Harut-Marut ve İsrailiyat Üzerine..
ene-zerre
Harut-Marut ve İsrailiyat Üzerine
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
-Bu yazıda zındıkların Bakara 102’de zikredilen Harut ve Marut adlı iki melek hakkında iftiralarına mukabele ve bazı İslami kitaplara da sızan bu batıl hikayeye ve İsrailiyat’a karşı mü’min kardeşlerimize aldanmamaları hususunda uyarı vardır-
وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطٖينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰـكِنَّ الشَّيَاطٖينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖ وَمَا هُمْ بِضَارّٖينَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِى الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهٖ اَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
Konumuz olan Bakara 102’nin meali şöyledir.
Ve onlar Süleyman’ın mülkü aleyhine şeytanların uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman, asla küfretmedi, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar nâsa sihir ve Babil’deki iki meleğe, Harût ile Marût’a indirilmiş olan şeyleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise, «Biz ancak bir fitneyiz[imtihanız], sakın kâfir olma!» demedikçe bir kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. İşte birtakım kimseler bu iki melekten zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat bunlar Allah Teâlâ’nın izni olmadıkça bu sihr ile bir kimseye bir zarar verebilir değildirler. Onlar kendilerine zarar verip fayda vermeyen şeyleri öğreniyorlardı. Yemin olsun ki onlar, o sihri satın alan kimse için ahirette hiç bir nâsip olmayacağını muhakkak bilmişlerdir. Ne fena bir şey mukabilinde nefislerini satmış oldular,keşke bilselerdi!
Bakara 102’nin en güzel tefsir ve izahını Fahreddin er Razi(r.a.)’dan gördügümden meleklerin indirilmesinden maksada dair olan bölümü naklediyorum:
a) Şüphesiz o esnada sihirbazlar çoğalmıştı. Bunlar, sihir konusunda daha önce bilinmeyen şeyleri ortaya çıkardılar ve peygamberlik iddiasında bulundular, bununla insanlara meydan okudular. Bu sebepten dolayı Cenabı Allah, insanlara bu yalancı peygamberlere karşı
koyabilsinler diye sihri öğretmek üzere bu iki meleği gönderdi . Bu, şüphesiz en güzel gaye ve maksadlardan biridir.
b)Mu’cizenin sihirden farklı olduğunu anlamak, mu’cize ve sihrin ne olduğunu bilmeye bağlıdır. Halbuki insanlar o zaman sihrin mahiyetini bilmiyorlardı. Bu sebeple, onların mu’cizenin hakikatini bilmeleri de imkansızdı.İşte bunun üzerine, böyle bir maksad için, sihrin mahiyetini anlatsınlar diye Allah Teâlâ bu iki meleği gönderdi.
c) Şöyle de denilebilir: Allah’ın düşmanları arasına ayrılığı;dostlarının arasına ise sevgiyi yerleştiren sihir, onlarca mubah veya mendûb idi. İşte bundan dolayı, Hak Teâlâ bu gaye ile, sihri öğretsin diye o iki meleği göndermiştir. Sonra o günün insanları bu iki melekten sihri öğrenmişler ve onu şer işler ile Allah’ın dostları arasına düşmanlık sokmak ve düşmanları arasında sevgi te’siis etmek için kullanmışlardır.
d)Herşeyi bilebilmek güzeldir. Sihir yasaklanmış olunca, onun bilinen ve tasavvur edilen bir şey olması gerekir. Çünkü tasavvur olunamayan şeyi nehyetmek imkânsızdır.
e)Belki de cinler, bir benzerini insanların yapamayacağı çeşitli sihirler biliyorlardı. Bundan ötürü Cenâb-ı Hak, insanların kendisi ile cinlere karşı koyabilecekleri şeyleri öğretmeleri için melekleri göndermiştir.
f)Bunun, mükellefiyeti zorlaştırma babında bir şey olması da caizdir. Çünkü insana, kendisini dünyevî lezzetlere ulaştıracak şeyi öğretip, sonra onu kullanmasını yasakladığı zaman bu, insan için çok güç olur.Bu sebeble de insan, buna riayet ederek büyük bir mükâfaat elde edebilir. Nitekim Hak Teâlâ: "Kîm (o nehirden) kana kana içerse benden değildir. Kim ondan tatmaz ise işte o bendendir" (Bakara, 249) buyurduğu gibi, Talût’un kavmini bir nehirden su içme husunda imtihan etmiştir. Böylece bütün izahlarla Allah Teala’nın o melekleri sihri öğretmek üzere indirmesinin akıldan uzak görülemeyeceği ortaya çıkmış oldu. Allah en iyi bilendir.
Bakara 249 örnegine A’raf 163 de örnek verilebilir.O ayet-i kerimede cumartesi ehlini imtihan için kıyıya bolca balık gönderildiginden haber verilmiştir.Şüphesiz bu cumartesi ehlini imtihandan başka bir şey degildi.Yine Maide 94 de buna örnektir..Rab Teala eshab-ı kiramı ihramlıyken av hayvanlarıyla imtihan etmiştir. Bir av bolluğu ki isteyince) elleriniz de mızraklarınız da yetişebilecek F maddesine bu örnekleri de vermek yerinde olsa gerek.Allah en iyi bilendir.
__________________________________________________ ____________
Asıl konumuz Yahudilerin uydurduğu ve bazı İslami kitaplara sızan şu kıssadır:
Melekler Ademoğullarının işledikleri hatalar hususunda Allah’la konuşurlar (konuşmanın zamanı da ihtilaf konusudur. Bazısına göre konuşma: "Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini, mi yaratacaksın?" sözünün söylendiği sırada geçmiştir. Bazısına göre de bu konuşma, Ademoğulları çoğalıp buna paralel olarak hataları da çoğalınca gerçekleşmiştir). Yüce Allah onlara der ki: "Eğer sizi de bu sınava tabi tutsaydım siz de onların işledikleri hataları işlerdiniz". Melekler: "Seni tenzih ederiz" derler. Bunun üzerine Allah: "Aranızda iki kişiyi bu sınav için seçin" der. Melekler Harut ve Marufu seçerler. Yüce Allah, bu ikisini insanlann ihtiras ve şehevi duygularıyla sınamak üzere Babil kentine indirir. Güzel bir kadın karşılarına çıkar.Bu ikisi kadınla birleşmek isterler. Ancak kadın, putuna secde etmeleri veya göstereceği bir kişiyi öldürmeleri ya da şarap içmeleri durumunda bu isteklerini karşılayabileceğini söyler. Ancak melekler daha hafif bir suçtur diye şarap içmeyi kabul ederler. Şarabı içtikten sonra sarhoş olurlar. Hem zina ederler, hem şirk koşarlar, hem de adam öldürürler. Bunun üzerine yüce Allah onlara dünya veya ahiret azabından birini tercih etmelerini önerir. Dünya azabını tercih ederler. Bunun üzerine yüce Allah, ayaklarından asılmalarını emreder. Bundan sonra insanlar onlara gelip büyü öğrenmeye başlarlar.
Esasında bu kıssanın mahiyeti aynı,teferrüatı farklı çok çeşitli varyantları da vardır.Mesela,bazı rivayetlerde kadının ism-i azamı meleklerden ögrendigi (!!!) sonra da göge çıktıktan sonra Zühre yıldızına çevirildigi aktarılmıştır.Bazılarında meleklerin biz olsak yapmazdık dedikleri vardır..Kadının talep olarak meleklere müşrik olmalarını teklifleri vs vs vardır.Fakat hepsinin ortak noktası şudur:Melekler haşa zina etti,katl yaptı ve içki içti Melekleri bu tür sapıklıklardan tenzih ederiz!
Bakara 102’de meleklerin insanları imtihaniçingönderildigi apaçık zikredilmişken,bilgisiz insanlar indirilmelerinin sebebinin kendilerinin[meleklerin] imtihanı için olduğunu söyleyecek kadar gaflete düşmüşlerdir!
Maalesef bu batıl kıssa Mesnevi gibi bir kısım tasavvuf kitaplarına ve İsrailiyat aşığı bazı tefsir kitaplarına da sızmış,gece oduncusu gibi rivayet toplayan, sahih mi uydurma mı pek aldırmayan müellifler bunu kitaplarına almışlardır.Yetmemiş gibi Harut ve Maruk meleklere atılan iftiradan ders çıkarılmak istenmiştir! Bakınız Mesnevi 1.Cilt 3320. beyitine:
Aklın aklından kaçan, peygamber ve velîlere uymayan kişi meşhur Hârût’la Mârût’a benzer.Onlar da gururları yüzünden zehirli ok yediler. Mukaddes yaradılışlarına, melek olduklarına itimat ettiler
Yetmiyor gibi ileride de şunlar geçiyor:
Bu iki melek, cihan halkının günahını, kötülüğünü görünce,hiddetlerinden ellerini ısırıyorlardı. Fakat gözleriyle kendi ayıplarını görmüyorlardı.
Basiretli kardeşim,batıl bir İsrailiyat haberiyle ibadum mukramûn [şerefli,ikram ve lütfa mazhar olmuş kullar] ve Allah’ın sözünün önüne geçmiyen ve hep emrinde kalan meleklere isnad edilenleri gör![bkz:Enbiya 26,27] Nefis sahibi olmuyan meleklerde gurur ve kibir bulunması ne kadar da İslam’a uygun ve mantıklı!!
Asıl ayıp bu Yahudi uyduruklarını din diye sunmak ve bundan ders çıkarmaya çalışmaktır. İnsanları sirat-ı müstakim olan sahih ehl-i sünnet itikadına davet ederiz.Mesnevi sahibi için mağfiret dileriz..
Tenkidler:
Kadi Beydavi , Harut ile Marut hakkında söylenen bu meşhur hikaye Yahudilerin uydurmasıdır, diyor.
Şehabeddin Iraki de şöyle diyor: Buna inanan kimse kafirdir. (1)
Eş-Şifa isimli meşhur eserin müellifi Endüslü el-Kadî Iyad: "Ehl-i Ahbâr’ın ve müfessirlerin Hârut ve Mârut kıssası ile ilgili olarak naklettikleri haberler ile Hz. Ali ve îbnü Abbas’tan aynı konuya dâir gelen hadisler hakkında şunu bil ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) den ne sahîh ve ne de sakîm hiç bir şey gelmemiştir. Bunlar kıyas yoluyla da alınıp kabullenecek cinsten değildirler. Kur’ân’da mevcut bu âyetin manasında müfessirler ihtilâf etmişler;Hârut ve Mârut konusuna ait seleften menkûl şeyleri bazıları reddetmiştir.Bu haberler, yahûdîlere ait kitaplardan aktarılmış bir takım düzmelerden ibarettir.(2).
îbnü Hazm da el-Fasl’da, Hârut ve Mârufa ait olarak söylenenlerin yalan ve uydurma olduklarını,bu rivayetlerin asılsızlığını açıkça dile getirir.(3).
Şiilerin müfessirleri dahi şöyle demişlerdir: Bu rivayeti zikretmek ve kitaplara almakta fayda yoktur.Meleklerin ismetine kail olanlar bunu tecvîz etmezler.(4)
Bu haberler aynı zamanda uydurmaları tespit eden muhaddislerimizin kitaplarında da zikredilmiştir.(5)
İbn-i Atiyye şöyle der: Bu kıssalar bazı rivayetlerde uzun, bazılarında da kısadır. Bunlar içinde hiç bir tanesi kesin olarak sabit değildir.Onun için sözü uzatmada mana yoktur.(6)
Fahreddin er Razi bu rivayetler fâsid, merdûd, kabul edilemez rivayetlerdir deyip,meleklerin asi olmuyacağı hükmünü bu kıssanın batıl olduğuna delil getirdikten sonra de şöyle dedi: Rivayetler içinde geçen ve meleklerin dünya azabı ile ahiret azabından birini tercih etmede serbest bırakıldıklarını ifâde eden kısım keza fâsiddir. Bu konuda evlâ olan meleklerin azâb ile tevbe arasında muhayyer kılınmalarıdır.Zira Allah bir ömür boyu kendisine şirk koşanları bile azâb ile tevbe arasında serbest bırakmıştır.(Rahmeti bu kadar geniş olan) Yüce yaratıcı nasıl olur da, bu hususta Hârût ve Mârût’a karşı cimri davranır?
Ve yine şöyle denmiştir:
Kıssacılara göre Allah, Hârût ve Mârût’a: "Eğer Âdemoğullarını imtihan için vesile yaptığım şeyleri size tatbik etseydim, siz de tıpkı onlar gibi bana asî olurdunuz" buyuranca melekler: "Hayır ya Rab! Sen dediğini bize yapsan, biz sana asî olmayız" dediler. Bu cümle Allah’ı tekzîbdir, O’nu techîldir ve bu, açık küfürlerdendir.(7)
Son olarak Mecellet-ül ezher’in makalesindeki tahlilleri nakledelim:
a- Kıssaya âit rivayetlerde Zühre’nin fâcîre bir kadın olduğu ve Hârût ile Mârût’u fitneye düşürdüğü ifade ediliyor. Arkadan da semalara yükseltiliyor. Fâcire bir kadın nasıl olur da semalara yükselir?
b – Diyelim ki, Zühre göklere çıktı. Nasıl parlak bir yıldız olabilir.
c – Ceza neticesi kadının yıldıza tebdîl edildiği ifade ediliyor. Günahkâr olan bu kadının parlak değil de simsiyah olması gerekmez miydi?
d – Zühre ismi ile anılan yıldız, göklerin, yaratıldığı günden beri semada cevelân eden, hiç bir şeyden haberi olmayan, günah veya sevabla uzaktan veya yakından en ufak bir ilgisi ve irtibatı bulunmayan bir yaratıktır. Kendi adına düzülen yalanlardan onun asla haberi yoktur!
e-Kıssada meleklere günah işletilmiştir.İslâmî inanca göre melekler ma’sûmdurlar. Kendilerinden ne küçük ve ne de büyük günah sûdûr eder (8)
Degerli okuyucu,bu yazının yazılmasındaki sebep İsrailiyat haberlerinin İslam akidesine ters düşen kısımlarının da olduğunu ve bunların Kur’an kıssalarının anlaşılmasına mani olduğunu nazara vermek içindir.
"İsrâîliyyat" isrâîliyye kelimesinin çoğuludur. Kelime İsrâîli bir kaynaktan aktarılan kıssa veya hâdise manasınadır.İsrâîl, rivayetlere göre Hz. Ya’kûb (a.s.)’un ismi veya lâkabıdır…
İsrâîliyyattan maksadın ne olduğu ve kelimenin ıstılahı manâsına gelince; kelime her ne kadar tefsire girmiş yahûdî kültürünü ifâde ediyorsa da, bunda bir inhisar düşünülemez. İslâm’a ve özellikle tefsîre girmiş olan yahûdî, hıristiyan ve diğer dinlere ait kültür kalıntılarıyla, dînin gerek lehine ve gerekse aleyhine uydurulup Hz. Peygambere ve O’nun muasırları olan sahabe ile müteakip nesillere izafe edilen her türlü haber, isrâîliyyat kelimesinin manâsı içine girer. Bir kelime ile, islâm’a yabancı olan her şey bu kelimenin bünyesinde mütala’a edilmelidir.(9)
Kitabullahtaki kıssalar insanlara ve cinlere ders vermek için inzal edilmişken,insanlar bu tür kıssalarda mesela Harut-Marut hangi meleklerdi,Zühre kimdir,haşa öldürdükleri kimdi,neden öldürdü,haşa fıksklarından sonraki hali neydi gibi batıl sorular peşinde koşmaktadırlar.Eshab-ı Kehf’in köpeginin rengini dahi merak eden gaflet ehlinin feyizli kıssalardan ne anlamaları beklenir?
Bunların Resulullah(a.s.m.)’a nispet edilenlerini ancak Sahih-i Buhari gibi sahih hadis kitaplarından almak ve şerhlerindeki incelikleriyle anlamakgerekir.Muhakkik şarihlerin kitaplarda geçen İsrailiyat haberlerini tenkid ve tahkiklerini okumadan kalbine almaman gerekir!
Son olarak: Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir:
Sizler kitâb ehli olanlara şerîatten herhangi birşeyi nasıl soruyorsunuz? Hâlbuki Rasûlullah (a.s.m) üzerine indirilmiş olan Kitâb’ınız, kitâbların en yenisidir. Sizler onu hâlis olarak ve içine başka hiçbirşey karışmamış olduğu hâlde okumaktasınız.Bu Kur’ân sizlere, ehli kitâb olanların Allah’ın kitabını tebdil edip değiştirdiklerini ve Kitâb’ı kendi elleriyle yazdıklarını ve bununla az bir bahâyı satın almaları için "Bu Allah katındandır" dediklerini sizlere söylemiştir. Dikkat edin! Size gelmiş olan ilim, sizleri onlara suâl sormaktan nehyetmektedir. VAllahi biz onlardan hiçbir kimseyi size indirilmiş olan kitâbdan size suâl sorar görmüş değiliz! (10)
Allah en iyi bilendir.
Vesselam,veddua..
1)Halil Günenç-Günümüz Mes’elelerine Fetvalar-Sual 52
2) Z.Mesîr,I.125,not.3;aynı konuya ait el-Kadî Iyad’ın değişik bir tenkidi için bak. Îbnü’l-Arabî, A. Kur’ân, I. 30; Mecelletü’l-Ezher, XXV. S95-96
3) el-Fasl, IV. 32
4)et-Tibyan, I. 376; et-Tabressî, I. 176
5)Tenzîhu’ş-Şeria’ti’l-Merfû’a,I.209-10;el-Le’âli’1-Masnû’a,I.158; Muhammed Tahir, Tezkiratü’l-Mevdû’at,s110
6)Muharrar, I. varak 84a-b
7)Kitâbü’l-Lübâb, varak 69a,Fahreddin er Rezi,Mefatih-Bakara 102 tefsiri
8) Mecelletül-Ezher, XXV. 895-96
9)Dr.Abdullah Aydemir,Tefsirde İsrâiliyyat, Diyanet İşleri Başkanlığı: 6-7
10)El Buhârî, K. İ’tisâm, bâb. 25; el-Aynî, XIII. 261; XXV. 75;Fethul-Bâri, VI. 220; XVII. 101; İbnü Kesîr, V, 329; El-Bidâye, II, 134.
Not:Bu yazının "Tenkidler" bölümündeki bazı nakillerden Abdullah AYDEMİR’in yazmış olduğu Tefsirde İsrailiyat adlı kitaptan da istifade edilmiştir..
Bu kitabı "usülsüzce kitaplara aktarılan batıl haberler"den beri olmak için aciz bir kardeşiniz olarak tavsiye ederim.
Ene-Zerre
Cevap: Harut-Marut ve İsrailiyat Üzerine..
zeynebnesrin
bilgiler için Allah razı olsun.
"Harut ile Marut:iki melektir.lihikmetin insan suretinde temessül ederek Babil şehrine indirilmişlerdir.vaktiyle Babil şehrinde saahirler çoğalmış olduğundan bu melekler gelerek nasa sihrin fenalığını,sui neticesini bildirmişler,buna rağmen yine sihir öğrenmek isteyenlere bir hikmet muktezası olarak sihir namına bazı şeyler talim etmişler ise de sihrin zararlarını telkinden yine geri durmamışlardır.Nasıl ki Cenabı Hak,küfrün ebedi azaba sebep olacağını kullarına bildirmiştir.Maamafih küfre kendi ihtiyarları ile tehalük gösterenlerin hakkında da küfrü takdir buyurmuş,vücuda getirmiş olur.Böyle bir muamele,bir imtihan hikmetine müsteniddir.
Bazı zatlara göre bu iki melekten murat iki insandir.Salih,fazıl iki zat oldukları için kendilerine melek denilmiştir.Onlara nazil olandan murad da mülhem oldukları ilim ve marifettir.Fakat bu,zahire muhalif bir tevil demektir."
kaynak:Ö.Nasuhi Bilmen
Yanıt: Harut-Marut ve İsrailiyat Üzerine..
ene-zerre
EyvAllah kardeşim..
harut ve marut, harut marut, harut ile maruf