Dinde rabıta var mıdır?
metin63
dinde rabıta varmı.ölen bir evlyayı rabıta edebilirmiyiz
Cevap: Dinde rabıta var mıdır?
imamhatipli42
< dinde rabıta varmı.ölen bir evlyayı rabıta edebilirmiyiz >
forumduasi.com/itikat-iman-soru-ve-cevaplari/48092-islamda-rabita-var-midir-izah-eder-misiniz.html
Yanıt: Dinde rabıta var mıdır?
tantan
ye eyyühelliyneemenüsbiru vesabiruu verabituu vettegullahe lealleküm tüflihuuun
manası(ey iman edenler sabredin sabrı tavsiye edin ve rabıta yapın -kalplerinizi bağlayın-ALLAHDAN KORKUN UMULURKİ KURTULURSUNUZ) ALİMİN ÖLÜMÜ GAFİLİN GÖZÜNDEN KAYBOLMAKTIR HAKİKİ MÜRŞİTİN ÖLÜMÜDE NORMAL İNSANLARIN GÖZÜNDEN KAYBOLMAKTIR TASARRUFU VEFAT ETSEDE DEVAM EDER ONA RABITA YAPILIR İNSAN BEDENEN GIDAYA MUHTAÇ OLDUĞU GİBİ RUHUNDA NURA İHTİYACI VARDIR İNSAN ANCAK HAKİKİ BİR MÜRŞİDİ KAMİLDEN RUHUNU BESLEYEBİLİR YOKSA KURU ÇEŞMEYİ BEKLEMENİN MANASI OLMAZ
Soru: Dinde rabıta var mıdır?
metin63
islam delilerle anlatılırsa kemale erer lütfen cevaplarınızda ayet yada sahih sünetlerle cevap veriniz
Şema
< ye eyyühelliyneemenüsbiru vesabiruu verabituu vettegullahe lealleküm tüflihuuun
manası(ey iman edenler sabredin sabrı tavsiye edin ve rabıta yapın -kalplerinizi bağlayın-ALLAHDAN KORKUN UMULURKİ KURTULURSUNUZ) ALİMİN ÖLÜMÜ GAFİLİN GÖZÜNDEN KAYBOLMAKTIR HAKİKİ MÜRŞİTİN ÖLÜMÜDE NORMAL İNSANLARIN GÖZÜNDEN KAYBOLMAKTIR TASARRUFU VEFAT ETSEDE DEVAM EDER ONA RABITA YAPILIR İNSAN BEDENEN GIDAYA MUHTAÇ OLDUĞU GİBİ RUHUNDA NURA İHTİYACI VARDIR İNSAN ANCAK HAKİKİ BİR MÜRŞİDİ KAMİLDEN RUHUNU BESLEYEBİLİR YOKSA KURU ÇEŞMEYİ BEKLEMENİN MANASI OLMAZ >
tantan ayeti yanlış yorumluyorsun Allah’a tevbe et!
bak bakalım tefsirlere böyle bir anlam var mı?
İSLAMDA RABITA
Bağlantı, bağlantı vasıtası, bağlılık, tutarlılık, tertip, düzen, bağ, münâsebet, ilgi; müridin, şeyhini düşünerek, kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtasiyle Hz. Peygamber (s.a.s)’e ve Allah’a kalbini bağlaması anlamında bir tasavvufî terim. "Rabıta" Arapça bir kelime olup, "r-b-t" kökünden türemiş bir isimdir. Çoğulu "revâtib"dir.
Kur’an’da "rabıta" kelimesi geçmemekle beraber, kökü olan "r.b.t" mazi fiili iki yerde, muzarisi olan "yerbitü" bir yerde, emri çoğul olarak "râbitü" şeklinde bir yerde ve aynı kökten gelen "ribât" ismi de bir yerde geçmektedir (Kehf, 18/14; el-Kasas 28/10; el-Enfâl 8/11; Âl-i İmran 3/200; el-Enfâl 8/60).
Bütün bu ayetlerde geçen bu kelimeler, birbirlerine yakın manalar ifâde etmektedirler. Hemen hemen hepsinde "bağ, bağlantı, bağlılık" manaları için kullanılmışlardır:
(Ashabı Kehf’in) kalplerini (sabır ve metânetle) bağla(yıp kuvvetlendir)miştik" (el-Kehf, 18/14);
"Musâ’nın annesinin gönlü bomboş sabahladı. Eğer biz (va’dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş (sabır ve sükûnete bağlamamış) olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı" (el-Kasas, 28/ 10).
"O zaman sizi, Allah’tan bir güven almak üzere hafif bir uyku bürüyordu; üzerinize sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (içinize attığı kötü düşünceleri) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu " (el-Enfâl, 8/ I 1).
Bu ayetlerde geçen "r.b.t" kelimesi, insanı sabır, sükûnet ve metanette sabit kılmak, ona bu duyguyu vererek itmi’nana kavuşturmak demektir (ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kâhire 1977, IV, 216; el-Beydâvî, el-Envâr, Mısır 1955, II, 3).
Bazen de, "ribât" kelimesi, bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları) manasını ifâde etmektedir:
"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları) hazırlayın. Bununla Allahın düşmanını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, tam olarak size ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız" (el-Enfâl, 8/60).
"Râbitü" şeklindeki emrin bulunduğu ayetin meâli de şöyledir:
"Ey iman edenler, sabredin; direnip (düşman karşısında) sebât gösterin; üstün gelin; cihat için hazır ve rabıtalı olun" (Âl-i İmran, 3/200).
Bu ayette söz konusu olan "rabıta”nın ne demek olduğu hususunda alimlerin farklı yorumları vardır. Alimlerin bu husustaki değişik tariflerini şöyle sıralamamız mümkündür:
1- Atlarla saf bağlayıp tam bir irtibat halinde düşmana karşı durmak.
2- Düşman hudutlarındaki karakolları beklemek.
3- Allah düşmanlarının saldırısını önlemek için nöbet beklemek.
4- Bir namazdan sonra diğer namazı beklemek (et-Taberi, Camiul-Beyân on Te’vili Ayetil-Kur’an, Mısır 1954, IV, 221 v.d.; el-Kurtubî, el-Camiuli Ahkamil-Kur’an, Mısır 1967, IV, 323 vd.; er-Razî, et-Tefsirul-Kebir, IX, 156).
Bazıları da bu ayette kastedilen rabıtanın tasavvufî manada olduğunu söylemişlerdir (Muhammed Vehbi, Hulâsetul-Beyân fi Tefsiril-Kur’an, Şehzadebaşı 1341-1343, III, 289).
Mutasavvıflar rabıta’yı, müridin şeyhini düşünerek kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtası ile Hz. Peygamber (s.a.s)’e ve Allah’a kalbini bağlaması şeklinde anlamışlardır. Hemen hemen bütün tarikatlarda rabıta vardır. Bilhassa Nakşibendiyyenin ıstılahlarındandır. Tarikat ehli, rabıtayı ayet ve hadise dayandırmaktadır. Onlara göre, "sadıklarla birlikte olun" (et-Tevbe, 9/119) gibi ayetler ve "kişi sevdiğiyle beraberdir" (Buharî, Edeb; 96; Müslim, Birr, 165; Tirmizî, Zühd, 50) gibi hadisler, rabıtanın caiz olduğunu göstermektedir (Süleyman Uludaş, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1991, Rabıta mad.).
Tasavvufta, kişi doğrudan doğruya Allah’ı düşünür, bir nevi Allah ile manevi bir bağ kurar ve hep O’nunla beraber olduğunu tasavvur eder. Bu şekilde manevi bir bağ kuramazsa, bağlı bulunduğu mürşidini düşünür. Onun bağlı bulunduğu şeyhlerin silsilesi ile Hz. Muhammed (s.a.s)’e ulaşır. O’nun vasıtası ile de Allah’a ulaşır ve O’nunla manevi bağ kurar. Tasavvuftaki rabıta, bu şekilde dolaylı yoldan Allah’a gitmek ve aracılar vasıtasıyla O’nunla manevi bağ kurmaktır. Doğrudan Allah ile manevi irtibat kuramayanlara bu şekildeki rabıta tavsiye edilmiştir. Aksi hallerde buna lüzum görülmemiştir (M. Halid, Rabıta hakkında risâle, İstanbul 1924, s. 238; Selçuk Eraydın, tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1990, s. 447).
Peygamberimiz (s.a.s)’in de, rabıta ve ribat hakkında söylemiş olduğu hayli hadis vardır. O’nun bu hadislerinden bazıları şöyledir:
"Bir gün Allah yolunda ribatta bulunmak, dünya ve dünyada bulanan her şeyden daha hayırlıdır" (Buharî, Cihad, 73; Müslim, İmâre, 163; Nesâî, Cihâd, 39; İbn Mace, Cihâd, 7);
Allah’ın onunla hataları affedip bağışlayacağı, dereceleri yükselteceği bir şeyi size söyleyeyim mi? Abdest üstüne abdest almak, camide cemaatle namaz kılmaya devam etmek ve her namazdan sonra diğer namazı beklemek. İşte ribat budur!. İşte ribat budur!. İşte ribat budur!. " (Müslim, Tehâret, 41; Tirmizi, Teharet, 39; Neseî, Teharet, 106; Muvatta, Sefer, 55);
"Kim bir günlük (yirmi dört saatlık) ribatta bulunursa, bir aylık oruç ve ibadetten daha fazla sevap kazanmış olur" (Nesaî, Cihad, 39; Tirmizî, Fedâilul-Cihâd, 35; İbn Mace, Cihâd, 7).
Bütün bu ayet ve hadislerden anlaşıldığı gibi, rabıta, çeşitli manalar için kullanılmıştır. Ancak daha çok bir cihat terimidir. Ayet ve hadislerin çoğunda rabıta, Allah ve Peygamberin düşmanlarına karşı silahlanma, cihat için hazırlıklı olma, müslümanlarla kâfirlerin arasındaki hudut karakollarında nöbet bekleme ve bu duygulara sıkı sıkıya bağlı olma demektir. Buna göre ayet ve hadislerde kasdedilen anlamlardan mutasavvıfların uygulamasını destekleyecek en ufak bir işaret yoktur. Ayet ve hadislerde dile getirilen cihad ruhunu meskenete çevirmekten başka bir şey yapmayan mutasavvıflar Kur’an ve hadislerdeki bu ribat kelimesini çok yanlış bir alana çekmişlerdir. Hiçbir sahabi Resulullah’ı aracı kılarak rabıta yapmadığı gibi, hiçbir tabii de sahabe’yi aracı kılarak rabıta yapmamıştır. Rabıtanın bu şekildeki uygulaması tarikatların Hicri yedinci yüzyıldan sonraki dönemlerde uydurdukları bir bid’attir.
Nureddin TURGAY
zehraoku
Rabita : Bağ, münasebet, ilgi, alâka, bağlılık, mensub olmak.
Rabıta, bağ demektir ve tarikatlarda "kendi şahsiyetinden sıyrılıp, şeyhinin veya Resulullah’ın manevî şahsiyetiyle bütünleşme, bir bağ kurma” şeklinde uygulanır.
Bilindiği gibi, seven sevdiğini hayal eder. Onu kendine yakın hisseder. Hatta rüyalarında bile onunla olur. Onunla aynîleşmek ister. Usta-çırak, hoca-öğrenci münasebetleri de rabıtayla ilgilidir. Çırak ustasının hareketlerini, öğrenci hocasının söylediklerini hatırlamaya, sanki tekrar o ana dönmeye gayret eder.
İşte, bir müridin mürşidini hatırlaması da böyle bir rabıtadır. Bu rabıta, mürşidin suretine değil, o vücutta sergilenen İslamî özellikleredir. Daha doğrusu, öyle olmalıdır. Böyle bir rabıta, mürşitteki kemâlin müride yansımasına sebebiyet verecektir. Buna, fena-fişşeyh denir. Fakat mürid orada kalmamalı, fena-firrasul ve fena-fillah makamlarına yükselmeye gayret etmelidir. Yani, şeyhinde fâni olan bir mürid, ondaki güzel özellikleri kazanıp, ondan peygamberde fâni olmaya yönelmeli, daha sonra da, fenafillah makamına yükselmeli, kendi iradesinden tamamen vaz geçerek, her halini ve fiilini rıza çizgisine oturtmalıdır. Allah neden razı ise o da ancak ona talip olmalı, neden razı değilse ondan nefret etmelidir. Böyle bir kul artık huzur-u daimî makamına çıkmıştır ve kalbinde masivaya (Allah’tan gayrı şeylere) yer kalmamıştır.
Fenafillah makamına eren bir insan, şu hadis-i kudsinin mazharı olur: "Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır. Ben de onu severim. Onu sevdiğimde, onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli olurum…” (Ahmet b. Hanbel, VI, 256) Yani o kul, artık kendi iradesini bir tarafa bırakır; İlâhî ilhamla sevk ve idare edilir.
sorularlarisaleinur
tantan
Tamam Bağlanmak Demektir Işte Müridin Mürşidinin Kalbine Bağlanıp Manen Ondan Allahü Tealanın Nurunu Almasıdır
Yanlış Mana Nerede
Ben Kimim Ki Ayete Yorum Yapayım O Sizin Işiniz
imamhatipli42
< Tamam Bağlanmak Demektir Işte Müridin Mürşidinin Kalbine Bağlanıp Manen Ondan Allahü Tealanın Nurunu Almasıdır >
Şem’a kardeşin cevabını okudun mu tantan.
tantan
RABITA raptülgalbi ilAllah ve nesyümasivAllah _tarifi budur kalbi Allah’a bağlayıp onun gayrisini unutmaktır mürşidde nuru almaya vesiledir bu kadar
evet benim sylediklerimden farkı nedir
o ayetlerin tamamındaki rabıta ehli tasavvufun tarif ettiği rabıtadır yani bağlılık bağlanmaktır
(Ashabı Kehf’in) kalplerini (sabır ve metânetle) bağla(yıp kuvvetlendir)miştik" (el-Kehf, 18/14);
işte bak apacık delil -eshabı kehFvin kalbini CENABI HAK KENDİNE BAĞLAYIP TAM 300 SENE KALIPLARI UYUDUĞU HALDE KALPLERİ ALLAHÜ TEALAYI ZİKİR İLE MEŞGUL OLMUŞ YANİ UYANIK OLARAK KALMIŞTIR
imamhatipli42
< evet benim sylediklerimden farkı nedir >
Farkı bu
Buna göre ayet ve hadislerde kasdedilen anlamlardan mutasavvıfların uygulamasını destekleyecek en ufak bir işaret yoktur. Ayet ve hadislerde dile getirilen cihad ruhunu meskenete çevirmekten başka bir şey yapmayan mutasavvıflar Kur’an ve hadislerdeki bu ribat kelimesini çok yanlış bir alana çekmişlerdir. Hiçbir sahabi Resulullah’ı aracı kılarak rabıta yapmadığı gibi, hiçbir tabii de sahabe’yi aracı kılarak rabıta yapmamıştır. Rabıtanın bu şekildeki uygulaması tarikatların Hicri yedinci yüzyıldan sonraki dönemlerde uydurdukları bir bid’attir.
Forum Kuralları: 4.
Forumda flood yapmak, arka arkaya mesaj yazmak yasaktır.
tantan
Kim bir günlük (yirmi dört saatlık) ribatta bulunursa, bir aylık oruç ve ibadetten daha fazla sevap kazanmış olur" (Nesaî, Cihad, 39; Tirmizî, Fedâilul-Cihâd, 35; İbn Mace, Cihâd, 7).
BURADA 24 SAAT RİBAT YANİ YANİ KALPDEN MASİVAYİ UZAKLAŞTIRIP ALLAHIN NURUNDAN İSTİFADE ETMENİN FAZİLETİNDEN BAHİS ETMEKDEDİR
Peki Mağarada Hazreti Ebu Bekir Endişe Halinde Iken Efendimizin Rabıtayı Tarif Etmesi Ile Sakinleşme Haline Nediyorsun?
Günümüzde Cihattan Kasıt Nedir Ne Anlıyorsunuz
Bu Arada Imamhatip42 Yazdığına Göre Size Siz Mezhepleri Bile Kabul Etmezken Bende Rabıtadan Anlatıyorum Hayret Bitşey
Neyse Risalei Nurmu Birşey Yazıyor
Bunlar Paranın Hariçinde Birşey Bilirler Mi Yaaaaaaa Bak Yine şaşırdııııım
şeyyyyy Birde Vatikan Ve Abd Den Emir Hariçinde
Yani Din Ile Alakalarıvatmı Hayreeeet
imamhatipli42
< BURADA 24 SAAT RİBAT YANİ YANİ KALPDEN MASİVAYİ UZAKLAŞTIRIP ALLAHIN NURUNDAN İSTİFADE ETMENİN FAZİLETİNDEN BAHİS ETMEKDEDİR >
Bir şeyhin vasıtasıyla yap diye buyurulmuyor ama.
< Peki Mağarada Hazreti Ebu Bekir Endişe Halinde Iken Efendimizin Rabıtayı Tarif Etmesi Ile Sakinleşme Haline Nediyorsun? >
Hangi kaynakta geçiyor delilin nedir?
< Günümüzde Cihattan Kasıt Nedir Ne Anlıyorsunuz >
Kılıçla savaş dönemi bittiğine göre ekonomik, siyasi, teknolojik cihad anlıyoruz.
< Bu Arada Imamhatip42 Yazdığına Göre Size Siz Mezhepleri Bile Kabul Etmezken Bende Rabıtadan Anlatıyorum Hayret Bitşey >
Mezhepleri kabul etmediğimizi nerden çıkardın.
< Neyse Risalei Nurmu Birşey Yazıyor
Bunlar Paranın Hariçinde Birşey Bilirler Mi Yaaaaaaa Bak Yine şaşırdııııım
şeyyyyy Birde Vatikan Ve Abd Den Emir Hariçinde
Yani Din Ile Alakalarıvatmı Hayreeeet >
Konumuzla ne alakası var?????:):)
tantan
bende bazı cemaatlerin örneğini söyleyim
insan zayıf bir varlıktır nasılki bir ampul direk şebeke ceryanına bağlanamıyor belirli bir voltaja inen eleektiriğe bağlanabiliyorsa insanında direkpeygamber efendimize veya ALLAHÜ tealaya bağlanması olamaz mürşit aciz olan bedenin kaldırabileceği seviyeye nuru indirir insanda ondan istifade eder
yoksa CENABI HAKKA DİREK BAĞLANMAK DİYE BİR HAL OLAMAZ
YETİM
PEKİ RABITA KURANDİŞİ BİR HAL Mİ
imamhatipli42
< insanında direkpeygamber efendimize veya ALLAHÜ tealaya bağlanması olamaz >
Fetvaya bak fetvaya neyse kardeş ne sen yorul ne de bizi yor senin bildiklerin senin olsun bizim bildiklerimiz bizim olsun.
tantan
hoşuna gitmezse başkayerde ara senin gibi vahhabi görüşlü olanı bulursun ehli sünnete galip gelemeyeceksiniz
Hoca
< hoşuna gitmezse başkayerde ara senin gibi vahhabi görüşlü olanı bulursun ehli sünnete galip gelemeyeceksiniz >
Rabıta çekmeyen vehhabi mi oluyor?
tantan
yok hayır diyorsunuz ya ALLAHÜ TEALADAN BAŞKASINDAN MEDET UMMAKTIR DİYE
Rabıta çekilmez Yapılır Ayrıca
insanında direkpeygamber efendimize veya ALLAHÜ tealaya bağlanması olamaz
SÖZÜN NEDEN BU KADARCIK KISMINI ALDIN SENDE BU ANLAMDA KASIT ETMEDİĞİMİ GAYET İYİ BİLİYORSUN SADECE RABITA YANİ MANEN NURUNDAN İSTİFADE ETMEK ANLAMINDA
33 Tane Silsilei Saadat Dinde Rabıta Olmadığını Anlamamış Haşa Bir Aciz Hemende Rabıtayı Inkar Ediverdi Sen Ne Kadar Büyükbir Alimsin Yaaa Bu Vakte Kadar Nerdeydin
Yada Sen Değişik Bir Yolmu Buldun Haşa Ibadetlerde Ihlasın Teşekkülü Için
Yada Imamı Azam Hazretleri Rabıta Ile Müşerref Olduğu 2 Seneye Kastederek Levlessenetan Lehelekennuman Eğer 2 Sene Olmasaydı Numan Helak Olmuştu Sözünü Boşuboşuna Söyledi Yani öylemi Koskoca Alim Mezhep Imamımız
Hadi Bunada Bir çıkışyolu Bul Bakalım Imamhatiplim
tantan
Yada Imamı Azam Hazretleri Rabıta Ile Müşerref Olduğu 2 Seneye Kastederek Levlessenetan Lehelekennuman Eğer 2 Sene Olmasaydı Numan Helak Olmuştu Sözünü Boşuboşuna Söyledi Yani öylemi Koskoca Alim Mezhep Imamımız
Hadi Bunada Bir çıkışyolu Bul Bakalım Imamhatiplim
RABITASIZ HAYAT OLMAZ
Aklı olan herkes düşünmek zorundadır İnsanı hayvanlardan ayıran en önemli özellik, düşünerek olgunlaşmak ve fikir yoluyla bir sonuca ulaşmaktır
Kalbimiz, istesek de istemesek de her an bir çeşit düşünce ile meşgul olur Kimisi işinin, kimisi eşinin, kimisi aşı-nın, kimisi maaşının, kimisi de insan ve eşyadaki ilahi nakşın düşünceleriyle doludur Bugün canlı cansız hiçbir şey düşünmeden bir gün geçirdim diyen tek bir insan bulamazsınız Yani her-kes, bir çeşit rabıta içindedir Rabıta, kelime manasıyla bu çerçevede tarif edilebilir
Rabıta, insanın istese de terkede-mediği bir şeydir Rabıta, gönlün işidir Rabıta, gönlü bir şeye bağlamak, o şeyi hayale alıp düşünmek demektir
Ancak, bu yazımızda biz, kalbi zik-re geçiren, Rabbine çeviren, ruha ilahi bir neşe veren ve ahlakı güzelleştiren bir düşünce çeşidinden bahsedeceğiz
Tasavvuftaki Rabıta
Tasavvufta rabıta deyince, insana Allah’ı hatırlatan düşünce kasdedilir Bunun için kendisine bakılınca Allahı zikrettiren bir insan-ı kamil hedef alınır; kalp saygıyla ona bağlanır, gönül sevgiyle onu hayale alır, ruh on-dan akseden nurla nurlanır ve vücut ondaki ahlakla ahlaklanır Güneş karşısında renk alan ve tatlanan meyve gibi, kamil insanla zahiren ve batınen her halde beraber olan bir kimse anbean ondaki ilahi güzelliklerle süslenir
Tasavvuf büyükleri rabıtayı şöyle tarif etmişlerdir:
"Rabıta, Allah’ın nurlarını alan, tecellilerini açıkça gören bir makama ulaşmış kamil mürşide kalbi bağlamaktan ibarettir Çünkü kamil mürşid oluk gibidir ve kendisine sevgiyle bağlanan müridin kalbine ondan feyiz akar” (İbrahim Fasih)
"Rabıta, Allahu Tealâ’nın yüce sıfatlarının özel tecellilerine mazhar olmuş, yani Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmış, müşahede mertebesine ermiş kamil bir mürşide kalbi bağlayıp, huzurunda ve gıyabında o mürşidin sureti, sîreti ve özellikle ruhaniyetini hayalen kendisi ile birlikte farzederek, yanındayken takındığı tavrı, gıyaben de sürdürmeye çalışmak demektir” (Mevlâna Halid)
"Rabıta, müridin mürşide olan şiddetli ve sıcak muhabbetiyle tamamen ona yönelmesidir Mürid rabıtaya devam ede ede mürşidinin boya-sına boyanır, onun gibi kamil olma yolunda ya-vaş yavaş ilerler Muhabbetle yapılan rabıta, se-veni sevilenin sıfatlarına sokar” (Nasrullah Efendi)
İmam Rabbanî (KS) demiştir ki: "Kalbi zikre geçirecek ve nefsin kötü huylarını değiştirecek rabıta öyle herkese olmaz Kendisine rabıta yapı-lacak kimse, Allah tarafından seçilmiş, manevi seyrini tamamlamış, yüksek kemalat ve cezbe sahibi kamil bir insan olmalıdır”
Mevlana Halid (KS) rabıtayı öyle gerekli ve faydalı buluyor ki, bunu şöyle ifade ediyor: "Rabıta, Nakşi tarikatında temel bir rükundur Allah’ın Kitabına ve Rasulullah’ın sünnetine yapıştıktan sonra allah-u Tealâ’ya vasıl olmanın en büyük sebebi rabıtadır Öyle ki, Nakşibendi sadatının bir kısmı müridlerini terbiye ve ta’limde yalnız rabıtayla yetinirlerdi Maksat Yüce Mevlâ’ya ulaşmaktır; rabıta ise Allah’a gidişte vesile olmaktan başka bir şey değildir”
Rabıta, mürşidin kalıbına değil onun kalbinde zuhur eden ilahi nura bağlanmak ve onun kalbindeki Allah sevgisini yudumlamaktır
Gerçek rabıta ve sevgi zamanla hasıl olur Rabıtaya devam eden müridin kabiliyeti gelişir, sevgisi kuvvetlenir
Yanlış Anlaşılan Rabıta
Rabıta, Yüce Kur’an’da emredilen tefekkürün bir çeşidi, murakabenin bir bölümü, Allah muhabbetinin bir parçasıdır
Rabıtayı inkar veya terkedenler şunu sorarlar: "Niçin bir insanı düşünüyoruz da Allahu Tealâ’yı düşünmüyoruz? İnsanı düşünmenin kazancı nedir?”
Bu soruya kesin bir cevap vermeliyiz Çünkü soruyu sorunların endişesi şudur: Allah’ı bırakıp da insan veya başka bir varlığı düşünmek ilahi muhabbeti zedeler, böyle bir şey şirke girer
Önce, Ehl-i Sünnet akidesiyle ile ilgili şu gerçekleri hatırlatalım: Allahu Tealâ hayal ile düşünülmekten münezzehtir, uzaktır O, akılla düşünülemez, fikirle tefekkür edilemez, herhangi bir şeye benzetilemez (el-Maturidi, Taftazânî, Gazzâlî) Her ne ki hayale gelir, o, Allah değildir (Şa’rânî)
Şu halde düşünmek için Allahu Tealâ’nın Yüce Zatını seçemeyiz Hem, Allahu Tealâ’nın zatını düşünmek yasaklanmıştır Hz Peygamber (AS), bunun hüküm ve sebebini şöyle belirtmiştir:
"Allah Tealâ’nın zatını tefekkür etmeyiniz O’nun nimet ve yarattıklarını düşününüz Çünkü siz, Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz” (Ebu Nuaym, Elbanî)
Durum böyle olunca, düşünecek kimse Allahu Tealâ’nın yarattığı varlıkları düşünmek zorundadır İbret almak isteyen, varlıklara bakmalıdır Düşünerek zikre ulaşmak isteyen kim-se, yaratılmış bir varlık üzerindeki ilahi tecel-lileri düşünerek Allah’ı zikre geçmelidir Allah Tealâ, alemdeki her şeyi, kendi varlığına, birliği-ne ve yüce rahmetine birer ayet ve alamet yapmıştır
Bütün alem, düşünülsün ve içindeki rahmet görülsün diye yaratılmıştır Bu varlıkları düşünenler onların içindeki ilahi kudreti görür, rahmeti anlar Anlayan hayran olur, imanı artar, kalbi sevgiyle dolar Tefekkürün sonucu, Allah’a muhabbet ve teslimiyettir
birçiçek bile hayatını devam ettirmek için güneşe muhtaçken insanın manevi hayatını devam ettirmesi için ALLAHIN NURUNA MUHTAÇ OLMADIĞINI DÜŞÜNMEK NE KADAR BÜYÜK AHMAKLIKTIR
sen işine gelmediği zaman birkaçgün kapatıp cevap mı hazırlarsın
güzel taktik ama tebril ederim
Dört asır önce İmam Rabbani Hz’den diyalogculara cevap ve fetullah gülen’in papya mektubu!
163. Mektup-İmam Rabbani(k.s.)
HOCAEFENDİ’DEN PAPA’YA MEKTUP
Pek muhterem Papa cenapları,
Üç
büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi
yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla
bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde
bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahsettiğiniz için
zatıalilerinize en derin kalbi teşekkürlerimiz i sunarız.
Papa
6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan
Dinlerarasi Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası
olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi
arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli
hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için
size geldik.
İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda
en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir
gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir.
Müslüman dünyası, İslam ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip
atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.
Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle,za man
zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin
tamamı Allah’a aittir ve din Allah tandır. O halde bu ikisi nasıl
çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik
dinlerarasi diyaloga yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.
Kendi
memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin
liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa
çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin
inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis
etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler
çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci
kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin,
karşı durabiliriz.
Gecen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerara si
barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin
başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak
istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları
güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarasi diyalog konusunda Vatikan ın
da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde
bulunuyoruz.
Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz.
Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet
etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu
ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle
yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu daki Antakya, Tarsus, Efes ve
Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok
etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımı z
Demirel’in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları
göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu
halkı size misafirperverli ğini
göstermeyi ve sevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli
liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs ü birlikte ziyaret etmemize
davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar,
Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi
olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak
ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adim teşkil edebilir.
Üç
büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC’de olmak üzere
muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilm esini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.
Bir
öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç
insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını
artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin
babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim in doğum yeri olarak bilinen
Urfa şehrindeki Harran’da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran
Üniversitesi ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin
ihtiyaçlarını da temin edecek şümullü bir müfredata sahip bağımsız bir
üniversite şeklinde gerçekleştirile bilir.
Önerilen
programlar aşırı büyük isler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez
değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma
adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu
kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu
ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb’e şükürler
olsun.
M. Fethullah Gülen / Rabb’in aciz kulu / 9 Şubat 1998
Kaynak: Zaman Gazetesi/10 Şubat 1998
Zaman Gazetesi; 10 Şubat 1998/ Söz konusu mektuba
internetten ulaşmak isteyenler şu yolu izleyebilirler: Önce şu adresi yazıp
çağırsınlar, [URL]http://arsiv.zaman.com. tr/1998/02/10/index.html. Bu sayfa
gelince, soldaki tuşlardan "Güncel”i tıklayın, sonra en
üstteki Tum haberler…’i tıklayın ve aşağıya doğru tarayıp "HOCAEFENDI’DEN PAPA’YA MEKTUP”
başlığına gelin
163. Mektup; İslamın İzzeti
Mektub-u Şerif’in konusu: İslam (akıl sahiblerini, -Allah (cc) tarafından)- övülen tercihleri ile bizzat hayra sevk eden ilahi kanun) ile küfür (övgüye layık olmayan tercihlerle, kişiyi bizzat şerre -Allah (cc) katında çirkin olana- sevk eden ilahi olmayan kanun)den her birisi diğerine zıttır. Bunların bir araya gelmeleri (gece ile gündüzün bir araya gelmesinin düşünülememesi gibi) imkansızdır. İkisinden birisini izzetlendirmek (yükseltmeye çalışmak), diğerini zelil yapmayı (alçak düşürmeyi) istilzam eder (gerektirir).
Bizlere
nimet verib; İslam’a hidayet ederek, Muhammed Aleyhisselam’ın
ümmetinden yapan Allahü Teâlâ Hazretlerine hamd olsun…. Bil ki, Dünya
ve Ahiret mutluluğunu temin edecek geçer akçenin kazanılması, kevneynin (dünya hayatı ve ahiret hayatının) Efendisine (Nebiyyi Zîşân efendimize SallAllahü aleyhi ve sellem) tabi olma (Ona uyma)ya bağlanmıştır.
Bu
ittiba ise ancak, Din-i mübîn-i İslam’ın hükümlerini yerine getirip
insanlar arasında geçerli kılmakla ve küfrün merasimlerini (İslam’a aid olmayan adet, gelenek, görenek, tören v. s.) hayat tarzından çıkartmakla; onları geçersiz hale getirip, hususi (seçkin, şerefli) ve
sıradan insanların yaşantılarından uzaklaştırmakla meydana gelir. .
Çünki, İslam ile küfür kıyametin kopması anına kadar bir araya
gelmeyecek olan, iki zıddır. Birini açığa vurmak diğerini kaldırmayı
gerektirir. Birini izzetlendirip, yükseltmek, diğerini hor, hakir
yapıp, alçaltma neticesini verir. allah-ü Teâlâ (cc) konu ile ilgili
olarak, Habibine şöylece hitab buyurmuştur; ”Ey Nebiyyi Zîşân,
kafirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert davran …”
(63-9)
Allahü
subhanehu, en yüksek ahlakla sıfatlandırdığı Resulüne, kafirlerle ve
münafıklarla ciihad edip, onlara karşı sert olmasını emredince,
kafirlere ve münafıklara sert davranmanın yüksek ahlakın içinde
bulunduğu anlaşılmış oldu.
İslam’ın
izzeti, şerefi, yükseltilmesi, küfrün ve onun ehli olan İslam’ı
tanımamazlıkdan gelenlerin alçaltılması, hor ve hakir tutulmasındadır.
Kim, Dîn-i Mübîn-i İslam’ı tanımamazlıkdan gelen küfür ehlini izzetli
yapmaya çalışıp, yüksek tutarsa, İslam ehlini, Müslümanları
alçaltmıştır. Bahsi geçen izzet, şeref sahibi yapmakdan, küfrü yüceltip
kafirleri meclisin en önünde oturtmak kasd edildiği anlaşılmasın.
Bilakis onları meclise almak, onlarla arkadaşlık yapmak, onlarla kendi
lisanları ile konuşmak; bunların hepsi, onları izzetlendirip
şereflendirmeye dahildir. Çünki; onların, (kendilerini yoktan var eden
Sevgili Allahımızın dinini tanımamazlıkdan gelmeleri sebebi ile) hak
ettikleri muamele; köpekler gibi meclisden kovulmalarıdır.
Eğer
dünya işlerinden her hangi bir maksad onlarla alakalanıp, onlarsız
çözülemeyecek olsa, zaruret mikdarı onların yanına girmeli ve bu
esnada, kendilerine iltifat etmeme ve değer vermeme üslubuna da riayet
etmelidir. Kişideki İslam’ın kamil (olgun) olmasının alameti, bu tür
bir maksadı elde etmekden tamamen vazgeçmekdir. Ve kafirlere iltifat
etmeyip aralarına karışmamaktır. Noksanlık sıfatlarından beri, olgunluk
vasıfları ile sıfatlanmış olan allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Mecidi’nde küfür
ehlini, Kendisinin ve Resulünün düşmanı olarak isimlendirmiştir.
(Mümtehine-1) Böyle olunca, Allah (cc)’ın düşmanları ve
Resulü’nün(SallAllahu aleyhi ve sellem) düşmanları arasına karışmak en
büyük cinayetlerdendir. Bu Allah düşmanlarının arasına karışmanın ve
dostluk kurmanın en düşük zararı, Şeriatin hükümlerini icra etme ve
çirkin olan küfür adet, gelenek/merasimlerini yürürlükden kaldırmak
gücünde gevşeklik ve zayıflığın meydana gelmesidir. Böyle bir
mani/engel, onlarla ünsiyet kurma, arkadaşlık yapmaktan kaynaklanır.
Bu, gerçekten çok büyük bir zarardır. Çünki Allah (cc) düşmanları ile
ülfet kurup, onlara karşı sevgi beslemek, Aziz ve Celil olan allah-ü
Teâlâ’nın ve Resulünün düşmanlığına götürür. Bu gibi çirkin ameller
kişinin imanını tamamen götürür de farkında olmaz. Nefislerimizin
kötülüklerinden ve amellerimizin suç teşkil etmesinden Allaha(cc)
sığınırız.
Düşmanımı seviyorsun, sonra da seni sevdiğimi zannediyorsun.
Akıl nimetinden ne kadar da mahrumsun.
Bu,
Allah (cc)’ın rahmetinden kovulmuş din düşmanlarının işi İslam’la alay
edip, İslam ehlini maskaralığa almaktır. Bununla beraber bizi dinden
çıkartmanın veya hepimizi öldürmenin fırsatını kollarlar. Din-i Mübîn-i
İslam’ın mensublarına lazım olan, Allah (cc)’dan utanmak ve dinini her
şeyden daha fazla kıskanmaktır. Muhakkak ki, utanma duygusu imandandır.
İslami kıskançlık illa da bulunması gerekir. İşlerin idaresi
kendilerine ısmarlanmış kişilere layık olan, bu, Mevla (cc)’nın
rızasını kazanmaktan uzak duran kimseleri daima hor ve hakir tutmaktır.
Hind beldelerinde, küfür ehlinden cizye almak tamamıyla kaldırılmıştır.
Bu durum, buralardaki sultanların küfür ehli ile arkadaşlık kurmasının
kötü bir neticesidir. Onlardan cizye almanın asıl maksadı, onları alçak
düşürmektir. Bu hor ve hakir düşürme, öyle bir sınırda olmalıdır ki,
kendilerinden cizye alınması korkusundan, yakışıklı elbise giymeye
takatları kalmasın ve süslenmeye yeltenemesinler. Bilakis, devamlı
olarak mallarının alınmasından korkup ürpermeleri lazımdır. allah-ü
Teâlâ cizyeyi, onları hor ve hakir düşürmek için koymuşken sultanlar
cizye almayı engellemeye nasıl cesaret edebilirler ? Cizye almakdan
kasd edilen küfür ehlinin rezil rüsvay edilip, alçak düşürülmeleri,
İslam’ın mensuplarının da galibiyeti ve izzetidir. İslamın izzeti
(yükseltilmesi), ancak, küfrün alçak tutulmasındadır.
Bir
insanda İslam devletinin (nimetinin) meydana gelmesinin alameti,
kafirleri sevmeyip onlara düşmanlık beslemesidir. Allah sübhanehü
onları Kelam-ı Mecidi’nin bir yerinde neces (kaba pislik) (Tevbe-28),
başka bir yerinde de rics (temizlenmeyi kabul etmeyen pislik) (Tevbe
95) diye isimlendirmiştir. O halde Müslümanların katında da kafirlerin
temizlenmeyi kabul etmeyen pislik olması lazımdır. Ehl-i İslam,
kafirleri böyle görünce, onlarla arkadaşlık yapmakdan kaçınırlar.
Onlarla aynı cinsden olmakdan hoşlanmazlar. Her hangi bir işinin
görülmesi hususunda, bu, Allah (cc)’ın düşmanlarına müracaat edip
onların görüşlerinin gerektirdiği şekilde, onların kararları ile amel
etmek, onları iyi bir şekilde üstün tutmak manasına gelir. Onlardan
maddi yardım beklemenin hükmü bu iken, manevi imdadlarını vesile
edenlerin, onların himmetlerine sığınanların hali ne olur. allah-ü
Azimüşşan (cc) Kelam-ı Mecidi’nde şöyle buyuruyor; ”Kafirlerin
duasının, boşa çıkmakdan başka bir hükmü yoktur. ”(Ra’d 14) Onun için
bu düşmanların duaları geçersiz ve menfaat vermekden uzaktır.
Nereden
Mevla (cc) tarafından kabul edilme ihtimali bulunacaktır. Bilakis,
dualarının kabul edilmesi de, insanlık kıymetini kaybederek, hayvanlar
derekesine düşen bu kimselerin şerefli kabul edilmesi gibi bir fesad
/karışıklık vardır. Bu, allah-ü Teâlâ’nın muvaffakiyetinden yoksun
olanlar, dua etmeye başlayacak olsalar, putlarını devreye koyarlar.
Onlardan manevi yardım istemenin işi nerelere götürdüğü hakkında
düşünmek lazımdır. Belki de bunun neticesinde kişide İslam’dan bir koku
dahi kalmamakdadır. Büyüklerden birisi şöyle buyurmuştur; Sizden
biriniz delilik sınırına ulaşmadığı müddetçe İslam’a ulaşamaz. Burada
kasdedilen delilik, İslam’ın ve Müslümanların kelimesinin(davasının)
yükselmesi uğrunda, şahsının menfaatine ve zararına iltifat etmeyip,
her hangi bir karın elde edilip edilmemesine aldırış etmemekdir.
İslam’ı yaşamak hasıl olursa allah-ü Teâlâ (cc)’nın ve Resulünün (sav)
rızası elde edilmiş olur. Allah Sübhanehu’nun rızasını kazanmakdan daha
büyük bir nimet yoktur.
Rab olarak Allah(cc)’dan, din olarak İslam’dan, resul ve peygamber olarak Muhammed (sav)’den razı olduk.
Ya Rab, gönderilmişlerin Efendisi hürmetine bizleri bu hal üzere dirilt. (Amin!)
Tercüme: Muhammed YELKENCİ
DİYALOGÇULARA VE TRUVA ATLARINA KAPAK OLSUN
özellikle………………………………….. ………………………………………….a nladınız Siiiiiiiiiiz
çömez
S.A. En iyi rabıta Allah’ac.c., kitabına , Resulüne ve onun pak ehlibeytine, a.s. yapılan rabıtadır,ondan gayrısı kişiyi farklı düşünce ve inanışlara yönlendirme tehlikesi vardır,kişinin Allah’ın kitabını Rasulullahın sünnetini öğrenmeden rabıta yapmasının uçurumun kenarında yürümesinden farkı yoktur her an şirke ve küfre bulaşabilir, ama fıkıh bilgisi varsa bir sakıncası yoktur…………
Falanca efendinin mektubu ancak kendisini bağlar müslümanları bağlamaz, müslümanın bir tane dini vardır oda islam dinidir, diğer dinleri islamla beraber değerli gören bir kişi zahiren şirk üzeredir isterse kılık kıyafeti ne kadar takva görünsede bu değişmez böyle kimseler için benim duam şudur Allah c.c. böyle düşünen kardeşlerime firaset versin, böyle kimsenin mektubunu meşru görenlerde şirkin bataklığına düşmüştür, zahiren budur , batınını ise Allah c.c.elbette daha iyi bilir………..
tantan
kardeşim felanca efendinin bir müridesini örnek veriyorda bir arkadaş ona cevaptır siz alınmayın rabıta ehli tasavvufun inandığı manevi bir haldir saygı duymak lazımdır
rabıta ile uğraşan insan zaten bunları öğrenerek yapabilir çünkü rabıta bibadetten zevk almak için daha güzel ifade şekli olarak ibadette ihlasın teşekkülü içindir başka bir gayesi yoktur
meryem hacer
Dinde sizin anlattığınız şekilde bir rabıta yoktur. Hz. Ebubekir e peygamberimiz güya mağarada anlatmış mış uydurma. Mağarada rabıtayla ilgili sahih bir hadis yok.Tamamıyla çıkar amaçlı bazı insanlar tarafından çıkarılmış.
Abdullatif
< kardeşim felanca efendinin bir müridesini örnek veriyorda bir arkadaş ona cevaptır siz alınmayın rabıta ehli tasavvufun inandığı manevi bir haldir saygı duymak lazımdır
rabıta ile uğraşan insan zaten bunları öğrenerek yapabilir çünkü rabıta bibadetten zevk almak için daha güzel ifade şekli olarak ibadette ihlasın teşekkülü içindir başka bir gayesi yoktur >
Demek insanlar, istedikleri zaman kapak mapak karıştırmadan gayet edepli yazılar da yazabiliyorlarmış..Öğrenmiş olduk.
dinimizde rabıta var mıdır, dinde rabıta var mıdır, dinde rabıta