İmanın Tarifi Nedir?

İmanın Tarifi Nedir?

alpgirayhan
İman’nın Şeri manası:

Ömer b. El-Hattab’ın Cibril kısası ile ilgili olarak rivayet ettiği; Rasulullah’ın İslam’ın, İman’ın ve İhsan’nın ne olduğunu öğrettiği hadiste şu ifadelere yer verilmektedir.

”… Bana İman’ın ne olduğundan haber verildi. Dedi ki; İman: Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Rasul/nebibelerine ve Ahiret gününe inanmaktır. Kadere, hayrının ve şerrinin Allah’tan geldiğine de inanmaktir.” /Müslim, Abu Davud ve Tirmizi rivayet etti./

Terminolojik anlamına baktığımızda bir kaç tarifle karşılaşıyoruz. Bunlardan ikisini ele alacak olursak:

Takiyyuddin en-Nebhani (Rahmatullah) : İman: Vakıaya uygun, delile dayalı, kesin tastiktir.

İmam Abu Hanife (Rahmatullah) : İman: Kalple itikat etmek, lisanla söylemek ve uzuvlarla amel etmektir.

Bu durumda iki tarif görüyoruz. İmam abu Hanife vakıa ve delillere hiç deyinmemiştir. Neden?

Ve iki tarif arasındaki fark nedir?

Dilerseniz bunun üzerine biraz fikir alış verişinde bulunalım.

Ve’s-Selam


Cevap: İmanın Tarifi Nedir?

Hoca
İman: Kalple inanmak ve dil ile söylemektir. ehli sünnetin genel görüşü budur.

< İman hakîkatta bir kalp ve vicdan işi olduğuna göre; dilciler nazarında da, dinî ıstılahta da aslolan, imanın hakîkatında bulunması gereken tasdiktir. Fakat, bu tasdik ve itirafın masdarı, kaynağı nedir? İmanın hakîkatını teşkil eden hükümler nelerdir? Yalnız kalp midir? Yalnız dil midir? Veya her ikisi birden midir? Yoksa bu ikisine ilaveten, azalarla yapılan işler, salih ameller midir? İşte bu hususta İslâm âlimleri arasında görüş ayrılığı vardır. Bundan dolayı birçok itikadi mezhep ortaya çıkmıştır.
a) Ehl-i Sünnet’ten bazılarına göre şer’î iman; Hz. Muhammed (s.a.s)’in Allah Teâlâ’dan getirdiği kesin olarak bilinen şeylerin hepsinin doğru ve gerçek olduğunu kalp ile tasdik ve dil ile ikrar etmektir. Bu tarife göre imanın; biri tasdik diğeri ikrar olmak üzere iki rüknü vardır. Ancak, bu rükünler aynı seviyede birer aslî rükün değildir. Çünkü bunlardan "kalp ile tasdik", hiçbir mazeret karşısında vazgeçilmeyen "aslî rükün"dil ile ikrar ise, dilsizlik ve ölüm tehlikesi gibi zarûrî haller karşısında vazgeçilebilen ve vücubu sakıt olan "zâid rükün" dür. Aslî rükün sayıları kalb ile tasdik zâil olduğu anda, o kimse imandan çıkar ve kâfir olur. Çünkü her halükârda tasdiksiz iman olmaz. Ancak ölüm tehdidi karşısında diliyle ikrar etmeyen bir kimse, kalbi samimi tasdik ve imanla dolu olduğu için imandan çıkmaz ve kâfir olmaz (en-Nahl, 16/106). "Kavl-i Meşhur" olarak şöhret buları bu mezhebi, bazı Ehl-i Sünnet Kelâmcıları, Hanefi imamlarından Şemsü’l-eimme es-Serahsî, Fahru’l-İslâm Pezdevî ve diğer Hanefi fakihleri benimsemişlerdir. Hatta İmam-ı Âzam’ın da bu görüşü tercih ettiği rivayet edilmiştir (Fıkh-ı Ekber Aliyyu’l-Kâri Şerhi, s. 76-77; Şerhu’l-Makâred, II, 182, Şerhu’l-Akâidi’n-Nesefiyye, s. 436438).
b) Ehl-i Sünnet’ten "cumhuru muhakkikîn" e göre şer’î iman; inanılması gerekenleri kalb ile tasdikten ibarettir. O halde şer’; imanın yegane rüknü, kalb ile tasdiktir. Kalbinde böyle tereddütsüz bir tasdik bulunan kimse, gerçekte ve Hak Teâlâ indinde mümindir. Dil ile ikrar etmek ise, imanın aslî veya zâid bir rüknü, yani imandan bir cüz değildir. Fakat, kalble bulunan tasdike, ancak dil ile ikrar edilmesi halinde vakıf olunabileceği, aksi halde mü’min midir, değil midir? bilinemeyeceğinden, dünyevî ve hukûkî hükümleri tasdik edebilmek için, dil ile ikrar şart koşulmuştur. Bu esasa göre, kalbiyle gerçekten tasdik edip de, bunu diliyle ikrar etmeyenler, dünyada müslüman sayılıp dini ahkâm kendilerine uygulanmasa bile, Allah Tealâ katında mü’min sayılırlar. Dini nasslar bu görüşü daha fazla desteklemektedir: "Allah işte bunların kalbine imanı yazdı" (el-Mücadele, 58/22); "İman henüz kalblerine girmedi" (el-Hucurât, 49/14 ve en-Nahl, 16/106 gibi). İmam Ebu Mansur el-Maturîdi’nin tercihi de budur. Özellikle, İmam Ebu’l-Hasan el-Eş’ârî ile İmamu’l-Haremeyn el-Cüveynî ve İmam Fahru’d-Din er-Râzî bu görüştedirler (Ali Arslan Aydın İslâm İnançları, I, 164-165).
c) Selef Uleması ile, Hadis âlimlerinden birçoğu ise rivayete göre, İmam Mâlik, İmâm Şâfiî ve İmam Ahmet (r.a)’a göre Şer’î İman; "İkrarın bil lisan, tasdikun bil cenan ve amelün bil erkân"dır. Yani, "dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve rükünlerle amel" Fakat bu görüşe sahip olan Selef Uleması ve bazı mezhep imamları, ameli terk eden kimseleri "fâsıkâsî" saymışlarsa da, bu gibilerin imandan çıkarak kafir olacaklarına hükmetmemişlerdir. Ayrıca, abid ve zahid müslümanlara tatbik edilmekte olan dini ahkâmın, ameli terkeden fâsıklara da uygulanacağını söylemişlerdir. Nitekim tatbikatta hep böyle olagelmiştir. Bu zevata göre şer’î imanın hakîkatı iki şekilde mütâlaa edilmektedir. Biri; er geç Cennete girme imkânını sağlayan iman esasıdır ki, bu kalp ile tasdikle veya tasdikle beraber dil ile ikrar ile tahakkuk eder. Diğeri ise, müslümanı cehennemin azabından koruyan ve ebedî saadete erdiren "Kemâl-i iman", yani imanın kâmil olmasıdır. Şüphe yoktur ki amel, yani dini emir ve esaslara uyarak yasaklardan kaçınmak, imanın kemalinden olup, onun güzel bir semeresi ve beklenen meyvesidir. Sonuç olarak, yukarıdaki tarif gerçekte, "imanın aslını ve hakikatı"nın değil, "kemâl-i iman" yani iman olgunluğunun tarifidir. Bu bakımdan, Selef ve bazı hadisçilerin görüşü, Mu’tezile ve haricilerin katı görüşleriyle ilgili olmayan makul ve makbul bir görüştür (Ali Arslan Aydın, a.g.e, I, 160-161 ve orada zikredilen ana kaynaklar). >

Kaynak: forumduasi.com/iman-ve-onemi/17603-iman.htmliman – Mumsema islam Arsivi


Yanıt: İmanın Tarifi Nedir?

alpgirayhan
peki bu iki alimin arasındaki farklılığın sebebi nedir sizce mum hocam ?


Soru: İmanın Tarifi Nedir?

Ebu Bekir
İmam Abu Hanefi delile deyinmemiş çünkü onun döneminde Hilafet devleti vardı, ve delile gerek yoktu çünkü hayat sahasında İslam görülüyordu, yani başka bir deyimle İslam hissedilebiliyordu.

Ama Takkiyyuddin En Nebhanin koymuş olduğu iman tarifinde Hilafet yoktu ve Hilafet olmadığı için İslam tam manasıyla algılanamaz sadece İslami’n bir kaç ibadetleri vakada görünüyor ama bir bütün olarak görünmediği için mecbur delile dayalı vakıaya uygun kesin tasdik olmalı.

Yani anlayacağınız ikisi de aslında imanı tarif ediyor ama farklı şekillerde tarif ediyorlar.

İmam Abu H. döneminde Kur’an ve Sünnet /bir kaç ülke dışında/ yeryüzüne hakimdi. Yani İslam Devleti vardı. İslam Devletinde yaşayan Müslümanlar da Kur’an ve Sünnette hakim oldukları gibi Şeri hükümlerde bağlılardı. O dönemde Müslümanlar Kur’an ve Sünnet doğrultusunda yaşıyorlardı çünkü yukarıda da ifade ettiğim gibi İslam gözle görülüyordu/yaşanıyordu.. Bu yüzden Vakıa ve delil zaten barizdi. Böylesi bir toplumda vakıa ve delilden söz edilemez çünkü zaten mevcut..

Ama bugün durum çok farklıdır. Birincisi İslam hayat sahamızda değil. İkincisi Müslümanlar İslam’ı atalarından taklide dayalı aldılar. Yani hakkıyla hükümleri araştırıp benimsemediler, ataları bu böyledir dediği için aldılar. Ki bazı alimlere göre taklide dayalı olan İmanın kabul olmayacağını bildirmekteler /En iyisini Rabbimiz bilir/

Takiyuddin En-Nebhani bu tarifi ortaya koyarken İslam Devleti hakim değildi. O Müslümanların durumunu ortaya koyan büyük Alimlerden biridir. Müslümanlar halen günümüzde olduğu gibi delilsiz hareket ediyorlardı. Bu yüzden Kesin tastiğin oluşması için vakıa ve delil zorunludur.

Ayrıca şunu söylemekte de yarar var. Alimler, herhangi bir kavrama anlam yüklerken bu böyle daha güzel oluyor diye değil Kur’an ve Sünnet’ten yola çıkarak anlam yüklüyorlar.

Şunu da ekleyebiliriz ki, Ebu Hanife döneminde (tabii tabiin donemi) akide net ve katıksızdı.

Fakat T. En-Nebhani döneminde (2. dünya savaşından sonra) akide tamamıyla bozulmuş, eksilmiş, eksiklikleri batıl inançlar doldurmuş, batıdan, Hıristiyanlıktan, fikirler karıştırılmış. Ayrıca bazı Hindu felsefeleri ve yunan felsefecilerin uyduruk fikirleri de eklenince akide çorba haline geldi.

Tabiî ki Müslüman’ın Akidesinin ayıklanması gerekiyordu. T. En-Nebhani Şer-i kaynaklardan yola çıkarak çok güzel bir sonuç çıkartmış, ümmetin büyük sorununa.

Yani vakıaya uygun olsun ki, hurafeler, hayaller hakkında düşünmeyelim. Gerçekler ve var olanlar hakkında düşünelim ve gerçekleri ele alalım Delile dayalı olsun ki, uyduruk fikirler, başka akidelerden kopyaladığımız fikirler, bidatler yok olsun diye. Sadece delili olan incelenir. Bu şekilde Akide yanlış fikirlerde soyutlanır.

Kesin tasdik olsun ki akide baraklaşsın, Müslüman’ın imanı şüpheden arınsın ve tam bir kanaatle sahip olduğu fikre sımsıkı sarılıp, kendinden bir parça haline getirsin.

Bugünkü Müslümanları ele alacak olursak; hurafe ve hayal dünyasında yasıyorlar.

Kimileri cinlerden kimileri hacı hocalardan, ölmüşlerden medet umuyorlar.

Kimisi Hint felsefesinden etkilenmiş kendine zulüm ediyor, Rabbimizin kolaylaştırdığını zorlaştırıyor.

Kimisi batının fikrine uyarak İslam’ı demokratikleştiriyor, kimisi ikisini de bırakamıyor ılımlı oluyor.

Kimisi Yunan’ın filozofundan etkilenip Haşa ve kelle Allah’ın vasıflarını kulun vasıflarına denk tutuyor, kaza ve kader içinde boğuluyor.

Kimisi cumhuriyet, ulusçuluk, milliyetçilik, laiklik ve İslam diyor, bilmiyor ki bu kavramlar İslam ile taban tabana zıt.

Kimisi olanlara dayanamıyor, tepkisini fiziki gösteriyor.

Kimimside bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyip köşesinde oturuyor.

Ve daha bir çokları…..

Ümmet gerçektende karma karışık bir durumda. T. En-Nebhani neden bu anlamı yüklemiş daha iyi anlaşılıyor.

Çünkü biz tek ümmetiz akidemiz tek, akidemizden çıkan fikirler belli.

Kalan tek şey Vakıaya uygun, delile dayalı, kesin tasdik edilmiş bir iman.

İnşAllah çok kısa zamanda yine tek vücut oluruz. İmam Ebu Hanefi dönemindeki gibi…

Ves’Selam


alpgirayhan
iste bekledigim aciklama Allah (c.c.) razı olsun Ebu Bekir kardesim.


αѕαвє
Rabbim razı olsun.. Güzel paylaşım


alpgirayhan
< Rabbim razı olsun.. Güzel paylaşım >
vakit ayırıp okuduğun için Allah razı olsun kardeşim … önemli bir mesele …

Ve’s-Selam


hayall
Teşekkürler………………


imanın tarifi, imanin tarifi, imanın tarifi nedir

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();