Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözleri şirk değil midir?

Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözleri şirk değil midir?

parasetemol
Erkek kadını sevdiği zaman onunla yatmak istemiştir. Yani sevginin sonunda meydana gelen şey. Nikah (kadın erkek münasebeti)nden daha büyük bir kavuşma yoktur. Onun için şehvet kişinin bütün vücudunu kaplar. Bu sebepten kişinin yıkanması emredilmiştir… Şüphesiz Allah, kulunun kendisinden başka bir şeyle lezzet bulduğuna inanmasını çok kıskanır. Onun için kendisinde fena bulduğu kadın suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusul) ile onu temizlemiştir. Çünkü başka şekilde olmaz. Erkek, Allah’ı kadında müşahade ederse, buna münfailde müşahade denir… Allah’ı kadında müşahade etmesi tam ve en mükemmeldir. Çünkü Allah onlarda çok mükemmel müşahade edilmektedir. Zira Allah maddelerden soyut olarak hiç bir zaman müşahade edilmez. Allah’ın kadınlarda müşahade edilmesi en büyük ve en mükemmeldir. Kavuşmanın en büyüğü de nikah (münasebet)tir.
İbn Arabi, Fususu’l-Hikem, 1/212, el-Halebi baskısı, yine Kaşani şerhi, 437, İstanbul baskısı, İbn Arabi’nin kadın aşkı ve kadınlara düşkünlüğü hakkında bilgi için Tercümanu’l-Eşvak kitabına bakınız, s. 75-77, ter. Mahmud Kanık, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991.


Cevap: Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözleri şirk değil midir?

parasetemol
İslamyolu nickli birisi vardı,Arabi hastası,en çok da onun cevabını merak et(mi)yorum:)


Cevap: Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözleri şirk değil midir?

SahteSeyh
Bu Alim zannedilen kişinin adını en sevilen Allah dostları listesinde de görmüştüm.Bu sapık fikre sahip birisini böylesi bir listeye dahil eden zihniyet sağlıklı bir zihniyet olabilir mi diye düşünmek lazım!!!


Cevap: Muhyiddin İbn-i Arabi’nin şu sözleri şirk değil midir?

karadamlalar
bu tasavvuf velileri Allahı öyle çok sevip aşık olmuşlar ki(!) kadın gibi anmadan duramaz olmuşlar,kadına aşkını-şehvetini Allah aşkıyla karıştıran adamlar veliyuşşeytan dan başka bir şey nasıl olabiliyorlar?


cihad38
aşktan anlamayana aşkı anlatmaya,
aşık olanın aşkını anlatmaya ihtiyacı yoktur,
olaki oldu diyelim;bizim gibi kapasitesi kısıtlı insanların anlayacağı dilde konuşmuşlardır.
sana vahdeti vucudu aşıp vahdeti şuhuda ulaştığını anlatsa afedersin ama çok özür diliyorum,…… anlarsın.
hakkınızı helal edin,edepsizlerin seviyesine düştüğüm için Allahım affetsin.
forumdaki arkadaşlardan da özür dilerim.


karadamlalar
doğru biz anlamayan salaklarız(!) aklımızı dine girerken kapıda bıraktık(!) , zaten akılsızlığımızdan kuran ve sünnete dönüş için sürekli eskilere saldırıyoruz,ne gerek var dimi yahu(!)


mümini78
< Erkek kadını sevdiği zaman onunla yatmak istemiştir Yani sevginin sonunda meydana gelen şey Nikah (kadın erkek münasebeti)nden daha büyük bir kavuşma yoktur Onun için şehvet kişinin bütün vücudunu kaplar Bu sebepten kişinin yıkanması emredilmiştir… Şüphesiz Allah, kulunun kendisinden başka bir şeyle lezzet bulduğuna inanmasını çok kıskanır Onun için kendisinde fena bulduğu kadın suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusul) ile onu temizlemiştir Çünkü başka şekilde olmaz Erkek, Allah’ı kadında müşahade ederse, buna münfailde müşahade denir… Allah’ı kadında müşahade etmesi tam ve en mükemmeldir Çünkü Allah onlarda çok mükemmel müşahade edilmektedir Zira Allah maddelerden soyut olarak hiç bir zaman müşahade edilmez Allah’ın kadınlarda müşahade edilmesi en büyük ve en mükemmeldir Kavuşmanın en büyüğü de nikah (münasebet)tir
İbn Arabi, Fususu’l-Hikem, 1/212, el-Halebi baskısı, yine Kaşani şerhi, 437, İstanbul baskısı, İbn Arabi’nin kadın aşkı ve kadınlara düşkünlüğü hakkında bilgi için Tercümanu’l-Eşvak kitabına bakınız, s 75-77, ter Mahmud Kanık, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991 >

Bu metinde mecaz anlam ya da yan anlam varmıdır bilemeyeceğim. Metin sonradan değiştiridi mi? Bazı kişiler bu metinde oynama yaptımı bilemeyeceğim. Bu metin kime aittir bunu da bilemeyeceğim. Ancak bu yazıyı yazan kim olursa olsun ( burada yazılan yazının hemfikri olan ve olanlar) Freduudan farkı yok bunların tez zamanda evlenip nefislerini söndürmeleri gerekir çünkü bu metin apaçık sapıklıktır.


mümini78
< Şüphesiz Allah, kulunun kendisinden başka bir şeyle lezzet bulduğuna inanmasını çok kıskanır >
Şu cümle bile başlı başına sapıklık. Kıskanmak acizin işidir. Muhtaç olanın işidir. Nefsi olanın işdir. Allah öfkelenir kızar, sevinir ancak Allahın kıskanması gibi bir şey sözkonusu değildir. Bence bu metinler tamamen uydurma bunlar Muhyiddin İbn-i Arabi’nin sözleri olamaz. Şayet öyle ise işte bu da fazla mürekkep yalamanın sonucudur.


SahteSeyh
< Muhyiddin İbn-i Arabi’nin sözleri olamaz >
Kardeş malesef öyle. fususil hikem kendi kitabı,daha bunun gibi yüzlercesi var.Bir de kalkıp aşkı anlamamaktan bahsediyor sahip çıkıcılar!Yazık,küfrün savunucusu olarak yargılanmak var şimdi bir de defterlerinde!!!


@mir
< Şu cümle bile başlı başına sapıklık Kıskanmak acizin işidir Muhtaç olanın işidir Nefsi olanın işdir Allah öfkelenir kızar, sevinir ancak Allahın kıskanması gibi bir şey sözkonusu değildir Bence bu metinler tamamen uydurma bunlar Muhyiddin İbn-i Arabi’nin sözleri olamaz Şayet öyle ise işte bu da fazla mürekkep yalamanın sonucudur >
Allah’ın kullarını kıskandığı ile ilgili bir hadis var şudur:
"Allah kıskançtır, mü’min de kıskançtır. Allah’ın kıskanması, mü’minin Allah’ın haram ettiği şeyi yapmasıdır."[Buhârî, Nikâh107, Müslim, Tevbe 36, (2761); Tirmizî, Radâ 14, (1168)]

fakat bu yukardaki sapık yazıyı haklı çıkarmaz
çünkü Allah, kulunun haram işleyerek uğruna haram işlediği şeyi kendisinden daha fazla önemsemiş olmasını kıskanır
Allah’ın haram kıldığı şeylerden biri de kendisi hakkında ileri geri konuşulmasıdır
gaybten haber aldığını
Resuller Allah’tan Cibril vasıtası ile haber alırken kendilerinin aracısız direkt Allah’tan aldıklarını iddia eden bu sapıklar ise
sürekli Allah hakkında Kur’an ve Sünnette olmayan misaller vermişlerdir

16-Nahl-74-Allah için emsal göstermeyin. Çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.


mümini78
< @mir >
ben hadis ayet paylaşımında bulunmam niye bulunmadığımı da önceki yazılarımda yazdım ancak kısaca belirtmek gerekirse herkes hadis ve ayetleri işine geldiği gibi yorumluyor bazen de tamamen hadisi red ediyor o sahih hadis değildir deniliyor.

< "Allah kıskançtır, mü’min de kıskançtır Allah’ın kıskanması, mü’minin Allah’ın haram ettiği şeyi yapmasıdır >
Buradaki hadis doğrumudur değilmidir? Benim üzerinde duracağım konu değildir?
Kul görür
Allah da görür
Kul göz ile görür
Allah da göz ile görür der isek sapıtırız.

Kul kıskançtır Allah da kıskançtır
Kulun kıskançlık nedenleri bellidir. Çekememezlik-Aşırı istek-Elde edememe-vb-vs
Şimdi bu tanımlamalar ile Allahın kıskançlığını da tanımlarsar aldanırız.
Allah kıskanç değildir.
Burada o kelime kullanmış olsa dahi " yazılışları aynı anmaları farklı olan şeylerdir"

Tabiki bunlar benim görüşlerim.


HAMMADUN
Binâenaleyh (bundan dolayı) kevn (kozmik evren) ferdiyyet-i selâsiyye (üçlü tek) üzerine müstenid (kurulu) olduğu gibi muhabbet(sevgi) dahi bu ferdiyyet üzerine müstenid (kurulu) oldu. Zîrâ(çünkü) racül (erkek) Hak’tan ve kadın racülden (erkekten) müştakk olup (türeyip) yekdîğerine (birbirlerine) muhabbet ettiler (sevgi duydular).Ve bunun netîcesi olmak üzere racül (erkek), kadının kendi aslı (özü) bulunan erkeğe iştiyâkı (özlem duyması) kabîlinden(türünden) olarak, kendi aslıolan Rabb’ine müştâk (özlem duyan, can atan) oldu. Binâenaleyh (bundan dolayı) Allah Teâlâ kendi sûreti üzerine halk ettiği (yarattığı) kimseyi, ya’nî racülü (erkeği) sevdiği gibi, o racüle (erkeğe) kendisinden müştakk olan (türeyen) kadını sevdirdi. Şu halde racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) ancak kendisinden mütevekkin olan (doğan,meydana gelen) kadına vâkı’(olmuş) oldu ve racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) dahi kendinin aslı (özü) olan Hakk’â vâkı’ (olmuş) oldu. Çünkü o vücûd-ı Hak’tan(Hakk’ın varlığından) mütekevvin oldu (meydana geldi).Binâenaleyh(bundan dolayı) racülün (erkeğin) muhabbetinde (sevgisinde) asl(esas) olan muhabbet-i ilâhiyyedir (ilahi sevgisidir) ve kadına olan muhabbetise muhabbet-i ilâhiyyeninfer’idir (bir koludur).İşte racül(erkek),muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) üzerinde sâbit (mevcut)olduğu için / Sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîflerinde حُبًبَ إلَيً ya’nî "Bana sevdirildi" buyurdu. Ve أحْبَبْتُ ya’nî "Ben kendi nefsimden sevdim" buyurmadı. Çünkü onun muhabbeti (sevgisi),onu kendi sûreti üzerine halk eden (yaratan)Rabb-i mutlakadır (kayıtsız Rab’dır).Hattâ racülün (erkeğin) kendi kadınına olan muhabbeti (sevgisi) dahi, yine Rabb’ine müteallıktır(bağlıdır).Zîrâ (çünkü) kadına olan muhabbet (sevgi), muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) iledir. Ve muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) asıl,muhabbet-i nisâ (kadın sevgisi) ise fer’dir (asıldan bir uzantıdır). Ve racülün (erkeğin) kadına muhabbeti (sevgisi),tahalluk-ı ilâhi (ilahi ahlaklanma) ile mütehallık (ahlaklanmış) olmasından nâşîdir(dolayıdır).Çünkü tahalluk-i ilâhî (ilahi ahlaklanma) kendinden müştakk (türemiş) olan ve kendi sûreti üzerine bulunan insana muhabbettir (sevgidir).Ve kadın, racülün (erkeğin) sûreti üzere, racülden (erkekten) müştakk (türemiş, meydana gelmiş)olduğundan, bu tahalluk-ı ilâhî (ilahi ahlaklanma) netîcesi olarak racül(erkek) kadına muhabbet etmiştir (sevgi duymuştur).

Parasetemol, @mir yapmayın, bahsettiğiniz zat Muhyiddin İbn-i Arabi.

İnşaAllah yukarıda bahsi geçen konuyu, aslı ile anladığınızda İnşaAllah tövbe edersiniz.

Rab’bim Cümlemizden Razı Olsun. Amin.


mümini78
< "Allah kıskançtır, mü’min de kıskançtır Allah’ın kıskanması, mü’minin Allah’ın haram ettiği şeyi yapmasıdır >
Şu örnek il daha ii izah ederim inşşAllah.

Kul sever, sevdiğini başkasından kıskanır. Örnek ben de sevdiğim kişinin başkasıyla konuşmasını istemem. Şayet gücüm buna yetse ( Her an sevdiğimden haberdar olsam) sevdiğimin başkasıyla konuşmasına bile izin vermem. Çünkü sevdiğimi çok kıskanırımm

Ancak Allah kıskanmaz. Buna muhtaç da değildir. Mümin Allahın haram ettiği şeyi yapması ile Allah kıskanıyor deniliyor ise ben de şunu derim sümme haşa ALlah da müminin haram yapmasına izin vermesin.

Ben yinede buradaki kıskanmak kelimesinin günümüzdeki manası ile kullanılmadığını ileri sürüyor Şayet gerçek manasında kullanılmış ise bu sapıklıktır diyorum.


HAMMADUN
Hayır mümini kardeşim….. Bu hususlar bir kaç gündür tüm internet sitelerinden hep birlikte başlamış ve İSLAM BÜYÜKLERİNİ LİNÇ kampanyasına İFTİRA ile devam edegelmiştir.

Bu güzel ve nadide sitelerden biride MUMSEMA’dır. O yüzden hedef alınmıştır. Hedef alanlar ise hedefin içinde neler olduğunu şimdilik bilmiyorlar.

Anlaşılan FİRAVUN’un canı sıkıldı, "Kullarını" İSLAM’ın üzerine MELANET, LİNÇ ve İFTİRALARLA saldı. Herkes bu dünyada kendini bir şekilde RAB’bine şahit tutacaktır BİİZNİLLAH.

Rab’bim Cümlemizden Razı Olsun. Amin.


mümini78
Benim bu forumda hoşuma giden bir noktada herkes bütün konularda hemfikir olmasa bile bazı konularda ortak görüşe sahip olmasıdır.

Bir konuda birbirine zıt düşen üyelerin başka konuda hem fikir olması benim hoşuma gidiyor.


@mir
< Binâenaleyh (bundan dolayı) kevn (kozmik evren) ferdiyyet-i selâsiyye (üçlü tek) üzerine müstenid (kurulu) olduğu gibi muhabbet(sevgi)dahi bu ferdiyyet üzerine müstenid (kurulu) oldu. Zîrâ(çünkü) racül (erkek) Hak’tan ve kadın racülden (erkekten) müştakk olup (türeyip)yekdîğerine (birbirlerine) muhabbet ettiler (sevgi duydular).Ve bunun netîcesi olmak üzere racül (erkek), kadının kendi aslı (özü) bulunan erkeğe iştiyâkı (özlem duyması) kabîlinden(türünden) olarak, kendi aslıolan Rabb’ine müştâk (özlem duyan, can atan) oldu. Binâenaleyh(bundan dolayı) Allah Teâlâ kendi sûreti üzerine halk ettiği (yarattığı) kimseyi, ya’nî racülü (erkeği) sevdiği gibi, o racüle (erkeğe)kendisinden müştakk olan (türeyen) kadını sevdirdi. Şu halde racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) ancak kendisinden mütevekkin olan(doğan,meydana gelen) kadına vâkı’(olmuş) oldu ve racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) dahi kendinin aslı (özü) olan Hakk’â vâkı’ (olmuş)oldu. Çünkü o vücûd-ı Hak’tan(Hakk’ın varlığından) mütekevvin oldu (meydana geldi).Binâenaleyh(bundan dolayı) racülün (erkeğin)muhabbetinde (sevgisinde) asl(esas) olan muhabbet-i ilâhiyyedir (ilahi sevgisidir) ve kadına olan muhabbetise muhabbet-i ilâhiyyeninfer’idir(bir koludur).İşte racül(erkek),muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) üzerinde sâbit (mevcut)olduğu için / Sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîflerinde حُبًبَ إلَيً ya’nî "Bana sevdirildi" buyurdu. Ve أحْبَبْتُ ya’nî "Ben kendi nefsimden sevdim" buyurmadı. Çünkü onun muhabbeti(sevgisi),onu kendi sûreti üzerine halk eden (yaratan)Rabb-i mutlakadır (kayıtsız Rab’dır).Hattâ racülün (erkeğin) kendi kadınına olan muhabbeti (sevgisi) dahi, yine Rabb’ine müteallıktır(bağlıdır).Zîrâ (çünkü) kadına olan muhabbet (sevgi), muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi)iledir. Ve muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) asıl,muhabbet-i nisâ (kadın sevgisi) ise fer’dir (asıldan bir uzantıdır). Ve racülün (erkeğin) kadına muhabbeti (sevgisi),tahalluk-ı ilâhi (ilahi ahlaklanma) ile mütehallık (ahlaklanmış) olmasından nâşîdir(dolayıdır).Çünkü tahalluk-i ilâhî (ilahi ahlaklanma) kendinden müştakk (türemiş) olan ve kendi sûreti üzerine bulunan insana muhabbettir (sevgidir).Ve kadın, racülün (erkeğin)sûreti üzere, racülden (erkekten) müştakk (türemiş, meydana gelmiş)olduğundan, bu tahalluk-ı ilâhî (ilahi ahlaklanma) netîcesi olarak racül(erkek) kadına muhabbet etmiştir (sevgi duymuştur).
>

bu yazdıklarının itiraz ettiğimiz konu ile alakası yok
büyük ihtimal yazının devamını saklamışsın
bu durumda firavunun kulu olma sıfatının kime daha çok yakıştığı belli oluyor


HAMMADUN
< Binâenaleyh (bundan dolayı) kevn (kozmik evren) ferdiyyet-i selâsiyye (üçlü tek) üzerine müstenid (kurulu) olduğu gibi muhabbet(sevgi)dahi bu ferdiyyet üzerine müstenid (kurulu) oldu. Zîrâ(çünkü) racül (erkek) Hak’tan ve kadın racülden (erkekten) müştakk olup (türeyip)yekdîğerine (birbirlerine) muhabbet ettiler (sevgi duydular).Ve bunun netîcesi olmak üzere racül (erkek), kadının kendi aslı (özü) bulunan erkeğe iştiyâkı (özlem duyması)kabîlinden(türünden) olarak, kendi aslıolan Rabb’ine müştâk (özlem duyan, can atan) oldu. Binâenaleyh(bundan dolayı) Allah Teâlâ kendi sûreti üzerine halk ettiği (yarattığı) kimseyi, ya’nî racülü (erkeği) sevdiği gibi, o racüle(erkeğe)kendisinden müştakk olan (türeyen) kadını sevdirdi. Şu halde racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) ancak kendisinden mütevekkin olan(doğan,meydana gelen) kadına vâkı’(olmuş) oldu ve racülün (erkeğin) muhabbeti(sevgisi) dahi kendinin aslı (özü) olan Hakk’â vâkı’ (olmuş)oldu. Çünkü o vücûd-ı Hak’tan(Hakk’ın varlığından)mütekevvin oldu (meydana geldi).Binâenaleyh(bundan dolayı) racülün (erkeğin)muhabbetinde (sevgisinde) asl(esas)olan muhabbet-i ilâhiyyedir (ilahi sevgisidir) ve kadına olan muhabbetise muhabbet-i ilâhiyyeninfer’idir(bir koludur).İşte racül(erkek),muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) üzerinde sâbit (mevcut)olduğu için / Sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîflerinde حُبًبَ إلَيً ya’nî "Bana sevdirildi" buyurdu. Ve أحْبَبْتُ ya’nî "Ben kendi nefsimden sevdim" buyurmadı. Çünkü onun muhabbeti(sevgisi),onu kendi sûreti üzerine halk eden (yaratan)Rabb-i mutlakadır (kayıtsız Rab’dır).Hattâ racülün (erkeğin) kendi kadınına olan muhabbeti (sevgisi) dahi, yine Rabb’ine müteallıktır(bağlıdır).Zîrâ(çünkü) kadına olan muhabbet (sevgi), muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi)iledir. Ve muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi)asıl,muhabbet-i nisâ (kadın sevgisi) ise fer’dir (asıldan bir uzantıdır). Ve racülün (erkeğin) kadına muhabbeti(sevgisi),tahalluk-ı ilâhi (ilahi ahlaklanma) ile mütehallık (ahlaklanmış) olmasından nâşîdir(dolayıdır).Çünkü tahalluk-i ilâhî (ilahi ahlaklanma) kendinden müştakk (türemiş) olan ve kendi sûreti üzerine bulunan insana muhabbettir(sevgidir).Ve kadın, racülün (erkeğin)sûreti üzere, racülden (erkekten) müştakk (türemiş, meydana gelmiş)olduğundan, bu tahalluk-ı ilâhî (ilahi ahlaklanma) netîcesi olarak racül(erkek) kadına muhabbet etmiştir (sevgi duymuştur). >
İtiraz ettiğiniz konunun aslı bu @mir. İnanmıyorsanız parasetemol’e sorunuz. Bir takım malum geniş mezheplilerin ve firavunun "KULLARI" nın buna cevap vermesi gerekirdi….. Ancak sizin değil.

Bu hususa sizin cevap vermeniz bile hata. Çünkü O yazı saptırılmış ve sapık hali ile size ait değil….

Müdafaasına soyunursanız eğer bir çok AYET-İ KERİME’yi İNKAR edersiniz ki; Allah Muhafaza. Bunu müdafa etmeyi üzerinize vazife addedmek istiyorsanız o sizin tercihiniz. Bu hususda size yardımcı olamam.

Bu kadarlık bölümüyle iktifa edilmiş, bizde bu kadarlık bölümünü verdik. Kitabın tamamını versinler, bizde tamamını verelim. Onlar saptırıp, sapkınlıklarında boğulsunlar. Biz hakkı batılın üzerine serip RAB’bime HAMD EDELİM.

Rab’bim Cümlemizden Razı Olsun. Amin.


@mir
konuyu çan kişinin itirazı şu cümleye:
< Onun için kendisinde fena bulduğu kadın suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusul) ile onu temizlemiştir. >
ve bu cümleye ben de itiraz ediyorum
senin verdiğin kısımda ise kitabın bundan önceki kısımları verilmiş tam bu kısımda kesilmiş

neyse yok dediğin yeri ben buldum vereyim:
< Vaktâki erkek kadına muhabbet etti, vuslatı istedi; ya’nî muhabbette vâkı’ olan vuslatın gâyesini taleb etti; imdi neş’et-i unsuriyye sûretinde nikâhdan a’zam vuslat olmadı. Ve işte bunun için şehvet, onun bütün eczâsına âmm olur. Ve bundan dolayı ondan iğtisâl ile emrolundu. Binâenaleyh husûl-i şehvet indinde onda fenânın âmm olması gibi, tahâret âmm oldu. Zîrâ muhakkak Hak Teâlâ abdi üzerine gayûrdur ki, kendisinin gayrisi ile iltizâz eylediğini i’tikâd ede. Böyle olunca kendisinde fânî olduğu kimsede, ona nazar ile Hakk’a rücû’ etmesi için, onu gusl ile tathîr eyledi. Çünkü bunun gayri vâkı’ değildir. İmdi erkek, Hakk’ı kadında müşâhede ettikde, onun şuhûdu münfailde oldu. Ve kadının kendisinden zuhûru haysiyyetinden Hakk’ı kendi nefsinde muşâhede ettikde, onu fâilde müşâhede eyledi. Ve kendisinden mütevekkin olan şeyin sûretini istihzâr etmediği haysiyyetle onu nefsinden müşâhede ettikde, onun şuhûdu bilâ-vâsıta Hak’tan münfailde vâkı’ olur. Binâenaleyh racülün Hak için şuhûdu, kadında etemm ve ekmeldir. Zîrâ Hakk’ı fâil ve münfail olduğu haysiyyetten müşâhede eder. Ve kendi nefsinden şuhûdu, hâssaten racülün münfail olması haysiyyetiyledir.(12).
Vaktâki (ne zaman ki) erkek Allah’ın sevdirmesi ile kadına muhabbet etti (sevdi), kadına kavuşmak istedi. / Ya’nî îcâb-ı muhabbet(sevginin gereği) olan kavuşmak keyfiyyetinin (hususunun)nihâyetini (sonunu) taleb etti (istedi). Bu neş’et-i unsuriyye (vücûda gelmiş unsurlar) sûretinde ve bu kesâfet-i cismâniyyede(kesifleşmiş cisimlerde), nikâhdan, ya’nî cimâ’dan (çiftleşmeden)daha büyük bir vuslat (kavuşma) vâkı’ olmadı (gerçekleşmedi). İşte erkek kadını ve kadın erkeği sevip her ikisi de yekdîğerinden (biri diğerinden) vuslatın (kavuşmanın) nihâyeti (sonu) olan cimâ’ı(çiftleşmeyi) taleb ettikleri (istedikleri) için, hîn-i inzâlde (boşalma sırasında) şehvet, vücûdlarının bi’l-cümle (bütün) eczâsına(parçaçıklarına) sirâyet edip (yayılıp) erkek kadının ve kadın erkeğin süretinde ve şehvette fânî (yok) oldular. Ve şehvet onların eczâ-yı vücûdlarına (vücutlarının en küçük zerrelerin) umûmen (hepsine)sirâyet ettiği (yayıldığı) için cimâ’dan (çiftleşmeden) gusl etmekle(boy aptesti almakla) emrolundular. Binâenaleyh (bundan dolayı)şehvetin husûlü (meydana geldiği) indinde (sırada) erkeğin kadında ve kadının erkekte fenâlarının (yok olmalarının) umûmî (her ikisine de) olması gibi, her ikisi hakkında dahi tahâret (temizlenmek)umûmî (bütüne (her ikisine) oldu. Zîrâ (çünkü) Hak Teâlâ hazretleri kulları üzerine gayûrdur (kıskançtır). Bu gayretinden(kıskançlığından) nâşî (dolayı), istemez ki kulları, kendisinin gayri(başka) olan suver (suretler) ile iltizâz eyledikleri (lezzet aldıkları)i’tikâdında (inancında) bulunsunlar. Binâenaleyh (bundan dolayı)erkeğin fânî (yok) olduğu kadından ve kadının şehvetle fânî (yok)olduğu erkekten, Hakk’a nâzır (Hakk’a dönük) olmaları ve Hakk’a rücû’ eylemeleri (geri dönmeleri) için, gayr (başka) ile iltizâz(lezzetlenme) i’tikâdından (inancından) mütehassıl (hasıl) olan cenâbetten Hak onları gusül (boy aptesti almak) ile tathîr eyledi(temizledi). Zîrâ (çünkü) vücûd-i Hakk’ı (Hakk’ın varlığını)mükevvenâtın (bütün mahlukların) vücûdundan (varlığından) gayri(başka) gören kimseler, esnâ-yı cimâ’da (birleşme sırasında)kadının sûretinde fânî (yok) olurlar; ve kadının vücûdundan lezzet aldıkları i’tikâdında (inancında) bulunurlar. Onlar gerek kendinin ve gerek kadının sûretinde müteayyin olanın (meydana çıkanın) Hak olduğundan gâfildirler (habersizdirler). Velâkin (fakat) müşâhede(görüş) sâhibi olan ârif (bilirkişi), her sûrette Hakk’ı müşâhede eder(görür). Ve racül (erkek) Hakk’ın ve kadın dahi racülün (erkeğin)sûretinde zâhir olduğu (açığa çıktığı, göründüğü) cihetle, (yönüyle)racüle (erkeğe) nisbeten (göre) Hakk’ın / fâiliyyetini (etkenliğini) ve kadına nisbeten (göre) Hakk’ın münfailiyyetini (edilgenliğini)müşâhede eder (görür). Ve bi’n-netîce (sonuç olarak) Hakk’ı, kadının mazharında (görüntü yerinde (suretinde) ekmel-i vech üzere(en mükemmel ve kusursuz şekilde) müşâhede eyler (görür). Zîrâ(çünkü) vücûdda (varlıkta), nefs-i emr (işin aslı) bundan başka bir şey değildir.
İmdi (buna göre) racül (erkek) vuslat (kavuşma) hâlinde Hakk’ı kadında müşâhede eylediği (gördüğü) vakit, onun Hakk’ı müşâhedesi (görmesi) münfailde ( edilgen de) olur. Çünkü kadın mahall-i infiâldir (etkilenme yeridir). Ve racül (erkek) Hakk’ı, mahall-i infiâl (etkilenme yeri) olan kadının sûretinde zuhûru (görünmesi)i’tibâriyle, (dolayısıyla) müşâhede etmiş (görmüş) olur. Ve racül(erkek) kadının kendisinden zuhûru (meydana çıktığı) i’tibâriyleHakk’ı, hâlet-i vuslatta (kavuşma halinde), kendi nefsinde müşâhede ettiği (gördüğü) vakit, Hakk’ı fâilde ( etken de)müşâhede eder (görür). Çünkü kadın, racülün (erkeğin) sûretinde olarak, racülden (erkekten) zâhir olduğu (meydana geldiği) cihetle, kadın bu i’tibârla (bakımdan) fâil (etken) olur. Binâenaleyh (bundan dolayı) bu müşâhede (görüş) sâhibi Hakk’ı kendi nefsinde fâiliyyet(etkenlik) sıfatı ile müşâhede eylemiş (görmüş) olur. Ve racül(erkek) kendinden mütekevvin (oluşmuş) olan kadının sûretini istihzâr etmediği (hatırlamadığı) halde, Hakk’ı kendi nefsinde müşâhede eyledikde (gördüğünde), onun şuhûdu (görüşü) bilâ-vâsıta (vasıtasız) Hak’tan münfailde (edilgende) vâkı’ (olmuş) olur. Ve bu şuhûd (görüş) sâhibi, iki evvelki şuhûd (görüş) beynini(arasını) cem’ etmiş (toplamış) bulunur. Çünkü onun nefsi bilâ-vâsıta (vasıtasız) Hak’tan münfaildir (edilgendir). Binâenaleyh(bundan dolayı) Hakk’ı vech-i evvel (ilk şekil) üzere hem fâilde(etkende) ve vech-i sâni (ikinci şekil) üzere hem de münfailde(edilgende) müşâhede etmiş (görmüş) olur. Böyle olunca, racülün(erkeğin) Hak için olan şuhûdu (görüşü), kadında etemm (en tam)ve ekmeldir (en mükemmeldir). Çünkü racül (erkek) üçüncü vech(şekil) üzere Hakk’ı kadında hem fâil (etken) ve hem de münfail(edilgen) olarak müşâhede eder (görür). Ve racülün (erkeğin) kendi nefsinden Hakk’ın şuhûdu, (görüşü) hâssaten (özellikle) racülün(erkeğin) münfail (edilgen) olması haysiyyetiyledir (sebebiyledir). Çünkü Hak racülü (erkeği) kendi sûreti üzerine halk ettiği (yarattığı)için racül (erkek) münfaildir (edilgendir). Ve kadına nisbetle (göre)Hakk’ı / kendi nefsinden müşâhede etse (görse), onun Hak hakkındaki şuhûdu (görüşü) bilhassa (özellikle) fâilde (etkende) vâkı’ olmuş (gerçekleşmiş) olur. Binâenaleyh (bundan dolayı) racülün(erkeğin) Hak hakkındaki şuhûdu (görüşü) hem fâiliyyet (etkinlik) ve hem de münfailiyyetle (edilgenlikle) olduğu için kadında etemm (en tam) ve ekmeldir (en mükemmeldir). >

dikkatli okursan çeviride kasten oynama yapıldığını anlarsın


HAMMADUN
< Binâenaleyh (bundan dolayı) kevn (kozmik evren) ferdiyyet-i selâsiyye (üçlü tek) üzerine müstenid (kurulu) olduğu gibi muhabbet(sevgi) dahi bu ferdiyyet üzerine müstenid (kurulu) oldu. Zîrâ(çünkü) racül (erkek) Hak’tan ve kadın racülden (erkekten) müştakk olup (türeyip) yekdîğerine (birbirlerine) muhabbet ettiler (sevgi duydular). Ve bunun netîcesi olmak üzere racül (erkek), kadının kendi aslı (özü) bulunan erkeğe iştiyâkı (özlem duyması) kabîlinden(türünden) olarak, kendi aslı olan Rabb’ine müştâk (özlem duyan, can atan) oldu. Binâenaleyh (bundan dolayı) Allah Teâlâ kendi sûreti üzerine halk ettiği (yarattığı) kimseyi, ya’nî racülü (erkeği) sevdiği gibi, o racüle (erkeğe) kendisinden müştakk olan (türeyen) kadını sevdirdi. Şu halde racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) ancak kendisinden mütevekkin olan (doğan, meydana gelen) kadına vâkı’(olmuş) oldu ve racülün (erkeğin) muhabbeti (sevgisi) dahi kendinin aslı (özü) olan Hakk’â vâkı’ (olmuş) oldu. Çünkü o vücûd-ı Hak’tan(Hakk’ın varlığından) mütekevvin oldu (meydana geldi). Binâenaleyh(bundan dolayı) racülün (erkeğin) muhabbetinde (sevgisinde) asl(esas) olan muhabbet-i ilâhiyyedir (ilahi sevgisidir) ve kadına olan muhabbet ise muhabbet-i ilâhiyyenin fer’idir (bir koludur). İşte racül(erkek), muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) üzerinde sâbit (mevcut)olduğu için / Sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîflerinde حُبًبَ إلَيً ya’nî "Bana sevdirildi" buyurdu. Ve أحْبَبْتُ ya’nî "Ben kendi nefsimden sevdim" buyurmadı. Çünkü onun muhabbeti (sevgisi), onu kendi sûreti üzerine halk eden (yaratan)Rabb-i mutlakadır (kayıtsız Rab’dır). Hattâ racülün (erkeğin) kendi kadınına olan muhabbeti (sevgisi) dahi, yine Rabb’ine müteallıktır(bağlıdır). Zîrâ (çünkü) kadına olan muhabbet (sevgi), muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) iledir. Ve muhabbet-i ilâhiyye (ilahi sevgi) asıl,muhabbet-i nisâ (kadın sevgisi) ise fer’dir (asıldan bir uzantıdır). Ve racülün (erkeğin) kadına muhabbeti (sevgisi), tahalluk-ı ilâhi (ilahi ahlaklanma) ile mütehallık (ahlaklanmış) olmasından nâşîdir(dolayıdır). Çünkü tahalluk-i ilâhî (ilahi ahlaklanma) kendinden müştakk (türemiş) olan ve kendi sûreti üzerine bulunan insana muhabbettir (sevgidir). Ve kadın, racülün (erkeğin) sûreti üzere, racülden (erkekten) müştakk (türemiş, meydana gelmiş)olduğundan, bu tahalluk-ı ilâhî (ilahi ahlaklanma) netîcesi olarak racül(erkek) kadına muhabbet etmiştir (sevgi duymuştur).

Mesnevî:
خالقست آن كوييا مخلوق نيست چرتو حقست آن معشوق نيسب
Tercüme: "Kadın pertev-i Hak’tır (Hakk’ın nurudur); o ma’şûk (aşık olunan, sevilen) değildir. Ve mazhar-ı ilâhî (Hakk’ın görüntü mahalli)olması i’tibâriyle (dolayısıyla) o gûyâ (sözde) Hâlık’tır (yaratıcıdır), mahlûk (yaratık) değildir:"

Vaktâki erkek kadına muhabbet etti, vuslatı istedi; ya’nî muhabbette vâkı’ olan vuslatın gâyesini taleb etti; imdi neş’et-i unsuriyye sûretinde nikâhdan a’zam vuslat olmadı. Ve işte bunun için şehvet, onun bütün eczâsına âmm olur. Ve bundan dolayı ondan iğtisâl ile emrolundu. Binâenaleyh husûl-i şehvet indinde onda fenânın âmm olması gibi, tahâret âmm oldu. Zîrâ muhakkak Hak Teâlâ abdi üzerine gayûrdur ki, kendisinin gayrisi ile iltizâz eylediğini i’tikâd ede. Böyle olunca kendisinde fânî olduğu kimsede, ona nazar ile Hakk’a rücû’ etmesi için, onu gusl ile tathîr eyledi. Çünkü bunun gayri vâkı’ değildir. İmdi erkek, Hakk’ı kadında müşâhede ettikde, onun şuhûdu münfailde oldu. Ve kadının kendisinden zuhûru haysiyyetinden Hakk’ı kendi nefsinde muşâhede ettikde, onu fâilde müşâhede eyledi. Ve kendisinden mütevekkin olan şeyin sûretini istihzâr etmediği haysiyyetle onu nefsinden müşâhede ettikde, onun şuhûdu bilâ-vâsıta Hak’tan münfailde vâkı’ olur. Binâenaleyh racülün Hak için şuhûdu, kadında etemm ve ekmeldir. Zîrâ Hakk’ı fâil ve münfail olduğu haysiyyetten müşâhede eder. Ve kendi nefsinden şuhûdu, hâssaten racülün münfail olması haysiyyetiyledir.(12).

Vaktâki (ne zaman ki) erkek Allah’ın sevdirmesi ile kadına muhabbet etti (sevdi), kadına kavuşmak istedi. / Ya’nî îcâb-ı muhabbet(sevginin gereği) olan kavuşmak keyfiyyetinin (hususunun)nihâyetini (sonunu) taleb etti (istedi). Bu neş’et-i unsuriyye (vücûda gelmiş unsurlar) sûretinde ve bu kesâfet-i cismâniyyede(kesifleşmiş cisimlerde), nikâhdan, ya’nî cimâ’dan (çiftleşmeden)daha büyük bir vuslat (kavuşma) vâkı’ olmadı (gerçekleşmedi). İşte erkek kadını ve kadın erkeği sevip her ikisi de yekdîğerinden (biri diğerinden) vuslatın (kavuşmanın) nihâyeti (sonu) olan cimâ’ı(çiftleşmeyi) taleb ettikleri (istedikleri) için, hîn-i inzâlde (boşalma sırasında) şehvet, vücûdlarının bi’l-cümle (bütün) eczâsına(parçaçıklarına) sirâyet edip (yayılıp) erkek kadının ve kadın erkeğin süretinde ve şehvette fânî (yok) oldular. Ve şehvet onların eczâ-yı vücûdlarına (vücutlarının en küçük zerrelerin) umûmen (hepsine)sirâyet ettiği (yayıldığı) için cimâ’dan (çiftleşmeden) gusl etmekle(boy aptesti almakla) emrolundular. Binâenaleyh (bundan dolayı)şehvetin husûlü (meydana geldiği) indinde (sırada) erkeğin kadında ve kadının erkekte fenâlarının (yok olmalarının) umûmî (her ikisine de) olması gibi, her ikisi hakkında dahi tahâret (temizlenmek)umûmî (bütüne (her ikisine) oldu. Zîrâ (çünkü) Hak Teâlâ hazretleri kulları üzerine gayûrdur (kıskançtır). Bu gayretinden(kıskançlığından) nâşî (dolayı), istemez ki kulları, kendisinin gayri(başka) olan suver (suretler) ile iltizâz eyledikleri (lezzet aldıkları)i’tikâdında (inancında) bulunsunlar. Binâenaleyh (bundan dolayı)erkeğin fânî (yok) olduğu kadından ve kadının şehvetle fânî (yok)olduğu erkekten, Hakk’a nâzır (Hakk’a dönük) olmaları ve Hakk’a rücû’ eylemeleri (geri dönmeleri) için, gayr (başka) ile iltizâz(lezzetlenme) i’tikâdından (inancından) mütehassıl (hasıl) olan cenâbetten Hak onları gusül (boy aptesti almak) ile tathîr eyledi(temizledi). Zîrâ (çünkü) vücûd-i Hakk’ı (Hakk’ın varlığını)mükevvenâtın (bütün mahlukların) vücûdundan (varlığından) gayri(başka) gören kimseler, esnâ-yı cimâ’da (birleşme sırasında)kadının sûretinde fânî (yok) olurlar; ve kadının vücûdundan lezzet aldıkları i’tikâdında (inancında) bulunurlar. Onlar gerek kendinin ve gerek kadının sûretinde müteayyin olanın (meydana çıkanın) Hak olduğundan gâfildirler (habersizdirler). Velâkin (fakat) müşâhede(görüş) sâhibi olan ârif (bilirkişi), her sûrette Hakk’ı müşâhede eder(görür). Ve racül (erkek) Hakk’ın ve kadın dahi racülün (erkeğin)sûretinde zâhir olduğu (açığa çıktığı, göründüğü) cihetle, (yönüyle)racüle (erkeğe) nisbeten (göre) Hakk’ın / fâiliyyetini (etkenliğini) ve kadına nisbeten (göre) Hakk’ın münfailiyyetini (edilgenliğini)müşâhede eder (görür). Ve bi’n-netîce (sonuç olarak) Hakk’ı, kadının mazharında (görüntü yerinde (suretinde) ekmel-i vech üzere(en mükemmel ve kusursuz şekilde) müşâhede eyler (görür). Zîrâ(çünkü) vücûdda (varlıkta), nefs-i emr (işin aslı) bundan başka bir şey değildir.
İmdi (buna göre) racül (erkek) vuslat (kavuşma) hâlinde Hakk’ı kadında müşâhede eylediği (gördüğü) vakit, onun Hakk’ı müşâhedesi (görmesi) münfailde ( edilgen de) olur. Çünkü kadın mahall-i infiâldir (etkilenme yeridir). Ve racül (erkek) Hakk’ı, mahall-i infiâl (etkilenme yeri) olan kadının sûretinde zuhûru (görünmesi)i’tibâriyle, (dolayısıyla) müşâhede etmiş (görmüş) olur. Ve racül(erkek) kadının kendisinden zuhûru (meydana çıktığı) i’tibâriyleHakk’ı, hâlet-i vuslatta (kavuşma halinde), kendi nefsinde müşâhede ettiği (gördüğü) vakit, Hakk’ı fâilde ( etken de)müşâhede eder (görür). Çünkü kadın, racülün (erkeğin) sûretinde olarak, racülden (erkekten) zâhir olduğu (meydana geldiği) cihetle, kadın bu i’tibârla (bakımdan) fâil (etken) olur. Binâenaleyh (bundan dolayı) bu müşâhede (görüş) sâhibi Hakk’ı kendi nefsinde fâiliyyet(etkenlik) sıfatı ile müşâhede eylemiş (görmüş) olur. Ve racül(erkek) kendinden mütekevvin (oluşmuş) olan kadının sûretini istihzâr etmediği (hatırlamadığı) halde, Hakk’ı kendi nefsinde müşâhede eyledikde (gördüğünde), onun şuhûdu (görüşü) bilâ-vâsıta (vasıtasız) Hak’tan münfailde (edilgende) vâkı’ (olmuş) olur. Ve bu şuhûd (görüş) sâhibi, iki evvelki şuhûd (görüş) beynini(arasını) cem’ etmiş (toplamış) bulunur. Çünkü onun nefsi bilâ-vâsıta (vasıtasız) Hak’tan münfaildir (edilgendir). Binâenaleyh(bundan dolayı) Hakk’ı vech-i evvel (ilk şekil) üzere hem fâilde(etkende) ve vech-i sâni (ikinci şekil) üzere hem de münfailde(edilgende) müşâhede etmiş (görmüş) olur. Böyle olunca, racülün(erkeğin) Hak için olan şuhûdu (görüşü), kadında etemm (en tam)ve ekmeldir (en mükemmeldir). Çünkü racül (erkek) üçüncü vech(şekil) üzere Hakk’ı kadında hem fâil (etken) ve hem de münfail(edilgen) olarak müşâhede eder (görür). Ve racülün (erkeğin) kendi nefsinden Hakk’ın şuhûdu, (görüşü) hâssaten (özellikle) racülün(erkeğin) münfail (edilgen) olması haysiyyetiyledir (sebebiyledir). Çünkü Hak racülü (erkeği) kendi sûreti üzerine halk ettiği (yarattığı)için racül (erkek) münfaildir (edilgendir). Ve kadına nisbetle (göre)Hakk’ı / kendi nefsinden müşâhede etse (görse), onun Hak hakkındaki şuhûdu (görüşü) bilhassa (özellikle) fâilde (etkende) vâkı’ olmuş (gerçekleşmiş) olur. Binâenaleyh (bundan dolayı) racülün(erkeğin) Hak hakkındaki şuhûdu (görüşü) hem fâiliyyet (etkinlik) ve hem de münfailiyyetle (edilgenlikle) olduğu için kadında etemm (en tam) ve ekmeldir (en mükemmeldir).
>
@mir kardeşim. Konunun tamamını alıntı yaptım ve tekraren okudum. Ancak burada şirk denilen bölümü bir türlü bulamadım. Çeviride eğer kasıtlı bir yön varsa. O kasıtlı olan yönü işaretleyip bize gösterebilirmisiniz…..

Rab’bim Cümlemizden Razı Olsun. Amin.


@mir
< Zîrâ muhakkak Hak Teâlâ abdi üzerine gayûrdur ki, kendisinin gayrisi ile iltizâz eylediğini i’tikâd ede. Böyle olunca kendisinde fânî olduğu kimsede, ona nazar ile Hakk’a rücû’ etmesi için, onu gusl ile tathîr eyledi. >
bu kısmın < Onun için kendisinde fena bulduğu kadın suretine girerek tekrar kendisine dönmesi için yıkanma (gusul) ile onu temizlemiştir. >
şeklindeki çevirisini ilk defa ibrahim sarmış da okumuştum
kendisi bence pek muteber olmasa da
o kısmı < Zîrâ (çünkü) Hak Teâlâ hazretleri kulları üzerine gayûrdur (kıskançtır). Bu gayretinden(kıskançlığından) nâşî (dolayı), istemez ki kulları, kendisinin gayri(başka) olan suver (suretler) ile iltizâz eyledikleri (lezzet aldıkları)i’tikâdında (inancında) bulunsunlar.Binâenaleyh (bundan dolayı)erkeğin fânî (yok) olduğu kadından ve kadının şehvetle fânî (yok)olduğu erkekten, Hakk’a nâzır (Hakk’a dönük) olmaları ve Hakk’a rücû’ eylemeleri (geri dönmeleri) için, gayr (başka) ile iltizâz(lezzetlenme)i’tikâdından (inancından) mütehassıl (hasıl) olan cenâbetten Hak onları gusül (boy aptesti almak) ile tathîr eyledi(temizledi). >
diye tercüme eden sufilerden daha muteberdir

zaten devamında da < Zîrâ (çünkü) vücûd-i Hakk’ı (Hakk’ın varlığını)mükevvenâtın (bütün mahlukların) vücûdundan(varlığından) gayri(başka) gören kimseler, esnâ-yı cimâ’da (birleşme sırasında)kadının sûretinde fânî (yok) olurlar; ve kadının vücûdundan lezzet aldıkları i’tikâdında (inancında) bulunurlar. Onlar gerek kendinin ve gerek kadının sûretinde müteayyin olanın (meydana çıkanın) Hak olduğundan gâfildirler (habersizdirler). >
yazılarak
cima sırasında kadın ve erkeğin birbirlerinden değil
aslında birbirlerinin içinde olan Allah’tan zevk aldıklarını
bunu inkar edenlerin gafil olduklarını yazmış

hatta < Binâenaleyh (bundan dolayı) kevn (kozmik evren) ferdiyyet-i selâsiyye (üçlü tek) üzerine müstenid (kurulu) olduğu gibi muhabbet(sevgi) dahi bu ferdiyyet üzerine müstenid (kurulu) oldu. >
denilerek
Allah, erkek ve kadının aslında bir tek olduğu zırvası gevelenmiş
-Hristiyanların teslisi bile -küfür olmakla beraber- bundan daha masumdur-
hatta ibni Arabi’nin teslis ehli Hristiyanlara kafir dediğini
ama onların kafir olmasının sebebinin "İsa Allah’tır" demelerinden değil
İsa as hariçindeki diğer insanların da Allah olduğunu inkar etmeleri sebebi ile olduğunu iddia ettiğini okumuştum
-ki bu Hristiyanlarınkinden daha büyük bir küfürdür-
bu paragrafın başındaki alıntı bu okuduklarımın doğru olduğunu isbatlamaktadır

aslında alıntının tümünde adam tamamen saçmalamış
neymiş cima yüzünden gusletmenin sebebi kulun karşı cinsten zevk aldığını sanması imiş
bu düşünce kirli imiş de
kul bu kirden arınsın diye Allah guslü emretmiş
o halde şunları sorayım
cima esnasında zevk almayan firijit ve vajinasmus kadınlar gusletmese olur mu?
elma yeyince de lezzet alıyorum
hele püfür püfür esen bir manzaralı bir tepede ağacından az önce kopardığım sulu kütür kütür bir elma yerken
daha çok lezzet alıyorum
o zaman da gusletmeli miyim?

son olarak ZIRVA TEVİL GÖTÜRMEZ


SahteSeyh
Aslınada biraz konu dışı olacak farkındayım ama;şu İslamyolu isismli bir üye vardı İbn’i arabî fanatiği.Onu göremedim bu konu hakkında.Öyle en sevdiğim Allah dostları listesine ismini bedavadan yazmakla olmaz bu işler,fanatiğin olduğun kişi hakkında bir şeyler söyleniyor,yok mu hiç tarikatte öğrettikleri bilgiler ışığında bizleri aydınlatsa 🙂 hani ,galatasaray maçına bedava bilet bulmuş bir galatasaraylının maça gitmemesi ne kadar abesle iştigal ise bu durumda aynısı :)Bu arada @mir kardeş Allah razı olsun,yorumların için,oldukça emek harcamışsın dilerim görmeyen gözlerin açılmasına vesile olur.


@mir
Allah cümlemizden razı olsun
elimizden geleni yapmak boynumuzun borcudur
ama ne yazık ki muhatablarımız bu zırvaları da tevil edecek
tevil edemezlerse şahıslarımız hakkında ileri geri konuşacaklardır

bu arada yukarıdaki sorularıma şunu da ekleyeyim:
madem guslün sebebi kadın ve erkeğin zevki birbirlerinden aldıklarını sanmaları imiş
istimna yapanların gusletmesi gerekmez mi?


Kayıtsız Üye
Arkadaşlar lütfen haddimizi bilelim aslı astarı belli olmayan veya bilgimiz olmayan konularda 2 satır yazı ile Allah dostlarını kötü anmayalım susun daha hayırlıdır doğrusunu Allah bilir


had bildiren
@mir ve @sahteşeyh sizi tebrik ederim
yorumlarınız çok güzel


Suatcan
Kiskançlık kelimesi istememek kelimesi ile kıyasıya kapışır. Rabbimiz onu unutmamızı istemez zaten bizi neden yarattı ? Sizi heyecanlandırıp çok zevk aldığınız zaman bunu dünyanın en muhteşem hissi sanıp kendinizi kandırmayın demek istiyo burda. Ağır geliyosa açıklamasının açıklamasını bulmaya çalışın ağır gelebilir. Yunus Emre de Cenneti ne yapıyım bana Seni gerek seni. derken Allah aşkını anlayanın kalbine saplamıştır anlayamanın da kafası bulanır Şekil A daki gibi En büyük evliyalardan birini Şirk koşmakla suçlar yarım yamalak bilgisi ile.. Dikkat edin.


Kayıtsız Üye
Sevgili Kardeşlerim ; Tasavvuf öyle birşeydir’ki, sen adamın dinden çıktığını zannedersin ama onun ağzından çıkan sözlerinin Vahdet’i vücud olduğu zaman söylediğiniz bilemezsin. Tarihte bunun çok örnekleri vardır, mesela Enel-hak dediği için rec-m edilen bir Veliyi kesen kılıç bir başka veliyi kesmemiştir. Yine Muhiddi-i Arabi (K.S) Hazretleri öyle bir söz söylemiştirki, ona tövbe et bağışlanasın dedikleri vakit kim söylediyse o tövbe etsin diyerek o sözün kendisine ait olmadığını ( Haktan Geldiğini ) anlatmak istemiş ama Avam onu anlamamıştır. Ta’ki aradan 400 yıl geçip Yavuz Sultan Selim Han Şam’a gelince bu sözünün doğruluğu ortaya çıkmıştır. Onun için’dirki bizler bilmediğimiz konulara Lütfen Temkinli yaklaşalım saygılarımla, Cengizhan Önbıçak


skg
Tasavvuf hakkında açıklamalı bilgi alabilirmiyim


gizolata
Allah kıskançtır evet ama kulun kıskanmasından daha farklı. Türkçeye aynı kelimeyle çevrilir ama kulun kıskanmasına haset, Allah’ın kıskanmasına gayret deniyor. Şu şekilde… Örneğin bir çok evliyaullah yani Allah dostu dünyada fakir, yalnız yaşamışlar. Çünkü Allah dünyayı dostuna vermiyor, kıskanıyor. Verdiği zaman ise şükrünü istiyor.

Çok sevdiğimiz, kanımızın kaynadığı bir insanla ya ayrılırız ya da onu bir şekilde kaybederiz. Çünkü Allah’tan daha fazla sevdiğimiz için Allah onu bizden almıştır. Eğer o kişiyi bize verdiği için Allah’a şükretseydik, Allah’ı sevseydik, ya ayrılmayacaktık, ya da kaza ve kaderin gereği olarak o kişi bizden alınsa bile sabredecek, sabır sevabına varacaktık.

Her mümin Allah’ın dostudur ama dostlukta farklı dereceler vardır. Mesela İbrahim bin Edhem oğluyla seneler sonra Kabe’de buluştuğunda onu bağrına bastı ve "bir kalpte iki sevgi olmaz" diye nida geldi. O da "Allah’ım senin sevgine engel olacaksa ikimizden birinin canını al" diye dua etti ve oğlu kucağında can verdi. Bu Allah’ın kıskanmasıdır. Ha, bizden böyle bir şey istenir mi, istenmez çünkü bu kadarına gücümüz yetmez. Allah gücümüzün yetmediğini de bizden istemez.

Muhyiddin İbn-i Arabi’nin sözüne gelince, sapıklık olduğunu düşünmüyorum. Allah’ı kadında müşahade etmek demek, o anda kadından aldığı zevkin aslında Allah’tan olduğunu, Allah tarafından yaratıldığını bilmesi ve tüm şükrünü Allah’a yapması demek. Haşa Allah kadının içindedir demek değil.

Gerçekten de öyle değil mi? Uyuyoruz, güzel yemekler yiyoruz, dışarı çıkıyoruz harika bir gökyüzü… Hepsini Allah yarattı. Onlar vasıtasıyla doymamızı, dinlenmemizi ve zevk almamızı da yaratan Allah’tır. Cinsel ilişki için de aynı şekilde.
Şüphesiz Allah, kulunun kendisinden başka bir şeyle lezzet bulduğuna inanmasını çok kıskanır. Tüm lezzetlerimiz Allah’tan gelmekte.

Gusül olayı da sadece bir örnek. Nimetleri Allah’tan başkasından bilmemizin kalbimizde bir kir olduğunu anlatmaya çalışıyor.


Kayıtsız Üye
Bu konuyu bence bu forumdan kaldırın. ne oluyor bizlere arkadaşlar hiçmi okumak araştırmak gelmiyor aklımıza koca cihan için ömrünü harcamış yiğitlerin yol göstericisi bir Derviş’e yakıştırılan bu satırların yalan olduğunu görmek bukadarmı zor ibn-i Arabinin sözleri değil bunlar nitekim ne sözler var peygamberlerimizin bile etmediği sözlere etti diyenler var koca asır var arada yapmayın kalbinizi mutmain tutun bu söylemler dinimizi kötülemek için bizlerin aklını bulandırmak için tasarlanmış düzenlerdir Lütfen biraz araştıralım bunu okuyup çelişkiye düşmek bile bize haramdır.


Kayıtsız Üye
Beyler nolur 3 gram bilginizle yorum yapmayın.arabi nin bir sözü var "benim kitaplarımı okumak haramdır" sırf cahiller okumasın diye demiş ama gördüğünuz gibi engel olamamış.


Kayıtsız Üye
F. Hikem kitabini ibni arabi hz yazdigi dogrudur. Kendisi evliyadandir. Buyuk keşif sahibi hâl sahibi bir insandir. Onun hâlinden hâl sahipleri anlar.

Gelelim paylaşımda yazilan ve ibni arabiye mâl edilen sözlere, bu elfaz şeyhi ekber hazretlerine Ekfer diyen bazı suistimalci insanlarca uydirulmus ve tahrif edilmiş f.hikeme dercetmislerdir. F. Hikem adiyle kaç tane farkli ibareli kitaplar var…


Turhanzlyha
Yahudiler tarafından bazı eklentiler yapılan kitaptır fusus.hatta bazı osmanlı padişahları bile bu kitabın fitne çıkarılma korkusuyla yayılmasını yasaklamıştır.


Kayıtsız Üye
Bence tasavvufu anlamadan kimse yorum yapmasin. Hem dil uzattiginiz kisi bir evliya. Dostluk makamindaki biri


Kayıtsız Üye
bizi anlamayan kitabimizi okumasın …ibn arabi ( k.s )


Kayıtsız Üye
Onlar öyle (fasıklardır) ki Allah’a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah’ın ziyaret edilip hâl ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır. (Bakara/27 ….başka söze gerek yok…en doğrusunu yalnız ALLAH cc bilir


Kayıtsız Üye
Ahmaka ya sükût denir de sanada susulmaz ya be ahmakul humakadan tahammül etmiş ahmak


Kayıtsız Üye
Allah öfkeleniyo, seviniyo ama kıskanmıyor öyle mi. Arkadaşlar bir şey biliyorsanız yazın yoksa susun


Kayıtsız Üye
Yahu etmeyin kardeşlerim verdiğiniz o kadar fetva var belli ki ilme vâkıf değilsiniz hepsinden mesul olacaksınız.insanlar inanacak size.dinde ilerlemeden fetva vermeyin belli ki dini bilginiz yetersiz bilmediğiniz konuda fetva vermekten uzak durun.


Kayıtsız Üye
Bu adamı tanımayanlar ona hakaret eder ibni arabi mükemmel bir alimdir siz sözlerin derinliklerine inmiyorsunuz ve şunu da unutmayınki kusur görenindir o adamın sözleri ayna gibidir sizi size yansıtır.


Kayıtsız Üye
Gelecege adim atarken gecmisine sövmek yakismaz…Allah sonumuzu hayretsin kulaktan duyma yahut 10-20 Kitap okuyup kendimizi
Allame-i cihan zannedip en buyuk alimler hakkinda ileri geri konusmak ne buyuk bedbahtliktir Bundan Allahu Teala’ya siginiriz Ya Rab Sen sahitsin biz razı degiliz bunlardan…


muhyiddin arabi sözleri, ibni arabi sözleri, muhiddin arabi sözleri

Yorum yapın

1melek.com petinya.net Kompozisyon/ !function(){"use strict";if("querySelector"in document&&"addEventListener"in window){var e=document.body;e.addEventListener("mousedown",function(){e.classList.add("using-mouse")}),e.addEventListener("keydown",function(){e.classList.remove("using-mouse")})}}();