İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
uhutgunesi
İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
Sihir, sözlükte gizli olan şeydir Göz boyama ve hile yoluyla insanları yanıltma anlamlarına gelir Türkçemizde Büyü ve Efsun diye adlandırılmaktadır Sihrin tarihi çok eskilere dayanmaktadır Sihirle uğraşan insanlar, tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar var olmuştur İnsanları aldatmaya yönelik bu davranışların en büyük etkisi insan ruhu üzerinde olmaktadır
Büyü, İslâm’dan önceki toplumlarda ve dinlerde de gelecekten haber verme, tılsımla tedavi etme, cincilik ve falcılık yapmak sûretiyle kehanette bulunma gibi davranışlar biçiminde bir çıkar vasıtası olarak kullanılmıştır
Büyünün asıl amacı, insana ve olaylara etki ederek çok avlama, balık tutma, hayvan yetiştirme, düşmanı yenme, zarara uğratma veya öldürme, çocuk, ürün ve mal çoğaltma, hastalıktan kurtulma, kısaca kişilere etki ederek iyilik ya da kötülük etmek sûretiyle bir menfaat sağlamadır[1]
Düşünceyi bozan, insan aklını şaşırtan ve gönülleri çelen sihir, yedi büyük günahtan sayılmıştır Konumuzla alakalı Hz Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurmaktadır İnsanı helak eden yedi şeyden sakınınız Bunlar nedir diye sorulduğunda şöyle buyurdu: Allah’a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı insanı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, harpten kaçmak ve namusuna düşkün Müslüman kadınlara zina iftirası atmak [2]
Sihir ve büyünün asıl niteliği, hayali bir şeyi hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir meydana getirmesidir İnsanları birbirine düşüren, toplumu büyük fitnelere götüren sihir, dinimizce yasaklanmış, sihirle büyüyle uğraşanların dünyada da ahrette de perişan olacakları Yüce Rabbimizce bildirilmektedir Kur’an-ı Kerim’de Hz Musa kıssası bizlere aktarılırken özellikle sihirbazların sihirlerinin sadece göz boyamaktan ibaret olduğu, sihirbazların asla iflah bulmayacakları şöyle anlatılmaktadır
Sihirbazlar: Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz dediler Mûsâ: Yok, (önce) siz atın dedi Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor Bunun üzerine Mûsâ içinde bir korku hissetti Şöyle dedik: Korkma (ey Mûsâ!) Çünkü, sensin en üstün olan Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez (Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık dediler Firavun, Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür Şimdi andolsun sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz Sihirbazlar şöyle dediler: Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz Artık sen vereceğin hükmü ver Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha kalıcıdır [3]
Yukarıda aktarmış olduğumuz ayetlerde sihirbazların Hz Musa’nın kendilerine gösterdikleri şeyin sihir değil de mucize olduğunu çok iyi anladıklarından dolayı iman ettikleri dile getirilmektedir Özellikle ayetlerde Firavun tehdidine rağmen Allah’a inanan sihirbazların bir daha imandan geri dönmeyecekleri zikredilmektedir Bu ayetler bize göstermektedir ki, sihirbazlar kendilerinin yaptıklarının ancak bir göz boyama olduğunu çok iyi biliyorlar ve bununla ancak halkı kandırabiliyorlar Günümüzde sihir yapan insanların yapmış oldukları şeylere itibar etmemeli ve sadece Yüce Rabbimizden sakınmalıyız Bize sihir yapılmasından çok korkmaktayız Sakınmamız gerekenden sakınmamız yerine korkularımızdan sakınmakta ve bunun sonucunda bizde sihir yapanların tuzağına düşmekteyiz Bizlere büyü yapılır endişesiyle büyücülere gitmek, büyü yaptırıldı diye yine büyücülere başvurmak asla doğru bir davranış olmayacaktır
Kur’an-ı Kerim’in sondan bir önceki süresi Felak süresinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ {} مِن شَرِّ مَا خَلَقَ {} وَمِن شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ {} وَمِن شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ {} وَمِن شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ {}
De ki: Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım [4] Süre-i celilede büyü yapanların, sihirle uğraşanların şerli kimseler olduğu vurgulanmaktadır Bu şerleri kendilerini helake götürmekle kalmayıp, diğer insanlara da sıkıntı vermektedirler Ancak yapmış oldukları bu sihirlerden Allah’a sığınmak gerekmektedir Bu sürede sığınma mercii olarak Allah bildirilmektedir Bizlerde Yüce Rabbimize tam anlamıyla güvenmek zorundayız
Sihir ve büyü yapmak ne kadar günahsa Müslüman’ın herhangi bir problemini çözmek için büyücüye gitmesi aynı şekilde günahtır Sevgili Peygamberimiz bu duruma şöyle dikkat çekmektedir Bazı şeyleri uğursuzluğa yoran ve başka birine bu tür yorumlar yaptıran, fala bakan veya baktıran sihir yapan ve yaptıran bizden değildir Kim bir falcıya giderde onun söylediğini doğrularsa o kimse Muhammed (sav)’e indirileni inkar etmiş olur [5]
Günümüzde sihir ve büyünün çokça yaygın olduğunu üzülerek görmekteyiz Her kesimden insanlar bu yanlışlığın içinde düşmüştür İşlerini sihirle ve büyüyle çözme yoluna gidenler öncelikle şunu düşünmelidirler Sihir ve büyü yapanlar, işlerimizi çok güzel bir şekilde halledebilecekleri ideasında bulunuyorlar Eğer bu doğruysa neden kendi sıkıntılarına çare bulamıyorlar Kendilerine büyü yaptırmaya gelen insanların paralarıyla geçimlerini karşılayan bu insanlar, eğer yaptıkları doğruysa neden büyüyle kendi paralarını çoğaltamamaktadırlar Kendilerini çok güçlü gördüğümüz bu insanlar kendilerine gelen zorlukları engelleyebiliyorlar mı? O Kadar güçlü iseler neden kendi ölümlerine engel olamıyorlar? Hastalara şifa bulduklarını söyleyen bu insanlar neden hastanelere gidip orda doktorlara tedavi olup gerekirse ameliyat oluyorlar? Bu gibi örnekleri çoğaltabiliriz Bizler şu sorunun cevabını aramalıyız Kendilerine fayda sağlayamayan insanlar başkasına nasıl fayda sağlayabileceklerdir? Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır
وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِ مِنْ أَحَدٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْاْ بِهِ أَنفُسَهُمْ لَوْ كَانُواْ يَعْلَمُونَ
…Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi [6]
Büyü temelinde menfaat olan bir davranış olduğundan din ve kutsal tanımaz Büyüde Tanrının irade ve kudreti üstünde işler başarabilme iddiası vardır[7] Bu sebeple, bizlerde gücümüzün yettiği kadar büyüden ve büyü ile uğraşanlardan kaçınmalıyız Dua ve niyazda bulunmalıyız
Sonuç itibariyle; bugün çok büyük bir sektör haline gelen büyücülük, hep bizlerin sayesinde bu hale gelmiştir Talep olmasaydı talebe cevap verecek insanlarda olmazdı Mesela müşteri olmasa tüccarlık da olmazdı Biz bu gibi şeylere itibar etmeyelim ki, yalan ve düzenbazlıkla geçimlerini sağlayan bu insanlarda yaygın hale gelmesin
Vaazımızı Sevgili Peygamberimizin sihir yapmayan, yaptırmayan ve uğursuzluğuna inanmayanlar için bildirdiği şu müjde ile son veriyorum
(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi Peygamber gördüm, yanında üç-beş kişilik küçük bir grup vardı Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı Kendi ümmetim sandım Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler Baktım; (çok) büyük bir karaltı ‘İşte bunlar senin ümmetindir İçlerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler
(İbni Abbas diyor ki) Söz buraya gelince Peygamber aleyhisselâm kalkıp evine gitti Oradaki sahâbîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır derken, kimileri, Bunlar İslâm geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır dediler Daha başka birçok görüş ileri sürenler oldu
Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselâm çıkageldi
– Ne hakkında konuşuyorsunuz? diye sordu
– Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler
Bunun üzerine Nebi sallAllahu aleyhi ve sellem:
– Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir buyurdu[8]
Yüce Rabbim Kendi rızasından bizleri ayırmasın İnsanların şerrinden, şerlilerin şerrinden bizleri korusun Her daim iyi işlerle meşgul olmayı, kötü davranışlardan bizleri korusun Allah’a emanet olun
Ahmet ÜNAL
Vaiz
[1] Dini kavramlar Sözlüğü, DİB Yayınları Büyü md
[2] Riyazü’s Salihin, Hadis No:1797
[3] Taha, 65-73
[4] Felak, 1-5
[5] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2, 429
[6] Bakara, 2/102
[7] TDV İlmihal, c2, s154
[8] Riyazü’s Salihin, Hadis No:75
Cevap: İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
fecr
Allah c.c. razı olsun güzel bir paylasim
Cevap: İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
Muhammed
İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
Allah c.c. razı olsun
Cevap: İslamda Sihir (Büyü) Yasağı (Vaaz)
imam
BÜYÜ VAAZ SOHBET KONUSU
Din ile ilgisi olmayan dualar ve hareketlerle ruh üzerine tesir yapmak. Buna Arapça’da "sihir" adı da verilir. Bir insanı istenilen şeyi yapmağa sevk eden gizli kuvvet, tabiata aykırı haller vücuda getiren etkiler. Bunları yapanlara "büyücü" denilir. Büyüyü şöyle tarif etmek mümkündür. Herhangi bir çıkar uğruna başkasına zarar vermeye yönelik meşru olmayan yollarla bir takım gizli kuvvetleri yönlendirerek yapılan ve gerçeğe uymayan gözbağcılık, düzenbazlık, oyunculuk şeklindeki işler. Gözbağcılık, düzenbazlık gibi oyunlarla insanları aldatan kişiye büyücü, bu kişilerin yaptığı işe büyü, bu işin meslek haline getirilmesine de büyücülük denir. Büyücülük, İslâm’dan önce Araplar’da, Rumlar’da, Hintliler’de, Mısırlılar’da yaygın idi. Özellikle Hz. Musa zamanında büyücülük itibarlı bir meslek idi. Hz. Süleyman zamanında da yaygındı. Büyünün kendine göre özellikleri ve çeşitleri vardır.
Kara büyü: Asıl sihir bu olup bazı kimseler, perilerin ve özellikle şeytanların müdahalesiyle, tabiatüstü bir takım fiiller yapabilecekleri iddiasındadırlar.
Mecaz yoluyla büyü: Anlaşılamaz, akıldan hariç şey demektir.
Beyaz yahut (tabii) büyü: Zahiren acaip, fakat aslında tabii sebeplerle meydana gelmiş bir takım fiiller yapmak sanatıdır. Hokkabaz kuleleri gibi.
Büyü, muhtelif kavimlerde mevcuttu. Keldânîler’de, Keldânî büyüsü, her yere dağılmış olan perilerin tabiat hadiselerini vücuda getirdikleri itikadına dayanıyordu. Bazı yaratıklar şeytanî bir kuvvetle mücehhez idiler. Bununla beraber, bu kuvvet erkekten ziyade kadında bulunuyordu. Cadılar ve şeytanlar insanların bedenine girmek gücüne sahip idiler.
Mısır’da, Musa (a.s.)’dan evvel Mısırlılar, kanunen caiz olan bir büyü kabul ediyorlardı. Bununla beraber kanunen yasak olan büyünün her türlü icra usullerini daha az bilmez değillerdi. Sihirbazların hayata ve ölüme tasarruf ettiklerine, iyi veya kötü cinleri yardım için çağırma gücüne sahip olduklarına ve tabiat kuvvetlerini diledikleri gibi kullanabileceklerine inanıyorlardı.
Uzak Şark’ta büyüye gelince: Çinliler büyünün her türlüsüne karşı derin bir alâka besliyorlardı. Konfüçyüs’ten önceki dönemlerde Wu denilen bir tür cadı, devletin sosyal yapısında resmi bir mevki sahibi idi. Büyü usulleri arasında geleceği bilerek geleceğe ait hususları söylemeye, cinleri uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
Yunan-Roma büyücülüğü de şöyle idi: Görünmez kuvvetleri beşerin iradesine mahkûm kılmak sanatı, Yunan-Roma medeniyetinde Şark’ta olduğundan daha az rağbet bulmuş değildi. Yunan sihirbazları daha çok kendilerine hizmet edebilecekleri ümidiyle yabancı ilâhlara müracaat ediyorlardı. Tesalya kıtası gizli sanatlara mensup en meşhur adamları yetiştirmekle meşhurdu. Büyü, imparator Ogüstüs zamanında, büyük bir ehemmiyet kazanmıştı.
Yahudilik’te sihre itikat pek revaçta idi. Perileri davet etmek, şeytanları insanın iradesine mahkûm kılmak, her türlü harikalar, hulâsa medeniyette şöhret bulmuş itikatların bütünü Yahudilik’te mevcuttu. Yahudiler büyü formüllerinde, eski zamanlardaki geleneklerden yahut yabancı dinlerden gelen cin ve peri isimlerini almışlardır.
İslâm toplumlarında sihir: Müslümanlardan bazıları büyüde Yahudilerden, Suriyeliler’den, İranlılar’dan, Keldânîler’den ve Yunanlılar’dan ders almışlardır. Tütsü, tılsım, muska, cadılık, fala bakmak vs. hep oralardan gelmiştir. Müslümanlar cinlere inandıkları için bu inanç sihre inanmaya da yolaçabiliyordu. Rasûlullah (s.a.s.) "isabet-i ayn"a, yılan sokması ve genellikle hastalıklara karşı rukyayı yani duayı caiz görmüştür. Fakat büyü ile Hz. Peygamber’in (s.a.s.) duası arasında hiçbir ilişki yoktur. Bir takım fal kitapları vardır ki kelime ve harflerin suretiyle geleceği bilmeye çalışırlar.
Batı dünyasında büyü: Bütün milletlerin arşivleri tetkik olununca, büyüye müteallik bu türlü inançlara rastlanır. Keltler, Tötonlar, İskandinavlar, Finler, Doğu milletleriyle bu konuda bir çok esaslı benzerlikler göstermektedirler. Bugün akıl ve mantığın ilerlemesiyle büyünün ortadan kalktığına inanmak pek cesur bir davranıştır.
Büyü ve büyücülük İslâm’da yasaklanmıştır. Kur’an-ı Kerîm’de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir. Kâfirler, kendilerini haklı çıkarabilmek, Allah’ın elçilerini yalanlamak için onları büyücülükle, büyü yapmakla suçlamışlardır. Büyücülükle suçlananlar arasında Hz. İsa (es-Sâf, 61/6); Hz. Musa (ez-Zuhruf, 43/49); (ez-Zâriyat, 51/39), Hz. Süleyman (el-Bakara, 2/102), Hz. Muhammed (el-Hicr, 15/6) zikredilmektedir. Başka bir ayette, inanmayan kişilerin bütün peygamberleri büyücülükle suçladıkları görülmektedir (ez-Zâriyat, 51/52). Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde yedi şeyden sakınınız" buyururken ikinci sırada "sihir yapmayı" zikretmiştir. (Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, İman,144). Başka bir hadiste büyü yapan kişinin küfre girdiğini belirtmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, ipliğe okumanın, büyü yapmanın şirk olduğunu da belirtmiştir (Nesâî, Tahrim 19). Büyüye inanan kişinin Cennet’e giremeyeceği de (Ahmed İbn Hanbel, II, 83; IV, 399) belirtilmiştir.
Başka bir hadiste de büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kur’an’ı inkâr etmiş olduğu belirtilmektedir. (Ebû Davûd, Tıp, 21).
Şâmil İA
birtek1
KENDİSİNDE BÜYÜ, SİHİR VE NAZAR OLDUĞUNU DÜŞÜNEN İÇİN
Aşağıdaki tertip uygulanmadan önce 100 defa istiğfar, 7 defa Fatiha suresi ve 11 defa İhlas suresi okunur ve Peygamber Efendimiz (sallAllahü aleyhi ve sellem)’in ve Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin ruhuna bağışlanır.
7 sabah 7 adet acve hurması (toplam 49 adet) aç karnına yenilir ve üzerine bir miktar zemzem suyu içilir.
7 adet hurmayı yedikten sonra Euzü Besmele çekilir ve 11 defa Felak suresi, 11 defa Nas suresi okunur ve kendi üzerine üflenir,
7 gün boyunca yenilen acve hurmalarının çekirdeği bir yerde biriktirilir. 7. gün öğle ezanları okunmadan önce ayak basılmayan toprak bir yere gömülür.
Yukarıdaki anlatılanlar samimi bir şekilde yapıldığı takdirde Allah’u Teâlâ o kişinin üzerindeki sıkıntıyı giderecektir biiznillah.