Saç Sakal ve Bıyık
ßaran
Saç Sakal ve Bıyık
İslâm’ın inanç, ahlâk, ibadet ve muâmelât alanında getirdiği hükümler, öngördüğü kural ve tavsiyeler müslümanlarca öteden beri bir bütün olarak algılanmakta, günlük ve sosyal hayatla ilgili şekil ve muhteva bile çoğu defa bu bütünün bir parçası olarak mütalaa edilmektedir. Öte yandan Kur’an âyetlerinin ve risâleti boyunca Hz. Peygamber’in sıklıkla üzerinde durduğu konulardan birisi de, müslümanların fert ve toplum olarak belli bir kimlik kazanmaları, kendi şahsiyetlerini korumaları ve kendilerine güven duymaları olmuştur. Çünkü bu, müslümanların bütünleşmesi, belli bir siyasal organizasyona gidip devlet kurması ve millet olması kadar, kendi inanç ve ibadetlerini, değer ve özelliklerini korumaları açısından da önemlidir. Bu itibarla Kur’an, müslümanlara ısrarla birlik ve bütünlük içinde olmalarını, müşrik ve gayri müslimleri dost edinmemelerini, onlarla gayri İslâmî bir kültürün etkisi altında kalmayı kaçınılmaz kılacak şekilde sıkı bir ilişkiye girmemelerini tavsiye ederken Hz. Peygamber de müslümanları, itikadî ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yönünden de müşriklere, gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. Bunlar, çevredeki kültür ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle iç içe yaşayan o dönem müslümanlarına ayrı bir kimlik ve özellik kazandırıp, onların kendi içerisinde bütünleşmelerini sağlamaya yönelik önlemlerdir.
Daha önce geçtiği üzere Hz. Peygamber, Ehl-i kitabın yaşlılarının saçlarını boyamadığından bahisle müslümanların onlara muhalefet edip saçlarını boyamalarını tavsiye etmiş, yine müşrik ve Mecûsîler’e muhalefet için bıyıklarını kısaltıp sakallarını uzatmalarını emir ve tavsiye etmiştir. Meselâ Resûlullah’ın, "Bıyığınızı kısaltınız, sakalınızı uzatınız" (Buhârî, "Libâs", 64), "Bıyıklarınızı kırpınız, sakalları uzatınız. Mecûsîler’e muhalefet ediniz" (Müslim, "Tahâret", 16), "Müşriklere muhalefet ediniz, sakalları çoğaltınız, bıyıkları kesiniz" (Müslim, "Tahâret", 16), "Bıyığından almayan bizden değildir" gibi hadisleri (bk. Buhârî, "Libâs", 63-65; Tirmizî, "Edeb", 6) hemen hemen bütün sahih hadis kitaplarında yer almakta olup temelde bu gayeye mâtuftur.
Bu ve benzeri hadisleri, Hz. Peygamber’in ve ashabının şekil ve tatbikatını esas alan sonraki dönem İslâm bilginleri, sakal bırakmanın ve bıyığı kesmenin dinî karakterde bir emir ve İslâm’ın şiarı olup olmadığı, sakalı kesmenin de haram ve günah olup olmadığı konusunda farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Özetle ifade etmek gerekirse fakihlerin çoğunluğu sakalı tıraş etmenin haram olduğu görüşündedir. Şâfiîler’den Gazzâlî, Râfiî, Nevevî, Mâlikîler’den Kadî İyâz gibi bilginler ise sakalı tıraş etmenin haram değil mekruh olduğunu söylemiştir.
Ebû Dâvûd’un hadislerini şerheden Hattâbî, Hz. Peygamber’in on şeyin fıtrattan olduğunu bildirip bunlar arasında sakal bırakmayı da sayan hadisinin şerhinde âlimlerin çoğunun buradaki fıtratı "sünnet" mânasında aldığını kaydeder. Devamında da bu hasletlerin, bu arada sakal bırakmanın, bizim uymamız ve yaşatmamız gereken Hz. Peygamber’in sünnetlerinden olduğunu ifade eder (Me`âlimü’s-sünen, I, 44). Buradaki sünnet tabiriyle de teklifî hükümler arasında yer alan sünnetin değil de âdet ve davranış biçimi anlamıyla sünnetin kastedilmiş olması gerekir.
Sakalı tıraş etmenin haram olduğunu söyleyen bilginler, yukarıda zikredilen hadislerdeki emirleri bağlayıcı dinî bir emir olarak almış, Hz. Peygamber ve sahâbenin fiilî uygulamasını da böyle yorumlamışlardır; ilâve olarak Kur’an’da Hz. Peygamber’e uymayı emreden âyetlerin her konuda olduğu gibi sakal bırakma konusunda da ona ittibâyı kapsadığı, sakalın müslümanın şiarı olduğu kanaatindedirler; ayrıca sakalı tıraş etmenin kadınlara benzemek ve Allah’ın yarattığı şekil ve sureti bozmak olduğunu, bu yöndeki yasağın sakalı tıraş etmeye de şâmil olduğunu belirtirler.
Bıyığa gelince, hadislerde bıyıkların kısaltılması, kırpılması veya tıraş edilmesi emirleri vardır. Sahâbeden bıyığını kısaltanlar da, tıraş edenler de mevcuttur. Âlimler, bıyığın derince kırkılmasını, üst dudağın gözükecek şekilde alttan alınmasını tavsiye ederler. Şüphesiz ki bıyığın bu şekilde kesilip tıraş edilmesi, sağlık ve temizlik açısından da önemlidir.
Hz. Peygamber’in genelde saçlarını omuzlarına dökülecek şekilde bıraktığı, bazan da saçını kısalttığı veya kazıttığı bilinmekle birlikte klasik dönem İslâm bilginleri sakal konusunda gösterdikleri yaklaşımı bu konuda sürdürmemişler, Resûl-i Ekrem’in saç şeklini örfî karakterde bir davranış ve kişisel bir tercih olarak görmüşlerdir. Bunun için de fıkıh literatüründe, bütün müslümanların Hz. Peygamber’e tâbi olarak saçlarını uzatması ve bunun dinî içerikli bir görev sayılması yönünde güçlü bir vurguya rastlanmaz.
Ancak bazı muasır âlimler, sakal ve bıyık konusundaki sünneti, Hz. Peygamber’in diğer giyim kuşam şekli gibi tabii ve örfî sünnet olarak tanımlamakta ve bunun bir âdet meselesi olduğunu, dinî bir karakter taşımadığını belirtmektedirler.
Şaç, sakal ve bıyık konusunda sahih hadis kitaplarında yer alan rivayetleri ve fakihlerin bu hadisler etrafında ürettiği yorumları sosyal zeminden, kültürel arka plandan ve gelenekten ayırarak anlamak neredeyse imkânsızdır. Hz. Peygamber’in bir sünnetinin terkinin niçin mekruh değil de haram olarak nitelendirildiği ancak öyle bir yaklaşımla iyi anlaşılabilir. Öncelikle ifade etmek gerekirse, dinde haram istisnaî ve ârızî bir hüküm olup ancak açık ve katî delille sabit olur. İslâm âlimlerinin "haram" kelimesini çoğu zaman "sakıncalı", "doğru değil", "mekruh" gibi anlamlarda da kullandıkları, müslüman toplumlarda yaygın eğitim ve yönlendirmenin sağlanmasında ve kamuoyu oluşturulmasında dinî kavramların sıklıkla, hatta ölçüsüzce kullanıldığı da bilinmektedir. Böyle olunca, fıkıhçıların lafzî yorum kurallarına dayanarak sakalı tıraş etmeye veya bıyığı uzatmaya teknik ve metodolojik anlamda "haram" demelerini ihtiyatla karşılamak, hadislerde geçen ifadeleri bir davranışın teşvik edilmesi veya önlenmesi yönünde güçlü vurgular olarak anlamak gerekir.
Öte yandan, İslâm’ın şekil ve suretten ziyade mâna ve muhtevaya önem verdiği, şekli de bu mânayı koruduğu sürece gözettiği âşikârdır. Ayrıca müslümanların her devirde kimlik ve izzet sahibi olması, gayri müslimlere karşı onurlu ve kendine güvenli olması, kendi kültür, örf ve geleneklerini yaşatmaları, müslüman toplumların birlik ve bütünlüğü, dış etkilere karşı direnci açısından fevkalâde önemlidir. Sakal ve bıyıktan, giyim ve kuşamdan, eğlence ve sanattan, şehirleşme ve ev düzenine kadar müslümanların ayrı bir üslûp ve geleneğinin olması, onlara bu sosyal şahsiyeti kazandırabilecek olumlu unsurlardır. Bu itibarla, sakal ve bıyığı da, risâletin gereği dinî bir sünnet ve alâmet olarak vâcip-haram çizgisine oturtmak yerine, yukarıda söz konusu edilen amacı gerçekleştirmede olumlu katkısı olabilecek örfî ve kültürel bir unsur olarak değerlendirmek ve bu konuda daha müsamahalı düşünmek mümkündür.
Sakal ve bıyık konusunun müslümanlar arasında bir ihtilâf ve itham konusu olması, İslâm kardeşliğini ve müminlerin birlik ve dayanışmasını zedeler. Hz. Peygamber’in sünneti olduğu için sakal bırakan kişiye saygı göstermek ve bu hareketinin övgü ve ecre lâyık bir davranış olduğunu kabullenmek ne kadar gerekli ise, bu konuda farklı düşünen, daha esnek ve hoşgörülü davranan kimselere de saygılı olmak o kadar elzemdir. Aksi takdirde, şekil üzerindeki tartışmalar, müslümanların dinin özü ve içeriği, temel ilke ve gayeleri üzerinde yoğunlaşmasını önleyen, dikkatlerini dağıtan ve bir bakıma hedef saptırması yapan bir özellik taşımış olacaktır.
Yanıt: Saç Sakal ve Bıyık
Muhammed
SAÇ-SAKAL-BIYIK SÜNNETİ
Şimdi zamanımızda Allâhu Teâlâ’nın emirlerinden, Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in hadîs-i şeriflerinden bazılarını söyleyip, bazılarını söylemiyorlar. Hatta üst düzeydeki din adamlarından bazılarının Allâhu Teâlâ’nın emirleri, âyetleri ile Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in hadîsleri ve sünnetleri ile tasdikli sözlerimizi inkar ettiklerini: "Böyle bir şey yok, inanmayın” dediklerini söylediler. Şimdi bu zamanda ihmal edilip söylenmeyen âyet ve hadîsler gayet çoktur. Bunların aklıma gelenilerini peyder pey yazacağım.
İnşAllahu Teâlâ."Erkeklerin saçlarını kulak yumuşağına kadar bırakmaları (uzatmaları) sünnettir." sözüne itiraz ettiklerini söylediler. Bunun sünnet olduğuna dair bazı âyet ve hadîsleri yazıyorum, inşAllahu Teâlâ.
(Sûre-i Fetih, Ayet 27)
"Yemin ederim ki, Rasûlullah’ın rüyası doğrudur. O’nun dini haktır. Siz Mescid-i Haram olan Kabe’ye gireceksiniz. Allah’ın izniyle selâmet olarak(Orada başınızı) ya usturaya verip iyice kazıyacaksınız veya kısaltacaksınız. Allah sizin bilmediğinizi bilir. Size yakın bir fetih verdi,"
Yani yakında Mekke’yi alıp fethedeceksiniz, demektir. Kısa saç kısalmaz. Bu âyet uzun saçlılara söyleniyor, "İster saçınızı usturaya verin, isterseniz kısaltın." buyuruyor. Uzun saçlı olunacağına en büyük delildir.
(Sûre-i Taha, Ayet 94)
"(Harun) Ey annemin oğlu! dedi, saçımı, başımı yolma! Ben senin: İsrail oğullarının arasına ayrılık düşürdün; sözümü tutmadın! demenden korktum."
Musa (Aleyhis selâm) kardeşi Harun (Aleyhis selâm)’un saçını eline dolayıp çekiyor, itiyor. Tartaklayıp o vaziyette saçından çekerek sürüyor. Kısa saçla ne tutup tartaklanır ne de onunla adam sürünmez ve yolunmaz.
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 9, Hadîs No: 3631)
"[Ebû Tâlib (Radiyallâhu anhu)’in kızı] Ümmü Hâni (Radiyallâhu anha) şöyle demiştir:
– Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) Mekke’ye dört gadiresi (saçı dört örgülü, belikli) olduğu halde girdi. Ümmü Hâni (Radiyallâhu anha) (Gadire ile) saç örgüsünü kasteder."565Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi, vesellem) Mekke’ye girince başında, saçında dört örgüsü (beliği) vardı. Kulağının yumuşağına kadar olan saç, kısa olur, örgü örülmez. O zamanda Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in saçı omuzuna değecek kadarda veya daha fazla idi.
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 9, Hadîs No: 3634)
"Enes (Radiyallâhu anhu) rivayet etmiştir:
– Rasûllullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’ın saçı recil (yani ne düzgün, ne de kıvırcık olup, hafifçe kıvırcık) bir saç idi, kulakları ile omuzlarına kadar (uzun) idi."566
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 9, Hadîs No:3635)
"Hz. Aişe (Radiyallâhu anha)’dcn şöyle demiştir:
– Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’ in omuzlarına ulaşmayan ve kulak yumuşaklığını geçen saçı oldu."567
(Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 1145)
"Erkeğe gelince, o (gusül abdestinde) başını(n saçlarını) çözerek iyice dağıtsın ve onu diplerine su ulaşıncaya kadar mükemmel bir şekilde yıkasın. Kadına gelince, onun örgülerini çözmesine lüzum yoktur. Sadece üç kere başına bol bol su döksün, yetişir.
Erkekte belik yaparmış (saçını örermiş) caizmiş. Bu hadîs bunu açıklıyor.
(Sahih-i Buhâri Tecrîd-i Sarîh, Cild 9, Hadîs No: 1451)
"Berâ İbn-i Azib (Radiyallâhu anhu)’den : Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’ı şöyle vasfettiği ,rivâyet olunmuştur:
– Nebi (Sallallâhu aleyhi vesellem) uzunla kısa boy arası, mu’tedil bir endamdayaratılmıştı. O’nun iki omuz arası genişti. İki kulağı yumuşağına kadar inen gür saçı vardı. Ben (günün birinde) Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’ı kırmızı ve (yeşil çubuklu) bir libas içinde görmüştüm. Kati olarak derim ki: Ben güzelikte O’na denk olabilecek hiç bir şey (kimse) görmedim."568
(Kırk Mevzuda Kırk Hadîs Kitabı, Hadîs No: 12, s.443)
"Rasûllullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)‘a en sevimli elbise HİBERE (adı verilen çubuklu) bir kumaştır."
Hadîsin kitaptaki açıklamasında: Hibere adı verilen kumaş Yemen’de dokunan ve ham maddesi pamuk veya keten olan çubuklu, çizgili bir kumaşın adıdır. Bunun yeşil renkli olduğu ifade edilmektedir.569
Osmanlı padişahları zamanında altı yüz seneden beri mareşallar, generaller, paşalar kırmızı çubuklu elbise giyerlerdi. Osmanlı padişahlarının her yaptıkları hadîs-i şeriflerden alınmıştır. Onun için Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in en sevdiği o elbisesine benzesin diye bir tek en büyük rütbeli paşalara zafer kazanan generallere kırmızı çubuklu elbise giydirirler. Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in en sevmediği başlarına çizgili başlıklar giyenlerdir.570 Demek ki, başta çizgili giymek yasak oluyor. Elbisede çubuklu çok iyidir.
Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) kendisi çok güzel, saçı kendisini daha da güzel gösteriyor. Halbuki şimdi bazı hocalarımız: "Saç bırakmak neymiş. Avrupanın hipileri ve artistleri gibi oluyorsunuz. Kadın gibi saç bırakmayın, bu pisliktir." Bu gibi sözler Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in yaptığına, sözüne, sünnetine tamamen terstir.
Yine yukarıdaki hadîs-i şerifin içinde "Saçı. kulağının yumuşağını geçmiş, omuzlarına yaklaşmış" buyuruluyor. Bazıları "Papazlar da saç bırakıyor" diyorlar. Papazlar saç-sakalbırakıyor diye saç-sakal bırakmayalım mı? Biz, Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vcsellem)’in ümmeti olarak O’nun dediğini harfi harfine yapmaya, sünnetlerini, hadîslerini tamamen uygulamaya bakacağız, çalışacağız. Diğerlerinin sözlerine bakmayacağız.
(Sünen’ün Neseî, Cild 7-8, Hadîs No: 5033)
"Ziyad ibn-i Nusayn (Radiyallâhu anhu) babasından naklen anlatıyor:
Medine’de Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in yanına gittiğimde bana:”Yanıma yaklaş!" buyurdu. Yanına yaklaşınca elini, saçımın örgüsünün üzerine koydu, saçımı okşadı, bana dua etti"
Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in ashabının da O’nun gibi saçlı olduğuna bu hadîs-i şerifler en büyük delildir.
(Sünen’ün Nesei, Cild 7-8, Hadîs No: 5034)
"Vail İbn-i Hucr(Radiyallâhu anhu) anlatıyor; Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’ın yanına gittim. (Saçlarım da uzundu):
Seni uğursuz, dedi. Beni kastediyor sanarak gittim saçımdan biraz kestim.Yanına gelince eni kasdetmemiştim. Böyle daha güzel olmuş, buyurdu."
Bu zâtın saçları çok uzundu. Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) "Seni uğursuz" diyor. O da saçlarını kasdettiğini zannedip saçını kestirince: "Ben, senin saçını kasdetmedîm." buyuruyor. Bir hadîste de Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) bir hastayı okurken: "Çık mel’un" diye çağırıyor ve çağırdığının iblis olduğunu söylüyor. Bu hadîs-i şerifte de Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) uğursuz diye iblisi kasdedip söylüyor. O ashâb saçını kısaltınca da yine saçı Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in saçı gibi kulağının yumuşağına kadar oluyor.
Yanıt: Saç Sakal ve Bıyık
Muhammed
(Kütüb-i Sitte, Cild 7. Hadîs No: 2122)
"Ebû Katâde (Radiyallâhu anhu) anlatıyor:
Ey Allah’ın Rasûl’ü! dedim. Benim omuzlarıma kadar dökülen (gür) saçlarım var, tarayıp tanzim edeyim mi?Evet, ona ikramda bulun, dedi. Râvi der ki:Ebû Katâde, "Evet ona ikramda bulun" sözü sebebiyle günde iki sefer (bakım yapar ve) saçlarını yağlardı."571
(Kütüb-i Sitte, Cild 7, Hadîs, No: 2124)
"Atâ ibn-i Yesâr (Radiyallâhu anhu) anlatıyor: Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’a saçı sakalı karma karışık bir adam gelmişti. Efendimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) ona (eli ile) işaret buyurarak, sanki saçını ıslah etmesini emretmişti. Adam bunu yapıp sonra tekrar geri geldi.
Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem):- Şu hâl sizden birinizin tıpkı şeytan gibi başı(ndaki saçlar) karma karışık vaziyette gelmesinden daha hayırlı değil mi? buyurdular."
(Sünen-i İbn-i Mâce, Cild 10, Hadîs No: 4303)
"Ebû Sellam el-Hubşi (Memtur el-Esved) (Radiyallâhu anhu)’den şöyle demiştir: (Halife) Ömer ibn-i Abdülaziz bana haber göndererek yanına çağırttı. Ben de bir katır sırtında O’nun yanına vardığım zaman bana: – Yâ Ebû Sellam! Buraya kadar bindirip getirmek hususunda cidden sana meşakkat verdik" dedi. Ebû Sellam da:
– VAllahi doğrudur. Yâ Emire’l-Mü’minin."dedi. Ömer ibn-i Abdülaziz:-Allah’a yemin ederim ki, sana eziyet çektirmek istemedim. Velâkin (Kevser) havuzu hakkında Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’ın kölesi Sevban (Radiyallâhu anhu)’dan senin rivayet ettiğini haber aldığım bir hadîs var. O hadîsi kendi ağzınla bana rivayet etmeni sevdim (de bunun için seni çağırttım) dedi. Ebû Sellam el-Hubşi demiştir ki; Bunun üzerine ben dedim:Bana Rasûlullah’ın kölesi Sevban (Radiyallâhu anhu)‘ın rivayet ettiğine göre Rasûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur:
Şüphesiz benim havuzum Aden ile Eyle arasındaki mesafe kadar uzundur. Sütten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır. Bardakları gökteki yıldızlar sayısı gibi (çok) dir. Kim ondan bir yudum içerse, artık ebediyyen susamaz. O havuzun başına (yanıma) gelenlerin ilki (dünyada iken) elbiseleri kirli, başlarındaki saçları dağınık,karışık, varlıklı eşraftan olan kadınlarla evlenemez ve kapılar onlara açılmaz.
Râvi demiştir ki: Ömer ibn-i Abdülaziz, sakalı ıslanıncaya kadar ağladı sonra şöyle söyledi:Lâkin ben bol nimetlenmiş kadınlarla evlendim ve kapılar bana açıldı. Vücudumu, üstümdeki elbiseyi yıkamayacağım ki, iyice kirlensin ve başımı yağlamayacağım ki, saçım dağılıp karışsın, dedi."572
(Râmûz-ul Ehâdîs, 30. Bölüm, Hadîs No: 19)
"Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)‘in saçları ne çok uzundu. Ne de pek kısa idi."
(Râmûz-ul Ehâdîs, 30. Bölüm, Hadîs No: 24)
"Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) geniş yapılı idi, yüzü ayın ondördü gibi parlıyordu. Orta boydan biraz uzuncaydı, çok uzundan kısa idi. Başı büyük (yakışıklı) idi. Saçları ne kıvırcık, ne de düzdü. Saç örgüsü çözüldüğü zaman ayırırdı, aksi halde öyle örgülü olurdu. (Bir araya topladığı zaman) saçları kulaklarının yumuşağını geçmezdi. Çiçek renginde idi. Alnı genişti, kaşları gürdü. Fakat bitişik değildi. Aralarında öfkenin kımıldattığı bir damar vardı. Burnu düzgündü. Sanki bir nur parçasını andırıyordu. Gür sakalı vardı. Yanakları kusursuzdu. Ağzı büyüktü. Dişleri bembeyazdı ve seyrekti. Göğsünden karnına uzanan kıllar gayet ince ve zarifti. Boynu sanki bir gümüş dizisini andırıyordu.
Yaratılışı (bünyesi) orta idi. Bedeni büyük fakat hiç sarkık değildi. Karnı ile göğsü birdi. Geniş göğüslü idi. Omuzları genişti. Mafsalları kalındı. Memelerinin üstü kılsızdı. Bunun dışında kolları, omuzları kıllı idi. Yüksek göğüslü idi. Bilekleri uzundu. Kol kemikleri büyüktü. Güzel bir burnu vardı. Elleri, ayakları sıska değil, büyükçe vegüzel idi. El ayası (avucun içi) güzel, ayaklarının altı da fevkalâde idi. Ayaklarında kıl yoktu, üzerine su döküldüğü zaman durmaz, akardı. Yürüdüğü zaman ağır ve dengeli yürürdü, yumuşak, fakat süratli bir adıma sahipti. Yürüdüğü zaman sanki yüksek bir yerden iniyormuş gibi yürürdü. Döndüğü zaman bütün vücudu ile dönerdi. Gözü daima önüne eğikti. Yere bakışı, göğe bakışından daha uzundu. Düşünceli bir bakışa sahipti. Ashabını önüne alıp, öyle yürürdü, karşılaştığı kimseye ilk selamı kendileri verirdi."
Büyük küçüğe, atlı yayaya, giden durana selam verir.
(Sahîh-i Buhâri Tecrîd-i Sarîh, Cild 9, Hadîs No: 1455)
"İbn-i Abbas (Radiyallâhu anhu)’danşöyle rivayet olunmuştur:
Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) (alın) saçını (perçemini) alnının üstüne bırakırdı. Müşrikler ise cephenin iki tarafına ayırır (bırakır)lar dı. Ehl-i Kitab olanlarda alınlarına salıverirlerdi. Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) hakkında (müsbet, menfi) hiç bîrşey ile emrolunmayan hâllerde ehl-i Kitab’a uygun olmaktan hoşlanırlardı. Sonraları Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)‘de başı(nın saçı)nı iki ta rafa (ayırıp) bırak(makta 0mahzur görme)di."
(Mevâhib-i Ledünniyye, Cild 1, s.452)
"Enes (Radiyallâhu anhu) hadîsinde:
"Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in saçı mübarek kulaklarına kadar inmişti."
Berâ (Radiyallâhu anhu)’ın hadîsinde:"Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem)’in saçı mübarek omuzlarına değerdi."
(Mevâhib-i Ledünniyye, Cild 1, s.452) ■
"İmam-i Tirmizî’nin rivayetinde; Hazret-i Aişe-i Sıddıka (Radiyallâhu anha) buyurmuştur ki:
– Peygamber Efendimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) Hazretlerinin cümme (omuz başı)den yukarı ve vefre (kulak yumuşağı)den aşağı bir saçı vardı."
Saçlarını kazıtmak suretiyle Kur’an-ı Kerim okuyanlar hakkında
(Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 1, Hadîs No: 175)
"Enes ibn-i Mâlik (Radiyallâhu anhu)’den: Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz Hz. şöyle buyurdu dediği rivayet edilmiştir:
– Son zamanlarda veya bu ümmet arasında öyle bir kavim çıkacaktır ki, Kur’ân okuyacaklar. Fakat okudukları Kur’ân onların boğazlarının çemberelerini veya boğazlarını geçmeyecektir. Onların alâmeti başlarını kazımak suretiyle traş olmalarıdır. Siz onları gördüğünüz veya onlara rastladığınız zaman hemen onları öldürünüz."573
Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem); hem Kur’ân-ı Kerim’i ağızlarında okuyacaklar, Kur’ân’ın nuru onların gırtlaklarından aşağı inmeyecek. Onların alâmeti, başlarını usturaya verecekler. Hem de onları gördüğünüz yerde öldürün! buyuruyor. Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) bundan daha ağır nasıl konuşsun! Şimdi bizim sünnet üzere kulak yumuşağına kadar bıraktığımız saça "hippi, şarkıcı saçı, bu ne pislik, zamaneye neden uymuyorsunuz?" diyorlar. Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem); "Başlarını usturaya vermiş, ağızlarında Kur’ân okuyan kavmi görürseniz öldürün." buyuruyor. Siz müslüman olarak başını usturaya vermeyi güzel, makul karşılıyorsunuz. Saç bırakanlara da karşı çıkıyorsunuz.
Birçok hadîs-i şerifler ve Kur’ân-ı Kerim’de âyet-i kerimelerle söyleniyor. Hem sünnet olduğunu, Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) ve ashabın yaptığını hadîs-i şeriflerle tasdik ediyoruz.
Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) ve sahabilerin bir zaman kulak yumuşaklarına kadar bir zamanda daha fazla uzatıp belik ördürdükleri hadîs-i şerifleri yazdık.
Bu hadîsleri Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem), âlimlerden soracak niçin okumadın? Okudunsa niçin anlatmadın, yapmadın? "Benim sünnetimi yaptığım niçin söylemedin?" demez mi? Peygamberimiz (Sallallâhu aleyhi vesellem) dinden çıkarlar dediği âlimleri kime söylüyor! Alim olarak hepimiz korkmamız, düşünmemiz, söylememiz lazımdır
Yorum: Saç Sakal ve Bıyık
TC_Baron
Selamünaleyküm Ve Rahmetullah !
Kardeşlerim, ben 14 yaşındayım. Elimden geldiği kadar ehli sünnete uygun gezmeye, namazlarımı kılmaya, oruçlarımı tutmaya çalışıyorum. Kısacası amacım Allah’ın rızasını kazanmak. Yaşımın küçük olmasına rağmen hayli uzun boylu ve kalıplı bir yapıya sahibim. Yaşım 14; 1.80 boyunda 70 kiloluk iri bir insanım. Bundan dolayı sakallarım, bıyıklarım, saçlarım ve kaşlarım fazlaca uzamaktadır.. Ben bıyıklarımı ve sakallarımı hiç kesmedim. Fakat nişanlım sakallarımın, bıyığımın ve kaşlarımın itici geldiğini söylemektedir. Ben sünnet gereği büyüğünce saç, sakal uzatmayı planlıyordum fakat hal böyle olunca kesmek geliyor içimden. Acaba sakalımı ve bıyığımı kessem bir günahı, mekruhluğu olur mu ? Yardımını, bilgisini ve ilmini esirgemeyen herkesten Allah razı olsun ve O’na emanet olunuz..
mum
Sakal kesmek mekruhtur
islamda saç sakal