Beşikte iken konuşan çocuklar
M.Ş.Y.
Beşikte iken konuşan insanların sayısı belli midir?
Kesin belli değildir. Beşikte iken konuşanlardan bazıları şunlardır:
1- Muhammed aleyhisselam doğunca, secdeye kapanıp, (La ilahe illAllah, inni resulullah) = (Allah’tan başka İlah yoktur, elbette ben Allah’ın Resulüyüm) demiştir. (Şevahid-ün-nübüvve)
2- Yahya aleyhisselam, beşikte iken, yeni doğan Hazret-i İsa’ya, (Sen, Allah’ın kulu ve Resulüsün) diyerek onun Peygamberliğini tasdik etmiştir. (İ. Süyuti)
3- İsa aleyhisselamın konuştuğu Kur’an-ı kerimde mealen şöyle bildiriliyor:
(Meryem, İsa’yı doğurup kucağında getirince, ona, Çok garip bir iş yapmışsın, baban kötü, annen iffetsiz değildi dediler. Meryem, [sormaları için] çocuğu gösterince, ona, Biz çocukla nasıl konuşuruz dediler. Çocuk dedi ki, Ben Allah’ın kuluyum, O bana kitap verdi ve beni Peygamber yaptı. Bana namazı ve zekatı emretti. ) [Meryem 27-31]
4- Hazret-i İbrahim, doğunca, (La ilahe illAllah…) dedi. (Ruh-ül-beyan)
5- Hazret-i Meryem de, beşikte iken konuştu. Hiçbir kadından süt emmedi. Allahü teâlânın gönderdiği rızıklarla beslendi. (Beydavi)
6- Kötü bir kadın, doğurduğu çocuğun babasının, Cüreyc olduğunu söyler. Halk ayaklanır ve Cüreycin ibadetgahını yıkarlar. Kendisini ararken, Cüreyc namaz kılıp Allah’tan kurtulması için dua eder. Sonra çocuğun yanına gelir. Çocuk, babasının bir çoban olduğunu söyleyince, oradakiler, yaptıkları zulümden dolayı Cüreycden özür dilediler. (Buhari)
7- Yusuf aleyhisselama iftira edilince, Zeliha’nın akrabasından bir bebek, (Yusuf’un gömleği önünden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, Yusuf yalancıdır. Gömleği arkadan yırtılmışsa, Yusuf doğru söylüyor, kadın yalancıdır) dedi.
[Bu hususta Yusuf suresinin 26 ve 27. âyet-i kerimelerinde bilgi vardır. Hazret-i Yusuf’un mucizesi ile bebek konuşunca, kadının yalanı meydana çıktı.]
8- Zalim ve kâfir bir hükümdar, ilahlık davası güdüyordu. Kendini ilah kabul etmeyenleri ve Allah’a iman edenleri ateşe atıyordu. Ateşe atma sırası, kucağında çocuğu bulunan bir kadına geldi. Kadın, ateşe girmek istemeyince, bebeği, (Anne sabret, sen hak din üzeresin) dedi. (Müslim)
9- İsrail oğullarından bir kadın, oğlunu emzirirken, yakışıklı ve heybetli bir genç adam, atı ile oradan geçiyordu. Kadın, (Ya Rabbi, şu bebeğimi de, böyle yakışıklı ve heybetli kıl) diye dua ederken, bebek, emmeyi bırakıp, Ya Rabbi, beni onun gibi yapma dedi. Daha sonra oradan zavallı bir cariye geçiyordu. İnsanlar, ona kötü laf söyleyerek hakaret ediyorlardı. Kadın, (Ya Rabbi, şu bebeğimi, bu cariye gibi yapma) diye dua etti. Bebek, yine emmeyi bırakıp, Ya Rabbi, beni onun gibi yap dedi. Bebeğin bu konuşmalarına şaşıran anne, bebeğine, niye böyle söylediğini sordu. Bebek, O atlı, zalim biridir. Bu cariye ise, iftiraya uğrayan suçsuz bir mazlumdur dedi. (Buhari)
10- Allah’a iman etmiş bir kadın, Firavun’un kızının başını tararken, tarak yere düştü. Alırken, Bismillah dedi. Firavunun kızı, (Yoksa senin, babamdan başka Rabbin mi var) dedi. Kadın, (Herkesin Rabbi Allah’tır) dedi. Firavunun kızı, durumu babasına haber verdi. Firavun, kadının inancından dönmesini istedi. Kadın, kabul etmedi. Kadını ateşte kızdırılmış bir heykelin içine koyarak öldürecekleri zaman, kadın, girmemek için diretti. Kucağındaki bebeği, (Anne, korkma, sen hak din üzeresin) dedi. (Hakim)
11- Yemameli bir zat, çocuğu ile birlikte Resul-i ekremin huzuruna gelmişti. Peygamber efendimiz, çocuğa, (Ben kimim) dedi. Çocuk da, (Sen Resulullahsın) dedi. Peygamber efendimiz çocuğu severek ona, Mübarekül-Yemame adını verdi. (Mevahib-i Ledünniyye)
12- Nuh aleyhisselam, mağarada doğmuştur. Annesi mağaradan onu çıkarırken, (Yavrumun hali ne olacak) diye söylendi. Hazret-i Nuh, (Anne korkma, hiçbir kimse bana zarar veremez. Allah beni yarattığı gibi korur) dedi. (Ruh-ül-beyan)
13- Bir kahin, Firavun’a, (İsrail oğullarından bir çocuk doğacak ve senin devletin yok olacak) dedi. Firavun, bunun üzerine, Beni İsrail’den doğan erkek çocukları öldürtmeye başlamıştı. Cellatlar her evi basıyor, yeni doğmuş çocuk görünce, hemen öldürüyorlardı. Bu sırada Hazret-i Musa doğdu. Çok geçmeden Firavun’un cellatları evi bastılar. Hazret-i Musa’nın annesi, çocuğu fırının içine sakladı. Hazret-i Musa’nın ablası, durumu bilmediği için fırını yakmıştı. Annesi, cellatlar gidince, çocuğu almak için geldiğinde, fırın yanmakta idi. (Eyvah, evladım yandı) diye feryat ederken, fırın içinden Hazret-i Musa, (Anne üzülme, Allah beni korudu) dedi. Annesi elini fırına sokup oğlunu çıkardı. (Ruh-ül beyan)
Allahü teâlâ her şeye kadirdir. (Şura 9)
14- Hazret-i Yusuf da, annesinin karnında iken, (Uzun bir müddet, babamdan ayrı kalacağım) dedi. (Ruh-ül-beyan c.4, s.241)
Yanıt: Beşikte iken konuşan çocuklar
mumsema
BEŞİKTE KONUŞANLARIN KISSASI
ـ4994 ـ1ـ عن أبِي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسول اللّهِ #: لَمْ يَتَكَلّمْ في الْمَهْدِ إَّ ثَثَةٌ: عِيسى ابْنُ مَرْيَمَ عَلَيْهِمَا السَّمُ. وَصَاحِبُ جُرَيْجٍ، وَكَانَ جُرَيْجٌ رَجًُ عَابِداً فَاتَّخَذَ صَوْمَعَةً، فَكَانَ فيهَا فَأتَتْهُ
أُمُّهُ، وَهُوَ يُصَلي. فَقَالَتْ: يَا جُرَيْجُ! فقَالَ: اللّهُمَّ أُمِّي وَصََتِي. فَأقْبَلَ عَلى صََتِهِ. فقَالَتْ بَعْدَ ثَالِثِ يََومٍ في ثَالِثِ مَرَّةٍ: اللّهُمَّ َ تُمِتْهُ حَتّى يَنْظُرَ في وُجُوهِ الْمُومِسَات، فَتَذَاكَرَ بَنُو إسْرائِيلَ جُرَيْجاً وَعِبَادَتَهُ، وَكانَتْ إمْرَأةٌ بُغِيٌّ يُتَمَثَّلُ بِهَا. فَقَالَتْ: إنْ شِئْتُمْ ‘فْتِنَنْهُ. فَتَعَرَّضَتْ لَهُ، فَلَمْ يَلْتَفِتْ إلَيْهَا. فأتَتْ رَاعِياً كَانَ يَأوِي الى صَوْمَعَتِهِ، فأمْكَنَتْهُ مِنْ نَفْسِهَا. فَوَقَعَ عَلَيهاَ، فَحَمَلَتْ فَلَمَّا وَلَدَتْ قَالَتْ: هُوَ مِنْ جُرَيْجٍ. فَأتَوْهُ فَأنْزَلُوهُ مِنْ صَوْمَعَتِهِ وَهَدَمُوهَا، وَجَعَلُوا يَضْرِبُونَهُ. فقَالَ: مَا شَأنُكُمْ؟ قَالُوا: زَنَيْتَ بهذِهِ الْبَغْيِّ فَوَلَدَتْ مِنْكَ. فقَالَ: أيْنَ الصَّبِيُّ؟ فَجَاءُوا بِِهِ. فقَالَ: دَعُونِي حَتّى أُصَلِّيَ فَصَلّى، فَلَمَّا انْصَرفَ أتَى الصَّبِيَّ. فَطَعَنَ في بَطْنِهِ وَقَالَ: يَا غَُمُ مَنْ أبُوكَ؟ فقَالَ: فَُنٌ الرَّاعِي. فأقْبَلُوا عَلى جُرَيْجٍ يُقَبِّلُونَهُ وَيَتَمَسَّحُونَ بِهِ، وَقَالُوا: نَبْنِي صَوْمَعَتَكَ مِنْ ذَهَبٍ. قَالَ: َ. أعِيدُوهَا مِنْ لَبَنٍ كَمَا كَانَتْ فَفَعَلُوا وَبَيْنَا صَبِيٌّ يَرْضَعُ مِنْ أُمِّهِ مَرَّ رَجُلٌ عَلى دَابَةٍ فَارِهَةٍ وَشَارَةٍ حَسَنَةٍ. فَقَالَتْ الْمَرأةُ: اللّهُمَّ اِجْعَلْ إبْنِي مِثْلَ هذَا فَتَرَكَ الْثَدْيَ، وَأقْبَلَ يَنْظُرُ إلَيْهِ وَقَالَ: اللَّهُمَّ َ تَجْعَلْنِى مِثْلَهُ. ثُمَّ أقْبَلَ عَلى ثَدْيِهِ وَجَعَلَ يَرْتَضِعُ. قَالَ: فَكأنِّي أنْظُرُ الى رَسُولِ اللّهِ # وَهُوَ يُحْكِي اِرْتِضَاعَهُ بِإصْبَعِهِ السَّبَّابَةِ في فِيهِ يَمَصُّهَا، وَمَرُّوا بِجَارِيَةٍ يَضْرِبُونَهَا وَيَقُولُونَ زَنَيْتِ، سَرَقْتِ؛ وَهِيَ تَقُولُ: حَسْبِيَ اللّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ. فَقَالَتْ أُمُّهُ: َ تَجْعَلْ اِبْنِي مِثْلَهَا. فَتَرَكَ الرَّضَاعَ، وَنَظَرَ إلَيْهَا. وَقَالَ: اللّهُمَّ
اجْعَلْنِي مِثْلَهَا. فَهُنَالِكَ تَرَاجَعَا الْحَدِيثَ. فَقَالَ: مَرَّ رَجُلٌ حَسَنٌ الْهَيْئَةِ، فَقُلْتِ: اللّهُمَّ اجْعَلِ ابْنِي مِثْلَهُ، فَقُلْتُ: اللّهُمَّ َ تَجْعَلْنِي مِثْلَهُ. وَمَرُّوا بِهذِهِ ا’مةِ يَضْرِبُونَهَا ويَقُولُونَ: زَنَيْتِ، سَرَقْتِ. فَقُلْتِ: اللّهُمَّ َ تَجْعَلْ اِبْنِي مِثْلَهَا. فَقُلْتُ: اللّهُمَّ اجْعَلْنِي مِثْلَهَا. فقَالَ: إنَّ ذَلِكَ الرَّجُلَ كَانَ جَبَّاراً. فَقُلْتُ: اللّهُمَّ َ تَجْعَلْنِي مِثْلَهُ. وَإنَّ هذِِهِ يَقُولُونَ لَهَا زَنَيْتِ، سَرَقْتِ وَلَمْ تَزْنِ وَلَمْ تَسْرِقْ. فَقُلْتُ اللّهُمّ اجْعَلْنِي مِثْلَهَا[. أخرجه الشيخان وهذا لفظ مسلم.و»المومساتُ« هي جمع مومسة وهي الفاجرة، والمياميس مثله. و»البَغيُّ« الزانية.و»يُتَمَثلُ بِحُسنَها« أي يعجب به فيقال لكل من يستحسن: هذا مثل فنة في الحسن.و»الشَّارةُ الحسنةُ« جمال الظاهر في الهيئة والملبس والمركب ونحو ذلك.و»الجَبَّار« العاتي المتكبر القاهر للناس، واللّه أعلم .
1. (4994)- Hz. Ebu Hureyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima’sselam, Cüreyc’in arkadaşı.
Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldu. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu.
“Ey Cüreyc! [Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim]” diye seslendi. Cüreyc:
“Allahım! Annem ve namazım (hangisini tercih edeyim?)” diye düşündü). Namazına devama karar verdi.
Annesi çağırmasını [her defasında üç kere olmak üzere] üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda:
“Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!” diye bedduada bulundu. Benî İsrail, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı.
“Dilerseniz ben onu fitneye atarım” dedi. Gidip Cüreyc’e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi.
Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc’in manastırı(nın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca:
“Bu çocuk Cüreyc’ten” dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc’i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, [hakaretler ettiler], kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara:
“Derdiniz ne?” diye sordu.
“Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!” dediler. Cüreyc:
“Çocuk nerede, (getirin bana?)” dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc:
“Bırakın beni namazımı kılayım!” dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve:
“Ey çocuk! Baban kim?” diye sordu. Çocuk: “Falanca çoban!” dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc’e gelip onu öpüp okşadı ve: “Senin manastırını altından yapacağız!” dedi. Cüreyc ise:
“Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!” dedi. Onlar da yaptılar.
(Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın:
“Allah’ım şu oğlumu bunun gibi yap!” diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve:
“Allahım beni bunun gibi yapma!” diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı.
“Ebu Hureyre der ki: “Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim.”
(Resulullah anlatmaya devam etti):
“(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve:
“(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!” diyorlardı. Cariye ise:
“Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!” diyordu. Çocuğun annesi:
“Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!” dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve:
“Allahım beni bunun gibi yap! dedi. İşte burada anne,evlat karşılıklı konuşmaya başladılar: [Anne dedi ki:
“Boğazı tıkanasıca! Kıyafeti güzel bir adam geçti. Ben: “Allahım, oğlumu bunun gibi yap” dedim. Sen: “Allahım! Beni bunun gibi yapma!” dedin. Yanımızdan cariyeyi döverek, zina ve hırsızlık yaptığını söyleyerek geçenler oldu. Ben: “Allahım, oğlumu bunun gibi yapma” dedim. Sen ise: “Allahım, beni bunun gibi yap!” dedin.
Oğlu şu cevabı verdi:
“Güzel kıyafetli bir adam geçti. Sen: “Allahım, oğlumu bunun gibi yap!” dedin, ben ise: “Allahım beni bunun gibi yapma!” dedim. Yanınızdan bu cariyeyi geçirdiler. Onu hem dövüp hem de: “Zina ettin, hırsızlık ettin!” diyorlardı. Sen: “Allahım, oğlumu bunun gibi yapma! “dedin. Ben ise: “Allahım, beni bunun gibi yap!” dedim. (Sebebini açıklayayım): O atlı adam cebbar zalimin biriydi. Ben de: “Allahım beni böyle yapma!” dedim. “Zina ettin, hırsızlık yaptın!” dedikleri şu zavallı cariye ise ne zina yapmıştı, ne de çalmıştı! Ben de “Alahım beni bunun gibi yap!” dedim.” [Buhârî, Enbiya 50, Amel fi’s-Salat 7; Müslim, Birr 7, 8, (2550). Metin Müslim’den alınmalıdır.][1]
AÇIKLAMA:
1- Müellif, metnin Müslim’in metni olduğunu söylerse de hadisin sonunda, Müslim’deki asla uymayan bir durum var; üçüncü hikâyede annenin suali eksik. Biz bunu Müslim’den alarak köşeli parantez ([…]) içerisinde kaydettik. Ayrıca, sahibinin açıklaması Müslim’deki asılda daha kısa. Biz bu kısımda Teysir’in metnindekini aynen tercüme ettik.
2- Buharî’de kıssalar toptan da, ayrı ayrı da anlatılmıştır.
3- Konuşma yaşından önce konuşan çocukların sayısı rivayetlerde yediye çıkmaktadır. İbnu Hacer, kaynaklarını da vererek diğerlerini de tanıtır.
Biri, Firavun’un kızına berberlik yapan kadının oğludur. Firavun ateşe atacağı zaman bebek: “Anneciğim sabret, biz hak yoldayız” demiştir.
Ashab-ı uhduddan bir kadın ateşe atılacağı zaman, memede olan çocuk: “Anneciğim sabret, sen hak üzeresin” demiştir.
Hz. Yahya’nın beşikte iken konuştuğu rivayet edilmiştir.
Hz. İbrahim de beşikte konuşmuştur.
Resulullah’ın o devirde Mübareku’l-Yemame adında bir çocuğun beşikte konuştuğu rivayet edilmiştir. Hz. Yusuf’un şahidi ihtilaflıdır.
Aynî, hadiste üç denmiş olmasını, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın “üç” dediği zaman, diğerlerinin henüz vahyen bildirilmemiş olabileceği ihtimaliyle açıklar. Çünkü, Aleyhissalâtu vesselâm gaybı bilmezdi. Cenab-ı Hakk’ın bildirdiği kadarını bilirdi. Hz. Yusuf’a şahidlik eden çocuk, Firavun’un ateşe atmak istediği kadının çocuğu ve Yahya aleyhisselam da konuşma yaşından önce konuşan çocuklar arasında zikredilirler. Kurtubî “Bu üç çocuğun beşikte iken, diğerlerinin beşikten çıkmış, biraz daha büyümüş ama henüz çocuk yaşına basmamış halde konuşmalarıyla” te’vil ederek tearuzu giderir.
4- Hadiste, Cüreyc namazda konuşuyor gözükmektedir. Halbuki konuşmak namazı bozar. Alimler bu hususta şu açıklamayı yapar: Cüreyc’in zamanındaki şeriatte namazda konuşmak namazı bozmayabilir. Nitekim, İslam’ın bidayetinde namazda huşu ile ilgili ayet gelmezden önce namazda konuşulabiliyor, hareket edilebiliyordu. Ayetten sonra bu yasaklanmıştır. Mamafih, Cüreyc’in konuşmasını, “içinden, kendi kendine konuşmuş olabilir” şeklinde yorumlayan da olmuştur.
Cüreyc annesine cevapla, namaza devam şıklarından “devamı” tercih etmiş, ancak annesinin bedduasına mazhar olmuş ve bu dua indAllah kabul görmüştür. Birkısım alimler, hadisten böyle bir durumda anneye cevap vermek gerektiğini istidlal etmişlerdir. “Kıldığı namazı nafile idi, anneye cevabı ise vacibtir” demişlerdir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ ın “Eğer Cüreyc alim olsaydı, annesinin çağırmasına cevap vermenin namazdan evla olacağını bilirdi” dediği de rivayet edilmiştir.
Nevevî şöyle der: “Annesinin duası kabul edilmiştir. Çünkü, Cüreyc’ in namazı kısa tutup annesine cevap vermesi mümkündü. Ancak o, annesinin manastırı terkedip, dünyaya ve dünyaya ait işlere dönmesini talep edeceğinden korkarak cevap vermedi.”
5- Hadisten Elde Edilen Bazı Fevaid:
Hadiste anne ve baba hukukunun büyüklüğü, çocuk mazur bile olsa anne ve babanın çocuğa yapacağı bedduanın makbul olacağı ders verilmektedir.
Terbiyecilerin, terbiye ettiklerine karşı rıfk ile muameleleri esastır: Annesi Cüreyc’e daha ağır bedduada bulunabilirdi: Ölmesi, fuhşa düşmesi gibi… Bunları talep etmiyor: “Fahişe yüzünü görmeden ölme!” şeklinde dileniyor.
Allah’a karşı sıdk içinde olana fitne zarar vermez.
Cüreyc kuvvetli bir yakine, sıhhatli bir ümide sahiptir. Nitekim, talebi üzerine, olmayacak şey vukua geliyor: Beşikteki çocuk konuşuyor.
İki iş teâruz ederse, daha mühim olana öncelik verilmelidir.
Veliler kerâmet gösterirler. Bu, talep ve ihtiyarlarıyla da olabilir.
Nefsinde kuvvet gören, ibadetin meşakkatlisini tercih edebilir.
Fuhşiyat işleyenin hurmeti kalmaz.
Hadisin bazı vecihlerinde بَيْتُ الزَّوَانِي tabiri geçmektedir. Bu tabir, İsrailoğullarında fuhuş evlerinin mevcudiyetini ve onların zillete düşüşlerinin bir sebebini gösterir.
Abdest ve namaz önceki ümmetlerde de mevcuttur.[2]
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/238-240.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/240-242.
kundakta konuşan bebekler, kundakta konuşan 3 bebek, kundakta konuşan 4 bebek