Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
Hoca
Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
ALLAH O, Allah ki O’ndan başka ilah yoktur. Serra ilkokul ikinci sınıftaydı. Onu okula hergün annesi götürüyordu. Dönüşte de annesi alıyordu onu. Bir gün okulda öğretmen resim dersinde öğrencilerinden evde en sevdikleri oyuncakları çizmelerini istedi. Kimisi bebeklerini kimisi arabalarını kimisi uçaklarını kimisi de kılıç ve maskelerini çizdi. Emre ise hiçbir şey çizmedi. Öğretmen neden çizmediğini, yoksa hiç mi oyuncağı olmadığı sordu. Emre’nin cevabı ilginçti. "Öğretmenim ben artık büyüdüm. Bütün oyuncaklarımı da komşumuzun üç yaşındaki çocuğu Ali’ye verdim. Onun hiç yokmuş, annem öyle söyledi." Öğretmen bu cevaba hem güldü hem de şaşırdı. "Allah iyiliğini versin, aferin sana Emre!" dedi. Okulda dersler bitince annesi Serra’yı almaya geldi. Okul kapısında bekliyordu annesi. Eve gidince her zaman ki gibi Serra ilk önce üzerini değişti. Elini, yüzünü sabunla yıkadı. Yemek için mutfağa gitti. Annesine resim dersinde olanları anlattı. Annesine sordu. "Anneciğim, Allah kim? Nasıl iyilik veriyor?" Annesi meraklı kızına cevap verdi. "Allah; seni, beni, babanı ve etrafta gördüğüm herşeyi var eden ve onların sahibi olan kişi" "Nerde yaşıyor?" diye zor bir soruyla devam etti Serra. Annesi de bu merakın giderilme zamanının geldiğinin farkındaydı. "O her yerde" "Her yerde mi?" "Evet kızım. Sana hergün O’nu anlatan hikaye anlatacağım. İlki Allah. Bu bütün hikayelerden en önemli ve en değerlisi." "Hergün mü anlatacaksın?" "Evet, her gün yeni bir tane anlatacağım. Bunlar üzerinde konuşacağız ve sen de bu konuyla ilgili bütün sorularının cevaplarını öğreneceksin. Hımm… nasıl başlasam?" "Çok mu zor?" "Yanlış bir şey söylememek için dikkatli olmak gerekiyor… Tamam buldum. Şimdi büyük bir tabak düşün" "Çok mu büyük?" "Evet çok büyük. İçine 98 tane değişik meyve sığabilecek kadar büyük!" "O kadar büyük tabak olmaz ki! Bence büyük bir sepet olsun" "Haklısın Serra, sepet olsun. Bu sepette 98 tane farklı meyve var, tamam mı?" "Tamam" dedi Serra annesini dikkatli dinleyerek. "Meyveleri bir arada tutan ne?" "Meyveler sepetin içindeyse…" "Evet, sepetin içindeler" "Sepet tutuyor o zaman!" "Doğru. Sepet, 98 farklı meyveyi içinde tutan ilk ve en önemli hikaye. Anladın mı?" "Anladım, yani birinci hikaye sepet oluyor" Yazan: Banu Kopuz
ER-RAHİYM (Ahirette sadece mü’min kuluna karşı merhametli): Mert’in dedesi çok hastaydı ve tedavi olmak için evlerine gelmişti. Dedesi yan odada yatıyordu. Gece dedesinin öksürdüğünü duydu. Yatağından kalktı, dedesinin yanına gitti. "Dedecim iyi misin?" "İyiyim tabi ama sen bana şu sürahiden bir bardak su verirsen çok daha iyi olurum. Hatta yarın maç bile yaparız seninle!" dedi gülerek. "Gerçekten mi?" diyerek dedesine bir bardak su verdi. "Allah izin verirse yaparız tabii. Sağol benim akıllı torunum, sen şimdi git, uyumana devam et" dedi. Sabah uyandığında dedesinin odasından sesler geliyordu. Yüzünü yıkamadan dedesinin odasına koştu. Dedesi uyuyordu. Ama annesi dedesinin başında Kur’an okuyordu. Babası da ağlıyordu. Mert şaşırdı, annesinin koluna dokundu. "Ne oldu anne? Babam neden ağlıyor?" "Yavrum deden bizden ayrıldı artık" "Nasıl ayrıldı? Yatağında uyuyor ama…" "Tatlım gel benimle" dedi annesi. Mert’i kucağına aldı, odadan çıktılar. "Deden hastaydı biliyorsun değil mi?" "Evet hasta, ona dün gece su verdim" "Allah, dedeni kendi yanında iyileştirecek" "Nasıl yani?" "Deden Allah’ı çok severdi, Allah da dedeni çok seviyordu ve hâlâ seviyor. Çünkü ona yardım etti ve onu hastalığından kurtardı. Şimdi Allah’ın yanında çok daha iyi olacak. Çünkü deden çok iyi bir insandı ve Allah’a inanırdı. Bu yüzden Allah, ona yardım ediyor ve ona merhametli davranıyor"
Yazan: Banu Kopuz
ER-RAHMAN: Dünyada herkese karşı merhametli Süreyya ve kardeşi Osman bahçede oynadıktan sonra nefes nefese eve geldiler. İkisi de çok yorulmuş, terlemiş ve susamıştı. İkisi de eve girer girmez mutfağa koştu. Osman sürahiyi kaptığı gibi üç bardak suyu kana kana içtikten sonra derin bir nefes aldı. "Oh be! Çok susamıştım anneciğim. Abla sen susamadın mı?" "Susamaz olur muyum hiç?" diyerek iki bardak da Süreyya içti. Anneleri yemeği ocağa koyduktan sonra çocuklara döndü: "Teşekkür ettiniz mi peki?" diye sordu. "Niçin?" diye merakla sordu Osman. Süreyya cevap verdi: "Allah bize suyu verdiği için tabi ki" deyince annesi: "Evet Allah bize su verdiği için teşekkür etmeliyiz ama yalnız bunun için değil. Allah’ın verdiği daha güzel bir şey için O’na şükretmeliyiz" dedi. Çocuklar merakla ne olduğunu sorunca anneleri anlatmaya başladı. "Vücudumuzdaki su miktarı gün içinde değişir. Mesela çok oyun oynayıp terlersek çok su içmek isteriz. Ama bazen de su içmek istemeyiz. Vücudumuzdaki su azalınca beynimiz bunu hemen anlar ve böbreklerimizi uyarır. Beynimiz, böbreklerimize ‘su tüketimini azalt!’ der ve içimizdeki suyu azar azar kullanmaya başlar. Eğer beynimiz böbreklerimizi böyle uyarmasaydı hiç iyi olmazdı. Ne olurdu biliyor musunuz? Susuzluktan ölmemek için her gün 15- 20 sürahi su içmek zorunda kalırdık. Günde 15-20 sürahi içince de sürekli tuvalete gitmemiz gerekecekti. Ama Allah, insanlara merhametli davranarak bizim haberimiz olmadan bu bilgileri beynimize yerleştirdi. Hem de doğduğumuz andan itibaren. Bu bilgi beynimize yerleştirilmiş olmasaydı o zaman da su içmeyecektik. Böylece vücudumuz çalışmayacak ve bozulacaktı. Ama Allah, bize ne zaman ne kadar su içmemiz gerektiğini anlatan bilgileri doğuştan beynimize yükleyerek bizi bu zahmetten kurtardı." Osman’ın gözleri yerlerinden fırlayacak gibiydi. "Bu gerçekten doğru mu?" "Evet oğlum, O’nun yaptığı her iş hep böyle merhamet ve sevgiyle doludur. Bu yüzden O’na hep teşekkür etmeyi ihmal etmiyoruz, tamam mı?" "Tamam anneciğim". Yazan: Banu Kopuz
EL-VEHHAB: İstenmeden, karşılıksız veren Musa ve ailesi yıllardır kirada yaşıyorlardı. Buna en çok üzülen Musa idi. Çünkü ev kendilerinin değildi. Bu yüzden odasını istediği gibi kullanamıyordu. O da diğer arkadaşları gibi kendine ait, içinde ders çalışma masası olan bir odaya sahip olmayı düşlüyordu. Fakat babasının maaşı sadece yemek ihtiyaçlarını karşılıyor, kiralarını bile ödemeye zor yetiyordu. Maddi durumları iyi olmadığı için beşinci sınıftan sonra okulu bırakmak zorunda kalmıştı. Ailesi okumasını, kendi hayatını kazanıp güzel bir yaşam sürmesini çok istiyordu ama ellerinden daha fazlası gelmiyordu. Bu duruma babasının yaşlı halası da çok üzülüyor ve Musa’yı da kendi torunu gibi seviyor, onun için bir şeyler yapmak istiyordu. Musa her sabah ders vaktinde kalkıp okula giden öğrencilere bakıyor ve tekrar gidebilmeyi düşleyerek ağlıyordu. Bunu gören ailesi Musa’dan daha fazla üzülüyordu. Babasının halası bir gün çok hastalandı. Musa’nın anne ve babası, halasını ziyarete gittiler. Babasına bir zarf verdikten iki gün sonra yaşlı kadın öldü. Cenazeden sonra babası halasının verdiği zarfı açtı. Kağıtta yazılanlara göre yaşlı hala, kendi kaldığı evi onlara bırakmıştı. Musa ve ailesi buna çok sevinmişlerdi. Yeni evlerindeki çocuk odası Musa’nın hayallerindeki gibi hazırlanmıştı. Yeni odasını annesine gösterdi. Annesi ona; "Musa yeni odan ve evimiz çok güzel. Eskiden bir yıl arayla ev değiştirirdik, şimdi sadece burada kalacağız. Ev değiştirmeyeceğiz. Bu evi bize veren halamıza çok dua etmeliyiz. Sonra da halamıza bu evi veren Allah’a teşekkür etmeliyiz. Eğer Allah bu evi halamıza vermiş olmasaydı halamız da bize bu evi bırakamazdı. Allah bize bu evi verirken bizden para ya da herhangi bir şey istemedi. Bize sevgisini, yardımseverliğini ve cömertliğini bu şekilde gösterdiği için O’na her zaman teşekkür borçluyuz" dedi.
______________________________
Hoca
Çocuklar İçin Hikayelerle Esma’ül Hüsna
Çocuklar İçin Hikayelerle Esma’ül Hüsna
EL-KAHHAR: Her şeye hakim: Çok eski zamanlarda Mısır’da yaşayan bir kral vardı. Kral çok acımasızdı. Ona karşı gelen herhangi bir kimseyi, halkın meydanda idama mahkum ederdi. Ona karşı gelen kendi oğlu olsa dahi onu da idama gönderecek kadar zalimdi. Ülke halkı, geçimini tarladan sağlıyordu. Kral, halkın tarladan çok zor kazandığı parayı da ellerinden alıyordu. Üstelik çocuklar açlıktan zayıf düşüyordu. Her şeyin tek sahibinin kendisinin olduğunu, aynı zamanda her şeyden çok daha güçlü olduğunu söylüyordu. Bir gün başka ülkelere seyahat eden bir gezgin geldi. Tarladan geçerken kral hakkında söylenenleri duyunca çok şaşırdı. Kralı merak etmeye başladı. Kralı görmek için idamın olacağı meydana gitti. Kral bağırıyordu. "Sen ölümü hak ediyorsun! Vergisini geç ödeyenlerin sonu budur! Ey halkım, bu size ders olsun! Vergisini zamanında ödemeyen ve eksik ödeyen herkes aynı cezaya çarptırılacaktır!" "Kralım! Saygıdeğer efendimiz, bebeğimiz çok hastaydı." "Kimse bana karşı gelemez! Ben bu ülkenin kralıyım. Bana kimse cevap vermeye kalkışamaz! Sen ne olduğunu zannediyorsun, zavallı yaratık! Öldürün!" Bu zulmü gören gezgin, kralın başına kötü şeyler geleceğini söylemek için huzuruna çıktı. "Mısır Kralı! Neden bunları halkına yaşatıyorsun?" "Gezgin, haddini aşıyorsun! Çekin şu adamı karşımdan! Çıkartın ülkemden şu adamı!" diye bağırdı. Nöbetçiler gezgine bir söz söyleme fırsatı vermeden ülkeden dışarı attılar. Sonraki günlerde ülkede şiddetli yağmurlar başladı. Kral ne yapabileceğini öğrenmek için başka ülkelere seyahate gitti. Döndüğünde ülkesi sular altında kalmıştı. Açlığa ve sefalete dayanmayan halk, kralın bütün hazinesini yağmaladı. Yıllardır halktan toplayıp biriktirdiği hazinesinden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Bu sefilliğe dayanamayan kral birkaç gün içersinde öldü. Hazinesinin gücüyle sonsuza dek yaşayacağını sanıyordu, fakat hakimiyet ona ait değildi ve bu elinden alınmıştı.
alıntı
Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
EL-HALIK (Yaratıcı): Recep bütün gün ailesiyle birlikte kırda yaptıkları piknikteydi. Kırda rengarenk çiçekler, çeşit çeşit böcek ve kuşlar, kokusunu her yere yayan bir sürü de ıhlamur ağacı vardı. Recep kelebekleri kovalayıp gördüğü bütün çiçekleri koparırken balarıları da Recep’i kovalıyordu. Hatta balarılarından biri iğnesini Recep’e soktu. Recep ağlayarak ailesinin yanına geldi. Canı yanmıştı. Balarısından nefret ettiğini söyleyince babası ona balarısının görevlerini anlattı. "Oğlum öyle düşünmemelisin. Balarısının ne kadar çalışkan olduğunu bilmiyorsun. Balarıları peteklerini doldurabilmek için çiçeklerden bal özü toplamak zorundadır. Bu çok yorucu bir iştir. Balarılarının yarım kilo bal yapabilmesi için 4 milyon çiçeği tek başına dolaşması gerekiyor. Ayrıca bu çiçekleri bulmak o kadar kolay değil. Bu yüzden aralarındaki arkadaşlarından bazılarını haberci olarak görevlendirirler. Haberci balarıları çiçeklerin yerini öğrendikten sonra kovana döner. Çiçekten aldığı örnek bir bal özünü arkadaşlarına tattırır. Eğer arkadaşları bu özü beğenirse bu çiçeklerin yerini dans ederek tarif eder. Sonra arkadaşları o çiçeklerdeki bal özlerini almaya gider. Karşılarına Recep adlı bir çocuk çıkar. Bu çocuk arılar için yaratılmış çiçekleri koparır. Sonra balarıları kızıp çocuğa bir iğne batırır. Böylece Recep’e bir daha balarılarının çiçeklerini koparmamaları konusunda ders verirler. Çünkü Allah o çiçekleri balarılarının yararlanması için yaratmıştır. Onlar bir gram bal için çok çalışıyor, onların bu çabasına engellemek doğru olmaz, değil mi?" "Doğru babacığım. Madem Allah bu kadar çiçeği çalışkan balarıları için yaratmış onlardan özür diliyorum ve bir daha onların işlerine karışmayacağım. Ayrıca bize çok tatlı bal verdikleri için de onlara teşekkür ediyorum" dedi Recep.
Yazan: Banu Kopuz
____________________
Çocuklar İçin Hikayelerle Esma’ül Hüsna
EL-AZİZ: Her şeye gücü yeten Büyük bir çiftlik sahibi olan Harun Bey çok zengindi. Ve parasıyla her şeyi yapabileceğini sanan biriydi. Bir gün evinde çalışan yardımcısından kahve istedi. Hizmetçi kahveyi getirdi. Ama Harun Bey kahveden bir yudum aldı ve hizmetçinin üzerine tükürdü. Yine bağırmaya başladı. "Bu nasıl kahve böyle! Buna şeker koymadın mı sen?" "Ama efendim…" "Sen kim olduğunu zannediyorsun ki bana cevap verebiliyorsun!" diye haykırdı. Evdeki yardımcısını çağırdı. "Halil Efendi! Halil Efendi çabuk buraya gel!" dedi. Halil Efendi yanına geldi. "Buyurun efendim?" "Bu hizmetçiyi ahıra kilitle de bana cevap vermek ne demekmiş anlasın! Aklı başına gelsin! İki gün orada kalacak, yemek de verilmeyecek! Anlaşıldı mı?" Halil Efendi, Harun Bey’in bu isteğini çaresizce yerine getirmek için hizmetçiyi ahıra kilitledi. Hizmetçi ne kadar yalvardıysa da Halil Efendi’yi ikna edemedi. Hizmetçi kız ahırda saatlerce ağladı. Gece olduğunda hizmetçi korkmaya başladı. Ne yapacağını bilemeden dua etmeye başladı. "Allah’ım ben ne yaparım burada? Nasıl çıkarım buradan? Ne olur bana yardım et, beni buradan kurtar!" diye dua edince o anda ahırdaki atlar koşmaya başladı. Hizmetçi kız bir köşedeydi. Atlar kilitli kapıya yüklenerek kapıyı kırdı. Kapının kırıldığını gören hizmetçi dışarı çıktı. "Allah’ım sana şükürler olsun beni o zalim adamın kötülüğünden kurtardığın için!" diyerek eşyalarını aldı. Oradan çabucak uzaklaştı. Annesinin yanına gitti. Olanları annesine anlattı. "Kızım Allah duanı kabul etti. Hem Allah istedikten sonra kimse onu durduramaz. O’nun gücü her şeyden üstündür. Dünyadaki en zengin insanın parası bile O’nu engelleyemez. Bu yüzden parası olan insanlardan değil Allah’tan korkmalısın, bunu hiçbir zaman unutma" dedi.
______________________
Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
EL-ĞAFFAR: Günahları affeden Betül’ün yaşadığı köyde çok kötü, yaşlı bir kadın vardı. Kimseyi sevmezdi. Hem de bazen köylülere kötülük yapardı. Köyde ona ait bir çeşme vardı. Köylünün suyu kesildiğinde kötü kadının çeşmesinden su almak zorunda kalırlardı. Ama öyle kolay değildi çeşmeden su almak. İlk önce kadının evine gidip ona yalvarmaları ve onun istediği parayı vermeleri gerekiyordu. Yoksa çeşmeyi kullanamazlardı. Bütün köylü usanmıştı bu durumdan. Ama ellerinden hiçbir şey gelmiyordu. Kötü kadına muhtaçlardı. Bir gün Betül’ün evinde sular kesildi ve çeşmeden su almak için kötü kadının evinin kapısını çaldı. Kadın kapıya çıktı. "Ne istiyorsun?" "Rukiye Nine, bizim sular kesildi, çeşmeden su alabilir miyim?" "Parayı ver, suyu al!" diye sert bir cevap verdi. "Ama yanımda param yok" "Git evine, getir ve suyu al!" dedi yine. "Ama Rukiye Nine o kadar yolu tekrar nasıl geri giderim?" "Beni ilgilendirmez, git para getir!" dedi. Betül çaresizce eve geri dönmek üzere oradan ayrıldı. Eve giderken eskiden kullanılan su kuyusundan su almak için kuyuya eğildi. Fazla eğildiği için ayağı kaydı ve kuyuya düştü. Betül’ün çığlıklarını duyan Rukiye Nine eski su kuyusuna doğru koştu. Betül’ün kuyuda olduğunu gördü, onu kurtarmak için kuyuya ip sarkıttı. Kuyudan çıktığında Betül hâlâ ağlıyordu. Rukiye Nine, Betül’e bir şey olmasından çok korkmuştu. Onu kucağına aldı, Betül ile beraber ağlamaya başladı. Yaptığı kötülükler için Betül ve köylülerden özür diledi. Allah’tan af olunmayı istedi. Köyün en yaşlısı bir daha kötülük yapmayacağına söz verirse, Allah’ın Rukiye Nine’nin günahlarını bağışlayacağını ve onu affedeceğini söyledi. Yazan: Banu Kopuz
Yanıt: Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
Hoca
EL-MELİK (Herşeyin sahibi):
Tarladan eve dönen Feyza ve ailesi öğle yemeğinden sonra dinlenmek için bahçedeki masaya geçtiler. Feyza’nın kız kardeşi Emine, çay yapmak için eve gitti. Feyza ise evin yakınındaki kendi elma ağacından yere düşen kırmızı elmaları bir sepete koyup bahçeye döndü. Emine de çayı yaptıktan sonra bahçeye geldi. Feyza’ın getirdiği elmaları görünce çok sevindi.
– "Abla elma almışsın! Ben kırmızı elmayı çok severim. Bana bir tane verir misin?"
– "Bunlar benim ağacımdaki elmalar, sen git kendi ağacından al!"
– "Ama benim ağacım tarlanın sonunda. Çok yorgunum, şimdi oraya kadar nasıl giderim?"
– "Nasıl istersen öyle git, umrumda değil. Bunlar benim elmalarım!" diyerek kız kardeşini azarladı. Emine, ablasının bu davranışına çok üzüldü. Feyza kardeşinin karşısında elmalardan yemeye başladı. Annesi bu duruma daha fazla sessiz kalmadı.
– "Feyza sana bir şey soracağım"
– "Sor anne?"
– "Elmalar nasıl senin oluyor bana anlatır mısın?"
– "Ağaç benim olunca elmalar da benim oluyor"
– "Senin ne bir elma ağacın var ne de başka bir şeyin. Ağacı sen mi suladın? Yağmuru sen mi yağdırdın? Ağaçtaki dallara sen mi güneş verdin? Dallardan çiçekleri sen mi çıkardın? Sen mi elmaları o dallara teker teker yerleştirdin?" dediğinde Feyza boynunu büktü.
– "Hayır" dedi.
– "O zaman o ağaç ve elmalar senin değil. Ağaç ve elmalar, onları kim yaratmışsa onundur. Onları Allah yarattığına göre sahibi de Allah’tır, kızım bunu sakın unutma"
Feyza kardeşinden özür diledi. Ve sepetteki elmalardan bir tane kardeşine uzattı.
Esma Kopuz
Çocuklar İçin Hikayelerle Esma’ül Hüsna
EL-MUSAVVİRU: Her şeyi sebebinin gereği çeşitli şekillerde yaratan. Kimi canlılardan korkarız. Mesela yılan çoğumuzun korktuğu bir hayvandır. Büyüklüğünden ve görüntüsünden korkarız. Bizi zehirleyip öldürmesinden korkarız. Hatta kimisi bu hayvanı sevmez, çünkü yılan, insanın sevdiği birçok hayvanla beslenir. Mesela sincap ve tavşan. Bu ikisi çok sevimlidir, fakat yılana karşı güçsüzdürler. Eğer yılan, tavşan ve sincapları yemeseydi, tarladaki sebzeler mahvolurdu. Yılanın görevi buradan anlaşılıyor. Doğal dengeyi sağlıyor. Bu durum diğer hayvanlar için de geçerlidir. Yine örnek verirsek, aslan, geyiği yemezse geyikler ağaçlara zarar verecek ve dünyadaki oksijen oranı azalacaktır. Herkes, ağaçkakanların ağaçları gagalayarak kendilerine yuvalar yaptığını bilir. Ancak çoğu kimsenin düşünemediği nokta bu hayvanların kafalarıyla bu denli sert vuruşlar yapmalarına rağmen, nasıl beyin kanaması geçirmedikleridir. Çünkü ağaçkakanın yaptığı iş, bir insanın duvara çivi çakmak için kafasını kullanması gibidir. İnsan böyle bir şey yapmaya kalksa, kuşkusuz önce beyin sarsıntısı sonra da beyin kanaması geçirecektir. Ama ağaçkakan beyin sarsıntısı geçirmez. Çünkü ağaçkakanın kafa yapısı bu işe uygun şekilde yaratılmıştır. Ağaçkakanın kafatası darbe şiddetini azaltıcı ve emici bir sisteme sahiptir. Kafatasındaki kemiklerin arasında özel yumuşak dokular vardır. Bu sebeple her canlının görevi farklıdır. Bu görevleri canlılara veren de Allah’tır. Yazan: Banu Kopuz
_____________________________
EL-KUDD (Eksiklikten uzak):
İlhan okulda arkadaşı Cem ile yine tartışmıştı. Eve döndüğünde yüzünden düşen bin parçaydı. Annesi ne olduğunu sordu. "Cem ile tartıştık" "Yine mi aynı konu?" "Evet, yine uzaktan kumandalı arabasından, uçağından, bilgisayarındaki oyunlarından bahsedip durdu. Beni deli etti. Çok kızıyorum ona." "Oğlum neden bu kadar sinirleniyorsun ki?" "Anne nasıl sinirlenmeyeyim? Sürekli her şeye sahip olduğundan bahsedip duruyor. Herkese bunları anlatıp kendini beğendirmeye çalışıyor" "Yarın okula gittiğinde ona şunu sor: Sahip olduğu bir yağmur damlası ya da bir güneş ışını var mıymış? Ya da kibirden uzak bir günü var mıymış? Bunlardan sonra da ona şunu söyleyeceksin ve bu konuyu kapatacaksın, tamam mı?" "Tamam. Peki ne söyleyeceğim?" "Bir yıldızı bir yağmur damlası ya da bir rüzgarı olmayan ve her gün kibirli kibirli konuşan bir insanın sahip olduğu sadece oyuncaklarıdır. O sadece oyuncağa sahip. Hem oyuncakların yapılması için gerekli olan maddeleri de Allah yaratıyor. Yani yine arkadaşının değil. Bu demek oluyor ki Cem tam olarak hiçbir şeye sahip değil. Sadece onları kullanıyor. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan yalnızca Allah’tır. Çünkü yağmuru, güneşi ya da bitkileri yaratıp, onları insanların ihtiyaçlarını karşılaması için bize sunan O’dur. Bu demek oluyor ki eksik olan biziz, yani insanların sahip olduğu ihtiyaçları bitmez. Ama Allah’ın ihtiyaç duyduğu hiç bir şey yoktur. Yazan: Banu Kopuz
_____________________________
EL-BARİÜ (Her şeyi değişik biçim ve surette yaratan): Burak, hayvanat bahçesinden eve dönerken yolda düşünmeye başladı. Yılanları, balıkları, ayıları, zürafaları, kaplumbağaları, kertenkeleleri, papağanları, kirpileri, bukalemunları, kanguruları, koalaları, Tazmanya’daki küçük canavarları, sürüngenleri, böcekleri… Aklına gelebilecek bir sürü hayvanı düşündü. Ne çok hayvan vardı. Hepsi de birbirinden farklıydı. Hiç biri diğerine benzemiyordu, uzaktan yakından alakaları da yoktu. Sadece hayvanlar mıydı farklı olan? Hayır. Bitkiler de farklıydı. Bir lahana ile marul kıvırcık yerleri vardı ama birbirlerinden tamamen ayrıydılar. Sonra kırmızı elma ile yeşil elma bile farklıydı aynı türün içinde oldukları halde. İkisi de elma olmasına rağmen aynı tatta değillerdi. Pirinç ile buğday mesela… Onlar da aynı şekildeymiş gibi görünseler de tamamen farklı baklagillerdi. Buğday ile ekmek, pirinç ile pilav yapılıyordu. Farklı yaratılan bir grup daha vardı: insanlar. Annem ve babam farklı. Benim burnum babama benzediği halde parmak izlerim tamamen herkesten farklıydı. Nüfus cüzdanı gibi bir şey. Dünyada sadece ben, annem ve babam da değiliz üstelik. Bir sürü ülke var, şehir var, köy var. Ne çok insan var. Almanlar, İngilizler, çekik gözlü Japonlar, Amerikalılar, beyaz insanlar, siyah insanlar, Afrikalılar, Ruslar, bizler ve diğerleri…. Ooooo… Ne çok parmak düşünsene? Ne çok parmak izi var! Saymakla bitmez. Bunları saymak çok büyük bir iş. Saymaktan daha büyük bir iş var ki, o da bu kadar değişikliği yapmak! Yürümeye devam ederken bir adama çarptı. "Affedersiniz amca" "Önemli değil evladım" "Bir şey sorabilir miyim?" "Sor bakalım evlat" "Her şey neden birbirinden tamamen değişik?" "Hımm… Çok ciddi bir soru bu. Her şey değişik, çünkü bunu yapmaya gücü yeten biri var; Allah" "Yani her şeyi değişik yapan Allah, değil mi?" "Evet çocuk, O her şeyi birbirinden farklı yaratandır." Yazan: Banu Kopuz
Soru: Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
Hoca
Çocuklar için hikayelerle Esma’ül Hüsna
EL-MÜHEYMİN (Yarattıklarını koruyucu) Ben bir kelebeğim. Kanatlarında gözleri olan ve Amazon’da yaşayan bir kelebeğim. Kanatlarımdaki gözbebeği gibi olan desenlerim insanları her zaman şaşırtmıştır. Gerçekten de çok güzelim. Allah’ın bana verdiği bu güzelliklerle bir gün ormanda dolaşıyordum. Bembeyaz bir papatya gördüm. Çok yorulmuştum uçmaktan. Papatyanın üzerine konup dinlenmeye karar verdim. Her şey gayet güzel giderken aniden bir yusufçuk belirdi. Tam bana saldıracakken kanatlarımı açtım. Kanatlarımı açar açmaz kanatlarımdaki kocaman sahte gözler ortaya çıktı. Yusufçuğu bu gözlerle bir korkuttum ki, hayatında hiç o kadar hızlı koşmamıştı eminim. Benim bu sahte gözlerim baykuşun gözlerine benziyor. Beni baykuş sandı! Yusufçukta baykuştan çok korktuğu için çabucak uzaklaştı yanımdan. Görmen lazımdı bu anı! Şimdi gelelim bu sahte gözleri bana vererek beni yırtıcı yusufçuk böceğinin saldırılarından koruyana; bunu yapan şüphesiz Allah. O, beni bu kadar renkli ve güzel yaratmakla kalmıyor üstelik kendimi savunmam için bana böyle harika bir özelliği de veriyor. Bu bütün hayvanlarda vardır. Hepimizde kendimizi korumamız için ayrı bir özellik vardır. Allah bize bu gücü vermeseydi biz kendimizi savunamazdık ve hemen yaralanırdık. Allah işte bizi böyle koruyor. Yazan: Banu Kopuz
___________________________
En-Nur: Nurun, aydınlığın kaynağı, alemleri aydınlatan
Çocuklar için hikayelerle Esma’ül-Hüsna.
Ali beş yaşındaydı. Babasının sabah namazına kalkmasına uyandı. Babası namazını bitirdikten sonra ellerini gökyüzüne doğru kaldırıp dua etti, sonra da ‘Amin’ diyerek ellerini yüzüne sürdü. Ali babasının yanına koştu. "Neden öyle yapıyorsun baba?" dedi. Babası gülümsedi. Ali’yi kucağına aldı, pencerenin kenarındaki sandalyeye oturdular. "Dua ediyordum bizim için… Sonra da teşekkür ediyordum." "Kime teşekkür ediyordun? Neden teşekkür ediyordun?" "Bizi gün ışığına tekrar kavuşturan, bize sağlık ve yemek veren Allah’a teşekkür ediyordum." "Gün ışığı mı?" "Evet, sabah namazından sonra gün doğuyor ve biz yeni bir güne başlıyoruz. Böylece bir günü daha görmüş oluyoruz. Bak güneş doğuyor…" dedi babası eliyle dağın arkasından doğan güneşi işaret ederek. Biraz sonra babası konuşmaya devam etti: "Güneş, ay ve yıldızların ışığı O’nun çok küçük bir aydınlığıdır, oğlum…" "Anlamadım" dedi Ali. "Evde elektriklerin kesildiğini düşün. Bütün ev karanlık değil mi? Evin içinde elimizde mum ya da fener ile dolaşırız. İşte güneşte muma benzer, bütün evreni aydınlatacak ışığın çok küçük bir parçası. Kısaca güneş, ay ve yıldızlar, Allah’ın ışığının bir noktası sadece…" "Yaaa… Ne çok ışığı varmış Allah’ın!" "Evet oğlum, O istese hep gündüz olurdu. Ama her şeyi belli bir sıraya koymuş. Bize bu kadar aydınlığı bağışladığı için ona teşekkür etmeliyiz ve O’nu çok sevmeliyiz."
BANU KOPUZ Esma’ül Hüsna: Allah’ın (c.c.) Güzel İsimleri
____________________________
menzil_guller
Allah razı olsun MUm kardeşim o kadar güzel bir paylaşım ki akşam yatarken çocuklara okudum hoşlarına gitti
Ecrinim
ellerinize sağlık hocam,çok güzeldi..
bende kızıma okumak üzere de kaydettim:)
Rabbim razı olsun..
jale–85
çok tewekkur ederim güzel yapim ozellikle cocuklara onkarin dilinde çok güzel iwlem
Kayıtsız Üye
Allah razı olsun çok güzel mükemmel harika
Hoca
Ya Vedud Hakkında Bir Hikaye
Asrı Saadette ticaretle uğraşan bir tacir mümin vardı. Bu tacir ticaretinde helal haramı gözetir. Allah ve Resulü için bu ticareti yapar, herkesin hakkına riayet ederdi. Ticaretini Şam ile Medine arasında gerçekleştirir çoğunlukla da ticaret kervanları ile hareket etmez, tek başına yolculuk yapmayı severdi.
Bir alacağını almış, satacağını da satmış ve Şamdan Medine ye doğru hareket etmişti. Epeyce yol almıştı ki, baştan aşağı silahlı bir eşkıya ile karşılaştı. Eşkıya bu mümin taciri tehdit etti;
`Mallarını şuraya indir, develerini de şu ağaca bağla.`
Mümin tacir:
`Mallarım senin olsun, beni bırak gideyim.
Eşkıya;
`Bugüne kadar soyup da öldürmediğim kimse yok Senin hem mallarını alacağım, hem de canını.`
`Madem beni öldürmeye kararlısın, senden son bir talebim var`
`Söyle talebini`
`Ben Müslümanım abdest alıp, iki rekât namaz kılayım ondan sonra beni öldür.`
Eşkıya izin verir. Tacir önce abdestini alır, sonra da İki rekât namaz kılar ve ellerini Rabbine açar:
Ya Vedud! Ya Vedud! Ya Zel-arşil-mecîd! Ya Mübdi, Ya Muid! Ya Feaalün lima yürid! Eselüke bi-nuri vechikel-lezi melee erkane arşike ve eselüke bi-kudretikel-leti kadderte biha halkake ve bir rahmetike-lleti vesiat külle şeyin. La ilahe illa ente. Ya Muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni! Ya muğis, eğisni!
Mümin tacirin duası bitmişti ki, çok garip bir hadise meydana . gelir. Birden beyaz bir at üstünde yeşil elbiseli, elinde de harbe olan bir süvari peyda oldu. Eşkıya şaşırmış, ne yapacağını bilemez bir durumda idi. Eşkıya, taciri . ve malları unuttu, ortaya çıkan bu süvariye saldırdı. Süvari bir darbe ile eşkıyayı yere düşürdü.
Süvari tacire dönerek: `Öldür bu eşkıyayı` dedi.
`Ben hayatımda kimseyi öldürmedim, insan öldürmeyi hoş görmem. Beni bağışla.`dedi.
Sonra süvari eşkıyayı bir darbe ile öldürdü.
Tacir sordu: `Sen kimsin?`
`Ben üçüncü kat gökte duran bir meleğim. Bu adamı öldürmeyi Allah Teala bana nasip etti. Sen namazından sonra ellerini kaldırıp duaya başladığında, gök kapılarının çalındığını duyduk, öyle şiddetle çalınıyordu ki. Mühim bir hadisenin olduğunu anladık. İkinci defa dua ettiğinde gök kapıları açıldı. Üçüncü defa dua ettiğinde, Allah Teala, Cebrail Aleyhisselamı görevlendirdi.
Cebrail Aleyhisselam şöyle dedi:
Dua eden falan mümini kim kurtaracak` Ben talep ettim de görevlendirdiler. Ey Allah Teala ın mümin kulu! İyi bil ki! Senin yaptığın bu duayı kim yaparsa Allah Teala onun sıkıntısını giderir, ona yardım eder.`
Bu hadiseden sonra mümin tacir yola koyulur ve Medineye varır. Soluğu Kâinatın Efendisi SallAllahu aleyhi ve sellemin huzurunda alır ve başından geçen hadiseyi anlatır. Taciri dinleyen Kâinatın Efendisi SallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
`Muhakkak ki, Allah Teala sana esma-i hüsnayı . telkin etmiş. O isimlerle Allah Tealaya dua edilirse, istenen verilir.`
Allah’ın seçmiş olduğu isimler göz önüne alınıp incelendiğinde görülecektir ki bu isimlerin altında nice sırlar, nice güzellikler, nice mucizeler vardır Ve anlaşılacaktır ki Rabbimizin bu isimleri kendine seçmesi boşuna değildir, hepsinin altında nice hikmetler gizlidir
Ya Vedud
İşte Allah’ın isimlerinden biri olan "VEDUD" isminin özelliğine bakıldığı vakit onun hem çok seven, hem de çok sevilen anlxxxxx geldiğini göreceğiz Bu ismin hem etken, hem edilgen bir yapısı vardır Yani etken olarak "çok seven", edilgen olarak ta "çok sevilen" anlamlarına gelmektedir
Bunun ne manaya geldiğini hiç düşündük mü? Allah’ın Vedud olması demek, onun hem çok seveceği, hem de onu çok seven birilerinin olacağı demektir Yani Rabbimiz bizleri sevdiği gibi, bizim de onu sevmemizi istemektedirYada biz O’nu sever isek O’da bizi sevecektir O esirgeyendir (Rahman), bağışlayandır (Rahim); fakat esirgenmeye, bağışlanmaya muhtaç değildir Affeder (Gafur), affedilmez; hükmeder, hüküm olunmaz; doyurur (Rezzak), doyurulmaz… Bu gibi sıfatlar hem fail hem de mef’ul için kullanılamaz Oysa kendisi için seçip beğendiği "VEDUD" isminin işte bu açılardan farklılığı vardır Allah sevgiyi kulları ile paylaşmaktadır; işte ayet-i kerime: "O onları, onlarda Onu sevmekte " dir(MAİDE 54)
Evet Rabbimiz bizleri sevmekte ve bizim de onu sevmemizi istemektedir Tabi ki sevmek basit anlamıyla dil ile ikrardan ibaret değildir Müminler yaratılış gayelerine uygun yaşadıkları takdirde Allah’ın onları seveceği durumu söz konusu olur Yoksa her gün Allah’a isyan etmek, sonra kalkıp her fırsatta Allah’ı sevdiğini dil ile ikrar etmek, kendini kandırmaktan başka bir şey değildir Düşünün basit bir insana bile duyulan sevgi, eğer gerçekten pratikte değil de yalnızca söylem bazında ifade edilirse, bunun farkına varan kişi bu tavır içinde olana karşı nasıl olur acaba ?
Eğer Rabbimize duyduğumuz aşk, sevgi gerçek değilse şunu iyi bileceğiz ki, Rabbimiz ile aramızdaki bağ o derece zayıf ve çürüktürVe sevdiğini söyleyip sevmemek riyakarlıktır
Düşünün, bunun farkına varan bir insan bile hemen uzaklaşmakta, daha önce gösterdiği sevgiyi mahrum etmektedir O halde Allah’ın göstereceği tepki aklımızın idrak edemeyeceği kadar sert ve büyük olabilir Bizleri (müminleri) sevdiğini bildiğimiz Rabbimize karşı ne ölçüde sımsıkı bağlanır yada seversek elbetteki o ölçüde O’da bizi sevecek, tanıyacak ve zalimlere karşı zafer ihsan edecekti
Kayıtsız Üye
errezzak ismi şerifi ile ilgili hikayeye ihtiyacım var yardımcı olurmusunuz
çocuklar için esmaül hüsna, esmaül hüsna ile ilgili hikayeler, çocuklara esmaül hüsna