Tesadüf mü Tevafuk mu?
LeoparGS
Tesadüf mü Tevafuk mu?
Kâinat, Allah’ın kudret kalemiyle yazdığı muhteşem bir kitaptır. Bu kitap, baştan sona hikmetlerle doludur. Hiçbir yerinde bir abes, bir fazlalık söz konusu değildir. Kur’an’ın bildirdiği gibi "Çevir gözünü, bir bak! Herhangi bir kusur bulabilir misin? Sonra bir daha, bir daha çevir. Gözün yorgun ve mahrum olarak sana geri dönecektir " (Mülk, 3-4) Bu gerçeğin en güzel bir misali, insan vücududur. İnsan vücudunda, görevi olmayan hiç bir uzuv yoktur. Sadece karaciğer, dört yüzden fazla görevi başarıyla yürütmektedir.
Kâinatta meydana gelen olaylar, tamamen Allah’ın kudreti ve tasarrufu iledir. Mesela, biz yağmurun yağdığını görürüz. Gerçekte ise, yağmur yağdırılır. Rüzgarlar rastgele değil, Allah’ın emrine göre eserler. Hiçbir olayda tesadüf yoktur. "Tesadüf, ancak cehlimizi örten bir perdedir." (Sözler, s. 632) Bizim tesadüf olarak gördüklerimiz, hakîkatta Allah’ın tasarrufudur. (Yazır, IV, 2802) Mesela, siz evinizde otururken, birden içinize dışarıya çıkıp dolaşma hissi doğsa ve çıktığınızda sokakta, yıllardır görmediğiniz bir dostunuzla karşılaşsanız, bu bir tesadüf, bir rastlantı değil; tevafuktur, ilâhî bir tasarruftur.
Bediüzzaman’ın şu tesbiti son derece dikkat çekicidir: "Çok âdî (sıradan) perdeler içinde mühim işaretler verilir, ehli anlar." (Barla Lahikası, s. 313) Trafik işaretlerinden haberi olmayan birisi, polisin el-kol hareketlerine bir anlam veremez. Yoldaki işaretleri sadece seyreder. Fakat bilen birisi, o hareketlerden ve işaretlerden, sözlü birer ifade gibi mana çıkarır, istifade eder.
Üstadımızdan tesadüfle ilgili bir ders:
"Mesela, benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam, üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa hiç şüphe kalır mı ki, elimden çıktıktan sonra, gaybî bir el müdahale edip sıralamasın. İşte, hurufat ve kelimat (harfler ve kelimeler) o maddelerdir, ağzımız o avuçtur. (Barla Lahikası, s. 65)
Bu tarz tevafuklar, her şeyde bir kasıt ve iradenin cilvesi bulunduğunu, tesadüf olmadığını gösterir… "Hiçbir şey daire-i ilim ve kudretinden hariç olmadığı gibi, daire-i irade ve meşietinden dahi hariç değildir." (Kastamonu Lahikası, s. 65)
Bediüzzaman bazı tefe’üllerini şöyle anlatır:
"Bundan otuz sene evvel (I. Dünya Savaşı sonrası)eski Saîd’in gafil kafasına müthiş tokatlar indi. "Elmevtü hak" (ölüm haktır) kaziyyesini düşündü, kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi, bir yol aradı, bir halaskar taharri etti. Gördü ki, yollar muhtelif, tereddüdde kaldı. Gavs-ı Azam olan Şeyh Geylani’nin (R.A), Fütûhu’l-Gayb namındaki kitabıyla tefe’ül etti. Tef’eülde şu çıktı: "Sen Dâr u’l-Hikmette iken, kalbini tedavî edecek bir doktor ara ."
Acibtir ki, o vakit ben Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye azası idim. Güya, ehl-i İslâm’ın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvela kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir. Sonra, İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat kitabını gördüm. Elime aldım. Halis bir tefe’ül ederek açtım. Acaibtendir ki, bütün Mektubat’ında yalnız iki yerde "Bediüzzaman" lafzı var. O iki mektub, bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektubların başında "Mirza Bediüzzaman’a mektub" diye yazılı olarak gördüm. "FesübhanAllah, dedim, bu bana hitab ediyor." İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi, çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: "Tevhid-i kıble et!" Yani, birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma!
(…)Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve bu cetvellerin menbaı ve şu seyyaralerin güneşi, Kur’an-ı Hakîm’dir. Hakîkî tevhîd-i kıble bunda olur. Öyle ise, en âlâ mürşid de, en mukaddes üstad da odur." (Mektubat, s. 355-356)
Görüldüğü gibi Bediüzzaman, Abdulkadir-i Geylanî ve İmam-ı Rabbanî’nin kitaplarıyla yaptığı tefe’ülde, haline uygun bir ders almış, hayatının akışına bir yön vermiştir.
Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden Sıddık Sabri’nin ayağında Bediüzzaman’da olduğu iki parmak bitişiktir. Bediüzzaman, bu talebesine gönderdiği bir mektubunda şöyle der: Senin cisminde (ayağında) kardeşliğimin sikkesini gördüğüm zaman, bir hiss-i kable’l-vuku (önsezi) ile kalbime geldi: Bu zat, mühim bir vakitte bana çok ehemmiyetli bir kardeşlik edecek. Ve muvaffak oldun, yaptın. (Kastamonu Lahikası, s. 30)
İnanç ve itikad bakımından Allahın ilmini, iradesini ve kudretini reddeden materyalistlerin saplandığı tesadüf kelimesi tamamen inkara ve küfre götürdüğünden üstadımız bu konu üzerinde şiddetle durup ikaz ediyor. Fakat miraç risalesinde olduğu gibi gözüne ve kulağına tesadüf eden ve buna mümasil ifadeler aynı manaya gelmez.
Buradaki tesadüf, Resulüllah (S.A.V) miraç merdiveniyle alemi gezerken kendi iradesinin dışında kendisinin kontrolü olmadan gözünün gördüğü kulağının işittiği kevni delil ve burhanlar için kullanılmıştır
Ben de kader-i İlahînin sevkiyle pek acib bir yola girmiştim. Ve pek çok belalara ve düşmanlara tesadüf ettim . Enes’e ferman etti ki: "Filân, filânı çağır. Hem kime tesadüf etsen davet et." Enes de kime rast geldiyse çağırdı. ifadelerinde de esadüf bu manada kullanılmıştır.
Aşağıda risalelerde geçen tesadüfle alakalı bazı cümleler yer almaktadır:
Tesadüf onun işine karışamaz." (S: 197)
"Zelzele gibi vakıalar olan şu hâdisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller." (S: 170)
Hangi tesadüf bu işlere karışabilir?" (S: 673)
Tesadüf ise, cehlimizi örten gizli bir hikmet-i İlahiyenin perdesidir"
Demek tesadüf yok, hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir." (M: 349)
Fakat rububiyet-i âmmedeki daire-i esbab-ı zâhiriyede, ehl-i gafletin nazarında hikmeti ve sebebi bilinmeyen işlerde, tesadüf namını vermişler." (M: 379)
Karışık tesadüf karışamaz." (Ş: 45)
Evet fennî bir nazarla dikkat edilirse anlaşılır ki, o zerrenin hareketi, körükörüne, tesadüf eseri değildir." (İ: 57)
Âlemde tesadüf yoktur." (Ms: 243)
Bu tevafuk kat’iyen tesadüf değil." (B: 255
Birincisi: Her şeyde -ne kadar cüz’î de olsa- bir kasd ve iradenin cilvesi bulunmasıdır; tesadüf, hakikî olarak olmamasıdır." (K: 65)
En cüz’î işlerimiz de tesadüf değil, kasdî tevafuktur." (K: 221)
Gözümüzle bu latif tevafuktaki şirin inayet-i İlahiyenin cüz’î cilvelerini gördük ve anladık ki, kör tesadüf işimize karışmıyor." (K: 222)
Bu kadar kesret ve vüs’atle tesadüf olamaz." (STİ: 5)
Bu işler tesadüfî olamaz." (S: 35)
Demek ki, şu enharın nebeanları, âdi ve tabiî ve tesadüfî bir iş değildir." (S: 250)
Şadi Eren ( Doç. Dr.)
Cevap: Tesadüf mü Tevafuk mu?
ravzanur
🙂 Allah razı olsun gülkardeşim..tevafuk’tur yaşananlar 🙂
Yanıt: Tesadüf mü Tevafuk mu?
Yasin8413
ZALİMLERİN COCA COLASI !Biliyormuydunuz ?Firma karının % 50 sini İsrail Ordusuna aktarıldığını… Dünyada en çok coca cola sevenlerin müslümanlar olduğunu Belçika da Sağlık Bakanı Luc Van Den Bossche’nin Coca-cola ‘nın şişe veya kutulardaki tüm ürünlerinin piyasadan çekilmesini emrettiğini… Ve Bakanlığın, Coca-Cola ürünlerini içen kişilerde ciddi zehirlenmeler görüldüğünü belirterek, Coca-Cola’ nın içinde kandaki alyuvarların erimesine neden ve kansızlığa yol açan ‘hemolyse’ maddesinin bulunduğunu açıkladığını…YİNE AYNI NEDENLERDEN DOLAYI HİNDİSTANDA TAMAMEN ,LETONYADA İSE OKULLARDA VE ÇOCUKLARA SATILMASININ YASAKLANDIĞINI…
Cevap: Tesadüf mü Tevafuk mu?
nurya
herşey bir düzen içinde yaratılmıştır ALLAH (cc) bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez
Kayıtsız Üye
Merhaba ben çorba içerken limon sıktım limon izi insana benzedi kardeşim ne kadar güzel. Dedi bende tesadüf dedim günaha girmişimiyimdir sonra içimden Allah böyle istedi dedim
Kayıtsız Üye
Selamun Aleykum. Bazı zamanlar bu iki kavram arasında çakışma görüyorum. Bazı insanlar tesadüf diye bir şey yok tevafuk vardır diyor. Nedir bu olayın aslı astarı? Hangisi doğru hangisi yanlış nedenleriyle yazarsanız bilgilenmiş olurum.
emirhan uysal
Tesadüf sözlükte rastlantı, rast gelmek, kendiliğinden olmak gibi mânalara gelir. Tevafuk ise, İlâhî iradenin bir şeyi diğer bir şeye denk getirmesi, Allah’ın bir şeyle diğer şeyleri hoş ve zarif biçimde uyumlu kılması gibi manalara geliyor.
Bedîüzzaman’ın zengin dağarcığında, İlâhî iradeye teslimi ifade eden tevafuk kelimesi aynen kabul görmüş, tesadüf kelimesi ise ihtida etmiştir. Risale-i Nur’da tesadüf tarifi şöyledir: Tesadüf ise; cehlimizi örten gizli bir hikmet-i İlâhiye’nin perdesidir. 5 demek tesadüf kelimesini, İlâhî hikmeti ve iradeyi reddeden bir kavram olarak değil; bizim cahilliğimizi örten bir perde olarak kullanabiliriz.
Çünkü bizim tesadüf diye nitelediğimiz şey, Allah’ın iradesiyle kuşatılmış ve yaratılmıştır. Esbab nasıl Allah’ın kudretine perdeden başka bir şey değilse6; tesadüf de Allah’ın hikmetine perdeden başka bir şey değildir.
Yani kardeşim tek vardır ki o da tevafukdur.
islamda tesadüf yoktur, islamda tesadüf var mıdır, dinimizde tesadüf var mıdır