Kapadokya-Gezi Yazısı
Amenna
Anadolu’nun düş gördüğü yer
KAPADOKYA
Yazı ve fotoğraflar: Akgün Akova
Nice yollardan geçen, nice dağlar, nice sular gören bir gezgin olsanız bile, Kapadokya’yı ilk görüşünüzde diliniz tutulur! Çünkü daha önce aklınıza bile getiremeyeceğiniz bir coğrafya, kilometrekarelerce genişliğinde bir alana yayılmış, sizi büyülemeye başlamıştır. İlk anda duyduğunuz şaşkınlık kısa zamanda hayranlığa dönüşür. Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış olan şair Seferis’in tanımıyla, ‘anlaşılmaz oyuncaklarla dolu bir yayla’ gözlerinizin önündedir. Karşınızdaki manzarayı suyun ve rüzgârın yarattığına inanmakta güçlük çekersiniz. Bu dünyada değil de, başka bir dünyada olduğunuzdan kuşku duymaya başlarsınız peribacaları arasında dolaşırken.
Kapadokya, gerçekte yanardağların yeryüzüne armağanıdır. Oluşum öyküsü milyonlarca yıl önce aktif birer yanardağ olan Erciyes ve Hasan Dağı’nın püskürttüğü lavların kilometrelerce öteye yayılıp soğumasıyla başlar. Bu tüflerin rüzgâr, yağmur ve sellerin etkisiyle aşınması taştan şapkalarını başında taşıyan peribacalarını yaratmıştır. Kolay kazınan tüf yüzeylerini oyan insanoğlu, kendisine evler, kiliseler ve yeraltı kentleri yaparken coğrafyayı tarihle buluşturmuştur. Hititler, Frigler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Pontuslular, Selçuklular ve Osmanlılar bu tarih buluşmasının sahnesine çıkan uygarlıklardır.
Dört mevsimin de yarattığı etki farklıdır Kapadokya’da, bu yüzden gezginler ne zaman gitseler başka duygular yaşarlar. İlkbaharda mor renkli irisler doldurur Uçhisar’ı. Beyaz atlara binilir. Bisikletlerinin pedallarını çevire çevire yöreyi dolaşan gezginlerle dolar yollar. Bahar yağmurlarının ardından güneş çıktığında, gökyüzü rengarenk ebemkuşaklarıyla taçlandırır Ürgüp’ü. Saçları Hititlerden beri hep aynı şekilde örülen kız çocukları elele tutuşup şarkılar söylerler arnavut kaldırımlı ara sokaklarda. Baharın yarattığı coşku ağaçlardan başlayarak tüm Kapadokya’ya yayılır ve size ‘iyi ki yaşıyorum’ dedirtir.
Yaz geldiğinde insan eliyle oyulan mağaraları andıran taş evlerde şaraplar yudumlanır. Sıcaktan kaçtığınızda, bu yapıların serinliğine sığınırsınız. Göreme’de halı satan dükkanların önünde satıcılar halıların üzerlerindeki desenlerin ne anlama geldiğini anlatırlar müşterilerine. Ortahisar Kalesi’nin altında bir gelin gibi süslenen develerin sırtlarına binip fotoğraf çektirirken İpek Yolu’nu anımsamaktan alıkoyamazsınız kendinizi. Peribacalarının altında kadınlar, kendi elleriyle yaptıkları bez bebekleri satarlar. Geceleri turistik lokantaların pencerelerinden davulun zurnanın sesi yayılır ve folklor ekipleri tüm becerilerini sergilerler. Gösterinin sonunda dansöz sahneye çıkar ve yalnızca kalçalarını değil, dünyayı da sallar!
Sonbahar altın sarısına dönüşen lekeler yaratır bitki örtüsünde. Vadilerdeki toprak patikalarda yürüyen gezginler aniden karşılarına çıkan tuhaf şekilli oluşumları heyecanla birbirlerine gösterirler. Akşam üzeri Zelve Vadisi’nde peribacalarının üzerine düşen ışığın onlarla seviştiğini sanırsınız. Kızılvadi’nin tepelerine çıkıp güneşin kırmızı bir gökyüzünde ucunda yitip gittiğini izlerken, yanınızda sevdiğiniz yoksa hayıflanırsınız. Sevdiğiniz yanınızdaysa, coğrafyanın yarattığı romantizm aynı kadehten şarap içirtir size. Kapadokya böyledir, aşk orada insana usul usul yanaşır. Peribacaları el ele tutuşamaz ama, sizin elleriniz tutuşmak içindir. Hatta havada taklalar atarak sevinç saçan güvercinlere bile öykünürsünüz Kapadokya’da gezerken içinizde aşk varsa. Sonra bindiğiniz rengarenk balondan aşağıdaki kartpostala uzun uzun bakarsınız belleğinize iyice kazınsın diye. Balon turları, Kapadokya’nın en ilgi çekici aktivasyonlarından biridir ve yeryüzünün başka hiçbir yeri altınıza böylesine çekici bir coğrafya seremez. 1997 yılında Dünya Hava Olimpiyatları’nın Sıcak Balon Yarışmaları da burada yapılmıştır.
Kışın Kapadokya’ya kar yağdığında, masalsı bir sessizlikle örtülür yeryüzü. Kızılırmak’ın kıyısındaki Avanos’ta eski bir geleneği yaşatan çömlek ustaları, kalabalıkların çekildiği bu zamanı tezgâhlarının başında çamura yeni şekiller vererek geçirir. Bacalardan tüten duman hayatın sürdüğünü gösterir size. Uzaklarda görünen Erciyes Dağı beyaza keser. Rüzgârla savrulan kar derin vadilerin, güvercinliklerin, kayalardaki oyukların içine girer. Evlerin bahçeleri kardanadamlarla ve kartopu oynayan çocuklarla dolar. Kar peribacalarının üzerine beyaz bir şal gibi durur.
Kapadokya geniş bir alana yayılmış bir mozayiği andırır. Bu mozayiğin parçaları arasında manastırlarla dolu Ihlara Vadisi, içine girdiğinizde ürpermekten kendinizi alamayacağınız Derinkuyu ve Kaymaklı yeraltı kentleri, Avcılar’daki kaya mezarları, şaraplarıyla ünlü Ürgüp, Çavuşin’deki yörenin en eski kiliselerinden bir olan St.Jean-Baptiste Kilisesi, Selçuklu yapılarıyla dolu Aksaray, Hacı Bektaş Veli’nin türbesinin bulunduğu Hacı Bektaş, bir taş devri yerleşimini andıran Mustafapaşa (Sinasos) vardır. Nevşehir’e 8 km. uzaklıktaki Uçhisar, yeraltındaki doğal soğuk hava depolarında narenciyelerin saklandığı Ortahisar ve gruplar halinde zamana direnen peribacalarının toplandığı Zelve Vadisi bu görkemli sahneyi onlarla paylaşırlar. Göreme bir açıkhava müzesine dönüşmüştür. Tokalı; Çarıklı, Karanlık, Meryem Ana, Elmalı, Yılanlı, Barbara kiliseleri buradadır. Bütün bu zenginlikler, Kapadokya’yı bir anlamda da içinden çıkılması güç bir dolambaca dönüştürür. Bu yüzden yöreyi gezerken elinizden harita hiç eksik olmaz.
Kapadokya’da zaman geçmişle bugün arasında gidip gelir. Gün doğmadan önce, peribacalarının siluetleri alacakaranlığın içinde ürkütücü şekillere dönüşür; derken ışık yükselir ve doğa büyüleyici bir coğrafya ve jeoloji dersi vermeye başlar. Gümüş kolyelerin, kilden yapılmış testilerin, nazar boncuklarının, oyalı mendillerin, otantik giysilerin satıldığı dükkanların kepenkleri bir bir açılır. Kahvaltı veren lokantalarda yumurtalar pişirilir, peynirler yıkanır, domatesler soyulur. Buharı tüten çayın yanında bir de fırından yeni çıkmış sıcacık ekmek gelirse, kahvaltı biraz uzar!
Güneş batıp gecenin hükümdarlığı başlayınca, evlerde bir bir yanan lambalar Kapadokya’ya daha da gizemli bir hava verir. Güvercinlik Vadisi’nin arkasından kocaman bir fener gibi yükselen ayın yumuşacık ışığı peribacalarına vurduğunda, gün boyu sizi yalnız bırakmayan güvercinler yuvalarında gözlerini kapatmaya başlamışlardır bile. Yıldızlar çıt çıt çıt yanarken, karanlığın içinden türkü söyleyen bir kadının sesini ya da sazın tellerinden dökülen ezgileri duyarsanız şaşırmayın. Şaşırmayın, çünkü bulunduğunuz coğrafyanın adı Anadolu’dur. Binlerce yıldan beri Anadolu’da sesler, eller, gözler buluşur.
Adı ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına gelen Kapadokya’ya gittiğinizde kendinize kızacaksınız ‘ben buraya niye daha önce gelmedim’ diye. Sonra göreceğiniz gerçeküstü bir şiire benzeyen yeryüzü parçasının etkisine gireceksiniz. Gözbebeğinize yansıyan büyüleyici manzaraların sizde yarattığı etki, yaşadığımız dünyanın dışına çıkmış olduğunuzu düşündürecek size. Bu etki, geri döndükten yıllar sonra bile içinizde kalacak. Büyü bozulmaya başlarsa, bir de bakacaksınız ki, yeniden Kapadokya’dasınız.
Cevap: Kapadokya-Gezi Yazısı
EHLİMAN
Orada balon turu yapmak güneşin doğuşunu ve batışını izlemek için bile gidilebilir.Harika bir iklimi doğal güzelliği ile binlerce turist çekmektedir.Bir çok film ve dizi de o bölgede çekilmiştir.
Cevap: Kapadokya-Gezi Yazısı
Kayıtsız Üye
çok güzel bir yazı paylaşım için saolun
ürgüp ile ilgili gezi yazısı, ürgüp bölgesiyle ilgili gezi yazıları, ürgüp gezi yazısı