaç bir kimseye yardım etmenin sadece dini bir görev değil aynı zamanda bir insanlık vazifesi olduğu görülür.

Kur’ân-ı Kerim’in en çok üzerinde durduğu ve teşvik ettiği hususlardan biri, Allah’ın verdiği rızkın paylaşılmasıdır. Allah’ın verdiği rızkı muhtaç durumda olanlarla paylaşma, Müslüman’ın en önemli özelliklerinden biridir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin eğitim ve gözetiminde yetişen İslam’ın ilk kuşağı Sahabe, paylaşma ve yardımlaşmanın en güzel örneklerini vermişlerdir. Öyle ki Kurân-ı Kerim, onların bu örnek tutumunu övmektedir. Gönül dünyasında herkese yer veren Rahmet elçisi, yoksulları n geçimiyle bizzat ilgilenir, imkânları nispetinde onların bakımını sağlar, kendisinde yoksa diğer Müslümanları buna teşvik ederdi. Onun hayatına bakıldığında bu tür örneklerle karşılaşmak hiç de zor değildir. Ahlak numunesi Peygamber, insanlara sadece malını değil gönlünü de açmış, onunla birlikte olanın sadece gözü değil gönlü de doymuştur. Daha sonraki kuşaklar da Kur’ân ve Kutlu elçinin rahmet yüklü sözleri ekseninde şekillenen infak ruhunu, asırlar boyu canlı tutmuşlardır. Bu anlayışın tabii sonucu olarak, İslâm tarihinde toplumsal anlamda pek çok hayır kurumu oluşmuştur. Çok çeşitli alanlarda teşekkül eden yardımlaşma ve paylaşma zeminine oturan vakıflar bunun en güzel örneklerindendir.

Kur’ân-ı Kerim ve Sünnetteki özendirmelerin yanında, İslam’ın ilk kuşaklarından sonraki kuşaklara aktarılan paylaşma ve feragat örnekleri ve hatıraları, Müslümanlar arasında paylaşma ruh ve bilincini hep canlı tutmuştur. Bu yaklaşım, Müslümanlar arasında, kardeşini kendine tercih etme anlayışını ortaya koymuştur ki bundan daha öte bir yardımlaşma ve dayanışma örneği göstermek oldukça zordur. Gün geçtikçe yozlaşan değerler etkisi altındaki çağımız insanının, yardımlaşma ve dayanışma adına gurur abidesi olan bu tablolardan şüphesiz alacağı dersler vardır. Böylesi bir durumda bu tablolara bakan kimse, erdemi, paylaşımı, özveriyi, mala değil insana verilen değeri görecektir. Öyle ki, Medineli Sahabîler, sırf imanlarından dolayı, her şeylerini bırakarak Mekke’yi terk etmek zorunda kalan Mekkeli kardeşleri ile bütün imkanlarını paylaşmışlar ve bundan dolayı da ‘Ensar’ (yardım edenler) adını almışlardır. Ensar, bu yardımı, çok zengin olduklarından değil Kur’ân’ın ifadesiyle, kardeşlerini kendilerine tercih ettikleri’ için gerçekleştirmişlerdir. Bu anlayışın temeli, mal zenginliğine değil, iman ve gönül zenginliğine, Allah rızasını, mal sevgisine tercih etmeye, dahası sevdanın odağına Allah’ı koymaya dayanır. İslam’ın paylaşma ve dayanışma yaklaşımının özünü bu uygulamada somut bir biçimde görmek mümkündür.

Kur’ân-ı Kerim’de pek çok âyet-i kerimede paylaşma emredilir. Hatta Yüce Allah, verecek bir şeyi olmayanın muhtaç durumda olana gönül alıcı güzel sözler söylemesini dahi paylaşma bilinci kapsamında değerlendirir. Paylaşmayı emir ve tavsiye eden âyetler, paylaşma bilinci hususunda bazı ölçütler de ortaya koymuştur. Verenin Allah olduğunu hatırdan çıkarmama, paylaşmaya akrabalardan başlama, harcarken dengeli olma, saçıp savurmama, yoksullar, fakirler, yolda kalmışlar, özellikle muhtaç olmasına rağmen isteyemeyenlere verme şeklinde özetlenebilecek bu ölçütler, dengeli bir paylaşma bilincini önermektedir.

Şüphesiz belirli bir ömre sahip insan, çoğu zaman geriye dönüp baktığında sadece ah, keşke gibi sözlerle dile dökülen pişmanlıkları görür. Kur’an-ı Kerim bu hususu şöyle dile getirmektedir: Herhangi birinize ölüm gelip de, Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam! demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın . Oysa bu sürecin sonlu olduğu bilinciyle her demini değerlendirmeye çalışan kimse, paylaşma bilinciyle infak sorumluluğunu yerine getirir.
Her konuda bizlerin en güzel örneği Peygamberimiz, infak ve paylaşma konusunda da hem sözleriyle, hem uygulamalarıyla bizlere örnek teşkil etmektedir. İnfak ve paylaşıma bir de onun rahmet dolu penceresinden bakalım;
Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun . ,
Ey âdemoğlu! İhtiyâcından fazla olan malını sadaka olarak vermen senin için iyi; vermemen kötüdür. İhtiyacına yetecek kadarını elinde tutmandan dolayı ayıplanmazsın. İyiliğe, geçimini üstlendiklerinden başla … ,
Kim, helâl kazancından bir hurma kadar sadaka verirse, – ki Allah, helâlden başkasını kabul etmez – Allah o sadakayı kabul eder. Sonra onu dağ gibi oluncaya kadar, herhangi birinizin tayını büyüttüğü gibi, sahibi adına ihtimamla büyütür . ,
Her Allah’ı n günü iki melek iner. Bunlardan biri; Allah’ım! Malını verene yenisini ver! diye dua eder. Diğeri de ;Allah’ım! Cimrilik edenin malını yok et! Diye beddua eder." ( Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57)

Cimri ile cömerdin durumu, göğüsleri ile köprücük kemikleri arasına zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Cömert, sadaka verdikce, üzerindeki zırh genişler, uzar, ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimri ise, bir şey vermek istediğinde zırhın halkaları birbirine iyice geçer, onu sıkıştırır; genişletmek için ne kadar çalışsa da başaramaz. (Buhârî, Zekât 28 Müslim, Zekât 76–77)
Bu ve benzeri pek çok hadisi ile Peygamber (s.a.s.), müminleri sahip oldukları mallardan Allah yolunda infaka başka bir deyişle harcamaya teşvik etmiştir. O (a.s.), bu konuda sadece sözleriyle değil aynı zamanda her hususta olduğu gibi yaşam biçimiyle de müminlere örnek olmuştur. Allah’ın Peygamberi, hiçbir zaman mal biriktirme sevdasıyla yaşamamış, ömrünü bu yolda tüketmemiştir. O’nun evinde bazen açlığını giderecek derecede herhangi bir yiyeceğin dahi bulunmadığı, açlık sebebiyle zaman zaman uyuyamadığı nakledilmektedir.


Cevap: Islam Dininde Paylaşmanın önemi Nedir?

fecr
İSLAMDA PAYLAŞMA BİLİNCİ VE ÖNEMİ KISACA

Ayet-i Kerime’de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Onlar, o kimselerdir ki mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını ayırırlar. Müslümanlar bilir ki kendilerine verilen rızıklar hususunda fakir olanların bir payı vardır. Onlara düşen payı vermek kendileri için dini bir vazifedir. Kur’ân’ın en çok üzerinde durduğu ve teşvik ettiği konulardan biri, Allah’ın verdiği rızkın paylaşılmasıdır. Allah’ın verdiği rızkı muhtaç durumda olanlarla paylaşma, Müslüman’ın en önemli özelliklerinden biridir.

İslam Dini, paylaşma duygusunu yerleştirmek için en güzel örnekleri bizlere göstermiştir. Zekât, Kurban, Sadaka ve benzeri ibadetlerin özünde sosyal hayatı paylaşma, muhtaç olanları koruma ve yoksulları sevindirmeye yönelik hikmetler vardır. Paylaşmak en yakınımızdan başlayarak topluma doğru yayılan ahlâki bir güzelliktir. Paylaşılan her şeyin temelinde halkla birlikte olmak, onların yanında olduğumuzu göstermek gibi ulvi değerler vardır. Malı paylaşmak, sevgiyi paylaşmak, acıyı paylaşmak, hayatı paylaşmak bunun en güzel örneğidir.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurur: Her gün iki melek yeryüzüne iner ve onlardan birisi, malını Allah yolunda harcayan cömert kişi için: Allah’ım! Ona yenisini ver, verdiğinin yerini doldur, diğeri de; cimrilik yapan kişi için: Allah’ım! Onun malını telef et şeklinde dua ederler

Bu hususta Cenâb-ı Allah; Siz hayır yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerini doldurur. O rızık verenlerin en hayırlısıdır buyurmaktadır.

Maddenin ön plana çıktığı, hep kendini düşünme duygusunun yaygınlaştığı şu dönemde; paylaşma, elimizde olanı muhtaç olan kardeşlerimize verme gibi güzellikleri yeniden yaşamaya çok ihtiyacımız var. Biricik örneğimiz olan Hz. Peygamber hiçbir zaman mal biriktirme sevdasıyla yaşamamış bilakis elinde ve evinde olan ne varsa ashabıyla hep paylaşmıştır. Evine gelen bir malı aynı gün dağıtmadan asla yatağına girmemiştir. O Müslümanlar arasında paylaşma bilincini hep canlı tutmuş, kardeşini kendine tercih etme anlayışını, yani isâr duygusunu ortaya koymuş ve ashabını bu ahlaki erdemlerle eğitmiştir. İmanları uğruna mallarını ve yurtlarını terk eden Mekkeli muhacirlerle onlara kucaklarını açan Medineli Ensar arasında yaşanmış olan paylaşma anlayışına maalesef günümüz insanlığı henüz ulaşamamıştır. Paylaşma ile ilgili İslam’ın ve insanlığın iftihar tablosu olan örnekler tarihte çoktur. Bu örneklerden uzaklaşan insanlık, aynı zamanda diğerkâmlıktan, özveriden, paylaşmaktan ve ötekini kendine tercih etme gibi güzelliklerden de mahrum kalmaktadırlar.

Fıtratımızda olan, hem inancımız gereği hem de sosyal hayatı beraberce paylaştığımız için bu ahlâki ilkeyi yani paylaşmayı hep canlı tutmaya çalışalım. Nerede bir aç var ise, onu ilk yediren biz olalım, nerede açıkta olan var ise, ona ilk yuvayı biz kuralım. Nerede bir âfete maruz kalan var ise, ona yardıma ilk koşan biz olalım.
Rasülullah (s.a.v): Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar buyurmuştur.
Bizler de bu duyguyu yaşayalım ki, bizden sonra gelen nesillerimiz de bu duyguyu canlı tutsunlar.

Hazırlayan: Yakup YÜKSEL


Cevap: Islam Dininde Paylaşmanın önemi Nedir?

Hoca
İSLAMDA PAYLAŞMA KÜLTÜRÜ VE ÖNEMİ

İslâmiyet, yardımlaşma ve paylaşma dinidir. İslamiyetten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş, yardım ve paylaşma anlayışını ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de hayatı paylaşan insanlar, gerek maddi, gerek manevi, gerekse fiziki bakımdan aynı düzeyde değillerdir. Örneğin zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği, kadını gibi. Ancak bu farklı düzeydeki insanlar doğumdan ölümü tadana kadar aynı havayı, aynı suyu, aynı yeryüzünü paylaşır ve yaşadıkları süre içinde birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiç bir zengin benim kimseye ihtiyacım yoktur diyemez. Çünkü O insan, servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir. İşte insanların birbirlerine muhtaç olmaları, aralarındaki yardımlaşma ve paylaşma zorunluluğunu ortaya çıkarır. Bu konuda Cenabı Allah (cc) İyilikte ve takvada birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. (1) buyurmaktadır. Zekat ve sadaka verme, insanlara güzel söz söyleme, güler yüzlü olma ve daha pek çok şeyin, iyilik olduğunu düşünürsek, yardımlaşmanın ve paylaşmanın sınırının olmadığını anlarız.

Dinimizde helal yollardan çalışarak ailemizin rızkını kazanmak ne kadar önemli ise, çalışmamız sonucunda kazanmış olduğumuz malları fakir olan din kardeşlerimizle paylaşmak da o kadar önemlidir. Çünkü yüce dinimiz İslam paylaşma ve yardımlaşmaya çok önem vermiştir. Bu konuda Yüce Allah Kur’an-ı Kerimde Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu ara. Ama dünyadan da nasibini

unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et (2) buyurarak bizleri gerek maddi gerekse manevi dayanışmaya, paylaşıma davet etmektedir.

Sevgili Peygamberimiz (sav) Müslümanların kardeş olduklarını her zaman vurgulamış ve aralarındaki kardeşliğin, yardımlaşmanın ve paylaşımın çok kapsamlı olması gerektiğini şu hadiste beyan buyurmuşlardır: Mü’minler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve şefkat göstermede tıpkı bir vücut gibidirler. Vücudun bir uzvu rahatsızlanırsa, diğer uzuvlar da onun rahatsızlığına ortak olurlar. (3) Bu şekildeki bir İslam kardeşliğinin, sevinci ve üzüntüyü paylaşmanın ve her türlü dayanışmanın en güzel örneğini Medineli Ensar ile Mekke’den Medine’ye büyük zorluklar içerisinde mallarını, hatta ailelerini bile bırakarak hicret eden Muhacir’ler arasında tesis eden Peygamber Efendimiz (sav) benzeri görülmemiş bir kardeşlik ve dayanışma örneği ortaya koymuştur.

Birlik ve beraberliğe, yardımlaşma ve dayanışmaya milletçe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde birbirimize sımsıkı kenetlenelim. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi tek vücut olalım, Allah’ın bize bahşetmiş olduğu helal rızıklardan muhtaç olanlara verelim onlarla paylaşalım. Yüce Allah, verecek bir şeyi olmayanın, muhtaç durumda olana gönül alıcı güzel sözler söylemesini, ona güler yüz göstermesini dahi paylaşma bilinci kapsamında değerlendirir.
Ayet-i Kerimenin mealiyle bitirmek istiyorum. Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah (c.c.) onu bilir. (4)
HAZIRLAYAN : Burak YILMAZ
________________
Kaynaklar:
1-Maide, 2.
2- Kasas, 77.
3- Buhari, Edep, 27.
4- Ali İmran, 92.


Cevap: Islam Dininde Paylaşmanın önemi Nedir?

melle
İslamda paylaşmanın önemi , paylaşmak niçin önemlidir kısaca

Atalarımız, özellikle İslâmiyet’i kabul ettikten sonra insanlık tarihinde derin tesirler ve eserler bırakan yüksek bir medeniyet kurmuştur. Bu medeniyetin çok çeşitli boyutları arasında insana hizmetin önemli bir yeri vardır.
Yüce Kitabımız, "Bütün insanların, aynı ana-babanın, Âdem ile Havva’nın soyundan gelen kardeşler olduğunu, birbirleriyle teâruf için, yani tanışmak ve barış içinde yaşamak için kavimlere, milletlere ayrıldığını bildirir. Nitekim Türkiye dışındaki birçok Türk halkının dilinde barış kelimesinin karşılığı olarak bugün "tanışlık" kullanılmaktadır.
Öte yandan Kur’an-ı Kerîm’e göre "Müminler ancak kardeştirler." Bundan dolayı yüzyıllar boyunca Endülüs’ten Balkanlar’a, Kuzey Afrika’dan Yemen’e, Anadolu’dan Hindistan’a kadar, Endonezya ve Malezya’ya kadar dünyadaki bütün Müslümanlar, görüşmeseler, tanışmasalar da, birbirlerini kardeş bilmişler; aralarında on binlerce kilometre mesafe de olsa, Aziz Peygamberimizin buyurduğu üzere, bir bedenin organları gibi olmuşlar, birbirlerinin acılarını yüreklerinde duymuşlardır.

Müslümanlar arasında bu duygu bağının en güçlü olduğu millet bizim milletimiz olmuştur. Bu, tarihte böyle olduğu gibi günümüzde de böyledir. Bugün de milletimiz, dünyada yardıma ihtiyacı olan değişik dinlerden insanlara yardım etmeye çalışmakta; ayrıca farklı ülkelerdeki dindaşlarımıza ve soydaşlarımıza da çeşitli alanlarda hizmet götürmektedir. Bunlardan biri de eğitim ve öğretim alanıdır. Ülkemizin insanları Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’daki kardeşlerimizin eğitim ihtiyacını karşılıyor, buralarda çeşitli seviyelerde okullar ve üniversiteler açıyor. Bu çabaların olumlu sonuçlar verdiği görülüyor. Eski bir Diyanet İşleri Başkanımız, Kazakistan’daki İslâmî gelişmeden bahsederken, bir Cuma namazında on beş-yirmi bin gencin, kar ve çamur üstünde nasıl namaz kıldığını gözleri yaşararak anlatıyordu.
Bu mutluluk verici gelişmelerde milletimizin oralara yaptığı yardımların büyük bir payı bulunmaktadır….
Allah cümlemizi bu kutlu müjdeye lâyık ve nail eylesin!
Prof. Dr. Mustafa ÇAĞRICI


paylaşmak niçin önemlidir, paylaşmak neden önemlidir, paylaşmanın önemi nedir

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();