Edep – Utanmak – Ar Etmek
LeoparGS
Edep – Utanmak – Ar Etmek
Utancı giden kimsenin kalbi ölür.
Hz.Ömer (R.A.)
Edep döküntüleri,altın döküntülerinden daha hayırlıdır.
Hz.Osman (R.A.)
Edep aklın sûretidir.
Hz.Ali (R.A.)
Ulu kişi,ârif bir insan,Rabbine karşı edebini bıraktı mı mutlaka helâk olur.
Yahya b.Muaz (R.A.)
En güzel edep,güzel ahlaktır.
Hz.Ali (R.A.)
İnsanlık âdâbını,ilimden evvel,öğrenmek lâzımdır.
İmâm MÂLİK (Rah.A.)
Ayıp ve kabahatten korkmayan ile düşüp kalkmak,kıyamet gününde insana utanç verir.
İmam ŞÂFİÎ (Rah.A.)
İnsana,fâidesiz çok bilgiden ziyâde,edep ve yüksek terbiye lâzımdır.
A.İbni Mübârek (Rah.A.)
Edep,tecrübe ile (yani bizzat yaşanarak) kazanılır.
İmam MÂVERDÎ (Rah.A.)
Ey Rabbim! beni her ne cezâ ile cezâlandırırsan ceâlandır,yalnız hicab (utanma) zilleti ile cezâlandırma.
İmam KUŞEYRÎ
İnsanın ilim ve edebi,en büyük varlığıdır.Eskimez,çürümez,kaybolmaz.
MEVLÂNA Celâledin-i Rûmî (K.S.)
Dünya gecesinin aydınlatacak şemâların en güzeli ve parlağı:Edeptir.
MEVLÂNA Celâleddin-i Rûmî (K.S.)
Utanma insanın ruhunda asıldır.İnsanı insan olarak muhafaza eden de budur.
Nâsr-ı HUSREV (Rah.A.)
İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir.
MEVLÂNA Celâleddin-i Rûmî (K.S.)
Her şeyin bir hizmet edicisi vardır.Dinin hizmet edicisi de edeptir.
Abdullah Nibbaci (Rah.A.)
İlim meclisine girdim,kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı,illâ edep illâ edep.
Ziya PAŞA
Setreter aybını insanın hep, Ne güzel câme imiş,sevb-i edeb. Edep elbisesi insanın ayıbını göstermeyen ne güzel elbise imiş.
Sümbül-Zâde
İnsan denilen yaratığı diğer yaratıklardan ayıran en büyük nitelik,utanma duygusudur.
Fahrettin Kerim GÖKAY
Her kimin çatlarsa şu ar damarı, Allah fena vurur ona şamarı.
Meliha IŞILDAR
Utanmak,insanlara Allah tarafından behşedilmiş bir Lûtuftur.
Osman ÜNVER
İnsan ne kadar daha fazla şeyden utanırsa,o kadar şeref ve onur sahibi olur.
G.Bernard SHAW
Bir kimse yaptığı yanlışlıktan dolayı utanmadı mı,bir daha utanacak sebep bulamaz.
MENCIUS
Bir adam ne kadar çok utanırsa,o kadar saygı değerdir.
G.Bernard SHAW
Bir insanı suçundan ötürü utandırmak,kanını dökmekten iyidir.
TERENCE
Utanç yoksullarda,pervasızlık zenginler de bulunur.
HESIODOS
Çok süs ve ziynet,edep ve hayayı kaçırır.
TITLIYO
Kanunların yasaklamadığını,ar,utanma kontrol eder.
Lucius A.SENECA
H İ K M E T L E R :
Elbise ve ziynetler,insanı güzelleştirmez,ilim ve edep ise,çirkine bile güzellik verir.
Eğer şeytanın başını ezmek istersen,gözünü aç ve gör ki,şeytanın kâtili ancak edeptir.
Edebin başı: Güzel anlatmak,güzel anlamak,iyi dinlemektir.
Edebe uygunluk dile rabbinden, Lütfundan uzaktır edepsiz olan.
Edep bir tâç imiş nûr-u hudâdan, Giyin ol tâcı,emin ol her belâdan.
Edep,ehli keremden hâli olmaz, Edepsiz,ilim okusa da âlim olmaz.
A T A S Ö Z L E R İ :
Kişinin edebi,altınından daha hayırlıdır.
Avradı ar’ı saklar,peyniri deri saklar.
Ar gözden,kar yüzden anlaşılır.
Avradı ar zapt eder,er zapt etmez.
Ar çekmekten bâr çekmek evlâdır.
Akıllı,edebi akılsızdan öğrenir.
Hüsn-i edep,kubh-ı nesebi örter.
Mâden-i kemâlet,edeptir.
Kişi haddini bilmek edeptir.
Utanç olmayan kimsede,şeref de bulunmaz.
Alman Atasözü
Cevap: Edep – Utanmak – Ar Etmek
mumsema
EDEB
Ey insanoğlu! Allah’ı sevmek, Allah’a gitmek istiyorsan,
maddi ve manevi her işinde edeb ile gir, irfan ile çıkmaya çalış.
– Beni Rabbim edeblendirdi. Ve ne güzel edebledi.
– Ademoğlunun edebden nasibi yoksa, insan değildir.
– Edeble süslenmeyen akıl, silahsız kahramandır.
– Edeb: Aklın dıştan görünüşüdür.
– Edeb: Eline, diline ve beline sahip olmaktır.
– Edeblerin anası, az konuşmaktır.
– Edeb olmadıkça asalet düzelmez.
– Edeb, şeytanı öldüren bir silahtır.
– Edeb, en hayırlı sanattır. Hakk’a giden yolun azığıdır.
– Edeb, olgunlaşmanın ilk şartıdır.
– Edebi terk eden, arif değildir.
– Edebden mahrum olanlar, Hak dergahından kovulurlar.
– Edebi olmayanın güvenilir ilmi yoktur.
– Hakikat’ten maksat, ancak edebdir.
– Hakiki edeb, nefsi terketmektir.
– Ayıplarınızı edeble örtünüz.
– Hakiki güzellik, ilim ve edeb güzelliğidir.
– İnsanın ziyneti, edebin tamamıdır.
– Evladına edeb öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir.
– Ruhen yükselmek, ancak edeble mümkündür.
– Akıllı, edebi edebsizden öğrenir.
– İlim şerefi ve edeble Adem, melekten üstün oldu.
– Şeytan Allah’ın huzurundan, edebi terkettiği için kovulmuştur.
– Edeb dışı hareketler, feyzi keser. Ve sahibini sultanın gönlünden uzaklaştırır.
– Sohbet bir cesettir. Edeb ise, o cesedin ruhudur.
– İmanın hakikatine ermek için, yakin bilgi; yakin için, ihlaslı amel; ihlaslı amel için,
farzları eda; farzları eda için, sünneti tatbik; sünneti tatbik etmek için de, edebi korumak lazımdır.
– Edeb; insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır.
– Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edeb çoğaldıkça, değeri artar.
– Edeb, kendisinden yükseğini çok görmemek, kendisinden aşağısını da hor görmemektir.
– üstadının edebi ile edeblenmeyen, sünnet ve hadisle edeblenemez. Sünnet ve hadisle edeblenemeyen de ayet ve Kur’an’la edeblenemez.
– Edeb güzelliği, kişiyi nesebe muhtaç etmez.
– Edeb, insanı utanılacak şeylerden koruyan melektir.
– Edeb, Rasulullah’ın sünnetine uygun hareket etmektir.
– Edebden daha üstün şeref yoktur.
– Edeb kaidelerinin en alt derecesi, bir kimsenin, cehaletini sezdiği yerde durup, onu gidermesidir.
– İlim elde etmek isteyen, edebli olsun.
– İyi amel sahibi olmak isteyen, edebli bir şekilde ilim sahibi olmaya baksın.
– Muhabbet ehli, sevgi işinde iyi niyete sahip oldukça, edebleri artmaya başlar.
– Edeb, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlak ile süslemektir.
– Edeb, insanın mutlak bir fazilet kaynağıdır.
– Cennet’teki makamlara, amel ve edeble ulaşılır.
– Edebin dostları: Haya, Samimiyet, Teslimiyet, Muhabbet, Niyet, İtaat,
Gayret, Sohbet ve Hizmettir.
Yanıt: Edep – Utanmak – Ar Etmek
LeoparGS
Her hüner makbul; ama edep gibisi yok!
Fazıl Bey üniversite mezunuydu ve çalıştığı kurum onu 15 günlük bir seminere göndermişti. Arkadaşlarıyla kalacağı yer, tek başına bir odada kalması için müsait değildi. Sekiz arkadaş bir odayı paylaşmak durumunda kalmışlardı. Ve o gece yaşadıkları karşısında büyük bir şoka uğramış, hayatında bazı düşünceler birer birer çöküvermişti. Hepsi eğitimli insanların takım elbiselerini çıkardıktan sonraki tavırları, eğitimin insanın ahlakını güzelleştirmeye yeterli olmayacağı kanaatini uyandırmıştı onda. Seminer arkadaşları, ellerinde imkan olsa çalmaya da, yolsuzluk yapmaya da, eşlerini aldatmaya da gayet meyilliydi. Bunun için imkan bulmuş olmaları yeterliydi. Fazıl Bey, arkadaşlarının konuştuğu konuları bir de kendi vicdanına sordu. Aslında kendini yokladı. Vicdanı ona "Yanlış yapıyorsun. Bu, diğer insanların haklarını ihlaldir. Sorumluluğu vardır. Zevk almak adına böyle davranman hem kendine, hem eşine, hem de seni Yaratan’a haksızlıktır.” demişti. Ya vicdanı olmayanlar, ya vicdanı bunları söyleyemeyecek kadar ölmüş olanlar ne yapacaktı? çok korktu; "Aman Allah’ım!” dedi. Demek insanlar böyle hırsız, böyle katil, böyle arsız olabiliyor, diye düşündü. Gözünün önünden okuduğu haberler hızlıca geçti: "Hırsızlıklar, talanlar, tecavüzler, cinayetler, iftiralar vs.”
Edep nedir? Peki edebin sınırları? Edebin sınırlarını zorlamak modernlik midir? Edebin sınırlarını aşamayan insan ön plana çıkamaz mı? Edebin orasından burasından kırparak farklılık ortaya koymak özgünlük, belki de imaj oldu. Hünerlerimiz çok olabilir; ama asıl hünerin "edep”te olduğunu biliyor muyuz? Bugün edebin hayatımızdaki eksikliğini çok daha fazla hissediyoruz. Edep yoksunluğu sokakta, caddede, alışverişte, okulda, evde velhasıl her yerde karşımıza çıkıyor. Yollarda kural tanımayan, satarken aldatan, üretirken hakka dikkat etmeyen, işini doğru-dürüst yapmayan, sadece kendi zevki için çevresini didikleyen, her türlü çirkin işi alenen yapan insan, bu durumdan vicdanen de rahatsız olmuyorsa edep yoksunluğu zirveye çıkmış demektir. Edepli insan, yaptıklarından ya da yapacaklarından önce Allah’tan utanmalıdır. Edebin başlangıç noktası da budur zaten. Edebin hayatımızdan uzaklaşmasına izin vermeyelim. Edebimize leke sürecek söz ve davranışları gözden geçirip hayatımıza bir de bu yönden bakalım.
Ailem Dergisi
Sayı- 217
Soru: Edep – Utanmak – Ar Etmek
LeoparGS
Lokman’a:
– Edebi kimden öğrendin? dediler.
– Edepsizlerden, diye cevap verdi. Çünkü bana bunların neleri hoş görünmediyse onları yapmaktan kaçındım.
Şaka yoluyla söylenmiş olsa bile, akıllı insanın ders almayacağı söz yoktur. Ama cahilin önünde yüz tane hikmet okusalar, bu onun kulağına şaka gibi gelir.
Sadi-i Şirazî
Sözlükler edep kelimesi için şu karşılıkları veriyorlar:
Terbiye, güzel ahlâk, iyi davranış; incelik, kibarlık, naziklik.
Utanma, çekinme, hicap, haya.
Kelimeler nasıl da aşina! Keşke bu kelimelerin anlattığı haller de o kadar aşina olsaydı…
Ve deyimlerimiz var edep üzerine:
Edep etmek: Utanmak.
Edebini takınmak: Terbiyeli olmak.
Edeplenmek: Uslanmak, nazik ve terbiyeli olmak.
Edep-erkân bilmek: Uyulması gereken yolu-yordamı bilmek, usül bilmek, terbiyeli hareket etmek.
Deyimler, toplumların insan ve hayat telakkilerinden asırlar boyunca süzülmüş billur damlalardır.
Ve aslında edep ve edepli olmak üzerine her bir deyimimiz, Allah Kelâmı’na ve Rasul yoluna aralanan bir kapıdır.
Kaygusuz Abdal ne güzel söylemiş:
Edepli ol can isen
Hakk’ı bil insan isen
Müştak-ı sultan isen
Var edep öğren, edep..
Allah’ın sana yakınlığını, O’nun sana yakın olduğunu bilmekle anlarsın. Senin O’na yakınlığın, O’nun sana yakın olduğunu bilmekle olur. Bunların hepsi, Allah’a karşı ubudiyette ve edep yolunda gitmekten başka bir şey değildir. Allah’a her nefeste yol vardır. Fakat unutmamak lazımdır ki, her yolun başı edeptir. Şımarmamak lazımdır. Buna göre, senin edebinin artması, Allah’a olan vuslatını gösterir.
El Hikemu’l-Ataiyye
LeoparGS
Edep bir tac imiş Nur-u Hüda’dan
Giy ol tacı, emin ol her beladan…
Mevlana Celaleddin Rumi k.s. Hazretleri, Mesnevi’sinde şöyle diyor:
"Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Allah’ın lütfundan mahrumdur.
Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.
Nasıl mı? Şu misali dinle: Alışverişsiz, dedikodusuz ilahi sofra gökten iniyordu.
Musa a.s. kavmi içinde birkaç kişi terbiyesizce, "hani sarmısak, mercimek?” dediler.
Ondan sonra gökyüzünün sofrası, ekmeği kesildi. Ekme, bel belleme, orak sallama kaldı.
Sonra İsa a.s. şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gönderdi.
Yine küstahlar edebi terkederek sofradan yemek artığını aşırdılar.
İsa bunlara yalvardı: "Bu devamlıdır, yeryüzünden kalkmaz.
Bir ulu kişinin sofrası başında kötü zanna düşmek ve harislik etmek küfürdür.” dedi.
O rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu görgüsüz dilencilerin yüzlerine kapandı.
İşte, zekat verilmeyince yağmur bulutu gelmez, zinadan dolayı da etrafa nice musibet yayılır.
İçine kasavetten, sıkıntıdan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.
Kim dost yolunda pervasızlık ederse, erlerin yolunu vurucudur; namert odur.
Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur. Yine edepten dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardır.
Bir melek olan Azazil de, yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür.”
Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.
Edep, kul olduğunu anlayıp Yüce Mevla’ya yönelmektir.
Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.
Edep, fani dünyayı tanıyıp boş davaları bırakmaktır.
Edep, Cenab-ı Hakk’ın ve varlıkların haklarını güzel korumaktır.
Edep, hayalı ve vefalı olmaktır.
Edep, pişman olunacak şeyleri yapmamaktır.
Kısaca edep, güzel ahlaktır.
Güzel ahlak ise, içiyle dışıyla doğru olmak ve bu doğruluk üzere yaşamaktır. Buna denge ve istikamet denir.
Dengeli olmak, devamlı aynı güzel hali korumaktır. Acı tatlı bütün hallerde istikametini bozmayan, dost ve düşmana karşı dürüstlükten ayrılmayan kimse dengeli insandır. Denge, insandaki akıl seviyesini gösterir.
Velilerden Seriy es-Sakati k.s. der ki: "Edep, aklın tercümanıdır.” Bunun manası şudur: Herkes aklı kadar edepli olur. Edebi kıt, ahlakı bozuk olana hakiki manada akıllı denmez.
LeoparGS
Edep Yâ Hû!
Edep tâbiri değişik vesilelerle günlük hayatımızda varlığını gösterir. Hatırımıza gelen bazı tabirleri zikredersek, mesela, bizde ahlâkî duruşuyla saygı uyandıran kişilere müeddep, İlâhî kudretin ve içtimâi (sosyal) âdetlerin farkına varmadan yaşayan kişilere edepsiz, güzel davranışa sevk etme hâline te’dip, ince ve zarif sözlü kimseye edip ve bu lisanî güzelliklerin ilmi sahadaki adına edebiyat denilmesi, bizdeki edebe verilen ehemmiyetin hemencecik aklımıza gelen numunelerindendir. Ayrıca edep kaidelerinin geneline adap, cemiyet hayatımızda dikkat edilmesi gereken görgü kurallarının adab-ı muaşeret şeklinde isimlendirilmesi, edep kelimesinin hayatımızdaki yerini gösteren örneklerdendir.
Örfümüzde ahlâkî tüm güzellikler edep kelimesiyle özetlenmiş ve artık ahlâk denilince edep, edep denilince ahlâk anlaşılır olmuş. Edep kelimesi bize Arapçadan geçtiği halde Türkçeleşmiştir.
Alimler Cenab-ı Hakk’ın ayetlerini ayat-ı ilmiye ve ayat-ı kevniyye olmak üzere iki kısma ayırmışlar. Ayat-ı ilmiye, Hak Teala’nın melekleri vasıtasıyla peygamberlerine vahyettiklerine; ayat-ı kevniyye ise kainattaki bütün varlıklardaki tecellisine deniliyor.
İşte edep, bu varlık aleminde kişinin idraki ve ayetlerle uyum halinde yaşamasıdır. Dolayısıyla ahlaki güzellikleri ve edebi ekstradan bir şeymiş gibi görmek veya dindar olmayı edepten farklı gibi telakki etmek fevkalade yanlıştır. Din edeptir, edep dindir; ayrılık gayrılık yoktur.
Ahlak, hulk (yaratılış, yaratılma) kelimesinden türemiştir. Bu hususa dikkat çeken tasavvuf büyükleri ahlak için "Seni hâlık (yaratıcı) ile mahluk (yaratılmış) arasında daima rızaya uygun harekete muvaffak kılan edeptir” şeklinde tarifler yapmışlardır.
"Edep Yâ Hû” yazısını gördüğünüzde eminiz ki hepinizde farklı farklı çağrışımlar uyanmıştır. Âşina olduğumuz bir tâbir "Edep Ya Hû”. Eskiden konaklarda, evlerde, tekkelerde, sohbet edilen mekânlarda levha şeklinde yazılan, yakın zamana kadar da dilimizden hiç düşmeyen bir kelâm; fakat bu söz de kültür erozyonundan nasibini almış. "Edep Yâ Hû” sözü iyice alışılmış, alelâde söylenegelmiş ve bu sebepten dolayı ifade ettiği mefhumdan da uzaklaşmış gözüküyor. Sözler, içlerinde barındırdıkları mefhumları algılayabilen dimağlar buldukça hayatiyetlerini sürdürebilir, özlerini gösterebilirler. Hayat damarları kuruyan sözler öylece boşlukta asılı kalır durur. Kaybolmaz belki, ancak onu anlayanlar olduğu zaman rahmet yüklü buluttan inen yağmur gibi tekrar bereketini o müsâit zemine akıtır. Eskiden bu küçücük sözle çok mânâlar ifade edilirken şimdilerde dar kalıplar içine sıkışmış mânâdan uzak vehimler kol gezmekte.
"Edep Yâ Hû” edebe, ahlaka davettir. Aynı zamanda bir ikazdır. Ama bu uyarı edepsiz kimseye değil, edebi bilen kişiyedir. Çünkü ‘ya hu!’ hitabı ‘Hu’ya aşina olana yapılır. O’nu bilen O’nun edebini bilir. O’nu yani Hu’yu bilmeyen edebi nasıl bilsin ki edebe davet edilebilsin? Yani şöyle denilmek istenir: "Ey edebi bilen kardeşim! Maruz kaldığın bu saygısızlık seni edepsize karşı edepsizce harekete sevk etmesin. Edeple karşılık ver. Edebi senden öğrensinler.”
Bu davet sadece edebi hatırlatmaz. Ezeldeki birlik ve tevhidi de hatırlatır. "Yâ hû!” lafzıyla gerçekleşen bu hatırlatma kişiye mahiyetini, insan derecesini ve ulvi hissedişleri kaim kılar. Hepimiz başka başka suretlerde, ama "Hu” ile hareket eden, Cenab-ı Hakk’ın nefhasının mazharlarıyız. Aslımız ve masdarımız hep O Hu’dan. "Edep Yâ Hû” demekle adeta şunlar ifade edilmek istenir: Ey ezelde nur iken şimdi farklı farklı isimlerle anılan, aslında Hu’dan ibaret olan kardeşim, Allah Tealâ’nın ruhundan ruh üfürdüğü, en büyük emanete sahip, îman tacıyla ziynetlenmiş; benlikten, senlikten öte O "Hû”nun mazharı olmuş "O”! Ey sahibi "Hû” ve sahibi "O”! olan! Sana "O”nun tarafından verilen bâki, kaybolmaz, hatta görülmez edep libasını taşıyan "O”! Bu edepten uzaklıkları görüp de sakın kendindeki emaneti zayi etme. "O”na nefsinin süfli perdeleri ile o edebi örtme. Baki olanı ve baki olan edebi fani, kaybolup gidici hallerle heba etme. O bakiyi bu faniye değişme. Sen her an tecellisi ile her şeyin O’ndan olduğunu hatırla. Dönüşün "O”na olduğunu unutma. Edep Yâ Hû ikazımızı da O’ndan bil…
Ailem Dergisi
Sayı:162
LeoparGS
EDEP
"Edep yahu!.." Eskilerin tekkelerin girişlerine yazdığı bu cümleyi şimdilerde herkesin, özelikle de İslamcı gençliğin alnına yazmak geliyor içimden. Edeb imanın yaldızıdır. Edebini kaybedenin imanının yaldızı sıyrılmıştır.
Başkalarına saygı gösterince küçüleceğini zannedenler tatminsiz ve hastalıklı tiplerdir. Öz güveni olan şahsiyetli insan, beşeri münasebetlerinde saygıyı ve sevgiyi esas alır. Akıllı insan bilir ki, başkalarına saygısı olmayanın kendiine karşı da saygısı yoktur. Ve yine sayanın sayılacağını aklından çıkarmaz.
Bazı eylemler yasak-serbest, haram-he-lal, meşru-gayr-ı meşru sınırlarında değil, güzel-çirkin, iyi-kötü, makbul-merdut sınırlarında değerlendirilmelidir. Her saygısızlık ve edepsizlik haram/yasak değildir belki, ama çirkindir, kötüdür, merduttur. Eylemleri için tek tanımlayıcının haram-helal sınırları olduğunu söyleyenlere, Hz. Nebi’nin söylediği şu sözü hatırlatınız: "Utanmazsan istediğini yap."
Edep ve saygı bir öğretim değil bir eğitim, yani terbiye işidir. Genellikle yalnızca öğretilip eğitilmeyenler, talimden geçirilip terbiyeden geçirilmeyenler arasından çıkar edep ve saygı özürlü kişiler. Bu gibilerden alınacak dersler de vardır kuşkusuz. Zata sormuşlar: "edebi kimden öğrendin" diye. Cevap vermiş: "Edepsizlerden."
Hayalı ve edepli olunuz. Edep imanın aksesuarıdır, takınınız. Kullara karşı ayıp sözkonusu olduğu gibi Allah’a karşı da sözkonusudur. Unutmayınız ki "el-insan abidü’l-ihsan: insan iyiliğin kulcuğudur" demişler. Yine unutmayınız ki edepli ve terbiyelice söylenmiş bir batılın alıcısı, edepsiz ve terbiyesizce söylenmiş bir hakkın alıcısından çok daha fazla olabilir.
Kahkaha atarak gülmek, orda burda gezinerek birşeyler yiyip içmek, hafif düşürecek giysilerle dolaşmak, gereksiz el şakaları yapmak gibi "sulu" tavırlardan uzak durunuz.
Eğer becerebiliyorsanız çok ağlayınız. Rasulü, biraz da, ağlayabilenler anlayabilirler. Kimi zaman göz yaşlan kurşundan daha etkili olabilir. Gözyaşını tanımayan tuzu kuru bir insanın kalbiyle gözü arasındaki bağlantı kopmuş demektir. Böyle birinin, baktığına imanın feraset ve basiretiyle bakamayacağını, müsteşar olamayacağını, olaylar ve eşyayı yorumlarken isabet edemeyeceğini biliniz!
Sürekli vakur ve ciddi olunuz. Hafif meşrep olmayınız. "Oynayan taş yosun tutmaz" derler. Vakar imanın süsüdür. Hafif meşrep insanlar toplum içerisinde saygı uyandırmazlar. Vakarla kibri ve şişinmeyi karıştırmayınız. Eğer kametiniz kıymetinize uygun değilse vakar adı altında kibir ve riya sergileyebilirsiniz.
Kıymetiniz şöhretinize uygun olsun. Eğer şöhretiniz kıymetinizden fazla ise bu açığı riya, entrika, dalavere ve daha başka şeylerle kapatmaya kalkarsınız. İşte o zaman şöhret de, ilim de bir afete dönüşür.
Ciddiyetiniz latif olup latife yapmanıza engel olmasın. Yani anut olmayınız. Somurtkanlıkla ciddiyet arasında dağlar kadar fark vardır. Ciddiyet göstereceğim diye abus bir çehreyle insanların gözlerine biber saçmayınız. İyi biliniz ki insan, tebessüm ederek de ciddi olabilir.
Kahkaha ile tebessüm, "zırıl zırıl ağlamak"la "gözlerinden dökmek", "sevinçten çıldırmak"la memnun olmak, "bayılmak"la hoşuna gitmek, "vurulmak"la sevmek, "eşek şakası" yapmakla latife yapmak, tıkınmakla yemek, caka satmakla yürümek, lavgarlık yapmakla konuşmak, somurtmakla susmak, "takılmak"la "olmak arasındaki fark edeple edepsizlik arasındaki fark kadar büyüktür. Bunu unutmayınız. Beşeri Münasebetler
İyilikleri ve güzellikleri almak ve vermek için etken ve edilgen olunuz. Ancak kötülükler ve kendi kusurlarınız için yalıtkan olunuz. Kusurlarınızı ve hatalarınızı başkalarına bulaştırmayınız. Dostlarınızın hüznünü ve sevincini paylaşınız. Yürek avcısı olunuz. Müstesna zamanları, kederli ve sevinçli anları insanların gönlünü kazanmak için ele geçmez fırsatlar olarak değerlendiriniz.
Eğer İslami değilse, gittiğiniz ortama ve girdiğiniz topluma uymayınız. Gittiğiniz ortamı ve girdiğiniz toplumu kendi inançlarınıza uydurunuz. Gittiğiniz yere ortamınızı da beraberinizde götürünüz. Kendi değerlerinize göre bir çevre oluşturmazsanız birileri sizin adınıza, sizin değerlerinize taban tabana zıt bir çevre oluşturuverecektir.
Mütevazı olunuz fakat şahsiyetsiz olma-
Kardeşine karşı mütevazi olunca değerinin düşeceğini zannedenler gerçekte şahsiyet sahibi olamayan hastalıklı ve kompleksli tiplerdir. Böyleleri sudan ibret alsınlar. Bakınız, sular hep en engin yerlerden akarlar, fakat bu durum ona izzetinden bir şey kaybettirmez. Dilimize deyim olarak dahi girmiştir : "Su gibi azîz olasın" derler. Onun alçaklardan akması değerinden hiçbir şey eksiltmez. Su, köklerden ağaçların ta zirvesine çıkar, kar olur, dağların zirvesine yağar, buhar olur göklere uzanır.
İzzeti ve yüceliği şahsiyetinden kaynaklanmayan insanlar, tevazu göstermeye, mütevazi yaşamaya, giyinmeye, yemeye ve dolaşmaya korkarlar. Aşağılık duygusu taşıyanlar sözlerinde, davranışlarında ve yaşantılarında alçak gönüllü olamazlar.
Tevazuda ölçüyü kaçırıp imanın vakarını ayaklar altına vermek ise bir meziyet değil bir kişilik zaafıdır. Kafire, münafığa ve fasığa karşı herhangi bir menfaat için tevazu ise zilletin ta kendisidir. Mü’min mensup olduğu dinin onurunu kendi nefsinin onurundan çok daha önde tutmalı ve korumalıdır.
Mutabasbıs olmayınız, yağcılık yapmayınız. Eğer böyle yaparsanız, hem kendi şahsiyetinizi düşürmüş hem de muhatabınızı aldatmış olursunuz. Unutmamak gerekir ki, yağ çekerek, dil dökerek elde edilecek menfaat çoğu zaman düşülen zilleti karşılamamaktadır. O menfaati daha başka yollarla elde edebilirsiniz, ancak kaybolan şahsiyetinizi dünyanın servetini ödeseniz geri alamazsınız.
Dalkavukluk yağcılığın meslek haline gelmiş olanıdır. Müslümanların öncü şahsiyetlerini bekleyen en büyük tehlike etraflarının dalkavuklarla çevrilme tehlikesidir. Ne siz başkasının dalkavuğu olunuz ve ne de başkalarının size dalkavukluk yapmasına izin veriniz. Eğer biri sizi yüzünüze karşı methedecekse sizin ona iyilik yapıp yapmadığınıza bakınız. Eğer iyiliğinizin dokunduğu kimseden gelirse ikram ve övgüyü kabul ediniz, eğer iyiliğinizin dokunmadığı bir kimseden gelmişse Sevgili Nebi’nin tavsiyesiyle "onun yüzüne toprak saçınız" ve o methiyeyi kabul etmeyiniz. Bu Allah Rasulü’nün koyduğu nebevi ölçüdür.
İnsanları mevkilerine, durumlarına göre idare etmekle yağcılığı ve dalkavukluğu birbirine karıştırmayınız. İnsanlarla hoş geçinmek ve onların farklı yapı ve yaradılışlarına göre onlara muamele etmek yağcılık ve tabasbus değil akıllılık ve hilim sahibi olmaktır. Bu meziyete sahip olamayanların kaderi yalnız yaşamak ve yalnız ölmektir. Ne ki herkesten bunu beklemek de abes olur.
Dostlarınızın hatalarını münasip bir üslupla yüzüne, iyiliklerini ve güzel taraflarını da arkasına söylemeye gayret ediniz. Tersini yapan dostuna kötülük yapmış olur. Ne ki teşvik ve takdir için olacaksa Allah’tan nefsini şımartmaması niyazıyla iyilikleri yüzüne karşı söylenebilir.
Topluma mâlolmuş mü’rninleri eleştirirken adil ve mutedil olunuz. Onların iyi yanlarının da olduğunu akıldan çıkarmayınız. Eleştirinizi şahıslara değil hatalara teksif ediniz. Ancak eleştirdiğiniz kişiden başkalarının zarar göreceğinden eminseniz onun adını açıklamanızda bir beis yoktur. Çünkü mü’mini maddi ve manevi bir zarara uğramaktan korumak da sizin kardeşlik görevleriniz arasındadır.
Bir kardeşinizi yüzüne karşı tenkid etmenin edebi, gıyabında onun için dua ve istiğfar etmenizdir. Bunu yapabiliyorsanız onu eleştirme hakkını da elde etmişsiniz demektir. Böyle yapmak sözünüzün onun üzerindeki etkisini artıracaktır. Sözü biz söyleriz, tesirini Allah halkeder.
Dininize karşı değil ama dünyanıza ve nefsinize karşı yapılanlar karşısında hoşgörülü olunuz. Sevgili Efendimiz’in buyurduğu gibi: "Hoşgörülü ol ki hoşgörülesin." Bir hatayla adam asanlardan olmayınız. Unutmayınız ki siz de insansınız ve insanlar hata yapan yaratıklardır.
Mü’mine, Allah’tan daha kahredici (Kahhar) pozlarına bürünmek yakışmaz. Tıpkı Allah’tan daha merhametli (Rahim) pozlarına bürünmenin yakışmayacağı gibi. Kul bağışlamayı Allah’tan öğrenmeli ve Rasul Aleyhisselam’ın buyurduğu gibi "Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmalı"dır.
Ancak dininize yapılan hakaret ve tecavüzleri hoşgörme hakkına sahip değilsiniz.
İnsan ancak kendi nefsine yapılan tecavüzü hoşgörebilir. Allah adına, Allah’ın dinine yapılan tecavüzü hoşgörmeye kalkmak, haddi aşmaktır.
İnandığınız değerler, insanlığın değişmez değerleridir. Onlara hakaret edildiğini gördüğünüz zaman, gücünüz neye elveriyorsa o şekilde protesto ediniz. İnandığı değerlere hakaret edilmesini sineye çeken insan, haysiyet ve şereften yoksun insandır.
Celadetli olunuz. Asrımızın en büyük eksikliği celadet yokluğudur. İlim celadetle taçlandığında fazilettir. İnandığı değerler uğruna yeri gelince Sokrates gibi baldıran tasını tepesine dikemeyenler, ilimlerinin ve imanlarının namusunu feda etmişlerdir.
Geçim ehli olunuz. Dirliksiz olmayınız. Birlikte yaşadığınız insanlar sizinle birlikte olmanın tadına doyamasınlar. Onlara "illAllah" çektirmeyiniz. Sizinle bir müddet birlikte yaşayanlar o anları hayırla yâdetsinler. Etrafındaki insanları kırıp geçirenler, ömür boyu dost kıtlığı çekmeye mahkûm olurlar.
İnsanlarla muamelenizde haşin ve gaddar değil, müşfik ve mülayim olunuz. Kahır çekiniz ki kahrınız çekilsin. "Sıkıntıya gelemeyen" dünyada yaşamamalıdır. Mü’min olmak "sıkıntıya gelememek" değil "sıkıntıya aday olmak"tır. İncitmemekten daha önemlisi incinmemektir. Bunu becerebilen ancak kâmil bir ahlâka sahip olan insanlardır. İncitmemek her kişi kârı, incinmemek ise er kişi kândır.
Fedakâr ve vefakâr olunuz. Mü’minler birarada yaşamaya mecbur ve mahkûmdurlar. Birarada yaşamanın olmazsa olmazı "fedakârhk"tır. Hiçbir şey bedelsiz değildir. Hele dost kazanmak hiç… Kardeşini nefsine tercih etmek "îsâr"dır. Îsâr sahibi olabilmek, erdemlerin en yücelerindendir.
Diğergam olunuz, hodgam olmayınız. Eğer insanlar inandıkları bir dünyayı rahatlarından, servetlerinden, konforlarından, hayatlarından fedakârlık yapmadan kurabileceklerini düşünüyorlarsa koskoca bir insanlık tarihi onları yalanlayacaktır. Batıl ehlinin batıl davası için yaptığı fedakârlığı, hak ehli hak davası için yapamıyorsa zaferden söz etmesi de abes olacaktır. Çünkü hayatın en değişmez yasasıdır: "İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır." Kur’an böyle buyurmaktadır. Buradaki şart "çalışmak"tır. Bir insanın Hak’ta oluşu, yatışına mazeret olamaz. Kazananlar, çalışanlar olacaktır.
Mütecessis olmayınız. Israrla Mü’minlerin kusurlarını araştırmak, onları küçük düşürmek için ayıplarını ortaya dökmek, Allah’ın yasakladığı bir davranıştır. Mü’min, kardeşinin kusurlarım ortaya döküp onu rezil eden değil, o kusurları düzeltip onu aziz edendir. Unutmayınız ki Allah’ın güzel isimlerinden biri de "Settar: Ayıpları örtüp, kapatan "dır. Başkalarının açığını yakalamaktan zevk alan tipler marazi tiplerdir. Bu tipler kendi kusurlarını örtmek için başkalarının ‘daha kusurlu’ olduğunu isbat etmeye bayılırlar. Öyle olmayınız ve öyle olanlarla dostluk kurmayınız. İyi biliniz ki başkalarının kusurları ve yanlışları, sizin meziyet ve doğrularınız olamaz.
Meclis emanettir, ihanet etmeyiniz. Mecliste konuşulanlar arasında hususi olanları sağda-solda satmayınız. Nur Suresi 62. ayette belirtilen meclis adabına riayet ediniz. Sohbet esnasında girdiğiniz mecliste bulduğunuz en münasip bir yere oturuveriniz. Sohbetin akışını bozucu tavırlardan uzak durunuz. Sohbetin akışını zedelemeyecekse girerken izin isteyiniz. Eğer gösterilmişse, gösterilen yere oturunuz.
Bir mecliste gündemi iyice kavramadan söze girmeyiniz. Meclise gelen ilim ve irfan sahibi, yaşlı ve hasta kişilere yer veriniz. Bu bir feragat, dolayısıyla tasadduktur. Meclisten izin istemeden kalkmayınız. Her mecliste sohbete başlarken Kur’an’dan bir sure ve dua ile başlamayı, bitirirken de istiğfar ile bitirmeyi itiyad haline getiriniz. Biliniz ki Nebi Aleyhisselam böyle yapardı. Bu, meclisin manevi havasını etkileyecek, unutulan bir sünnet ise ihya edilmiş olacaktır.
Bu meyanda insanların ızdıraplarına ortak olunuz. Hastaları ziyaret ve teselli ediniz. İnsanlığımızın, İslamlığımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu unutmayınız.
Yürek avcısı olunuz. İnsanlar zor zamanlarda yapılan iyilikleri unutmazlar. Böylesi hassas zamanlan kollayınız ve gönüllerde kendinize yer ayırınız. Yetimleri, öksüzleri, garipleri, dulları ve kimsesizleri görüp gözetiniz. Unutmayınız ki her toplumda bu zümreler İslam’ın doğal müttefikidirler. Ve yine unutmayınız ki içinde yaşadığımız toplumdaki mustaz’aflan korumak, inancımızın bize yüklediği bir görevdir.
İçinde yaşadığınız toplumda ezilen insanların sözcüsü ve gözcüsü olunuz. Onları dinin değişmez değerleriyle motive ediniz. Dertlerini dinleyip sofranızı onlarla paylaşınız. Sürekli toplumun varlıklı kesimlerine hürmet etmek, yoksulla varsıl arasında saygı ve hürmette ayrıcalık yapmak, Allah’ın nefret ettiği tavırlardır. Bunu "hizmet", "dâvâ" vs. gibi bahanelerle dahi olsa yapmayınız. Bunu yapmak "Yahudileşmek"tir. Bu iğrenç davranıştan şeytandan kaçar gibi kaçınınız.
Mustafa İSLAMOĞLU
LeoparGS
EDEP
Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse Hakk’ın lütfundan mahrumdur.
Edebi olmayan yalnız kendine kötülük etmiş olmaz. Belki bütün dünyayı ateşe vermiş olur.
Kederden, karanlıklardan (başına) her ne gelirse (bil ki) küstahlık ve pervâsızlıktandır.
Bu felek, edebinden dolayı nûra gark olmuştur; melekler de edepleri sebebiyle pâk ve masum olmuşlardır.
Güneşin tutulması, küstahlığı yüzündendir. Bir melek olan Şeytan da yine küstahlık yüzünden kapıdan sürülmüştür.
Şeytan, (Allah’a) "beni sen azdırdın” dedi; o alçak ifrit, kendi yaptığını gizledi.
Adem (a.s.) ise "nefsimize zulmettik” dedi; o bizim gibi Hakk’ın fiilinden gafil değildi;
Günah işlediği halde edebe riayet ederek (suçu) Allah’a isnat etmedi, Allah’ın halkettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nâil oldu.
Hz. Adem, tövbe ettikten sonra Allah, "Ey Âdem! O suçu o mihnetleri, sende ben yaratmadım mı?
O benim takdirim, benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.
Adem (a.s.) "Korktum, edebi terk edemedim” deyince Allah, "İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.
Edebden, terbiyeden kaçanlar, erliğin yüz suyunu da dökerler, erlerin yüz suyunu da.
Ey Müslüman, edep nedir diye arar sorarsan bil ki; edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.
Mesnevi’den
LeoparGS
EDEP
Edep, nefsini tanıyıp haddini bilmektir.
Edep, kul olduğunu anlayıp Yüce Mevlâ’ya yönelmektir.
Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.
Edep, fani dünyayı tanıyıp boş davaları bırakmaktır.
Edep, Cenab-ı Hakk’ın ve varlıkların haklarını güzel korumaktır.
Edep, hayalı ve vefalı olmaktır.
Edep, pişman olunacak şeyleri yapmamaktır.
Kısaca edep, güzel ahlâktır.
Güzel ahlâk ise, içiyle dışıyla doğru olmak ve bu doğruluk üzere yaşamaktır. Buna denge ve istikamet denir.
Dengeli olmak, devamlı aynı güzel hâli korumaktır. Acı tatlı bütün hallerde istikametini bozmayan, dost ve düşmana karşı dürüstlükten ayrılmayan kimse dengeli insandır. Denge, insandaki akıl seviyesini gösterir.
İnşirah
"Edepten nasibi yoksa bir kişi insan değildir, insanla hayvan arasındaki fark edeptir.”
"Edepsizlik ve küstahlıktan güneş tutulmuş, şeytan cüret ve terbiyesizliğinden dergâh-ı ilâhîden kovulmuştur.”
"Edepsiz kimse yalnız kendisini rezil ve perişan etmez, belki cümle alemi fesada verip sefalet ateşine atar.”
"Gelin hudâ-i lem yezelden tevfîk-i edep isteyelim, zira edepsizler Allah’ın hudutsuz lütuf ve merhametinden mahrum olmuşlardır.”
"Kişinin edebi altından hayırlıdır. Onun içindir ki, sedirde edepsizlik eden eşiğe, eşikte edepsizlik eden dışarıya atılır.”
"Eğer şeytanın başını ezmek istersen gözünü aç ve gör ki şeytanın katili en çok edeptir.”
"Îman nedir? diye aklımdan sordum. Akıl kalbimin kulağına söyleyerek ‘iman edeptir’ dedi.”
İbnü’l-Mübarek der ki: "Bize faydasız çok bilgiden ziyade edep ve yüksek terbiye lazımdır. İş görecek olan dindir, takvâdır, sâlih amellerdir. Her iki cihanda felah, saadet bunlarla olur.”
Candle
Edep – Utanmak – Ar Etmek ile ilgili sözler için sağolun
Mustafa Hamûş
Edep, kibri kırıp tavazuya sarılmaktır.
Allah razı olsun
NuN
Edep ve ar ile ilgili sözler
Edep her işi güzelleştiriyor.
Edep ogrenmek isteyen sünnete baksin.
Ar haya demektir utanmak demektir.
Ar damari catlamis birinde hayir yoktur.
ar ile ilgili sözler, ar ile ilgili sozler, edep ve haya ile ilgili atasözleri