Evlilik hakkında kıssalar öyküler
Hoca
evlilik hakkında ibret alacağımız kıssalar öyküler lazım
seviyeli güzel fıkralar da olur:)
özellikle asrı saadetten olursa daha makbul olur.
Allah (cc) yardım edeceleklerden razı olsun
Cevap: evlilik hakkında kıssalar öyküler lazım
nursema
Evlilik yıldönümü
Adam evlilik yıldönümünü sürekli unutan biri… Nihayet bir yılbaşı kendi kendine söz veriyor… O yıl evlilik yıldönümünü unutmayacak ve eşine büyük bir sürpriz yapacak… Beklediği gün geliyor. Amca bey o gün eşine pahalı armağanlar alıyor. Bir çiçek yaptırıyor. Akşam eve eli dolu dolu geliyor… Karısı şaşkın… Amca bey neşeli kahkahaları sıralarken:
– Unuttun değil mi?.. Bugün evlilik yıldönümüzdü…
Kadın hazin hazin bakarak:
– Bugün bizim evlilik yıldönümümuz değil!..
– Ya neyin yıldönümü?
– Senin ilk karınla olan evliliğinin yıldönümü!..
————————————————————————
Evlilik
Konfiçyus, evlilik konusunda şöyle der; “Evlilik, upuzun bir ziyarettir. Ne var ki, tatlı servisi önce yapılır!..”
———————————————————————————
Mutluluğun sırrı
Çok mutlu görünen adama, nedenini sorarlar. Adam;
– Dün nikahım vardı…
– Eee?..
Adam, keyifli sürdürür
– Nikah memuru şaşıydı ve gelini şahitle evlendirdi!..
———————————————————————————
Uyarı
Yeni evli çift at arabasıyla evlerine giderken atlardan biri tökezlemiş. Adam “Bu bir!..” demiş. Aynı at bir süre sonra yeniden tökezlemiş. Adam “Bu iki!..” At üçüncü kez tökezlediğinde çıkarmış silahını ve atı vurmuş. Kadın çığlık çığlığa “Sen ne yaptın?” diye feveran edince adam karısına dönmüş ve ”Bu bir!..”
———————————————————————————
Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. “Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı “Olur” demiş çekine çekine.
Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. “Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş…
Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş.
Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş.
Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?”
Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış.
“Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış.
Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış.
Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor,
başta neyseler sonunda da öyleler.. ”
Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş:
“Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır.
Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi
birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler.
Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de,
şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar.
Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise,
şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi,
birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler.
Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi,
onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.
Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu.
“Asıl ders bu değil!” dedi baba.
Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi.
“Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak…
İkisinde de bir tat yok ”
Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu
yavaşça bir fincana boşalttı.
Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı.
“İçmek istersin herhalde” dedi.
Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü.
“Kahve çekirdekleri gibi
birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur.
Mis gibi, temiz ve huzur verici.
Herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi…
Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve
şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”
Kahve taneleri gibi olabileceğiniz bir yaşam geçirmeniz dileklerimizle… .
Yanıt: evlilik hakkında kıssalar öyküler lazım
meçhul_100
Asrısaadette yaşanmış gerçek bir kesit
Hifa ve Süheyl
Yıl asrısaadet yılı, aşkların en güzelinin yaşandığı mekân ve zaman.
Ölümsüz sevdaya doğru yol alan, ilahi aşkın sırrına mahzar olan ve kalplerinde sadece onun sevgisini taşıyanların yılı.
İşte o yıllarda vuku bulan bir aşk kıssası… Hifa ve Süheyl
Hz peygambere teslimiyetin güzel bir vesikası… Hifa ve Süheyl
Madde den geçip mana ikliminde aşkı yaşayanların hikâyesi… Hifa ve Süheyl
Hifa genç, güzel, şan-şöhret sahibi ve oldukça zengin bir kadın;
Güzelliği dilden dile dolaşan, şan şöhreti saraylara kadar ulaşan,
Birçok kimsenin kendisi ile evlenmesi durumunda her şeyini feda edebileceği birisi… hifa
Öyleki hifayı duymayan, güzelliğini bilmeyen kimseler kalmamış sevda çöllerinde.
O kadar güzel ki hifa… ;krallar saray anahtarlarını getirip önüne bırakıyor.
Zamanın zenginleri kervan yükü kadar mücevher ve altın vaat ediyor.
Sahabe eşleri ise Hifa ile akraba olabilmek için Hifa yı kocalarına istiyorlar.
Aman ya rabbi… Bu ne aşk, bu ne seda ve bu ne güzellik ki insanlar onunla eş olabilmek için kıyasıya yarışıyor; tüm zenginliklerini, mal varlıklarını, mevki ve makamlarını onun önüne seriyor ama o bunların hiç birine bakmıyor ve yanaşmıyor.
Bu nasıl bir edadır ki ya rab; insanın başını döndüren, kanını kaynatan, sarhoş eden bu tekliflere karşı “rıza en lillah” çizgisini koruyan bir ruh var bedende. Beden de ruh tende hifa var…
Ama ilahi bir saygı var hifa da; o bu ilgi ve alakadan rahatsızdır çünkü. O olup bitenden dolayı gerçekten çok üzgündür.
Düştüğü bu müşkül vaziyetten kurtulmak için hz. peygambere giderek durumu ona arz eder.
Ve kendisi için hayırlı bir meşguliyet ister.
—Hifa Allah resul’ünün kendisine meşguliyet olarak çeşitli
Dersler ve ibadetler vereceğini bekler.
—Oysa Hz peygamber hifa ya meşguliyet olarak evlenmeyi tavsiye etmiştir.
Bu durum karşısında Hifa Allah‘ın resulüne şöyle der.
—Ey Allah’ın resulü madem meşguliyet olarak evlenmeyi öneriyorsunuz;
Öyle ise kiminle evleneceğim hususunda da karar vermeme yardımcı olunuz. Buna karşılık hz peygamber pratik bir çözüm bularak;
—şöyle dedi; yarın sabah namazına mescide ilk giren kim olursa onunla evleneceksiniz. Sonucu da size bildireceğim der ve hifa oradan ayrılır.
—sonra hz peygamber mescide giderek bunu herkese ilan eder.
Bu duyuru dilden dile, kulaktan kulağa dolaşır ve ahalide büyük bir heyecan başlar.
Öyle ya birçok kimsenin güzelliği, şanı, şöhreti ve zenginliği için evlenmeyi arzuladığı, kervanlar dolusu altın ve mücevher vaat ettiği, evli olan kadınların bile sadece akraba olabilmek için kocalarına istedikleri hifa artık evlenmeye karar vermiştir.
O gece heyecan ile birlikte bir koşuşturma başlar sokaklarda.
kaldırılıp mescide gidebilsinler. Hatta o gece bir kısım insanlar ise sabaha kadar uyumamayı bile göze almışlardır.
—sabah namazı için hazırlıklar yapıla dursun. Fakat sahabeden öyle birisi de vardır ki ne olup bitenden haberdar, nede olup bitenle ilgilenecek durumdadır. O kendi halinde, kendi derdinde, kendi meşguliyetinde, kendi aczinde; fakir, yetim, öksüz ve gariptir.
İşte o kimse de hiçbir şeyle ilgilenecek durumda olamayan Süheyl dir.
Süheyl mescidin etrafında yaşayan ashabı suffadandır.
Yani o ne harcayacak bir dirhemi, ne başını koyacak bir evi, nede üzerindekilerden başka giyecek bir elbisesi olmayan fukara ve sersefil bir sahabedir. Tabi üzerindeki elbiselere de elbise dersek…
Diğer taraftan hazırlıklar tamamlanmış bütün tedbirler alınmış ve herkes sabah namazı için kendisini ayarlamıştır.
Sabah namazı için peygamber mescide gelerek beklemeye başlar. Az sonra bir gölge belirir mescidin kapısında ve içeriye giren Süheyl’dir.
—hz peygamber Süheyl’e; seni bu vakitte buraya getiren nedir diye sorar.
Çünkü mescide ilk girendir Süheyl.
Tabi Süheyl’in olanlardan haberi olmadığı için; sabah namazına geldim ya resul Allah der.
—hz peygamber: hifa olayından haberin yokmu senin diye sorar.
—Süheyl: Haberim yoktur ya resul Allah; hem haberim olsa dahi benim hifa ile ne işim olabilir ki der.
Bunun üzerine hz peygamber hifa meselesini Süheyl’e anlatır.
Dinlediği olay karşısında şaşkın ve hayretler içindedir Süheyl.
“Allah o gece Medineli erkeklerin gözlerine derin bir uyku koymuş ve kimseler sabah namazına mescide gelememişlerdir”
Sonra sabah namazı vaktinin çıkmasına yakın bir zaman kala cemaat mescide gelmeye başladı.
Ve gelen herkes merakla talihlinin kim olduğunu sordu.
—hz peygamber:
Mescide ilk gelenin Süheyl olduğunu ilan etti.
Hemen akabinde ise hifaya haber gönderildi ve Süheyl ile evleneceği belirtildi.
Hifa da teslimiyete yaraşır bir şekilde tereddütsüz bunu kabul etti.
Ne var ki hifanın duyulmuş olan şanı, şöhreti, güzelliği ve zenginliği kadar;
Süheyl’inde kimsesizliği, çelimsizliği, fakirliği ve yetim oluşu biliniyordu çevrede. Zaten herkesi hayretler içinde düşündüren kısmı da buydu ya.
Hifa gibi bir kadına Süheyl gibi bir eş…
Sonra Hz peygamber hifa ile Süheyl’in nikâhlarını kıyar ve Süheyl’e bakarak; Eşine bir hediye almasını söyler.
— Süheyl mahcup bir eda ile başını önüne eğer ve oldukça kısık bir sesle; Ey Allah’ın resulü değil hediye almak, üzerimde bana ait bir dirhemim bile yoktur der.
Bunun üzerine hifa oradan kalkar ve eve gider. İçinde 100 dirhem bulunan bir kese göndererek; bunlar Süheyl’indir istediği gibi kullansın der.
—Dirhemleri alan Süheyl çarşıda gezerek iki dirheme bir hediye alır ve akşam karanlığında hz peygamberin nikâhlarını kıydığı eşi hifanın evine gider.
Bu gece Süheyl’in zifaf gecesidir. Çarşıdan almış olduğu hediyeyi hifaya takdim eder
Ve şöyle der: -ey hifa bundan sonra sana benimle evlendiğin için sabretmek düşer.
Bana da senin gibi birisi ile evlendiğim için elbette ki şükretmek düşer.
Sana sabretmek düşer çünkü benim gibi çelimsiz, fakir, perişan hiçbir şeyi olmayan biriyle evlendin.
Bana da gerçekten şükretmek düşer çünkü senin gibi güzel, zengin ve varlıklı birisi ile evlendim. Ve şöyle devem eder Süheyl:
—Allah’ın bize bahşettiği bu evlilik için gel bu geceyi ona ayıralım ve ibadetle geçirelim.
Ben şükrümü sen sabrını eda et. Umulur ki ben şükredenlerden sende sabredenlerden yazılırsın.
Ve her ikisi o geceyi sabah namazı vaktine kadar ibadetle geçirirler.
Rablerine dua ve niyazda bulunurlar, kendilerince sabır ve şükürlerini eda ederler.
Sabah namazı vakti girince Süheyl mescidin yolunu tutar.
Mescide vardığında hz peygamberin kendisini karşıladığını görür.
Sonra içeri girer girmez Allah resulü Süheyl’e sorar;
-ya Süheyl siz bu geceyi nasıl ihya ettiniz, ne amel işlediniz de yüce Mevla’yı bu kadar kendinize razı ettiniz. o da müjdeleyen bir eda ile Cebrail’i gönderdi. Müjdeler olsun ya Süheyl müjdeler olsun.
Bu sözleri duyan Süheyl kendinden geçmiştir artık. Boynu bükülüvermiş sesi kısılmıştır artık ve mahcup bir eda ya bürünerek;
Biz bu geceyi sadece rabbimize ibadet ederek geçirdik diyebilmiştir.
Ve… İnen ayette yüce Mevla şöyle buyurmuştur:
—ne mutlu o kimselere ki; rabbine ibadet etmeyi kendi zevklerine tercih ettiler. Bizde o kulları affettik.
Sonra Süheyl ellerini açarak;”ya rabbi sen ki beni affettin, bağışladın tekrar günah işleyerek yaşamak istemiyorum, senden niyazım sana kavuşmak” diye dua etti. Ve duasından sonra ruhunu teslim etti.
—Allah resulü buyurdular ki hifada şu anda ruhunu teslim etmiştir.
Ve her ikisi yan yana açılan kabirlere defnedildiler
Ölümsüz aşka, ölümsüz sevdaya doğru
Soru: evlilik hakkında kıssalar öyküler lazım
Gülehasret
EvLiLik SözLeşmesi
“İki insanın ömür boyu birlikteliği hem zordur hem de hoştur.
Zordur; çünkü insanın belirsizliği ve kolayca çerçeveye girmemesi, ilişkiyi bir maceraya dönüştürür.
Hoştur; çünkü her şeye rağmen insan kalbine mukabil bir kalbi bulmakla, neşelerini ve sevinçlerini çoğaltır, hüzünlerini ve kaygılarını azaltır.
Bu zor ve hoş birlikteliğin başlangıcında iki insanın birbirlerine üstü kapalı söz verişleri vardır. Değişik kültürlerde, bu söz verişler, bir tür nikâh manifestosu, evlilik yemini ya da duası adıyla açık edilir. Örneğin, Apaçi Kızılderililerinin ‘evlilik yemini’ aynen şöyledir:
Artık yağmurda hiç ıslanmayacaksınız; çünkü her biriniz bir diğeriniz için sığınak olacaksınız.
Artık hiç üşümeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir diğeriniz için sıcaklık olacaksınız.
Artık hiç yalnızlık çekmeyeceksiniz; çünkü her biriniz bir diğerinize yoldaş olacaksınız.
Artık bir bedensiniz; çünkü önünüzde tek bir hayat var.
Şimdi yuvanıza gidin, birlikteliğinize tanık olacak günlere başlayın.
Her gününüz mutlulukla dolsun, ömrünüz mutlulukla uzasın.”
Bu fikirden hareketle, yeni evlenen çiftlerin ağzından, nikâhlarına şahit olan herkese söyleyebileceklerini/söylemek isteyebileceklerini/söylemek isteyip de söyleyemediklerini dillendirecek ‘evlilik yeminleri’ oluşturmaya çalıştım.
Dikkatinize ve rikkatinize sunuyorum ki, sizin de ekleyeceğiniz/teklif edeceğiniz bir şeyler olsun, siz de bir zamanlar birbirinize nasıl bir söz verdiğinizi hatırlayın…
I.
Ben … / Ben… (Noktalı yerlere gelin ve damadın adı yazılır.) Biz ikimiz birbirimizi sevdik. / Biz ikimiz birbirimizi seçtik. / Biz ikimiz birbirimize eş olduk.
Biz ikimiz yolcuyuz. / Hayat yolunu birlikte adımlamaya söz verdik. / Yokuşları da, inişleri de beraber yürüyeceğiz. / Mutlulukları da, hüzünleri de beraber karşılayacağız. / Bizim için iyi yolculuk duası edin.
Biz ikimiz yoksuluz. / Başka herkesi terk edip birbirimizi tercih ettik. /
Başka her şeyi bırakıp aşkımıza razı olduk. / Birbirimize verdiklerimizle zenginleşeceğiz. /
Bizim için bereketli kazanç duası edin.
Biz ikimiz öksüz ve yetimiz. / Annelerimizi ve babalarımızı bırakıp da geldik. / Anne ve babamız çoğu kez yanımızda olmayacaklar. / Birbirimize şefkat edip birbirimizi sevindireceğiz. / Bizim için teselli duası edin.
Biz ikimiz kör ve sağırız. / Birbirimizden başkasını görmeyecek gözlerimiz. / Kulaklarımıza başkalarının fısıltıları erişmeyecek. / Birbirimize göz kulak olacağız. / Bizim için hayır duası edin.
Biz ikimiz evliyiz. / Aşkı oldurmak için paylaşacağız hayatı. / Kalplerimize gizli kapılar
açılacak evliliğimizle. / Birbirimizi daha çok seveceğiz bundan böyle. / Bizim için mutluluk duası edin.”
“II.
Ben… / Ben… …
Biz ikimiz birbirimizi sevdik. / Sizi sevincimizi çoğaltmaya çağırdık. / Biz ikimiz birbirimizi seçtik. / Sizi seçimimize tanıklık etmeye çağırdık.
Rabb’imizin lûtfuyla ısındı kalplerimiz birbirine. / O kalplerimize aşkı vermeseydi birbirimizi sevemezdik, hep yabancı kalırdık. / Yaratıcı’mızın izniyle helal olduk birbirimize. / O ruhlarımızı terbiye etmeseydi birbirimizi seçemezdik, hep uzak kalırdık.
Biz biliyoruz ki, Rabb’imiz bizi birbirimize örtü eyledi. / Her kötülüğe karşı birbirimize örtü olacağız. / Hatalarımızı ve eksiklerimizi hoş görüp örteceğiz.
Biz biliyoruz ki, Rabb’imiz bizi birbirimize elbise eyledi. / Başkalarına aşklarımızı giyinip de görüneceğiz. / Birbirimizin varlığını birbirimize süs eyleyeceğiz.”
Kalplerimize aşkı bahşeden Rabb’imizi, kalplere düşen aşklar sayısınca tesbih ediyoruz. / Ruhlarımızı birbirine tanış eyleyen Yaratıcı’mıza, kâinatı şenlendiren ruhlar sayısınca şükrediyoruz.
“III.
Ben… / Ben……
Biz ikimiz/Birbirimizi sevdik. / Birbirimizi seçtik. / Birbirimize söz verdik. / Birbirimize eş olduk.
Şimdi birbirimize verdiğimiz söze tanık olmanızı isteriz.
Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin en yakınıyız. / Yalnızlığımızda ilk birbirimizi bulacağız. /
Sırlarımızı önce birbirimize açacağız. / Sevinçlerimizi birlikte çoğaltacağız.
Bundan böyle; / İkimiz birbirimiz için en iyi kılavuzuz. / Hep birbirimizin iyiliğini istiyor olacağız. /
Olur da şaşırırsak doğruyu birlikte bulacağız. / Olur da düşersek birlikte ayağa kalkacağız.
Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin yol arkadaşıyız. / Yokuşlarda ve inişlerde hep el ele kalacağız. / Dağlarda ve çöllerde yan yana yürüyeceğiz. / Yolun sonuna birlikte varacağız.
Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin en büyük yardımcısıyız. / Eksiklerimizi birlikte tamamlayacağız. / Kusurlarımızı örtüp hatalarımızı hoş göreceğiz. / Yuvamızı birlikte şenlendireceğiz.
Bundan böyle; / İkimiz birbirimizin en yakın dostuyuz. /
Üzüldüğümüzde birbirimizi teselli edeceğiz./
Sevinçlerimizde birbirimize sarılacağız. /
Mutluluklarımızı birlikte tamamlayacağız.
Bundan böyle; / Birbirimizi daha çok seveceğiz. /
Birbirimizi seçtiğimize daha çok sevineceğiz…
Bundan böyle; / İkimiz birbirimize emanet olacağız.”
Senai Demirci
Hoca
teşekkürler… Allah (cc) razı olsun sizden.
özellikle öykü arkadaşlar. Pazar günü bir düğün davetiyesinde konuşmam var arada bir kaç öykü anlatmak istiyorum.
Gülehasret
Evlilik ‘Sevgi Öyküsü’
İNGİLİZ yazarı Bernard Shaw, ihtiyarlık yıllarında evinin bahçesiyle çokça uğraşıyordu. Bir gün karısını ziyarete gelen yaşlı bir hanım, onu elinde çapa, iki büklüm olmuş durumda görünce tanıyamadı. Gözlüklerini düzelttikten sonra:
“Günaydın bahçıvan efendi,” dedi. “Siz Bernard Shaw’un yanında ne zamandan beri çalışıyorsunuz?”
“Kendimi bildim bileli…”
“Verdikleri ücret sizi geçindiriyor mu?”
“Yalnız yiyeceğimi veriyorlar.”
Yaşlı kadın, bahçıvanın bu hâline acımış olacak ki:
“Eğer benimle çalışırsanız, size yiyecek ve giyecekle birlikte yeterli aylık da verebilirim” diye bir teklifte bulundu.
Bernard Shaw:
“Teşekkür ederim, bayan. Ne yazık ki ben, Bayan Shaw’a ömür boyu bağlayım” diye bu teklifi geri çevirdi.
Yaşlı bayan biraz da kızarak:
“Ama bu tutsaklıktan, kölelikten başka bir şey değil…” dedi.
Bernard Shaw ise, gülerek:
“Hayır sayın bayan” dedi. Biz buna ‘evlilik’ diyoruz.”
Sevgi Öyküleri Kitabı / Zafer Yayınları
Selim Gündüzalp
meçhul_100
CENNETE GİREN İLK KADIN
Bir gün RasulAllah (s.a.v) efendimiz kızı Hz.
Fatıma’ ya şöyle der ;
– Cennete giren ilk kadın kimdir biliyormusun ?
Hazreti Fatıma cevap verir ;
– Ey Fahr-i Kainat ben değilmiyim ?
RasulAllah efendimiz der ki ;
– Hayır, filan yerde filan evde bir kadın var o dur.
Hazreti Fatıma şöyle der ;
– Ne amel işlemektedir de cennete giren ilk kadın olacaktır
RasuAllah efendimiz cevaben git onu ziyaret et görürsün der. Hazreti Fatıma hazırlanıp o kadının evine gider. Kapıyı çalar çok çirkin bir ses ona cevap verir.
– Kimsiniz ?
Hazreti fatıma şöyle der ;
– Ben Fatıma.
– Hangi fatıma? Der kadın,
Hazreti Fatıma şu cevabı verir ;
– Rasualllah (s.a.v) in kızı Fatıma.
Kadın şöyle seslenir.
– Kusura bakma iki cihan serverinin kızı, Kocam şu an evde yok, kendisi
benden başka kimseye Kapıyı açma dedi, Bende söz verdim açamam ey rasulllahın kızı. İstersen yarın gel başımın üstünde Yerin var sana canım kurban, O zamana kadar kocamdan izin alırım.
– Peki, Tamam.. der Hazreti Fatıma
Ertesi gün olur, Hazreti Fatıma yine o kadına giderken yanına Hazreti
Hüseyin gelir, Beni de ür Der, Hazreti Fatıma oğlunu kıramaz ve tamam gel beraber gidelim der. O kadının evine gelirler Kapıyı çalar.
– Kimsiniz ? der kadın
Hazreti Fatıma cevap verir;
– Benim, Fatıma.
Kadın şöyle der,
– Ey cihan serverinin mübarek kızı yanında bir erkek çocuğunun sesi duyulur. Kimdir O ? der.
– Benim oğlum Hüseyindir. O da peşime takıldı gelmek istedi bende kıramadım. diye cevap verir Hazreti Fatıma.
Kadın Üzülerek şöyle der.
– Kusura bakma Ey Rasul kızı Hazreti Fatıma, Ben kocamdan sadece senin için izin istedim Oğlun Hüseyin için istemedim. Sen bugün git yarın gel o zaman Hüseyin içinde izin isterim.
– Peki, Tamam… Der Hazreti Fatıma. Evine döner.
Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma ile Hazreti Hüseyin tam yola çıkacakken
kardeşi Hazreti Hüseyini gören Hazreti Hasan ağlamaya başlar beni de ürün der, Hazreti Fatıma oğlunun
bu isteğini kıramaz ve Onu da yanına alır ve yola çıkarlar. Kadının evine gelirler. Kapıyı çalar ve yine o çirkin kadın sesi cevap verir.
– Kimsiniz ?
– Ben Fatıma. der
– Yanında kim var Ya RasulAllahın Kızı Fatıma
– Oğlum Hüseyin var birde Hasan var, Hüseyini gelirken gördü ağladı, gelmek istedi bende kıramadım.
Kadın Üzülerek cevap verir ;
– Kusura bakma Ya Rasul kızı Fatıma ben kocamdan sadece sen ve oğlun Hüseyin için izin aldım Hasan için Almadım yarın gel kocamdan Hasan içinde izin alayım. der
Hazreti Fatıma ;
– Peki, Tamam der..
Ertesi gün olur. Hazreti Fatıma, Hazreti Hasan ile Hüseyini yanına alarak o kadının evine giderler. Kapıyı Çalarlar
– Kimsiniz ? der kadın.
– Ben Fatıma.
– Yanında Hazreti Hüseyin Ve Hazreti Hasan’ dan başka biri var mı Ya Rasul Kızı Fatıma.
– Hayır yok. der Hazreti Fatıma
Ve kapıyı açılır, Kapıyı açan o kadar güzel bir kadındır ki yüzünden nurlar akıyor. Çok güzel örtünmüş Çok güzel bir kadın. Ağzını açar ve bir misket büyüklüğünde taşa benzeyen bir cisim çıkarır ve ;
– Hoşgeldin Sefa getirdin Ey RasulAllahın kızı Fatıma. der
Hazreti Fatıma ilk olarak kocasına olan itikatını beğenir. Ve Şöyle der.
– Üç gündür Kimsiniz diyen yaşlı kadın senmisin ? der
– Hayır. Der kadın.
– Peki o yaşlı kadın kimdi ?
– Yaşlı kadın yoktu Ya RasuAllahın Kızı Fatıma , ağzımda taş vardı o yüzden sesimi değiştirdim
– Peki neden değiştirdin der Hazreti Fatıma
Kadın Şu Cevabı verir.
– Belki sesimi duyupta yoldan geçen bir erkek şehvetlenir, Kötü amel işler diye değiştirdim Ya Hazreti Fatıma………..
Hoca
Allah (cc) razı olsun bir fıkra, 2 öykü ve şiiri aldım.:) şiir düşünmüyordum ama konuşmanın başında şiiri okuyacam:p
Leyli Rana
secmissin ama belki baska arkadaşlara da lazim olur, bir kaç Peygamberimizin eslerine olan sevgisini anlatan hadisler de benden olsun:) (kaynaklarini belirtmedim ama gercek olan hadisler)
Eşine karşı sevgiyi belirtmekte de Peygamberimiz bize en güzel örnektir. Hz. Aişe validemiz evlendiklerinde Peygamberimiz’e, “Beni seviyor musun?” diye sorar. Peygamberimiz “evet” deyince “Ne gibi?” der. Peygamberimiz “Kördüğüm gibi.” cevabını verir. Bu cevap Hz. Aişe validemizi çok sevindirir. Ve zaman zaman Efendimiz’in yanındaki sevgisini test etmek için, “Kördüğüm ne alemde?” diye sorar. Peygamberimiz, “İlk günkü gibi.” diye karşılık verir. (İbn Hanbel, Müsned, 6; 210) Şu halde erkeğin, eşine sevgisini belirtmesi sünnettendir.
DOYMADIN MI?
Mescıde yakın bır yerde Habesıstanlı zenci müslümanlar yerel bir oyun oynamaktadırlar.Hz MUHAMMED’in(s.a.v.)aklına eşi Hz. AYSE gelir.Eve gıder ve
-AYSE gel sende seyret,der
Hz AYSE oyunu;
-Bende yanagımı Allah’ın Elçissinin omuzu uzerine koyarak seyretmeye basladım,dıye,anlatır.
Oyun uzun surer,Hz MUHAMMED(s.a.v)arada bır
-Doymadın mı?diye sorar.Hz AYSE kendı deyımıyle “Bana olan sevgısını denemek için”
-Hayır!diye cvp verir.Hz MUHAMMED(s.a.v)yorulmasına ragmem sesını cıkarmnaz.Ayak degıstırerek dıkılmeye devam eder
AGZININ DEGDIGI YERDEN
Hz. AYSE ile beraber yemek yerken özellikle dikkat eder.Bardagın Hz. AYSE nın içtigi yerınden su ıcer…Et yiyorlarsa Hz AYSE nın ısırdıgı etı elınden alır,onun agzının degdıgı yerden ısırır.Kendı ellerıyle Hz AYASE yı yedırır
hayatü´s sahabe, 3:331
HANIM DA GELEBİLİR Mİ?
Medine deki komsularından bir İran’lı,aksam yemegi olarak hazırladıgı ozel bır corbayı kendısıyle paylasmak için Hz MUMAMMED’İ(s.a.s.) davet eder.O,Hz AYSE ‘kasdederek
-Hanım da gelebılırmı? dıye sorar.İranlı ıstemez.Peygamberımızde davete katılmaz.İranlı kısa bır sure sonra geleerek davetını tekrarlar.Hz. MUMMED(s.a.s.)yıne sorar
-Hanım da gelebılırmı?İranlı yıne kaslarını kaldırır.Bir sure daha geecr İranlı ucuncu kez davetını tekrarlar.Hz MUHAMMED(s.a.s)ise hala aynı noktadadır.
-Hanım da….der.İranlı bu kez kabul etmek zorunda kalır.Çorbayı Hz AYSE ıle bırlıkta ıcer
Müslim, Eşribe 199; Nesai, Talak 23.
KÖLE VE CARIYE
Hz ALİ ile Hz FATMA evlenmek üzeredir.İkisini birden karsısına alarak ögüt verir.
-Ey ALİ,kızımı sana carıye olarak verıyorum ama unutma sen de onun kölesisin…
Hoca
Leyli Rana güzel asrı saadetten güzel ve kısa öyküler ama keşke kaynak da verseydin.. varsa tabi:)
< HANIM DA GELEBİLİR Mİ?
Medine deki komsularından bir İran’lı,aksam yemegi olarak hazırladıgı ozel bır corbayı kendısıyle paylasmak için Hz MUMAMMED’İ(s.a.s.) davet eder.O,Hz AYSE ‘kasdederek
-Hanım da gelebılırmı? dıye sorar.İranlı ıstemez.Peygamberımızde davete katılmaz.İranlı kısa bır sure sonra geleerek davetını tekrarlar.Hz. MUMMED(s.a.s.)yıne sorar
-Hanım da gelebılırmı?İranlı yıne kaslarını kaldırır.Bir sure daha geecr İranlı ucuncu kez davetını tekrarlar.Hz MUHAMMED(s.a.s)ise hala aynı noktadadır.
-Hanım da….der.İranlı bu kez kabul etmek zorunda kalır.Çorbayı Hz AYSE ıle bırlıkta ıcer >
bunu ilk sefer okuyorum.
Leyli Rana
< Leyli Rana güzel asrı saadetten güzel ve kısa öyküler ama keşke kaynak da verseydin.. varsa tabi:)
< HANIM DA GELEBİLİR Mİ?
Medine deki komsularından bir İran’lı,aksam yemegi olarak hazırladıgı ozel bır corbayı kendısıyle paylasmak için Hz MUMAMMED’İ(s.a.s.) davet eder.O,Hz AYSE ‘kasdederek
-Hanım da gelebılırmı? dıye sorar.İranlı ıstemez.Peygamberımızde davete katılmaz.İranlı kısa bır sure sonra geleerek davetını tekrarlar.Hz. MUMMED(s.a.s.)yıne sorar
-Hanım da gelebılırmı?İranlı yıne kaslarını kaldırır.Bir sure daha geecr İranlı ucuncu kez davetını tekrarlar.Hz MUHAMMED(s.a.s)ise hala aynı noktadadır.
-Hanım da….der.İranlı bu kez kabul etmek zorunda kalır.Çorbayı Hz AYSE ıle bırlıkta ıcer
>
bunu ilk sefer okuyorum.
>
bu hadisin kaynagi: Müslim, Eşribe 199; Nesai, Talak 23.
tamam ins. kaynaklarini yazmaya calissam 🙂
Leyli Rana
< < Ve… İnen ayette yüce Mevla şöyle buyurmuştur:
—ne mutlu o kimselere ki; rabbine ibadet etmeyi kendi zevklerine tercih ettiler. Bizde o kulları affettik.
Sonra Süheyl ellerini açarak;”ya rabbi sen ki beni affettin, bağışladın tekrar günah işleyerek yaşamak istemiyorum, senden niyazım sana kavuşmak” diye dua etti. Ve duasından sonra ruhunu teslim etti.
—Allah resulü buyurdular ki hifada şu anda ruhunu teslim etmiştir.
Ve her ikisi yan yana açılan kabirlere defnedildiler
Ölümsüz aşka, ölümsüz sevdaya doğru
>
bu öyküde geçen ayeti bir türlü bulamadım.:S >
bende baktim tam bu ayeti bulamadim
(kissadan çok etkilendim ne güzel ya Rabbim ne güzel bir Ask 🙁
Rabbim bizlere de ibadetlerimizi birlikte yapacağımız, Rabbimin yolunca birlikde yürüyebilecegimiz esler nasip etsin.
Dünya ve ahiretimizi kurtaracak hayırlı eşler nasip etsin)
benim bildigim hz. cebrail gelip durumu yani Rabbimin onlardan razı oldugunu bildirdi ve bunu duyan Hz. Süheyb sevincinden basini secdeye koyup “Ya Rabbi eğer beni affetmişsen, yeni bir günaha girmeden, canımı al” diye dua etdi ve o anda vefat etdi, ve ayni zamanda Hz. Hifa de ruhunu teslim ediyor. Resulullah müjdeliyor yani ayet inmiyor yanlissam Rabbim beni affetsin.
rems
güzel bir birikim olmuş hepinize hayırlı evlilikler
Kayıtsız Üye
Öncelikle selamun aleykum. Direk soruya geçiyorum; Hocam ben ilkokuldayken bir kıza tabii çocukluğun verdiği saflıkla aşık olmuştum velhasıl ben okuldan 2 yıl sonra ayrıldım başka bir şehre taşındık. Ama nedense ben onu bir türlü unutamadım.
Yani her sene istikrarlı bir şekilde onu rüyamda gördüm ama her sene. Yani o derece ki liseye geçtim tam unuttum derken tekrar ve tekrar rüyamda gördüm. Şuan yurt dışında öğrenciyim ve bir vesileyle onu sosyal medya da buldum ve tanıştım kişilik ve ahlak olarak beni o kadar etkiledi ki hocam anlatamam.
Sonra o na tekrar aşık oldum ve o da bana aşık oldu. Ama hiç buluşmadık sürekli sosyal medya üzerinden yazıştık ve dualarımda da hep onun için Rabbim’e şöyle dua ettim; Rabbim, onu benim karşıma sen çıkardın bilirim ki Sen ol demeden hiç bir şey olmaz. Ne olur onu karşıma çıkardığın gibi bu işi tamamına erdir? Onu benim kaderime yaz, onu bana hayırlısı eyle…
Bu yaptığım doğrumudur bilmem. Onu severken de hep Rabbim seni ne kadar güzel yaratmış diye seviyorum hep. Şimdi sorum şu ben doğrumu yapıyorum, yanlış mı? Şuanda o öğrenci ve ben öğrenciyim evlenmeyi düşünüyoruz ve birbirimizi bekliycez evlenene kadar yorumunuz nedir?…
evlilikle ilgili hikayeler, evlilikle ilgili dini hikayeler, evlilikle ilgili kıssalar